Büyülü. Gerçekten büyülü. Müzik, bu an, her biriniz. Teşekkürler, sevgili Yoham. Dahası var, bitti sanmayın. Hmm.
Büyülü. Oh! Çünkü… (Şambradan bir kadın kristal bardakta kahvesini getirir) Oh, tatlım! Oh, tatlım!
SHAUMBRA 1: Cesaret ve cüretle size kristal…
ADAMUS: Üstatlara yaraşır…
SANDRA: … Fincanınızı sunuyorum.
ADAMUS: … bir fincan.
SANDRA: Kremalı kahve.
ADAMUS: Evet. Ahh! Teşekkürler. (Seyirciler alkışlar) Üstat için ucuz kağıt ya da plastik bardak olmaz. Hayır. Hayır. Kristal … gerçek kristal.
EDITH: O Leslie’den gelen mi? (Adamus omuz silker; biri “hayır” der)
Sihir
ADAMUS: Büyülü, sevgili Şambra, çünkü o müzik çalarken, hepsi download edildi. Gerçekten de günler, belki de bazılarınız için, haftalar önce indirildi. Müziği dinlemelisiniz. Onu hissetmelisiniz. Ah, müziği duymalısınız.
Daha önce tam olarak indirilmemiş olanlar da şimdi indi. Bu, hayatın güzelliğidir. Doğrusalda olayların ola gelmesi için her günkü günlük deneyimin sıkıcılığından, bıkkınlığından ve angaryasından geçmek zorunda gerçekten de değilsiniz. Onlar da aynen bunun gibi gelebilirler. Bugün şuad’da konuşacağımız her şey çoktan tamamlandı. O müziğin aracılığıyla; o rahatlatıcı anda müzik çalarken ve sen kolunun kırığını unuttuğunda, tatlım. Ah, kısa sürede iyileşsin ve bir süre hiçbir yerin kırılmasın (bazıları kıkırdar)
SHEEMA: Aman Tanrım. Teşekkürler.
ADAMUS: (kıkırdayarak) Evet, “Aman Tanrım. Teşekkürler.” (daha fazla kıkırdama) Bu çok içtendi.
Bu güzel anda büyülü her şey burada. Herşey. Bu şaud hakkındaki herşey, her bir parça bilgelik, elde edeceğiniz her şey - çoktan burada. Her günkü yaşamınızın güzelliği bu. O zaten orada. O çoktan download edildi ya da edilme aşamasında. Download edilmek farkındalığınıza ulaşması demek.
Çabalamanız; uğrunda savaşmanız; eski şekillerde olduğu gibi özlemini çekeceğiniz gerçekten de hiçbir şey olmadığını anlıyorsunuz. Bu kadar kolay.
Şimdi, güzel olan şey müziği dinlemeniz gerektiği. Herşey geliyor, download ediliyor … (Adamus kahvesinden bir yudum alır) Oh, çok güzel. (Linda’ya) onu artık dökebilirsin. Cauldre her ne bulaşık suyu içiyorsa.
Hepsi download edildi; ama güzel olan şey şimdi müziği deneyimlemenizin gerektiği. Ve şimdi onu biraz daha farklı bir biçimde deneyimleyebilirsiniz, daha keyifli, daha açık bir şekilde; ondan bir şeyler elde etmeye çalışarak değil, sadece ne varsa onu alarak. Hayat bundan sonra, zaten orda olduğunun farkındalığında olacağınız ve daha sonra da onu çok daha fazla keyifli bir şekilde deneyimleyeceğiniz ileri bir hal alacak.
Biliyorum ki bazılarınız bir şeyler kaçırabileceğinizden korkup ondan bir şeyler elde etmeye çalışarak kristal kürelerle oynadığınız; müziği daha derinden dinlemeye uğraştığınız deneyimler yaşadınız. Ama hiç bir şey kaçırmayacaksınız çünkü o zaten orada. Çok güzel, çok basit, çok temiz.
Şimdi müziği keyifle dinlerken duygusal bir tepkiye, ona bu ismi vereceksiniz, sahip olabileceksiniz çünkü ondan hiç bir şey elde etmeye; onu bir şeylere dönüştürmeye; kendinizi iyileştirmeye çalışmıyor olacaksınız. Şimdi artık ona karşı duygusal ya da duyusal bir tepki geliştireceksiniz. Artık arkanıza rastlanıp rahatlayabilir ve onun keyfini çıkarabilirisniz.
