Transhuman Dizisi, Şaud 6
Adamus mesajı,
Geoffrey Hoppe kanallığı ile;
4 Şubat 2017'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur.
Ben Ben'im Profesör Adamus Saint-Germain.
Ah! Daha gözlerimi bile açmadan kahvenin kokusunu duyumsuyorum - mm- o beni her ay ben burada Şambra için sahne aldığımda hevesle bekliyor. Kahve ve seks ve şarap ve doğa ve insanların sahip olduğu ama bizim diğer realitelerdeki Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde bulunmayan şeyler nasıl bir keyif. Bizde bir tür kahve var ama gerçek gibi değil, fiziksel gibi değil, burada sizinki gibi yerçekimi ile doldurulmuş değil.
Ah! Sizde böyle zevkler var. Ve bu fiziksel formu arada sırada, fazla sık değil, ziyaret etmek benim hoşuma gidiyor. Sakıncası yoksa sevgili Eesa'lı Linda. (kahvesinden bir yudum alır) Ah! Tam kararında.
Hadi bu sevgi ayı olan Şubat Şauduna başlarken güzel derin bir nefes alalım.
LINDA: Mmm.
ADAMUS: Evet. Evet.
Ne kadar hızlı?
Başlarken size bir sorum var. Ben sizi yakından izledim, sizin bütün enerjilerinizi hissettim ve şunu sormak için sizinle çalıştım: Şeylerin patlamaması, fazla çılgın hale gelmemesi için doğru denge nedir?
Soru şu, biz şimdi biraz daha yavaş mı gitmeliyiz? Onun sizin bedeninize ve zihninize tamamıyla yerleşmesi için biz biraz daha yavaşlamalı mıyız? Biz şeyleri yavaşlatmalı mıyız yoksa hızlandırmalı mıyız? (birisi "Evet hızlandıralım" der) Hızlandıralım. Hızlandıralım. Dediğiniz Yükselmiş Üstatlat Kulübü'nden duyuldu. (kahkahalar) Onlar bugün bizi tabii ki izliyorlar, evet.
LINDA: Bu seçimi herkes mi yaptı yoksa bazıları mı?
ADAMUS: Bir kaç kişi hızlanmaktan bahsetti - hadi bunu ellerimizi havaya kaldırarak söyleyelim.
LINDA: Ah.
ADAMUS: İsteyen herkes - bedenli aydınlanma için burada yaptığımız her şey - biraz daha yavaşlamak isteyenler, "Bizim acelemiz yok. Biz sadece yolculuğun tadını çıkaracağız" diyenler, yavaşlamasını isteyenler el kaldırsın. (bir ya da iki kişi el kaldırır) Ben iki buçuk el görüyorum. (bazı kıkırdamalar) Tıpkı burada olduğu gibi. (Elini yarım olarak havaya kaldırmıştır)
Hızlanmayı isteyen herkes el kaldırsın. (bir sürü el havaya kalkar ve tezahürat) Eller havaya kalktı. Kaç kişi gerçekten bilinçli değil? Siz bugün bu koltuklarda oturuyorsunuz ama siz gerçekten bilinçli ya da uyanmış değilsiniz. Peki. Kaç kişi... (birisi "buna da benzer şekilde ihtiyacımız var" der) Kaç kişinin sadece gittiğimiz yol hoşuna gidiyor? (birisi "ah! der ve birisi "teşekkürler" der) Ben hepinizi seviyorum. (Adamus kıkırdar)
Benim bunu sormamın nedeni, benim çalıştığım herkesin o bütünleşmenin var olduğundan, kim olduğu deneyimini yaşamasına muktedir olduğundan emin olması için. Ben birçok kez bunun sizin herhangi bir zamanda yaşadığınız veya yaşayacağınız en büyük deneyim olduğunu söyledim. Bazıları bunu söylediğinizde ağzınıza kusmak istiyor ama bu en büyük deneyim. (kahkahalar) Bunu kaçırmanızı istemem. Biz yarışmıyoruz ama ben bunu gözlemliyorum ve ben sizin bazen sıkıldığınızı söyleyebilirim. Siz gelip burada bu koltuklara oturuyorsunuz veya online izliyorsunuz ve şöyle diyorsunuz, "Umarım bugün bizim için yeni bir şeyleri vardır çünkü istediğim tek şey yeni bir şey. Ben yeni şeyler istiyorum. Ben eski şeyleri gerçekte işitmedim, ben eski şeylere sahip değilim ama bana beni meşgul edecek, benim dikkatimi dağıtacak bazı yeni şeyler verin."
Aranızda şunu söyleyen birçok kişi var, "Hadi bununla uğraşalım. Hadi buna dalalım" ve şu anda mücadele veren ve bedeniyle, her şeye uyumlanmasıyla zorluk yaşayanlar var. Zor. Bazı zamanlar çok, çok zor o nedenle ben dikkatlice izliyorum ve ben soruyu sormadan önce yanıtı zaten biliyorum.
Bu hepiniz için güzel bir kural - soruyu sormadan daima yanıta sahip olmak. Cauldre ve ben Şambra Magazin için sorular konusunda birf şey hazırlıyoruz- soruların tehlikesi, soruların dehşeti ile ilgili bir yazı için birlikte çalşıyoruz. Ama ben zaten yanıtı biliyorum ve yanıt bizim bunu zaten yapıyor olmamız. Ve sizin de hissettiğiniz gibi zaman bazen çok hızlı geçiyor. Geçen ay gerçekten de çok hızlı geçti. Ben sizin başka zamanlar sıkıldığınızı biliyorum ve ben sizin kendinize, "Ohh! Biz bunları Adamus'tan önce duyduk. Ben'im. Ben Varım. Benim umrumda değil. Ben sıkıldım." (kahkahalar) Ve ben bu temel prensiplere, önemli konulara değinmeye devam edeceğim çünkü bildiğiniz gibi çoğunlukla ben sizden yansıyanları size söylüyorum.
Bu arada eğer sıkılıyorsanız bu sizin ile ilgili benim ile değil.
LINDA: Ohhh. (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Ama ben size dinleyeceğiniz şeyler söyleyeceğim ve zihninizde heyecan ve hareketlenmeler olacak ve bu sizin hoşunuza gidecek ve iyi hissettirecek ama böyle yaparsam siz 48 saat sonra, "O ne demişti?" dersiniz. Ve siz bir dahaki sefere yine dinlersiniz ve bu kez daha derin ve belki biraz daha anlamlı gelir ve aslında bütün bunlar sizin onun ile ilgili duyusal deneyim yaşamanızdan bir ya da iki yıl önce olur. Örneğin "Ben Varım." "Ben Varım." Bunlar hoş sözcükler, gerçekten kısa ve basit, ustalıklı. Siz parktaki bankınızda oturursunuz ve insanlar gelip size nasıl olduğunuzu sorar, "Ben Varım." (bazı kıkırdamalar) Kulağa çok kutsal geliyor. "Ben Varım." Ohh. "Çocuklar! Hadi gelin! (kahkahalar) Buradan hemen uzaklaşalım!"
Sonra bir gün parktaki bankta otururken, banyo yaparken ya da ne yapıyorsanız onu yapıyorken, kahvenizden bir yudum alıyorken siz aniden anlarsınız. "Ben...Ben Varım! Şimdi onun ne demek istediğini anlıyorum" ve o öncelikle bedeninize giren bir histir. Ve siz onu bedeninizde hissedersiniz - heyecanlanmaları ve uyumlanmaları - ve sonra zihniniz açılmaya ve adapte olmaya başlar.
Ama bunların da ötesinde bir duyu var, o sizin bedeninizden ve zihninizden daha büyüktür. Hepiniz her şeyin ötesine geçen o duyuyu yaşadınız ve "Ben onu şimdi hissediyorum. Bu anlamak değil; Ben onu hissediyorum. Ben O'yum." Gerçek kelimeler - "Ben Varım" - neredeyse kaybolur. Onlar artık anlamsızdır ve siz aniden onun içindesinizdir. Onu deneyimliyorsunuzdur. Onların da etkilenmesi ile zihinsel ve fiziksel olanın ötesine geçmişsinizdir. Siz aniden o deneyimi yaşıyorsunuzdur ve bildiğiniz gibi ondan sonra siz onu asla bir daha bırakmak istemezsiniz. Siz onun asla solup gitmesini istemeyeceksiniz. Ve siz, "Ah, ben bunun solup gitmesini istemiyorum. Ben istemem onun..." Ahhh! O kısmen solup gider çünkü sizin odağınız derin bir nefes alıp onu bedenlemek yerine solup gitmededir.
Zihin ortaya atılır ve endişelenmeye başlar, siz endişelenmeye başlarsınız, "Ah! Ben onu asla kaybetmek istemiyorum!" Ve bu içinde hangi enerjileri barındırır? "Onu kaybetmek" ve o sonra yok olur. Ama iyi haber onun geri gelecek olmasıdır. O kesinlikle geri gelir.
O halde hadi şimdi derin bir nefes alalım. Biz şunu yapmayacağız - biz fazla hızlı gidiyoruz ve biz fazla yavaş gidiyoruz ve biz doğru gidiyoruz. Ve onu sadece kulaklarınızla duymak değil onu gerçekten her düzeyde, katman katman, ve'de deneyimlemek. "Biz gerçekten çok yavaş gidiyoruz. Ne zaman olacak?" "Biz gerçekten hızlı gidiyoruz! Ben artık yetişemiyorum! Ben delireceğim! Ben buna layık olduğumu sanmıyorum!" Ve sonra "Biz doğru ilerliyoruz! Ahh! Ahh!" - bir kahve daha al - "Biz doğru gidiyoruz" ve biz öyleyiz.
Ve bizim birlikte yaptığımız şeyin sevdiğim yönü bu. Benim daha önce hiç böyle bir grubum olmadı. (kahkahalar) Gerçekten hiç böyle bir grubum olmadı. Benim daha önce hiç böyle kimsenin ölmediği bir grubum olmadı. Benim diğer gruplarımın çoğu öldü. Sanırım buna tanıklık etmek çok iyi bir şey değil. Bu onlara çok fazla geldi. Onlardaki neler olacak beklentisi ve sonra onların ilerleme hızları ile zihinsel, fiziksel ve diğer realitelerdeki dengeyi korumak - bu konuya birazdan değineceğim - onlara çok fazla geldi. Çok fazla. Ve sonra diğer tarafın çekiciliği, baştan çıkarılıcığı oldukça tatlıydı. Diğer taraf ve işte şimdi Theos ve onun çekiciliği var. Ve benimle Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde olmak, ben bütün biletleri toplayacağım. Bunların baştan çıkarıcılığı, böyle bir arzu diğer öğrencilerde o kadar güçlüydü ki.
Bizim Gizem Okulları'nı kapatmamızın nedenlerinden birisi onlara bağımlılık geliştirilmiş olmasıydı. Bir bağımlılık söz konusuydu ve bazılarınızın atılması gerekliydi. Bazen de yeri kapattık. Siz bir gün yürüyüşten eve döndünüz ve kapılar kapanmıştı - vay - çünkü o bağımlılık yapabiliyordu. O sizi içine çekti ve siz hep o Gizem Okulu dünyasında kalmak istediniz ve risk almak istediniz ve çıkıp hayatı yaşamadınız. Siz sadece orada bulunanlarla olmak istediniz. Siz diğer insanlarla iç içe olmak istemediniz - köylülerle, aptal köylülerle, siz onlara öyle derdiniz. Deyim oradan geliyor. Bunu siz başlattınız. (kahkahalar) "Sen benden o aptal köylülerle mağazaya gitmemi mi istiyorsun?! Ben burada Gizem Okulu'nda kalacağım." "Şaka yapıyor olmalısın. İyi müzik, iyi yemek." demeye benzer bir şey.
Yani size verilen her anda olmak ve hissetmeye muktedir olmak size fazla mı hızlı geliyor hissedin. Ve ben her birinizin ne dediğini biliyorum- her birinizin, ben geceleri sizinle konuşuyorum - "Ohh, Adamus! Yanlış olan ne var?" Hiçbir şey. "Oh, Adamus! Çok hızlı gidiyor. Ben artık bunun üstesinden gelebileceğimi sanmıyorum."
Ve sonraki gün, aslında sonraki gece, "Ben o kadar sıkıldım ki. Çok yavaş gidiyor. Ben başka gruplara katılacağım. Adamus." İyi. Güle güle. Ama Üstatlık aynı anda hepsi olma becerisidir. Bunların hepsini hissetme becerisine sahip olmak, yani gerçekten hissetmek demek istiyorum.
Sorunun bir kısmı, sizinle benim aramdaki mücadele siz düşünüyorsunuz ve ben diyorum ki, "Hislerinize gelin. Duyusal olana, içsel olana, gerçek duyulara." Ama siz onu düşünmeye devam ediyorsunuz. O nedenle eğer siz daha sonra küçük bir baskı hissettiyseniz, sanki birisi sizi bastırmaya çalışıyormuş gibi - duygusal anlamda değil - ama "Hadi. Onu o bedende tut. Onu o zihinde tut. O realitede tut ve hep birlikte hissedin. Mücadele etmeyi bırak ve sana neler olduğunu hisset. Onu takip etmeyi bırak. Bunu düşünerek yapmaya çalışmayı bırak." gibi can sıkıntısıdıe o - her şeyin içinden yolunu düşünerek bulmaya çalışmak ve o konuda tamamen zihinsel olmak. Hayır, sadece derin bir nefes alırsınız - siz derin bir nefes alısınız - ve canınızı acıtsa bile kendinize onu hissetme izni verirsiniz çünkü canının acıması da geçicidir. Canının acıması çok daha derin bir şeye gösterilen zihinsel dirençtir.
Yani bütün acıların jeneratörü olan zihin - sizin bedeninizde acı olmaz, hiç birinizin bedeninde; bunların hepsi zihinde olur- gerçek duyusallığa, gerçek hissedişe karşı bir direnç yaratır ve onlar sadece fiziksel hisler değildirler.
