• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Karizma Serisi "Karizma 10"

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Karizma Serisi Şaud 10.

ADAMUS mesajı Geoffrey Hoppe Kanallığı ile 4 Temmuz 2015'te Kırmızı Çember'e sunulmuştur.


ŞAUDU İZLE                  ŞAUDU DİNLE

 

Ben Ben'im St. Germain'in Adamus'ı.

Sevgili Eesa'lı Linda, "Bugün kim geliyor? Karşımızda Adamus mı olacak? Yoksa o, nazik, derin, sevgi dolu St. Germain mi olacak?" diye sordu.

O, kim olacak? Bu, ilginç bir soru çünkü yanıt her zaman aynıdır. O, sizsiniz. Gelen sizsiniz. Bu, sizin zamanınız. Bu, bizim toplantımız müzik çalıyor- değişim için güzel, güzel muzik *- bugün güzel müzik çalıyor ve sizi dikkatiniz  bazı resimler ve biraz müzik ile dağılmış oluyor. Bu, siz  yerinize yerleşip sizin size izin verdiğinizde oluyor.

*Kanallık başlamadan "Book of love" çalıyordu.

Güvenli alan. Bu güzel ortam başka sevgili varlıklar ile dolu. Siz bugün geldiniz ve dediniz ki, "Hadi bunu yapalım. Hadi o diğer seviyeye geçelim. Hadi uzun zaman önce ışık tutulması gereken şeylere ışık tutalım. Hadi  bir şey dinliyormuş gibi yapalım ama ona gerçekten izin verelim. Birlikte olmadığımız bir kaç haftadan sonra şimdi izin verelim." O dışarıdaki çılgın dünya, tüm o gürültüler ve tüm o kargaşa bir gün düzelir mi? Hayır.  Hadi birlikte geçireceğimiz şu doksan dakika veya daha fazla zamanda sadece izin verelim.

Yani o, sizsiniz.

Ben çeşitli yüzler ile veya hareketler ile, bilincimin hareketleri ile geleceğim. Bugün Adamus ve St. Germain var ama o, çoğunlukla sizin yer aldığınız güzel bir kombinasyon olacak. O halde gün boyunca o, Adamus mı, St. Germain mı tespit mi edelim? Hım. Ben size bir ipucu vereyim. O, uygun bir an olsa da her zaman Adamus olmaya bilir.

Adamus, o Adam enerjisi. Erkek anlamında Adam değil ama Adam Katmon enerjisi, Dünya'daki insanların bir şablonu. bunun maskülen veya feminen olmak ile alakası yok ama o Adam. O, Adam -us, Adamus, Adam hepimiz, insan formuna girerek bu yolculuğu yapan hepiniz. Ah! Bu ne kadar heyecan verici bir yolculuk. (İng us: bizim, hepimiz demek)

Özgürlük

İşte buradayız, bugün 4  Temmuz. Bu büyük bir onur. Temmuz'un 4'ü benim için özeldir. Bu, aslında Temmuz'un 2'si ama hadi tarihi ayrıntılar ile karışıklık çıkarmayalım. Ama 4 Temmuz her zaman özeldir. Çünkü ben bu büyük ülkenin yaratılışında yardımcı olarak rol oynadım. Ve siz Amerika Birleşik Devletlerin'den gelmeyebilirsiniz, bu, milliyetçi bir laf kalabalığı değildir. Ben milliyetçi boş laflara çok fazla inanmam. O, yeni bir potansiyeldi, özgürlük ve egemenlik için bir potansiyel. Bunun hükümetler ile bir alakası yok, alakası olması da gerekmez, bu, sizin özgürlük ve egemenliğiniz. Ve siz buraya tüm dünyadan geldiniz, sizin atalarınız özgürlük denilen şeye izin vermek için dünyanın her yerinden Avrupa'dan, Güney Amerika'dan, Asya'dan buraya geldiler.

Bu, işe yaradı mı? Bir dereceye kadar evet. Dünya 1776 yılına göre son derece farklı. Bunlar, saygı ve eşitlik anlamında daha aydınlık yıllar ve siz bunun dünyada gün geçtikce daha da arttığını göreceksiniz. Özgürlük ile ilgili herşey tam da şimdi bulaşıcı bir halde.

Bildiğiniz gibi ben bu özgürlük ile ilgili şeyi sevgili, sevgili Tobias ayrılıp, ben geldiğimde söylemiştim. Dünya'da neler olduğunu anlattım ve siz şu anda enerjilerin  yaptıkları şeyi neden yaptıklarını bilmek istiyorsanız eğer, bunların hepsi özgürlük ile ilgili.  

Bazı insanlar buna hazır, çoğu değil. Çoğu insan bu sözcüğü ve bu kavramı seviyor ama onlar onu yaşamlarına getirmek için hazır değiller. Özgürlük muazzam derecede sorumluluk ister. O, bugün anlatacağımız gibi herşeyden özgürleşmektir. O, sadece vergilerden özgürleşmek değildir. O, sadece dinden veya hatta politikadan özgürleşmek değildir. O, sizin özgürlüğünüz- kendinizden, kendiniz ile.

Hükümetlerin özgürlükleri konusunda atıp tutanlar bir anlığına durmalı ve kendi içlerinde özgür olup olmadıklarına bir bakmalılar. Bunun komplolar ile, iş dünyası ile, hükümetler ile, dinler veya başka şeyler ile ilgisi yok çünkü bir kişi tüm o diğer faktörlerin yoğun etkisi altında olsa bile özgür olabilir. Hapiste olabilir ve kesinlikle özgür olabilirsiniz. Aslında hapsedilerek özgürlügünü bulmak muazzam bir deneyimdir. Muazzam bir deneyim, hayat asla eskisi gibi olmayacaktır.

Ben  Avrupa'da özellikle  Masonlar diye bilinenlerin çalışmasında bu özgürlük ülkesini yaratmak için rol aldım. Tek yer burası değildi aslında. Dünyadaki diğer ülkeler arasında da bir kaç yer vardı, özellikle de Avusturalya. Siz kıyaslama yapmaya başlayacağınız için tüm listeye girmek istemiyorum ama burası o yerlerden birisi idi. Orası uygun enerjilere sahipti. Orası uygun yoğunluğa sahipti, böylece enerjiler orada bir araya geldiler.

On üç koloni, 13 orijinal koloni ve tabiki 13 rakamı- o asla kötü değil. Aslında o, çok kutsal bir rakam ama Cuma günü ayın 13'nün kötü bir adı var. Çoğunuz cuma 13 olayını biliyorsunuz, bu, nereden geliyor? Neden 13 rakamı? Bunun, uzun, uzun zaman önce, bir Cuma günü ayın 13'ünde Kudüs Şövalyeleri'nin (Mason), kilise ve hükümetin yerine Avrupa'nın çeşitli yerlerinden gelip bir arada toplanması ile ilgisi var; Onlar  bir toplantıya çağırıldılar, büyük bir toplantıya ve kutlamaya çağırıldılar, ve bu o gün gerçekleşti. Yani Cuma ayın 13'ü o günden sonra  bu üne kavuştu, çevresinde bu enerji oldu.

Çoğu bunu anlamıyor. Onlar sadece "Cuma ayın 13'nü duyuyorlar. Onlar batıl inançlı. On üç güzel bir numara; Amerika Birleşik Devletleri ilk kurulduğunda 13 koloni vardı.

O vakitler adı böyle olmasa da, Bağımsızlık Bildirisi o zaman yazıldı ve imzalandı; Bağımsızlık Bildirisi aslında zamanında Kıtasal Kongre tarafından  2 Temmuz'da oylandı -4 Temmuz'da değil ama 4 Temmuz biraz daha numerolojik bir tarihti- ve o, son düzeltmelerin yapıldığı  o tarihte (4 Temmuz) onaylandı. Ama burada söz konusu olan bazı şeyler var ve ben orada Amerika'nın kurucuları İle bedenli olarak çalıştım; Masonların ve benim bunun gelişiminde çok büyük etkimiz oldu.

Ve bilinçteki ortak ifade ağırlıklı olarak "Tüm erkekler eşit yaratılmıştır" idi. Aslında orijinal ifade tarzı  böyle değildi. İstediğimiz ifade daha sonra değiştirilerek yer aldı; Bizim istediğimiz " Bütün varlıklar eşit yaratılmıştır." idi. Ama Amerikanın kurucularının tamamı erkekti ve onlar "Bütün erkekler eşit yaratılmıştır." dediler. Ama aslında benim yazdığım orijinal versiyonda ben, "Tüm varlıklar eşit yaratılmıştır ama bazıları diğerlerinden daha fazla karmaya sahiptir." dedim. (Kahkahalar) Bu kısmı tabiki kesildi.

Bu, çok gerçek bir şey. Tüm ruhlu varlıklar eşittir. Olanaklar konusunda eşit, potansiyeller konusunda eşit, özgürlükler konusunda eşit. Ama çoğu çok karma taşıyor. Geçmiş yaşamlarından karma, atalarından karma, toplumdan karma. Çoğu bu karmayı taşıdığı için onlar gerçekten arzu ettikleri özgürlüğü kendilerine  vermiyorlar.

Karma ile ilgili tartışmalar Tobias'ın onun sadece bir inanç olduğunu söylediği zamana kadar uzanır. O, gerçek değildir. O, dışarıda kozmozda bir yerlerde değildir. Kimse takip edilmiyor. Gerçekten de tüm bunları içeren Akaşik Kayıtlar yok. Kişiler salıverdiği anda karmalarından özgürleşir. Dünyadaki en berbat sabıka kaydına sahip olabilirsiniz; ömürler boyu kötü eylemlerde bulunmuş olabilirsiniz ama "Ben bu ağır yükü ve karmayı serbest bırakıyorum. Ben onu salıyorum, suçluluk duygusundan özgürüm." dediğiniz anda değişir o. Bunu yapmak kendiniz hakkında kötü hissettiğiniz zaman, başkalarını incittiğiniz zaman, kendinizi incittiğiniz zaman zor olur. Onun için hemen hemen bir sorumluluk hissedilmez ama aslında o, yerine getirecebileceğiniz en büyük  sorumluluktur çünkü karmayı serbest bıraktığınız anda, geçmiş ile ilgili algılarınızı salıverdiğiniz anda o geleceğin potansiyelini değiştirir. Tıpkı Tobiasın dediği gibi; gelecek şifalanmış, serbest bırakılmış geçmiştir.

Böylece Kurucular orijinal belge de dahil olmak üzere, "Bütün varlıkların yaşama, özgürlük ve mutluluk hakkı vardır" dedi. Aslında orijinal versiyonda, o daha sonra değişti tabii, orijinal versiyon şöyle idi; "Yaratık olmayan bütün varlıkların hakları vardır..." (Bazı kıkırdamalar) çünkü yaratıklar insanlar ile insanca bir şekilde ilişki kurmayacaklardır. Onlar insan yolculuğu konusunda ne biliyorlar? Yaratık olmayanların yaşama hakkı vardır, özgürlük ve aydınlanma durumu vardır. Bunu söyleyen aslında Benjamin Franklin idi, "Ben o kelimeden o kadar hoşlanmıyorum. Aydınlanma, ne demek? İnsanlar onu nasıl algılayacaklar?" dedi ve o tabiki bunu mutluluk ile değiştirmek istedi. Ve ben de ona dedim ki," Ben..." (Kahkahalar) Ben yaptım. Ben gerçekten yaptım. Ben dedim ki, "Ben ,mutluluk nedir ki?" Ve Ben'in yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.

