• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Transhuman Serisi Şaud 10

Transhuman Serisi Şaud 10


Adamus Saint-Germain ile Kuthumi Lal Singh mesaj
ı
Geoffrey Hoppe kanall
ığı ile 3 Haziran 2017'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur.





1. BÖLÜM

 

Ben Ben'im Adamus ve St. Germain.

Selamlar sevgili Şambra. Burada sizinle birlikte olmak çok büyük bir keyif. Selamlar. Teşekkür ederim sevgili Yoham. Teşekkürler.

Bu salondaki enerji 24 saat içinde muazzam derecede değişti. (kahkahalar) Dün burada ekipmanlar hazırlanırken, ekip size hazırlanmak, sizi selamlamak ve size hoş geldiniz demek için uğraşırken içerideki enerji oldukça karanlıktı ve şimdi daha aydınlık, ışıkları açtığımız için. (bazı kıkırdamalar) İçeride ağır bir enerji vardı. İçerisi sanki bir portal, bir vakum gibiydi çünkü burada bulunan geçmişe ait enerjiler - başka grupların, başka zamanların enerjileri - size yer açmak için çıkıyorlardı.

Burayı düzenleyenlerin muazzam bir enerji arınmasının ortasında kalarak ne hissettiklerini hayal edebilirsiniz. Sadece bu değil, ben de dahil kendisini sizin için ayarlamak için gelen varlıklar vardı, bizim buranın titreşimini yükseltmemiz gerekiyordu; binanın yapısında veya umuyorum yakınlarda ikamet edenlerde sorunlara neden olmasın diye bazı titreşim ayarları yapıldı. Ama muazzam bir değişim oldu.

Ve siz değişimlerin her zaman kolay gerçekleşmediğini biliyorsunuz. Bunu biliyor muydunuz? Evet. Değişimlerden geçmek bazen çok, çok zor. Ama değişim gerçekleştiğinde, her şey yerini bulduğunda, her şey sizin için hazır olduğunda, ah, o, hayran edici bir yeni enerji yaratır.

Ve sonra siz geldiniz. Sonra siz içeri girdiniz. Siz bu odayı, şey, bilinçle doldurdunuz. Siz bu odayı sizinle doldurdunuz, Ben Buradayım ile. Burada hepinizle olmak öyle keyifli ki. Mm.

Siz bu salonu kendinizle doldurdunuz ve bu salon muhtemelen asla eskisi gibi olmayacak. Ben kuralları yıkacağım çünkü kurallar benim değil. Ben girilmez bölgede yürüyorum. (bazıları güler ve alkışlar) Ama arkadakiler bana kuralların sizin için var olduğunu söylediler. Giriş yok. (kıkırdamalar artar)

Hoş Geldiniz


İşte buradayız sevgili Şambra ve hadi diğer Şambraları, bütün dünyada, başka ülkelerde bulunan diğer Şambraları bize katılmaları için davet ederek başlayalım. Hadi derin bir nefes alalım ve onları karşılayalım. Bizi çok kişi izliyor ya da sonra izleyecek. Aralarından birçoğu bu günü bekledi, kişisel olarak burada bulunmak istedi ama bunu yapamadı. O halde hadi biz onlara hoş geldin diyelim.

Güzel, derin bir nefes alın, bu bütün Şambra'ya bir davet.

Ve hadi herkese hoş geldin diyelim - burada çok yerimiz var - hadi şu anda uyanışta olan, uyanıştan üstatlık yolunda ilerleyenlere hoş geldin diyelim. Kırmızı Çemberi ilerleyen yıllarda keşfedecek olanlara, bu harika, harika bedenli aydınlanma hikayesinde sizin ayak izlerinizi bulacak olanlara. Şu anda uyanışta olup sizin birkaç yıl önce geçtiklerinizden geçenlere.

Ah, uyanış, çok güzel. Bilirsiniz işte, ben bugünlerde bu konuya biraz değineceğim ama uyanış için gerçekte belirlenmiş bir tarih yoktur, daha çok uyanış için tasarlanmış özel bir yaşam süreci bile yoktur. O bir şekilde olur. Uyanıştan geçilir. Ah, geçirdiğiniz değişimleri hatırlıyor musunuz? Bir anlığına uyanışın güzelliğini ve keyfini, bir şeyi keşfetme - çok değerli bir şeyi, belki de kimsenin bilmediği bir şeyi - keşfetme hissini hatırlayın ama uyanış, "Klasik insan yaşamından daha fazlası var." demektir. Uyanış o atlıkarıncadan ineceğinizi, bir yaşamdan diğerine yaşadığınız insan yaşamından çıkacağınızı fark etmektir. Uyanış, "Şimdi tamamlanma zamanı." demektir.

Uyanış için gerçekten belirlenmiş bir tarih olmadığı söylenebilir ve sizin ilk uyanışa geçtiğiniz zamana dair bir tarih yoktur, siz şimdi üstatlık yolundasınız. Siz uyanışın eğlenceli kısmını geçtiniz, siz şimdi her şeyin alındığı, her şeyin paramparça olduğu, bütün karışıklıkların, bütün içsel değişimlerin olduğu kısımdasınız. Bununla ilgili gerçekten de belirlenmiş bir tarih yoktur ve bu biraz zorluk yaratır çünkü siz, "Bu ne kadar sürecek? Bu ne kadar vakit alacak? Bu gerçekten de bu yaşamda mı olacak?" diye merak edersiniz. Siz benim ne dediğimi duyuyorsunuz ama "Gerçekten olacak mı?" diye merak ediyorsunuz.

Siz şeyleri doğru yapıp yapmadığınızı, siz doğru adımlar atıp atmadığınızı merak ediyorsunuz. Siz doğru bir yaşam yaşayıp yaşamadığınızı merak ediyorsunuz ve ben size sevgili Şambra tüm çabayı bırak demeye devam ediyorum. Çabayı tamamen bırakın. Siz söz verdiniz. Siz kendinize bedenli aydınlanma konusunda söz verdiniz ama yine de şüphe ediyorsunuz, merak ediyorsunuz, stres yapıyorsunuz ve neredeyse bile bile dikkatinizi dağıtıyorsunuz.

Ve siz sonra neredeyse hiçbir şeyin kalmadığı bir noktaya geliyorsunuz. Tankta neredeyse hiç gaz yok öyle deyim. Geiye bir şey kalmadı ve siz sonunda benim söylediğim sözleri hatırlıyorsunuz; "Çabayı bırak. Aydınlanmada çaba yok. O, izin vermektir. Çaba yok." Ve bu olduğunda benim sevgili dostlarım, siz çabayı bıraktığınızda, işte o zaman tarih belirlenir. Saniyesi saniyesine, dakikası dakikasına değil ama diyelim o hafta olarak. Tarih bellidir.

Siz çabayı ve emek harcamayı ve bozmayı ve manipüle etmeyi ve endişelenmeyi ve merakı bıraktığınızda aydınlanmanın tarihi belli olur. Siz derin bir nefes alıp izin verdiğinizde olur. O kadar.

Siz o andan bedenli aydınlanma zamanına kadar olan zamanın sadece tadını çıkarın. Eğlenin. Kalbinizi, bilişinizi izleyin. Şimdiye kadar yapmak istediğiniz şeyleri yapın. Ama doğru yapıp yapmadığınızı ve onun ne zaman geleceğini merak etmeyi bırakın.

Burada bulunanlardan bazılarınız, dışarıdan izleyenlerden bazılarınız onun üzerinde hala çok fazla çalışıyor. Siz hala çabalıyor ve emek harcıyorsunuz ve sihirli bir çözümün olduğunu düşünüyorsunuz. Siz bunları salıvereceğiniz bir noktaya geleceksiniz. Siz bunları salıverdiğinizde tükenmişlik bitecek, hayal kırıklığı sona erecek, katışıksız zihinsel kaostan çıkacaksınız, siz derin bir nefes alın ve izin verin ve böylece tarih belli olur.

Şimdi bana lütfen o tarihi sormayın. (bazı kahkahalar, Adamus kıkırdar) Tarihi kendinize bile sormayın çünkü fark etmez. Ama bir tarihin olduğnu bilin. Onun zaten meydanageldiğini bilin ve şimdi size sadece o deneyimden geçmek, yaşamı yaşamak kalıyor ve siz sonra orada olacaksınız.

Biz ondan sonra neler olduğunu önümüzdeki bu birkaç gün konuşacağız ama siz şimdi kendinize bakın, kendi spiritüel yolculuğunuza, kendi yolunuza. Siz hala onun üzerinde çalışıyor musunuz? Siz hala çaba harcıyor musunuz? Siz hala onu çözmeye çalışıyor musunuz? Onun bir formülü var mı? Bu ancak belli davranışlarda bulunduğunuzda, belli perhizler yaptığınızda, belli düşüncelere sahip olduğunuzda vakıf olunan anlaşılmaz bir sır mı? Eğer öyleyse tarihi belli değildir. Ama eğer siz sadece derin bir nefes alır size ve sadece size, sizin Ben'iminize tam anlamıyla güvenirseniz; o derin nefesi alırsanız, çabayı bırakırsanız tarih belli olur. Ne kadar büyük bir rahatlama. Ne kadar büyük bir rahatlama. Orada o. Siz şimdi sadece bunun tadını çıkarın.

Çoğunuz çabayı bıraktığınız noktadasınız ve siz belki bu nedenle kendinizi biraz kötü hissediyor olabilirsiniz. Geriye hiçbir şey kalmadı. Siz he tarafa döneceğinizi veya ne tarafa gideceğinizi bilmiyorsunuz. Siz basitçe çabayı bıraktınız ve bu aslında iyi bir şey. Eğer siz hala onun üzerinde çalışıyorsanız basitçe bir nefes alın ve bunu salıverin. Aydınlanmanın üzerinde çalışmanız gerekmiyor. Ben bunu sizinle çalışmaya başlarken neredeyse en başta söyledim, aydınlanma doğaldır. Doğaldır. O, insanın ya da insan zihninin ürettiği veya birleştirdiği veya çaba göstermesi gereken bir şey değil. O doğaldır.

O halde hadi hepimiz güzel, derin bir nefes alalım ve basitçe izin verelim. Evet.

Hadi o zaman izleyen bütün Şambrayı, uyanıştan çıkıp bu zor, zor ama üstatlıklarına geçtikleri güzel zamanlara gelenleri davet edelim.

Hadi derin bir nefes alıp aynı zamanda 1590 bedenli Üstadı, Tobias ve birçokları gibi Dünya'ya yeniden gelen Yükselmiş Üstatları davet edelim, onların çoğu şimdi sadece yedi, sekiz yaşında, onlar henüz çok küçükler ama onlar dünyaya çok ilginç bir zamanda gelenler. Onlar bir dünyayı kurtarmaktan ziyade geçmiş hayatlarında yapamadıkları şeyi yapmaya, hayatın tadını çıkarmaya, hayattan zevk almaya geldiler ama onlar aynı zamanda bilinç denilen şeyle bağlantı kurmaya, sizin her biriniz ve hepinizle bağlantı kurmaya da geldiler.

Hadi o zaman şimdi derin bir nefes alalım ve bütün bedenli üstatlara, fiziksel bir bedende enkarne olarak geri dönen 1590 kişiye merhaba diyelim. Hadi onlara da hoş geldin diyelim.

(duraklama)

Ve oda çok dolar. (Adamus kıkırdar)

Sizin Rüyanız

Siz şu anda bir rüyanın ortasındasınız. Siz gerçekten de bir rüyanın ortasındasınız. Bu sizin görmüş olduğunuz bir rüya ve benim Atlantise geri döndüğüm rüya. Atlantis rüyası. Tam şu anda sizin Tien Tapınakları'nda bir parçanız var, sizin bir parçanız şu anda Dünya'ya geleceği zamanı, çok uzak, çok uzak bir gelecekte ama her şeyin sizi kaldırabileceği Dünya'ya geleceği zamanı hayal ediyor. Atlantis zamanlarında sonunda onu bedeninize davet edeceğiniz, getireceğiniz ve alacağınız ve en azından bir süre öyle kalacağınız tanrısallığınızın rüyasını görmek.

Biz Atlantis'teki Tien Tapınakları'nda değişik şuur hallerine girerdik, o zaman o boyuta yarım nefes uzaktaydık. Biz birlikte sizin sanırım projeksiyon diye adlandırdığınız astral projeksiyona benzeyen değişik şuur hallerine girerdik ve imajine ederdik. Ama biz o zamanlar Atlantis'ten buraya yolculuk yapardık ve biz sizin ve diğerlerinin bedenlenmek için döndüğü zamanı çok derin bir düzeyde hisseder, görür ve duyumsardık.

Yani siz şu anda bir rüyanın ortasındasınız. Siz Atlantis'teki Tien Tapınakları'nda rüya görüyorsunuz. Siz rüya görüyorsunuz, siz geleceği, o aydınlanma zamanını projekte ediyorsunuz.

Bu, o zamanlar o kadar uzak, o kadar uzak geliyordu ki ama siz şimdi buradasınız. Bunu siz yaptınız. Ben Burdayım. Siz buradasınız. Bu Atlantis Rüyasının gerçekleşmesi.