Hepiniz o deneyimi, zihnin ötesine genişlemişlik hissini yaşadınız. Siz o halin ne kadar güzel, ne kadar zengin olduğunu biliyorsunuz. Ve benim son Şaudumuzda söylediğim gibi bizim gittiğimiz yön tam olarak o taraf. Ama orada bazı meydan okumalar var. Bazı zorluklar.
Günün Hatırlatması
Ama o konuya girmeden önce bu ayki hatırlatmamız. Arada sırada bunu yapmak hoşuma gidiyor çünkü biz birlikte bir sürü heyecan verici bilgi yarattık. Kırmızı Çember bunu içerik diye adlandırıyor (yani konu) ama içerik benim hoşuma gitti. Bir sürü içerik, bir sürü bilgi, muazzam miktarlarda.
Bugünün hatırlatıcısı müthiş Tobias'tan: Fark etmez. Fark etmez. Ve yeniden kafanızda hissedin, kelimeleri hissedin, "Fark etmez" ve siz şunun gibi bir şey söylersiniz, "Evet, umrumda değil." Tobias tam olarak öyle demek istememişti. Fark etmez.
Fark Etmez
O bu mesajı iletiyordu ve ben kanatlara asılarak sabit kalmış gibi grubu izliyordum. Mısır'daydı. Büyük Piramit'in Kral Odası'nda bulunan grup. Orası oldukça özel bir yerdir. Orası gezegendeki herkesin tanıdığı o ikonik yerlerden birisi - o piramit ve o oda. Bilirsiniz işte gezegende bir sürü sembol var, ünlü olan bir sürü yer var ama orası muhtemelen dünyanın ilk on yeri arasındadır ve nasıl da bir tarihe sahip. Nasıl da bir tarihi var.
O kral odasında Yehua ve Mary oturdu - bir sürü Mary vardı ama sizin Meryem Ana, Mary Magdalene dediğiniz Mary, Napoleon ve liste uzayıp gider - o odada soruların cevabını bulmak, derin deneyimler yaşamak için oturdular. Kral Odası'na girmiş olanlarınız bilir orası girdiğinizde kötü kokar çünkü oraya her gün birçok insan giriyor ve bu... ve orada fazla bir hava akımı yok. İçeride iyi bir havalandırma yok, o nedenle yıllar geçtikçe bu koku sanki kuvvetlenir. Oraya gitmiş ve gitmemiş olanlarınız orayı bir anlığına sadece hissedin.
İşte siz piramitin dışındaki bu taştan merdivenleri dıştan çıkıyorsunuz. Siz yükselmek için merdiven boşluğuna geliyorsunuz ve bazı noktalarda dört ayak üzerinde emeklemek zorundasınız. Bu öyle sınırlayıcı ki ve sonra da klostrofobiniz ortaya çıkıyor. Evet. Ve sonra tüm bunların ortasında - önünüzde ve arkanızda emekleyen bazı insanlar var; siz kelimenin tam anlamıyla elleriniz ve dizleriniz üzerinde emekliyorsunuz - sonra aniden, "Tanrım... eh, kutsal biyoloji. Benim lavaboya gitmem gerek." Ne yapacaksınız? Orada tuvalet de yok. Geri de dönemezsiniz çünkü o kadar alan içinde elleri ve dizleri üzerinde emekleyen 25 kişi var.
LINDA: Bu işin sonu nereye varacak?
ADAMUS: Dikkat dağıtıyorum tatlım! (bazı kahkahalar) Onlar büyülenmişti. Onlar onu hissedebiliyorlardı. Onların mesaneleri sıkışmıştı. "Vay! Ohh! (kahkahalar artar) Bunun adına dikkat dağıtma sanatı denir. Sevgili Tanrım, Linda lütfen bana yardım eder misin? (kahkahalar)
O zaman hadi ona geri dönelim. Siz elleriniz ve dizleriniz üzerinde emekliyorsunuz ve sizin gerçekten gitmeniz gerek ve siz," Ah buraya gelmeden o kahveyi içmemeliydim." diye düşünüyorsunuz. Ve siz sonunda Kral Odası'na ulaşıyorsunuz. Sizin önünüze aniden büyüklüğü bu salon kadar bile olmayan bir oda açılır, tavanı belki biraz daha yüksek olabilir ama buradaki stüdyodan daha küçük bir alan ve orada hiçbir şey yok. Duvarlarda güzel resimler yok. Duvarlarda oyma yok. Zeminde halı yok. Tuvalet yok. (bazı kıkırdamalar) Hiçbir şey yok. Orası yankı yapan büyük bir oda. Var olan tek şey ön taraftaki lahit. O asırlardır burada, tabii biraz eski ve silik ve o kadar. O kadar.
Sonra tüm dikkat odadaki tek bir şeye yöneltilir, lahite ve bu akla neyi getirir? Ölümü. Ölümü. "Aman Tanrım ben öleceğim." Eh, evet ama bu illa orada olmak zorunda değil. O bütün sorunları akla getirir.
İşte bu kadar... ben böyle dikkat dağıttım. İşte biz burada, orada neler olacağına dair olağanüstü beklentilere sahip 50 Şambra ile birlikteyiz. Öncelikle altınla boyanmış bir oda ve mumyalar ve her şey beklentisi vardı. Orada hiçbir şey yok. Onlar o nedenle başlangıçta bir şok yaşadılar ve bu oda konusunda etkileyici olan tek şey yankı yapmasıydı çünkü siz konuştuğunuzda o salon yankı yapmakla kalmıyor ama sanki önceki yaşamlara gidiyor ve sonra geri geliyordu çünkü onun tam olarak yaptığı şey buydu. O diğer realitelere gidiyor ve sonra geri geliyordu. O nedenle onun çok eşsiz bir sesi vardı.
Grup oturdu. Tobias içeri girdi. Herkes yanıtların yanıtını bekliyordu, kutsalların kutsalını, yaşamla ve yaşamın sırlarıyla ve ona ait sorular ile ilgili o büyük yanıtı. Ve Tobias değerli olan her şey için oynadı ve derin bir nefes aldı ve sanırım biraz tonlama yapıldı ve sonra sessizlik oldu. Tobias sonunda yavaşca konuşmaya başladı, bunu kasten yaptı ve sonra o büyük ana geldi. "Yaratımın her yerinden buraya gelen sizleri burada toplamamın nedeni; sizin binlerce mil katetmeniz ve buraya gelmek için develerle çölü geçmeniz, koridorlardan yolu kendiniz bulup tuvalete gitmenizin nedeni; bunun nedeni size bu derin mesajı vermek içindi: "Fark etmez." (bazı kıkırdamalar)
(Tobias'ın bu mesajı Zamanda Yolculuklar'da deneyimlenebilir)
Hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz. "Fark etmez?!" Kimse tabii tek kelime etmedi ama siz herkesin nasıl bağırdığını hissedebiliyordunuz - "Fark etmez??! Ben bütün bunları yaptım, ben burada Mısır'daki Büyük Piramit'in Kral Odası'nda oturuyorum ve sen fark etmez mi diyorsun? Burası, insanlığın doruk noktası, Yeshua, Napoleon ve birçoklarının oturmuş olduğu bu medeniyetin sıfır noktasında olmak benim ruhsal yolculuğumun doruk noktası olacakken, sen bana fark etmez mi diyorsun?
Fark etmez.
Ve o aslında öyle derin bir mesajdı ki benim onu bugün yeniden gündeme getirmem gerekti. Öyle derin bir mesaj ki çünkü verdiğiniz mücadele sizi hiçbir yere götürmeyecek. Götürmeyecek. Siz çektikleriniz için ekstra kredi, browni puanları ya da taze bir fincan kahve kazanmayacaksınız. Hayır, hiçbir şey çünkü tüm o zihinsel çaba, bütün bunları çözmeye çalışmak, bir anlam çıkarmak, sizi aydınlanmaya götürecek olan gizli odaya giden yolu labirentlerden geçerek bulmak bunların hiçbirisinin önemi yok. Hiçbirinin önemi yok. Bunlar zihinsel makyo. Siz kendinizi kandırıyorsunuz.
Bütün çalışmalar, söylediğim gibi, bütün düşünmeler, geceleri bana ve diğerlerine yalvarmalarınız - biliyorum benim dikkatimi çekemediğinizde beni aldatıyorsunuz. Siz başka varlıklara gidiyorsunuz. (bazı kahkahalar) Biz birbirimizle konuşuyoruz. Biz konuşuyoruz. Tıpkı geçen gece olduğu gibi başka bir Üstat geldi ve " Henrietta seni aldatıyor Adamus. O burada diğer kulüpte." dedi. Ben de, "Biliyorum. Biliyorum. Bu beni rahatsız etmiyor... fazla. (kahkahalar artar) Ama ben bugünlerde ona uğrayacağım."
Hiçbirisi fark etmez. Siz ettiğini düşünüyorsunuz. Siz öyle olsun istiyorsunuz ama değil. Büyük sırlar yok. Aydınlanmaya giden hızlı bir yol yok ve aydınlanmaya giden yanlış bir yol da yok. Bunu web sitesine koyun - aydınlanmaya giden hızlı bir yol yok ve aydınlanmaya giden yanlış bir yol da yok - O sadece olur. Ve siz bunu ne kadar çabuk fark eder ve üzerinde çalışmayı durdurursanız... beyninizdeki bütün sorgulama - biz makalemizde buna daha ayrıntılı olarak yer vereceğiz - ama siz her defasında beyninizde o sorulardan birini sorduğunuzda, o, yanıtları aramak için evrene dalar ve bir yanıt bulduğunu düşünene dek geri gelmez. Şimdi siz bütün o sorulara sahipsiniz - "Ben neden buradayım? Ben kimim? Ben gerçek mutluluğu nasıl bulurum? Ben neyi yanlış yapıyorum? Yarın farklı ne yapmalıyım? Ben kimim yeniden? Ve ben ne zaman aydınlanacağım?" - siz bunların hepsini diğer realitelere yolluyorsunuz. Sizin her yerde dolaşıp yanıtları arayan o minik böcekleriniz var ve onlar bulamayacaklar.
Bu kafa karıştırıcı çünkü siz onu hissedebilirsiniz. Milyonlarca soru sordunuz - ve bu sadece geçen haftaydı (bazı kıkırdamalar) - ve onlar orada yanıtları bulmaya çalışıyorlar. Onlar arıyorlar ve bulamayacaklar çünkü hiçbirisi fark etmez.
Bir direktif var ya da bir tamamlanma yerçekimi, bu, kafanın yaptığı seçimden dolayı böyle değil ama doğal evrimden dolayı ve ruhun (soul) derin bir arzusundan dolayı böyle. Olacak. Oluyor. Gerçek şu ki siz onu yaptığınızı düşünüyorsunuz. Siz yapmıyorsunuz. Siz yolu kapatıyorsunuz. Siz odaklanarak veya meditasyon yaparak veya bazı egzersizler yaparak, yiyerek yaptığınızı sanıyorsunuz. Hayır. Sizin ruhunuzdan, Ben'im'den gelen bir tamamlanma direktifi var. Gerçekleştirme odur.
Ben'im size basitçe soruyor, "Hayattan biraz keyif alır mısın lanet olası? Lütfen sadece hayattan keyif alır mısın? İyi bir yemek ye. Doğada yürü. Seks yap. Seks yapmayalı uzun zaman oldu. Müzik dinle. Biraz eğlen ama orada öyle bir eğilmezlik var ki - bunlar Cauldre'nin sözleri benim değil - bu konularda sabitlik var, "Çalışmaya devam etmem gerek, üzerinde çalışmayı sürdürmem gerek. Üzerinde çalışmayı sürdürmem gerek." Hayır, öyle değil o zaman buna hemen şimdi bir son verelim. İzin vermekten daha başka büyük yanıt yok.
Biz çok ders yaptık. Biz çok konuştuk. Biz çok şey paylaştık. Biz çok ağladık. Biz biraz güldük. Ama sizin kendi yolunuzdan çekilmeniz için doğal bir sürece izin vermeniz konusunda biraz dikkatiniz dağıldı.
Fark etmez. Fark ettiğini sandığınız hiçbirşey fark etmez. Sağlık? Aslında onun da bir önemi yok. Zenginlik? Hayır. Kurallarınıza uyarak işleri sıkı tutmak? Fark etmez. Tobias bunu denedi. O, Yahudi inancına göre Tanrı'nın kurallarına uymayı denedi ve bu fark etmedi. Tanrı umursamaz.
Bütün o zor işler. Ben görüyorum ve siz özellikle de geçen ay... şeyler bu ay yavaştan ziyade daha hızlı gitti. Ve ben aynı zamanda sizin bütün bunları yönetmeye kalktığınızı gördüm ve yönetemezsiniz. Kendinize onu deneyimleme izni verin. Kendinize onu hissetme izni verin. Eğer, "Fark etmez"den başka bir şey olsaydı bu, "Kendine hissetme izni ver, onu düşünme." olurdu. Ve sizin sıkıntılarınız ve sorunlarınız, "Ah, ben ne yapacağım?" Durun ve derin bir nefes alın. Hiç birisinin bir önemi yok. Gerçekten yok. Sizin önemli zannettiğiniz hiçbir şey fark etmez. Pardon Edith bu gerçek değildi. Bu sadece sahte bir taneydi. (kahkahalar) Ah, belki de gerçekti.
Hadi bu Şauda sadece derin bir nefes diyerek başlayalım. Derin bir nefes alın. İnsan sen onu çözmeyeceksin ve insan senden de bu istenmiyor. Senden istenen tek şey ondan keyif alman. Ve nasıl hareket etmen gerektiğini veya adını da mı değiştirmen gerektiğini anlamaya çalışmayı durdur. Fark etmez. Adınızı Edith olarak değiştirin. Siz bütün dünyada Edithler olarak bulunun. (kahkahalar) Bunu ona borçluyum... ben son zamanlarda cep telefonu nedeniyle ona zor zamanlar yaşattım ve o küçük hareketi görenler tarafından bana zor zamanlar yaşatıldı. Benim küçük hediyem nerede? Durun bir saniye.