Şimdi Ben biraz hedonistti; O, yemeği içmeyi, hanımları ve onun büyük eski zevk merkezine hitap eden herşeyi severdi. Ve onun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Mutluluk" derdi, "Herkes bunun ne demek olduğunu bilecek." O neden ile bu konuda değişiklik yapıldı. Bunun ardından ben ona, "Ben, sen git ve sadece uçurtma uçur" dedim.  (Kahkahalar) Ben orada yapılan değişiklikten hoşlanmadım ama öyle oldu; " Yaşama, özgürlük ve mutluluk hakkı." Ve siz benim hikayelerime inanırsanız sizi severim. (Kıkırdamalar artar) yine de çoğu doğru. Ben gerçekten oradaydım. Masonların, özgür masonların bu ülkenin kuruluşunda inanılmaz bir etkisi oldu. Bu özgürlük ile ilgili bir şey.

Özgürlük. Ben yıllar önce konuştuğum ve bir çok insanı mutsuz eden konuya geri döneceğim. Bunun için hazır mısınız, kendi özgürlüğünüz için, kendinizi algıladığınız biçimden, kendi algınızın sınırlamalarından özgür olmak için hazır mısınız? Özgürlüğün dışarıdaki dünya ile bir alakası yoktur. Özgürlük sizin içinizde var olan çok kişisel bir şeydir. Kendin olma özgürlüğü, suçluluktan veya utançtan veya geçmişin agırlığından özgürleşmek.

Siz bunu geçtiniz, size nasıl yaşayacağınızı söyleyen bir hükümet yok, din yok, komşuluklar yok veya herhangi birisi yok. Siz basitçe o algoritmadan çıkıyorsunuz. Bu konu hakkında daha sonra konuşacağım.

İşte biz 4 Temmuz 2015'te buradayız. İşte biz buradayız, işte siz buradasınız, farkındalık içinde -algı değil ama fark ediş- yaşamınızın, onu nasıl yaratacağınızın, özgürlüğün ve aydınlanmanın farkında.

Hadi bunun ile birlikte güzel, derin bir nefes alalım.

Tam da şu anda heyecan verici enerjiler akıyor. Hım.

Peki, hadi başlayalım o zaman. Hım (Adamus ıslık çalar ve sonra söylenir) Hım, mm, mm, mm .

Neden Beklediniz 

Bizim son Şaud'umuzda ben size, sizi neyi geri tuttuğunu sordum. Siz neden beklediniz? Siz neden aydınlanma için beklediniz? Sebep ne idi? Ve ben gerçekten diyorum ki siz bunu bir kez bulduğunuzda, ki bu, sadece bir kaç sözcükten ibaret, bunu bir kez bulduğunuzda siz ona izin vereceksiniz. Ne hissettiniz? Siz buradan ayrıldıktan sonra bu konuyu hatırladınız mı? Hayır, muhtemelen değil.

Hadi mikrofon ile çok hızlıca dolaşalım. Neden beklediniz? Ve ben tam da şu anda size bir şey anlatacağım. Linda birilerine mikrofonu uzatacak ve onlar da kim olursa olsun korkacaklardır. Bir anlığına durun. Bunun hakkıda düşünmeyin. Çok uzun olmamak kadı ile siz sadece ağzınızdan ne çıkıyorsa onu söyleyin. Siz sadece söyleyin çünkü siz zaten bunu biliyorsunuz. Siz onun hakkında düşünmeye başlıyorsunuz ve bana makyo yanıtlar vermeye başlıyorsunuz ve bu neden ile de bütün enerjiler tuhaflaşıyor. Sadece söyleyin neden beklediniz? Linda, sadece 4 kişiye soracağız.

Neden bekledin David?

DAVİD: Ben aslında Geoff'un önceki yorumunu sevdim gerçekten de- yaşama bağımlı olmak.

ADAMUS: Evet. Güzel.

DAVİD: Bu, benim ile rezone oluyor demek istiyorum.

ADAMUS: Evet.

DAVİD: Bir başka şey de "ve"  (durumu) olarak benim aydınlanıp, ayrılmayı istememem ama aslında gerçekten, gerçekten ilk defa hayatın tadını çıkarmak.

ADAMUS: Güzel. Olaganüstü yanıtlar. Olaganüstü.

Sıradaki. Neden beklediniz? Linda aranızda. Neden beklediniz?

SUE: Bana gelen sebep bu özel zamanda burada olmak için.

ADAMUS: Peki, bu zamana ne olmuş?

SUE: Bu zaman çok sihirli.

ADAMUS: Güzel. Evet.

SUE: Anlamak ve hissetmek için.

ADAMUS: Ama biliyorsun her zaman sihirliydi...

SUE: Hayır.

ADAMUS: ... Diğer ömürler, 2 yada 3 ömür önce de oldukça çekiciydi.

SUE: Ohh, peki.

ADAMUS: Evet,evet.

SUE: Evet.

ADAMUS: Sİhirli. Peki. Yaşamında sihir varmı?

SUE: Ehhh, hayır. (Gülüşmeler) Bu kez yok.

ADAMUS: Peki ama biz bekliyoruz.

SUE: Evet.

ADAMUS: Vayy. Biliyorsunuz ben geleceği görebiliyorum ve

2077'nin gerçekten sihirli bir zaman olduğunu görüyorum, sen bekleyip bunun için gelebilirsin.

SUE: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Sen onu şimdi istiyorsun.

SUE: Evet. Hadi onu şimdi yapalım.

ADAMUS: Nasıl yapacaksın?

SUE: Teslim olarak. İzin vererek.

ADAMUS: Neye teslim olmak?

SUE: Kendime

ADAMUS: Güzel. Hadi buna izin vermek diyelim

SUE: İzin vermek, doğru.

ADAMUS: Teslim olmak kulağa o kadar itaatkar geliyor ki.

SUE: Doğru, işte, evet, insanlar

ADAMUS: Vur bana! Vur bana! ( Gülüşmeler)

SUE: İzin vermek.

ADAMUS: İzin vermek. Güzel.

SUE: Ve içimdeki hoşgörüyü hissetmek.           

ADAMUS: Peki.

SUE: Evet.

ADAMUS: Teşekürler.

SUE: Rica ederim.

İki tane daha. Neden beklediz? Evet.

Neden beklediniz?

ALİ: Bana gelen şey beklememden dolayı. Ben kendime güvenmiyordum.

ADAMUS: Peki. Şimdi kendine güveniyormusun?

ALİ: Ben kendime çok daha fazla güveniyorum.

ADAMUS: Ben bunu sormadım.

ALİ: Evet, Güveniyorum.

ADAMUS: Çünkü "Daha fazla ve daha fazla ve daha fazla" sonsuza ve sonsuza ve sonsuza kadar sürer.

ALİ: Ben kendime güveniyorum.

ADAMUS: Güzel. Bu hoşuma gitti. Sen buna inanmasan bile öyle hareket et çünkü inançlar zayıf ve sahtedir. Sadece -Sahneye vurur. Ben bunu seviyorum!- Onu eyleme dök.

ALİ: Peki. Peki.

ADAMUS: Ve daha sonra ne olur biliyormusun?

ALİ: O, olur.

ADAMUS: Daha sonra göreceksin, o, olacak. Ben daha sonra algoritma ve onun nasıl gerçekleştiği konusunda konuşacagım. Güzel. Bunu sevdim. Bir tane daha. Ben henuz istediğim cevabı almadım ama güzel yanıtlar aldım. Cevap, bu arada Adamus cevabı (Adamus kıkırdar)

Evet. Neden beklediniz?

SART: Ben dondurma için buralarda takılıyorum.(Kahkahalar)

ADAMUS: Biliyorsun ineğin öldüğünü sana söylemekten nefret ediyorum.

SART: Muhtemelen korku.

ADAMUS: Korku.

SART: Evet.

ADAMUS: Bu iyi.

SART: Korku.

ADAMUS: Ne korkusu?

SART: Fiziksel olarak yaşama korkusu.

ADAMUS: Evet.

SART: Ve...

ADAMUS: Sen bunu bir kaç kez yaptın.

SART: Evet.

ADAMUS: Sen bunu yapmak üzeresin. Hemen değil ama sonra. Sonra. Korku. Orada neler olduğunu düşünüyorsun?

SART: Ben bunun bu tarafı tamamlamamış olma korkusu olduğunu düşünüyorum.

ADAMUS: Ahh! İşte yine başladık- tamamlamama korkusu.

SART: Evet.

ADAMUS: Neyi tamamlamama?

SART: Bir fikrim yok ( Gülüşmeler)

ADAMUS: Bunun neden olduğu sorunu görüyor musunuz? Sen aslında bu konuda çok net ve çok açıksın. Tamamlanmama. Bu, Agustos'ta konuşacağımız hayata olan bağımlıklardan birisi. "Ben tamamlamadım" Neyi tamamlamadın? "Bilmiyorum" Ama sen tamamlanmadın.

SART: Evet.

ADAMUS: Teşekkürler.

O neden ile ben "Neden beklediniz?" sorusunu yönelttim. Mikrofon bana uzatılmış olsaydı benim cevabım, "Ben beklemedim" olurdu. Beklemedim. Bu, biraz aptalca gelebilir ama ben beklemedim. Ben yaşıyorum ve ben deneyimliyorum. Ben meydan okumalardan geçen bir insanım ama ben zaten gerçekleşmiş olan heyecan verici bir uyanış yaşıyorum, aslında o bir ve, o zaten burada ama ben eğleniyorum Adamus. Ben çok eğleniyorum. Neden? Çünkü ben onun zaten burada olduğunun idrakındayım. Ben zaten aydınlandım. Ve ben hala oyunu oynayabileceğimin farkındayım. Ben hala yaşama bağımlı olabilirim. Ben hala eğlenebilirim. Ben hala...Bilirsiniz, öğrenmek çok eğlencelidir. Ve çiçek açmak, açılmak çok eğlenceli, yani ben bunu da yapıyorum Adamus.

O halde ben gelecek sefere "Neden beklediniz?" sorusunu soracağım. Ben beklemedim. Beklemedim. Ben aydınlandım ve ben aynı zamanda bu oyunu oynayarak keyif alıyorum. Lanet olsun! Ben senin gibi şeyler yaratıyorum. Lanet olsun! Ben sadece diğer yaşamlarımda kendime izin vermediğim şeyleri yaparak eğleniyorum! Ben bu öğleden sonra bir parti veriyorum. Bu, ben buna muktedir olduğum için böyle Adamus. Sebep bu.

