Transhuman Dizisi: Şaud 9
Adamus mesajı
Geoffrey Hoppe kanallığı ile 6 Mayıs 2017'de
Kırmızı Çember'e sunulmuştur.
Ben Ben'im, Özgür Varlığın Adamus'ı. (Linda alkışlamaya başlar ve ona izleyiciler de katılır)
Teşekkür ederim. Alkışlarınızı daha sonraya saklayabilirsiniz, bunun gün sonunda size daha gerçekçi gelip gelmediğine bir bakın. Ah, hayır, güzeldi ama güzel demişken sizler salonda nelerin olduğunu duyumsayabiliyor musunuz? Ve bizi ekran başında izleyenler son birkaç dakikada nelerin olduğunu sizler duyumsayabiliyor musunuz? Sanki herkesin üzerinden, Şambra'nın üzerinden hoş bir şey geçti. Hım. Bunu kelimelerle tarif etmek belki zor ama bu gerçek bir his, sanırım, bu, niteliğin, duyusallığın hissi. Duyusallığın.
Ben duyular konusunda çok konuştum. Onlardan çok söz ettim ve entellektüel kavramlar kullandım ama duyular nihayet sizin mutlak varlığınız tarafından özümsendi. Siz duyusal olmanın ne demek olduğunu, siz göreceli olarak gri, düz ve çoğunlukla keyifsiz diyeceğim bir hayatın, siz hayatı ve hatta aydınlanmanızı bile ciddiye almanın ötesine geçmenin ne demek olduğunu anlamaya başladınız - zihin ve sözcükler düzeyinde değil ama kalpten hissetme düzeyinde. Ve siz derin bir nefes aldığınızda bir anda dünyanız değişir.
Şimdi biz bugün bu konuda biraz konuşacağız ama acaba siz dünyayı ve kendinizi bu şekilde mi algılıyorsunuz? Bunlar gerçek mi demek istiyorum? Üzerinde bu kadar çok çalıştığınız aydınlanma sonunda oluyor mu?
Duyusallık Ağacı
Ve ben bir şey fark ediyorum, ben çok şey fark ettim ama müziğin çaldığı sırada - ben buraya gelirken dinginlik oluşsun diye harika müzik çalarken - bir şey değişti. Ve bugün gündeme getirdiğimiz o duyusallık ağacı, o güzel ağaç, olanları birçok açıdan sembolize ediyor; bilirsiniz işte, o ağaçtan daha önce bahsedemezdik. Onu gerçek anlamda kabul edemezdik çünkü bunu bir ya da iki yıl yapmış olsaydık duyusal olmazdı. O, sizin duyularınızı şimdi olduğu gibi gıdıklamazdı.
* Videoya işaret eder
O sadece buraya gelmek için, sizinle olmak için yıllarca bekledi. Ve bu harika Duyusallık Ağacı - ve hayır ben artık kristallerden korkmuyorum (bazı kahkahalar), ben içeride sıkışmaktan korkmuyorum - ama bu harika ağaç duyuları sembolize ediyor. Ben sizin 200.000'den daha fazla duyuya sahip olduğunuzu söyledim. Siz insanlar olarak sadece bir tanesine odaklandınız ve o da Odaklanmanın kendisi. Sizin tek bir duyunuz var. Siz bu gezegene gelip uzay, zaman ve fiziksel forma girdiğinizi ve çok sınırlı enerjiyle hareket ettiğinizi hayal edebilir misiniz? İşte ona Odaklanma duyusu deniyor ve o gerçekleşti! Siz tamamen odaklandınız. O, sizin tek duyunuz. O insanların tek gerçek duyusu - Odaklanma. Sizin görmeniz, duymanız, tad almanız gibi şeyleriniz sadece araçlar. Ama tek duyu var - Odaklanma. Siz şu anda kendinizi diğer 200.000 duyuya açıyorsunuz. Siz kendinizi hemen bunların tamamına açmayacaksınız. Söylediğim gibi siz aslında on bir ya da on iki duyu kullanıyorsunuz ya da onların hayatınıza girmesine izin veriyorsunuz; sizin yüzünüzde o kocaman gülümseme belirdiğinde oluyor bu ve siz gerçekten bedenli bir Üstat olduğunuzu biliyorsunuz.
Bu ağaç sizin erişmekte olduğunuz duyusallığı temsil ediyor. O, kendi içinde harika bir şey. O, doğadan yapıldı. Onun her şeyi doğadan geliyor. O, doğayı temsil ediyor. Bilirsiniz işte, Duyusallık Ağacı konusunda o kadar çok şey söylendi ki. Duyusallık Ağacı nedir? O, benim için Duyular Ağacı demek, duyulara açılmak demek. İşte siz görsel olarak onun güzelliğini görüyorsunuz ama ben sizden bir anlığına onun enerjisini hissetmenizi istiyorum.
Şimdi, kristaller sizden üstün şeyler değiller. Kristaller sizi tek başlarına sınırlı insan hayatınızın esaretinden kurtarmayacaklar. Ama kristaller birçok şeyi hatırlatan harika şeyler. Linda'nın dediği gibi, onların kaynağı dünya, onlar baskı altında yapıldılar ve onlar sizin gibi harika şeylere dönüştüler. Siz çok baskı altında kaldıktan sonra, muazzam derecede baskı, onu serbest bırakırsınız; siz o denli çalışmayı bırakırsınız, siz o kadar çabalamayı bırakırsınız, siz kendinize baskı uygulamayı bırakırsınız ve siz Christos olursunuz, siz gerçek haliniz olan kristal olursunuz.
O harika olan Duyusallık ağacı - dediğim gibi onlar onu Hayat Ağacı diye adlandırsa da o gerçekte Duyusallık Ağacıdır - o harika ağaç kristalleri temsil ediyor, o, insan gelmeden çok önce meleksi varlıklar tarafından bu gezegene tohumlanan gerçek şey. Kristaller enerjiyi tutuyorlardı. Onlar enerji yayıyorlardı ama farklı türden bir enerji, çok farklı bir tür enerji, biz bugün bu konuda konuşacağız.
Kristaller Dünya'ya gömüldü. Doğrusu Dünya'nın içi sadece erimiş lavdan oluşmuyor. Orada devasa bir kristal var ve o bu dünyanın o kadar önemli bir parçası ki çünkü bir kristal berraklığı temsil eder. Kristal Christos'ın ya da Christ'ın (Mesih) sembolüdür. Yeshua'nın değil, Christ'ın ama Christ bilincinin ya da her birinizin içinde bulunan Mesih bilincinin.
Ben aslında çok ileri gideceğim “Christos” sözcüğünün "kristal" olduğunu, “Christ”ın aslında "duyular" anlamına geldiğini söyleyeceğim. O, kelimesi kelimesine duyular anlamına geliyor; o, sadece gözlerle değil çok daha fazlasıyla algılamaya muktedir olmak demektir.
Bu ağaç benim için aynı zamanda insanları temsil ediyor, bedenli üstatlığını bu yaşam sürecinde gerçekleştirecek olan sizleri. Bu ağaçta binden fazla kristal var. Kaç tane? Daha kaç tane? Daha kaç tane ağaca ihtiyacımız var? O bilincin bedene gelmesine izin verenlerimiz ilk bine ya da daha fazlasına ne zaman ulaşacak? Bunun gibi daha kaç ağaç biz bini ve iki bini ve üç bini geçtiğimizde sahneye çıkacak? Umarım bu daha başlangıçtır ve bu değerli kristallerden birisi sizi temsil ediyor, sizin adınızı taşıyor.
Biz duyusallıktan, duyulardan bahsederken onun bize katılması tamamen gerçek. O, çıkış yolu. O Odaklanmadan çıkmanın yolu. Siz artık Odaklanma olayından odaklanarak çıkamayacağınızı anlamışsınızdır ve siz ondan zihninizle, çabalayarak çıkamazsınız. Yapamazsınız. Ve siz denediniz. Siz kitap okumayı, çalıştaylara gitmeyi denediniz. Siz kurtulmak için kitaplarda yazan her yöntemi kendinize uyguladınız ve ne oldu? Siz daha da çok odaklandınız.
Bu Odaklanma duyusu biraz komik bir şey - o kendi kendini yaratıyor. O sizin daha çok odaklanmanıza yol açıyor ve siz o zaman o kadar umutsuzca bir şekilde ondan kurtulmaya çalışıyorsunuz ki... siz daha fazlası olduğunu biliyorsunuz. Siz çok daha fazlası olduğunu biliyorsunuz. O sizin içinizde ama siz ona nasıl erişeceksiniz? Siz oraya nasıl ulaşacaksınız? Ve siz bunu karışık bir zihinle çözemezsiniz, yapamazsınız. Tek bir şeyle yapabilirsiniz, izin vererek.
Siz, "Şey, Adamus, o kadar basitse neden olmuyor peki?" diye soruyorsunuz. Güzel soru. Bu gerçekten de bir güven meselesi. Güven. Zaten burada olan Ben'im'e, içinizde olan evrenlere, zaten burada olan duyulara, manipüle etmeden, çaba göstermeden, planlamadan izin vermek ama gerçekten sadece izin vermek. Bu güvenin, şey, en derin düzeyidir. "Uğrunda ölebilirim. Uğrunda ölmeye hazırım." düzeyinde bir güven. Öyle bir güven.
Ama birkaç insan böyle. Çoğu insan biraz güvendiğini sanıyor. Ve ben şunu o kadar çok duydum ki, "Ben her gün daha iyiye gidiyorum." (saçmalık!) Hayır, gitmiyorsunuz. (bazı kıkırdamalar) Gitmiyorsunuz. Siz kendinizi kandırıyorsunuz - "Ben gün geçtikçe iyiye gidiyorum." Hayır, değil. Siz kısır döngüdesiniz. Tıpkı çarkta dönen bir hamster gibi. Bu daha iyiye gitmek mi? Hamster hiç ileri gidiyor mu? Hamster öyle olduğunu sanıyor ama kesinlikle ilerlemiyor. "Ah! O hamster ben miyim?" diye allak bullak olduğun için özür dilerim Kerry. Evet.
KERRI: Ben çarkta dönen şişko hamster olduğumu biliyorum, bunu söylemiştim.
ADAMUS: Bana o kadar güzel geliyorsun ki. Gel buraya, öpüşelim. (bazı kahkahalar) Gel buraya.
KERRI: Ah, her zaman!
ADAMUS: Lütfen! (o öne çıktığında kahkahalar artar) Gel buraya aşk. Gel buraya. Gel. Hım. Ah, ağacın önüne!
KERRI: Evet, sen bakma Linda.
ADAMUS: Başka? Hazır mısın? (öpüşüyor gibi yaparlar; kahkahalar) Muah! (yanağından öper) Güzel. Ağacın önünde. Güzel. (hanım yerine oturmak için dönerken alkışlar)
Nerde kalmıştık? Ah, hamsterde... bilirsiniz işte, bu arada, asla, asla dikkat dağıtmanın gücünü, dikkat dağıtmanın güzelliğini küçümsemeyin. Biliyorsunuz insanlar odaklanıyor. Onlar lineer kalıyorlar. Onlar aynı yolda kalıyorlar. Onları kendine getirin. Odaklanmaktan çıkmak için kendinize gelin. kendinize gelmeniz için rezxil bir şey yapın... bilirsiniz işte, siz pisliğe battığınızda ne yaparsınız? "Ah, ben neden pisliğin içindeyim?" dersiniz. Siz pisliği düşünür ve "Benim buraya gelmeme ne sebep oldu?" ve "Ben öyle kötü bir insanım ki." dersiniz. Kapayın çenenizi. Gidip rezil şeyler yapın. Geçekten. Bu mucizeler yaratır. Siz küçük bir dikkat dağıtmayla, samim bir dikkat dağıtmayla bir odadaki enerjiyi bir çırpıda değiştirebilirsiniz. Öpüşmek hoşuma gitti ve sen o kadar güzel kokuyorsun ki, söylemek istedim. Enerji aniden değişir, odaklanmadan çıkarır ve onun doğal olarak akmasını sağlar.
O halde konuya dönelim. Harik, harika duyusallık ağacı. Zamanı gelmişti ve ben ben sizin devamında bunu daha çok anlayacağınızı düşünüyorum.
Adamus Saint-Germain Şovu
Ama benim devam etmeden önce geçen gece Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde Yükselmiş Üstatlara söylediğim şeyi itiraf etmem gerekir - bu arada orası gerçekten var. Ben onu bir hikaye gibi kullanıyorum, bir iletişim mekanizması gibi ama orası gerçek bir yer. Yani biz orada toplanıp konuşuyoruz ve size gülüyoruz. (bazı kıkırdamalar) Biz çok eğleniyoruz ve benim hikayelerim onların çok ilgisini çekiyor. Bilirsiniz işte, onlardan bazıları da ders veriyor ama başka gruplara, bilirsiniz işte, Sedona gibi yerlerde. Ama şambra onların çok ilgisini çekiyor. "Nasıl gidiyor Adamus?"
Bilirsiniz işte, sanki bir yaışma gibi. Sanki hepimizin grubu var - şey, hepimizin değil ama çoğumuzun çalıştığı bir grubu var - ve bu sanki, bilirsiniz işte, biz oturup bir sigara yakıyoruz, bir içki alıyoruz ve şöyle konuşmalar geçiyor, " Grup nasıl gidiyor Admus? Şu anda grubunda kaç tane Yükselmiş üstadın, bedenli Üstadın var?" şey, aslında ben onlara bir şey söylemiyorum. Onların tahmin etmeleri benim hoşuma gidiyor. Bazıları da şöyle övünüyor, "Ah, bende çok yakın olan iki ya da üç kişi var." Peh! (Adamus kıkırdar) Yani onlar hep, " Şambra grubu nasıl gidiyor?" diye soruyorlar ve ben çok fazla bir şey söylemiyorum çünkü ben bir şeyleri bozmak istemiyorum. Ben bir gün ortaya çıkıp, "Bende binden fazla var. Sen ne diyorsun? Sende sadece - sende hiç yok muydu? Hiç mi? Bende binden fazla var. Biz başka bir ağaç daha yapacağız ve doğrusu o bu kez daha büyük olacak. Daha fazlası için alan açacağız." demek istiyorum.