Bu her zaman kolay olmadı. Meydan okuyan birçok, birçok yaşam oldu, bu yaşam da öyle olacak. Bu rüyayı başkalarıyla paylaşmadan kendi içinizde taşımanız kolay olmadı. O rüyanın gerçekleşeceği yaşamın bu olduğunu bilerek bu yaşama gelmek kolay olmadı, onlar size güleceklerken ve sizi deli diye itham edeceklerken ama siz buradasınız. Bu Atlantis Rüyası.

Bu Atlantis Rüyasını başlatan daha pek çok, pek çok şey vardı o kadar uzak gelmeyen. Bazıları geçmiş yaşamlarda ortaya çıktı - dikkat dağılması, karanlık ile oynama, kitle bilincine aşırı kapılmak, halen o rüyanın içinde olsa da o rüyayı unutmak, unutmak.

Bizimle Tien Tapınakları'nda Atlantis Rüyası'nı görenler oldu ama onlar bugün burada kişisel veya dışarıdan izleyen olarak bizimle değiller çünkü bu yaşamı yaşamak onlara zor geldi. Onlar ayrıldılar. Onlar yürüyüp gittiler.

O aydınlanma noktasına ulaşanlar da oldu, özellikle bu son birkaç yılda o aydınlanma noktasına ulaşan bazı Şambralar oldu. Ama bunu yapmak onlara zor geldi, bedeni terk ettiler. Çok Şambra ayrıldı. Siz onları web sitenizde (burada) bulabilirsiniz ve daha birçokları, birçokları var ama bazıları yapamadılar.

Tien Tapınakları'nda bulunan ve bu yaşamında spiritüel yolculukta olan birçokları, birçokları vardı ama dikkatlari çok dağıldı. Yolculuk dikkat dağıtabilir, ah, dikkatin aşırı dağılması, özellikle de insan özünün insan istekleri için feryat figan etmesi ve gerçek, gerçek Ben'im'i, içindeki ruhu gölgelemesi.

Ama siz başardınız. Siz buradasınız. Siz azminiz sayesinde başardınız, evet, kararlılığınız sayesinde başardınız, bu kesin ama bunu bilişinizi izleyerek, kalbinizi izleyerek yaptınız. Siz özellikle her şeyi bırakmak istediğiniz o en zor zamanlarda yeniden o rüyayı, Atlantis Rüyasını hissettiniz ve biz bu nedenle buradayız.

Ve siz bir kez o son adımı attığınızda ve siz bütün çabayı, spiritüellik üzerinde gerçekleştirdiğiniz yoğun çalışmayı ve yolculuğunuzda çaba harcamayı bıraktığınızda, siz sadece salıverdiğinizde belirlenir tarih. Ve siz o noktadan sonra ilerlediğinizde mesele hayatın tadını çıkarmak meselesi olur. Bunu nasıl yaparsınız? Biz bunu konuşmak için birkaç gün buradayız.

Hadi derin bir nefes alalım ve Yoham'ı davet edelim ve rüyayı hatırlamak için güzel bir merabh yapalım.

Rüyayı Hatırlamak

O Atlantis'te uzun, uzun zaman önce görülen rüya sanki şimdi yeniden ortaya çıktı. Siz yeniden tapınaklardasınız; hepimiz kendimizi özgür bırakmak için, kendimizi geleceğe, bedenli aydınlanma zamanına projekte etmek için yarım boyut değiştirecek kadar değişim yaptık.

Rüya, bu gezegende olma arzusu, tanrısallığımızla bir olma rüyası çok derin ve yoğundu ve siz asla, asla onun unutulmasına izin vermediniz.

Bu gezegene gerçek tanrısallığı getirme rüyası - değişik şuur hallerinde değil, sadece başka realitelerde değil ama gerçekte bu gezegene getirmek - o kadar derin, o kadar gerçek ve o kadar tutku doluydu ki yaptınız. Siz buradasınız.

(müzik başlar)

Budur sevgili dostlarım, siz buradasınız. Ve ben sizin zihninizin bazen şüphe ettiğini biliyorum. Siz bunun sadece bir budalalar cenneti olup olmadığını merak edebilirsiniz. Siz bunun çılgın bir zihnin sayıklamaları olup olmadığını merak edebilirsiniz ama bu hiç de öyle değil. Ah ve bunu söyleyen bir ben değilim. Siz bunu zaten biliyorsunuz.

Fiziksel bir form içinde yaşamak ve yine de Ben'im'i getirmek, gerçek Bilinç Bedenini getirmek.

Rüya çok uzak zamanlara, Atlantis zamanına dayanıyor ve o sonunda burada. Yarın değil, gelecek yıl değil, gelecek yaşam değil. O burada.

Ve sizi buraya getiren şey Dünya'da bilinç zamanı olan, gerçek dönüşüm zamanı olan, tamamlanma zamanı olan ve sizin gerçek bir Üstat, gerçekten idrak etmiş bir varlık olarak Dünya'da yürüyeceğiniz zaman olan Atlantis Rüyasını hatırlamanız oldu; Dünya'da hala fiziksel olanın içinde ama aydınlanmanın "ve"sinde yürümek.

Siz Atlantis Rüyasında buraya ulaşmak için döktüğünüz gözyaşlarını gördünüz. Siz zorlukları gördünüz.

Siz Atlantis Rüyasında dikkat dağıtmaların olacağını biliyordunuz. Ah, ilişkiler, özellikle de aile ile olan ilişkiler. Siz dikkat dağıtmaların olacağını biliyordunuz ama siz rüyada sonunda oraya nasıl ulaştığınızı gördünüz. Siz sonunda o noktaya geldiniz.

Siz şimdi bir rüyanın ortasındasınız, Atlantis Rüyasının, siz Tien Tapınakları'nda bir Atlantisli olarak rüya görüyorsunuz ama siz şimdi çok gerçek olduğunuz, kendinizle olduğunuz, tamamlandığınız rüya görüyorsunuz. İşte biz buradayız.

Güzel, derin bir nefes alın ve sevgili dostum Tobias'ın dediği gibi kendinize teşekkür edin. Kendinize teşekkür edin.

Siz kendinize karşı zaman zaman müthiş katı oluyorsunuz ama şu anda sadece bir nefes alıp kendinize teşekkür eder misiniz?

Siz Atlantis Rüyasında karmakarışık olduğunuz ve kaybolduğunuz zor ve karanlık günleri gördünüz. Ama siz o rüyada her defasında zarifçe kendinizi geri getirdiniz.

Siz o rüyada kendinize geldiniz, zorluklardan geçen insana geldiniz; siz kendi rüyanızda şöyle dediniz, "Sevgili, melek kalbini izle. Rüyanın peşinden git. Bunu yaparsan başarısız olamazsın. Sen sadece kalbini izle."

(duraklama)

Siz buradasınız. Siz buradasınız ve eğer henüz yapmadıysanız yapılacak son şey çabayı bırakmaktır. Yapılacak en son şey onun üzerinde çalışmayı bırakmaktır.

Bunun garip geldiğini biliyorum - siz o kadar yol aldınız, siz o son kilometrede, son milde bastırıyorsunuz - ama siz derin bir nefes aldığınız ve rüyanızın kanatlarının sizi yolun diğer kısmına taşımasına izin vereceğiniz o zamandasınız.

Çabayı bırakın, üzerinde çalışmayı bırakın ve lütfen izin verin sizi bedenli aydınlanma yolunun kalan kısmına rüyanızın kanatları taşısın.

(duraklama)

Bu eski bir rüya, eski bir rüya ve o şu anda burada. Hadi derin bir nefes alalım ve rüyanın kanatlarının bizi farkındalığa taşımasına izin verelim. Bu kadar kolay.

Hadi hep birlikte Şambrayla, uyanışlarından çıkıp üstatlıklarına gelecek olanlarla ve şu anda gezegende yürüyen diğer bedenli Üstatlar ile dolu olan bu salonda yaptığımız harika toplantıda derin bir nefes alalım.

Hadi derin bir nefes alalım.

Ben Benim.


Ben Adamus.

Teşekkür ederim.






2. BÖLÜM





Ben Ben'im Kutsal Kardeş Adamus Saint-Germain. (izleyiciler tezahürat yapar ve alkışlarlar)

Sizin sadece ruh (spirit) olarak değil kişi olarak bile daha iyi göründüğünüzü söylemem gerek. Ne kadar güzel bir grup. Ve hadi biz salonun ışıklarını biraz daha açalım. Biz bugün yürüyeceğiz ve konuşacağız. (kahkahalar)

LINDA: Ah-ah.

ADAMUS: Ahhh!

LINDA: Ah-ah.

ADAMUS: Dolaşmaya başlamadan önce birkaç şey.

Transhümanizm

Bu bizim Şaudumuz, bizim aylık Şaudumuz. Biz Transhüman Dizisini işliyoruz ve ben bu dizinin adını özellikle Transhüman Dizisi koydum çünkü ben konuşurken gezegende tam da şu sıralar bir hareket söz konusu, yapay zekayı ve robotları kapsayan bir hareket. Bu harekete transhümanizm deniliyor. Bu hareket insan zihni ve insan bedeninin yerine daha ileri bir teknolojinin geçmesi anlamını taşıyor. Siz bedenin ve zihnin çok uzun zamandan bu yana, çağlardır hangi şekilde var olduklarını biliyorsunuz.

Evrim çok, çok yavaş işleyen bir süreç. Ama şimdi teknoloji ile insan bedeni ve zihni çoğaltılabiliyor. Çoğaltmak demek geliştirmek demek - yeni bir organınız oluyor, yeni bir kalbiniz, yeni bir ciğeriniz ya da her neyse. Onlar çoğaltılabiliyor, onlar sadece normal insan dokusu ile değil ama laboratuvarda makinalar ile geliştiriliyor ve bedene yerleştiriliyor. Onların size şöyle bir faydası oluyor - şey, sizin kalçanız ya da kolunuz ya da herhangi bir yeriniz değiştiğinde daha hızlı iş görüyorlar, şeyler daha az acı veriyor.

Aynı teknoloji zihin üzerinde, zihni çoğaltmak için bile kullanılıyor. Beyninize hafızayı geliştiren, dengeyi geliştiren, genel zekanızı geliştiren küçük bir cihazın yerleştirildiğini hayal edin ve bunlar şu anda yapılıyor. Bu basit bir bilim kurgu olayı değil. Bu gelecekte olacak olan bir şey değil. Bunlar şu anda oluyor.

Korkutucu mu? Belki de. İnsanlık için iyi bir şey mi? Eğer tıbbi durumunuz gerektiriyorsa ve iyileşmeye ihtiyacınız varsa kesinlikle. Şimdiye kadar kimse insan bedeninin sadece biyolojik dokudan oluşması gerektiğini söylemedi. O bir makinadan da çıkarılabilir. O nano teknoloji ile geliştirilebilir. Onun sadece biyolojik olması gerekmez.

Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi? Göreceğiz ve bu teknolojinin laboratuvardan çıkması ve her biriniz ve hepiniz için tabii bir bedel karşılığı ulaşılabilir olması ile birlikte gezegen önümüzdeki on, on iki yıl boyunca en ilginç zamanlarını yaşayacak.

Ama eğer bu transhümanizm hareketi, eğer teknolojik bir bedenle ve zihinle ilgili olan bu hareket bir güç ve açgözlülük içeriyorsa bu hareket bir felakete de yol açabilir. Eğer, o, insanları bilinçlerinden, kalplerinden, gerçek Öz'lerinden uzaklaştırırsa, o zaman o, bu gezegende bazı çok ilginç ikilemlere neden olabilir.

Ben işlediğimiz bu dizinin adını Transhüman Dizisi koydum ama onun başka bir anlamı daha var. Transhüman demek eski insan biyolojisinin ve zihninin ötesinde olmak demektir. Bunun başka bir yolu daha var ve sizin her biriniz ve hepiniz bunu yapıyor.

Şimdi, ben teknolojinizi geliştirmeyin demiyorum ama ben daima farkında olun diyorum, siz her zaman bu bilinç denilen şeye sahip olduğunuzun farkında olun. Siz herhangi bir elektronik alet veya onun gibi bir şey kullanmadan çoklu gerçekliklerde olmaya muktedirsiniz; "ve"de, çoklu teknolojilerde olmaya muktedir olmak.

Sizin - istisnasız her birinizin ve bizi dinleyen herkesin - tam da şu anda burada otururken biyolojisini, bedenini sadece yeni et ve kemik olarak değil ama ışık beden dediğimiz şey ile gençleştirme yeteneği var.

Sizin bedeniniz zaten anayatron (parçacıkların iletişim kurması) yeteneğine sahip, bedenin ışık iletişim ağlarının hastalıkları salıverme yeteneği, bedenin kendisini daha esnek hale getirme, daha etkin, daha enerji dolu yapma yeteneği var. Bu şu anda mevcut. Birçok insan bunun farkında bile değil ve farkında olanlar bile zihinlerinden dışarı adım atıp bedenlerinin gençleşme sürecine girmesine izin vermiyorlar.