(Kısa ara)

İzleyicilerde bir suskunluk oluştu. (bazı kahkahalar). Ben bunun bilge, "Oh evet" mi yoksa, veya şu, "O neden bahsediyor?" mu olduğundan emin değilim. (Adamus kıkırdar) "Lütfen bir bira açıp onun ile devam eder misin!"

Tanrı'ya İnanıyor musunuz?

Peki, sıradaki soru. Bu arada, ben bugün her şeyi basit tutmak istiyorum. Biliyorum bir parti vereceksiniz o neden ile ben sadece hafif şeyler ile devam etmek istiyorum. Yani biz çok derine dalmayacağız. Sakıncası yoksa bu, klasik Şaudlar'dan biri olmayacak. Sadece olanlar var. Demek istiyorum ki bu, bu ayın, bilirsiniz işte, sadece böyle konuşmak ve bizim sadece böyle olmamız gereken o zamanı. 

O halde sıradaki soru, Tanrı'ya inanıyor musunuz?

Peki, şimdi, siz bu gezegendeki dünya nüfusunun yüzde 78'inin bir Tanrı formuna inandığını fark ediyor musunuz? Çeşitli derecelerde tabii ve farklı tanrılara ama yaklaşık yüzde 78, kendilerinin dışındaki bu Yüce Varlık'a ya da Güç'e inanıyor. Geriye yüzde 22 kalıyor ve yüzde 10'unuz da gerçekte açıkça ateist olduğunu ilan edenler, "Tanrı yok."  

Tabii ki, biliyorsunuz, fark etmez. Siz Tanrı'yı reddedebilirsiniz ama bir ateist konusundaki eğlenceli nokta, gerçek bir ateistin bunu asla düşünmeyecek bile olmasıdır. O, o kelimeyi bile bilmez. Bu, onların bilincinde değilidir. Gerçek bir ateist böyledir. Onlar, "Ne dedin? Sen ne hakkında konuşuyorsun?" havalarındadır. Onların bir Tanrı anlayışı yoktur. Sözde ateistler hep geri dönüş yapar ve mental zihinlerinde devamlı olarak Tanrı konusunda ilerlerler. Onların inanıp inanmaması benim açımdan fark etmez. Aslında ateistler en kolay çalışılabilecek insanlardır. Onlar çok fazla eski görüşlere sahip değillerdir veya onların büyük umutları veya arzuları yoktur. Onlar yaşar ve ölür.

Onlar öldüğünde onlar ile çalışmak çok eğlencelidir, "Merhabaaa! Sen öldün! Onlar, Hayır, ben ölmedim, ben hala kendimi hissediyorum. Ben hala farkındayım" şeklinde davranırlar. "Ama sen öldün. Senin artık bir bedenin yok! Bak, bırak sana göstereyim Oradaki araba kazasına bak. O sensin." "Haaah! Ohhh! O halde bir Tanrı vardı! Ohhh! Ohhhhh! Keşke annemi dinleseydim." (kahkahalar)

Onlar daha sonra benim duymak istemediğim şekilde günah çıkarmaya başlarlar. Onlar şimdi günah çıkarma vakti olduğunu sanırlar ve...hayır, hayır, hayır, hayır. "Biliyorsun sen öldün, senin artık bir bedenin yok ve sen hala bir ateist olabilirsin. Sen hala bir ateist olabilirsin. Bu pekaladır." Biz buna daha sonra değineceğiz. Bu, aslında oldukça eğlenceli.

Ve nüfusun içerisinde bunu istemeyen bir yüzde var. Tanrı veya herhangi birşey demek istiyorum. Onlar onu sadece istemiyorlar. Onlar ona sahip olmak istemiyorlar. Onlar ateist değil, dinsiz. Onlar ona sahip olmak istemiyorlar. Bu, onlara düşünmek için çok fazla gelir. Siz onlar ile yaşam sonrası hayat veya Ruh (Spirit) veya Tanrı veya mucizeler veya bunun gibi şeyler konusunda konuşmayı denersiniz. Onlar hayatın özünün temel şeylerine o kadar odaklanmışlardır ki onu fark etmezler.

Ama bu gezegende yaşayan insanların yüzde 78'i bir tür Yüce Varlık'a inanıyor. Bu, muhtemelen herşeyin tekil kitle bilinci kavramı, bu gezegendeki herşeyin.

Yani siz bunun etkisini hayal edebilirsiniz.

O halde, Linda, hadi seyirciye koşalım; Ben soruyu soracağım,Tanrıya inanıyor musunuz?

Evet. April Tanrı'ya inanıyor musun?

APRİL: Tipik Tanrı tanımına değil, hayır.

ADAMUS: Peki, güzel hangi tanıma peki?

APRİL: (Duraksar) Sanırım bilinç. O, bir farkındalık, bir güç olmalı.

ADAMUS: Dua ediyor musun?

APRİL: Hayır

ADAMUS: Etseydin bu geçerli olurdu, sen daha yüksek bir varlığa inanıyor musun?

APRİL: Yükseğine hayır.

ADAMUS: Daha düşüğüne?

APRİL: Düşüğüne de değil (Onlar güler). Hayır, ben...

ADAMUS: Ve sen farkındasın, lütfen, ben sizinle enerjilerin gitmesi için  bu şekilde oynuyorum. Evet, peki. Daha yüksek de değil daha düşük de değil. Peki ya ne?

APRİL: (Yeniden duraklar) Ben burada kafamdan dışarıya çıkmaya çalışıyorum.

ADAMUS: Bu zordur. Evet, bunu yapması zor.

APRİL: Evet!

ADAMUS: Evet gerçekten zor. Derin bir nefes alırsın ve ben sonra senin üzerine tükürürüm. (O boğulur gibi olur; İzleyiciler "Ohhh!"der ) Bu, onu uyandırdı.

APRİL: (Güler) Evet!

ADAMUS: O gitti...aslında bunu ben yapmadım ama görüyor musunuz? Ohhh, ben bunu hep söylüyorum, eğer öğretecekseniz, dikkat dağıtmanız gerekir. Bunu gerçekten yapın çünkü insanlar kafalarına giriyorlar ve sonra, ohh öyle sınırlı ve ona o kadar takılı kalıyorlar ki sizin dikkat dağıtmak için birşey yapmanız gerekir. (Adamus tekrar tükürür gibi yapar; bazı kıkırdamalar) Yani biz seni şimdi kafandan çıkardık, sen şimdi daha iyi hissediyorsun veya kendine geldin. Tanrı konusunda fikrin neydi?

APRİL: Tanrı benim.

ADAMUS: Güzel.

APRİL: Herşey benim bir parçam.

ADAMUS: Bu, söylediğin kadar iyi bir şey mi?

APRİL: Evet. O, lanet olası kadar güzel! (Onlar kıkırdar)

ADAMUS: İyi. Çocuklar siz öğreniyorsunuz ve bana hissettiğin tanrıyı tek bir sözcük ile tanımla.

APRİL: Tatlılık.

ADAMUS: Eh bu, benim tanrıyı anlatmak için kullanacağım bir sözcük olmazdı ama bu, benim  hoşuma gitti. Bu, benim hoşuma gitti.

APRİL: Ben sevgi diyecektim.

ADAMUS: Biliyor musunuz, hadi artık gerçek yazı tahtasını kullanalım. Bunu değil ( I pad),  bu çok tuhaf .

LİNDA: Hayır, tuhaf olan sensin!

ADAMUS: Hadi o yazı tahtasını buraya getirelim. (Yazı tahtası sahneye getirilir)

O halde peki, tatlılık. İyi. Teşekkürler.

APRİL: Teşekkürler.

ADAMUS: Bu, sona ermiş olması gereken rahatlatıcı birşey değil mi?

APRİL: Evet.

ADAMUS: Oh! Ama sen daha sonra ne olacak biliyor musun? Sen tarihte ve video kasetinde kayıtlı olan bu anı tekrar yaşayacaksın. Sen bunu tekrar yaşayacaksın ve zihninde ileri  ve geri gidecekin," Ben ne demeliydim? Ben ne demeliydim? Lanet olsun!"

LİNDA: Oh, şuna bak!

ADAMUS: "Adamus beni rezil etti. Lanet olsun, Adamus...Ben biliyordum ama diyemedim." Ve daha sonra onu kavrayacaksın. Güzel.

(O, yazı tahtasına bakar ve bacakları olmadığını fark eder) Oh, peki. Ben yazarken böyle yapacam, (yere diz çöker). Teşekkürler baylar ( yoğun kahkahalar).

SART: Hey ben sordum!

ADAMUS: Hayır, tamam. Onlar benim hep diz çökmemi istiyor. Ben niye böyle onu da bilmiyorum.

LİNDA: Sen Tanrı'yı soruyorsun.

ADAMUS: Kesinlikle. Neden olmasın? (kıkırdamalar artar; yazı tahtasını düzeltmeye gelirler) O zaman biz bunu beklerken çeşitli şekillerde Tanrı'ya inanan yüzde 78'i ele alalım. Bazıları deizme inanır büyük bir Tanrı'ya ama herşeye karşı iyi bir Tanrı'ya; İnsanların işlerine karışan, evrenin işlerine karışan ama o, dışarılarda bir yerlerde.

Ve kendi Tanrı tanımına sahip olan bir çok farklı din var. Ona Allah diyenler var, ona Tanrı diyenler var. Ona Ruh ya da herhangi birşey diyenler var. Ama bunlar İlahlar.

Tanrı  konusunda panteist görüşü olanlar var- Tanrı herşeyin içindedir. Tanrı doğadır. Tanrı havadadır. Tanrı hepimizin içindedir. Ama bu inanç sisteminde bile Tanrı halen daha büyüktür. O, herşeyin içindedir ama bir şekilde daha büyüktür. Bunlar birinin  Tanrı inancı konusundaki iki temel yoldur.

Hadi biraz daha dolaşalım Tanrıya inanıyor musunuz? Burada bir yargı yok. Biz bunu yazacağız- Tatlılık yazar mısın lütfen?

ALAYA: Tatlılık

ADAMUS: Evet, evet. Hayır, ben sana tatlılık demiyorum. O, buraya yazacağımız kelime  ama sen oldukça tatlısın, çok tatlı. Evet.

VİNCE: Kesinlikle!

ADAMUS: Sen kesin Tanrıya inanıyorsun. Peki

VİNCE: Evet.

ADAMUS: Ve sen o Tanrı'yı nasıl tanımlardın veya onu nasıl karakterize ederdin?

VİNCE: İşte o her yerde olan. Om -... Her yerde.

ADAMUS: Ommmm.

VİNCE: Ben buradayım, ben oradayım.

ADAMUS: Evet o, büyük om. Heryerde olan, herşeye kadir, tüm güce sahip, herşeyi bilen. Senin Tanrın bu mu?

VİNCE: Hayır, o, bizi onun yerine deneyimlemek için yarattı.

ADAMUS: Doğru, doğru. Garip değil mı eril dişil ne kullanıyorsun?