Ama itiraf etmem gerekir ki (Linda sızlanır)... ne? O kadar da pahalı değildi. )bazı kıkırdamalar) Hayır, burada güzel bir nokta var. Burada güzel bir nokta var ve bu aslında ağacın gerçek noktası: Şu andan itibaren hayatınızı kaliteli yaşayın. Ben yoruldum - ucuzcu olmanız beni gerçekten yordu. Siz de yoruldunuz ama ben gerçekten, gerçekten çok yoruldum. Yükselmiş bir Üstadın ucuzcu olan birisi ile beraber olması nasıl bir şeydir biliyor musunuz? Yani fazla harcamaktan korkan birisi ile demek istiyorum. Bu Yükselmiş Üstatlara çok da yakışan bir şey değil. Hayır! Ya kaliteli yaşayın ya da hiç yaşamayın." diyorum. Siz, "Ehhhh, bundan çok emin değilim." diyorsunuz. Güzel bir ağaç, güzel bir otomobil, güzel bir ev satın alın.
LINDA: Tamam, tamam.
ADAMUS: Güzel bir ev. (bazı kıkırdamalar) Sadece yapın, giyinen...
Şimdi, sizin bir parçanız, suçlu olan - çoğunuz Katolik oldu - suçlu Katolik parçanız şöyle diyor, "Ahh, ben bu kadar çok para harcamamalıyım ve eğer..." Yapın. Lanet olası sadece yapın ve hayatınızn nasıl değiştiğini görün. Siz böyle bir ağacın üstünde oturup bütçeniz konusunda endişe ettiğinizde bundan on yıl sonra da ellerinizn ve dizlerinizin üzerinde yerde sürünürken bolluğun nereden geleceğini merak edeceksiniz. Eğer yaparsanız ve enerjinin akışta olmasına izin verirseniz sizin on yıl sonra böyle beş tane daha ağacınız olacaktır.
O akıyor. Bolluk bolluğu getirir. Kalite kaliteyi getirir. Ve siz kendinşze cimri davrandığınızda kendinize en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Siz ucuzcu olduğunuzda. Ve ben biliyorum, ben duyabiliyorum, ben online bağlananlarınızdan o kadar çok kişinin şöyle dediğini duyuyorum, "Ama Adamus, anlamıyorsun, benim hiç param yok. Bende hiç banknot yok." Şey, tabii çünkü siz hep ucuzcu yaşadınız ve eğer siz bolluk içinde yaşamış olsaydınız istediğiniz her şeye sahip olurdunuz. Kesinlikle. Bolluk içinde yaşayın. kaliteli yaşayın ya da hiç yaşamayın. Ben bunu şimdi sizin web siteninizin anasayfasında görebiliyorum.
Kaldığım yere döneyim. Ben geçen gece Yükselmiş Üstatlara şunu söylüyordum, "Biliyorsunuz benim tiyatro geçmişim var." Ben birkaç hayatımda tiyatro sanatını icra ettim. Ben snatı seviyoum çünkü sanat sizi kokuşmuş halinizden çıkarır. Siz bütün bunların hepsinin bir rol olduğunu idrak ettiğinizde; siz özünüzün herhangi bir fasetasını herhangi bir noktada gerçekten etkinleştirebileceğiniz, öz Ben'im kimliğinizi asla kaybetmeden rol yapabileceğinizi fark ettiğinizde rol yapmak harikadır. Yaratıcı bir yansımadır ama aynı zamanda siz açar, sizi güldürür, sizin özünüzün sahip olduğu bütün fasetalarla oynamanızı sağlar.
İşte ben Yükselmiş Üstatlara şunu anlatıyordum, "Biliyorsunuz, ben gerçekten de sahne tozunu yuttum." Şimdi benim tiyatronun tozunu yutmam gerek. ben tiyatroda oynamayı severdim ama bilirsiniz işte yüz ya da iki yüz kadar seyirciniz olduğunda zor olur çünkü sizin sesinizin en arkalara ulaşması için bağırmanız gerekir. Şimdi bilirsiniz işte,
Ben, "Ben gerçekten de sahneye çıkacağım. Bilirsiniz işte, bu benim gerçekten de hoşuma gidiyor. Ben Cauldre olmadığı zaman bilr kendimi sahnede rahat hissediyorum. Ben seyircilerle iyi anlaşıyorum. Biz birlikte çok eğleniyoruz." dedim. Ben, "Sanırım ben bir süre daha kalacağım. Şambra bedenli aydınlanmasın geri tutacak dahi olsa da biz bu sahneye çıkma işini devam ettireceğiz. Bu benim gerçekten hoşuma gidiyor." Ve yine dedim ki, "Bilirsiniz işte, ben bazı Şambralar sayesinde televizyonda yayınlanan şovları izliyorum ve onlar da bu talk şovlara, gece geç saatte çıkan şovlara benziyor." Ben, Ben burada oturacağım." dedim - tabii onlar uyuyorlardı, onlar geçiş yapmışlardı ama ben onları izliyordum - ve geceleri ev sahiplerinin şovlarını izlemek çok eğlencei oluyor. Sanki kendimi şey gibi görüyorum...
LINDA: Adamus Saint-Germain Şovunda gibi mi?
ADAMUS: Evet, evet.
LINDA: Ah!
ADAMUS: Hazırlayan Adamus Saint-Germain.
LINDA: Ah!
ADAMUS: Yönetmen Adamus Saint-Germain.
LINDA: Açılışı nasıl yapardın?
ADAMUS: Başrolde Adamus Saint- … şey ve ben, bilirsin işte, aslında Cauldre bugün buradan geçiyordu ve ben onu durdurarak ona, "Ben bu rolü oynamaktan keyif alıyorum. Bana biraz müzik bul." dedim. Hadi o zaman her şeyi baştan alalım. Sen hep o güzel, tatlı, gözleri yaşartan, duyusal müzik ve görüntüleri seçtin ama işte benim Adamus Şova başlamaktan hoşlanacağım şekil şöyle ama bırakın önce şuraya döneyim. Ve Lşnda, sen öndesin...
LINDA: Tamam.
ADAMUS: … beraber yapacağız.
LINDA: Peki, belki yapabilirim.
ADAMUS: Veeee hadi başlayalım!
(talk-şov müziği başlar)
LINDA: Hey! İşte Adamus Saint-Germain Şov! Hadi bakalım başlıyoruz. Evet! Stüdyomuzda bulunan izleyiciler! (izleyiciler tezahürat eder ve alkışlar)
ADAMUS: Ah! Teşekkür ederim, Linda!
LINDA: Benim için bir zevk!
ADAMUS: Burada sizle birlkte olmak o kadar güzel ki!
LINDA: Benim için de bir kayif!
ADAMUS: Ah! Bunlar en güzel izleyicilerden!
LINDA: Senin için burada olan şu harika izleyicilere bak! Hoş geldiniz.
ADAMUS: Ah! Ah! Şimdiye kadar olan en iyi izleyici. (tezahüratlar ve alkışlar artar) Zavallı Cauldre, ölecek. (kahkahalar)
Adamus Şova hoş geldiniz! Evet, bugün yapacağımız çok şey var. Biz son zamanda Dünya Gezegeni'nde olanlar konusunda konuşacağız. Biz zamanın olmadığından bahsedeceğiz ve biz sizin hayatınızı tamamen değiştirebilecek yeni enerjiden bahsedeceğiz.
LINDA: (yüksek sesle) Evet! (daha çok tezahürat) Başla Adamus!
ADAMUS: Hadi Adamus Saint-Germain Şova önce bir monologla başlayalım.
Biliyorsunuz ki ben geçen gece Yükselmiş Üstatlat Kulübü'ndeydim. Biz insan yolculuğu konusunda konuşuyorduk ve bilirsiniz işte Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde ortada şöyle bir laf geziyor, "Bu gezegen Üstatlara göre değil." Bu gezegen Üstatlara göre değil. Ve hepimiz gülmekten öldük çünkü öteki taraftaki mizah anlayoşı bu tarafa göre biraz daha farklı. Ama biz onun ne demek istediğini anladık. Biz çok zor demek istediğini anladık. Bu hepimiz için, 9.699 Üstadın tamamı için öyle oldu. Grilikte kalmak, tekil Odaklanma duyusunda kalmak o kadar zordu ki; diğer insanlarla, hoş ama bilinçsiz insanlarla bir arada kalmak o kadar zordu ki; dünyanın ve insanların zaman zaman çok acımasız olabildiği bir yerde kalabilmek o kadar zordu ki yani bu gezegen o kadar donuk ki o nedenle Yükselmişl Üstatlara göre bir yer değil.
Ve hepimiz başımızı salladık ve bunu kabul ettik. Hepimiz, aydınlanmamızdan sonra orada bir hafta kalmak sanki bir ömür geçirmek gibiydi." dedik. Kuthumi gibi birkaç yıl kalanlar için sanki sonsuza kadar kalmak gibi oldu. Onlar kendilerini izole ederken buldular, hepsi keşişe dönüştü, hepsi gerçekten de kendilerini doğa hariç her şeyden tecrit etti.
Bu gezegen gerçekten de Yükselmiş Üstatlara göre değil çünkü acıtıyor. O, bedeni acıtıyor. O çok baskılanıyor. Siz sınırlı bir zihin ile aslında oldukça şuursuz bir zihin ile iş görüyorsunuz. Siz duyularınızda değilsiniz. Hatta siz burada siz değilsiniz. Siz, siz değilsiz. Ama siz bunu ayırt edemiyorsunuz, siz bun u fark edemiyorsunuz. Siz sadece bir şeylerin yanlış olduğunu, siz bütün insan yaşamlarınızda bir şeylerin yanlış olduğunu biliyorsunuz. Siz yaşadığınız bütün hayatlarınızda doğru olmayan bir şey olduğunu biliyorsunuz ama siz bunun ne olduğunu bilmiyorsunuz. O zaman ne yapıyorsunuz? Kendinizi suçluyorsunuz. İşte bu yanlış, anlamadığınız için, mutlu olmadığınız için, hayat bir mücadele olduğu için kendinizi sebep görmeniz yanlış.
Bu gezegen Yükselmiş Üstatlara göre değil. Ve siz bir hayattan diğerine geçip ne yapıyorsunuz? Siz bir şeyler olsun diye çabalıyorsunuz. Siz daha fazla odaklanmak için, diğer insanların beklentisini karşılamak için daha çok çabalıyorsunuz. Siz gerçek benliğinizden giderek daha çok uzaklaşıyorsunuz. Siz çok daha fazlası olduğuna dair sahip olduğunuz bilişi saklamaya ve maskelemeye çalışıyorsunuz. Sonra da korkuyor ve şüpheye kapılıyorsunuz ve hatta kendi içinize kapanıyorsunuz ama kendinizin çok küçük bir parçasına. İşte o nedenle bu gezegen Yükselmiş Üstatlara göre değil. Gerçekten değil.
Hepimiz başımızı sallayarak onayladık. "Lanet olası doğru. Oradan çıkana kadar bekleyemedik. Aydınlanmamızı bekleyemedik" çünkü kim kalmak ister ki? Kim gerçekte kendisine göre olmayan bir yerde kalmak ister ki? Kim Üstatlara gerçekte kucağını açmayan, gerçek varlığınızı onurlandırmayan, sizi eski karmik aile kan bağlarına döndürmeye çalışan, sizi yeniden zihninize sokmaya çalışan bir dünyaya, sizi başkalarına hizmet ettirmeye çalıştıran ve kendiniz sevdirmeyen bir dünyada kalmak ister ki? Neden?
LINDA: (alkışlar) Bu depresif bir monolog oldu. Bunun sonu nereye varacak? (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Dikkat etmezseniz cehenneme kadar gidecek. (kahkahalar) Bu benin monoloğum. Ben şovumun eğlenceli olacağını söylemedim. Ben sadece bir monolog olacağını söyledim. (Linda güler) Bu benim monoloğum. Bekle. Dahası var. (kıkırdamalar artar) Güzel dikkat dağıtma.
LINDA: Olur.
ADAMUS: İşte biz oturduk ve konuştuk ve sonunda Xena diye Yükselmiş bir Üstat şunları söyledi, "Bir dakika ama. Adamus sen bu gezegenin Yükselmiş Üstatlara göre olmadığını söylüyorsun ama yine de bir grubun önüne çıkıp, hatta bazen biraz aptalca davranarak onları kalmak yönünde cesaretlendiriyorsun."
LINDA: Evet.
ADAMUS: Neden?
LINDA: Evet.
ADAMUS: Neden?
LINDA: Evet.
ADAMUS: İşin eğlenceli kısmı bu işte.
LINDA: Evet. (kıkırdamalar artar)
ADAMUS: Ben, "Öyle ya da böyle umurumda değil." dedim.
LINDA: Ah.
ADAMUS: Gerçekten umurumda değil.
LINDA: Ah.
ADAMUS: Bu tarafa gelin. Parlak tarafa gelin, kolay tarafa gelin ya da orada kalın. Ben, "Ama onlar kalmak istiyorlar. Onlar kalmak istiyorlar!" dedim. Başka bir Yükselmiş Üstat da dedi ki, "Ama neden? Onlar neden kalmak istiyorlar? Bu tıpkı hapiste olup gardiyanın bir gün gelip, "Shea, işte özgürsün. İşte evrakların" demesi ve Shea'nın da, "Hayır, ben kalmak istiyorum." demesi gibi bir şey. Neden? Onlar neden kalmak istiyorlar? Şu yanıtı verdim, "Biliyorsun, biz bu konuda Adamus Saint-Germain Şovda konuşacağız. Biz bunu konuşup nednini bulacağız.
Neden Kalmak?