Bu arada hepinize diyorum, ben buradayım, ben orada değilim. (ekrana işaret eder; bazı kahkahalar) Teknoloji. Teknoloji! Siz ekranlara bakıyorsunuz. Ben buradayım veya siz eğer bunu seçiyorsanız gözlerinizi kapatabilirsiniz. (kahkahalar artar)

Harika. Harika. Ben oradan seyreden herkesi seyrediyorum. Mükemmel bir örnek, şey, buna sanal gerçeklik diyebiliriz. (ekranlar kapatılınca izleyiciler güler) Teşekkür ederim. Dikkat biraz dağıldı. Çok kolay oldu. (Adamus kıkırdar)

Nerede kalmıştım? Transhümanizm. Siz transhümanistlersiniz. Bu arada ekranlar kapatılınca enerji değişti. Pek etkili bir değişim oldu.

Siz çok yeni ve farklı bir şekilde transhümanistlersiniz. Sizin bedeniniz kendi kendini gençleştirebilir, beden bunu İzin Vermek sonucunda gerçekleşen anayatron (ç.n: tüm enerji parçacıklarının diğer enerji parçacıkları ile iletişim kurduğu iletişim ağı) sayesinde yapar. İzin vermek. Sizin bedeninize mutlaka bir teknoloji takılacak diye bir şey yok, siz bunu hemen şimdi yapabilirsiniz. Siz ışık bedeninizin içeri girmesi için izin verebilirsiniz. Hemen şimdi.

Derin bir nefes alın. Kendi yolunuzdan çekilin. Siz benim sizin yediğiniz ve bedene yutturduğunuz şeyler konusunda sık sık konuştuğumu duydunuz. Siz artık anayatrona güvenmiyorsunuz. Derin bir nefes alın ve işini yapmasına izin verin.

Bazen, evet, o kadar derin düzeyde bir biyolojik değişimden geçmek biraz acı verici oluyor. Biraz acı var. Ama siz derin bir nefes alın ve derinden İzin Verin, fiziksel bedeni geçleştirmek için anayatrona izin verin.

Aslında beden yaşlandıkça daha iyiye gitmeli çünkü o zaman onun her hücresi daha deneyimli, daha bilgedir. O daha iyiye gitmeli, yaşlanmamalı, daha fazla yıpranmamalı. Ve sizin çoğunuz hala yaşlanma yolunda, o lineer yaşlanma yolunda, "Şey, ben yaşlanıyorum, o nedenle görmem, duymam, sırtım böyle. Ben yaşlanıyorum ve bu her şeyin sonu olacak." Hiç de değil! Transhümanistler ışık bedenin geldiğini anlıyorlar. O çoğalıyor, o biyolojik bedene katılıyor ve biyolojik beden aniden gençleşiyor ve canlanıyor.

Teorik olarak en önemli soru ya da sorun şu olmalıydı, "Tanrım, şimdi bu canlı bedene, dinamik bedene, esnek bedene sahibim; ben daha uzun bir süre bu gezegende olacağım, ben ne yapacağım? (bazı kıkırdamalar) Ben ne yapacağım?" Biz biraz buna değinelim.

Yani kafalardaki transhümanistler gibi olmayacak. Biz beyine çipler yerleştirmeyeceğiz. Biz beynin sınırlamalarından ve sınırlarından kendimizi serbest bırakmak için herhangi özel elektronik bir cihaz kullanmayacağız.

Beyin otomobil kullanmak veya bir bardak şarap koymak gibi fonksiyonel şeyler yapması gereken bir hayvan ya da bir insan için harika bir araçtır. Ama beyin yaratıcı bir kaynak değildir. Beyinde yaratıcılık ile ilgili herhangi bir şey bulunmaz. Ben bilimin buna itiraz edeceğini biliyorum ama sonunda onlar da bunu kabul edecekler. Bilim sonunda benim söylediğim her şeye katılacak. Gerçek bu. Ben bunu alçakgönüllülük ile söylüyorum. (izleyiciler alkışlar)

Siz izin vererek beynin kilidini salıverirsiniz. Yalnızca zihinle ilerlemek şeklinde kendi koyduğunuz sınırları salıverirsiniz. Siz basitçe diğer gerçekliklere genişlersiniz.

Bu ilk başta biraz tuhaf gelir. Siz biraz sersemlersiniz, biraz yönünüzü kaybedersiniz - şey, gerçekten sersemlemek, gerçekten yönünü kaybetmek - ama siz "ve"ye girmeye başlarsınız. Siz artık sadece insan değilsinizdir. Siz insan ve Üstatsınız ve siz Atlantislisiniz ve siz Merlinsiniz ve siz geleceksiniz. Öz ve diğer her şey. Siz tekil değil çoklu bir gerçeklik yaşarsınız. Tekil değil.

"Ben şimdi sonsuza kadar yaşayacak olan bu beden ile bütün gün ne yapacağım?" sorusunun yanıtının bir parçası budur. Siz şimdi "ve"desiniz. Orası o kadar lineer ve yaşa bağımlı ve o kadar sıkıcı ve donuk bir yer değil.

Yarın, yarın biz duyusallığa odaklanacağız. Ben bu konuda bir hayli konuştum çünkü bu çok önemli. Duyusallık olmasa siz bu gezegende kalmak istemezsiniz. Duyusallık olmasa siz bir 50, 75, 200 yıl daha bu gezegende geçirmek istemezsiniz. Siz, "O kadar sıkıcı ki. O kadar sıkıcı. Ben ne yapacağım?" derdiniz. Ama duyusallık olursa bunu hiç sorgulamazsınız. Siz asla ne yapacağınızı merak etmeyeceksiniz çünkü siz basitçe derin bir nefes alacaksınız ve siz zaten burada olan çoklu gerçekliklere gideceksiniz.

Sizler Transhüman dizisinde vardınız. Bizim sadece teknolojiyi kullanmanın dışında farklı bir yaklaşımımız var. Çok, çok farklı bir yaklaşım.

Yıllardır yaptığımız iş için, ben sizinle çalışarak Adamus olarak yaptığım işlerimde geçenlerde büyük bir değişim yapmak durumunda kaldım. Ben sizin aydınlanmayı ya da daha kullanmayı daha çok tercih ettiğim farkındalığı basitçe anlamanız için yıllar harcadım. Farkındalık. Farkındalığın burada olduğunu basitçe anlayın; o ulaşılabilir halde. Sizin gerçekte onun üzerinde çalışmanız gerekmiyor; siz gerçekten ona basitçe izin verin.

Biz Farkındalık, bedenli Farkındalık ile ilgili birçok kavram üzerinde konuştuk. Farkındalık basitçe farkında olmak demektir, Bilinçli Farkındalık. Çoğunuz, "Tanrım ben farkındayım. Ben burada olduğumu biliyorum." diyecektir. Şey, hayır, siz orada ekranlardaydınız. (Adamus kıkırdar)

Farkındalık çoklu gerçekliklerin farkında olmak demektir ve farkındalık duyusallık gibi şeylerin daha çok farkında olmak demektir. Yani sevgili dostlarım, benim sevgili transhümanistlerim, biz bu yöne doğru ilerliyoruz. Siz bu yöne doğru ilerliyorsunuz. Ve dediğim gibi, bu, beden parçalarını ve zihni teknoloji aracılığıyla yerleştiren mekanik ve teknolojik transhümanistlere karşıt olmak anlamına gelmiyor. Biz onlara hiç de karşı değiliz. Hiç değil. Teknoloji harika bir şey olabilir ama o basitçe bir alternatiftir. O basitçe başka bir yöndür.

O halde hadi yaptığımız işler için güzel, derin bir nefes alalım.

Oluyor

Benim Şambra ile olan çalışma şeklimi değiştirmem gerekiyordu, benim bedenli Farkındalık teorilerinden, aydınlanma gibi şeyler konusundaki tartışmalardan uzaklaşıp şimdi gerçekten enerjisel ve sözlü olarak gerçek bedenlenme üzerinde çalışmamya geçmem gerekiyordu. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak felsefeden, kavramdan uzaklaşıp onu gerçekten yapmaya geçmek.

Siz yapıyorsunuz. Gerçekten yapıyorsunuz. Siz şimdi burada otururken bir evrim meydana geliyor. Şu anda işlemekte olan bir aşma süreci var ve o süreç bazı zamanlar sizin dikkatiniz dağıldığında, siz onu düşünmediğinizde çok iyi işliyor. Sık sık söylediğim gibi ben bir öğretmen ya da onun gibi bir şey değilim. Ben basitçe sizin dikkatinizi dağıtanım. O kadar.

Şimdi bunlar sizin de bildiğiniz gibi birçok soruna neden oluyor. Birçok soruna neden oluyor. Sizin gibi transhümanist olmak zor. Siz artık diğerleri gibi değilsiniz. Siz bunun farkındasınız. Daha iyi ya da daha kötü anlamında değil; siz basitçe artık diğerleri pek benzemiyorsunuz. Siz onları anlıyorsunuz çünkü siz de oradan geldiniz. Siz muazzam derecede empati sahibisiniz çünkü siz onların nerede olduklarını biliyorsunuz. Siz onların nasıl bir günah ya da karma rutininin içinde olduklarını biliyorsunuz. Siz anlıyorsunuz çünkü siz de oradan geldiniz ama siz gerçekten de artık öyle değilsiniz.

Aile ve arkadaşlar ve genel toplum ile olan ilişkiler çok, çok farklı bir hale geliyor ve bu durum zaman zaman zorluklara neden oluyor. Siz onlarla kendinizi uyumlu hissetmiyorsunuz. Siz gerçekten de insanların çevresinde biraz daha bulunmaya katlanabileceğinizi hissetmiyorsunuz. Bunlar her Yükselmiş Üstadın yaşadığı yoğun bir yalnızlık, izole edilmişlik hissi. Onların her biri.

Sonra şüphe devreye girer. Şüphe, "Ben ne yapacağım? Bu gerçekten olacak mı?" Ve devreye şüphe girdiğinde siz dönüp onun üzerinde çalışmaya eğilim gösteriyorsunuz. "Ben biraz daha meditasyon yapsam iyi olur. Ben en iyisi biraz da nefes yapayım. Ben en iyisi beni içinde bulunduğum o bilinçte tutacak bir şeyler yapsam iyi olur." Şüphe devreye girer ve siz o anda onun üzerinde çalışmaya başlamanız gerektiğini hissedersiniz. Zihin işlemeye başlar, başınızın etini yer, "Ne yapıyorsun? Bu ne zaman gerçekleşecek? Olması için ben ne yapabilirim? Bunların tamamı, gerçekten muazzam büyüklükte bir Budalalar Cenneti'ni mi oluşturuyor? Bu sadece koca bir Budalalar Ceneti mi?" tabii ki Shakespeare'den alıntı. (bazı kıkırdamalar)

Ve bu ilginç bir soru. Bu çok ilginç bir soru ve ben aşikar olanı yanıt olarak vermek bile istemezdim, "Hayır bu gerçek."demezdim çünkü bu her şeyden önce örneğin Budalalar Cenneti nedir sorusunu doğururdu. Şey, "Budalalar Cenneti yanılgı içinde yaşayanlar ama aslında oldukça da mutlu olanlar için bir çizgidir, bir referanstır. Diğerleri ona dışarıdan bakarlar ve, "Amir Budalalar Cenneti'nde" derler. (bazı kıkırdamalar) Şey, öyleler, özür dilerim. (kahkahalar artar, Adamus kıkırdar) "O, Budalalar Cenneti'nde. O gerçekte mevcut değil. O gerçekten farkında değil. O sanki kendi lay lay lom dünyasında." Sadece sen değil Amir ama herkes. (kahkahalar artar)

Yani şüphe devreye girdiğinde siz, "Ben Budalalar Cenneti'nde miyim? Ben bunları uyduruyor muyum?" diye merak edersiniz. Sonra da kendinizi doğrulamak için, "Şey, ben uyduruyor olsam diğer 300 kişi neden burada olsun ki?" dersiniz. Şey, belki de senin sadece Budalalar Cennetin ile büyük bir gemin vardır. (kahkahalar) Sonra kendi kendinize şöyle dersiniz, "Şey, başka on binlerce belki de yüz binlerce Şambra var o halde tamamen delirmiş olamam." (kıkırdamalar artar)

Ve siz sonra kimin Budalalar Cenneti'nde olduğunu fark etmeye başlarsınız çünkü eğer ben size, "Şey, özür dilerim ama bunların hepsi bir şaka, sizin geri dönmeniz gerek. Hepsi şaka. Sizin yeniden normal insan hayatınıza dönmeniz gerek. Üzgünüm, sizin geri dönmeniz ve dokuzdan beşe gidilen bir işe ya da fabrikaya başvurmanız gerek. Üzgünüm ama sizin yeniden evlenmeniz ve yeniden çoluk çocuk sahibi olmanız ve daha önceki aynı ailede büyümeniz gerekiyor (kahkahalar). Üzgünüm ama bütün bunlar büyük bir şaka, geri dönün. Geri dönün." Sanırım biraz direnç oluşurdu. (kahkahalar artar)

Ah ve bundan daha beteri var sadece geri dönmek olsa iyi, gökyüzünde bir Tanrı var ve o çok kızgın. (kahkahalar) Onu siz kızdırdınız. O bir erkek ve o gerçekten de sinirli çünkü size, "Otur ve dua et." denildi ama siz yapmadınız. Size, "İyi bir yaşam sür, herkes için bir şeyler yap ama kendin için asla bir şey yapma." denildi. Size söylenmişti ve işte bakın ne oldu. Tanrı kızdı.