Bu duygusal tepki pek çoğunuzun bu arada çatışmada olduğu bir şey - bir an duygusal bir tepki elde etmeye çalışıyorsunuz bir dakika sonra aynı duygusal tepkiyi hissetmemeye çalışıyorsunuz; bir anlığına bir şeyler hissetmeye çalışıyorsunuz ve bir dakika sonra bu sefer de çok fazla hissettiğiniz için onu kapatmaya çalışıyorsunuz – aniden değişiyor. Duygusal ve duyusal tepkiler sadece bir tat - sizin tadınız.
Tat. Yaşamınızın içeriklerine kattığınız güzel bir lezzet. O özel kendine has lezzeti veren özel bir karışım – kendi yaşamınıza kendi lezzetiniz. Ah! Şimdi yaptığınız her şeye, onun zaten orada olduğunu bilme rahatlığıyla, duygu ve özellikle de duyumsamayı katabilirsiniz.
Şimdi, bazılarınız biraz fazla düşünüyor – “Şimdi bu nasıl olacak?” Size söyleyeyim: bu işlerin doğal gerçekleşiş biçimidir. Bu her şeyin doğal olarak gerçekleşmesi gereken biçimdir. Çok fazla çalışmanız ya da mücadele etmeniz gerekmiyor.
O zaten orada. İster iş olsun, isterse bir kavrayış ya da ayma ne olursa olsun o zaten orada. Şaudumuzun sonunda ona değineceğiz; ama sonun çoktan burada olduğunun farkına varın.
Eskiye Veda
İlginç bir yıl oldu. Yıla … (mikrofondan uğultu sesi gelir) ne büyük bir gürültü. Yıla insanları çıkararak; ayrılma zamanı geldi diyerek başladık. Sizin de hatırlayacağınız gibi herkesden ayrılmasını istedim. İnternet üzerinden izleyenlerinize kendi odanızdan hatta evinizden çıkmasını istedim.
O şunları söylemenin sembolik bir yöntemiydi: Ya aydınlanmama tam olarak bağlı kalacağım ya da eski dünyaya, eski biçime geri döneceğim.” Yargılama yok. Bunun bir önemi yok. Bu hazır mısınız demenin sembolik bir yoluydu. Gerçekten hazır mısınız?
Nerdeyse hepiniz geri geldiniz. Birkaçınız dönmedi; ama nerdeyse hepiniz geri geldiniz. Ama hala tüm bunların ne anlama geldiğini, nereye gittiğimizi, size nelerin olacağını merak ediyordunuz.
İşte buradayız. Bu çok özel şaudu hala bu yılın içinde yapıyor olmamız hiç de tesadüf değil. Oh, saatler gitgide azalıyor; ama hala bu yılın içindeyiz. Bunu gelecek yıl yapmıyor olmamız ne kadar da harika. Bu kitap desteği gibi bir şey – yılın başında “ Lütfen hazır değilseniz lütfen ayrılın” diyorduk sonra tüm yılı onu gerçekten hissederek, gerçekten ona izin vererek geçirdik. “Hazır mısınız? Ve şimdi de bu senenin son saatlerine ve o son kararına geldik. Her birinizin çoktan vermiş olduğu bir karar.
Hadi bu andan faydanalım belki de birkaç korkutucu duyguyla; ama hadi bu anı o eski sınırlı ben’e, korkan ben’e, yüzeysel insan beni’ne, kendini geçmişle tanımlayan ben’e, gelecekte ne olacağını merak eden ben’e gerçekten veda etmek için kullanalım. Bu fırsatı kayıp olmaya, kafa karışıklığına, ne olacağını merak etmeye gerçekten veda etmek için kullanalım. Bu fırsatı şüpheye veda etmek için kullanalım. Oh, şüphe öylesine kokulu bir çoraptır ki. Ama hala giymeye devam edersiniz. Neden? Neden? Kendinize neden diye soruyorsunuz. Ben size neden diye soruyorum. Neden? Neden şüphenin o kokulu çoraplarını hala giymek isteyesiniz ki? Size belirli bir düzeyde rahatlık sağlıyor da ondan.