Şimdi, benim bu konuya dar oldukça güzel hislerim var ama ben bunu sizden duymak isterim, çabucak, neden kalmak? Ve baştan hemen bir şeyi eleyelim. Bunun nedeni sizin ölümden korkmanız değil. Siz kalmak istemenizin nedeninin bu olduğunu sanıyorsunuz çünkü "Aman Tanrım! Bilmiyorum o zaman ölürüm." diyorsunuz. Hayır, siz aslında gerçekten de o korkunun ötesine geçtiniz. Yani siz öyle olacak diye kalmıyorsunuz ve ben her birinizin şöyle dediğini biliyorum, "Peki, zamanım geldiğinde, acı olmadan, şu hastalıkların hiçbirisi olmadan çıkıp gideceğim." Bu iyi ama sebep ölüm korkusu değil.
Neden kalınsın ki? Lütfen, Linda.
LINDA: Gönüllü mü arayayım?
ADAMUS: Daima.
LINDA: Tamam. Başlıyoruz.
ADAMUS: Evet. Neden?
(müzik çalar)
ADAMUS: Başla.
JOE: Neden kalmak?
ADAMUS: Neden kalmak?
JOE: Hım, bir fark yaratmak için.
ADAMUS: Ne için?
JOE: Titreşimi tutmak için.
ADAMUS: Neden?
JOE: Gezegen için.
ADAMUS: Tamam.
JOE: Bir Üstat gibi.
ADAMUS: Ne ve ben sadece... varsayıyorum, ya onlar titreşimin değişmesini istemezlerse? Ya onlar senin karşıtın olurlarsa?
JOE: Bunu aslında kendim için yapmak.
ADAMUS: Peki. Güzel.
JOE: Ve b u bir yan ürün.
ADAMUS: Güzel.
JOE: Evet. Sadece kendim için tutmak.
ADAMUS: Tamam. Bunu yapıp yapamayacağını görmek için yaptığını söyleyerek sana meydan okuya bilir miyim?
JOE: Evet, ondan da bir parça var.
ADAMUS: Tamam.
JOE: Kesinlikle.
ADAMUS: Evet, evet. "Neden olmasın?"
JOE: Evet, neden olmasın?
ADAMUS: Evet, evet.
JOE: Yeni bir macera olur.
ADAMUS: Güzel. Bunun belki de birçok ömür boyunca senin içine işlemiş olduğunu da söyleyebilir miyim? "Ben kalacağım. Ben bunu yapacağım. Ben burada gezegende başkaları için parlayan bir ışık olacağım."
JOE: Kesinlikle.
ADAMUS: Peki.
JOE: Ah, evet.
ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkür ederim. Sıradaki. Neden kalınsın?
BRENDA: Bunu yapacağını biliyordum. (Linda'ya) Bir macera olarak.
ADAMUS: Bu bir macera. Ama ben diğer tarafta hayal bile edemeyeceğiniz maceralar yaşıyorum. Biz her gün bir şeyler yapıyoruz ve bunun bir bedeli olmuyor, bunlar maceranın da ötesinde şeyler. Siz, "Bir macera diyorsunuz." Peh. Çok sıkıcı! Gerçekten sıkıcı. Bana zor geliyor - buraya geldiğimde neredeyse uykuya dalmış gibi oluyorum. O kadar sıkıcı ki ve sen bunun bir macera olduğunu söylüyorsun. Hangi açıdan?
BRENDA: Daha önce yapılmadığı için.
ADAMUS: Bu doğru. Doğru. Peki istediğin ne, "İlk kez ben yaptım" mı?
BRENDA: Evet. (kıkırdarlar)
ADAMUS: Peki. Bu iyiydi. Kesinlikle. Kesinlikle. Başka? Neden kalınsın?
BRENDA: Bende senin öğrettiklerin ve Yeshua'nın öğrettikleri konusunda, bilmiyorum, şöyle derin bir his var...
ADAMUS: Yeshua'dan önce beni söylediğini fark ettim. Sorun yok... (birisi kıkırdar) Ah, onun kıçına böyle şeyler sokmaktan vazgeçin. O umursamıyor! (kahkahalar) Yeshua'nın duyusu...
BRENDA: Şey, bu senin şovun.
ADAMUS: Ben sana bazı hikayeler anlatacağım. Evet.
BRENDA: Ben şunu demek...
ADAMUS: Bu benim şovum.
BRENDA: … bu senin şovun.
ADAMUS: Doğru, doğru. Evet. Evet. (kıkırdamalar artar)
BRENDA: Tamam.
ADAMUS: Bu aynı zamanda Yeshua'nın, İsa'nın hazırladığı bir Adamus Saint-Germain Şovu değil. Bu benim şovum. (kahkahalar) Kendi şovunu yap İsa! Sanırım kendisinin b u gezegende bir sürü şovu var. İşte İsa Şov! Vay, peki. Onun şovu var. Devam et. başka?
BRENDA: Sanırım bu Mesih enerjisini getirip o enerjide yaşamaya dair derin bir his.
ADAMUS: Peki. Sen onu getirip sonra çabucak diğer tarafa geçebilirdin. Şambra...
BRENDA: Bunu denedim ama olmadı.
ADAMUS: Olmadı mı?
BRENDA: Hayır.
ADAMUS: Diğer tarafa gitmek kolay.
BRENDA: Bana göre değildi.
ADAMUS: Gerçekten mi?
BRENDA: Ben gerçekten de ayrılmak istedim. Gerçekten istedim.
ADAMUS: Sen ayrılmak istedin.
BRENDA: İstedim.
ADAMUS: Vay.
BRENDA: Evet.
ADAMUS: Sonra ne değişti?
BRENDA: Bilmiyorum. Ben sadece deniz kenarına gittim birkaç bira içtim ve okyanusun dalgalarını seyrettim. (güler ve izleyiciler de güler)
ADAMUS: Ben bu hikayeyi Yükselmiş Üstatlara anlatmayacağım. "Ehhh, ben birkaç bira içmiştim ve bu iğrenç kötü gezegende kalmaya karar verdim!" gibi bir şey. "Peki." (kahkahalar aratar) Hala içiyor musun?
BRENDA: Çok sık içmem.
ADAMUS: Çok sık değil. "Sadece gezeni terk ettiğimi hissettiğim zamanlar. Ben birkaç bira alıp..." Peki. Bir fikre körü körüne inanır mısın?
BRENDA: Hayır.
ADAMUS: Ah, şaka yapıyorsun!
BRENDA: Hayır!
ADAMUS: şaka, şaka.
BRENDA: hayır. (Linda yüksek sesle güler.
ADAMUS: Şaka.
BRENDA: Hayır.(kahkahalar)
ADAMUS: Bilirsin işte, solo kısmı nasıl? Hadi ama barum, barum!
BRENDA: Ben gerçekten ayrılmak istemedim.
ADAMUS: Sen ayrılmak istemedin. Peki.
BRENDA: Gerçekten ayrılmak isteseydim ayrılırdım.
ADAMUS: Doğru, doğru. Peki.
BRENDA: Onun için ben...
ADAMUS: Bana kalmak istemene dair ilgi uyandıracak tek bir şey söyle.
BRENDA: (duraklar) Benim o nedenle gelmiş olmam.
(gürültülü müzik çalar)
ADAMUS: Teşekkür ederim. (kıkırdarlar) Biraz gecikmiş bir tepki... "Tanrım, durdur şunu!" (kıkırdamalar artar) Teşekkür ederim. Birkaç tane daha hızlıca. Neden, neden kalmak isteyesin? Sen neden kalmak isteyesin? Mikrofonu birlikte kullanabilirsiniz. (Duke kıkırdar) Evet.
DUKE: Eh…
ADAMUS: İkisi bir arada durumu.
DUKE: Bir tanesinin yerine iki tane.
ADAMUS: Evet.
DUKE: Şey, ben buradayım, o halde neden üstatlığımı burada deneyimlemeyim ki.
ADAMUS: Tamam ama ya bu seni çok yorarsa? Üç gün sonra içsel olarak - beyinsel değil - ama içsel olarak yorulsan - neden kalasın?
DUKE: Nereye gideceğimi bilmezdim.
ADAMUS: Ah, ben harika yerler biliyorum.
DUKE: Tamam! (kıkırdar)
ADAMUS: Diğer tarafta çok çeşitli tatil olanakları biliyorum.
DUKE: Zamanı geldiğinde ararım seni.
ADAMUS: Evet.
DUKE: Tamam.
ADAMUS: Çocukların için mi?
DUKE: Hayır. Ben kişisel olarak üstatlığı bedenli olarak deneyimlemek isterim.
ADAMUS: Peki. Bu iyiydi. Hoşuma gitti. Çok net. Teşekkür ederim. Evet. Yanıt verdi.
SOUSAN: Kesinlikle.
ADAMUS: Evet.
SOUSAN: Benim yanıtımı verdi ve benim için aynı zamanda doğa var. Ben Dünya Gezegen'iüzerinde doğayı deneyimlemeyi seviyorum.
ADAMUS: Evet, bizim Theos'ta da doğamız var, o...
SOUSAN: Ah.
ADAMUS: Mm, gerçekten güzel bir doğa. Bunun gibi. (ağacı gösterir) ama canlısı. Evet. Doğa, peki.
SOUSAN: Ve çocuklarım için.
ADAMUS: Ve çocukların için.
SOUSAN: Ve sevdiğim insanlar için.
ADAMUS: Tamam.
SOUSAN: Yani, evet. Uygun. Uygun.
ADAMUS: Uygun. Uygun.
Peki, ben sizin açınızdan bu bir çılgınlık mı yoksa gerçek bir adanma mı, şefkat mi veya sadece bunu yapabiliyor olmanız mı bilmiyorum ama siz bunu yapmaya çalışacaksınız. Sizin kendinizi Şambra diye adlandırdığınız, şambra olduğunuz Yeshua zamanında yaptığınız çok derin ve çok eski bir anlaşma var. Siz, "Biz bunu bir gün gerçekleştireceğiz. Biz kalacağız." dediniz çünkü siz zaman zaman diğerlerinin ayrıldığına şahit oluyordunuz. Siz Yeshua'nın çok da hoş olmayan bir şekilde ayrıldığını gördünüz. Ve dediniz ki, "Biliyorsun hayır. Biz bunu yapacağız çünkü biz buna muktediriz." Ama siz aynı zamanda onun dönüştürücü olduğunu o zaman da biliyordunuz şimdi de biliyorsunuz... gezegeni demek istemiyorum ama o ruhları (soul) dönüştürecek. Ruhları.
Bunun bu gezegene bir etkisi olacak ama bilirsiniz işte sizlerden aydınlanmasına izin veren bin veya binden fazla kişi olduğunda gezegen değişecek ama sizin beklediğiniz bir şekilde değil. Bu, gezegende daha çok sürtüşmeye neden olacak, daha çok dirence, tansiyonun daha çok yükselmesine neden olacak. Bilirsiniz işte, buradan geçen bazı büyük peygamberlere yüzyıllarca hayran kalınmadı ve sevilmedi.
Yani sizin gelmeniz gezegene sıçılmasına neden olacak ama bu bazılarınızın hoşuna da gidiyor. (bazı kıkırdamalar) Ama aynı zamanda - bunu özetleyebileceksem eğer - siz de biliyorsunuz ki doğrudan bir etkiniz olmasa bile başkalrı için çok büyük bir potansiyel yaratıyorsunuz. Siz bilince şu anda gerçekten var olmayan bir potansyel katıyorsunuz.
Siz sizden sonra gelecek olanlar için, uyanışları sırasında bu zor zamanlardan geçecek olanlar için, aydınlanırken hayattaki her şeylerini kaybedenler için, kendilerinden şüphe edenler için, ızdırap çekip, eziyet çekenler için nasıl bir miras bırakacağınızı, arkanızda ne bırakacağınızı biliyorsunuz; siz şu anda pek görünmeyen bir potansiyel bırakacaksınız. Ben sizin kalmanızın gerçek nedeninin bu olduğunu hissediyorum. Siz üstatlığına uyanan diğer insanlara bu potansiyeli hemen katacaksınız diye bir şey yok. Onlar bunu hemen almayabilirler. Bu onlar için ömürler boyu sürebilir ama onu buraya siz koyuyorsunuz. Bunu onlar için siz kritalize ediyorsunuz. Yani "ruhun karanlık gecesi"ni yaşayanlar için, kaybaolmuş hissedenler için ve umutsuzluğa kapılmış olanlar için ve sonun sonuna gelmiş olanlar için ve ne yapacağını bilmeyenler için parlayan bir ışık belirecek. Bu, onlar bunu alacaklar, kabul edecekler, ona izin verecekler anlamına gelmez ama o en azından orada olacak.
O ışığın olmamasının nasıl bir şey olduğunu siz biliyorsunuz. Siz en karanlık anlarda olup karanlığı daha fazla hissetmenin ne anlama geldiğini biliyorsunuz ve siz bunun ne kadar korkunç olmuş olduğunu biliyorsunuz. Ve anlaşmanın bir parçasına göre - eğer lineer zamanın ötesine geçebileceksek - sizin şu anda içinizde bulunan anlaşmanın gelecekte yerine gelecek bir parçasına göre o potansiyel buraya bırakılacak. O ışık, o umut, onlara meleksi bir ses gibi gelse de ya da bu onların zihinlerinde oluşan bir berraklık olsa da o ışık onlar için orada olacak. nedeni bu. Ve bu hemen ortaya çıkmayacak. Ve komik bir şekilde söyleyecek olursak, özün gelecekte o ışığı alıp almayacağına dair bir ajandası yok - ajanda yok - ama o en azından orada olacak.
Eğer birçoğunuz onu görmüş olsaydı - o neredeyse görünmez olan ışığın bir parçasını dahi görmüş olsaydı - siz görmüş olsaydınız - hadi biz ona ışık diyelim - en karanlık anlarınızdaki o ışık, ah, şeyler o kadar farklı olabilirdi ki. Siz arkanızda böyle bir şey bırakıyorsunuz. Siz o nedenle kalıyorsunuz.