Ve sonuçta kendinizi bir çıkmazın içinde bulursunuz. Siz gerçekten bir çıkmaza girersiniz. İşte siz şimdi kendi Budalalar Cennetiniz'desinizdir. İşte hepiniz buradasınız ama ben aranızdan hiç kimsenin gerçekten geri dönmek isteyeceğini sanmam. Gerçekten sanmam.

Şöyle bir ikilem var, "Şey, peki, ben Budalalar Cenneti'ndeyim. Hadi o zaman çalışmasını sağlayalım. Hadi sadece yapalım. Kulağa ne kadar budalaca gelse de hadi sadece bilinç denilen şey olsun. Neden olmasın? Kulağa oldukça kolaymış gibi geliyor. Hadi bedenli aydınlanma denilen şey olsun, böyle bir şey daha önce hiç var olmamış olsa da. Hadi Yükselmiş Üstatlar olmasa bile yapalım çünkü siz geri dönmeye istekli değilsiniz. Siz bir yaşamdan diğerine dönen o atlıkarıncaya yeniden binmeye istekli değilsiniz.

O nedenle siz şöyle diyorsunuz, "Hadi yapalım. Bedenli aydınlanma. Hadi Öz'ümüze şimdiye kadar izin verdiğimizden daha çok izin verelim. Kim bilir nasıl bir şeydir. Kimin umurunda? Sadece açılalım ve gelmesine izin verelim. Hadi çıldıralım. Onlar bizim zaten deli olduğumuzu düşünüyorlar. Hadi daha çok rol yapalım. Hadi sadece o gerçekliği yaratalım, daha önce var olmamış olsa bile çünkü bunların hepsi bizim o Budalalar Cenneti'nde yaptıklarımızdan çok daha iyi."

Bütün bunlar gerçekten de Budalalar Cenneti nerede meselesini doğurur? O nerede? Orada geride eski dünyada mı, eski Dünya? Orada, o belki asla tamamlamayan işlerin ve ilişkilerin olduğu yerde mi? Renksiz bir hayat ve kitle bilinci ve hipnoz? Belki de bütün sosyal standartlara uyman gerektiğini düşünmek, kendini sevmemen ve kendinle ilgilenmemen gerektiğini düşünmek, her gün değişen politik veya sağlık veya çevre sorunlarıyla ilgili birçok, birçok kurala uyman gerektiğini düşünmek Budalalar Cenneti'dir. Belki de Budalalar Cenneti budur. Ve bunun doğrulaması belki onların hala uyuyor olmaları ve sizin uyumuyor olmanızdır. Siz bir şeye uyandınız. Bir şeye. Bir şey geldi ve sizi uyandırdı ve bu noktaya getirdi, sizi bu Budalalar Cenneti'ne getirdi. O halde bırakalım işlesin çünkü bunu yapabilir. Sizin izin verdiğiniz herhangi bir şey olur. Bu gerçekten bu kadar basit.

Budalalar Cenneti? Kendinden şüphe etmek? Bunlar gerçek mi diye sormak? Evet, kesinlikle doğal ve yaygın bir merak çünkü zihin hala kalıplara sahiptir, hala geçmişi hatırlar, normal hayat süren diğer insanları görmeye devam ederler ama siz, "Bunları ben mi uyduruyorum? Ben Budalalar Cenneti'nde miyim?" diye merak edersiniz. Ama o noktada derin bir nefes alın ve "Bırak gelsin, bırak gelsin." deyin. Ve sonra öyle olacaktır.

O zaman hadi Budalalar Cennetimiz için kocaman bir nefes alalım. Peki orası gerçekten Budalalar Cenneti mi? Veya basitçe bedenli aydınlanma mı? Neden olmasın? Güzel, derin bir nefes.

Sorular ve Cevaplar

Ve şimdi soru cevap zamanı.

LINDA: Oooh!

ADAMUS: Ben soracağım siz cevaplayacaksınız. Ama bu kez biraz farklı. Biz oyun gibi bir şey oynayacağız. Bu aynı zamanda hem bir oyun hem de bir test.

LINDA: Peki. Ben hazırım.

ADAMUS: Mikrofon Linda'da.

İşte olanlar. Ben ilk bölümümüzde size daha önce Atlantis Rüyası'ndan bahsettim. Hatırlıyor musunuz? Çok uzun zaman olmadı, (kahkahalar) günün daha erken vakitlerinde. Atlantis Rüyası. Ve siz onu doğrudan deneyimlediniz. Atlantis Rüyası.

Şimdi, kendinizin, bu, şey Budalalar Cenneti hakkında, kendisini Şambra diye adlandıran o grup hakkında röportaj yapan, öykü yazan bir gazeteci olduğunuzu düşünün. Siz Sedona Gazetesi için röportaj yapıyorsunuz. (kahkahalar) Ve siz şu Şambra denilen grup konusunda da bir hikaye yazacaksınız çünkü şey, onlar alışılmadık bir grup. Onlar hiçbir New Age (Yeni Çağ) grubuna uymuyorlar. Doğrusu rakip yayınlardan Sedona Journal Kırmızı Çember ile konuşmayacak, hakkında yazı bile yazmayacaktır ama bu iyi bir şey. Siz bu Kırmızı Çember denilen grup hakkında yazı yazan bir gazetecisiniz.

Şimdi, röportaj yapan bir gazeteci ortaya güzel bir hikaye çıkması için genellikle bazı unsurlarla çalışır. Bunlar kim, ne, nerede ve nedendir. Aranızda bunu anlayan bir gazeteci var mı? Ününü duydum, Bay von Rohr bir gazeteci. Kim, ne, nerede ve neden?

Şimdi...

WULFING: Ve nasıl.

ADAMUS: Şey, ben nasıla geldim. (bazı kıkırdamalar) Ben onu bilerek kullanmadım ama teşekkür ederim.

Linda şimdi mikrofonu alacak ve eğer siz el kaldırırsanız onu kucağınıza bırakmayacak; ama eğer kimse el kaldırmazsa onu kucağınıza atmak zorunda kalacağız. (bazı kıkırdamalar)

Kim?

Ve Sedon Gazette adına yaptığım röportajın ilk sorusu, ilk soru kim? Kim? Peki Linda sen kimin hakkında yazı yazıyorsun? Eller? Biz Wulfing ile başlayacağız. (bazı kahkahalar) Onun ünü ve benim giyisilerimi çıkarttığım Papa hakkındaki hikaye gerçek.

WULFING: Kim?

ADAMUS: Evet. Kim.

WULFING: Çılgın insanlar. Kendilerini spiritüel diye adlandırıyorlar. İçiyorlar. Sigara içiyorlar. Et yiyorlar.. Gülünçler.

ADAMUS: Zina yapıyorlar mı?

WULFING: Gülünçler.

ADAMUS: Her zaman değil. (Adamus kıkırdar)

WULFING: Hayır zina yapmıyorlar. Sıkı bir sikiş yapıyorlar! (kahkahalar) Ve bunu, "siktir" gibi birçok şekilde yapıyorlar. (kahkahalar artar)

ADAMUS: Ah, evet!

WULFING: “Böyle böyle iyi bir sikiş. Duydun mu?"

ADAMUS: Evet.

WULFING: Bu gruptan olanlar yıldızlara uzanan ve neredeyse onlara dokunan hatta içlerinden bazılarının gerçekte onlara dokunduğu bir grup.

ADAMUS: Güzel. Olağanüstü.

LINDA: Vay!

ADAMUS: Hikayemiz için iyi bir başlangıç oldu. (izleyiciler alkışlar)

LINDA: Vay!

ADAMUS: Güzel başlangıç.

LINDA: Vay! Vay!

ADAMUS: Kimi anlatmak isteyen başka birisi var mı? Kim? Başka biri? Evet, kim? Ve Wulfing çok iyi bir anlatımdı. Kim...

LINDA: Sanırım içecek içiyor ama peki. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Evet. Kim... devam et. Evet.

JESSICA: Evet. Şambra öyle bir grup ki...

ADAMUS: Hepimizin seni görebilmesi için ayağa kalkar mısın lütfen?

JESSICA: Çevremde o kadar çok örtü var ki.

ADAMUS: Ah, o zaman kalkma otur.

JESSICA: Ah! Tanrım! (kahkahalar)

ADAMUS: Soğuk musun?

JESSICA: Evet, evet.

ADAMUS: Soğuk?

JESSICA: Evet, soğuk.

ADAMUS: Evet.

JESSICA: Ben Şambra'nın mastürbasyon yaptığı için kendisini suçlamayan insanlardan oluşan bir grup olduğunu söyleyeceğim. (kahkahaIar artar ve alkışlar)

LINDA: Ben o mikrofona dokunmuyorum!

ADAMUS: İlginç bir yazı olacak. Zina, mastürbasyon. Peki. Bilirsiniz işte, bir an durma ihtiyacı hissettim. Sen öyle mi bilinmek istiyorsun? (kahkahalar artar) Bunu Wikipedia'da görür gibiyim. "Evet, Şambra, mastürbayon ve zina yapan grup. Ama kendilerinin spiritüel olduğunu sanıyorlar." Erhhh! (kahkahalar) Peki, güzel. Kim için başka kimse var mı? Kim? Şambra.

FINN: Tamam. Şambra yaşamdan zevk alan ve kitle bilincinin dediklerini takmayan insandır.

ADAMUS: (kıkırdar) Güzel. Sanırım biz burada gerçek Şambra'yı ortaya koyuyoruz. (kahkahalar) Güzel. Hoşuma gitti. Evet. Kim? Kim var?

LINDA: Peki. Bu ve bu. Peki. Ah, hayır! (kahkahalar) Ah, hayır! Bu çok... Ah, hayır. (kıkırdamalar artar)

ADAMUS: Evet devam et. Kim? Kim?

ŞAMBRA 1 (kadın): Biz Avustralya'da bunun için "tuhaf topluluk" terimini kullanıyoruz."

ADAMUS: Tuhaf topluluk.

ŞAMBRA 1: Bir grup - bunun için yaygın olarak kullanılan zamir nedir? - ve hepsi kıyafetlerle geldi. Yuvarlak, uzun, zayıftılar ve tuhaf kostümler giyinmişlerdi.

ADAMUS: Tipik Şambra. Kim, evet. (kahakahalar) Zina edenler ve partileyenler. (kahkahalar artar) İyi. iyi.

ŞAMBRA 1: Ve onlar yalnızca kendileriyle oynamaktan keyif almıyorlar, birbirleriyle de gerçekten çok sert oynuyorlar. Onlar dans edip, şarkı söylüyorlar. Evet.

ADAMUS: Güzel, Güzel. Peki. Başka kim? Kim? (bazı alkışlar)

LINDA: Kulağa ABD Haberler gibi gelmeye başladı. Haberler. (kıkırdarlar) Hadi bakalım...

ADAMUS: Kimse var mı? Bir kişi daha vardı. Kim?

LINDA: Orada. Orada. O tarafta. Bunu ona uzatır mısın lütfen? Teşekkür ederim.

ŞAMBRA 2 (kadın): Peki. Bana göre biz - "imkansız" sözcüğünü duyduğunda, "Hadi başlıyorum. Bu bana göre." diyen insanlarız. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Güzel. Bunu sevdim.

ŞAMBRA 2: İmkansız yok. (izleyiciler alkışlar)

ADAMUS: İmkansız yok. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Bir tane daha. Bir tane daha.

LINDA: Bir tane daha. Başka el var mı?

ADAMUS: Kim.

LINDA: Ah! İşte orada. O zaman sen.

ŞAMBRA 3 (kadın): Şambra kendilerini seven grup.

LINDA: Ahh.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Kendilerini seven grup.

LINDA: Hoş.

ADAMUS: Güzel. Şimdi benim "kim" tanımım, birbirlerini Atlantis zamanından, Tien Tapınakları zamanından bu yana tanıyan ve şeylerin çok iyi bir yöne doğru gitmediğini bilen grup. Fiziksel beden ve zihin aracılığıyla gözükenden daha fazlası olduğunu anlayan grup. Ruh (spirit) ya da bilinç diye bir şey olduğunu bilen grup ve o grup o zamanlar birbirlerine karşı çok yakın ve içten oldu ve birlikte hayal kurdu. Onlar benim ilk bölümde size anlattığım o zamanı hayal ettiler.

O gruptan çoğu Yeshua, İsa olarak da bilinen kişi zamanında yeniden bir araya geldi.O grup ilk defa Mesih Bilinci tohumu denilen şeyi ekti - bazıları onu tanrısallık diye adlandırıyor, ben bilinç diyorum - onlar bunu tohumun çimlenip filizlenmesinin bir süre alacağını bilerek yaptı. Ama aynı zamanda o aynı grup doğru zaman geldiğinde geri dönüp o tohum büyüyerek harika bir bitkiye dönüşürken ona katkıda bulunacaklarına dair kendi kendileriyle ve başkalarıyla bir anlaşma yaptı. Başka sözcüklerle ifade edersek, yemek ve içmek ve bedenli bir şekilde tanrısal olmak. Ben "kim"i böyle alıyorum. (izleyiciler alkışlarlar) Teşekkür ederim.

Ne

Şimdi "ne." Ne? Ne? Linda mikrofon. Ne? "Kim, ne." var.

JAZIEL: İyi bir soru. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet.

JAZIEL: Ne? Hım... ah...

ADAMUS: Bir şey uydur işte. Bu gerçekten...