LINDA: Konuşmaya devam et. (Linda almaya gider)
ADAMUS: Ben mağazaya gittim ve sadece senin için bir şey aldım Edith. Yani fark etmez. Güne böyle başlayalım olur mu? Özgürleşme hissi vermiyor mu? "Fark etmez! Ahh! Fark etmez."
Peki, şimdi ben sıradaki şeye geçeceğim ve bunun için mikrofonla Linda'ya ihtiyacım olacak. Mikrofonu ben dolaştırabilirim. Evet. Eh, belki de dolaştıramam. Biz Linda'nın dönmesini bekleyeceğiz.
Hayat neden bu kadar zor?
Size yönelteceğim soru çok düzeyli bir soru. Hayat neden bu kadar zor? Ben bütün insan yaşamlarından bahsediyorum sadece sizin hayatınızdan değil. İnsan hayatı neden bu kadar zor? (Adamus Linda'ya ıslık çalar; bazı kıkırdamalar)
Mikrofon açık mı? (anlamaya çalışır) Linda bunun nasıl çalıştığını biliyor. Bizim burada iki tane Linda'ya ihtiyacımız var. Evet. Ah, işte başlıyoruz. Peki, hayat neden bu kadar... ahh Linda! Hayat neden bu kadar zor?
Başlamadan önce hepinizin bunu bir anlığına düşünme şansı olacak - Edith, Edith, Edith (ona gül tomurcuğu verince izleyiciler, "Oooov" der) senin için. (bazı alkışlar) Muah.
EDITH: Muah!
ADAMUS: Ben ona ProGnost'ta o kadar zor zamanlar yaşattım ki ama bilirsiniz işte siz çok önemli bir şeyin ortasındasınız ve cep telefonu çalıyor ne yaparsınız? Siz duymazlıktan gelirsiniz ya da onu kapatırsınız. Siz çantanızı karıştırmazsınız ve büyük bir telaş yaratmazsınız, profesörü rahatsız etmezsiniz. Eğer seks yapıyor olsaydın ve telefon çalsaydı ve gidip birisi cevap verseydi ne derdin Edith? Bu seni mutlu etmezdi.
LINDA: Bu nasıl bir özür? (kahkahalar)
EDITH: Bilmiyorum! O kadar uzun zaman geçti ki unuttum.
SART: Ovv!
ADAMUS: O halde soru. Hayat neden bu kadar zor? Linda, mikrofon, birisi. Hayat neden bu kadar zor? Veya zor değil mi? Değil mi? Evet.
ŞAMBRA 1 (erkek): Öyle.
ADAMUS: Ayağa kalkar mısın lütfen?
ŞAMBRA: Oh.
ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim.
ŞAMBRA 1: Öyle.
ADAMUS: Öyle. Hayatın zor olduğuna dair örnekler neler?
ŞAMBRA 1: Sanırım biz onu gerçekten de kendimiz zorlaştırıyoruz.
ADAMUS: Evet. Yani ben insanlar için diyorum - diyelim bir filozofsunuz, psikologsunuz veya her neyse ve insanlara bakıyorsunuz, her gün hastalarınız geliyor - neden zor? Hayat neden onlar için zor?
ŞAMBRA 1: (duraklar ve başını sallar ve kıkırdar) Hımm …
ADAMUS: Çocuk olarak dayak mı yiyorlar? Kötü anne baba mı? Bir şey uydur.
ŞAMBRA 1: Bir şey uydur.
ADAMUS: Evet. Evet.
ŞAMBRA 1: Peki. Hımm, hayat. Hayat bu.
ADAMUS: Hayat! Hayat zor. Peki. Güzel. Teşekkür ederim. Hayat böyle. Zor. Evet. Vay. Onun başka bir şey olması gerektiği hiç akla gelmemiş. O halde hayat neden zor?
JEANETTE: Özgürlüğün eksik olmasından.
ADAMUS: Kesinlikle.
JEANETTE: Basitliğin eksik olmasından.
ADAMUS: Basitliğin eksik olmasından. Güzel. Bu çok hoşuma gitti. Evet, evet. Ve hayatın zor olduğuna dair örenekler neler?
JEANETTE: Aile. (kıkırdar)
ADAMUS: Evet, kesinlikle. Hayır, bu büyük bir örnek ve zihne aynen şu şekilde geliyor, "Ahh! Sen aileni seviyorsun ama kesinlikle zor."
JEANETTE: Beden. Beden meydan okuyabiliyor.
ADAMUS: Beden, kesinlikle.
JEANETTE: Zihin. Sadece düşünceler.
ADAMUS: Evet, evet. Bunların içinde sana en zor geleni hangisi? Beden, zihin, aile? Hangisi en zor olanı?
JEANETTE: Beden ve zihin bence.
ADAMUS: Beden ve zihin. Peki. Onlar birlikte iyi çalışıyorlar mı?
JEANETTE: (duraklar) Evet. İkisi de, bilirsin işte, meydan okuyor. Meydan okuyabiliyorlar.
ADAMUS: Evet, evet. Evet. Eğer bunlardan birini değiştirebilseydin, uyumlayabilseydin ve kendinle, Ben'im ile dengeleyebilseydin hangisini değiştirirdin? Bedenini mi, zihnini mi?
JEANETTE: Zihnimi.
ADAMUS: Zihni. Evet, evet. Güzel.
JEANETTE: Saf yaratımda olmak için.
ADAMUS: Evet, bu, "Kapa çeneni!" demek gibidir. (Adamus kıkırdar)
JEANETTE: Ama siz aynı zamanda "ve"de olabilirsiniz ve sadece parktaki bankta oturup bunu gözlemleyebilirsiniz.
ADAMUS: Kesinlikle.
JEANETTE: Evet, evet.
ADAMUS: Kesinlikle.
JEANETTE: Fark etmez.
ADAMUS: Hayır, etmez. Gerçekten fark etmez. Güzel. Yani benim bu, "Hayat neden bu kadar zor?" sorusunu yöneltmem tuhaf gelebilir ama sanırım ben böylece bir şeye ulaşacağım. Göreceğiz.
JEANETTE: Hep öyle yapıyorsun. Hep yapıyorsun.
ADAMUS: Göreceğiz. Peki. Hayat neden bu kadar zor? Selamlar. Devam et ve ayağa kalk.
KASIA: Çünkü biz…
ADAMUS: Bugün harika gözüküyorsun.
KASIA: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Vay! Işıldıyor. (kadın kıkırdar)
KASIA: Çünkü biz karşılanması için beklentiler yaratıyoruz.
ADAMUS: Evet! Evet! Kendi beklentilerinden örnek ver bana.
LINDA: (o mikrofonu Linda'ya geri verir) Senin ile işi bitmedi.
ADAMUS: Evet, evet.
KASIA: Pardon? Evet, tamam.
ADAMUS: Hayattan hangi beklentilerin vardı?
KASIA: Son zamanlarda özgür olmak.
ADAMUS: Özgürlük, evet. Herhangi bir başarı?
KASIA: Çok değil.
ADAMUS: Çok yok. Sevgi?
KASIA: Evet!
ADAMUS: Evet. Ooh! Kesin bir evetti. Ve diğer soru da birden ona kadar ölçekte, on gerçekten lanet olası zor ve bir gerçekten kolay, genelde hayat bu ölçekte nerede? Bire doğru mu? Yoksa ona doğru mu?
KASIA: Gününe bağlı. (kıkırdar)
ADAMUS: Gününe bağlı. Sadece kendin için değil ama herkesi, bütün kitle bilincini, bütün insanları göz önünde bulundur.
KASIA: Genelde sekiz.
ADAMUS: Sekiz, zor.
KASIA: Evet.
ADAMUS: Tamam. Evet. Evet. Güzel. Teşekkür ederim.
KASIA: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Burada olduğuna memnunum. Seni yeniden görmek güzel.
LINDA: Daha?
ADAMUS: Lütfen. Hayat neden bu kadar zor?
FRED: Eh, açıkçası benim için zor olmadı. Bu yolculuk en azından muhteşem ve çabasız oldu.
ADAMUS: Güzel. Sen iyi bir yaratıcısın ve ilginç olan da lanet olası hiçbir şeyi umursamıyorsun.
FRED: Evet. Fark etmez.
ADAMUS: Evet, evet.
FRED: Genel anlamda olay zengin deneyim yaratmaktır ve bu zaman zaman zor geliyor ama büyük resimde bu fiziksel deneyim, deneyimi daha da zengin hale getiriyor.
ADAMUS: Güzel. Sana göre genel olarak insanlar için hayat konusunda birden ona kadar nerede? Kendini değil ama gördüğün birçok insanı koyacağın yer.
FRED: Sekizin iyimser kaçacağını düşünüyorum. Ben gerçekten de dokuza, dokuz buçuğa yakın olduğunu düşünüyorum.
ADAMUS: İlginç. İlginç. Genel anlamda insanlar için hayat ne kadar zor? Fena değil. Ben kötü ya da şeytan ya da çirkinlik demiyorum. Sadece zor diyorum. Peki.
FRED: Zor.
ADAMUS: Biz şimdi sekiz ve dokuz arasında bir yerlerdeyiz. Güzel. Hadi mikrofonu dolaştıralım. Bu ilginç. Siz burada ne yaptığımızı kavrıyorsunuz, hepimiz, bütün izleyenler, biz gerçekten de yaratıyoruz, eh, biz bir tarih yaratıyoruz, bir kitap, bir hikaye.
Evet, devam et ve ayağa kalk.
BECKY: Ben sanki her şeyi kontrol etmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
ADAMUS: Evet, evet.
BECKY: Yani…
ADAMUS: Evet. Neden?
BECKY: Bilmiyorum.
ADAMUS: Bu sana ne kadar faydalı oldu?
BECKY: Olmadı.
ADAMUS: Olmadı!
BECKY: Hayır.
ADAMUS: Bu komik değil mi? Ama sen bunu yapmaya devam ettin.
BECKY: Evet, ben onu yapmaya devam ettim.
ADAMUS: Evet, evet, evet çünkü orada - söyleyebilir miyim? - orada kontrol etmezsen her şeyin dağılacağına dair altta yatan bir korku var.
BECKY: Doğr. Doğru.
ADAMUS: Peki ya şimdi, siz tahminde bulunuyorsunuz ve "Bir saniye dur. Bilirsin işte, ben şu aydınlanma denilen şeyi yapıyorum ve ben onu kontrol etmeye çalışıyorum ve bu atın önüne tutulan havuç gibi bir şey. O daima hep köşeyi dönüncedir, şimdi değil ve ben kendime zaten burada olduğumu söylemekten ve inanmaktan, inandırmaktan hoşlanıyorum." İşte o kontrol aslında seni oraya ulaşmaktan geri tutan şey çünkü kontrolü bırakırsan ne olur? Şeytan parçan dışa çıkarsa ne olur?
BECKY: Doğru.
ADAMUS: Evet, yaa! Her şey parçalansa ne olur? Yani delirsen; sen kendi kendine saçmaladığın bir hapishanedesin. Bu tıpkı, "Ah, hayır! Hayır! İstemiyorum!" der gibi bir şey olurdu.
BECKY: Evet.
ADAMUS: Yani orada seni geri tutan, yapmaktan alıkoyan o korku var. Kontrolü ne zaman bırakacaksın?
BECKY: Hemen şimdi. (kıkırdar)
ADAMUS: Muhtemelen değil.
BECKY: Peki.
ADAMUS: Muhtemelen değil. Evet. Arkadaş bu ne kadar karışık bir zihin, eğer aranızdan hissedenler olduysa. Ama sen onu düşünüyorsun, doğru değil mi?
BECKY: Doğru. Doğru.
ADAMUS: Evet, evet, evet. Ve sen bunu birkaç yıl düşündün ve sonra beş yıl ve sonra on yıl. Ben sana kesinlikle zor bir zaman yaşatmaya çalışmıyorum ama sen burada bulunan ve oradan izleyen o kadar çok kişiyi temsil ediyorsun ki. Bu şuna benziyor, "Ben şeyleri kontrol etmeye devam etmeliyim" ve sen sonra şöyle diyerek kendini haklı çıkarıyorsun, "Bu çılgın bir dünya. Aman Tanrım! Ve ben çıldırmış dünyada çılgın bir kişiyim ve sanki her şey parçalanacakmış gibi."
Sen zihninin huzurlu olması için kendini yeniden dengeye getirmek için ne yaparsın?
BECKY: Yürürüm.
ADAMUS: Yürürsün. Nerede yürüyorsun?
BECKY: Patikalarda.
ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Doğada.
BECKY: Doğada, evet.
ADAMUS: Doğru, doğru. İzlediğimiz videoyu beğendin mi?
BECKY: Evet.
ADAMUS: Hoş değil miydi?
BECKY: Çok hoştu. Evet.
ADAMUS: Patikalarda yürümek ve çevrende küçük küreler.
BECKY: Doğru.
ADAMUS: Ve güzel müzik ve evet. Bu çok iyi çünkü doğa Şambra'nın bu gezegeni terk ederken ilk olarak özleyeceğini söylediği şey. Doğa. Kocaları, karıları ya da çocukları değil. Yemek değil. Televizyon değil. Bunlardan hiçbirisi değil. Seks değil. İlk önce doğa. Bu çok şey anlatıyor. Biz bu konuya daha sonra değineceğiz ama teşekkür ederim.