Ve bunu yapmak çok zordur. Aydınlandıktan üç gün sonra buradan ayrılarak bunu sağlamak çok zor. Ama bedenli olarak kalabilirseniz, gride olmaktansa, duyusal olmayan bir dünyada olmaktansa "ve"de kalmaya muktedir olabilirseniz, bir "ve" Üstadı olarak yürüyebilirseniz, duyusallığınızla yürüyorsunuz demektir, renkler içinde ve Ben'im'inizde.
Işığı bırakmanın ve gerçek "ve"de olma kavramı tam olarak bu anlama gelir - eğer tabii bunu biraz özetleyebiliyorsam. Siz insan olacaksınız. Siz hatalar diye adlandırdığınız şeyler yapacaksınız. Siz alçak bir tavana kafanızı vuracaksınız. Siz bunları yapmaya devam edeceksiniz. Biz bunları aşmaya çalışmıyoruz. Siz insan koşullarında yaşıyorsunuz. Siz ocakta yemeği unutacaksınız ve o yanacak ve evi dumanlar kaplayacak ve yangın alarmları çalacak ve siz, "Ah! Sözde Yükselmiş bir Üstadım." diyeceksiniz ve siz aynı anda kendine gülen Yükselmiş Üstat olacaksınız. Benim monoloğumun komik parçası bu işte. (Linda ve izleyiciler yüksek sesle güler)
LINDA: Hai ama! (izleyicilerden daha çok tepki almaya çalışır)
ADAMUS: Ah! (Adamus kıkırdar ve izleyiciler daha çok gülerler ve bazıları alkışlar)
LINDA: Tanrım!
ADAMUS: O zaman neden şimdi gülmeye başlamıyorsunuz çünkü siz "ve"desiniz. Bu çok berrak değil ama nasıl "ve"de olursunuz? Basitçe olursunuz. "Ben Buradayım. Ben "ve"deyim. Ben bir insanım. Ben ölümlüyüm ve ben kafamı çarpıyorum ve ayak parmağımı incitiyorum ve ben aynı zamanda Üstadım."
LINDA: (bağırır) Bu çok iyi! Evet! Evet! (izleyiciler "Huuu!" ve "Huu! Huu!" diye bağırırlar ve bazıları alkış tutar)
Sizin En Aşırı Eyleminiz
ADAMUS: Peki. Şimdi günün konuğu! Bugünkü şovumuzun konuğu sizsiniz. Size bir sorum var. Linda sizi gönüllü olarak buraya çıkarıp konuk koltuğuna oturtacak ve siz de canlı yayında herkesin önünde sıradaki soruyu yanıtlayacaksınız.
Sizin bu hayatınızda yaptığınız en aşırı şey nedir?
Şimdi siz şovun bu bölümü için buraya çıkmadan evvel size bütün düşünceleri okuyabildiğimi hatırlatırım. (bazı kıkırdamalar) Ben o nedenle en aşırı şeyi bilmek istiyorum ve ben de size son yaşamımda yaptığım en aşırı şeyi anlatacağım.
LINDA: Aman Tanrım! Bu eğlenceli olacak gibi geliyor!! (gürültülü müzik yeniden başlar) Ben hazır mıyım?!
ADAMUS: Evet, evet, evet!
LINDA: Vay‼!
ADAMUS: Pek, gönüllü.
LINDA: Vay! Olağanüstü!
ADAMUS: Senin bu hayatında yaptığın en aşırı şey nedir?
David, hadi gel. David'e büyük bir alkış. (alkışlar ve müzik) Otur David.
DAVID: Ah, teşekkür ederim.
ADAMUS: Kahve arzu eder misin?
DAVID: Hayır, teşekkür ederim. Halimden memnunum.
ADAMUS: Senin düşündüğün şey... ah güzel botlar.
DAVID: Ah, şey, teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet, botlar gerçekten çok hoşuma gitti.
DAVID: Şey, farkında olduğun gibi ben bunları senin Breckenridge'de verdiğin dersten sonra almıştım.
ADAMUS: Evet, benim çıkıp kendiniz için güzel bir şey alın dediğim zaman. Ve bilirsin işte, insanlar çok para harcıyorlar. Bu botlar ne kadar bilmiyorum ama bunlar bin dolarlık botlara benziyor.
DAVID: Aslında ben onları ucuzluktan aldım. (Adamus bıkkınlık tepkisi verince kahkahalar) Ama harikalar.
ADAMUS: Evet.
DAVID: O nedenle muhtemelen ucuzlamamışlardır.
ADAMUS: Bu arada ucuzluğu kim icad etti acaba?
DAVID: İyi fırsatları severim.
ADAMUS: Peki, hoş botlar ama senin bu yaşamında yaptığın en aşırı şey neydi? (David içini çeker) Ah! Evet. Ve sen burada arkadaşlarının arasındasın.
DAVID: Evet.
ADAMUS: İstediğin her şeyi söyleyemezsin.
DAVID: Kolejde okurken 1963 yazında Avrupa'ya gitmem ve orada sekiz hafta geçirmem, orada gezmem.
ADAMUS: Bu neden aşırı?
DAVID: Şey, bu benim için tamamen sınırları aşmak demekti.
ADAMUS: Evet.
DAVID: Bunu yapmaya karar verdiğim anda param yoktu ama ben yapmaya karar verdim.
ADAMUS: Bunu için hiç pişman oldun mu?
DAVID: Kesinlikle hayır.
ADAMUS: Ama paran yoktu ve sen belki de, "Ah, belki de bunu yapmamalıyım." diye düşünmüş olabilirsin.
DAVID: Evet.
ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Ve sen o zamandan sonra bunun gibi aşırı bir şey yaptın mı?
DAVID: En aşırısı buydu.
ADAMUS: Evet.
DAVID: Senin de farkında olduğun gibi seninle ilk kez Paris'te karşılaşmam.
ADAMUS: Evet.
DAVID: Evet. Ve biz üç gün akşamdan kaldık. Bundan daha iyisi yok.
ADAMUS: Evet, berbat akşamdan kalma ama...
DAVID: Hayır, oldukça... (kahkahalar)
ADAMUS: … o başka bir hikaye. Güzel. Ve daha sonra yaptığın en aşırı şey ne oldu?
DAVID: Kendime yeni mobilyalar aldığım zaman.
LINDA: Aman Tanrım! Bu aşırı bir şey mi?!
DAVID: Benim için öyle. (David güler ve araya gürültülü müik girer)
LINDA: Adamım bizim bu kazmalar üzerinde çalışmamız lazım!
ADAMUS: Yeni mobilyalar neden aşırı olsun?
DAVID: B,liyorsun işte, para biiriktirme saçmalığından dolayı.
ADAMUS: Evet, evet.
DAVID: Evet, öyleydi.
ADAMUS: Evet, evet. Mobilyalar güzel mi?
DAVID: Evet, çok hoşuma gitti. Harikalar.
ADAMUS: Hoşuna gitti. Evet. Çok mu para verdin?
DAVID: Hayır, ben... bilirsin işte. (kahkahalar)
ADAMUS: Yapma!
DAVID: Hayır, çok güzeller. Ben tam olarak istediğim şeyleri aldım.
ADAMUS: Sen her şeyi mobilya ambarından aldın kesin değil mi?
DAVID: Hayır.
ADAMUS: Şey, hayır.
DAVID: Ama ben...
ADAMUS: Hoş mobilyalar.
DAVID: Evet.
ADAMUS: Peki, güzel. Güzel. Teşekkür ederim. Ben bunu umarım birazdan bir sona bağlayacağım. Ama teşekkür ederim.
DAVID: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet. Sen hayatında hiç aşırı maceralar yaşadığın için kendini suçlu hissettin mi? Herhangi bir şekilde vicdan azabı çektin mi?
DAVID: Bu noktada öyle yapmak daha aşırı olurdu, bilirisin işte, her zaman aşırı.
ADAMUS: Doğru. Peki.
DAVID: Evet, gerçekten, benim sorunum rahat kafesim.
ADAMUS: Evet!
DAVID: Biraz sıkışık ama.
ADAMUS: Biraz aşırılık için hazır mısın?
DAVID: Kesinlikle.
ADAMUS: Vay vay! Peki.
DAVID: Hu haa!
ADAMUS: Ahh! (bazı kahkahalar) Güzel. Birkaç tane daha. Teşekkür ederim David.
DAVID: Sana çok teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Evet. (bazıları alkışlar)
LINDA: Peki. Ben daha aşırıları üzerinde çalışacağım.
(gürültülü müzik ataya girer)
ADAMUS: Peki.
LINDA: Bakalım.
ADAMUS: Tamam.
LINDA: Gerçekten aşırı!
ADAMUS: Linda gönüllü birini arıyor.
LINDA: Gerçekten aşırı!
ALICE: (kıkırdar) Aman Tanrım.
ADAMUS: Ah! Hadi gel. Hadi gel, evet. Adamus'ın hazırladığı Adamus şovuna hoş geldin ve...
ALICE: Ve Alice.
ADAMUS: … ortak. Evet, Alice. Seni burada görmek güzel. Şimdiye kadar yaptığın en aşırı şey nedir? Biz bunu duymak istiyor muyuz?
LINDA: Hadi kızım.
ADAMUS: Bu tıpkı...
LINDA: Hadi.
ADAMUS: Şimdiden ne diyeceğini duyuyor gibiyim.
LINDA: Sana meydan okuyorum.
ALICE: O kadar çok var ki.
ADAMUS: Şey, bana sadece...
LINDA: Evet, b,liyorum! (Alice kıkırdar)
ADAMUS: … en aşırı şey.
ALICE: Hımmm, arabamda seks yapmam.
ADAMUS: Hepiniz bunu duydu mu? Bu sanki...(bazı kahkahalar) N
ALICE: Merhaba dünya.
ADAMUS: Peki, tamam.
ALICE: Ben Disney World'ün otoparkında arabamda seks yaptım. (kahkahalar artar ama Adamus etkşlenmez) Bu çok iyiydi. Hayır, cidden.
ADAMUS: Ben sana en aşırı şeyi sordum.
ALICE: O... ahh!
ADAMUS: Ne?
ALICE: Ama orada insanlar vardı... (kıkırdamalar aratar)
ADAMUS: Bu kadar mı?
ALICE: Çok sıcaktı ve üzerimizde örtü vardı ve...
ADAMUS: Çok sıcaksa üzerinizi neden örttünüz?
ALICE: Görmesinler diye.
LINDA: Kimse umursamaz!
ALICE: Peki. Yaptığım zaman...
ADAMUS: Aranızdan kaç kişi zina yapan insan gördü ve bilirsiniz işte...
ALICE: … örtü olmadan. Bu nasıl? (kıkırdar)
ADAMUS: Bilirsin işte, insanlar, "Ah, oh, evet, evet" yapar. Peki. Peki. Şey, hayır - tamam.
ALICE: Fena değil.
ADAMUS: Bilirsin işte, işin güzel yanı Mickey Mouse sahnede kalp krizi geçirmedi. (kadın kıkırdar) Evet.
ALICE: Çocukları korkutalım!
ADAMUS: Bunu yaptığında kaç yaşındaydın?
ALICE: Ahh, 24, 25.
ADAMUS: 24, peki.
ALICE: Mm hmm.
ADAMUS: Kendini o yüzden hiç suçlu hissettin mi?
ALICE: Hayır!
ADAMUS: Hayır.
ALICE: Eğlenceliydi.
ADAMUS: Hiç yapmamış olmayı diler miydin?
ALICE: Hayır.
ADAMUS: Güzel.
ALICE: Birçok kez oldu.
ADAMUS: Birçok kez! (kadın kıkırdar) Evet, evet. Füzel.
ALICE: Tüm dünyada.
ADAMUS: Peki daha sonra yaptığın en aşırı şey neydi?
ALICE: Mmmm …
LINDA: Ah, sana meydan okuyoum.
ALICE: Linda ile başım derde girecek!
ADAMUS: Hayır, hayır. Linda'nın umurunda değil.
ALICE: BON'daydı.
ADAMUS: Ah, bizim etkinliklerimizden birinde.
LINDA: (nefesini tutar) Edepsiz!
ALICE: Ve…
(gürültülü müzik araya girer)
ADAMUS: Ve?
ALICE: … siz salonda değildiniz. Pizza partisinin olduğu gece.
ADAMUS: Amma eğlenceli olmalı.
ALICE: Ve oradaki sandalyeleri biliyorsun değil mi?
ADAMUS: Evet, evet.
ALICE: Senin orada olduğunu biliyorum, o nedenle yalan söyleyemem. Ama... (kıkırdarlar) Nikolai yardım et! Biz sanki, sanki senin kucağına oturmuştuk.
ADAMUS: Evet.
ALICE: Senin sandalyene.
ADAMUS: Evet.
ALICE: Ve seninle dans etmiştik.
ADAMUS: Evet. Evet. Ve...
LINDA: Sen Geoff'la kucak dansı yaptın. (bazı kıkırdamalar) Bu hoşuma gitti.
ALICE: Kısa bir şey.
ADAMUS: Ne kadar sürdü? Sormalıydım.
ALICE: Dakikalarca! (kıkırdar)
ADAMUS: Sormam gerek. İyi miydim? (kahkahalar)
ALICE: Sen öylece oturuyordun!
ADAMUS: Dans konusunda demek istirorum! Dans!
ALICE: Sen oracıkta oturuyordun! Her şeyi benim yapmam...
ADAMUS: O zaman ben değildim! (kadın kıkırdar) O, büyük olasılıkla Kuthumi ya da Tobias'tır. Muhtemelen Tobias'tır. (kıkırdamalar artar) "Ne? Ne? Eh, seks?! Seks ne demek zor hatırlamıştır. Ah, evet, onun yerine bana bir içki al demiştir." Sanki...
ALICE: Hayıri hayır, hayır! Biz dans ettik. Sadece dans ettik.
ADAMUS: Dans. Biliyorum.