VİNCE: O.

ADAMUS: Evet. Bu zor birşey, o halde senin Tanrı inancın...

VİNCE: Hey ben çektiğim bütün boklardan sonra halen hayattayım.

ADAMUS: Bir Tanrı var!

VİNCE: Bir Tanrı var!

ADAMUS: Bir Tanrı var! (Kahkahalar) Bunu sevdim. Parlak bir fikir. Güzel. O halde bana tahtaya yazmak için bir yada iki kelime ver.

VİNCE: Evrensel.

ADAMUS: Evrensel. Tamam. Güzel. Evrenin ötesi konusunda ne düşünüyorsun? Evren küçük bir yer, buradaki herşey anlaşılmış.

VİNCE: Hadi o zaman çoklu evrene gidelim , her yerde olana.

ADAMUS: Her yerde olana. Güzel! Güzel! Bunu sevdim.      

 VİNCE: Bana bir delta ver, ben de sana bir epsilon vereyim.

ADAMUS: Her yerde olan. Burada başka bir noktaya değineceğiz, sadece omniye (ç.n: her yerde olan). Her yöne, her sekse, her yerde, herşey. Doğru mu? Sadece... ( kalem kurumuştur) Ohh, işte. Onu sizin için doldurayım. (O kalemi bir anlığına kafasına tutar; bazı kahkahalar)

Peki, sıradaki. Evet.

Tanrıya inanıyor musunuz? Bugünkü konumuz hafif, eğer bir Tanrı olmuş olsaydı bizim daha iyi sihirli kalemlerimiz olurdu. ( Bazı kıkırdamalar) Evet.

DONNA: Ben.

ADAMUS: Ohh, sen mi Tanrısın?

DONNA: Evet.

ADAMUS: Tamam eee?

DONNA: İşte bu!

ADAMUS: Demek istiyorum ki... ( kahkahalar) Bunun ile ne yapıyorsun? Diyorum ki " Ben Tanrı'yım..." demek ile ne oluyor?

DONNA: Burada çözmeye çalıştığımız konu da bu diye düşünüyorum, doğru mu? Bunun ile ne yaptığımız.

ADAMUS: Evet. Bunun ile ne yapıyorsun? Demek istiyorum ki, biliyorsun,       " Ben Tanrıyım..." Evreni sen mi yarattın?

DONNA: Evet (Gülüşmeler) İyi günlerimden birinde!

ADAMUS: Senin iyi günlerinden birisi. Sen cehennemi de yarattın.

DONNA: Evet. Evet. Evet, onu tamamen ben yaptım.

ADAMUS: O halde bana tahtaya yazmam için bir kaç kelime ver. Tanrı. Tanrı, siz bu konu hakkında düşünürken bir çok insanın Tanrı'ya olduğu gibi meleklere de inandığını fark ediyor musunuz- aslında bu oran biraz daha yüksek insanların yaklaşık yüzde 80'ini oluşturuyor. Tam olarak Tanrı değil ama insan da değil. Biraz daha fazla güce sahip varlıklar, İnsanlardan biraz daha çekici,  biraz daha güzel.

İnsanlar Tanrı'dan daha çok benim orta varlıklar dediklerime inanıyorlar. Şimdi bu ilginç. Eğer Tanrı'ya inanmıyorsanız meleklere nasıl inanabilirsiniz? İnsanlar gerçekten tuhaflar. Evet . Peki. Şimdi sana dönelim.

DONNA: Güzel dikkat dağıtma oldu.

ADAMUS: Evet. Bu, o kadar iyi ki. Gerçek dikkat dağıtma onlar çok fark edemediğinde olur. Onlar bunu hissederler ama böyle devam etmeye o kadar isteklidirlerdir ki onlar bunu söyleyerek, kabalık yaparak  bozmak istemezler. Onlar sadece onunla akışta olurlar, ohh evet. Sen kaba olduğundan değil tabi ki. Sen kibardın.

DONNA: Teşekürler.

ADAMUS: Evet.

DONNA: Bilinçli yaratıcılık.

ADAMUS: Ehhh. Ahh, peki. Tamam. Ben bu kez o konuya değinmeyeceğim.

DONNA: Fazla makyo mu?

ADAMUS: Oraya gitmek.

DONNA: Oraya gitmek.

ADAMUS: Oraya gitmek.

DONNA: İşte bu yaratıcı..

ADAMUS: Yaratıcı.

DONNA: ...Ama onun farkında olmak, sanki onu uyku durumunda yapmak ama bunu gerçekten seçerek ve yaratarak yapmak.

ADAMUS: Evet! Tamam.

DONNA: Benim demek istediğim buydu.

ADAMUS: Teşekkürler.

DONNA: Rica ederim.

ADAMUS: Biz tahtaya farkında yaratıcı mı, yoksa bilinçli yaratıcı mı yazacağız?

DONNA: Her ikisini de.

ADAMUS: Tamam ikisini de yazalım.

DONNA: Farkında yaratıcı harika.

ADAMUS: İkisini de yazalım.

SCRİBE: İkisini de mi? (Bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: İ-k-i-s-i-n-i- de

DONNA: Farkında yaratıcı.

ADAMUS: Evet, farkında yaratıcı. Peki, bir kaç tane daha.

Şu anda çevrim içi izleyen herkese burada sorduğum soruyu yöneltiyorum.

Tanrıya inanıyor musunuz?

Bu arada yanlış ya da doğru cevap diye birşey yok. Bu, önemli bir tartışma ve ben istediğim noktaya gelecek yıl gibi geleceğim.

LİNDA: O güzel! Güzel

ADAMUS: Peki.

LİNDA: Başka var mı?

ADAMUS: Evet. Tanrı'ya inanıyor musunuz? Bir Tanrı olsaydı insanlar ölmezdi. Böyle diyorlar, "Eğer bir Tanrı var olmuş olsaydı Dünya'daki tüm bu acı ve eziyet olmazdı." Tanrıya inanıyor musunuz?

NİCOLE: Ben kendime inanıyorum.

ADAMUS: Kendine inanıyorsun. Peki ama Tanrı'ya inanıyor musun?

NİCOLE: Bir dereceye kadar.

ADAMUS: Bir dereceye kadar, peki. Senin dini temelin nedir?

NİCOLE: Ben Katolik'tim.

ADAMUS: Sen Katolik'tin. Ben bunu geçmiş zaman kipi olarak alıyorum.

NİCOLE: Evet.

ADAMUS: Evet. Sen kilisenin uzun kollarının halen sana uzandığını hiç tecrübe ettin mi?

NİCOLE: Hayır.

ADAMUS: Gerçekten mı?

NİCOLE: Hayır.

ADAMUS: Ohh, sen bunun böyle olduğunu göreceksin, görüyorsun da aslında ama olsun.

LİNDA: Ona yalan söylediğini söyleyebilirsin.

ADAMUS: Kesin, kesin, kesin.

LİNDA: Ona güvenmiyor musun?

ADAMUS: Ohh, hayır, ben doğruları görebiliyorum (kıkırdar) Ben daima insanların orada gerçek olmayan şeyleri söylemeleri konusunda heyecanlanırım. Bu, kendiniz hakkında keşfedeceğiniz şeylerden birisi kendiniz hakkında düşündükleriniz, gerçek siz değil.

Siz bunu fark etmeye başlayacaksınız. Sen katolik olarak doğup büyüdün ve ... Hayatında rahibeler var mı?

NİCOLE: (Kahkahalar) Hayır.

ADAMUS: Peki onlar geri mi döndüler?

NİCOLE: Ehh, okulda yoktu.

ADAMUS: Sen ne tür bir Katolik Kilisesi'ne gittin? Rahibeler yok, papazlar yok. Ne...

NİCOLE: İşte bizim...

ADAMUS: Hindu rahipleri mi var?

NİCOLE: Biz genellikle her gün kiliseye giderdik. Biz genellikle her gün öğle yemeği vakti kiliseye giderdik. Evet.

ADAMUS: Her gün öğle yemeği vakti.

NİCOLE: Evet. Ama okulda rahibeler yoktu. Sadece...

ADAMUS: Sadece papazlar mı?

NİCOLE: Sadece papazlar.

ADAMUS: Tarikat üyeleri var mı?

NİCOLE: Hayır.

ADAMUS: Sadece papazlar. Vay. Peki.

Ama biz nerede kalmıştık? Sen benim dikkatimi dağıttın. (Kahkahalar ve bazıları alkışlar) Sen artık Katolik Kilisesi'ne gitmesen de katman örtüler olduğunu keşif edeceksin, hala onun etkileri var, o, bir tür katman örtü. Bu kötü bir şey değil ama o bir dereceye kadar hala burada. Ben bunu size daha sonra göstereceğim.

Ve sen bir ya da iki kelime ile Tanrı'yı nasıl tanımlardın?

NİCOLE: (Duraklar) Aklıma bir şey gelmiyor (kıkırdar)

ADAMUS: Pekala. Hadi bunu başka bir şekilde yapalım. Sen hissettiğin zaman, ben Tanrı hakkında konuştuğum zaman zihninde ne beliriyor?

NİCOLE: Makyo.

ADAMUS: Makyo, evet. Bu, güzel, buna bir kaç şey daha ekleyebilir  miyim? Biraz korku. Biraz şüphe. Bir tür... Gölgede bırakma olurdu benim kullanacağım kelime. Gölgede bırakma. Sanki orada bir entellektüellik söz konusu, ben buna inanmıyorum, bu Tanrı'nın ama gölgede bırakma sanki bir bulut gibi orada. Biraz. Biraz. Bu, senin hayatında çok büyük zorluklara neden olacak derecede değil ama o seni geri tutuyor, hepinizi birazcık geri tutuyor. Peki, teşekkürler.

NİCOLE: Teşekkürler.

ADAMUS: Ve bir tane daha. Teşekkürler, bu muazzam bir baskı değil mi? Vay.

LİNDA: Sen zor olmaya başladın.

ADAMUS: Tanrı'nın Dünya'da milyonlarca insanı ve seni o kameradan izlediğini anladığımız zaman. (bazı kahkahalar) Tanrı özellikle o, bugün benim hakkımda ne diyecek diye merak ediyordu. Peki. Sıradaki. Tanrıya inanıyor musunuz?

ELİZABETH: Evet.

ADAMUS: Ve o Tanrıya inanıyor  musunuz?

ELİZABETH: Ben bunun çok iyi bir soru olduğunu düşünüyorum Adamus.

ADAMUS: Kesinlikle.

ELİZABETH: Çünkü biz duyuyoruz...

ADAMUS: Bunu sormamı Tanrı istedi benden.

ELİZABETH: İşte ben bunu ona, ona... ( ç.n: dişil ve erili kastediyor, he, she)

ADAMUS: O,o. (erkek)

ELİZABETH: Biz yolumuzda bir yerlerde "Ben de Tanrı'yım"ı ifade ediyoruz.

ADAMUS: Evet.

ELİZABETH: Ben Tanrı ile birlikte yaratıyorum.