BECKY: Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Sadece derin bir nefes alın ve salıverin. Ondan sonra neler oluyor görün. Siz bunju yaptığınızda ortaya o kısık ses ortaya çıkacak, "Salamıyorum. Nasıl yapılacağını bilmiyorum." diyecek. Bu siz öteye geçtiğinizde olur. Öteye geçin ve sadece, "Ben kontrole ihtiyaç olmayan bu yerdeyim." Bakın, kontrolü bırakmayı zihinden ya da beyinden kontrol etmeye çalışırsanız bu işe yaramaz. "Peki biz bu kontrolü bırakmayı programlayacağız" ve siz daha çok kontrol ediyorsunuzdur. O nedenle siz "Ben'ime" gelirsiniz. Siz basitçe oradasınızdır. "Ben kendini kontrol etme ihtiyacının ötesindeyim." O zaman oradasınızdır.
Birkaç tane daha...ah, sana sormayı unuttum, birden ona kadar, ne kadar zor?
BECKY: Hım, yedi.
ADAMUS: Yedi mi? Peki. Biz şimdi sekiz gibi bir ortalamaya sahibiz. Güzel. Birkaç tane daha Linda.
LINDA: Sen.
ADAMUS: Evet.
LINDA: Hayır, sen.
ADAMUS: Eğer eline verirse bu genellikle sende anlamındadır.
LINDA: Sen el kaldırdın. Sende.
ŞAMBRA 2 (kadın): Hayır, kaldırmadım.
LINDA: Çok geç. (kahkahalar)
ADAMUS: Evet.
ŞAMBRA 2: Peki…
ADAMUS: Güzel. Senin söyleyeceğin güzel şeyler olduğunu biliyorum. Evet. Onun için hayat neden zor?
ŞAMBRA 2: Aman Tanrım. Çünkü öğrenmeye daima hep daha fazla ihtiyacımız var.
ADAMUS: Ah! Ya da daha fazla öğrenmeye ihtiyacın var algısı.
ŞAMBRA 2: Her ne kadar kendimizi geliştirmiş olsak da bazen sıkışmış hissettiğimiz yerler oluyor.
ADAMUS: Evet. Sizin hepinize bir şey anlatabilir miiyim? Sizin öğrenmeniz gereken daha fazla bir şey yok. Hiçbir şey, hiçbir şey, hiçbir şey ve bu da zihnin bağımlı eğilimi - "Öğrenecek çok şey var." Bilim, matematik, ruhsallık ya da her ne konuda olursa olsun, "Benim bir şey öğrenmem gerek aksi halde burada oturmazdım. Daha fazla bilgiye sahip olsam orada otururdum." Ve o zaman hep öğrenilecek bir şeyler olur. Öğrenilecek bir şey yok.
Eğer siz on yaşam daha geri gelecek olsanız yine de öğrenecek hiçbir şey olmazdı. Siz gerçekte yeni deneyimler yaşamayacaksınız. Siz aynı eski deneyimleri, üzeri biraz daha şekerle kaplı bir şekilde yaşayacaksınız ama siz yeni deneyimler yaşamayacaksınız. Ve bu insanı can sıkıntısı olayına götürüyor. Bir taraftan hayattan canınız o kadar sıkılmıştır ki çünkü siz daha önce orada bulundunuz, bunların hepsini yaşadınız. Siz tabii daha önce hiç sahip olmadığınız elektronik bir cihaz satın alabilirsiniz ama bu ne kadar sürer? Bir hafta kadar ve siz sonra ondan da sıkılırsınız çünkü eh, siz bunları yaşadınız. Öğrenecek bir şey yok artık. Güzel. Başka? Hayatı başka neler zor yapıyor?
ŞAMBRA 2: Aman Tanrım. Hım...
ADAMUS: Hayatını kısmen ne zorlaştırdı?
ŞAMBRA 2: Sıkışmış hissetmek.
ADAMUS: Sıkışmış hissemek. Peki. Seni sıkıştıran nedir?
ŞAMBRA 2: Ben yeni bir iş aradım çünkü diğer işimde sona yaklaşmıştım.
ADAMUS: Evet, güzel. Güzel. Ne yapacaksın?
ŞAMBRA 2: Evrene bırakacağım.
ADAMUS: Evet. Evrenin umurunda bile...
ŞAMBRA 2: Kimse yok mu? (kahkahalar)
ADAMUS: Evrenin umurunda değil. Evet, evet. Evet. Çalışmak istiyor musun ki? Başka bir iş istiyorsun?
ŞAMBRA 2: Evet!
ADAMUS: Neden?
ŞAMBRA 2: Çünkü yaratıcı olmayı seviyorum.
ADAMUS: Peki. Ne yapıyorsun?
ŞAMBRA 2: Projeler üzerinde çalışıyorum, geleceğin emlak bazlı projeleri gibi.
ADAMUS: Aha. Vay. Bu kulağa heyecan verici geliyor.
ŞAMBRA 2: Mm hmm.
ADAMUS: Peki sen başkası için çalışmayıp bunu kendin, kendi şirketinle, kendi tarzın ile yaptığında nasıl hissediyorsun?
ŞAMBRA 2: Tek başına yapmak değil. İşbirliği yapacak doğru insanları bulmak.
ADAMUS: Doğru. İşbirliği ama sen senin üzerinde çalışan olması yerine asıl çalışan olsan. (bazı kıkırdamalar) Bu nasıl hissettiriyor?
ŞaMBRA 2: Heyecanlı olabilir ve bazen de hayal kırıklığı olabiliyor.
ADAMUS: Evet ama ben sen patronsun demek istiyorum. Geleceğe bakan şimdi bir tek senin şirketin, sensin. Sen ilginç birisin çünkü sen zaten biliyorsun. Sen benim sorduğum soruların yanıtlarını biliyordun ve bu hep böyle olacak. İşte sen geleceği herkesten fazla biliyorsun ama sen kendi kendinin özü, kendi kendinin lideri olmana izin vermiyorsun.
ŞAMBRA 2: Mm hımm.
ADAMUS: Evet, evet. O nedenle sen muhtemelen başka bir işte çalışmayacaksın. (Kadın mimik yapar) Yani sen muhtemelen... evet! Bu korkunç değil mi, "Ah, hayır! Kira!" Ama sen ondan sonra, "Ben basitçe kendim yapacağım. Ben bunun nasıl yapılacağını biliyorum. Ben kendimle, başkalarıyla nasıl işbirliği yapacağımı biliyorum." Sadece yap. Başka birisi için çalışma.
ŞAMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Tabii gerçekten sevmiyorsan. Evet. Güzel. Teşekkür ederim.
ŞAMBRA 2: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Ben ona kötü haber veriyorum,o bana teşekkür ediyor. Gezegende güzel bir gün. Bir tane daha. Bir tane daha. Evet. Merhabalar.
SCOTT: Merhaba. Selam.
ADAMUS: Selam.
SCOTT: Evet, sanırım insanlar bir açıdan onun zor olmasını istiyor.
ADAMUS: Evet, evet.
SCOTT: Ve bir açıdan yapacak bir şeyleri olmuş oluyor.
ADAMUS: Doğru.
SCOTT: O nedenle ben yalnız olmanın ve kayıp hissetmenin zor geldiği bir veçhe diye düşünüyorum.
ADAMUS: Evet. Evet.
SCOTT: Ve ben kendimde ve başkalarında öyle ya da böyle yalnızlığa çare arandığını gördüm.
ADAMUS: Doğru. Güzel. Ve insanlar, birden ona kadar bir ölçekte hayat onlar için ne kadar zor?
SCOTT: Belli olmaz. Mutlulukla mutlu veya cahilce mutlu olduklarını görüyorum.
ADAMUS: Biraz mide bulandırıcı.
SCOTT: Evet. (bazı kıkırdamalar) Her şeyi doğru yapan anne babam gibi, onlar şimdi ülkeyi dolaşıyorlar ve mutlulukla mutlu gibi gözüküyorlar. .
ADAMUS: Evet, evet.
SCOTT: Yani onlara kolay geliyor gibi göründüğünü söyleyebilirim.
ADAMUS: Kesinlikle.
SCOTT: Ve diğer tarafta başka insanlar var, her şeyin bir meydan okuma olduğu ailemdeki başka parçaları gibiler ve bu sizi sadece bir sonraki meydan okumaya götürüyor, onun üstesinden gelmek, bir saniyeliğine iyi hissetmek ve sonra ölene kadar sıkılmakta ta ki başka bir meydan okuma ortaya çıkana kadar ve sonra o meydan okumayla yeniden savaşmak için enerjiye sahip olmak.
ADAMUS: Anne babanın mutluluğu dışında insanlar birden ona kadarlık bir ölçekte zor konusunda nerede?
SCOTT: Ben onların ölçeğin yukarısında olduğunu söyleyebilirim.
ADAMUS: Evet.
SCOTT: Evet, yedi, sekiz gibi.
ADAMUS: Peki. Güzel. Ve sadece meraktan, senin hayatın ne kadar zor?
SCOTT: Aslında kolay.
ADAMUS: Evet, güzel. Güzel.
SCOTT: Evet. Hiç zor değil.
ADAMUS: Güzel. Harika. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
SCOTT: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve Linda, sen de mikrofonu kaldırabilirsin.
İnsan hayatı Zor
Hayat zor. Hayat zor - insan hayatıyla ilgili kendi ölçümlerime dayanarak söylüyorum, bu 7.8-8 aralığında - ve bu zor. Zor. Ben sizi kastetmiyorum. Biz birazdan sizin hakkınızda konuşacağız ama bu gerçekten zor.
İnsanların kolaydan ziyade zor hayatlarının olduğunu tasavvur ederseniz; bu onların bazı zamanlar mutlu olmadıklarını göstermez çünkü olabilirler. Ben kötü hayat demiyorum, ben zor hayat diyorum ve zor hayat demek beden demek - büyük zorlardan birisi - ve ona ait acılar ve ona ait her şey ve sonra o ölür. Ve zihin, zihnin karışıklığı. Birisi hayat zor çünkü insanlar onun kolay olmasına izin vermiyor dedi ve bu kesinlikle doğru. Zihin her şeyi çok karmaşık bir hale getiriyor. Karışıklık meydan okumalara, zorluklara yol açıyor ve aynı zamanda bir şey kazanmak için çok çalışılması gerektiği inancı var. Çoğunuz çok çalışılması gereken o bilince sahip ve siz bunu doğruladınız. Siz bunu çocukluğunuzda edindiniz, okulda çok çalışmak, erken kariyer döneminizde - "Ben bu işte sıkı çalışmalıyım." - ve siz şimdi bunu ruhsal yolculuğunuza uyguluyorsunuz -"Benim sıkı çalışmam lazım yoksa bir yol katedemem."
Yani insan hayatı zor ve sizin bu konudaki yanıtlarınız o kadar güzel ki. O, ilişkiler nedeniyle zor. O, beklentiler nedeniyle zor. O, zor çünkü sizin her gün pek de sevmediğiniz işinize gitmeniz gerekiyor. Bu pek yaratıcı bir tamamlanma değil. Siz her gün tekrarlayan alışılmış hareketleri yapıyorsunuz. Siz aslında hiç saygı duymadığınız bir patron için çalşıyorsunuz. Ben herkes için demiyorum ama hayatın zor geldiği çok fazla insan var.
Şimdi bu belki insanlık konusunda iyi bir bildiri olmayabilir. Ve geçen ay dediğim gibi bu insan deneyiminin zor olması asla tasarlanmadı. O, acıtması için tasarlanmadı ama o bu hale geldi. Ve o bir süre değişmeyecek. O zor kalıbından çıkmayacak.
Bunun yerine insanlar sabah uyanıyor ve hani ne zor ne de kolay beş gibi nötr bir rakamla güne başlıyorlar. Onlar sadece uyanıyorlar. Ama siz ilk saatlerde süreci izliyorsunuz ve o hızlıca altıya, yediye çıkıyor ve akşam biraz daha düşüyor. O tekrar çıkıyor ve yedi buçuk civarlarında kalıyor.
İnsanın gezegendeki tipik hayatı fiziksel olması dışında da zor. O meslekler ve aile bakımından zor. Bir gün gerçekten eğlenceli değil. Heyecan verici değil. Kaç insan sabah kalkıp, "Bu gezegende yep yeni bir gün." diyor? Çok az. Çok, çok az.
Onlar o nedenle ilaç kullanıyorlar ya da sarhoş oluyorlar ya da onu reddediyorlar. Ve ben bu konuda birçok kez konuştum, onlar kendi kaygılarını tedavi ediyorlar. Ve onların kaygıları sadece, "Bir şey doğru değil. Lanet olası bir şey doğru değil." diyor. Ve onlar kaygıya gerçekten izin verdiklerinde zor hayat rutininden uzaklaşıyorlar. Ama onlar uzaklaşmıyorlar. Onlar ilaç kullanıyorlar veya alkole batıyorlar ya da uyuşturucu gibi bir şeylere - bu kendini reddetmenin bir formu - veya onlar kendilerini, "Devam et. Devam et." diye hipnotize ediyorlar.
Gezegen çoğunlukla söylediğim gibi çok eğlenceli, çok zihinsel bir yer oldu. Duyusallıktan çok yoksun, çok hissiz, gerçekten zihne tutsak olmuş bir yer. Ve ben bunu biraz bir sonuca bağlayacağım ama bu zor bir varoluş şekli ve öyle olmamalı.
Şambra Hayatı
Hadi şimdi sizin hakkınızda konuşalım. (Adamus kıkırdar) Sizin bilinciniz, bilişiniz var. Siz orada ya da burada daha fazlasının olduğunu biliyorsunuz, bunu söylemenin daha iyi bir yolu olmasını umardım. Siz çok daha fazlasının olduğunu biliyordunuz ama siz hala o zor hayattasınız; siz hala ruhsallığı, insanı reddeden kalıplar olarak tarif ediyorsunuz. Siz zihninize, bedeninize ve her şeye sert davranmalısınız. Siz hala insan bilincinin sahip olduğu o kalıplara bağlısınız. Siz zor konusunda belki sekiz seviyesinde olmayabilirsiniz. Siz onu belki 6.7 seviyesine indirdiniz ama o hala zor ve hiç de böyle olmamalı.