JAZIEL: Bana göre biz bir açıdan hem ilkleriz hem de son. Bu da "ne".

ADAMUS: Evet, Ne, güzel.

JAZIEL: Evet.

ADAMUS: Güzel.

LINDA: Nasıl oldu da korsanlar demedin? Nasıl oldu da korsanlar demedin?

JAZIEL: (güler) Evet, o da var ama...

ADAMUS: Korsanlar.

JAZIEL: Biz de korsanlarız. Biz spiritüel korsanlarız aslında.

ADAMUS: Güzel, bu hoşuma gitti.

JAZIEL: Sanki görüyorum ve seviyorum.

ADAMUS: Bu arada şu da var, mikrofon sende, bunlar olunca sanki enerji kafada sıkışıyor; işte o zaman sıkışan herkes için sadece basit bir nefes alma ve bir şeyleri taklit etme zamanıdır. Bu enerjinin hareket etmesini sağlar, siz gülmeye başlarsınız ve siz gerçek özünüze dönersiniz. Evet. Güzel. Hoşuma gitti. Korsanlar.

JAZIEL: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

LINDA: O, Korsanları yapıyor. (Facebook'taki Korsanlar sayfasına işaret eder)

ADAMUS: Ne? Sen bu yazıyı Sedona Gazette için mi yazıyorsun. Ne? Ne b... devam et. Ayağa kalk ki biz... aslında buraya gelmen gerekir. Hepimizin seni görebilmesi için buraya gelir misin? (izleyiciler turuncu peruklu cesur kostümünü ve koca turuncu gözlüklerini alkışlar)

ADAMUS: İşte bu "ne". (gülüşler ve daha fazla alkış) Hoş, hoş kostüm. Ve bunları dekore eden arkadaşın nerede? Evet, senin de gelmen lazım. Bu "ne". Bir şey mi demek istedim? (bazı kıkırdamalar) Ben kostüm seviyorum. Ben biraz rol yapmayı seviyorum. Bliyorsunuz enerjilerde sıkışmak o kadar kolay ki. Sadece biraz tiyatro, biraz rol yapma ve belki bazen... (arkadaşı çok cesur yeşil bir peruk takmıştır ve plastik ördek havuz oyuncağı; bazı alkışlar) Bazen salak gibi gözükebilirsiniz... (çantalarının üzerindeki yazıyı okur) "Dünya dışından, Theos'tan selamlar." Doğrudan Theos'tan! (izleyiciler alkışlar) Evet. harika, harika.

Theos'ta her şey nasıl gidiyor?

ŞAMBRA 4 (kadın): İyi. İstediğin her şeyi yapabiliyorsun.

ADAMUS: Evet, bu doğru! (kahkahalar) Sen neden geri geldin?

ŞAMBRA 4: Ah, sana katılmak için.

ADAMUS: Bana katılmak, burada olmak için.

ŞAMBRA 4: Evet.

ADAMUS: Evet, evet. Eğlenmek için.

ŞAMBRA 4: Burada eğlenmek için.

ADAMUS: Evet. Eğleniyormuşsun gibi duruyor. Evet. İkinize de teşekkürler. Evet. Teşekkür ederim. Ben kameraların seni görmesini istiyorum. Onu Linda'ya verebilirsin. (alkışlar artar)

LINDA: Ne?

ADAMUS: Sıradaki. Ne? Ne? Ne?

ŞAMBRA 5 (erkek): Yani sıkıştığımda ne yapmam gerekiyordu? (kahkahalar)

ADAMUS: Derin bir nefes alırsın ve... (Adamus kıkırdar) Derin bir nefes alırsın ve her şeyi uydurursun. Her şeyi.

ŞAMBRA 5: Peki.

ADAMUS: Evet. Üzerinde düşünmeden. Bu gerçekten eğlenceli. Evet. (kıkırdamalar artar) Yani sen Sedona Gazette'ye bu tuhaf grup hakkında bir yazı yazıyorsun. Senin şimdi "ne" konusunda yazman gerekiyor. Ne yaptıklarını. Onlar ne yapıyorlar?

ŞAMBRA: Sanırım kendimize eziyet çektirmekten hoşlanıyoruz.

ADAMUS: Ah! Bu hoşuma gitti, "Mastürbasyon yaparlar ve kendilerine eziyet ederler." Baam! Baam! Baam! Baam! (kahkahalar)

LINDA: Tanrı aşkına!

ADAMUS: Peki. Bu gerçekten çok iyi bir yazı olacak. Teşekkür ederim. Ve aslında bunda bir doğruluk payı var. Bunda kesinlikle bir doğruluk payı var. Kendi kendine çektirilen acıya biraz ihtiyaç var çünkü acı çekmemeniz onun üzerinde gerçekten çalışmadığınızı gösteriyor. Hiçbir şey olmuyor. Bu yüzden acı çekmek zorundasın. Ama şimdi bunların hepsini bırakalım. Oof! Peki. Birkaç tane daha "ne". Ne?

ŞAMBRA 6 (kadın): Onlar aslında zamanın artık kendileri için işlemediğine, özgür enerji olduklarına ve bilirsin işte normal insanların inandıkları şeylerin onlar için iş görmediğine inanıyorlar. (Adamus kıkırdar) Yani...

ADAMUS: Çok tuhaf.

ŞAMBRA 6: Evet.

ADAMUS: Onlar enerjinin özgür olduğunu düşünüyorlar.

ŞAMBRA 6: Onlar zihnin dışına çıkıyorlar. Onlar zamanın dışına çıkıyorlar. Onlar normal kuralların dışına çıkıyorlar. Yani...

ADAMUS: Evet. Budalalar Cenneti olmalı.

ŞAMBRA 6: Kesinlikle.

ADAMUS: Peki, biraç tane daha.

LINDA: Oradan biri. Lütfen, oradan. Lütfen! Uzak olsun! (kahkahalar)

ADAMUS: Ve sonra biz salonun bu tarafına gideceğiz. (kıkırdamalar artar) David kamerada çok güzel çıkıyor. Evet, ne.

ŞAMBRA 7 (kadın): Ben onların kalıpları kıranlar ve kaos çıkaranlar olduklarını söyleyeceğim.

ADAMUS: Ah, bu hoşuma gitti. (izleyiciler alkışlar)

LINDA: Ooohhh! Ohhh!

ADAMUS: Bunu sevdim.

LINDA: Bu iyiydi! Vay!

ADAMUS: Kalıpları kıranlar, kaos çıkaranlar.

LINDA: Vay! Bu ödül alır! Vay!

ADAMUS: Bir tane daha "ne".

LINDA: Bir tane daha. Orada... ah, işte burada ilginç biri var. Profesyonel biri. Tamam, böyle ne yapacağız bilmiyorum.

ADAMUS: Ne.

OLE: Bazıları zina yapmak isterlerken diğerleri bilinci keşfetmek, gerçekten sınırlara ve ötesine gitmek istiyorlar.

ADAMUS: Evet. Güzel. Bunu sevdim. Ne.

Ben "ne"yi şöyle tarif ederdim, daha fazlası olduğunu bilen bir grup ve lanetlenene kadar onu arayacaklar. Onu bulacaklar. Ne olursa olsun onu bulacaklar. Siz sadece bir şey olduğunu biliyorsunuz. Adına bilinç ya da tanrısallık ya da Ruh ya da sadece daha fazlası deyin. Bu grup onu bulmaya kararlı. "Ne" budur. Bu grup ayrıca, "Ne b..." (Linda daralır ve bazı kıkırdamalar) Ben bir şey demedim ama siz benim ne düşündüğümü biliyorsunuz. "Ne b..." (Linda yine daralır) Evet, "Ne bo..." (kıkırdamalar artar) Bir açıdan bir yaşam biçimi gibi. Bilirsiniz işte, biliyorsunuz bütün kurallar ve kalıplar için siz, "Ne bo..." diyorsunuz. (Linda daralır) (kahkahalar) Evet, evet! Ve bilirsiniz işte, başka sözcüklerle ifade edecek olursak, sizin istediğiniz şey sadece bütün eski kalıpları, eski paradigmaları salıvermek. "Ne bo..." (Linda daralır) Asla demedim! (Adamus kıkırdar)

Nerede?

Nerede? Nerede? Sıradaki bu. Kim, ne, nerede. Bu yazıyı sen yazıyorsun.

ŞAMBRA 8 (erkek): Biliyordum.

ADAMUS: Bunlar nerede oluyor?

ŞAMBRA 8: Biliyordum. Her yerde.

ADAMUS: Her yerde.

ŞAMBRA 8: Bütün dünyada.

LINDA: Ohh!

ŞAMBRA 8: Belki Kuzey Kore hariç.

LINDA: Oooh! (kahkahalar) Ohhh!

ŞAMBRA 8: … ve duyduğuma göre orada fazla...

ADAMUS: Senin kötü kimchi (ulusal Kore yemeği) yemen için dua edecekler! (kıkırdamalar artar) Yani nerede?

ŞAMBRA 8: Bütün dünyada.

ADAMUS: Bütün dünyada. Ah, güzel. Güzel. Özellikle bir yer veya yerler var mı?

ŞAMBRA 8: Burası.

ADAMUS: Burası. Güzel.

ŞAMBRA 8: Şu anda.

ADAMUS: Güzel.

ŞAMBRA 8: Şey Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devleteri'nde daha fazla Şambra olduğu belli.

ADAMUS: Bu neden böyle?

ŞAMBRA 8: Şey, Avrupa'daki insanlar genelde daha bilinçli ve daha çok... (yoğun kahkaha ve alkışlar)

LINDA: Ohhh‼

ŞAMBRA 8: Ve... evet. Ve daha fazlası var, hadi buna batı dünyası özgürlüğü diyelim.

ADAMUS: Evet, çok daha fazla özgürlük.

ŞAMBRA 8: Evet.

ADAMUS: Çok daha fazla özgürlük. Fırsatların dha fazla olması bir yeri diğerinde daha iyi yapmaz. Hatta bu dünyanın bazı yerlerinde yaşayanlar için bir hediyedir çünkü onlar diktatörlerin ya da dinlerin veya yönetimlerin muazzam derecede baskısı olan yerlerde yaşıyorlar. Ama evet dünyanın bazı yerlerinde daha fazla özgürlük var ve bu size onu keşfetme fırsatı sunuyor. Ama çok daha zor kültürlerde ve toplumlarda yaşayanları asla unutmayın çünkü onlar da herkes gibi bizim bir parçamız. Evet. Güzel. Teşekkür ederim.

ŞAMBRA 8: Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar)

ADAMUS: Bir tane daha "nerede." Nerede?

LINDA: Kimse yeterince uzakta değil. (Linda kıkırdar)

ŞAMBRA 9 (kadın): Şey, onlar ışık bedenleri olduğunu iddia ediyorlar ve onlar aynı anda birçok yerde olabilirler.

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA 9: Onlar burada olabilirler, orada olabilirler, onlar çoklu realitelerde olabilirler.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 9: Bilmiyorum.

ADAMUS: Evet, bilmi... ne b..." (bazı kıkırdamalar)

LINDA: Bu iyiydi. Hoşuma gitti.

ADAMUS: İşte benim "nerede"ye cevabım. Nerede? Bu sizin yazıyı hangi perspektiften yazdığınıza bağlı. Ama nerede? Bütün dünyada. Bütün dünyada. Daha çok özgürlük sunan ülkelerde bazen daha kolay olur ama bütün dünyada oluyor. İnsanlar uyanıyor ve üstatlıklarını alıyorlar. Bütün dünyada Şambra var.

Ama "nerede" aynı zamanda onun nerde olacağını da içeriyor. Şey, bu gezegende, bu gerçeklikte oluyor. Ama "nerede" aynı zamanda "ve" demektir. Her yerde. Tekil değil. Sadece bugünkü gibi burada birlikte olduğumuzda olmuyor. Rüya hallerinizde oluyor. Diğer gerçekliklerde oluyor. Ve siz şu anda şimdiye kadar yaşadığınız her geçmiş yaşamınıza derin bir etkide bulunuyorsunuz. Onlar da şu anda aynı süreçten geçiyor. Geçmiş yaşamlar o kadar değişecek ki o zamanlar tanınmaz hale bile gelecek.

Ben şimdi buna çok girmek istemiyorum ama sizin yaptığınız her şey şimdiye kadar yapmış olduğunuz her şeyi, her şeyi değiştiriyor. Bu sadece burada Almanya'da ya da siz nereden izliyorsanız orada olmuyor. Her geçmiş yaşamda, her gelecek potansiyelinde, her gerçeklikte, meleksi ve ruh (spirit) realitelerde ve burada oluyor. Tekil bir şekilde değil; her yerde oluyor. Güzel.

Ne Zaman?

Ne zaman? Ne zaman? Yazıda kim, ne, nerede, ne zaman. Ne zaman olur?

LINDA: Ah, işte başlıyoruz. Bir gönüllü.

ŞAMBRA 10 (erkek): Şey, dün, bugün ve yarın.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 10: Her zaman.

ADAMUS: Her zaman, kesinlikle. Evet.

ŞAMBRA 10: Evet.

ADAMUS: Ve bizim bu konuyu çok uzatmamıza bile gerek yok. "Ne zaman" şimdi demek ama dediğim gibi o her şeyi etkiliyor. O, dört yaşam önceki yaşama da oluyor. O ömür muazzam değişimlerden geçiyor.