ADAMUS: Evet

ELİZABETH: Sorduğun sorudaki düğümü bana çözdürmeye çalışman ilginç.

ADAMUS: Evet, evet.

ELİZABETH: Ve ben Tanrı'nın, o sözcüğün, her yerde bulunan güç olduğunu düşünüyorum, bireysel olarak, ifade olarak, herşey, biz de o Tanrı'nın bir ifadesi olarak yaratıldık, o neden ile biz ifade halindeki Tanrı'yız.

ADAMUS: Peki. Peki (Bazı kahkahalar) Ben sana sadece... (Birbirlerine sarılırlar) Teşekkürler Tanrı. O halde yazalım Tanrı kafa karıştırır.( Kahkahalar artar)

ELİZABETH: Ama bunun senin için bir anlamı yok mu?

ADAMUS: Benim için hiçbir şeyin anlamı yok!

ELİZABETH: Anlam...

ADAMUS: Benim umrumda değil. Umrumda da olmamalı.

ELİZABETH: Doğru çünkü sorunun cevabı anlam değil.

ADAMUS: Doğru. Mantık, evet.

ELİZABETH: Bildiğim kadarı ile özellikle de Şambra'nın bireysel olarak o bir olmayı, o bağlantıyı, o bilişi, ben bildiğimi biliyorumu zaman zaman hissetiğini düşünüyorum.

ADAMUS: Doğru.

ELİZABETH: Ve örnekte olduğu gibi biz oyuz.

ADAMUS: Evet.

ELİZABETH: Bana öyle geliyor ki biz hepimiz bir olan o şeyi ifade ediyoruz.

ADAMUS: Pek değil.

ELİZABETH: Ohh, bilmem.

ADAMUS: Demek istiyorum ki bir dereceye kadar evet ben bunu birazdan açıklayacağım.

ELİZABETH: Peki.

ADAMUS: ... Benim bakış açımı kanıtlayacağım. Ama sen ara vermeden devam etmem için bana yardımcı oldun teşekkürler.

ELİZABETH:  Ohh  bunu yapmaktan mutlu oldum.

ADAMUS: Teşekkürler.

ELİZABETH: Birşey değil.

ADAMUS: O halde buraya ne yazacağız.

ELİZABETH: Ohh peki. İyi soru. Sonsuz herşeyin Tanrısı. Tanrı nedir? Tüm olandır.

ADAMUS: Olan herşey. Peki. Tamam. Sonsuz makyo.

ELİZABETH: Gerçekten mı?! Çünkü...

ADAMUS: Ben seninle dalga geçmiyorum.

ELİZABETH: Biz ne ile yaratıyoruz? Biz neyiz... Kaynak ne? Biliyorum o bizim içimizde.

ADAMUS: Sen bunu söylüyor musun yoksa biliyor musun? Sen bunu yaşıyor musun yoksa düşünüyor musun?

ELİZABETH: Ben bunu hissettim. Ben bunu özel bir durum şeklinde yaşadım.

ADAMUS: Bu ömründe bu özel durumu kaç kez yaşadın.

ELİZABETH: Ohh bir bakayım 470 kere... Bilmiyorum. (Kahkahalar)

ADAMUS: Ben sadece soruyorum. Teşekkürler.Teşekkürler.

ELİZABETH: Ben senin bu soruya olan yanıtını bilmekten hoşlanırdım.

ADAMUS: Evet. Ben Tanrı'ya inanıyor muyum?

ELİZABETH: İşte Tanrı bir kelime ve sen sorduğunda o kelime ne anlama geliyor?

ADAMUS: Ama bu gezegendeki insanların yüzde 78'i onun bir versiyonuna inanıyor...

ELİZABETH: Daha yüksek birşeye inanmak.

ADAMUS:... Tanrı'nın. Bu benim bakış açım burada bir katman örtü var, bu insanlığı kaplayan büyük, yoğun bir bulut ve ben bugün konuyu hafif tutacağımı söyledim, o neden ile biz Tanrı'yı havaya uçuracaz.

ELİZABETH: Peki

LİNDA: Ooo bu çok hafifmiş. Çok hafif.

ADAMUS: Hayır, ben çok ciddiyim.

LİNDA: Evet, bu çok hafif.

ADAMUS: Bu çok hafif, siz sonunda çok daha iyi hissedeceksiniz. (Linda kıkırdar) O nedenle teşekkür ederim.

ELİZABETH: Çok, çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Yani verilen spesifik bireysel yanıtlar o kadar önemli değildi. Ben sizin burada salonda neler olduğunu hissetmenizi istiyorum. Bu, çok açık.

Tanrı

Biz Tanrı hakkında konuşuyoruz. O, şöyle birşey- ben insanlığın daha farkında veya daha bilincinde olduğu tek şeyin Süper Kupa (ABD'de bir futbol turnuvası) olduğunu düşünüyorum. Bu doğru! Ama ...bu aslında bir olgu.

O, bilinçtir ve insanlar...bu, o kadar kafa karıştırıcı ki. Ben insanların Tanrı konusundaki algısını kelimelere dökecek olsam onu, kafa karıştırıcı, yıkıcı, mesafeli, çirkin, belirsiz, zihinsel, erkek, - ben sizi tekrar sinirlendireceğim- çok sinir bozucu, ve tüm bu şeyler ve insanların inandığı şeyler bunlar! Onlar dışarıda kendilerinden daha büyük bir varlığa inanıyorlar. Siz ona Tanrı ya da Allah diyorsunuz. Biz aniden dizlerimizin üstüne  çöküp tapınıyoruz. Bu da neyin nesi? Ama bu insan bilincinin insanlığın temel yapılarından birisi. Bu sizin günlük hayatınızı yaratan algoritmalardan biri.

Bu gezegendeki Tanrı anlayışı en iyi haliyle korkunç derecede çaylak, belki en kötü hali ile de sonsuz derecede ahlaksız (rüşvetçi). Bu, çok dün. Bu, çok kontrol halinde ve bu hiç kesin değil. Siz böyle olmasını istemeseniz de, siz buna inamasanız da ben size bu soruyo yöneltiyorum, bu basit soruyu "Tanrı'ya inanıyor musunuz ve Tanrı sizin için ne demek? Siz diğer insanlardan, geriye kalan herşeyden çok daha bilinçli ve entellektüelsiniz. Zor olsa da siz zihinseldiniz. Siz doğru sözcükleri seçmeye çalıştınız, siz bu şeyleri dışarıdaki o belirsiz kavram ile bağlamaya çalıştınız.

Sizin daha iyi bir anlayışınız olduğunu ve daha aydınlanmış olduğunuzu düşünerek, bu kapıdan çıkıp, şehre gidip, bunu sokaktaki insanlara sorduğunuzu bir düşünün.

Yanıtlar kesinlikle benim alçak gönüllü görüşüme göre zavallı olacaktır, kesinlikle zavallı. Tanrı'ya inanan insanların yüzde 78'i, belki de yüzde 62'si Tanrı konusunda başkasının düşünmesine izin  veriyor; onlar Tanrı'nın başkası tarafından tanımlanmasına izin veriyor. Onlar soru sormuyor. Birisi, "Tanrı cennetteki babamız" diyor "O, neden baba? Cennet nerede? Tanrı bütün gün ne yapıyor?" Onlar bunlar ile başkasının uğraşmasına izin veriyor.

Birçok insana "Tanrı nedir?" diye sorun, "Bilmiyorum. Biliyorsun o, cennette." Bu resimde yanlış olan ne? Ve bu, devam ediyor. Bu, devam ediyor ve bu nedenle insanlar Tanrı karşısında suçlu ve korku dolu hissediyorlar. "Ohh, benim Tanrı konusunda doğru düşüncelerim ya da inançlarım yok." Ben burada bu sahnede daha önce söyledim, ben Tanrı'dan nefret ediyorum. Ben endişeli değilim. Tabi ben insan formunda değilim. Benim kaybedecek birşeyim yok. Ama... ((Bazı kıkırdamalar)

Hayır bunun bir önemi yok. Bunun gerçekten bir önemi yok çünkü Tanrı, insan bilincinin bir ürünü, insan bilincinin bir yansıması, o kadar. Tanrı'nın mevcut insan inanç sistemleri ile bir işi yok. Ama bunu onlara anlatamazsınız çünkü o zaman sizi öldürürler ve siz bunu onlara söyleyemezsiniz çünkü onlar çok bocalarlar. Onlar çok zihinsel olurlar. Zihin duygusalllaşır, duygusallaşma mantıksız olur. İnsanlar Tanrıdan korkmaya alıştırılmışlardır. Tanrı'ya yalvarmaya alıştırılmışlardır. Bu, asla anlamlı değildir.

Tanrıyı Gözden Geçirmek

Benim bu konuyu 4 Temmuz bağımsızlık gününde işlememin nedeni bizim, burada hepimizin de, senin de yeni Tanrı'yı getirmemiz içindir. Bu, kulağa büyük bir iş gibi gelse de bu gezegene farklı bir Tanrı getirmek o kadar da zor değil. Birilerinin tapınmaya ihtiyacı olduğundan değil. Birilerin dua etmeye ihtiyacı olduğundan değil. Dışarıda biri olduğundan değil. Ben sadece sizin kendiniz için yaptığınız şeylerden bahsetmiyorum; ben insanlığın bilincine konuşuyorum.

Mevcut Tanrı bilinci yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanıyor. Bunun bir önemi yok ama o, gerçekten çok eski. O, gerçekten çok yaşlı. O, zavallı. O, çok eril, O, çok kızgın, kinci ve tüm diğer şeyler. Ben size sizin bilmediğiniz birşey anlatmıyorum ama Tanrı kavramının  bu gezegendeki etkisini, muazzam etkisini fark etmiyorsunuz. Ve siz din adamları ile bile Tanrı hakkında  konuştuğunuzda onlar da bilmiyorlar. Onlar birkaç kelime kullanıyorlar, bu kelimeler kendilerine de dahil hiç kimse için bir anlam ifade etmiyor ve onlar daha sonra onu akademik terimler ile tanımlamaya çalışıyorlar. Onlar bilmiyorlar.

Dönüp İncil'e bakanlar var veya kutsal yazılardan birine, "Tanrı bu." Hayır bu uzun zaman önce yazıldı ve o uymuyor.

Ben bir kaç hafta önce Sedona'da New Age ( ç.n: yeni çağ akımı) akımının sonu geldiğini söyledim. Benim orada söylemediğim, benim orada söyleyemediğim ama burada söyleyebileceğim şey aslında Tanrı Çağı'nın sona erdiği.  Eski Tanrının sonu, bu, o Çağın sonu. Tam da şimdi Bilinç Çağı.