ALICE: Seks yapmadık ama çok duyusal bir dans yaptık.
ADAMUS: Duyusal. Evet.
ALICE: Evet.
ADAMUS: Peki. hayatında bazı aşırılıklar için hazır mısın?
ALICE: Kesinlikle.
ADAMUS: Peki. Ah, bu hoşuma gitti.
ALICE: Ahh! Umarım…
ADAMUS: Hepiniz söz verdiniz...
ALICE: Yaaaa!
ADAMUS: … İsa'nın, benim ve herkesin önünde. (kahkahalar artar) Bilirsin işte ben konuyu bi yere bağlamaya çalışıyorum.
ALICE: Kesinlikle.
ADAMUS: Anlaman gerek. Peki. Teşekkür ederim.
ALICE: Mm hmm!
ADAMUS: Paylaştığın için teşekkürler. Birkaç tane daha. Sadece bir kaç kişi daha. (kahkahalar)
LINDA: Bakalım!
(bir adam gelip sandalyeye oturur)
ADAMUS: Ah, bir gönüllümüz var Linda. Bir gönüllümüz var.
LINDA: Ah, güzel!
ADAMUS: Bu iyi. Güzel. Güzel. Mikrofon lütfen.
LINDA: Ah, evet.
ADAMUS: Mikrofon. Güzel. Şimdiye kadar yaptığın en aşrı şey neydi?
DONALD: Şey, aslında fazla açığa vurmak istemiyorum ama ben aslında hayali bir rol oynayan hayali olmayan bir karakterim.
ADAMUS: Evet.
DONALD: Ben kelimenin tam anlamıyla dördüncü duvardan geçtim.
ADAMUS: Doğru.
DONALD: Ve bu...
ADAMUS: Bu neden aşırı olsun ki? Bu hepimiz yaptığı bir şey değil mi?
DONALD: Şey, dördüncü duvardan geçmenin çeşitli düzeyleri var ve sanırım ben bunu süper yüksek bir düzeyde gerçekleştirdim. Bilmiyorum, şeyi yapmak zor...
ADAMUS: Canın yandı mı?
DONALD: (kıkırdar) Ah, bazen evet!
ADAMUS: Evet, evet. Evet. Senin bir şeylerle mücadele etmene yol açtı mı?
DONALD: Bazen mücadele ettim ama çoğu zaman eğlenceli geçti.
ADAMUS: Evet, evet. Evet. Peki bunu neden yaptın?
DONALD: Ehhh, pssshhhhh! Çünkü ben bu dünyada biraz tartışma yaratmak istedim.
ADAMUS: Peki. Sen dördüncü duvarı geçtin ama peki ya dokuzuncu duvar ne olacak?
DONALD: Daha önce hiç öyle bir şey duymadım. (kıkırdar)
ADAMUS: Peki. Bunun için hazır mısın?
DONALD: Evet!
ADAMUS: Tamam. Güzel. Geliyor.
DONALD: Peki.
ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Ve söyle bana bu son zamanlarda mı oldu?
DONALD: Evet, geçen yıl gibi.
ADAMUS: Geçen yıl, peki. Dokuzuncu duvardan daha aşırı bir şey için haızr mısın?
DONALD: Evey, kesinlikle hazırım!
ADAMUS: Peki, güzel. Teşekkür ederim. Burada olduğun için teşekkür ederim ve Adamus Şov'da olduğun için teşekkür ederim.
(araya gürültülü müzik girer)
Güzel. Bir tane daha.
LINDA: Bir kurban daha, evet.
ADAMUS: Bir tane daha.
LINDA: Personelden biri olabilir mi?
ADAMUS: Herhangi birisi olabilir.
LINDA: Tamam.
ADAMUS: Herhangi birisi. Biz burada kolay bir şey yapıyoruz. Ah-oh!
LINDA: Gerçeği söylemen için sana meydan okuyorum.
ADAMUS: Gel Bonnie. Gel. gel.
LINDA: Gerçeği söylemen için sana meydan okuyorum.
ADAMUS: Bugün prenses gibisin. Teşekkür ederim. Burada olduğun için teşekkür ederim.
(gürültülü müzik çalar ve izleyiciler alkışlar)
Lütfen otur. Bonnie benimle buraya çıkmak istemiyor. Biz...
BONNIE: Biz...
ADAMUS: … tesadüf ettik!
LINDA: Ah, seninle buraya çıkmak isteyecektir. (kıkırdar)
ADAMUS: Peki. Şimdiye kadar yaptığın en aşırı şey ne oldu?
BONNIE: Bunu sana gerçekten anlatamam. (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Bana anlatma onlara anlat. Ben zaten biliyorum.
LINDA: Gerçeği anlat.
BONNIE: Yapamam. (Linda izleyicilere “Bonnie! Bonnie!” diye tezahürat yaptırır)
ADAMUS: Sonra…
LINDA: Bonnie! Bonnie! Bonnie! Bonnie! Bonnie! Bonnie!
BONNIE: Yapamam.
ADAMUS: Adamus Piliç Şova hoş geldiniz.
BONNIE: Bu özel. (kıkırdamalar artar) Yapamam.
ADAMUS: Yapamaz mısın? Peki ya yaptığın ikinci şırı şey... sadece yapmış olduğun aşırı bir şey. Herhangi bir şey.
BONNIE: Şey, işte benim hakkımda bilmeniz gerekenler ve herkes bilsin ve bunun bir önemi kalmasın.
ADAMUS: Evet, evet.
BONNIE: Ben... ben yalnız bir kadınım.
ADAMUS: Her zaman değil.
BONNIE: Ama bunu seçtim ve bunun en kötü tarafı benim hep evli erkeklerle ilişkim olması.
ADAMUS: Hayır, ben aşırı olan bir şey sordum, insanların her gün yaptıkları tipik şeyleri değil. (kahkahalar)
BONNIE: Peki. (Linda yüksek sesle güler)
ADAMUS: Bana aşırı bir şey söyle. Yani, bu evli adamların başına gelen aşırı şeyleri anlat demek istiyorum. (kıkırdamalar artar)
BONNIE: Şey, çok hoş şeyler oldu.
ADAMUS: Peki. Şey, gülümsüyorsun. Ve... (kahkahalar) Hayır, onların eve gitmesi ve eşlerinin bunu anlaması aşırı olurdu...
BONNIE: Hayır.
ADAMUS: … onların evden atılması.
BONNIE: Hayır.
ADAMUS: Kapına gelirler ve sen içeriye başka birisini almış olursun (kahkahalar), iki adam kavga etmeye başlar ve bilirsin işte birbirlerini vururlar ve seni bırakırlar. Bu aşırı bir şey.
BONNIE: Hayır, ben çok dikkatliyim.
ADAMUS: Çok mu dikkatlisin? Neden?
BONNIE: Çünkü bu insanların korunması gerekiyor.
ADAMUS: Neden?
BONNIE: Yıkımdan! (kıkırdarlar)
ADAMUS: Yıkım! Ne?! Bu yıkım. Peki, şey, anlat bana...
BONNIE: Onları görselerdi...
ADAMUS: O zaman hayatında son zamanlarda yaptığın aşırı bir şey. Yok mu öyle bir şey...
BONNIE: Ben gerçekten de aşırı şeyler yapmıyorum.
ADAMUS: Şey, yakında çok aşırı bir şey yaşayacaksın. (izleyiciler, “Ooh!” derler)
LINDA: Ohhh! Bu doğru!
ADAMUS: Sen... senin doğum günün yaklaşmıyor mu?
BONNIE: Evet.
ADAMUS: Yakında 55 olmuyor musun?
BONNIE: Şey, bunun neresi aşırı?
ADAMUS: Aşırı?! Hayır... ben seninle ilgili bir şeyi ortaya...
BONNIE: Ah, tabii.
ADAMUS: Evet, ben bir beyfendi gibi davranmaya çalışıyordum. Yumurtlamaya çalışan Cauldre idi. Ben de, "Hayır, hayır, hayır! Efendi ol." dedim. Yani sevgili 55 ya da belkş 50 yaşında gösterse de bu ayın sonunda 75 oluyor. (izleyiciler alkışlar)
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Bu aşırı bir şey. Bu aşırı bir şey çünkü onun başlangıçta 37 yaşını geçmeyecek bir yaşam planı vardı.
BONNIE: Gerçekten mi?
ADAMUS: Ah, evet, evet. Ve şey, dönüp hayatına bak. Sen 37 yaşına kadar plan yapmıştın. O geçişini uzattı ve devam edecek. O sizin bütün sorunlarınızı çözüyor. (kadın kıkırdar) - yani, özür dilerim, Kırmızı Çember Müşteri Servisi - ve bunu seviyor.
BONNIE: Evet.
ADAMUS: Ve bu enerji ile uğraşıyor ve güçleniyor. Bu aşırı bir şey. Sen yavaşlamıyorsun.
BONNIE: Benim niyetim bunu daha da sürdürmek. Bu çok değil.
ADAMUS: Ah, kesinlikle. Sen daha 60, 70 yıl Kırmızı Çember'e müşteri hizmetleri yapacaksın! (kahkahalar ve gürültülü müzik başlar)
BONNIE: Aman Tanrım! Ne kadar eğlenceli!
ADAMUS: Bu aşırı bir şey! Birisi bunu neden yapar ki?! O yüzden sana teşekkür ederim.
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkürler. Ben bunu takdir ediyorum.
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve çok hoş gözüküyorsun.
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve sen Şambra ile güzel iş çıkarıyorsun. O gerçekten de...
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: … gerçekten öyle. (izleyiciler alkışlar)
LINDA: Bonnie.
ADAMUS: Gerçekten öyle.
BONNIE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: O, daha önce bilmediği küfürleri kullanıyor ama... (bazı kıkırdamalar)
Aşırı. Benim son hayatımda yaptığım en aşırı şey. Bu gerçek bir hikaye. Papa seyicimdi. Ben yaklaşmakta olan Fransız İhtilali ile çok ilgilenyordum. Ben her şeyin hangi yöne gittiğini izliyordum ve Papa bunların tam ortasında bulunuyordu. Papa VI. Pius. Yıl 1783. O İsa taraftarlarına destek verip vermemek arasında kalmıştı. O, devrime herkesten daha fazla karşı çıkıyordu. O egemen insanlara karşıydı ama onun aynı zamanda Fransız Hükümeti ile arası kötüydü. Onların gelip onu indireceklerinden haberi yoktu.
Onunla karşılaşmak zor oldu. O çok zor, adi bir adamdı. Ama ben aynı zamanda cesaretli olmam gerektiğini biliyordum çünkü ben sadece politika için, ülke için, kilise için bir şeyler dilemiş olsaydım kulaklarımı tıkamış olurdum çünkü herkes papalardan ve krallardan ve herkesten bir şey ister. Ben o nedenle onun dikkatini çekmem için bir şey yapmam gerektiğini biliyordum.
O nedenle beni görüşmemizin gerçekleşeceği Büyük Salon'a getirdiler. Beni onun korumaları getirdi ve ben Papa gelene dek bir süre öylece oturacağımı biliyorum çünkü Papaları ve kötü Ceo'lar öyle yaparlar. Onlar üstünlük sağlamak için sizi uzun bir süre bekletirler. En az bir buçuk saat beklediğimi biliyorum.
Ben kısa bir şekerleme yaptım çünkü bunu yapabiliyordum. Ben biraz nefes yaptım çünkü bunu yapmam gerektiğini bliyordum. Sonra bütün giyisilerimi çıkardım. (bazı kahkahalar) Bu gerçek bir hikaye. Kesinlikle gerçek bir hşkaye. Bütün giyisilerimi çıkarıp tek başıma oturdum - ateşin yanına çünkü biraz serindi - orada çırılçıplak oturdum.
Büyük kapı aniden açıldı ve Papa içeri girdi. Muhtemel bir ölüm anıydı. Muhtemelen kodese tıkılacağım bir andı. Ama ilginç bir şey oldu, o kadar ilginç ki bu konuda daha sonra kitaplar, hikayeler yazıldı. Papa tavrını bozmadı. Papa tek kelime etmedi. papa beni süzmedi. O ve asistanları yüz ifadelerini hiç değiştirmediler - Papa o zamanlar hep 20 kişi ile gezerdi - onların hiçbirisi kıpırdamadılar.
Tabii ben kendime yüksek sesle gülüyordum. Ben gülüyordum ve Papa'nın bu çılgın durumda dinleyeceğini biliyordum. Orada oturan o tuhaf adam kimdi, şimdi orada çıplak duran. Bu Krak Çıplak hikayesinin oluşturan şey oldu. (Linda homurdanır ve v-bazı kıkırdamalar) Ve bu gerçek bir hşkaye. Bu çok gerçek bir hikaye.
Onda benim çıplaklığımı anlayacak bilinç yoktu. O deli derler diye benim doğal halim konusunda kendisine ve başkalarına bir şey söylemekten çok korkuyordu çünkü belki de onlar beni giyinik görmüşlerdi. Belki de Papa şöyle düşündü, "Kimse şimdiye kadar buraya gelip giyisilerini çıkarmadı, o zaman bende yanlış giden bir şeyler olmalı."
Ve o beni dinledi ve biz orada bir buçuk saat kadar oturduk. Ben bir noktadan sonra titremeye başladım çünkü çok soğuktu ama bir şey yapmadım. Biz bir buçuk saati aşkın bir süre Avrupa'daki politik durum, kilise ve olanlar konusunda konuştuk. Bu benim yaptığım en aşırı şeydi.
Çıktım...
LINDA: Bu oldukça aşırı bir şey.
ADAMUS: Oldukça aşırı bir şeydi.
LINDA: Çok aşırı! Sanırım bugün sen kazandın. (müzik girer ve izleyiciler alkışlar) Evet, öyle! Bugün sen kazandın!
ADAMUS: Bu çok, çok gerçek bir hikaye. (gürültülü müzik durur) Teşekkürler. Bu çok, çok gerçek bir hikaye ve çok aşırıydı. Ama... (birisi "yine yap!" der ve yoğun kahkahalar)
LINDA: Kapa çeneni!