Buna karşı çıkıp, "Eh, evet ama trafikle uğraştığınız sürece ve diğer insanlarla uğraştığınız sürece ve aile üyeleriyle ve geri kalan her şeyle, bu durumdan nasıl çıkarsınız? Onun ötesine nasıl geçersiniz? Bunlardan hiçbirinin bir önemi yok aslında. Hiçbirisi fark etmez. Yolculuk, diğer insanlar, aile, hiçbirisi önemli değil. Etliye sütlüye karışmama, umursamama olayı değil bu. Basitçe hiçbir öneminin olmaması. Hiçbirisinin.
İşte bu noktada derin bir nefes alırsınız ve hayatınızdaki şeyler için çok çaba göstermeyi kesersiniz - işinizde ve ilişkilerinizde. Ben size ilişkiler konusunda bir şey anlatayım, siz onun için çok uğraştığınızda o daha çok acıtır. Ve bazıları ben bunu söylediğim için çok kızacak ama - "Ahh! İlişkiler için çaba harcamalısın ve..." Hayır aslında bu saçmalık ve sizin her şeyin zor olduğu konusunda ısrar eden bir partneriniz varsa ve sizin çaba göstermeniz gerekiyorsa muhtemelen doğru kişi ile beraber değilsiniz demektir.
İlişkiler zor olmamalı. Onlar duyusal olmalı. Onlar canlı olmalı. Onlar özgür olmalı. Onlar sevgi dolu olmalı. Ve eğer ilişkiler zorsa siz basitçe o eski kalıba, o eski onaylamaya düşüyorsunuz demektir. Neden? Neden?
Eh, bu kısmen daha iyisini bilmediğiniz için böyle. Siz böyle yapıldığını sanıyorsunuz. Siz çabalayarak yaşıyorsunuz. Siz sorunun üzerinde çalışıyorsunuz. Hayır. Buna bir son verin. Siz bolluk ya da iş veya onun gibi şeylerin zor olması gerektiğini, çaba göstermeniz gerektiğini düşünüyorsunuz. Buna hemen şimdi bir son verin.
Şimdi ben bunu söylerken sizin bir parçanız, "Ah, ben biliyordum. Adamus lafı ağzımdan aldı. Ben biliyordum." diyor. Ama sizin başka bir parçanız, zihniniz atlıyor ve "Ah ama her şey parçalanacak. Ben her şeyin üzerindeki kontrolümü kaybedeceğim. Senin ilgilenmen gerek." İlgilenmek gerçekten çok çalışmak yerine kullanılan bir kelime ve sizi bir yere götürmez. "Senin şeylere gerçekten özen göstermen gerek. Senin işte çalışman gerek." Hayır, gerek değil. Bu o kadar eski, içe işlemiş bir düşünce ki. Gerek değil.
Zorl olmalı zihniyetine kapılırsanız ne olur - siz ne yaparsanız yapın, ruhsallık, yaşamınız, ilişkileriniz, her şey, otomobiliniz hep bozulurlar, o kadar zordurlardır ki - Ben bazılarınızın sabahları yataktan nasıl çıktığına şaşırıyorum. Bazılarınız çıkamıyor aslında. Ama siz oraya girdiğinizde, siz o bilinç katmanını realiteye getirdiğinizde, "Çok çalışmalıyım." dersiniz, şimdi parlayan, titreşen şey bu. Gerçekten bu realitede öyle olur. O bütün enerjileri hizalayacaktır.
Hatırlayın, siz bilinçsiniz, bir ışıksınız, mıktanıs gibisiniz ve gerçekten parlayan parça, şu anda etkinleşmiş olan parça bunu destekleyen enerjileri çekecek, onu kesinlikle realite haline getirecektir. İşte o nedenle hayatınız zor olacaktır. Siz onu Çekim Yasası olarak adlandırabilirsiniz. Aptallık Yasası gibi biraz çünkü evren aptaldır! (bazı kıkırdamalar) Bazılarınız, "Ahh, ben evren ne diyor bekleyip göreceğim." diyor. Evren gerçekten aptal! O sadece sizin bilincinize karşılık veren enerji, parçacıklar, o bilinçle rezone olan, titreşen, ileri taşıyan bilinçtir.
Biz burada konuştuğumuzda ben, "Hadi hayatı bu kadar zor yapmayı bırakalım" dedim, zihin atladı ve "Ah, evet ama ne yapacağız? Yemek yemeyeceğiz." Buna şimdi son verin. Bırakın o gerçek biliş... bilirsiniz işte gezegenin kurucularından olmak - bu bir kartvizit için iyi bir başlık: Kurucu. Gezegen Kurucusu. (bazı kıkırdamalar)
Ben hayatın asla zor olması için tasarlanmadığını söylediğimde siz bunu biliyordunuz. "Lanet olası doğru. O bir cehennem yolculuğu olarak tasarlanmıştı, duyusal, gerçek, çok - bunun için bir insan kelimesi yok belki ben kelime bile uydurururm - derin renkleri olan, anlamlı, eğlenceli ve fark etmez, her şeyi anlatan tek bir kelime. Böyle olması düşünülmedi ve bu kadar sıkışmış olması düşünülmedi. Birisi daha önce sıkışmaktan bahsetti. İnsanlar sıkışmış halde. Kesinlikle. Çamurun içinde, eski kalıplarda sıkışmış kalmış halde.
Şimdi eğer seçiyorsanız hadi burada ilk önce içinizde, sonra dışınızda bir hareket başlatalım. Zor olması gerekmiyor. Hiçbir şeyin. Diğer insanlar hayatlarının neden zor olduğunu ıspatlayacaklardır. Onların eşleri kötüdür, aileleri kötüdür. Hadi buna tamamen hemen şimdi bir son verelim.
Hayatın Güzelliği ve Tasarımı
Ben sizden burada kalmanızı istiyorum. Ben sizden sabah uyanmayı sevmenizi istiyorum. Ben sizin hayatın sunduklarını sevmenizi istiyorum. Ama hayat bu kadar zorluyken bu şimdi zor. Bu gezegenin güzelliklerini sevmek için bir an durmak zor.
Sanat ve müzik konusunda kendini takdir etmek zor. Çok fazla zor. Fazla zor. Ama şimdi buna bir son verelim. Bırakalım muhtemelen birkaç milyon yıl sonra hayatın zor bölümünde var olmayan ilk jenerasyon gelsin. Onlar beş seviyesinde ve zorluğun arka tarafında yer alıyorlar ve neredeyse hiçbirini işaret etmiyorlar.
Zor olmak zorunda değil. Ben sizin verdiğiniz mücadelelere baktım - çoğu kendiniz tarafından işlenmiş, empoze edilmiş ve çoğu kendiniz tarafından kabul edilmiş şeyler çünkü sizin onu sorgulamak için asla durup bakmamış olduğunuz anlaşılıyor. Siz sorgulamak için durmadınız. Zor olması düşünülmemişti. Asla.
Siz o eski zihniyetten çıktığınızı bileceksiniz; siz bir transhüman, aynı anda tanrısal bir varlık ve insan olduğunuzu bileceksiniz; siz güzelliği takdir etttiğinizde duyularınıza geldiğinizi bileceksiniz - kelimenin tam anlamıyla duyulara gelmek. Güzelliği, tasarımı gerçekten takdir etmek. Siz aslında bunun için buraya geldiniz - onu yaratmak ve sonra onu takdir etmek.
Tasarım herhangi bir şey olabilir. Tasarım sizin düşünceleriniz olabilir. Düşünceleriniz tasarımın içindeler. Düşünceler şu an kaos, çatışma ve acı içindeler. Genelde çoğu insan için şu anda düşünceler çok zor, çok sert. Ama siz aniden düşünceleriniz onları tasarladığında salıvermeye başlıyorsunuz. Düşüncelerin tasaım olduğu hiç aklınıza geldi mi? Muhtemelen gelmedi çünkü sizin düşünceleriniz tıpkı kopuk bir akıma benziyor ve ortalıkta genellikle suistimalci düşünceler dolaşıyor. Düşünceler akıyor ve anılar var, anı akımları ama aynı zamanda yargı akımları var ve onlar önce sizi daha sonra başkalarını istismar ediyorlar. Ve sonra siz geri tutmaya çalışıyorsunuz ve "Ah! Ben bu kötü düşünceleri istemiyorum." diyorsunuz. Ama onlar bu zor hayat sendromunun bir parçası.
Ve siz kendinize kolay bir hayat için izin vermeye başladığınızı biliyorsunuz - çok kolay bir şekilde, ben her şekilden bahsediyorum - siz bir gün aniden şunu fark ettiğinizde, "Ah, düşüncelerin tasarımı var. Düşüncelerde bir güzellik var." diyeceksiniz.
Bunu bir anlığına hissedin. Kafanızda bunlar dolaşıyor - tam olarak kafanızda değiller ama siz öyle sanıyorsunuz. Kafanızda bunlar dolaşıyor ve orası karmakarışık bir yer. Ve ah! Siz aslında onun büüyük bölümünü bastırmaya çalışıyorsunuz ama kontrolü bir dakikalığına bırakın ve o tararımı hissedin. Sanatsal. Yaratıcı. Düşünceler kendi içinde muazzam derecede güzellik barındırıyorlar, birbirleriyle çalışmaları, nasıl kendi yollarına gittikleri, nasıl kayboldukları ve nasıl sıkıştıkları. Bu tasarım bir açıdan harika. Beyninizdeki çıkmaz yola giren bir düşünce daha sonra ne yapacağını bilemez ve delirir. Bu tasarımdır. Bu güzeldir. Bu güzeldir.
Siz sonra doğanın tasarımını fark etmeye başlarsınız. O sadece ağaçlar ve çimen ve gökyüzünden ibaret değildir. Siz aniden doğanın içsel güzelliğini fark edersiniz. Doğa Şambra'nın bu gezegenden ayrıldılarında en çok özleyeceklerini söyledikleri şey ve haklısınız. Bunun gibisi, bu doğanın güzelliği gibisi yok. Ve onun bir tasarımı var. Rengi var. Yaşamı var.
Doğa yaşamın kendisidir. Siz o nedenle onu özleyeceğinizi düşünüyorsunuz ve bir yere kadar özleyeceksiniz ama doğa yaşamdır. O devamlı çiçek açar ve büyür ve tepki verir ve sevinç duyar. Ve o daha sonra derin uykusuna dalar ve sonra ölür ve bunu umursamaz çünkü doğa için fark etmez çünkü o yeniden oluşturur.
Doğada öyle bir güzellik var ki. Siz onu ne zaman takdir ederseniz o zaman aniden fark edersiniz, "Ben zor hayat sendromundan çıkıyorum." Çıkın ve sadece gözlerinizle değil ama doğanın o duyusal doğasında olmak için onu koklayın.
Doğa sizin yarattığınız bir şey. O sizin aynanız. O sizin aynanız. Doğanın var olmasının nedeni oksijen üretmek ya da gazlar ya da her neyse o değil. O siz yaşamı, hareket eden enerjiyi, görebilesiniz diye yaratılmıştı ama enerji aynı zamanda bir form, bir tasarım, bir simetri, güzellik ve kaos içinde yaşama gelir.
Siz, daha önce de söylediğim gibi, şeyleri artık karmaşık yapmadığınız harika basitlik noktasına geldiyseniz aslında onlara yeniden basit olma izni veriyorsunuzdur; tabii siz kafa karıştıran katmanın üzerine bir katman örtmüyorsanız ama siz basitliğe geliyorsunuz bu siz bu zor hayat sendromundan çıktığınızı ve kolaya izin verdiğinizi bildiğiniz zaman olacak.
Basitlik dünyanın öğrettiklerinin neredeyse tam olarak karşıtı. Dünya çok karışıklık öğretiyor ve karışıklığı bilenler, gerçekten akıllı olduğunu bilenler ve gerçekten bilge olanlar. Hayır, aslında yaşamdaki her şeye, doğaya bakıp zarif basitliği görenler bunun yaşamın kendisi olduğunu görürler. Ben atomları ve mikropları ve kromozomları ve hiçbir şeyi takmıyorum. Bir noktaya kadar ilginç ama yaşam bilim değildir. Bilim yaşamı ve kökenlerini anlamaya çalışıyor ama yaşam bilim değildir. Yaşam tasarımdır ve güzelliktir. O kadar.
Tobias'ın dediği gibi, "Fark etmez" başka kelimlerle ifade edecek olursak bu o dar şeyden çıkmak demektir. O kadar çabalamayı ve acı dolu yapmayı veya yaşamı daha zor yapmayı bırakmak. Bunların hiçbirisi fark etmez çünkü gerçekten etmez. Ve Tobias sizin fark etmezi anlamanız için çalışıyordu, bu ruhsallığa giden acı dolu, zor yolu çünkü o yol sizi bir yere götürmez. Siz oraya izin vererek ulaşırsınız. O kadar. Derin bir nefes alarak ve izin vererek. O kadar.
Şimdi siz ne diyeceksiniz biliyorum, "Ama benim zihnim bu kalıplara, zorluklara, belli şeyleri yapma zorunluluğuna o kadar programlanmış ki. Ben nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Ben o mutlak katıksız can sıkıntısı noktasına getirip bıktırana kadar dönen ve dönen ve dönen atlı karıncadan nasıl ineceğimi bilmiyorum. Ben nasıl ineceğimi bilmiyorum." Yapamayacağım." demek zihnin ve kitle bilincinin ve her şeyin kullandığı yollardan birisi.