Bu Tanrı kavramı konusunda konuşmak zor çünkü o zihinselleşiyor. Tobias'ın bir kere söylediği gibi, Tanrı bir deneyimdir, Kesinlik ile bir deneyim onun hakkında gün boyunca konuşabilirsiniz ve bir fark oluşmaz ama o kesinlik ile kişisel bir deneyimdir. Hepiniz saygı değersiniz ancak siz hala beraberinizde  katman örtüler taşıyorsunuz, Tanrı korkusu var, sizin ne dediğinizin bir önemi yok, ne öğrendiğinizin, sizde hala Tanrı'ya karşı bir utanç var. "Dışarıda birşey var, büyük bir varlık, büyük bir yaratıcı, o, herşeye kadir, herşeye gücü yeten, her..." Siz bu katmana hala sahipsiniz ve artık bunu salıverme zamanı.

Tekrar söylüyorum sözcükler bunu zor hale getiriyor ama ben bazılarını kullanacağım. Tanrı kesinlikle sadeliktir. Sadece özde sadelik bu konu hakkında karmaşık olan hiç birşey yok.

O, kayıtlar tutmaz. O, zaman bilmez. O, gerçekten de sizin geçmişinizi bilmez. O, sadece sizi bilir. O, puan saymaz. O, sizden ona layık olmanızı talep etmez. O, size bakmaz. O, ilgisiz bir Tanrı ve ben bunu olumlu anlamda söylüyorum. O, yardım dağıtmaz, insanların düşündüğünün aksine onun favori spor takımları yoktur. (Bazı kıkırdamalar)

Tanrı temel olarak burada birinin dediği gibi bilinçtir. Sadece bilinç. Ama bilinç nedir? Basitçe farkındalıktır, onun bir formu ya da yapısı, boyutu, gücü yoktur.

Modern Tanrı kavramı güç kavramıdır. Bu iki kelimeyi birbiri ile değiştirebilirsiniz. Başka din tiplerinde de bu değişim kullanılabilir. "Ben güce inanıyorum. Ben herşeye kadir olan bir Tanrı'ya inanıyorum." Siz, "Ben herşeye kadir olan bir güce inanıyorum." diyorsunuz. Temel sorun budur: Tanrı ve onun bu gezegen ile bağlantısı'.

Tanrı'nın çok uzakta bir yerde yaşaması gerekiyor. O, o kadar güçlü ki. O, burada olamayacak kadar güçlü, onu tanımlarken karşımıza çıkan sorunları görün.

O, herşeyi bilir. Tanrı, Ruh (spirit), adına ne derseniz deyin o, umursamaz o, hiçbir şeyi takmaz.

Şefkatin en büyük formu budur, bu arada bu kayıtsız kalmaK anlamına gelmez. O, o kadar şefkat sahibidir ki. Ruh, Tanrı, o sizi sizin kendinizi gördüğünüz gibi görmez.

Bu Yeni Bilinç Çağı'nda meydana gelebilecek en büyük gelişme, eski Tanrı kavramının salıverilmesidir. Bu, erken yaşlarınızda size empoze edildi ise bunu daha sonraki yıllarda yapmak zordur, bu uzaktaki varlık ömürler ve ömürler boyu size işlendi.

Biz ne yapacağız? Biz ne yapacağız? Herşeyden önce biz hissetmeye, düşünmeye başlayacağız ve Tanrı ile ilgili inançlarınızı birleştireceğiz. Şimdi siz birşey söylüyorsunuz ama Linda size mikrofon uzattığında veya özel zamanlarınızda, "Ben seven bir Tanrı'ya inanıyorum" diyorsunuz. Bir dakika burada kalın. Siz seven bir Tanrı'ya inandığınızı söylüyorsunuz ama aynı zamanda çok kindar bir Tanrı'ya veya kızgın bir Tanrıya veya Tanrıya dair bir inanç var, hatta o, kindar ve kızgın olmasa bile onun saygısını kazanmadınız, siz bu Tanrı tarafından tanınmadınız.

Sizin aksini iddia etmenize rağmen hala bu hisler ve örtü katmanlar var. Benim sizde çeşitli derecelere kadar hala ölüm korkusu olduğundan hiç şüphem yok, ölümden sonra ne olacağını merak ediyorsunuz ve siz bu Tanrı şeyini ölüm ile ilişkilendirdiğinizde -ohh, güç şeyi ile ölüm arasındaki bağlantıyı kastediyorum- öbür tarafa gittiğinizde neler olacak? Sizi kim karşılayacak? Siz kendinizi muhafaza edebilecek misiniz? Büyük bir soru. "Ben ölürsem ve öbür tarafa gidersem, ohh olamaz! Tüm bu varlıklar ile ben mi başa çıkacağım, bunların hepsiyle..."

Bir bira iste rmisiniz? Dışarı çıkın. ( Adamus kıkırdar) Linda benim birşeyler içmem için harekete geçti. Sandra biz birbirimizi ne kadar zamandır tanıyoruz?

SANDRA: Bunu senin için hazırladım.

ADAMUS: Otuz yedi bin yıldır ve senin onun kahve zamanı olduğunu anlayacak kadar sezgizel olduğunu düşünmüş olman gerekir.

MOFO: (Marti): Benim çilekli cappuccinom var.

ADAMUS: Evet ama sen onu içtin bile.

Hadi Tanrı'ya dönelim.

Yani siz hala Tanrı konusunda endişeleniyorsunuz biz böyle bir araya gelip akıllıca konuştuğumuzda siz, "Ohh, evet biz bu eski inançların ötesine geçtik." diyorsunuz ama tam olarak öyle değil. O korku hala mevcut.

İnsanların ölümden korkmalarının en büyük nedeni fiziksel acı değildir. Oraya geçtiğinde hangi lanet şey olacak? Diğer realitelerdeki güç dinamikleri neler? veya diğer realitelerde Tanrı nedir? Bu büyük bir endişe. Diğer realitelerdeki Şeytan'dan, ruhlardan kendinizi nasıl koruyacaksınız? Bu Şeytan ve güçlü varlıklar ve Tanrı, bunlar ile nasıl başa çıkacaksınız? Bu Tanrı'nın radarı altında burada kalmaya çalıştığınız gibi orada kalabilecek misiniz?

Bırakın bunun çevresinde döneyim. (kahvesi ikram edilir) Taze mi bu?

LİNDA: Senin kadar taze değil. (kahkahalar)

ADAMUS: Hımm, tamam (kahvesinden bir yudum alır ve öksürür).

SART: Sadece bir kaç saat önce hazırlandı.

ADAMUS: Peki. Hallederiz

Yani - büyük, büyük ,büyük- hadi yeni bir Tanrı bilincine girelim hadi bunu yapalım ilk önce sizin için ve daha sonra da hadi bunu hala çok eski güç dolu bir Tanrı'da sıkışmış olan insanlığa ışınlayalım hadi hala zihinde tutulan Tanrı kavramının ötesine geçelim, bunu siz söylediniz ben değil. Siz  Tanrı'ya o (erkek anlamında) diye hitap ettiniz. Siz güç dolu, evrensel gibi kelimeler kullandınız. Biz bunu uzatabilirdik ama bunların hepsi aynı kapıya çıkacaktı. O, bir tür kafa karışıklığı, kaos, belirsizlik ve korkudur.

Tanrı ömrünüz boyunca sizin için  tek bir şey yapmamıştır. Ben böyle bildirilerde bulunmayı seviyorum...Ohh! Bazı Hıristiyanların izlemesini dilerdim ama izlemiyorlar. Onlarda yanlış olan ne? Hristiyan televizyonu izliyorlar. Peki.

Hadi bunu yapalım (Linda iç çeker). Hadi önümüzdeki internet yayının adını değiştirip yeni Hıristiyan Yayını yapalım (bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Hayır!

ADAMUS: Bir de gösteri koyarız.

LİNDA: Hayır!

ADAMUS: Yeni Hıristiyan Yayını. Ben sevdim.

LİNDA: Hayır! Kahretsin hayır!

ADAMUS: Dua etmek ve tapınmak ve sonra biz...

LİNDA: İsa, hayır!

ADAMUS: Biz şimdi olduğu gibi tartışmamıza devam edeceğiz.

Tanrı sizin için tek birşey yapmadı ve olması gereken de bu. O, size herhangi bir iyilikte bulunmadı. O, sizi o potansiyel kötü kazadan korumadı. O, hayatınıza, hayatınızın aşkını getirmedi. O, hiçbir şey yapmadı. O, sizi daha akıllı, parlak veya başka birşey yapmadı. İnsanlar tuhaf bir Tanrı'ya inanıyorlar. Onlar her zaman dua ediyorlar.

Gerçekte geceleri çıkan zihinsel enerjinin yüzde 9-10 kadarı dua ile ilgili. Yaklaşık yüzde 60'ı seksüel ama geri kalanı dua (bazı kahkahalar) ve bu her gece çıkıyor. Nerede gezindiğime bağlı olarak ben bunu hissediyorum demek istiyorum. Ama işte gece olup insanlar yatağına gittiğinde dua başlıyor.

Ben bunun mizahi olup olmadığını bilmiyorum, bu gerçekten büyük bir komedi; bilmiyorum bu, gezegendeki  en üzücü şey mi ama Tanrı dua edenlere yanıt vermiyor. Tanrı'nın umrunda değil. Hatta Tanrı sizi sevmiyor bile. (Adamus kıkırdar)

LİNDA: Ohhh! (izliyiciler sızlanır) Ohhhhhh!

ADAMUS: Oh! Bak! Ben sinirleri zıplattım!

LİNDA: Ohhhh!

ADAMUS: Sonunda sinirleri zıplattım. Ohhh!

LİNDA: Ohhh!

ADAMUS: Ohhh! İşte başlıyor. İşte başlıyor. Siz buna burada tanıklık ettiniz. Bu, kayıt edildi. Dışarıda olan herkes, Ohh! Siz de aynı şeyi yapıyorsunuz- "Ohhhh!" Hayır, Tanrı sizi sevmiyor. Bu, zor birşey değil mi?

Şimdi ben bunu söylediğimde bu, sizin bağlantınızı gösterecek. Tanrı'nın sizi seviyor olması gerekir. Tanrı'nın sizden daha akıllı, daha büyük, daha güçlü olması gerekir. Tanrı sizi sevmiyor. Neden? Çünkü gerçekte sevgiyi, o ilk kez deneyimlenen sevgiyi  insanlar yarattı. İnsanlar gelene kadar Tanrı sevgiyi bilmiyordu.

Kendi büyük tutkuları için hareket edenler sadece insanlardır... Bu, tuhaf bir tutku. Bu, yaşamda olmak için bir tutkuydu. Bu, yanlızlıktan kaynaklanan ve başkasını bulmak için bir tutkuydu. Bu Yuva'ya dönmek için, ki Tanrı Yuva'da değil, bir tutkuydu. Tanrı yuva değildir. Kapıyı çalın, merhaba? Tanrı? Kimse yok.

Tutku sevgiyi yarattı tutku şimdi tüm kozmozda bulunan en heyecan verici şeyi yarattı. Ama onu Tanrı yaratmadı. Tanrı sizi sevmedi (Linda boğulur gibi olur) Ve hala sevmiyor. Ohhh! Ohhh (Kıkırdar). Hayır, bu, gerçekten iyi. Bu, kesinlik ile onların çok eski bir Tanrı tarafından gölgelenmeleri sınavı.