ADAMUS: Olur!
LINDA: Kapa çeneni!
ADAMUS: Jerry Springer Şov! Linda ona vurur. "Giyisilerini çıkarma." Ve ben aşırı olmaktan bahsettim çünkü biz biraz aşırıya kaçacağız.
LINDA: Ah, hayır.
ADAMUS: Siz bana burada hikayelr anlatıyorsunuz. Ben aşırı bir şey duymadım. Gerçekten duymadım. Ben sizi belki biraz rahatsız eden şeyler duydum ama aşırı bir şey duymadım. Yani gerçek anlamda aşırı, acayip şeyler demek istiyorum. Ben bir binadan atlamak gibi "cüretkar" anlamında aşırı demedim. O sadece cüretkar bir şey.
LINDA: Aptalca.
ADAMUS: Aptalcaç (Linda kıkırdar) Ben rahatızı kaçıran şeylerden bahsettim.
Siz şimdi rahattasınız, siz o kadar odaklandınız ki sizin aşırı şeyleriniz mazide hikayeler olarak kaldı. Ve David'in dediği gibi siz biraz daha rahat ettiniz. Siz evinize mobilya bile aldınız... (kahkahalar)... eskisine göre daha rahat etmek için. "Ben daha da rahat edeceğim." Ve siz belki 20 veya 30 yıl önce aşırı oldunuz ama siz uzun zamandır aşırılıklar yapmıyorsunuz. Sanki uuzun bir zaman sıkışıp kaldınız.
Şimdi...
LINDA: Bonnie bu konuda daha iyi değil mi?
ADAMUS: Neye göre daha iyi?
LINDA: Diğerlerinin aşırılıklarından.
ADAMUS: Bonnie'nin yaptıkları da sıradan. Yani evli nüfusun yüzde ellisi zaten öyle demek istiyorum. O nedenle aşırı değil. Evet. Evet. Yani daha aşırı yapabilirdin demek istiyorum. Başka şeyler yapabilirdin ama biz oraya gşrmeyeceğiz. (bazı kahkahalar) Yapacak olsaydık ben giyisilerimi çıkarırdım. Yani... (kahkahalar artar)
BONNIE: Tamam, hadi yapalım o zaman.
ADAMUS: Senin aşırı olmandan bu yana uzun zaman geçti. Sen aşırının ne demek olduğunu unuttun ve sen aşırı olmanın biraz suçlu hissetmek gibi bir şey olduğunu sanıyorsun ya da her neyse ama öyle değil. Aşırı demek, şey, bizim gittiğim yer. Aşırı demek ötesinde yaşamak. Aşırı demek aslında bu gezegendeki yaşamdan zevk almak ama bunu eski yöntemlerle yapmamak demek. Sadece yeni mobilya almak demek değil. Siz bir ev alırsınız. Siz bir yerden villa alırsınız. Siz gerçekten de aşırı ve beklenmeyen bir şey yaparsınız ve neler olduğunu izlersiniz.
Bilirsiniz işte, insanlar rutine giriyor. Onlar kalıplar dahilinde yaşıyorlar ve kalıpları konusunda mızmızlanıyor ve şikayet ediyorlar. Ama aşırı bir şey yapın. Bu bir parça aşırı bir şeydi. (sahnedeki kristal ağaca işaret eder) Yani korkunç derecede aşırı değil ama biraz aşırı demek istedim. Brezilya'da bir ağaç görürsünüz ve siz onu bir daha görmeseniz de satın alırsınız ve onu göreceğinizden emin olursunuz. Yani ama bunun çok aşırı bir şey olmadığını bilirsiniz. Şey, Cauldre ve Linda biliyorlardı. Bu onların izin verdikleri bir histi ve oldu. Ve para hiçbir şey.
Bilirsiniz işte, daha önceki ucuz ağaçlar, o ölü ağaçlar? Onlar sıkıcıydı. "Ne?! Sen buna dekorasyon mu diyorsun?! Onlar ölü ağaçlar, onlarda can yok." Biz şimdi buna ulaşıyoruz. Şimdi buna ulaşıyoruz.
Benim bugün değinmek istediğim iki nokta var; onlar aşırılığa neden olacaklar. Siizn izin vermekten ve olanları fark etmekten başka bir şey yapmanız gerekmiyor.
Hadi o zaman güzel, derin bir nefes alalım. Salonun ışıklarını azaltabiliriz ve bugün Adamus Şov'daki iki şeye geçelim.
Özgür Zaman
İlki zaman. Zaman.
Zaman giderek artan bir şey. Siz artanda yaşıyorsunuz - devamlı olarak bir saniyeden bir dakikaya kadar, bir saate kadar, bir güne, bir haftaya - ve siz buna o kadar alıştınız ki zamanın başka türlerinin olduğunun farkına varamıyorsunuz.
Zamanın kendisi Odaklanmanın bir fonksiyonudur. Sizde o tek insan duyusu var, yegane insan duyusu - Odaklanma. Zaman yeni ve farklı yollarla deneyimlendiğinde aslında Odaklanmanın kendisinin genişlemesine izin verir. Odaklanma o kadar odaklı bir hale geldi ki bilirsiniz işte, siz çeken yerçekimi gibi oldu ve siz artımlı zamanda yaşamaya başladınız - bir saniye, bir dakika, bir saat - ve siz bunun normal olduğunu kabul ettiniz ama öyle değil. Öyle değil.
Zamanın birçok fasetası var, birçok , birçok, birçok fasetası var ve ben bugün o Özgür Zamana girmekten çok memnun olacağım. Şimdi bu neredeyse bir çelişki çünkü zamanın kendisi özgür bir kavram değil. Zaman matematik. Bir planlama.
Ama ya değişken zaman olsaydı, zamanın değişik fasetaları olsaydı. Başka sözcüklerle söyleyecek olursak, biz burada saniyelerle, dakikalarla, satlerle yaşıyoruz. Ama ya siz aynı zamanda, belki de aynı bilinçte Artımlı Zamanın ötesindeyseniz, ya daha çok Özgür Zamandaysanız? Zaman unsuru yine olurdu. Geçmiş ve gelecek unsuru yine olurdu ama o kadar artımlı olmazdı. Bu tıpkı şehirde yerde olmak ve bütün sokalarda ve yollarda yürümeye karşın bir dağın tepesinde olmak ve şehre bakıp sadece bulunduğunuz sokağı veya yolu değil onu olduğu gibi görmek gibi bir şey olurdu.
Özgür zaman aynı anda onun düzenli olmadığı anlamına gelir. O artımlı değildir. Özgür Zaman çok gerçektir. Şimdi bir bilim insanı ya da bir matematikçi bütün gün sizin bunu uydurduğunuzu söyleyecektir. Aslında gerçek yanıt şu, "Büütün bunların hepsi uydurma." Herş şey uydurma. Sadece insanlar zamanın tek bir formunun olduğuna inanmaya eğilimli.
Gerçek şu ki zaman diye bir şey hiç yok. Hiç yok. Zaman bir tür ölçüm ya da planlama sistemi ama gerçekte yok. Siz evrene gidip zamanı - Zaman Gezegeni'ni ya da Zaman Portalı'nı bulamazsınız. Bulamazsınız. O, bir insanların yaptığı bir anlaşma gibi bir şey. O anlaşmadan dolayı gerçek oldu ama onlar size onun esnek olduğunu söylemeyi unuttular.
Yani burada "aşırı" olan şey sizin Artımlı Zaman'da tyaşamaya devam etmeniz. Bedeninizde kelimenin tam anlamıyla bir zaman saati, bir zaman bombası var. Var. Bedeniniz ölüme ayarlı. Bunda sorun yok. Yani şunu demek istiyorum, bilirsiniz işte, biz ölümün üstesinden gelmeye çalışmıyoruz. Biz sadece zamanı genişletmeye çalışıyoruz.
Yani siz burada artımlı olanda yaşıyorsunuz. Zaman ama biz birazdan yapacağımız kısa merabhımız ile Özgür Zaman'a girmeye başlayacağız. Siz , "Oh, vay, bu kulağa harika geliyor!" diyorsunuz ama ben sizi bunun sizin zamanlamanızı alt üst edeceğine dair şimdiden uyarıyorum. Bu sizin fazlasıyla artımlı disipline edilmiş halinizi alt üst edecek.
Bazılarınız hangi gün ya da hangi ay olduğunu unutarak bunu zaten deneyimlemeye başladı bile; bu siz yaşlandığınız için böyle değil ama siz Özgür Zamana girmeye başladığınız için bu böyle. Bazılarınız gerçekten de, nasıl denir, geleceği projekte etmeye ya da belirlemeye muktedir olamaya başladı biraz. Biraz. Siz birazdan ne olacağını bilmeye başladınız ve olduğunda da şaşırıyorsunuz. Şey, şaşırmamalısınız. Siz Özgür Zaman'da olduğunuzda daha önce olduğu gibi, artırımların o dar bloklarının içinde olmazsınız. Özgür Zaman size yukarıdan süzülme imkanı sağlar. Yedi yılı kapsayan bir sürede bakmak, duyumsamak, hepsini bir zaman diliminde gerçekleştirmek. Onu yedi yılda çözmek zorunda olmamak.
Özgür Zaman'ın bir sürü katmanı var. Siz en düşük düzeyi olan Artırımlı Zaman'dasınız - saniyeler, dakikalar, saatler. Zamanın başka katmanları var. Bunlardan bazılarının geçmişle ilgisi var ve siz gelmekte olan bizim Özgür Zamanımızda özellikle rüyalarınızda bazı tuhaf şeylerin geçmişten veya düşüncelerden geldiğini, sahip olduğunuz duyguların, çağırışımların geçmişten geldiğini fark edeceksiniz. Siz, "Tanrım, geçmişi geçtiğimi sanmıştım." diyeceksiniz. Geçmiş hala burada.
Biz şimdi sizin zamansız veya Özgür Zaman biçiminde yörüngede geçmişe bile geri gideceğiniz benim bir zaman zamanı geçmek diyeceğim şeyi yapacağız Onu yeniden yaşamak için değil ama eğer siz artırımlar olmadan, daha bir özgürlük formu içerisinde geçmişin sizin sandığınız geçmiş olmadığını göreceksiniz.
Zihin geçmişi kendi artırımlı biçimiyle hatırlar. Siz onu aşarak Özgür Zaman'a geldiğinizde ve onun etrafında gezdiğinizde o çok farklı olacaktır ama anıları, çağrışımları, düşünceleri getirecektir. Sakın delirmeyin. Sakın, "Ah, ben bunu uzun zaman önce salıverdiğimi sanıyordum. demeyin." Siz onun kütleçekimini salıverdiniz ve olay hala olmakta. Olay hala olmakta. O, Artırımlı Zaman'nın bir yerinde meydana gelip sona ermedi. O çok aşırı. O hala olmakta. Onun her şeyi canlı ve o devam ediyor. O, birçok düzeyde kendi başına devam eden bir hikaye gibi ve sizin dona dikkatinizi vermeniz gerekmiyor. Sizin de onunla birlikte acı çekmeniz gerekmiyor ama hikayeler - sanki bir kitap başlığı yazmak gibidirler - serbest bırakılırlar ve o başlıklar kendileri ve bütün diğer potansiyellerni ve bütün diğer tekerrürlerini yazmaya devam ederler. Yaşamaya devam ederler.
Bu aslında bir yaratıcının güzelliğidir. Sizin onların içine girmeniz gerekmiyor. Sizin onlardan dolayı travma yaşamanız gerekmiyor. Ama Özgür Zaman olduğunu idrak etmeye başlamak aşırı olacak ve sizin Bedenli Üstatlar olarak bu gezegende yaşama şeklinizi değiştirecek. Bu arada "Neden kalmak istiyorlar?" sorusuna Yükselmiş Üstatlar Kulubü'nde verilen gerçek yanıt. Orada bulunan Yükselmiş Üstatlar Özgür Zamanı anlamadılar. O nedenle onlar farklı yaşamanın konforuna, lüksüne, heyecanına sahip olmadılar. Onlar her şeyin lineer olduğunu düşündüler. Onlar şöyleydiler, "Ah, aydınlandım. Buradan çıkmalıyım çünkü her şey aynı olacak." Gerçek yanıt, siz bir kere duyularınıza geldiğinizde ve özgür zamanda olduğunuzda burası cansız gri yer olmayacak. Her şey aniden hayat bulacak.
Özgür Zaman. Bu konuda daha konuşacağız ama bugünkü sürecvi başlatmak istiyorum. Bunun için her şey hazır - ağaç, siz. Her şey hazır.
Hadi o zaman güzel, derin bir nefes alalım ve bu göreceli olarak kısa bir merabh olacak çünkü beni bugün Adamus Şov'da açıklayacağım bir şey daha var.
LINDA: Mmmm.
ADAMUS: Hadi o zaman güzel, derin bir nefes alalım.
Özgür Zaman Merabhı
Özgür Zaman. Bu sizin fark etmeye başladığınızı, sizin birçok düzeyde varolduğunuzu gösterir. (müzik başlar) Bu sizin artırımlı bir düzeyinizin olduğunu gösterir - saniyeler, dakikalar, saatler, günler, yıllar - ve bunda bir sorun yok. Bu mutlaka değişecek diye bir şey yok. Siz birçok şeyi yapmak için onu yine isteyeceksiniz ama biz şimdi olduğumuz yerde derin bir nefes alıyoruz ve Özgür Zaman'a izin veriyoruz. Bu sizin yedi yılda artan bir şeyi bir seferde deneyimleyebileceğiniz anlamına geliyor.
Özgür Zaman anda olduğunuzda vardır tabii mevcut olarak ama şu siz şu anda... onu bir zaman yörüngesi gibi hayal edin. Onu yörüngeye giren bir kuyrukluyıldız gibi hayal edin ama sizin çevrenşzdeki yörüngeler olarak - sürekli olan sizsiniz, bilinç sizsiniz - yörüngelerin boyutu değişebilir ve onlar Geçmiş Zamana ve sizin Gelecek Zaman diye adlandırdığınız şeye gidebilir.