Sanırım içinde garip bir rahatlık var. Galiba bir şey yapma konusunda kendinizden şüphe duymazsanız davranmamanız gereken birşekilde davranacağınızı düşünüyorsunuz. Böylece o sınırı oraya koyuyorsunuz. O şüphe bir çeşit sizin fren sisteminiz. Kendinizden şüphe duymanız gerekiyor; emin olmak için şüpheyi oraya yerleştirmeniz gerekiyor. Hadi bu anı şüpheye veda etmek için bir fırsat olarak kullanalım.
Bunu insani kelimeler, çok linear kelimelerle ifade edeceğim. Ne kaybedeceksiniz? Şüpheyi serbest bıraktığınızda, şüpheye takılıp kalmadığınızda olabilecek en kötü şey ne olabilir? – Üstat olmak gibi garip bir şey mi yapacaksınız? Şüphenizi serbest bırakırsanız ışığınızı mı parlatacaksınız? Karizma’nız mı olacak? Gerçek sizin dışarı çıkmasına mı izin vereceksiniz?
Şüphe bir hapisane gibidir. Şüphe sınırlamadır ve aslına bakarsanız pek çoğunuz şüpheye, o şeytana, o hayalete öylesine alışkın ki orda olmasına, sürekli geri geleceğine, her zaman ona karşı mücadele vereceğinizi baştan kabul ediyorsunuz.
Şimdi onu serbest bırakabilirsiniz. Ona herhangi bir inanılırlık, herhangi türden enerji vermekten vazgeçeceksiniz. O şüpheyi bırakacaksınız.
Şüphe, siz şüphecilerin de bildiği gibi, tam bir enerji tüketicidir. (Adamus kıkırdar) Kendinizden şüphe duymak. Tam bir enerji tüketici. Sizi enerjinizden eder. Şüphe cinsel enerjiler virüsünün akrabalarından biridir. Şüphe zihninize girdiğinde onu dondurur ve sonra da derinlerine işler de işler. O şüphe gittikçe çirkinleşir ve siz zaten kendi kendinizden şüphe duyduğunuz için hiç bir şey yapamazsınız. Hiçbir şey yapmazsınız. Donar kalırsınız. Sıkışırsınız. Buna değmez.
“Bedenlenmiş aydınlanmaya gerçekten hazır mısınız? Gerçekten ama gerçekten onu için hazır mısınız?” diyerek geçen koca bir yıl. Onu iyice düşünmek, onu içinizde hissetmek için koca bir yılınız vardı.
Yıl içinde bazı zamanlar ona olan tutkunuzu derinden hissettiğiniz zamanlar oldu. Bir gün çok gerçekken ertesi gün ise şüphenin gene çıka geldiğini biliyordunuz. Ertesi gün “ben ne yapıyorum böyle?” diyerek kendinizi başkalarıyla karşılaştırıyordunuz. Ertesi gün nerden geldiğinizi, geçmişinizi, yaptığınız aptalca şeyleri vesare vesare düşünmeden edemiyordunuz. Şüphe her zaman işinize karışıyor. Uh-uh.
Bir süre sonra, dostlarım, bu garip bir yaşama biçimine dönüşüyor – farkındalığınıza olan tutku ve tüm o şüphenin tam ortasında. Geriye kalan bu son birkaç saatte hadi ona elveda diyelim – dünyanın diğer tarafındaki bazılarınız siz çoktan yeni yıla girdiniz; ama takvimin bu tarafına bir dakikalığına da olsa geriye gelin. Hadi bu zamanı ona eldeva demek için kullanalım.
Bütün dünyadaki en sevdiğim grup olan Yoham’ın müziğinin buna eşlik etmesini isteyeceğim. Hadi bu nazik müzik elveda demek için çalarken bu fırsattan yararlanalım.
Elveda demek – bir an kulağa gerçekten harika geliyor – “Güzel! Bütün bunlardan kurtulduğum için memnunum” – ama sonra şüphe geri geliyor. “Haahhhh! Ama ben şimdi ne yapıyorum böyle? Gerçekten veda edebilir miyim?” Şüphenin nasıl çalıştığınızı görebiliyor musunuz? “Gerçekten veda edebilir miyim? Yoksa bu küçük tatlı beş dakikalık bir müzik deneyimi mi? Tatlı küçük bir kendini iyi hissetme. Yarın gene aynı yerde mi olacağım” Bu tamamen size kalmış; tamamen size kalmış. Tüm o eski ben’e elveda diyebilirsiniz.