Tanrı'nın sizi sevmesini istiyorsunuz. Tanrı'nın sizi tanımasını istiyorsunuz. Tanrı'nın sizden daha iyi olmasını istiyorsunuz. Bunlardan hiçbirisi yok. Siz bazen kazanıyor, bazen kaybediyorsunuz. Ben sizin bunu bir anlığına hissetmenizi istiyorum lütfen. Yüce olmak için Tanrı'ya ihtiyaç yok. İhtiyaç yok.

Şimdi zihin şaşırır. Siz şimdi eski Tanrı'nın oluşturduğu boşluğu doldurmaya çalışıyorsunuzdur. O halde neye inanıyorsunuz? Bu Tanrı'yı nereye yerleştiriyorsunuz? Bir anlığına durun. Tanrı'nın yerini değiştirmek için bu kadar çaba harcamayın.

Yüce olmak veya güce sahip olmak için Tanrı'ya ihtiyaç yok. Ben Tanrı'nın sizi sevmediğine memnunum çünkü sevgi acı dolu birşey olabilir. Sevgi sizi tepe taklak yapabilir. Siz bunu biliyorsunuz. Sevgi bazı zamanlar o kadar kırıcı, o kadar da güzel olabilir tabi ama bir o kadar da şiddetli olabilir.

Ben size bunu gerçekten anlatacağım. Tanrı sizi sevseydi o zaman sizin kendinizi sevmenize gerek kalmazdı. Siz bunu Tanrı'ya bırakırdınız. Hımm.

Tanrı'nın sizi sevmeye ihtiyacı yok, size karşı aşk dolu hisler hissetmesine hiç ihtiyacı yok çünkü Tanrı, Ruh (spirit) Basitçe şefkat ve farkındalıktır.

Bunlar sizin Tanrı, Ruh, Allah'a  koyduğunuz insan özellikleri; İnsansı arzuların sonucu yaratılan bu Tanrı denilen şey ve o bunlardan hiçbiri değildir. O, bunlardan hiçbirisi değildir.

Siz onu tanımlamak istiyorsunuz. Siz onu sözcüklere dökmek istiyorsunuz. O, kesinlikle tanımlanamazdır. O, sadece bir deneyimdir.

Yeni Tanrıyı Tanımlamak

Biz bir kaç tanımlama yapmaya çalışacağız ama bunlar esnek tanımlamalar olacak. Ben ilkinin basit olduğunu söylemek istiyorum. Basit. Ruh basittir. Onun ve senin  karmaşık olmaya  ihtiyacınız yoktur. Sizin de yok.

Hadi Ruhu farkındalık veya bilinç, idrak olarak adlandıralım. Farkındalığın kendi kendini yüceltmiş olması gerekmiyor. Onu illahlaştırması gerekmiyor. Onun kurallara ve uygulamalara ihtiyacı yok. O, basitçe "Ben Varım". Ve bu farkındalık sizin zaten sahip olduğunuz birşey.

Ruhlu varlıklar olmak ve Tanrı'nın uzantısı olmak ile ilgili bir çok tartışma var ve Tanrı hala büyük oyuncu mu?  Hayır. Hayır. Hayır. Bunlardan hiçbirisi. Siz hala Tanrı'dan geldiğinize dair o derin ve o eski inanca takılı kalmak istiyorsunuz, yaratıldığınıza ama siz yaratılmadınız. Tekrar, yaratılmadınız. Siz Tanrı'dan gelmediniz, siz Tanr'ının küçük köpeği değilsiniz. Siz Tanrı'nın çocukları da değilsiniz. Siz bir tasma ile Tanrı'ya bağlı değilsiniz. Siz bildiğiniz gibi yuvaya geri dönmeyeceksiniz ama siz, sizi kontrol etmesi için, geri çekmesi için ve belli şeyleri yaptırması için Tanrı'ya bir tasma ile bağlı değilsiniz.

"Tanrı beni sevmiyor" demek aniden çok tuhaf gelir ve aniden " Tanrı beni yaratmadı" demek de öyledir. Çok garip, aynı zamanda çok boş bir hissediş ve ben sizden bir süreliğine o boşluk ile kalmanızı istiyorum. Siz onu tanımlamaya çalışacaksınız. Siz, "işte Adamus'un demeye çalıştığı şey ve işte benim yeni tanımlamam" diyeceksiniz. Ve ben de Tanrı bokunu biraz tanımlamaya çalışacağım (Linda boğulur gibi olur) ve onu biraz daha iyi hale getirmeye çalışacağım. Bu, büyük birşey ve o, insan bilincinin ortasında duruyor. O ...

MOFO: Vay!

ADAMUS: Ben sana kanal oluyordum Mofo.

Sen onu tekrar tanımlamaya çalıçacaksın ve ben sizden önümüzdeki toplantımıza kadar bunu yapmamanızı isteyeceğim. Siz Tanrı konusunda dehşetli anlardan geçeceksiniz ve siz geceleri başınızı yastığa koyduğunuzda ben orada olacağım ve biz Tanrı konusunda konuşacağız. Ben bu konuda bastıracağım ve siz de bundan kaçınacaksınız. Siz, "Oh, bu üstesinden gelmem için çok fazla" diyerek bundan kaçınacaksınız. Fakat ben orada olacağım çünkü biz birlikte gezegene yeni bir Tanrı farkındalığı ve bilinci getireceğiz.

Biz uzun uzadıya kitaplar yazmayacağız. Bizim kurallarımız ve uygulamalarımız olmayacak. Bu, bir hissediş olacak, bu, bir yeni Tanrı deneyimi olacak.

Ve ben size yeni bir tanımlamamız, içerisine yeni bir his getireceğimiz temiz bir evimiz olacağını söylüyorum ve ona kesin olarak gerek kalmayacak. O, değişecek. Belki bundan on, belki yüz veya beş yüz yıl sonra olsa da o, bilinçle birlikte değişecek.

Tanrı kelimesini bile sevmiyorum. Ben aslında ona farkındalık diyorum, ben ona Teo diyorum. Teo, bunu yazar mısın lütfen? ( Linda'ya) Teo, benim daha önce adı Teo olan bir köpeğim oldu. O, beni hep ısırırdı.

SART: Hiç şaşırmadım!

ADAMUS: Teo... (Adamus güler) ehh , benim başka bir köpeğim daha vardı onun adı da Sart'tı ve ... (Kahkahalar)

Teo, ben ona Sonsuz Olan diyorum. Sonsuz Olan, ben daima bu ismi seviyorum. O, Sonsuz Olan'dır. O, birdir: O, sonsuzdur. O, devam eder. Zamansızdır. O, uzayda yer kaplamaz. Onun basitliği, onun bir olmasıdır.

Teo Yunan dilinde Tanrı anlamına gelir ve kullanmak için güzel bir kelimedir. Teo, Sonsuz Olan. Bu, benim sözcüğüm. Ben uzun zaman önce Tanrı veya Ruh kelimesini kullanmayı bıraktım. Ruh bile bilinçte aşırı kullanılmıştır. O neden ile benimki sadece Teo. Bu kulağa birazda Teodore yani erkek olarak geliyor. Evet

SAMBIRA6 (Kadın): Tea'ya ne dersin?

ADAMUS: Dişil versiyonu için Tea ama o Sonsuz Olan ile uymaz. Sonsuz "A" mı ?

SAMBIRA6: Sonsuz Olan Herşeye ne dersin?

ADAMUS: Herşey "E" dir. Sonsuz Olan. İşte ben bu yüzden Teo'yu kullanıyorum. O, bir erkek ismi değil. O, sadece Sonsuz Olan

ŞAMBRA 6: Teodor erkek değil mi?

ADAMUS: Teodor erkek ama orijinal Yunanca'da Teo erkek ya da dişi değildir; O, sadece Tanrı. Ve Yunanca bir sözcük olan "Teo"- bu çok önemli- olmak anlamına gelir. Onun anlamı olmaktır. Tanrı olur. Onun tüm anlamı olmaktır. Tanrı olur. Ve biz bu noktadan istediğimiz her yere gideriz çünkü Tanrı olur. Tanrı herşeyin içindedir. Tanrı tekildir ama heryerdedir.

Tanrı'yı en iyi şekilde tanımlamak mümkün değildir çünkü Tanrı olur. Bu, birisi ona inanmayı ve onu hissetmeyi seçse de böyledir. O, o neden ile Tanrı'dır. O, senin bir parçandır. O, bilincin bir parçasıdır. Ben onun yerine "yaratım" sözcüğünü kullanmayı bile sevmiyorum.

Hadi bir adım daha ileri geçelim. Ben daima, "Tanrı benim ------" diyerek boşluğu doldurmayı severim. "Tanrı benim herşeyim, benim düşüncelerim ve hislerim, benim bedenim, benim duygularım, benim potansiyellerim". Ve evet,  böyle çünkü Tanrı sizsiniz. Tanrı sizsiniz.

Şimdi bu, bir palavra olarak söylenmiş birşey değil. Bu, sizin üzerinize bir baskı uygulamak amacı ile söylenmiş birşey değil, "Oh, peki ben Tanrı isem neden aniden bir kadeh şarap tezahür ettiremiyorum?" Bunlar...

LİNDA: Sandra ( Adamus kıkırdar)

ADAMUS: ... insansı arzular. Yani "Tanrı benim -----" Ondan sonra boşluğu doldurun. Tanrı benim her neyim ise odur. "Tanrı şu anda benim düşüncelerim. Tanrı benim tüm hislerim."

O neden ile ben size önümüzdeki bölüme kadar yeniden soracağım, " Tanrı benim-----" O, olandır.

Ben dışarda bulunan daha erkek, daha kontrolcü ve gücü olan kavramının dışına çıkmak istiyorum. O, çok basit, çok, çok basit ama o şimdi zorlaşıyor. Şimdiye kadar öğrendiğiniz gibi basit şeyler çok meydan okuyucu olabilir.

Tanrı Algoritması

Bu konuda bir adım daha ileri gitmeme izin verin. Algoritmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Algoritma yazılımlarda kullanılır. O, özellikle sonuçları meydana getiren bir süreçtir. Matematikte de algoritma vardır, matematikte sonucu oluşturan yanıtlara götüren formüller vardır.

Algoritma temelde akış demektir, belli bir sonuca ulaşan bir kalıp.

Bir Tanrı algoritması, algoritmaları vardır. Onlar o kadar... Onlar dijital veya bilimsel veya doğal algoritmalar gibi değildir. Doğanın bile kendine ait kalıpları, algoritmaları vardır.

Algoritmalar kesinlikle inanç sistemlerinden kaynaklanır. Siz onun matematik ile ilgili olduğunu, gerçek olduğunu söylüyorsunuz. Matematik sadece bir inanç sistemidir. Siz onun dijital olmadığını ve belli bir yazılımın, belli şekillerde algoritması olduğunu söylersiniz. Hayır, o, hala sadece bir inanç sistemidir. O, enerjiyi çeken, sonucu getiren, tezahürü oluşturan bilincin akışıdır.