Yani zamanla ilgili bütün temel şeyler değişmeye başladı.
Bu bir şekilde olacak. Bu çok doğal. Sizin onun üzerinde çalışmanız gerekmiyor. Sizin onun üzerinde çalışmanız gerekmiyor ama ben sizden farkında olmanızı istiyorum çünkü bu sizin hayatınızda bazı aşırı şeylere yol açacak. Gerçekten aşıırı; harika ama aşırı şeyler.
Her kim Lineer Zamanın ötesine geçerse, her kim Özgür zaman'a girerse onun perspektifi değişir. O gündelik insan hayatının sıkıntılı doğasını değiştirir.
Eğer seçiyorsanız hayal edin, sirkadiyen ritminizi hayal edin, Sizin temel Artırımlı Zamanınız hala burada ama sşz şimdi diğer zaman yörüngelerin de fark etmek için kendinize izin veriyorsunuz, saniyelerin ve dakikaların yerine büyük resmi görmek gibi; tek seferde çok uzun zaman dilimlerinini idrak etmeye muktedir olmak. Bu zihni şaşkına çevirecektir ama sorun değil. Ve sizin etrafınızda yörüngelenecek olan bu yörüngeler, bu kuyrukluyıldıza benzeyen şeyler aynı zamanda gsizin geçmiş ve gelecek dediğiniz şeylere açılacaklar.
Normalde buna izin veren kişi delirir çünkü Artımlı Zaman onların içine o kadar işlemiştir ki üstesinden gelemzler. Onların dengesi - onların kulaklarında yer alan fiziksel dengeleri - bozulmaya başlar ve onlar delirmeye başlarlar. Ama Biz bunu yapabileceğimiz noktadayız.
Özgür Zaman aşırıdır. O harikadır. Sizin Özgür Zaman konusunda fark etmeye başlayacağınız bir şey de zamanla ilgili kavramın, geçmişin ve geleceğin kaynağının aslında deneyim olduğu olacak. Deneyim.
Bilirsiniz işte, Ruh'un (spirit) yatak odasında saati yoktur. Yükselmiş Üstatlar saat takmazlar. Onlar zamana hapsolmamışlardır. Ve bir açıdan geçmiş, gelecek yoktur, bir açıdan. orada deneyimin gelişmesi vardır.
O deneyimlenene kadar gelecekte bir şey olmayacağı söylenebilir ama gelecek de daima oradadır. Sizin gelecekte yapacağınız her şey vardır.
sizin deneyimleyebileceğiniz, söyleyebileceğiniz, yapabileceğiniz her şeyin potansiyeli ve her şeyin potasiyeline ait her tekerrür siz Ateş Çemberi'nden geçerken, siz Yuva'yı terkederken oradaydı.
Tobias'ın bahsettiği şey bu, milyarlarca ve milyarlarca parçaya bölünmek; bu bizim bütün deneyimlerimizin ön yaratımına neden oldu. Ve sizin geçmiş dediğiniz yerde bunlardan daha bir sürü duruyor ama gelecek potansiyellerin bir rezervuarından başka bir şey değildir ve bütün tekrarları deneyimlenmektedir.
Ben özellikle de sizin bu harika Duyusallık Ağacı gününğzde burada hepinizin yer aldığı bir grup içinde olmak isterdim, yani biz birlikte, Şambra, biz hepimiz Özgür Zaman'a girebiliriz. Lütfen bunun üzerinde çalışmayın. Lütfen bununla mücadele etmeyin. Böyle yaparak sadece kendiniz Artımlı Zaman içinde bulursunuz. Ama bşz ona izin verebiliriz. Özgür Zaman ile ilgili aşırı şeyler olacak.
Zaman zaman tuhaf hissettirecek çünkü siz eski şekle çok kitlendiniz, Çok tuhaf hissettirecek ama çok aşırı olacak.
Siz sabah uyandığınızda aynı zamanda geçmişinizde de, geleceğinşzde de uyandığınızı fark edeceksiniz. Bu aşırı. Bu sizi biraz sarsacak ama siz daha sonra buna adapte olup uyumlanacaksınız.
bakın Bedenli Üstat böyle yapar. Onlar sadece diğer Yükselmiş Üstatların yaptığı gibi Aydınlanıp eski lanet araçları kullanmazlar. Hepimizin ayrıldığına şaşırmamak gerek. Ama siz farklı yollardan geçeceksiniz. Siz Özgür Zaman'a geleceksiniz.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
(duraklama)
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
Buna yine geleceğiz. Biz bu konuda daha çok konuşacağız, toplantılarımızda gündeme getireceğiz.
Hadi Özgür Zaman ile birlikte derin bir nefes alalım.
Onun iki anlamı var gibi. Özgür Zaman Artırımlı olanda daha fazla sıkışmamak anlamına geliyor ama sonunda sizin hayatınızda özgür zaman olacak. Özgür zaman, yani, ah, siz kendiniz için gerçek bir zamana sahip olacaksınız demek istiyorum. Her günün her anı yükümlülükler ve iş ve yapmanız gereken şeylerle dolu olacağına siz aniden özgür zamanın gerekten ne anlama geldiğini anlayacaksınız.
Özgür Enerji
Hadi derin bir nefes alalım. Benim bugün girmek istediğim bir şey daha var ve bu iksi birbiriyle çok yakından bağlantılı. Onlar o kadar güzel ki, o kadar birbirleriyle bağlantılı ki.
Ben bu konuda biraz bizim son Kihak toplantımızda konuştum ve Kihakçılara bunu bir Şaudda bütün Şambra'ya getirmek istediğimi söyledim. Ben - Özgür Zaman ve bu sıradaki farkındalığı size getiriyorum - çünkü hepimiz farkında olursak bir açıdan daha kolay olur. Bizde gerçek grup bilinci olduğu için siz orada tek başınızda değisiniz. Sİz o bilşnce yakalanmadınız ama tüm grubun hissetmesi ve birlikta deneyimlemesi çok hoş.
Sıradaki kavramın enerji ile alakası var. Enerji. Siz benim Adamus 101'den bilinç diye bir şeyin varolduğunu biliyorsunuz, ortasında nokta olan bir daire. O, Ben'im, o, Ben Var'ım ve o, tek önemli şey.
Bu beraberinde bir soruyu getirir: Bir yaratıcı neden yaratır? Bilirsiniz işte, yaratıcı Ruh (spirit), Olan sadece Ben'imde kalarak son derece memnun olabilirdi, yani bir numara Ben'im demek istiyorum, Kaynak. Birisi neden yaratmak ister? Bunun anlamı ne?
DONALD: Yaratımı deneyimlemek için.
ADAMUS: Pardon bir mikrofona ihityacımız var ve ben aslında tumturaklı bir soru sordum ki kendim yanıtlayabileyim. (Adamus kıkırdar) Hayır, Linda lütfen. Linda, hayır, hayır, hayır. Tumturaklı bir soruydu.
LINDA: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet. (bazı kıkırdamalar)
Bir yaratıcı neden yaratır? Neden sadece "Ben Ben'im" olmaz? Sadece özünün farkında olmanın farkında olmak. Neden ilk aşamada yaratmak? Yani karmakarışık bir şey de yaratabilirdiniz demek istiyorum! Heh. Siz muhtemelen kaos yaratabilirdiniz. Yaratıcı neden yaratır? Ben bunu sormayı bırakacağım. Bengerçekte buna yanıt vermeyeceğim. Ben sizi bu soruyla başbaşa bırakacağım. Daha işimiz bitmedi ama bu ev ödevi.
Bir yaratıcı neden yaratmak istesin?
Ben'iminiz var, Ben Varım'ınız var. Sizin bilinciniz var. Ben'im, Ben Varım. Orada öyle bir tutku var ki. Tutku. Bilirsiniz işte, siz o hisse gerçekten izin verdiğinizde - "Ben Varım! Geri kalan her şeyi sikeyim." demek isityorum. "Ben Varım çünkü... eğer şöyle olursa ben varım..." değil. "Ben Varım." Önemli olan tek şey bu. Lanet olası değerli tek farkındalık. Ve siz oradan gerçek bir tutku geldiğini fark ettiğiniz zaman. "Ben Varım!" "Fiziksel bedenin ötesinde, bütün bokların ötesinde, kimliğimiz ötesinde Ben Varım!" O öyle bir tutku, öyle bir heyecan ki - sevgi tam olarak doğru kelime değil ama bir "Ahhh! İhtişam. Ben Varım." öyle bir dışarıya doğru saçılan bir ışık yaratıyor ki. Dışarı derken ileri anlamında diyorum, dışarı çıkmıyor ama ileri doğru yayılıyor. Bir ışık parıldıyor ve ben metafor kullanıyorum, bir ışık parlıyor ve o benim rezervuar dediğim bir şeye giriyor, bir enerji alanına ve o enerjiyi çekiyor, o enerjiyi etkinleştiriyor ve sonra da gerçekliği yaratıyor.
Ben'imin tutkusu, ruhunuzun (soul) tutukusu - sizin ruhunuz şimdi hala "Ben Varım"ın zamansız heyecanını duyuyor. Yani o hala rezone oluyor demek istiyorum. Hadi bir bakış açısına göre sizin ruhunuz uzun bir zaman önce "Ben Varım!!"ı idrak etti diyelim. Hiç kimseye ve hiç bir şeye tutunmuyor. Ben Varım ve ben daima var olacağım." Ve işte o zaman Ben'im ile rezone olmaya başladı. O hala böyle ve o hala her tür boyuttan geçip enerjiyi çeken ve realiteyi yaratan ışıyan bir ışık yaratıyor. Bunu.
Şİmdi böyle olduğunda, o ışık parladığında ve genelde siz ruhunuzun (soul) diğer tarafında olursunuz - bilirsiniz işte, sizde bu ışık vardır, siz, ruhunuzun diğer tarafı bir yansıma gibidir - ve sizin realiteniz enerjinin negatif ya da pozitif dediğimiz parçacıklarının etkinleştirilmes ile yaratılır. Sizden kaynaklanan ışık çıkar ve buradaki alıcı ve onun deneyimleme şekiline göre çeşitli oaranlarda pozitif ve negatif enerji parçacıkları çekersiniz.
Hayat hep böyle oldu. İnsan hayatı hep böyle oldu. Farklı birşey yapmak aşırı geldi. Şu anda size gelen ve sizden yayılan veya ışıyan negatif ve pozitif akını var - yani artı ve eksi, adına her ne derseniz.
Sadece bir anlığına pozitifya da eksi olarak etkinleştirilmiş olan o enerji dalgasını hissedin - tıpkı bir yazılımın hem sıfır hem bir olması gibi - enerjide de aynısı söz konusudur; o bir açıdan dijitaldir - size pozitif ve negatif olarak akar ve aynı zamanda sizden çıkar. Realite bu şekilde yaratılır. Enerji hep bu şekilde çalışır. Şeyler işte böyle meydana geliyor.
İnsanlar ve diğer varlıklara en çok meydan okuyan şeylerden birisi de enerjilerinin hep çalınmaya çalışılmasıdır. Siz bunu Seksüel Enerji Okulu'nda öğrendiniz. Enerji çalmaya çalışıyorlar çünkü henüz kimse her şeyin burada olduğunu tam olarak idrak etmedi -şey, çok az kişi.
Yani aşırı olan artık pozitif ve negatif enerji parçacıklarına rağbet etmemek. Bu gerçekten aşırı çünkü kuantum fiziği bile şöyle diyecektir, "Şey, o zaman ölürsün ya da varolan her şey durur çünkü o sana gerekiyor." Ama gerekmiyor. Gerekmiyor.
Özgür Enerji denilen şey var. Daima burada olan enerji, pozitif ya da negatif diye aktive edilmemiş olan enerji. Hiçbir sapmaya uğramayan bir enerji. Görünmeyen, görülebilir olmayan enerji çünkü kimse onu ölçecek araçlara sahip değil. Siz onu ölçemezsiniz. Onun gücü yok. Onun itişi yok. O bir dinamiğe sahip değil. O güç enerjisi değil. O güç içermiyor.
Dünya güce uyumlandı, güce, etki ve tepkiye, enerjilerin sürekli olarak vurmasına veya enerjilerin hizalanmasına ve sürtüşmesine. Gezegende işler böyle yürüyor.
Her ne olursa olsun sizin bedenli Üsttalar olarak arık buna inanmanız gerekmiyor. Bu aşırı. Bu gezegende yaşanan her yaşamı küçümseyecektir. Sadece bilimi değil ama o sizin enerji ve enerjinin işleyişi konusunda bildiğiniz her şey küçümseyecektir. Siz karşıtına o kadar uyumlandınız ki - maskülen, feminen, ışık, karanlık, yukarı, aşağı - bu kesinlikle aşırı gelecek. Özgür Enerji.
Biz ona birazdan değineceğiz. Siz onu eski tarzınızla hissetmeyeceksiniz çünkü sizin eski tarzınız kesinlikle hissetmeye bağlı - "Ahhh! Haif bir hiz" ya da ağır bir his veya bir şey sizi itiyor ya da sizi çekiyor gibi. Yani siz ona tipik bir bilinçle yaklaşırsanız siz kendinize, "Bir şey hissetmiyorum." diyeceksiniz. Şey, lanet olası, evet hissetmeyeceksiniz. Ancak siz bir şey duyumsayacaksınız.
Sizin içinide er ya da geç bir şey çınlayacak ve siz, "Yakaladım. Çatışmaya gerek yok veya pozitif enerji ve negatif enerji parçacıklarının eski ilişkisinde olduğu gibi birbirleri ile çarpışmasına, birleri ile mücadele etmesine gerek yok." diyeceksiniz. Sürtünmeden yapılan realite öyledir. Sürtüşmenin neden olduğu yaşam.