Bu siz, Ben'im ileri adım attığında ve "Ben tamamım. Ben Burada kolay bir yaşamdayım. Ben'im." Zihin oradan atlayacaktır ve " Ah, sen bunu sadece uyduruyorsun" diyecektir ve siz, "Doğru çünkü yaradan benim." dersiniz. Ben istediğim her şeyi uydurabilirim ve her şey bu nedenle öyle."
Zihin oradan atlayacak ve "Ah! Sen kendini kandırıyorsun ve bir daha duvara çarpacaksın - Fiyasko! Fiyasko! - çünkü sen bir kaybedensin." Siz o nedenle, "Ben Buradayım. Ben yaratıcı bir varlık olarak buradayım. Ben kolay hayatımla buradayım. Başka bir şey umrumda değil." dersiniz.
Şimdi, sizin kendinizi kandırdığınız iddia edilebilir ve belki de kandırıyorsunuzdur ama realite siz bir kez ona izin verdiğinizde, üzerinde zihinsel olarak çalıştığınızda değil ama siz bir kere izin verip - "Ben Burada bu kolay hayattayım" - dediğinşzde sizin kendinizle dalga geçip geçmediğiniz fark etmez ama enerjiler buna göre karşılık verir.
Evren aptaldır. O size psiko analiz yapmayacaktır. O sizin bedeninize bir yalan makinası bağlamayacaktır, "Eh dalga geçiyor muydu geçmiyor muydu? Bu gerçek miyid? Fark etmez. Evren gerçekten aptaldır - veya basit demek istedim - ve o size ona göre karşılık verecektir.
"Edith şimdi burada kolay hayatta." Bütün enerjiler eski hizalanmalarını değiştidiler. Onlar sekizdeydi, zor hayatta ve onlara, "Peki, o şimdi 'kolay hayatta.' İşte buradayız." diyorlar. Onlar yeniden hizalanıyorlar. Onlar yeniden hizalanıyorlar ve size hizmet ediyorlar Üstat.
Bu kadar basit. Ve siz bir şeyi daha da zorlaştırısanız, siz entelektüel zırvalarınızı yapmaya başlıyor ve siz zihnin makyosunu çalıştırmaya başlıyorsanız ve inceliyorsanız ve özellikle sorguluyorsanız - o zaman siz kendinizi engelliyor ve aynen o atlı karıncaya geri dönüyorsunuz demektir. Siz ondan aslında hiçbir zaman tam olarak inmediniz. Ama eğer siz, yaradan, "Ben Burada Üstadın kolay hayatındayım" derseniz öyle olur. Öyle olmalı. Ve bunu evren getirmez. Yani enerjiler bir yerden gelir ama bu Tanrı'nın sana bir ihsanı değildir. O basitçe izin veren sizsiniz. Bu kadar. Bu kadar.
Daha karmaşık bir şey, aranızdan sosyal medyaya girenler - ben sosyal medyadan hoşlanıp hoşlanmadağımdan emin değilim - ama sosyal meydyaya girenler ve analiz yapmaya çalışanlar ve onu inceleyenler ve onun hakkında tartışanlar ve onun için diğer insanları acımasızca eleştirenler, sizler kaybettiniz. Siz yeniden zora - zor zamanlara girdiniz. Basitçe bir yaratızı gibi, "Ben Burda kolay hayattayım" diyenler için öyle olacaktır.
Bu başkalarını değiştirmeyecektir. Bu dünyanın geri kalan bölimini değiştirmeyecektir. Onlar orada sekiz - dokuz aralığında kalacaklar. Bu gezegen zor bir hayat yaşamaya devam edecek.
Siz Şimdi Özgürsünüz
Bunu gündeme getirmemin nedeni - eh, biz buna birazdan değineceğiz - ama geçenlerde ProGnost'ta konuştuğum şey Yeni Dünya ve Eski Dünya'nın asla, asla, asla birleşmeyeceği konusu. Bu sanırım hem iyi haber hem de kötü haber. Bu gezegeni sevenleriniz, gerçekten bu gezegene yardım etmiş olanlarınız biraz üzgünler. Ve diyorlar ki, "Aah! Biz onları birbirine çekeceğimizi sanıyorduk." Bu olmayacak.
İyi haber şu ki siz şimdi evreni dolaşabilecek kadar özgürsünüz. (kahkahalar) Siz şimdi sorumluluktan, ağırlıktan, her şeyi biraraya getirme yükümlülüğünden özgürsünüz.Siz şimdi kendi yerinizi yaratmak için özgürsünüz. Siz şimdi aynı zamanda hem Theos'ta hem de burada olmak için özgürsünüz.
Ama eğer sizde bu hayat zor olmalı bilinci varsa, siz bundan çıkamıyorsanız o zaman aynı zamanda hem Theos'ta hem de Dünya'da zor olacak . Ben o nedenle, "Ben Buradayım. Ben kolay bir hayat süren Üstadım ve çevrem zor hayatlar yaşayanlarla dolu." Buna bir son verilebilir.
Bu biraz meydan okuyucu. Bu biraz meydan okuyucu olacak - eh bu birçok açıdan gerçekten meydan okuyacak. Kolay bir yaşam sürmek, kolaylıkla kendinle olmak, hastalık olmadan ama kendinle ve sekizler ve hayattaki zorlukları dokuzlarla dolu olan çevrendeki dünya ile kolaylıkla olmak, sizde gidip onların hayatını kolaylaştırma eğilimi baş gösterecek çünkü siz hala ruhsal işçilersiniz. Ne dediğiniz umrumda değil, siz kendinize yardım edemiyorsunuz.Ve bu nedenle de beni yeniden aldatıyorsunuz. Siz, " Eh, ben oradaki kişiye yardım edeceğim." diyorsunuz.
Bilirsiniz işte, şefkate geri gelin. Şefkat basitçe izin vermektir, herkesi her düzeyde kabul etmektir, onların yolculuklarını, onlara meydan okuyan şeyleri ve onların çektiği zorlukları. Onlar da kendi hikayelerini yaşıyorlar. Onların yaptıkları tek şey bu ve onlar sizin yanınıza gelip, "Yardıma ihtiyacım var. " diyene kadar bir kişinin hikayesini değiştirmek için sizin hakkınız veya geçerli bir nedeniniz yok. Ondan sonra onlara üç kez sorun. "Gerçekten değişmek istiyor musun?" "Eh, benim şu anda sadece biraz paraya ihtiyacım var ve sonra her şey..." "Gerçekten değişmek istiyor musun?" "Eh, hayır..." O nedenle onlara gerçekten yardım isteyip istemediklerini üç kez sorun. Eğer onlar üçüncü seferinde ellerinin ve dizlerinin üzerinde dururyorlarsa o zaman içeri atlayın.
Bu gezegende bedenli bir Üstat olabilmek için sekizde olduğunuzu fark edin ve bu bir belki iki olabilir, sadece eğlenmek için ileri geri gidin, göreceli olarak kolay olacaktır. Siz bundan bir tür suçluluk duyacaksınız, "Tanrım onlar için her şey o kadar zor ve benim için o kadar kolay ki. Bende onlarla paylaşabileceğim bir sürü fazladan kolaylık var." O zaman buna hemen ve orada bir son verin. Bu size zor, onlara daha da zor gelecek.
O kolay hayat için kendinize izin verin, bu her an kolay geçecek demek değil. Sizde hala "ve" olacak, "Aah! İşte orada insan parçası "ve" ile ve orada da kolay Üstat. Şeyler size kolay gelecek - para, enerji, insanlar şart değil - İnsanlar şart değil. Bu olmayacak ama diğer her şey kolay gelecek. Siz sizle, sizin yaşam tasarımınızı, sizin güzelliğinizi ve çevrenizdeki güzelliği takdir etmeniz. Bu önemli.
O zaman kaldığım yere dönelim. Cauldre bana fazla uzun konuştuğumu söylüyor ama bu size büyüleyici gelmiyor. (izleyiciler onaylar ama biri "Büyüleyici" diye bağırır) Güzel cevap. Ne kadar kolay görüyor musunuz? (Adamus kıkırdar) Kaldığmız yere dönelim.
Duyularınıza Gelin
Tobias fark etmez dediyse ben de size duyularınıza gelin diyeceğim. Duyularınıza gelin. (bazı kıkırdamalar) Bu benim sevdiğim tabirlerden birisi. Duyularına gel demek birkaç farklı şey içeriyor. Her şeyden önce "hadi ya, gerçekten mi? Zor olmak zorunda değil. Duyularına gel." Hayat zor olmak zorunda değil. Zor olmamalı.
Kendi ruhsal yolculuğunuzda duyularınıza gelin. Yolculuk yok. "Ha! Sana şaka yapıyor! Duyularına gel." Bu bir yolculuk değil. Ben buna birazdan değineceğim ama siz neden yolculuğa çıktınız? Siz neden ruhsallıkta kendinizi fare çarkına koydunuz? Dönmekten mi hoşlanıyorsunuz? Terlemekten mi hoşlanıyorsunuz? Çok çalışmaktan mı hoşlanıyorsunuz ve sizin gerçekten çok, çok çalışmanız evrenin umrunda sanıyorsunuz. Onun umrunda bile değil. Umrunda değil.
Enerjinin gerçekte ne olduğunu ve sizin gerçekte ne olduğunuzu anlamanız için duyularınıza gelin. Siz enerji değilsiniz. Siz bilinçsiniz. Siz, "Ben Varım"sınız. Siz enerjiyi çekiyorsunuz. Siz enerjiyi tasarlıyorsunuz. Sizin bedeniniz bir enerji tasarımı. Sizin düşünceleriniz düşünce tasarımları. Ama siz enerji değilsiniz, siz bilinçsiniz. Siz enerjileri getiren ve onları tasarlayan ve onları yaratan ve onları realiteye yerleştirenlersiniz. Siz doğayı, o çok sevdiğiniz şeyi, yaşamın kendisini, tasarımı yaratan yegane şeysiniz.
Duyularınıza gelin. Gerek yokken şeyleri karmaşık yapmayı bırakın. İlişkiler - ben bu konuda burada ince bir buzun üzerinde yürüdüm ama buz balıkçılığından hoşlanıyorum - ama ben size bunun en derin olanlardan bir tanesi olduğunu söyleyeceğim. Duyularınıza gelin. Eğer siz iyi bir ilişkinin içinde değilseniz, "Hoşçakal şimdi" deyin. Tanrı'nın umrunda değil. Siz sonsuza kadar diye evlenmediniz. Hayır bunu yapmadınız ve bir sürü eski karma var ve onların duygularını bir süre incitseniz ne olur ki. Onlar ayyaş olsa ne olur? Fark etmez. (bazı kıkırdamalar) Fark etmez! Hayır, ben bu konuda oldukça ciddiyim çünkü bir insan boğmak yeterince kötü bir şeyken iki tane olması daha beterdir, ne demek istediğimi anladıysanız tabii. (birkaç kişi "doğru"der) Doğru. Onlar her şekilde boğulacaklardır. Sizin bütün eşleriniz ve aşıklarınız değil. Bazılarınız çok mutlu. Ama eğer siz kötü bir ilişkinin içindeyseniz veya kötü bir ailenin içinde, "Hoşça kal şimdi" deyin. Ve siz kısa bir dönem için biraz yalnız kalacaksınız ama o kadar.
Ve siz kendi bedeniniz konusunda bile ve kendi kontrolünüz ve kurallarınız ve nasıl üstesinden geleceğiniz ile ilgili... duyularınıza gelin. Gerçekten basit tutun, gerçekten basit. Duyularınıza gelin.
Ama bunun diğer tarafında duyularınıza, duyusallığınıza, gözlerin ötesinde olana ve hayvanat bahçesinin dışına gelmek var. Duyularınıza gelin. Sizi özgürleştirecek olan bu, gerçekten, sizin duyularınız. Sizi hayvanat bahçesinden çıkaracak olan bu. Düşünerek yolunu bulmak değil çünkü siz o zaman daha yüksek duvarları olan daha büyük bir hayvnat bahçesi düşünüyorsunuz. Ama siz duyusal bir varlıksınız. Ben size geçen ay bu yılın duyularda olma, duyularına gelme yılı olacağını anlatmıştım.
Şimdi, zihin hemen soruyor, "Eh, onlar nedir?" Ve ben de, "Fark etmez." diyorum. Gerçekten fark etmez çünkü onlar orada. Biz onları yaratmadık ve bizim onları tanımlamamız gerekli değil. Biz duyu yaratmıyoruz. Bizim zaten var olan 200.000 tane duyuyu keşfetmemiz gerek. Biz yenilerini yaratacağız ama duyularınıza gelin çünkü zihinde olmadan, kontrol etmeden, sınırlı olmadan, yaşamanın, farklı bir şekli var. Duyularınıza gelin. Onlar zaten oradalar. Onlar şimdiden harikalar ve onlar zihnin asla yapamayacağı bir şekilde size tasarımı ve güzelliği anlamanıza yardım edecek.
Ve işte gelmek istediğim nokta, şimdi, burada oturup bizim duyuları aktive etmemizi beklemeyin çünkü bunu yapmayacağız. Bu basitçe zihinsel makyo demektir. Buna girmeyeceğiz. Onlar zaten buradalar, bizim izin vermekten başka bir şey yapmaya ihtiyacımız yok. Duyularınıza gelin. O zaman onlar öne çıkarlar. Bu herkes için biraz farklı seyreder ama sonunda öne çıkacaklardır. Ve aniden, aniden bir duyu olan imajinasyon açılır ve siz onu sınırlamayı bırakırsınız. siz, "Ah, bu çılgın bir şey." dersiniz. Hayır. O imajinasyon duyusudur.
Duyu realiteyi algılamanın bir yoludur. O kadar. Bu realiteleri algılamanın farklı bir perspektifidir.