Şimdi, o ömür konusunda tarihi gerçekler var, doğum tarihi, ölüm tarihi, belli şeylerin olduğu tarihler. Bunun o yaşama ait bir video, bir film olduğunu söyleyebiliriz ve o oldu. Ama sizin şimdi, şu anda yaşamınızda değişimlere izin vermeniz ile bunların üstünde, ötekinin tam üstünde ve tam altında ve her tarafında başka bir video yaratlıyor. Yani o yaşam artık sadece doğum noktasında başlayan ve ölüm noktasında biten lineer bir hikayeden ibaret değil. Onu kesinlikle değiştiriyor.

Sizin burada yaptığınız şey her şeyi, geçmişi ve hatta geleceği de değiştirmek. Bu, burada, bu yaşamda öyle Joe Schmo ya da Mary Schmo (Tv şovu) gibi oturmaya benzemez. (kahkahalar) O, her şeyi değiştiriyor.

Neden?

Sıradaki "neden?" Neden? Neden? Sen yazıyı yazıyorsun kim, ne, nerede, ne zaman ve neden. Neden efendim?

OTMAR: Çünkü bunu yapabildiğimiz için.

ADAMUS: Yapabildiğiniz için. Güzel. Ama neden? Başka bir sürü şey yapabilirsiniz.

OTMAR: Evet. Yoksa her şey fazla sıkıcı olacaktı.

ADAMUS: Her şey çok fazla sıkıcı. Güzel.

OTMAR: Evet.

ADAMUS: Başka şeyler denedin mi?

OTMAR: Neredeyse her şeyi. Her şeyi denedim diyebilirim, evet. Her şeyi denedim (bazı kıkırdamalar), dediklerinizi biliyorum ama ben şimdi bunun için hazırım.

ADAMUS: Evet.

OTMAR: Yani kesinlikle.

ADAMUS: Can sıkıntısı, evet.

OTMAR: Can sıkıntısı, evet.

ADAMUS: Evet. Can sıkıntısı. Can sıkıntısı hapistir. Can sıkıntısı, şey, sıkıcıdır. Berbattır ve sizin öteye geçmeniz için size ilham verir.

O zaman neden? Neden?

ŞAMBRA 11 (kadın): Çünkü biz bunu çok uzun zamandır bekledik.

ADAMUS: Evet, çok uzun zaman. Peki neden daha önce değil de şimdi?

ŞAMBRA 11: Çünkü şimdi doğru zaman.

ADAMUS: Neden şimdi doğru zaman? Sen bunu neden daha önce yapmadın?

ŞAMBRA 11: Çünkü böyle olmasını seçtik.

ADAMUS: Evet. Peki. Neden böyle olmasını seçtin? (kahkahalar)

ŞAMBRA 11: Çünkü bunun kadar istediğimiz bir şey yok.

ADAMUS: Peki. Güzel. Güzel. Ben bununla gideceğim. Evet. (kıkırdamalar artar)

LINDA: Daha fazla "neden?"

ADAMUS: Birkaç tane daha "neden." Tamam mı?

LINDA: Tamam. Ben...

ADAMUS: Bilge. Neden? Neden? Neden? Neden?

DENIS: Duydum, "Neden olmasın?" Ama en önemlisi bizim onun peşinde yeterince koşmuş olmamız. Biz bekledik. Biz yapmaya karar verdik ama yapmadık. Ve biz şimdi gerçekten de tutkunun içeride büyüdüğünü hissediyoruz. Biz varolan ilk tutkuya, ben varıma bağlanıyoruz ve biz artık geri tutamayız.

ADAMUS: Doğru. Siz fazla şey biliyorsunuz.

DENIS: Kesinlikle.

ADAMUS: Güzel.

DENIS: Biz çok hissediyoruz.

ADAMUS: Evet. Siz çok hissediyorsunuz.

Güzel. Bir tane daha. Neden? Neden?

LINDA: Bırakın salonun diğer tarafına geçeyim. Orası daha eğlenceli. (kahkahalar)

ADAMUS: (aceleyle ona çarpınca) Fotoğrafçıyı ezip öldürme! (kıkırdamalar artar) Evet, neden?

MARIANNE: Çünkü biz de Tanrıyız.

ADAMUS: Güzel. Evet. Ve yaratıcılar.

MARIANNE: Ve yaratıcılar. Evet.

ADAMUS: Güzel. Neden? Ben birazdan "neden"e geleceğim ama neden? Çünkü siz yapabilirsiniz. Neden? Çünkü siz korsanlarsınız. Siz grup olarak bunu ilk önce yapmak istiyorsunuz. Neden? Çünkü öyle. Ve ben birazdan "neden"i biraz daha açacağım.

Nasıl?

Ve son olarak cevabı açık olan, basit olan soru. Nasıl? Nasıl?

(duraklama ve bazı kıkırdamalar)

Nasıl? Ben son bir kaç yıldır hangi lanet şeyi konuşuyorum?! (yoğun kahkaha) Nasıl? (izleyiciler "izin vererek" diye bağırırlar) İzin vermek! İzin vermek.

Bu çok doğal bir süreç. Siz adına evrim ya da herhangi bir şey diyebilirsiniz ama bu herhangi bir şekilde gerçekleşecek olan doğal bir süreç. Sizin aslında onu haketmeniz veya sizin onun üzerinde çalışmanız veya sizin onun için zeki olmanız veya en çok veya en az kim yaşar diye bakmanız gerekmiyor. O basitçe olacak ve o siz izin verdiğinizde olur. Çoğu insan bunu fark etmiyor. Kapının küçük anahtarı bu. O, sır - izin vermek. Siz sadece izin verin. Siz sadece derin bir nefes alın ve izin verin.

Şimdi, izin vermek demek sizin ona izin vermeniz demektir. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, siz izin verip "Ne zaman?" diye sormazsınız. Ne kadar çabuk ve ne kadar büyük? Ve nasıl..." Siz basitçe izin verirsiniz sonra o olur. O süptil (ince) bir şekilde ve derinden olur. Ama "nasıl" basitçe izin vermektir. O kadar. O kadar.

İlk bölümümüzde söylediğim gibi siz bir kez adına ne derseniz deyin, aydınlanma, farkındalık üzerinde çalışmayı bıraktığınızda sanki bir sihir olur. Aniden tarih belirlenir. Siz hala onun üzerinde çalışıyorsanız, siz hala güç harcıyorsanız, siz hala onu çözmeye çalışıyorsanız bunlar tarihi belirsiz yapacaktır. Herhangi şey, herhangi bir yer olabilir. Ama eğer siz buna bi son verir ve sadece izin verirseniz tarih belli olur. Sizin artık onun üzerinde çalışmanız gerekmiyor. Siz şimdi farkındalık deneyiminiz sırasında zıplayın ve dans edin ve şarkı söyleyin. O kadar basit.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Ben biraz programın dışına çıktım ama ha! Kimin programa ihtiyacı var ki? (bazı kıkırdamalar)

Makinelerin Zamanı

Ben "neden"i biraz daha açmak istiyorum ve sizin hakkınızda yazılan bu yazının "neden" olduğunu anlamanıza yardımcı olmak istiyorum.

Ben yazdığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum, ben özellikle de geçen imza gecesinde bunu bazılarınıza anlattım. Ben bunu yaşamımın son yıllarında yazdım, aslında çok uzak bir tarih değil. Ve kitap çıktı, ben bir gün basitçe ardımda bırakmak istediğim anılarımı, notlarımı yazmak için oturduğumda aniden çok muazzam bir hikayeye, çok, çok güzel bir hikayeye - sizin hikayenize - Atlantis Rüyasına açılan bir portalın içindeymişim gibi hissettim.

Ben kendimi gelecekte buldum. Ben kendimi önce Endüstri çağını getirecek, atların yerine geçecek, insanların işgücü yerine geçecek, ağır işler yapabilecek, diğer makineleri yapabilecek gelişmiş makinelerin olduğu bir çağda buldum. Ve yeniden diyorum bu Endüstri devrimi zamanıydı.

Ama ben kitabı yazmaya devam ederken kendimi aniden Makinelerin Zamanı diye adlandırdığım yeni bir zamanda buldum. Bu aynı zamanda kitabın başlığı, "Makineler Zamanı" ve ben kendimi en heyecan verici bir zamanda buldum.

Şimdi, siz benim yazdıklarımın birçok sözcüğü içermediğini veya referansa sahip olmadığını fark ediyorsunuz. Ben bir bilgisayarın ne olduğunu bilmiyordum, ben ona basitçe ayna diyordum. Ama ben kendimi yapay zeka gibi şeylerin geliştirildiği ve o yapay zekanın başlangıcından elli altmış yıl içinde çok hızlı geliştiği ve tek olduğu, öteye geçtiği o heyecan verici zamanlarda buldum.

Ben kendimi en heyecan verici zamanlar olan Makinelerin Zamanında buldum, elektronik makinelerin, insanların bütün gün makinlerinin başında oturduğu zamanlarda. Taşları taşıyan ve yapıları yapan ve insanları gezdiren büyük makineler değil ama çok küçük, çok kompakt ama çok heyecan verici şeyler yapabilen makineler.

Ve ben yeniden çıkacak olan o kitapta yazdım; ben o kitapta bu gezegende öyle bir noktaya gelineceğini, insanlığın sanal gerçeklik denilen ve insanların yanlarında taşıdıkları ve çok ilginç ve ayartıcı oldukları için devamlı kafalarını soktukları, küçük, komik makinelerin olduğu bir noktaya geleceğini yazdım. Yürürlerken bile (taklid edince kahkahalar), otomobillerini kullanırken bile, diğer insanlar ile birlikte akşam yemeği yerken bile, seks yaparken bile (kahkahalar artar) kafaları hep o makinelerin içinde, ne yaparlarsa yapsınlar - dişlerini fırçalarken, saçlarını tararken. Ve bu makineler, bu elektronik makineler aslında diğer realiteleri yaratabilecek kadar ilginç ve gerçekçi olacaklar. Önce oyunlar ve oyuncaklar ve eğlenceli şeylerle başlayacak ama bu makineler birçok insan için seksin yerini alacak çünkü onlar, onların içine dalabilecekleri farklı, değişik bir gerçeklik yaratacaklar. Yapay zeka.

Bu makinelerin çok etkin ve çok gerçekçi ve çok güçlü bir hale gelmiş olduklarını söyleyebiliriz, bunlar sonunda insanların yaptıkları birçok şeyin yerine geçmişlerdi ve bunlar sonunda insanların kendilerinin düşünmeyeceği insan zihninin yerine geçmişlerdi. Onlar artık baktıkları sanal gerçeklikten başka hiçbir şeyin farkında değillerdi. Bu makinler öyle bir hipnoz etkisine sahipti ki insanlar kısa zamanda bu boyut ile teması kesmişti. Tek boyut burası diye değil ama insanlar onunla teması kesmiş, makinelerine dalmıştı.

Ve insanlık için destansı bir dönüm noktasına gelinmişti, insanlık tarihinde hiç gelinmemiş olan bir dönüm noktasına, çok hızlı ve çok zeki olan bu makinelerin aslında kendi enerjilerini yaratabilecekleri bir noktaya. Bakın bunun nedeni yapay zekanın daha da, daha da zeki olmak için, alabildiği her yerden zeka almaya devam etmesi için tasarlanmış olması. Kendi kendisi için enerji bile yaratacak zeka. Yani fişleri prizden çıkarıldığında bile çalışmaya devam eden makineler.

Bütün gezegende Makineler Zamanıydı ve bu nedenle her yerde insanlar kendileriyle, kimlikleriyle, ruhlarıyla olan teması kesiyorlardı ve bu makinler çok verimliydi ve neredeyse insan gibiydiler. Hislerin ve duyguların ve ilişkilerin aynını yapan yapay zeka sahibi makineler. Bu makineler gerçekte insanların yapabildiklerini aşacak kadar zekiydiler. Ve ben yürümekten, düşünmekten, her şeyden bahsediyorum - hissetmekten, nefes almaktan. Nefesi kopya edebilecek kadar zeki makineler. Onlar bir insanın yapabildiği her şeyi yapabiliyorlardı. Ve onlar daha fazlasını aramaya devam ediyorlardı çünkü yapay zeka öyle yapar.

O zaman gezegende neler olduğunu anlayan küçük bir grup vardı, çok küçük bir grup ve onlar bu sanal gerçeklik ve yapay zeka denilen şeyle savaşmıyorlardı ama onlar çok daha fazlası olduğunu fark ediyorlardı. Bu grup bir kişinin kafasının devamlı ekranın içinde olduğu sanal gerçekliği değil, kendi çevresinde çoklu gerçeklikler olduğunu fark etmişti. Onlar bu boyutun farkındaydılar ama onlar aynı zamanda sanal gerçekliklerde değil, çoklu gerçekliklerde birçok şey olduğunu fark ettiler.

Ve bu grup her şeyin, her şeyin, her şeyin, her şeyin özünün bilinç, farkındalık diye adlandırılan, enerji ya da güç içermeyen, ölçülemeyen, kendilerinden alınamayan veya kendileri için başkasından alınamayan bir şeyin varlığını fark ettiler. Onlar saf bilinç diye bir şey olduğunu fark ettiler.