Hayat sürtüşmedir. Bu gezegen sürtünme enerjisiyle, güç enerjisiyle iş gören bir Üstada göre yer değildir.
Hadi derin bir nefes alalım. Bırakın o kısa şarkıyı çabucak çalalım. Kısa bir şarkı. Biz çok ciddileştik. Evet. Bu benim şovum ve izleyiciler uykuya daldı. Sıkıldılar demek istiyorum ve "Nerde o si... eğlence?" diyorlar. Sadece... evet. Peki.
(gürültülü müzik girer)
Evet, peki. Güzel. Daha iyi. Daha iyi.
(müzik durur)
Ah! Güzel! Konuya geri dönelim! (bazı kıkırdamalar)
Aşırı. Siz buraya çıktınız ve bana aşırı şeyler anlattınız. Ben gerçekten de aşırı bir şey duymadım. Bizi dışarıdan izleyenler, siz ne diyorsunuz? Paylaşmak istediğiniz aşırı hikayeleriniz var mı? Onları mutlaka en sevdiğiniz sosyal medya sayfalarında paylaşın. (kıkırdamalar artar) Buradaki hikayeler orta derecede ilginçti ma aşırı değildi.
Aşırı - giyisilerini ıkarmak - bu gerçek bir hikay. Bu konuda hiç yazıldı mı bilmiyorum ama varsa ayrıntılara bakabilirsiniz. Ben - 1783 yılıydı, Pope Pius VI – ben çıplaktım. Bir şey değil. Bir şey değil. Yine de biraz üşüdüm. O kısmını hatırlıyorum. Bırrrr!
Bu çok methedilecek bir şey değil... eh, oraya girmeyeyim. (kahkahalar) Bir ara vermemiz gerekti! Ortam o kadar ciddileşti ki. Sanki...(Adamus güler) Ciddiydi. Peki!
(gürültülü müzik yine çalar)
Asla, asla, asla dikkat dağıtma aracını küçümsemeyin.
LINDA: Araç?! (Linda yüksek sesle güler ve izleyiciler de güler)
ADAMUS: Anlamıyorum. anlamıyorum. Asla dikkat dağıtmayı küçümsemeyin. Eğer başkalarına ders verirken enerjinin gittiğini - vuuu! - duyumsarsanız dikkat dağıtın. Özellikle de kendi dikkatinizi. Çok ciddi olmaya başladığınız zaman, zihninzle düşündüğünüz zaman, "Ben bunların hepsini nasıl anlayacağım? Hayatın amacı ne? Ben neyi yanlış yapıyorum? Kapa çeneni! Kendi dikkatini dağıt. Giyisilerini filan çıkart. (bazı kahkahalar)
Bu arada Papa ile ilgili hikaye tamamen gerçek bir hikayeydi ve onun Kral Çıplak hikayesinin başlangıcıolduğu da doğru. Bunu söylemeye cesaret edemedi çünkü şöyle düşündü, "Delirmiş olmalıyım." ve yanındaki kimse - yanında 22 yardımcısı vardı - ve kimse bir şey söylemedi. Salomdaki enerjiyi hissetmiş olmalısınız. (birisi kıkırdar ve başka birisi de "vay!" der) Ve ben orada olabildiğince doğal bir şekilde oturuyordum, sanki yanlış bir şey yokmuş gibi hareket ediyordum. Ben zarif bir şekilde giyinmiş gibi hareket ediyordum ki aslında öyleydim.
LINDA: Onların görmediği şey neydi?
ADAMUS: Onların görmediği şey neydi?
LINDA: Evet, yani neden, biliyorsun işte, neler oldu?
ADAMUS: Papa korkuyordu... o çok stres altındaydı ve çok içiyordu ve hakkında tuhaf şeyler dönüyordu ama o aklını kaçırmaktan korkuyordu. Sesler duyuyordu. (Adamus kıkırdar) - ve kafayı üşütmekten korkuyordu. Ve kiliseyle aralarındaki tansiyon yüksekti. Kilise çok açıktı ama hükümet ve cizvitler (İsa'ya bağlı olanlar) ve ihtilal de vardı. Korkunçtu. Aklını kaçıracağını düşünüyordu, o nedenle yaptığı her şeyi düşürmek, baskı altına almak için yapıyordu - aşırılık olsun diye değil.
İşte, o, salona girdiğinde beni şöminenin yanında buldu. (Adamus poz verir) Bir söz söylemeye cesaret edemedi çünkü şunu düşündü, gerçekten şunu düşündü - biraz da hipnotik bir etki altında - o gerçekten de şunu düşündü, Aman Tanrım! Ben onu gerçekten kaybediyorum ve eğer ben dışarı çıkıp, "Köle, hizmetkar! Neden Tanrı'nın, Papa'nın ve diğerlerinin karşısında çırılçıplak duruyorsun?" desem yanlış olur, onlar anında onun başını uçururlardı. O nedenle sustu. Ve o susunca öyle bir enerji oluştu ki herkes sustu. Ve belli bir noktada, konuşmanın yirminci dakikasında bun u unuttular. Onlar benim aslında giyinik olduğumu sanıyorlardı. Aşırıydı.
Asıl noktaya dönelim. Enerji, Özgür Enerji. Bu o kadar aşırıgelece ki çünkü siz pozitif ve negatif enerjiyi belli oranlarda kullanmaya o kadar bağımlı oldunuz ki. Bazen yüzde 62 ngatifiniz oldu - negatif kötü değil, sadece negatif - bu tarafta yüzde 62 negatif ve geri kalan pozitif ve oranlar devamlı inip çıkıyor ama etkinleştirilmiş enerjinin sürekli bir içten dışarı doğru akış var. Etkinleştirilmiş demek pozitife ya da negatife eğilimli demek. Bizim bunu yapmaya ihtiyacımız yok ve bu çok aşırı çünkü bunu Dünya'da şimdiye kadar hiç kimse yapmadı. Daha önce kimse yapmadı.
Bu tuhaf hissettirecek çünkü bu Özgür Enerjide güç yok. Özgür enerji her yerde. İnsanlar ona - ne diyorlardı? - Alan, herşeyin Kaynak Alanı. O sadece burada oturup etkinleştirilmeyi bekleyen enerji ama daha önce kimse şimdiye kadar, "Neden onu etkinleştirmemiz gerekiyor? Hadi ona sadece izin verelim." demedi.
Biz içeriğine daha sonra döneceğiz ama ben şimdi bir merabh yapmak istiyorum ve onu sadece duyumsamaya başlamanızı istiyorum. Ve yeniden söylüyorum, zihniniz şöyle diyecek, "Ben bir şey hissetmiyorum." çünkü o bir itiş ya da bir çemim hissetmeye alışkın. Zihin güç enerjisine alışkın ama bu tamamen farklı bir şey.
Hadi müziği açıp ışıkları azaltalım
(müzik başlar)
Özgür Enerji Merabhı
Bu aşırıdan da fazla bir şey. Özgür Zaman ve Özgür Enerji konusunda konusunda konuşmak tamamen aşırı bir şey. Onların birbirleriyle ne kadar bağlantılı olduklarını gözlemleyin. Biz buna sonra gireceğiz, ben bugün çok fazla ders değil benim nötr enerji diye adlandırdığım Özgür Enerjiyi işlemek istiyorum. Etkinleştirilmemiş olan enerji.
Şimdi, sizin bedeniniz etkinleştirilmiş, iki taraflı, pozitif ve negatif enerjiye bağımlı oldu. O böyle iş görüyor. Kan o sayede sürekli olarak akıyor ve enzimler çalışıyor. Onlar sürekli olarak çeşitli oranlarda bir pozitif ve negatif enerji akışındalar.
Ama şimdi bir anlığına bedeninizdeki kapıların ışık ya da karanlığa, pozitif ya da negatife dönüşmeyen Özgür Enerji için açık olduklarını hissedin ya da duyumsayın. O var. O var.
Onun ayrılmaya ihtiyacı yok.
Biz Isis ve Adem konusunda konuştuk, maskülen ve feminen konusunda, eski ayırım konusunda. Biz tekrar bir araya geleceklerini söyledik. Özgür Enerji bir açıdan aynen böyle. O pozitif ve negatif enerji.
Peki ya bedeniniz daha önce asla hiç ayrılmamış tarafsız Özgür Enerjiyi kullanmaya başlasa ne olurdu. Ayrılmamış olan, bölünmüş olmayan enerji.
Özgür Enerji
İçinde güç olmayan enerji. Ben Özgür Enerjiye aynı zamanda Güçsüz Enerji diye adlandırmayı seviyorum.
Peki ya daima düalite enerjisini, pozitif, negatif veya eksiyi kullanmaya alışık olan zihnin programlaması öyleyse ve zihinden geçen herbir düşünce, içindeki herbir inanç eski düalite enerjisini çekiyorsa ne olacak; peki ya şimdi asla ayrılmamış veya bölünmemiş olan saf enerji - onun doğrudan Ben'imin tutkusundan bölünmeden geldiğini söyleyebiliriz - zihne ve düşüncelere ve inançlara ve hatta zekanıza girse ne olur? Saf Özgür Enerji.
(duraklama)
Peki ya siz bolluğa şaşırırken ya da kendinizi beslemenize ya da fiziksel insanı besleyen enerji kaynağına şaşırırken aşırıya gitseniz ve basitçe Özgür Enerjiye izin verseniz ne olur ve sizin bolluğunuzun kaynağı Güç Enerjisinden ziyade o değil mi?
Gezegende çok büyük miktarlarda enerji bozuldu. Bozuldu demek inanların onu güçle bir tutması demek. Her ne olursa olsun güze ihtiyaç yok. Enerji, güç, zorlama - hepsi aynı şey.
Peki ya, peki ya biz grup olarak gerçekten aşırıya gider ve bunu dönüştürürsek? Güç yok. Zorlama yok. Sürtüşme yok. Direnç yok.
Peki ya biz insanlar olarak kapıları ve pencereleri bizim gerçek varlığımıza açarsak ve Özgür Enerjiye izin verirsek ne olur? Onun saflığını hissedebiliyor musunuz? Hiç bölünmedi, hiç ayrılmadı, hiç karşıtlarına ayrışmadı.
(duraklama)
O içeri gelirse ne olur?
Siz onu basitçe içinize çekseniz ne olur, güç olmadan tabii? Siz onu basitçe içinize çekip ona izin verebilseniz ve bedeninize girmesine izin verseniz, bedenizde kalmasına izin verseniz ne olur?
O sizin düşüncelerinşze ve zihninize gelirse ne olur?
(duraklama)
Bu saf aşırılık ve eski enerjler yanında çok eski ve yorucu ve gri geliyor.
(duraklama)
Üstatlara göre olmayan bir gezegende neden kalayım sorusunu sormuştum, bizim aslında yaptığımız şey paradigmayı değiştirmek, her şeyi değiştirmek. Biz zamanda durmuyıoruz. Biz Eski Enerjide durmuyoruz. Biz onu değiştiriyoruz.
(duraklama)
Bu gezegende kalmamız demek metaforik anlamda aynı giyisiler içinde, aynı evde olmamız demek değil. Biz hepsinin değiştireceğiz.
Can sıkıntımız ve hayal kırıklığımız devam etmeyecek. Biz paradigmayı tamamen değiştireceğiz.
İşte burada başlıyor, gerçek transhümanın ortasında.
Benim gülmem geliyor, ben gördüğüm her şeyin teknoloji ile transhümanizm ile yapılmasına gerçekten gülüyorum, onlar sizin beyninize bir bilgisayar çipi koymayı düşündüklerinde ya da bir robotla evlenmek gibi gelişmiş olan şeyler düşünenlere. Ama gelişmiş değil. Aynı bokun daha hızlısı.
Transhümanizm benim için burada yaptığımız şeydir. Biz oyunu değiştiriyoruz. Biz Özgür Zamana giriyoruz. Ve Artımlı olana. Zaman varolmaya devam edecek. O bir Üstadın "ve"si. O her ikisi de. Ve biz enerjiyi değiştiriyoruz. ,
Ahi Eski Enerji, ayrılmış ya da bölünmüş enerji yine yaşamanın bir yolu olarak kalacak. ama biz aynı zamanda Özgür Enerjiye gireceğiz. Ve bana göre gezegendeki gerçek transhümanizm budur. Diğerleri teknoloji ile oynarken ve oynarken, sadece yeni silahlar geliştirirken - daha hafif silahlar, daha hızlı silahlar ama onlar yine de silah - biz tanrısal transhümanizme gireceğiz.
Siz bu nedenle kalıyorsunuz. Siz bu nedenle gezegene gelmeyi seçtiniz. Bu benim daha önce bahsettiğim potansiyel.
Siz arkanızda miras bırakıyorsunuz. Neden? Çünkü lanet olası, siz bir yaratıcısınız çünkü yapabilirsiniz. Gerçek değişim mirası, onunla devam etmeyi seçenler için bir potansiyel.
Hadi gün boyunca güzel, derin bir nefes alalım.
Siz bugün onu gerçekten anlamış ya da hissetmiş olsanız da olmasanız da şu ana dek yaptığımız şey aşırıydı ve biz öyle devam edeceğiz.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
Ve ben sizin zihninizde, sizin bilincinizde öyle bir aşırılık izlenimi bıırakmak istiyorum ki kendi hayatınıza bakıp onun hakkında düşündüğünüzde, şey, siz gerçek aşırılıklar için hazır mısınız, siz gerçekten doldrumlardan ve hayatın can sıkıcılığından adım atmak için gerçekten hazır mısınız, beni papanın odasında çırılçıplak hayal etmenizi istiyorum; ve Papa'nın ve beraberindekilerin içeri girmesine anlar kala - biraz korktuğumu itiraf edebilirim - ama ben derin bir nefes aldım ve "Tüm yaratımda her şey yolunda." dedim.
Ve öyledir.
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar) Benim ara müziklerim için ne diyorsunuz. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
(gürültülü müzik çalar)
İngilizceden çeviren Meltem Taban