(müzik başlar)
Şüpheye, bu korkuya elveda deyin. Oh! bazen… sizi çok seviyorum, hepinizi; ama sonra yaşamlarınıza bakıyorum. Kendinize çektirdiklerinize dönüp bakıyorum. Mücadeleyi. Zihinsel işgenceyi. Kim olduğunuzu sorgulayışınızı. Ve size zaman zaman avazım çıktığınca bağırıp “ sadece serbest bırak” diyorum.
Yüzünüzde kocaman bir gülümseme beliriyor; ama bir dakika sonra “oh, ama her şeyi sertbest bırakabilir miyim?” ya da “gerçekten serbest bırakacak kadar değerli miyim? Serbest bırakmak için ne yapmalıyım? Serbest bırakmak için bir çeşit su terapisi mi yapmam gerekiyor?” Hayır, kapayın çenenizi. (birkaçı kıkırdar) Sadece serbest bırakın. Bu kadar kolay. Gerçekten de öyle.
Hadi müzikle beraber bu anı serbest bırakmak için kullanalım. Veda. Eski ben’e veda. Bakış açınız dışında onda yanlış bir şeyler olduğu için değil. Bakış açınız. Eski ben iyi durumda; ama ona karşı belli bir bakış açınız vardı ve onla savaş halindeydiniz. Eski ben’le olan o savaş. Bir gün raundu siz kazanıyordunuz ertesi gün o kazanıyordu. Ama o dokuz raunda bitecek bir şey değil. Günler boyu sürdü durdu. Hadi geçmişin bakış açısına, kendinizle mücadele etmeye elveda diyelim.
Derin bir nefes alalım. Bu gerçekten de izin vermek kadar kolay.
Biraz zihinsel doğrulamaya ihtiyaç duyanlar için, lütfen eski benin sizin onla mutlu olduğunuz kadar onun sizle mutlu olmadığını anlayın. Diğer bir değişle, eski ben algısı. O da bu tuzaktan kurtulmak istiyor. O rolden artık hoşlanmıyor. Ona karşı duyduğunuz neftet, korku ve aşağılamadan hoşlanmıyor. Oyundan sıkılmış durumda.
Gördüğünüz gibi eski ben olduğunuz sandığınız şey değil. O da kendisini zenginliği ve tamlığıyla açığa çıkarmak istiyor. Onu içinde tuttuğunuz sınırlı bilinçte tutulmak istemiyor. Artık sizle mücadele etmek istemiyor.
Buna mecbur kaldığı bir durumda tuttunuz onu. Onu sizle mücadele etmeye zorladınız.
Eski ben’in pek çok deneyimin, başarısızlığın – en azından sizin bakış açısınızda – başarısızlığın, ihanetin, mücadelenin toplamı olduğunu söyleyebilirsiniz. Üzüntü dolu eski ben. Hepsinin bu kadar zor olduğunu söylemiyorum; ama çoğu öyleydi.
Kendinizi koyduğunuz, geçmişinizi koyduğunuz durumdan sıkıldı. Bazen merabh da denen tek bir güzel basit bir deneyimle bunu serbest bırakabilirsiniz.
Onun hakkında düşünmeniz gerekmiyor. Ona baskı yapmanız gerekmiyor. Onla savaşmanız gerekmiyor. Sadece hoşça kal deyin. Bu, enerji ve bilinçte inanılmaz bir değişim sağlar.
Bunu size başka türlü açıklayayım. Geçmişiniz hakkında sahip olduğunuz bilinç çok sınırlı. Geçmişinizde tuttunuğunuz bilinç düzeyi kendi içinde kapalı.
Bilinç, başka bir değişle, bir ışık, mükemmel, sınırlanmamış, bozulmamış ve hatta tanımlanmamış bir biçimde parlayan bir karizmadır. Bilinç – bu güzel kristal ışıktır.
Ama geçmişinize dair sahip olduğunuz bilinç, ister geçmiş yaşamlarınız isterse de bu yaşamınızda olsun, bilinç genellikle başarısızlık, zorluk, mücadele, acı çekme ve travma gibi şeylerin içine yerleştirilmiştir.