Eğer siz imajinasyon duyunuzu açarsanız realite perspektifi değişir. Realite aniden artık o kadar zor gelmez. Realite aniden o kadar sınırlı gelmez. Realite aniden bir açıdan bir fanteziye benzer, bir peri masalına benzer ve zihin der ki, "Eh, sen bunu sadece uyduruyorsun." Lanet olası doğru, zihin, Ben'im çünkü ben bir yaradanım ve ben izin veriyorum." Yani imajinasyon.
Rüyalar. Rüyalar başka duyulardır. Onlar geceleri zihnin yaptığı gezintiler değildir çünkü siz gündelik zihniniz ile o zırvaları uyduramazsınız. (bazı kıkırdamalar) O, realiteyi algılamanın farklı bir yoludur. Cauldre bunu bir hikayesinde yazmıştı - benden bu noktada kredi istedi - rüylar süregelen hikayeleri algılamanın bir yoludur, geçmiş yaşam olabilir, sizin yıllarca ve yıllarca önce yaşamış olduğunuz ve artık yaşamadığınız bir ilişkinin hikayesi olabilir. Siz onu serbest bırakın. Hikaye devam ediyor ve oldukça da güzel. Onun içinde tasarım var ve rüyalar bir algılama duyusu.
Rüyalar sadece çılgın şeyşer değil çünkü siz geçen gece fazla pepperoni yediniz, zihniniz çıldırdı. Onlar değil. Onlar yürürlükte. Onlar sizin parçalarınız. Onlar çoğunlukla size bir şey anlatmazlar. Muhteşem büyük sırlar yok. Onlar devam eden hikayeler. Ve çoğunuzun bildiği gibi siz son zamanlarda çılgın rüyalar gördünüz, büyük rüyalar çünkü siz duyularınıza geliyorsunuz, rüya duyusuna. Bazılarınız rüyalarını hatırlamıyordu. (bazı kıkırdamalar) Onlar bir algılama şekli.
Şimdi, biz sizin rüyalarınızı nasıl yönlendirebileceğinizi konuşacağız. Siz hangisini izlemek istersiniz? Bu sahip olduğunuz televeizyonlardaki kanallara benzer; ne izlemek istersiniz? Rüyalar tam da şu sıralar patlıyor gibiler ve biz bunu nasıl algılayacağız konusuna daha çok gireceğiz.
Ama ben biz duyularımıza gelirken, önemli bir duyu konusunda konuşmak istiyorum. Duyularınıza gelin. Bilirsiniz işte, "O zihni durdurun! O kadar aptal olmayı bırakın. Duyularınıza gelin. Açılın."
İşte burada vites biraz değişiyor.
Gerçekte Neler Oluyor?
Biz geçenlerde, Ocak ayında bir değişim geçirdik ve bu çok uygun oldu çünkü gezegende de başka değişimler oluyordu. yani biz gezegendeki değişimler ile birlikte değiştik. Hayır, bir tarafta bu gelişmeler diğer yandan ben Schumann Rezonansının tüm zamanların en yüksek değerine ulaştığını duyuyorum ve her şey değişiyor ve sizin poponuz politik dramın içinde. Bilirsiniz işte, şimdi hepsi değişiyor. Vay!
Bir tarafta dünya değişirken, Dünya gerçekten büyük değişimler geçirirken ve dikkat dağıtmalar ve ayrılma ve o zor hayat şimdi dokuzlara yükselirken biz bu tarafta transhümanlar olarak varız. Onlar orada kendi şeylerini yapıyorlar ve bunun doğru ya da yanlış olması fark etmez çünkü biz transhümanistler olarak bu taraftayız.Ama yapay zeka sayesinde değil çünkü bu biraz zihni taklit etmek oluyor. Biz bu tarafta duygularımıza geliyoruz. Bu, Transhümanizmdir. Zaten orada olana izin vermek. Bütün bariyerleri ve bütün korunakları bıraktık. Biz oradayız.
Yani uzun birr bekleyişten sonra ProGnost ve Adem'in Yarası'nı ocak ayında bir araya getirmek çok uygun oldu ve onlar sürpriz bir şekilde gerçekten de aynı konuyu içeriyorlar. Size öyle gelmeyebilir. Siz, "Adem'in Yarası'nın ProGnost ile ne alakası var." diye sorabilirsiniz?" Her konuda alakası var. Her konuda, her konuda.
Ben ProGnost'ta bu Yeni Dünya ve Eski Dünya'nın nasıl bir araya gelmeyeceğini anlattım. Ben Yeni Dünya gerçeği hakkında konuştum. Orası fiziksel bir yer değil ama bazıları fizikselmiş gibi algılayacak. Onlar güneş sistemine bakıyorlar ve yerçekiminin gücünü görüyorlar. Onlar bir gezegen görmüyorlar ama yerçekiminin gücü görüyorlar. Çok akıllı zihnsel varlıklar olarak onlar, "Orada bir gezegen olmalı. Biz onu sadece göremiyoruz çünkü o Üranüs'ün veya güneşin arkasına saklanıyor." diyorlar. (bazı kıkırdamalar ve Linda o Üranüs derken ona bakıyor) Gezegenlerin adını ben koymadım.
Onlar, "O bir şeyin arkasında saklanıyor." diyorlar. Hadi ama. Hadi ama. Bilim kendini saçmalıklarla onaylamaya çalıştığında bu çok hoşuma gidiyor. (kahkahalar) Onlar bu yerçekimi etkisini görüyorlar ve onlar orada katı madde olduğunu var sayıyorlar. Onların anlamadığı konu yerçekimi dinamiği.
Yerçekimi basitçe bilince verilen karşılıktır. Uzay ve zaman genelde bilincin içinde hareket ederler ve onlar madde olarak görülen şeyi yaratırlar. Ama fark etmez. Bir önemi... (bazı kıkırdamalar) Madde olması gerekmez.
Onlar bu nedenle ona Gezegen X diyorlar, Gezegen 9, Nibiru ve diğerleri. Hayır. Onların orada gördükleri Yeni Dünya'nın yerçekimi. Ve o yerçekimi aslında dünyadaki yerçekiminden daha güçlü. Ama yerçekimi illa şeyleri aşağı çekecek ya da baskılayacak diye bir şey yok. Yerçekimi her şeyi çekebilir. Yerçekimi enerjileri çekebilir. Yerçekimi enerjilerin içinde akıştığı ve realite yarattığı bir tür akımdır. Onların gördükleri Yeni Dünya, Gezegen X ya da 9 ya da onun gibi bir şey değil.
Yani ben ProGnost'ta Theos hakkında konuştum ve temel olarak özetleyip dedim ki, "Eski Dünya ve Yeni Dünya bir araya gelmeyecekler" ve bu birçok insan için zor bir şey. Ama bu aynı zamanda iyi haber çünkü Yeni Dünya'daki o çok gerçek olan o yer tam olarak orada.
Onlar gereçlerinden baktıklarında gördükleri yerçekimini güneş sisteminin dışında diye tahmin ediyorlar çünkü - ben bunu Cauldre aracılığıyla iletmeye çalışıyorum - çünkü onların inanç sistemleri o zaman onun uzakta olduğu realitesini yaratıyor. Onlar muhtemelen onun burada olduğuna inanmayacaklardır. İnanamazlar. Yani aslında realiteyi inanç yaratıyor. Ondan sonra onlar için dışta oluyor ama o gerçekte tam olarak burada. Onların o milyonlarca, milyarlarca mil ötede gördükleri realite gerçekten orada değil. Bu sadece onların algısı. Realite gözler ve zihin vasıtasıyla algılanıyor. Ama ben konuyu dağıttım.
Gerçek hikaye şu, siz buraya bir sürü nedenden ötürü geldiniz - farkındalık. Siz buraya bütünleşmeye, etki etmeye - bu daha iyi bir kelime - bütün hikayelerinizi etkilemeye geldiniz. Siz kendinizi insan özü zannetseniz de ki çok daha fazlasısınız, siz buraya her hikayeyi etkilemeye geldiniz. Sanırım Tobias bunu uzun zaman önce söylemişti, siz bütün geçmiş yaşamlarınız için ve bütün gelecek yaşamlarınız için atanmış bir yükselensiniz.
Siz sıkışmış olan veya tuhaf yönlere sapmış olan hikayeleri değiştirenlersiniz ve sizin yaptığınız en önemli şey olan aydınlanmaya izin verme her hikayeyi, her geçmiş yaşamı etkiler. Bu sizin gizemcileri okumaya başladığınız, biraz daha iyi olup yedi ve altı seviyesine geldiğiniz, meditasyon yaptığınız ve sonra benim Gizem okulumdan atıldıktan sonra dört olduğunuz lineer bir süreç değil. Öyle bir şey değil.
Her hikaye, her geçmiş yaşam, her veçhe sizin gibi aydınlanıyor... sizin gibi. Yani sizin aşağılık bir adam olduğunuz on iki ömür önceki yaşam süreciniz - on bir, on olsun ve... ama sadece bir barbar, bir savaşçı olduğunuz ve bütün Avrupa'ya zarar vermiş olduğunuz - o yaşam süreci aslında aydınlanıyor ve hikayesi değişiyor. Diyelim potansiyel olarak bundan dört ömür önce yaşanan o ömür kendi hayatını eline alma eşiğinde çünkü o etkileniyor, o, aslında şu anda aydınlanıyor. Bu geniş kapsamlı olarak, sessizce meydana geliyor. Bu sizin çalıştığınız ve çalıştığınız ve çalıştığınız ve 18. boyuta geldiğiniz ve sonra aydınlandığınız bir süreç değil. Değil.
Siz şu anda güneş sisteminin merkezi gibisiniz. Siz güneşsiniz. Aydınlanmaya izin verecek olan sizsiniz ve bunu yaparsanız bu sizin bütün hikayelerinize ulaşacak - rüya halinde, insan halinde, meleksi realitelerde, her yerde. Ve siz bazen neden bu kadar zor olduğuna şaşırıyorsunuz.
Bu arada aslında gerçek yanıt buydu. Hayat neden bu kadar zor? "Çünkü ben o yükü, bütün yaşamlarımın yerçekimini taşıyorum. Beni onlar görevlendirdi."
Onlar sizi görevlendirdi - bir açıdan bir tür işbirliği - ama onlar sizi görevlendirdiler. Sanki onlar sizi yaptı ama siz onları yaptınız. Bilirsiniz işte, siz onun ile birlikte geri dönebilirdiniz ve ileri gidebilirdiniz ama siz osunuz. Siz izin vermek için tasarlandınız. (bazı kıkırdamalar) Siz izin verenlersiniz. İzin veren sizsiniz ve bu daha sonra herkese ulaşır.
Onlar çözemediler. Onların hikayesi orada oynamaya devam ediyor. Onlar ölmüş olsa da, her şey bu gezegende ya da başka bir yerde olmuş olsa da. Ama bu hikayeler orada devam ediyorlar. Onlar hikayeleri nasıl bitireceklerini bilmiyorlar. Hepsi kayıp değil. Bazıları hikayelerini seviyorlar ama bazıları o kadar kayıp ki ve durmak istiyorlar ve bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Onlar, "Hikayeyi nasıl değiştireceğiz?" diye çığlık atıyorlar.
Bu yaşam sürecinde size girin. Sizin burada olmanızın nedenlerinden birisi bu. Bu tıpkı, "Peki, ben bu yaşam sürecine geleceğim ve her şeyi birleştieceğim." demek gibi bir şey. Ben birleştirici olacağım. Ben doğal olarak gelen her şeye izin vereceğim. Ben geçmiş ve gelecek yaşamlarımdaki herkes için, burada meydana gelmiş olsalar da, olmasalar da bütün hikayeler için bir portal olacağım. Ben o olacağım." Bu buyük bir yük. Bu muazzam bir yük. Ve siz onu, "Bunu nasıl yaparım?" diyerek çözmeye çalıştınız. Siz sadece siz olduğunu düşündünüz. Ah, hayır. Hayatınız bu nedenle zor.
Kendi deneyimimden yola çıkarak bunun oldukça yoğun olduğunu söyleyebilirim. O aydınlanmada şöyle olur, "Hepiniz benim bunu yapmam için beni mi gönüllü kıldınız? (bazı kıkırdamalar) Gerçekten mi? Gerçekten mi?!" Ve siz daha sonra derin bir nefes alırsınız ve hatırlarsınız - duyularına gel. Kelimenin tam anlamıyla, mecazi anlamda duyularınıza gelin.
Her şeyden önce kendinize soracaksınız, "Eh, bunu nasıl yaparım? Bu onların hoşuna gitmezse ne olur? Ah!" Tek bir şey var - tek bir şey - ve o da izin vermek. O kadar. Siz izin verin. Siz doğal olarak gelene izin verin. Siz bütünleşmeye, evrime, gelecek olanlara sadece izin verin. Sizin yapmanız gereken tek şey bu. Bu oldukça kolay bir iş. Basitçe izin verin. Nasıl izin verirsiniz? (Adamıus gevşemiş bir poza bürünür ve fısıldar; Bazı kıkırdamalar) Bu kadar! Ondan sonra gider hayatın tadını çıkarırsınız. Balık tutmaya gidersiniz. Bir sürü aktivite yapmaktansa balık tutmak daha iyidir. Veya sanırım siz bankta oturmaya gidersiniz veya başka bir şey yaparsınız. Gidip bowling oynayın, herhangi bir şey yapın ondan sonra da izin verin. İzin vermek sadece derin bir nefes almaktır. izin vermek budur.
Bu ışımanın dalgacıkları her yaşam sürecine girer. Sadece yaşam süreçlerine değil ama kendi yaşamlarını süren, başka realitelerde kendi hikayelerine devam eden ömürlerdeki hikayelere girer. Duyularınıza gelin. Basitliğe gelin ama ben aynı zamanda duyularınızı kastediyorum - imajinasyon duyusu, rüya duyusu ve şimdi ben kaldığım yere döneceğim.