Şimdi, tıpkı hikayedeki gibi, bu makineler çok baskın hale geldiler, gezegende var olan hemen her şeyi devraldılar, geriye tek bir şey kalmıştı. Makinelerin aynısını yapamadığı tek bir şey ve onlar onu istediler. O şey bilinçti. Bilinç.

Şimdi, kitapta - ve belki bu gerçeklikte de - kitapta makine o grubun sahip olduğu şeyi, bilinç denilen şeyi o kadar umutsuzca istedi ki onu zekası ile çözmeye, kopyalamaya, ölçmeye, ondan güç elde etmeye, ondan enerji sağlamaya çalıştı ama yapamadı. Yapamadı çünkü bilinç saftır ve o, Ruhtan (spirit) gelir ve o bir makine ile yapılamaz, o, bir makine tarafından ele geçirilemez ve bir makineye verilemez. Bir makine bilinci anlamış gibi yapabilir ama en büyük yapay zeka dahi onu gerçekte duyumsayamaz bile.

İşte gezegene bilinç denilen şeyi getiren bu bilinç öncülerinin yer aldığı hikayede makineler zekalarıyla gezegende geriye kalan sahip olmadıkları tek şey olan bilinci elde etmeye o kadar umutsuzca çabalarlar ki sonunda kendilerini imha ederler. Onlar basitçe elde edilemeyen bir şeyi elde etmek için o kadar çabalayınca kendilerini imha ederler. Onlar yapay zekalarını terk ederler. Onlar delirirler, kesinlikle deli olurlar ve Makinelerin Zamanı sona erer.

Ben kitabı 1793'te kaleme döktüm, ben sizin şimdi kullandığınız bütün terimleri bilmiyordum ama ben kitabı yazıya dökerken öyle bir zamanın geleceğini, gerçekten de sizin "neden," burada olduğunuzu, neden bu zamanda burada olduğunuzu sorgulayabileceğiniz bir zamanın geleceğini biliyordum. Kitaptan dolayı değil. Kitap sadece sizin yolculuğunuza ve sizin neden böyle bir zamanda geldiğinize, sizin neden şimdi gezegende olduğunuza, neden bilince olan ihtiyacın her zamankinden fazla olduğuna dair bir bakıştı. O bir kitaptı, bir kurguydu diyebiliriz ama o aynı zamanda gezegenin geleceğine de bakıyordu. Siz buraya bilinç için geldiniz, gezegenin bilinçli, bedenli Üstatları olmak için.

Ben makinler arasında büyük bir savaş ya da ona benzer bir şey olacak demiyorum. Siz kitapta gerçekte olabilecekleri realiteye uydursanız bile elinizde yine sanal gerçeklik ve yapay zeka ile ilgili sorunlar olacaktır ve şu anda gezegende hala bilince ihtiyaç var. Sizler o nedenle buradasınız. Sizler o nedenle şimdiyi seçtiniz. Siz yaptıklarınızı tam olarak o nedenle yapıyorsunuz.

Ben kitabı tamamladım ve el yazması hala duruyor ama ben Caudre'den sizin enerjiniz ve sizin desteğiniz ile kitabı çağdaş zamanlarda ve çağdaş terimlerle yeniden yazmasını istedim; yazı, hikaye Makinler Zamanında ve Bilinç Zamanındaki sizle ilgili kim, ne, nerede, ne zaman ve neden Şambra.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Bilinç Merabhı

Şimdi ben Yoham ile birlikte basitçe bilinç konusunda bir merabh yapmak istiyorum ve ben bu gerçekten de yazılmış olan kitap konusunda konuşurken ortaya çıkan bir şeyi açıklamak istiyorum, bazen korku oluyor - "Sırada ne var?" Sizin buraya gelmenizin gerçek nedeni bu - korku - değil ama siz buraya gezegende bilince kesinlikle ihtiyaç olduğu bir zamanda geldiniz. Siz buraya uzun bir zaman önce ektiğiniz tanrısallık tohumlarını hasat etmek için geldiniz. Siz o nedenle buradasınız.

(müzik başlar)

O halde hadi biz güzel, derin bir nefes, bilincin nefesini alalım.

Makinler savaş yapmayacaklar. Hiç yapmayacaklar. Makinler kendi kendilerini imha edecekler ve bu zihnin kendisini imha etmesi demek değil midir? Zihin kendisini göklere çıkarmak için her zaman cevaplar bulmaya çalışıyor, zihin daima daha zeki olmaya çalışıyor. Zihin kişiyi diğer realitelere ve duyulara ve hislere karşı izole ediyor. Zihin kişiyi yaşamın ihtişamından uzak tutuyor ve basitçe kendine odaklanıyor - akıla.

Bakın, zihin - sadece yapay zeka değil ama insan zihni de - eğer daha zeki, daha akıllı, daha hızlı, daha güçlü olmanın peşinde koşarsa aynısını yapacaktır, sonunda delirecektir.

Hepinizin hayatında yaşadığı deneyimin büyük bir parçası - zihin denilen şeyin salıverilmesi gerekliliğidir ki o kendi içinde güzeldir. Ama o, tek şey haline geldiğinde, o odak olduğunda, o bir güç aracı olduğunda, o, sizi duyumsamaktan ve hissetmekten ve hatırlamaktan alıkoyduğunda zihnin salıverilme ve bilincin içeri getirilme zamanıdır.

Hadi bilincin kendisi için derin bir nefes alalım.

O enerji içermez. O güce sahip değildir. O, bir başkasının bilincinden daha büyük değildir. O asla sizden alınamaz. Siz onu asla daha fazla büyütemezsiniz. O basitçe farkındalıktır, saflıktır.

O ölçülemeyen bir şeydir. Siz başka bir varlığa göre daha büyük bir bilince sahip olamazsınız ama o farkında olunabilen, izin verilebilen bir şeydir; yaşamınıza girmesi için izin verdiğiniz bir şey.

Her biriniz ve hepiniz zihninizle, duygularınızla o kadar çok mücadeleden geçtiniz ki ve bütün bunlar sizin yolculuğunuz sırasında birçok şüphe, birçok karışıklık getirdi.

Ama biz şimdi zihnin ötesine geçiyoruz. Ondan kaçmaya çalışmıyoruz, onu yalanlamıyoruz biz basitçe onun ötesine geçiyoruz... bilince, farkındalığa geçiyoruz. Bunların hepsi İzin vererek oluyor, bakın, siz bilinciniz üzerinde çalışarak o kadar çok çaba gösterdiniz ama o gerçekten de sadece zihin. Siz aydınlanma için çaba harcadığınızda çabalayan gerçekten sadece zihindir. Ama siz derin bir nefes alıp sadece izin verdiğinizde, açıldığınızda bilinç işte o zaman sizle burada olabiliyor.

(duraklama)

"Makinlerin Zamanı" sizin hakkınızda, sizin yolculuğunuz hakkında yazılmış bir kitap, sizin bilinci yaşamınıza getirmenizle onun bu gezegenin potansiyeli haline gelmesi hakkında. Belki adı, başlığı değişir. O zamanlar için uygundu -"Makineler Zamanı" - ama tek bir şeyden eminim, onun başlığı, "Bilinç Zamanı" olacak.

(duraklama)

Hadi derin bir nefes alalım ve basitçe izin verelim. Sadece izin verelim.

Şimdi, ben Linda'dan sahneye geri dönmesini istiyorum. Teşekkür ederim tatlım.

Biz küçük bir geçiş yapacağız, Linda ile biraz nefes alacağız, Yoham müzik yapacak ve hepimizin sevgili arkadaşını - Kuthumi Lal Singh'i - getireceğiz. (izleyiciler tezahürat yapıp alkış tutarlar)

Ben şimdilik Adamus olarak çıkıyorum. Her biriniz ve hepinizle burada olmak o kadar keyif verici ki. Ben yarın Bir Duyusallık Günü için geri döneceğim ama hadi şimdi Kuthumi'ye geçiş yapalım.

LINDA: Ve öyle oldu. Ve öyle oldu.

Geoff Adamus'tan Kuthumi'ye geçiş yaparken ben de sizin her birinizi destek vermeniz, yani güzel, derin bir nefes almanız, sizi bilince açan o İzin verme nefesini almanız için davet ediyorum, bizim her birimizi ve hepimizi.

Güzel, derin bir nefes alın ve Kuthumi'nin bize çok yakın olması gereken enerjilerini hissedin. (müzik Hint ezgilerine geçince kahkahalar, Cauldre/Kuthumi de kıkırdar) Ahh, evet. Ah, evet nefes işe yarıyor.

Nefes alın. Müzik çalarken nefes alın. O güzel, derin nefesi alın. Uh-oh. Uh-oh.

Ah, evet. O güzel, derin nefesi alın. O güzel, derin nefesi alın.

Her birimiz derinden, akışta nefes alalım. Bilince, farkındalığa izin verelim. Aah! Tanrım, nefes almaya devam edin. (kahkahalar) Mmmm. Ah, bu her zaman olmuyor. nefese devam. Aaah!

(müziğin temposu artar)

Nefes! Nefes!

Aman Tanrım! Nefes! Nefes namaste! (kahkahalar artar)

Nefes! (herkes alkış tutar ve Gerhard şarkı söyler)

Ben basit bir Üstadım.

Yolunda hazine olan

Ben Yıkımların Kralıyım

Ötmüyor musun beynim

Ben Basit bir Üstadım

Yolunda hazine olan

Ben Yıkımların Kralıyım

Ötmüyor musun beynim

İçten dışa, alttan üste

Hayat bazen lunapark hız treni

Yüksek veya alçak, zengin veya fakir

Bu gerçekten sadece bir zihin hali

(Kuthumi gelirken müzik devam eder ve izleyiciler müzikle birlikyte alkış tutmaya devam ederler)

KUTHUMI: Namasteeeeeeee! (daha fazla tezahürat ve alkış) Namaste! Namaste! İşte Kuthumi, Şambra'ya yaptığım yıllık ziyaretimi gerçekleştirmek için buradayım. (kahkahalar) Burada her biriniz ve hepiniz ile olmak ne kadar mutlu, sıcak bir his. Namasteeee! (Linda ve izleyiciler “Namaste!” diye yanıtlar)

Şimdi bakın, Adamus sahnede en az ayda bir kere sizin her biriniz ve hepinizle oluyor, daha fazla değil. Ama ben Kuthumi sizinle her zaman birlikte olma zevkine ve keyfine sahibim; gündelik yaşamınızda ve rüyalarınızda sizinle çalışmak; hayatınızın en zor zamanlarında sizin yeniden gülümsemeniz için size fıkralar anlatmak; üstatlığa giden yolun İzin vermekten başka bir şey olmadığını hatırlatmak için sizinle çalışmak, ayaklarınızdaki ağırlığı biraz hafifletmek ve kesinlikle zihninizi çok daha fazla hafifletmek için çalışmak. Bu benim için bir zevk, bu benim her birinize ve hepinize verdiğim söz.

O nedenle ben buraya yılda bir kez geliyor olsam da ben daima, daima sizinleyim. (birisi "evlen benimle" diye bağırır) Ama benim zaten 22 tane karım var! (kıkırdamalar artar)

Şimdi, ben daha önce birçok kez olduğu gibi biraz Farkındalıktan sonraki hayatım hakkında konuşmak istiyorum ama ben bunu biraz farklı bir perspektiften anlatmak isterim çünkü birçoklarınız tarafından yöneltilen şöyle bir soru var, "Ne oluyor? Farkındalıktan sonra ne oluyor? Sıkıcı mı olacak? ben bütün gün ne yapacağımı mı düşüneceğim? Adamus'ın bazen ima ettiği gibi bu gezegende olmak bana hoş gelmeyecek mi?"

Ama ben Farkındalığımdan, yıkımımdan sonra yıllarca kaldım burada. Ah, zihnin çökmesi sanırım en güzel armağandı, gerçekten öyle sanıyorum. Ben o kadar saplantılıydım ki. Ben o kadar zihinseldim ki. Ben yanıtları bulabilmek için matematiğe veya bilime veya felsefeye o kadar dalmıştım ki çok fena tuzağa düşüp sıkışabilirdim. Zihnimin çökmesi belki de başıma gelen en güzel şeydir. Ben yatağımda yatalı iki yıl olmuştu ama bu süre aldığım birçok armağan karşısında kısa bir zamandı.

Yani soruyorsunuz, "Bedenli farkında bir Üstat olarak bütün gün ne yaparsın? İzin verin sizinle hikayemin bir parçasını paylaşayım.

Kuthumi’nin Hikayesi

Şimdi, ben geçen yıl sadece yürümeye başladığımdan bahsetmiştim. Ben bir ayağımı ötekinin önüne atarak sadece yürümeye başladım. Ben nereye gittiğimi bilmiyordum çünkü zihnim böyle sorular sormayı bırakmıştı. Ben bunların hepsini dönüştürmüştüm o nedenle nereye gitsem fark etmiyordu. Bu sadece bir ayağını diğerinin önüne atmak ve yürümeye başlamak demekti.

İşte yolculuğum öyle başladı, Öz'üme yolculuk, basitçe gezegende yolculuk. Ben yürümeye başladım ve ben gezmeye başladım ve ben konuşmaya, her şeyle konuşmaya başladım. Ben karşılaştığım her şeyle konuşmaya başladım ve bir ağaçla konuşmanın delilik olduğunu söyleyenler olsa da bunu bazen deneyin. Bakın Yükselmiş bir Üstat için olağanüstü bir şey bu çünkü ağaç da sizinle konuşmaya başlıyor.