Geçmişinize dair sahip olduğunuz bilinç gerçek değildir. Gerçeğin bütünü değildir. Ama bu küçük bilinç parçacıklarını geçmişinizin en zor, depresif ve karanlık noktalarına koyuyorsunuz. Ve orada kalıyorlar, bu küçük sınırlı bilinç parçacıkları. Sonra sizin tanrısallığınız, sizin Özgür Ben’iniz olan ana bilinçten ayrılıyorlar. O hala daha bilinç, ama size sadece sınırlı düşünceler ve hatıralarla geri gelmeye başlıyor.
Bu hala geçmişinizin bilinci; ama şimdi size çok çarptırılmış bir biçimde geri geliyor – kötü hatıralar, sıkışık enerji, hayaletler, şüphe ve karanlık.
Geçmişiniz, o artık bunu istemiyor. Gerçekten istemiyor. O sınırlamayı istemiyor. O tam bir bilinç, tam ışık istiyor. Sınırlandırılmamış halde.
Mısırlar patlamaya başlayıncaya kadar bunu tekrar tekrar söyleyeceğim. Geçmişiniz sandığınız şey değil. Tanrıya şükür. Geçmişiniz hatırladığınız şey değil.
Geçmişleri için savaşacak olanlar var. Geçmişlerinin hikâyelerini donduranlar var. Ama o hikâyeler gerçek değil. Bu hikâyeleri başkalarına tekrar tekrar anlatanlar var ama bu hikâyeler gerçek değil ki.
(duraklama)
Geçmiş, o şuan kadar bilinci hak ediyor. Gelecek kadar karizmayı hak ediyor.
(duraklama)
Hadi geçmişin eski bakış açısına elveda diyelim.
Burada duygusal ya da duyusal bir tepki göstermenin bir mahsuru yok. Onun eskiden nasıl olduğunu hissedebilirsiniz – geçmişe gömülü bilincin sınırlı parçacıklarına sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu.
Geçmişin kuruluğu, donukluğu ve sıkıntısı diyebileceğim şeyleri hissetmeniz normal.
Müzik aracılığıyla bunu size aktaracağım; müzik aracılığıyla kanal olacağım. Geçmişin sınırlamlarını, tüm deneyimlerinizi, tüm geçmiş yaşamlarınızı serbest bırakıp özgür olmanın nasıl bir şey olduğunu size göstereceğim. Hak ettiği tam karizmaya sahip olmasına izin verin. Koyduğunuz sınırlar neyse onları serbest bırakın.
Müzik aracılığıyla yaşadığınız gerçek geçmişi size aktaracağım. Gördüğünüzü değil; kendinizi nasıl sınırlandırdığınızı değil; kendinize nasıl acı çektirdiğinizi değil.
Müzik aracılığıyla geçmişin sınırlamalarını serbest bırakmanın güzelliğini her birinizle paylaşmak istiyorum.
Başlarken hadi derin bir nefes alalım.
(müzik çalarken uzun duraklama)
Geçmiş sizin hatırladığınız şey değildir. Değildir. Bunu anlayıncaya kadar tekrar tekrar söyleyeme devam edeceğim. Değil. Bu gününüz ve geleceğinizi tanımlayan şey sizin olduğunu sandığınız şey değil.
Hadi derin bir nefes alalım ve geçmişin eski bakış açısına veda edelim.
Bu bir insanın yapması zor bir şey çünkü onları geçmişleri tanımlar ya da onlar öyle sanır. Geçmiş onlara üzerinde düşünecekleri, diğer şeylerle karşılaştırabilecekleri bir şey verir. Ama bu en büyük sınırlamalardan biridir çünkü geçmiş sandığınız şey değildir. Hem de hiç.
Şimdi zihin buna karşı çıkacak. Bundan şüphe duyacak. “Hayır, hatırlıyorum. Şu tarihten şu tarihe şurda çalıştım. Şu tarihte evlendim. Şunu şunu yaptım” diyecek. Bunlar zaman çizgisi olayları; ama gerçek geçmiş değil. Geçmiş gerçekte elde edilen ya da pek çok durumda edilmeyen bilgeliktir. Takvimin belirli bir tarihinde tam olarak ne olduğuyla alakalı değildir. Geçmiş onu algılayış biçiminizdi. Ona karşı duygularınız, hisleriniz ve anlayışınızın oluş biçimiydi.