Ben ProGnost'ta Eski Dünya'nın ve Yeni Dünya'nın çok basit bir nedenden dolayı bir araya gelmeyeceğini söyledim. Dünya'daki insanlar kötü diye değil ama - bu aslında sizin hatanız (bazı kıkırdamalar) - çünkü burası artık gerçek sevgiyi deneyimleyecek güvenli bir alan değil. Deneyimleyemezsiniz ve siz bunu biliyorsunuz.
Sevgi
Siz bu yaşam sürecine bir yükselen olarak gelmek için tasarlandınız.Siz bu yaşam sürecine geldiniz çünkü görüyorsunuz işte sevgi bir duyu. O içgörüsel bakımdan ses gibi şeyler açısından çok farklı ama o bir duyu. Sevgi realiteyi algılamanın bir yolu. O nedenle de bir duyu.
Sevgi bu gezegende keşfedilene kadar asla varolmadı - veya fark edilmedi veya yaratılmadı, ne demek isterseniz. O Tanrı'dan gelmedi. O, meleklerden gelmedi. Burada hiç bulunmamış olan meleklerin sevgi duyusundan haberi yok ve ona sahip değiller. O burada yaratıldı. Siz sevdiniz ve siz sevildiniz. Ama sevginin sizin gerçekten buraya gelme sebebi olan bir son sınırı var. O gerçek sebep, gerçek, gerçek sebep veya daha kişisel olan sebep diyebilirim. Ve bu yaşam sürecinde siz bir noktada, daha geçenlerde buranın yeterince güvenli olmadığını fark ettiniz çünkü insanlar zorlar. Onlar zor bir hayat yaşıyorlar.
Yeterince güvenli değil çünkü sizin yaşamınızda çok deneyimlemek istediğiniz bir sonraki sevgi düzeyi için burası basitçe güvenli değil. O, çok fazla duyusal. Duyusal, duyusal anlamında ama duyumsanabilen. O duyu.
Enerjiler o kadar haşin ki karşıt denge olarak Theos olmasaydı sizi çekerlerdi. Onlar, mutlaka insanlar diye bir şey yok - olmalı ama - ama enerjiler sizi çekerdi. Duyusal güzellik ile beraber hayatın zorluğu ve gerçek sevgi tasarımı, yani gerçek sevgi demek istiyorum - ergenlik döneminizde hissettiğiniz o şey değil, o büyük sevgiydi ama ben saf sevgiden bahsediyorum - ikisinin bitişik olması, ikisinin arasındaki dengesizlik gerçek sevgi duyusunu çekmek için kelimenin tam anlamıyla insan yaşamının zor olmasını yaratıyor. İşte Theos o sevgi düzeyini arzu edenler için o nedenle yaratıldı. Ama bu mutlaka kapı komşusu çocukla veya birkaç yıl önce tanıdığınız birisi ile olacak diye bir şey yok ama ben sizin adınızı söylemeyeceğim. (bazı kıkırdamalar) Bu gerçekten de çok... bilirsiniz işte. (kameraya bakar) Biliyorsunuz. (kıkırdamalar artar) Ben söylemeyeceğime söz verdim.
O eski sevgi. Siz onu yaşadınız. Siz orada oldunuz. Siz ondan sıkıldınız. Siz ondan yoruldunuz. Siz onu yeniden yaratmaya çalıştınız, oradaki seksüaliteyi ve bu işe yaramadı. Siz buraya gerçek sevgi duyusu için geldiğinizi biliyorsunuz.
İnsanlar onu şu anda deneyimlemiyorlar. Siz sevgiyi o kadar derin nasıl deneyimleyebilirsiniz, nasıl o kadar onun tarafından kuşatılabilirsiniz ki ve güzellikler içinde olan, hala zor hayata inanan bir dünyada siz bunu nasıl deneyimleyebilirsiniz ki? O nedenle ikisi bir araya gelmiyor. O nedenle Theos var, orası sevginin deneyimleneceği yer ve Dünya ve siz burada Dünya'dasınız ve nedeni bu, onlar gerçekten bir aradalar ama değiller de. Onlar yaşamı ve yaşamın güzelliğini duyumsamanın iki farklı düzeyi. İkisi de burada ama onlar birlikte değiller.
Ve biz ondan sonra ve sadece ondan sonra şimdi Adem'in Yarası'nı yapabildik. Adem'in Yarası sevgi hakkında. O, sizin içinizdeki maskülen ve feminen veçheler olan İsis ve Adam arasında geçen bir aşk hikayesi. Adem'in Yarası'nda bu büyük aşk anlatılıyor. İsis'in utancından bahsediliyor ve onların burada birlikte keşfettikleri Dünya'daki büyük aşktan.
*Adem'in Yarası 14 Şubat 2017'de çıkacak
Ben şimdi bu hikayeye fazla girmeyeceğim ama şunu söyelemek lazım, ikisinin ilişkisi o kadar güzel ki. İsis'te aşkın kadın hali var, onun arzuları... izin verin şu şekilde anlatayım. Feminen veçhe olan İsis gerçek aşkı deneyimlemekte ısrar eder bu sırada İsis'e aşık olan Adem kaleyi ele geçirdi. Adem sizin hala yaşadığınız, hala bedene sahip olduğunuz yerin, Dünya'nın dengesini koruyacaktır, İsis bu arada gerçek aşkı bulmak için Theos denilen yere gelir.
Sırada Ne Var? Gerçek Sırada gerçek sevgi var
Ben şimdi bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum çünkü ben sizin o deneyimi kendiniz yaşamanızı isitiyorum ama ben sizin neler olduğunu anlamanızı istiyorum - neden öyle hissettiğinizi, bunun zaman zaman neden çılgınca gözüktüğünü, size neler olduğunu anlamadığınızı, neden her şeyin alt üst olduğunu. Olmadılar. Biz fazla hızlı gitmiyoruz. Biz fazla yavaş gitmiyoruz. Biz doğru gidiyoruz. O kadar güzel ki ve sizin yapmanız gereken tek şey duyularınıza gelmek.
Sevgi Duyusu Merabhı
Ben bu günü bir merabhla bitirmek istiyorum ve hadi hepimiz hepsini içimize çekelim. Ben dikkat dağıttım, umarım paylaştım, umarım yaşamlarınızda gerçekte neler oluyor bir odak noktası getirdim. Hadi o zaman bunların hepsini şimdi bütünleştirelim.
(müzik başlar)
Ben tabii bir sürü laf ettim ama gerçekte bunların hiçbirisinin bir önemi yok çok fazla. Önemli olan sizin burada olmanız ve sizin izin vermeniz.
Bütün o zor işler, kendinize karşı sert olmanız, hadi derin bir nefes alalım ve onları basitçe salıverelim.
Nasıl bir hayat. Nasıl bir hayat.
(duraklama)
Hadi derin bir nefes alalım ve şimdi sadece duyularımıza gelelim, bunun anlamı gerçekten basit tutalım demek. O zaman gerçekten basit tutalım.
Hadi duyularımıza gelelim, bilirsiniz işte, şimdi sizin duyularınız. Biz onlar hakkında sonsuza kadar konuştuk, siz bundan muhtemelen sıkıldınız ama görme, işitme ve hatta düşünme duyuları da duyulardır. Bunlar size bir perspektif, bir hayat görüşü, realite kazandıran şeylerdir.
Ama şimdi siz izin verirken, duyular doğal olarak açılıyor.
Bu duyular o kadar güzel ki. İmajinasyon duyuları - onlar realiteyi algılamanın bir yolu.
Rüyaların duyuları - rüyalar şimdi size bütün hikayelerdeki bütünleşme duyusunu gösteriyor; sizin bütün hikayelerinizin geçmiş ve gelecek yaşamlarınızın, geriye kalan her şeyin aslında aynı anda aydınlanmalarını nasıl gerçekleştirdiklerini gösteriyor.
Siz izin verirken sizin büyük yaşam kitabınızdaki bütün karakterlerin hepsi aydınlanıyor. İçinde binlerce hikaye olan bir kitap hayal edin, binlerce başlık ve alt başlıklar, bir sürü farklı hikaye sürekli devam ediyor. Onlar sona ermiyor. Ve işte siz, izin veriyorsunuz ve onlar değişiyor. O temelde bütün hikayeleri bütünleştiriyor.
Onların aradığı yanıtın siz olduğunuzu söyleyebiliriz.
Onların aradaığı yanıt sizsiniz. Ve sizin hatırlamanız gereken şey basitçe, doğal olarak gelene - Ben'ime - izin vermek.
Onlar için, kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şey basitçe aydınlanmanızda rahatlamak.
Kolay bir hayatta, güzel bir hayatta, kolay bir hayatta basitçe rahatlamak.
Güzelliğin içinde, kendi Öz'ünüzün tasarımında basitçe rahatlayın.
(duraklama)
Rahatladığınızda - güvenin, sanırım siz de bana katılacaksınız - bütün duyular, bütün duyusal parçalar açılır.
Sevgi duyusu muhtemelen en muazzam olanı.
Görüyorsunuz işte, size en yakın ve en aşina olan hikayeniz bu yaşam süreciniz. Siz bu yaşama bütün o diğer yaşamlardan sonra, bütün o diğer hikayelerden sonra geldiniz ve siz onları hissedebiliyorsunuz, onları duyumsayabiliyorsunuz. Onlar etrafta dolanıyorlar. Ama sizin buraya gelmenize neden olan tek bir duyu var: Sevgi.
Şimdi kendinize diğer hikayeleriniz ile aranızdaki bağı hissetmenize izin verin. Bütün geçmiş ve gelecek yaşamları.
(duraklama)
Bu aşk hikayeleri iyi değil mi? Sevgi duyusunu yaratmak... sevgiyi deneyimlemek... sevginin zirvesine ulaşmak ve sevginin derinliğine dalmak.
Bütün bu hikayelerin bu geçmiş ve gelecek yaşamların, sizin veçhelerinizin ortak bir şeyi paylaştıklarına şaşmamak gerek: Sevgi.
Ama bu yaşam sürecinde şunları söyleyen sizdiniz, "Ben şimdi gerçek aşkı istiyorum, benim diğer fasetalarımın veya veçhelerimin, diğer hikayelerimin şimdiye kadar hissettiklerinden daha derin bir aşk." Ve bu hikayeler esiyor ve dönüyor ve evrim geçiriyor ama siz, İşte bu. Bu yaşam süreci, benim için - sevgi var."
Olay aydınlanma değildi, o iyi bir dikkat dağıtma idi. Olay yükseliş değildi, o ruhsal makyodur.
Siz anneninizn karnından bu dünyaya en büyük ve en saf sevgi deneyimini yaşamak için geldiniz... aşk arzunuzu tatmin etmek için. Bu kadar ve hemen şimdi.
(duraklama)
Bir çocuk sevmek o kadar güzel bir şeydir ki. Kadın olsun, erkek olsun başka bir insanı sevmek yüce bir şeydir. Ama sıradaki sevgi farkındalığının yanında bunlar soluk kalıyor.
Siz bu nedenle bu hayata girdiniz.
Siz bu nedenle Theos'u yarattınız, o ızdırap dolu aşk varken siz gerçekten de Eski Dünya'da mümkün olmayan aşkı aradınız. Onların bütünleşmesi çok uzun zaman alacaktı - fazla uzun.
İşte bu nedenle eski Dünya ve Yeni Dünya bir araya gelmiyor. Bu nedenle Theos sizin güvenli alanınız haline geliyor. O şu anda zaten burada.
Theos bu nedenle güvenli alanların güvenlisi olarak yaratıldı - ki siz o aşka izin verebilesiniz.
(duraklama)
Bu sizin istediğiniz şeylerden biri... bu sizin bu ömrünüzde yapmak istediğiniz ilk ve son şey.
Siz yolunuzu zihniniz sayesinde, onu çözmeye çalışarak, onu çağırarak bulmayacaksınız, Siz basitçe izin verin. Siz basitçe, basitçe izin verin.
(duraklama)
Güzel, derin bir nefes alın ve ben sizden basitçe o güvenli alanı hissetmenizi istiyorum... ki bu sıradaki deneyim, gerçek aşkın dışavurumu, oynanabilsin.
Güvenli alan, sahne, dekor - ve siz.
Lütfen fazla hızlı ya da fazla yavaş gitmeye çalışmayın.
Görüyorsunuz, izin vermede kontrol etmeye çalışmak yok. "Hızlan" veya "Yavaşla" demek değildir o. O sadece izin vermektir. Ondan sonra o aşk size gelir.
O çok uzun, yakışıklı bir erkek veya çok güzel bir kadın olmayacaktır. Hayır, o farklı olacak. O mutlaka sizin sabahları kahvaltı yaptığınız, uyuduğunuz ve geceleri sarıldığınız birisi olacak diye bir şey yok. Hayır. O da sevgi ama bu sevgi çok farklı. Çok, çok farklı.
Güzel, derin bir nefes al sevgili insan, sevgili Üstat ve basitçe izin ver. Ve ondan sonra, o sana gelir.
Bu kadar basit. Bu kadar kolay.
Güzel, derin bir nefes alın.
(müzik sona erer)
Burada yaptığmız şeyler konusundaki zamanlamamız harika. Nasıl bir tasarım, nasıl bir zaman ve enerji ve bilinç tasarımı.
Güzel, derin bir nefes alın. Vay! Burada çok şey oldu. Güzel bir merabh oldu. Siz olmasına izin verdiğiniz için demek istiyorum.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve başladığımız yere geri gelelim sizin bu yaşam sürecinde buraya gelmiş olmanızın nedeni - basit, kolay hayat, güzel hayat ve sevgi ile dolu bir hayat.
O halde hadi güzel, derin bir nefes alalım ve kapatırken biz ne diyorduk?
ADAMUS VE İZLEYİCİLER: Tüm yaratımda her şey yolunda.
ADAMUS: Teşekkürler dostlarım. Teşekkürler. (izleyiciler alkışlar)
İngilizceden çeviren: Meltem Taban