Yani algoritma kesinlikle bir inanç sisteminin sonucudur. Şu anda gezegende bir Tanrı algoritması var.  Bir akış var, bir süreç var. O, insanlardaki inanç sisteminin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor, o, belli tezahürlere veya yaratımlara neden olan belli kalıplar yaratıyor.

Sınırlanmamış, özgür Tanrı algoritması... Biliyorsunuz siz bazen, "Bu koşullar ile alakalı bir konu. Birşey oldu. Ben birisi ile karşılaştım. Bizm orada bir araya gelme şansımız neredeyse imkansızdı. Sihirliydi." Hayır, koşulları yaratan söz konusu yüzlerce insan bile olsa o, Tanrı algoritmasıdır. Şans eseri gibi gözükse bile o, sadece bir Tanrı algoritmasıdır. Bazen siz bütün bunların tüm o katmanlar, tüm o olanlar, tüm o potansiyel değişiklikler nedeni ile çok karmaşık olduğunu sanıyorsunuz ama Tanrı algoritmasında, Teo algoritmasında, şöyle söyleyeyim hafif algoritmada bu o kadar kolay ki.

Bu, insan zihnine çok şaşırtıcı ve aşırı geliyor. "Bir gürültü duyup belli bir anda geri dönmeseydim o kişiler ile karşılaşmıyacaktım ama onlar benim  karşılaşmam gereken kişilerdi çünkü onlar bana yeni fırsatlardan bahsedeceklerdi. Ben oradaki o sesi duymasaydim dersiniz ve, "Aman Tanrım hayat çok riskli" diye düşünürsünüz. Tanrı algoritmasında bu bir sorun değildir. O, sadece akıştadır. O, sadece olur. O, sadece oradadır.

Algoritma temelde tutku ve arzudan kaynaklanır, insandan değil ama derin içsel tutku benim ışık diye adlandırdığımı yaratır ama bu, buradaki ışıklar gibi değildir;  Bir ışık dalgası temelde bir tür bilinç dalgası ama tamamen değil. O halde hadi ona ışık dalgası, bilinçten çıkıp ışıyan ışık diyelim.

O, temelde bu realitede üç tür enerjiyi çeker; Elektrik, manyetik ve benim plunk (plonk) dediğim şeyi, o, şu anda burada. Kimsenin bundan henüz haberi yok. Bilim onu henuz bilmiyor ama - kullandığımız kelime gerçek bir kelime- temelde bildiğimizden daha farklı bir yerçekimi türü ve onun tezahürler üzerinde kesin olarak muazzam bir etkisi var.

Biliyorsunuz yerçekimi var çünkü yere birşey attığınızda o, düşer. Ayrıca anti yer çekimi de var. O, sanki yer çekiminin karşıtı gibidir. O, onu emmez ama yerçekimsel güç birşeyi getirir veya geri iter. 

Yerçekimi sadece fiziksel bir olgu değildir. O, duygusal bir olgudur. Duygularınızda yer çekimi vardır. O, sizin tutkunuzun, sizin arzunuzun da bir olgusudur. O, şeyleri çeker ya da iter. Yani siz onu manyetik ve elektroniklerde, elektriksel impalslarda (uyarıcı) kullanırsınız yani siz bu ışığı, bir bilinç dalgasının negatif ve pozitif elektrik yüklü formuna gelmesi ile elde edersiniz, manyetik ve plunk; aniden realiteniz oluşur. Siz aniden Tanrı algoritmasına sahip olursunuz. Siz aniden tezahüre sahip olursunuz.

Şimdi bırakın bunların hepsini açıklayayım

Gezegende şimdi yeni bir Tanrı bilinci zamanı ve çoğunluk da ona direnç gösterecektir. Sizin çıkıp bunu başkalarına yaymanız gerekmez. Bu, sadece kendinizin idrak etmesi için, o zaman o dışarıdada gerçekleşir. O, bu gezegendeki özgürlüğü engelleyen en büyük şeylerden birisi. Tanrı, din; bunlar çok eski, çok eski kavramlar.

Siz bir kez o eski Tanrı kavramından kurtulduğunuz zaman bir deneyim gelir, özgürleştirici serbest bırakan bir deneyim, siz tüm bunların nasıl iş gördüğünü anlamaya başlayacaksınız. Biyolojik olarak, bilimsel olarak değil ama Tanrı algoritmasından kaynaklanan şekli ile ve siz aniden onun içindesinizdir. Siz onun dışında değilsinizdir. Bu şeylerin nasıl meydana geldiği bir gizem değildir.

Sizin güç ile daha fazla alakanız olmaz yani sizin evreni patlatacağınız veya birini inciteceğiniz konusunda endişelenmeniz gerekmez. Siz aniden herşeyin nasıl bir araya geldiğini idrak edeceksiniz ve siz aniden sizin Tanrı algoritması olduğunuzu, ve sizin herşeyi etkilediğinizi, sizin herşeyi yarattığınızı idrak etmeye başlayacaksınız

Bütün bunlar tek birgün için çok fazla, o neden ile ben artı burada kısa bir merabh ile bitirmek istiyorum. Nereye gittigimizle ilgili çok düşünce, çok merak var, neyi anlamanız gerektiği ile ilgili, neyi kavramanız gerektiği ile ilgili. Bir dakikalığına durun, bu, sadece dışarıdaki zavallı gizemin yerine Tanrı ve Ruh deneyimi.

Merabhmıza başlarken ışığı kısalım.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

(Müzik başlar)

Teo Merabhı

Biz merabh ile sadece bilinç değişimine izin veriyoruz. Sizin bu konu hakkında düşünmeniz gerekmiyor. Sizin çaba göstermeniz gerekmiyor.

Ben bugün bir sürü sözcük kullandım çok... Siz salonda uçuşan enerjileri hissedebilirdiniz, onlar siz olduğunuz anda çevrede uçucuyorlar.

Hadi bir derin nefes alalım ve özgürlüğünüzü gerçekleştirmeye başlayalım; sizin eski güç ve kontrol, korku, ohh evet, hatta sevgi dolu Tanrı'dan özgürleşmeniz.

Ben burada konuşurken bile siz şaşırıyorsunuz, "Ben o eski Tanrıya tutunmazsam kötü bir insan mı olurum? Ben artık Tanrı'ya inanmıyor muyum?" Hayır. Siz sadece Teo'nun daha kişisel, ışıldayan, canlı, gerçek olması için değişiyorsunuz.

Aniden bilim ve Ruh'un bir araya gelmesi söz konusu olur. Siz bir kez Tanrı algoritmasını, bilincin tezahüre akışını gerçekten anlamaya başladığınızda, bu uzun zamandır ayrı olan iki dünya, bilim ve din bir araya gelir. Bizim burada yaptğımız şey bu.

Siz aniden Teoyu hayata getirmeye başlarsınız, siz onu gerçekten bir deneyim olarak, bir inanç sistemi veya düşünce olarak değil, gerçekten getirirsiniz.

O halde size soruyorum, siz Tanrı'nın tanımsız olması ile rahat hissediyor musunuz? Siz yeni bir bilinç seviyesine geçerken rahat mısınız? Tanrı'nın dışarıda olması gerekmez. Tanrı'nın sizi sevmesi bile gerekmez. Zor olan bu.

Siz bunları bir kenara koyup Sonsuz Olanı deneyimlemeye izin vermek için hazır mısınız? Onun yaratıcı olduğuna dair kavramları da serbest bırakmak; siz bunun öyle bir ilişki türü olmadığını idrak edeceksiniz. Siz Tanrı'nın bir kuklası değilsiniz. Siz gerçekten Tanrı tarafından yaratılmadınız, yapılmadınız, tasarlanmadınız. Bu tuhaf bir his , " o zaman ben nereden geldim?"

Tanrı olur.

Tanrı benim hissedişim, benim bilişim.

Tanrı benim şefkatim.

Tanrı benim günlük hayatım.

Tanrı benim entellektüelliğim kadar saflıgım da.

Bundan hoşlandım: " Tanrı benim-----" ve her ne ise.

Onun sadece iyi şeyler olması gerekmiyor. O, zor birşey de olur. "Tanrı benim tüm çöpüm. Tüm çöpüm, benim tüm suçluluk duygum ve utancım." Tanrı buna aldırmaz.

Yani biz burada göreceli olarak keşfedilmemiş alanlara giriyoruz. Ve bunun için oldukça  gözü pek ve cesur varlıklar gerekiyor ama vaktidir.

Biz konuştuğumuz şeyler üzerinden devam edeceğiz, ben bu konulardan çok hoşlanıyorum; Tanrı algoritması, akış, enerjiyi toplayan bilinç akımı, o dinamikleri ve yaşamı toplar ve ondan sonra o, o hale gelir.

O halde güze,l derin bir nefes alın ve bu anı izin vermek için kullanın.

Siz rahatça "Tanrı'nın beni sevmesine ihtiyacım yok. Ben bunu talep etmiyorum." diyebiliyorsanız kendi deneyiminizi izlemek, hissetmek, kendi farkındalığınız çok heyecan verici olacak. Tekrar ediyorum bu tuhaf bir boş duygu olacak ama daha sonra aniden, "oh vay, bu Teo ile yaşadığım oldukça büyük bir yolculuktu. Bu, benim kendim için seçtiğim oldukça büyük bir yolculuk aslında."

İşte Amerika'da bugün bağımsızlık günü, bugün Kırmızı Çember'de egemenlik günü, yaşam ve aydınlanmanın, özgürlüğün ve bağımsızlığın zamanı.

Güzel, derin bir nefes alın. Güzel, derin bir nefes alın.

Fırtına her zaman olduğu gibi dinecektir. Bunu ben burada Kırmızı Çember Merkezi'nde olanlara yönelik söylüyorum. Fırtına geçecek, eh biraz rüzgar ve yağmur olacak. Fırtına temizlemek için çıkar. Fırtınanın sadece doğru ya da yanlış anlarda çıktığını fark ediyor musunuz? O, sadece çıkar. Neden şimdi çıktı? Tanrı algoritması nedeni ile. Ve tekrar zihin bunları çözmeye çalışır        "Tüm bunlar nasıl ve neden oluyor?" Siz daha sonra aniden derin bir nefes alır ve herşeyin kesinlikle mükemmel olduğunu fark edersiniz. O, tamamen uygundur.

Ve siz daha sonra derin bir nefes alır ve idrak edersiniz, "sonunda Adamus'un ne demek istediğini yakaladım.

ADAMUS VE İZLEYİCİLER: Tüm yaratımda herşey yolunda.

ADAMUS: Bunun ile birlikte sevgili dostlarım daha fazlası için önümüzdeki ay burada olacağız. teşekkürler, size hizmet etmek daima bir onurdur. Teşekkürler. ( izleyiciler alkışlar)

 

Çeviren: Meltem Taban