İşte ben bir gün yürürken kocaman harika bir ağacın altında durdum ve "Merhaba ağaç. Bugün nasılsın?" diye sordum. Ve ağaç yanıt verdi, bilirsiniz işte; o yanıt verdi ve dedi ki, "Ben bir ağacım, iyiyim. Sen nasılsın?"

"Ben bir Üstadım. İyiyim." dedim ben de. Ağaç bana, "Sen buraya gelen diğer insanlardan biraz farklısın. Sen gerçekte benimle konuşuyorsun. Ve sen sadece üzerime işemek yerine burada oturup benimle konuşuyorsun. Seni böyle farklı kılan nedir insan?" dedi.

Ve ben, "Ben basitçe zihnimden çıktım. Ben deliyim ve ben bunu seviyorum." dedim. (bazı kıkırdamalar)

Ve ben ağaca, "Ağaç, sen bana çok fazla benim delirmeden önceki zamanlarımı hatırlatıyorsun. Bak ayağım seninki gibi toprağa gömülüydü. Ben gerçekte hareket edemiyordum. Yani bacaklarım vardı ama ben yaptığım şeyden dolayı o kadar sıkışmıştım ki gerçekte hareket edemiyordum. Gerçekte keşfedemiyordum. Yani bir açıdan senin gibiydim ağaç ve bak senin gibiyim çünkü dallarım vardı - sıkışmış dallar - ve o dallar benim atalarımdı, ailemdi. Ve ben o atalardan oluşan ağaca tutunmaya devam ettim. Ben atalarımın hayaletlerine ve hatta kendi geçmişime tutunmaya devam etim. Yani bir açıdan daha çok sana benziyordum ağaç. Ama ben şimdi özgürüm. Ben şimdi sadece gezmeye çıkıyorum, etrafta dolanıyorum ve ağaçlarla konuşuyorum. Ve sevgili ağaç sen de benim kutsandığım şekilde yere sıkışmadığın, eski aile hikayelerine sıkışıp kalmadığın, kendin olma serbestinin olduğu aynı özgürlük ile kutsanasın." dedim. Ve ağaç o zaman kelimenin tam anlamıyla iki büyük dalını aşağı indirdi ve bana en tatlı, en sevecen şekilde sarıldı.

Ben deli miydim? Ben Adamus'ın bahsettiği o Budalalar Cenneti'nde miydim? Hayır dostlarım. Ben özgürdüm. Ben özgürdüm.

Ve ben yürümeye ve gezmeye devam ettim ve bir gün bir nehrin kenarına geldim. Nehrin kenarında oturdum ve, "Merhaba nehir. "dedim. Nehir de bana, "Merhaba insan." diye cevap verdi.

Bakın farkındalık halinde, özgürken sıkıcı bir gün olmadığını keşfedeceksiniz çünkü ağaçlar ve nehirler sizinle konuşabiliyorlar.

Ve nehir, "Ne yapıyorsun insan? Çoğu insan beni geçmeyi ister ama sen yanımda oturup konuşuyorsun. Ne yapıyorsun insan?" diye sordu. Ve ben de ona, "Bilmiyorum ve bunun bir önemi yok çünkü ben özgürüm." diye yanıt verdim.

Ve ben, "Sevgili nehir ben de senin gibiydim. Ben devamlı koşturuyordum. Ben kaynağımı bulmaya çabalıyordum. Ben büyük okyanusa, birliğe geri dönmeye çalışıyordum." dedim. Ben, "Sonra ben buna bir son verdim. Durdum. Ben aramaya ve amaçsızca dolaşmaya ve nerede olduğuna ve ne olduğuna dair bir fikrimin olmadığı bir şeye geri dönmeye çabalıyordum. Ben büyük okyanusa geri dönme çabasını bıraktım. Ben kendimi serbest bıraktım. O yüzden sevgili nehir, sen de hep kaynağı bulmak için çabalamaktan, hep birliğe, kendi okyanusuna dönmeye calışmaktan özgür olasın. Egemen olasın sevgili nehir." dedim. Ve sevinç içinde nehir bana beni tamamen ıslatan, beni tamamen temizleyen ve beni tamamen yenileyen bir su sıçrattı.

Ben yürümeye ve yürümeye devam ettim ve bir gün bir kuşun, çok güzel bir kuşun arkasından koştum. Harika bir kuş ve ben, "Merhaba kuş. Bugün nasılsın?" diye sordum ve kuş bana, "Ben iyiyim, sen nasılsın sevgili insan?" diye karşılık verdi.

Ve ben, "Ben iyiyim. Ben özgürüm." dedim. Ve kuş, "Sen alışılmadık bir insansın. Çoğu insan kuşlarla konuşmak için durmaz ama sen duruyorsun. Senin halin nedir?" diye sordu.

Ve ben, "Şey, sevgili kuş, ben özgürüm. Ben çok özgürüm." dedim. Kuş benim sözümü kesti. Kuş, "Ama senin benim gibi kanatların yok o halde nasıl özgür olabilirsin?" diye sordu.

Ben, "Sevgili kuş biraz daha yakından bakarsan, gerçekten, kanatları görürsün. Onlar seninkiler gibi fiziksel değiller ama benim kanatlarım var ve kanatlarım benim bütün rüyalarımdan, arzularımdan oluşuyor ve sahip olduğum bu kanatlar beni özgür yapıyor. Onlar benim fiziksel bir bedenin sınırlarının bile ötesine geçmeme izin veriyorlar. Sahip olduğum bu melek kanatları benim "ve" ye girmeme izin veriyor. Yani sevgili kuş senin seni havalandıran kanatların var, bemim beni "ve"ye götüren kanatlarım var.

Kuş o kadar keyifli o kadar minnettardı ki kelimenin tam anlamıyla bedeninden bir tüy kopardı ve bir kutsama olarak bana verdi.

Ve sonra ben yürürken bir kelebekle karşılaştım ve "Merhaba sevgili kelebek, bugün nasılsın?" diye sorum. Kelebek hayecanlı bir şekilde kanatlarını çırparak, "Ben iyiyim sevgili insan. Peki ya sen nasılsın?" dedi.

Ben, "Ben iyiyim sevgili kelebek çünkü ben özgürüm. Ben yürümek için, duyumsamak için, hissetmek için özgürüm." diye karşılık verdim. Kelebek, "Şey, sevgili insan sen çok farklısın. Çoğu insan beni yakalayıp bir şeyle bağlayıp duvara asmaya çalışıyor ama sen burada benimle konuşuyorsun. Sen o kadar farklısın ki." dedi.

Ve ben, "Evet gerçekten sevgili kelebek. Bazıları benim deli olduğumu söylüyorlar ama gerçek şu ki ben özgürüm."

Ve ben, "Sevgili kelebek basit bir böcekken, bir tırtılken kozaya girip kelebek olarak çıkmak nasıl bir şey?" diye sordum. Kelebek güldü ve, "Sevgili insan ben bunu zar zor hatırlıyorum çünkü özgür olduktan sonra, kelebek olduktan sonra onların artık hiçbirisinin önemi yoktu." diye cevap verdi.

Kelebek ile ben uyanış sürecinin tamamına ve sonunda özgürlük olmasına hayran bir şekilde öyle bir süre oturduk. Kelebek geldi ve bir süre benim başıma kondu, kanat çıptı, ben onu kutsayınca o da beni kutsadı ve sonra uçtu gitti. Ve ben özgürlüğü, kendi dönüşümüm sırasında geçtiğim o salıverişin aynısını hissedebiliyordum. Ve ben de zihnin çöküşünü zar zor hatırlıyorum.

Ben bir gün bir köye, küçük bir köye gelene kadar yürümeye ve gezmeye devam ettim. İnsanlarla dolu küçük bir köy - gündelik işlerini yapan insanlarla - ve ben enerjinin değiştiğini hissettim, bilirsiniz işte, insanlarla olmak, toplumla olmak. bu kelebekleri ziyaret etmek ve ağaçlarla konuşmaktan, nehirle iletişim kurmaktan farklı bir şeydi. Ben o köye gittim ve orası çok ağır ve farklı geldi.

Ama ben gülümsemeye devam ettim çünkü gerçekten mutluydum. Ben fısıldamayı sürdürdüm çünkü ben kalbimi ve ruhumu kendi şarkım ile dolduruyordum. Ve ben köye geldiğimde gördüğüm çeşitli insanlara başımla selam verdim ve gülümsedim ve, "Merhaba köylüler. Bugün nasılsınız? Merhaba köylüler" ve olanlar beni neredeyse şoke etmişti. Neşe yerine, mutluluk yerine, benimle kelebekler ve ağaçlar ve nehirler ve kuşlar gibi konuşmak yerine, şey, ben basitçe onların benim Budalalar Cenneti'nde olduğumu, deli olduğumu düşündüklerini duyumsayabiliyor ve hissedebiliyordum.

Ve sonra onlar gerçekte sözcüklerle ifade etmeseler de ben onların şarkı söylediklerini, bana bağırdıklarını hissedebiliyordum, şey, şöyle bağırıyorlardı:

EINAT: O gittiiii...

GERHARD: … kırık, çılgın, kaçık ve çoook deliiiii!

EINAT: Gözünü duvarlara dikiyor.

GERHARD: Tembel olduğu için değil.

AMIR: Sadece aklı karışmış!

EINAT: Ama duyuları ateşleniyor!

GERHARD Veçheleri isyan ediyor.

EINAT, GERHARD VE AMIR: Ama o kadar hoşnut ki! (bazı kahkahalar)

KUTHUMI: Ve köylülerden duyduklarım bunlardı sevgili dostlarım. Ve duyduklarım bunlardı.

Doğadan olduktan sonra ve ağaçlarla ve kelebeklerle ve nehirle konuştuktan sonra ne kadar üzücüydü. Doğrusu kendimi özgür bıraktığım için, sadece kendimi serbet bıraktığım için deli denilmesinin, ahmak denilmesinin verdiği his o kadar üzücüydü ki.

Bu sizin yaptığınız şeyde, bedenli aydınlanmanızda size de böyle gelebilir. Siz zaman zaman o köylülerin seslerini, size deli diyenleri, sizin gerçekten soytarı olduğunuzu söyleyenleri duyabilirsiniz. Siz bu sesleri size en yakın olanlardan duyabilirsiniz. Siz bu sizleri size arkadaş diyenlerden, birçok kez bu gezegende zaman geçirdiklerinizden duyabilirsiniz. Siz bu sesleri yeniden ve yeniden duyabilirsiniz. Ama sevgili dostlarım siz sadece gerçek Budalalar Cenneti'nin ne olduğunu hatırlayın? Gerçek Budalalar Cenneti ne ve gerçekten deli olanlar kimler?

Ben yolculuklarıma devam ettim, bir köyden bir köye, bir ormandan bir ormana gittim, sizin de yapacağınız gibi gökyüzüyle, taşlarla, Dünya'nın kendisiyle konuşmaya devam ettim ve siz onların karşılık verdiklerini öğreneceksiniz, belki insan sözcükleriyle olmasa da onlar da karşılık veriyorlar.

Siz yolda ilginç insanlarla karşılaşacaksınız. Çok fazla değil ama siz zman harcamaya değer ilginç insanlarla karşılaşacaksınız ve siz ara bir köylülerin sesini duyacaksınız. Siz sizin sadece deli olduğunuzu düşünen insanların sesini duyacaksınız. Siz onları işiteceksiniz ve yeniden yapıyoruz, şöyle:

EINAT: O gitmişşşş...

GERHARD: … kırık, çılgın, kaçık ve çoook deliiiii!

EINAT: Gözünü duvarlara dikiyor.

GERHARD: Tembel olduğu için değil.

AMIR: Sadece aklı karışmış!

EINAT: Ama duyuları ateşleniyor!

GERHARD Veçheleri isyan ediyor.

EINAT, GERHARD VE AMIR: Ama o kadar hoşnut ki! (bazı kahkahalar)

KUTHUMI: Doğru. Doğru.

İşte sevgili dostlarım burada sizinle bir kez daha birlikte olmak büyük bir onur. Sadece bir hatırlatma, bedenli bir Üstat için asla, asla, asla sıkıcı bir gün yoktur. Her şey konuşacaktır. Her şeyin sesi olacak. Her şey sözcükler aracılığıyla olsun, basitçe hisler aracılığıyla olsun iletişim kuracak. Her şey açılacak ve çok, çok duyusal olacak.

Ama köylülerle, anlamayanlarla, sizin deli olduğunuzu düşünenlerle, sizi küçümseyip sizinle alay edenlerle karşılaşabileceğinizi hatırlayın. İşte siz orada derin bir nefes alır ve basitçe izin verirsiniz, basitçe duyumsarsınız ve basitçe hissedersiniz.

O zaman hadi biz bu günü tamamlarken güzel, derin bir nefes alalım. Hadi hep birlikte Yoham'ım müziğinde güzel, derin bir nefes alalım.

Ben, ben gerçekten Kuthumiyim. Namaste.

LINDA VE İZLEYİCİLER: Namaste.

KUTHUMI: Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar)

İngilizceden çeviren: Meltem Taban