Olan şudur: bir olay olur ve pek çok duygu yaratır. Zihin onları sınırlar ve küçük güzel saklama kaplarına yerleştirerek “O duygusal olarak ve diğer her yönden budur”. der. Ve artık ona sadece bu gözle bakar
Ama bu gerçek değil.
“Geçmişe veda edeceğim” demek büyük bir adımdır. Büyük bir adımdır çünkü bir bakıma inkâra benzer bir duygu da barındırır. İnkâr. Ve bunla daha önce pek çok kez suçlandım – insanlara inkâr içinde olmalarını söylediğim için. Hiç de değil. Gerçek inkâr geçmiş olaylara gömülmüş sınırlı bilinç parçacıklarına sahip olmaktır.
İnkâr deneyim, duygu ve tepki doygunluğu olduğunu kabul etmemek; onlara izin vermemektir. Bir deneyim yaşayabilirsiniz ve bütününde iyiden kötüye değişiklik gösterebilir. Gerçekleşmiş olan aynı şeyin katman katman farklı deneyimi. Ama zihin bunu sınırlayıp “ hayır bu oldu ve kötüydü.” diyecektir. Sonra da bunu atlatmak için yıllarınızı harcarsınız. Ancak onu geride bırakmak için gittiğiniz yıllar süren terapi ya da her ne yapıyorsanız sadece o deneyime daha fazla anlam ve inanılırlık yükler. Daha derinlere işler ve sağlamlaşır sonra da bunun geçmiş olduğuna inanırsınız.
Deneyimleyebilmek ve Özgür Ben olabilmek için geçmişinizi de serbest bırakmalısınız. Bu zihinsel bir egzersiz değildir. Burada saatlerce oturup geçmişinizin düğümlerini teker teker açmayacağız çünkü bu çok zihinseldir ve etkili bir egzersiz değildir. Bu, burada birkaç dakika güzel bir müzikle oturmak ve geçmişinizin sınırlamalarını salıvermenin; olmuş olanlarını sıkı tanımlarınından çıkma özgürlüğünü hissetmenin nasıl bir şey olduğunu duyumsamak kadar basit birşeydir. O sizi özgür bırakır. Bu, Tobias’ın en harika öğretilerinden birine kadar gitmektedir. Gelecek iyileşmiş geçmiştir.
Sevgili dostlarım, hadi derin bir nefes alalım.
Tobias’dan bahsetmişken, Üstatlar bugün buradalar, çok özel bir toplantı. Tobias’dan Metatron’a Kuthumi’den St Germain’e – benim en sevdiğim - ve tüm diğerlerine kadar daha önce sizle çalışmış olanların hepsi burada çünkü bu bir dönüm noktası. Bu, sizin karar anı dediğiniz şey. Bu bir karar anı çünkü sadece eski bir yılı geride bırakmıyoruz aynı zamanda sınırlı unutulmuş bir geçmişi geride bırakıyoruz. Unutulmuş diyorum çünkü gerçekte ne olduğunu hatırlamıyorsunuz. Biz onu geride bırakıyoruz.
Yeni yıla, yeni zamanlara doğru ilerlerken, Caulde ve Linda’nın bugün bahsettiği gibi, bu sadece bedenli aydınlanmayı seçen ve ona izin verenler için olacak. Bu kadar. Bu kadar. Başka bir şeye yer yok. Benim ve diğer üstatların sizle yapacağı çalışmalara yer yok. Şüpheye yer yok. Üzgünüm. İşte burası sizle benim bilek güreşi yapacağı nokta. Siz ve ben bu yıl bilek güreşi yapıyor olacağız çünkü siz “şüpheyi bir türlü geride bırakamıyorum” diyeceksinz. “Denge için belirli miktarda şüpheye gereksinimim var” diyeceksiniz. Doğru şeyi yaptığınızdan emin olmak için onu denge olarak kullanıyorsunuz. Bana şüphenin hakkında bir şey yapamayacağınız bir şey olduğunu söyleyeceksiniz ve ben de bunu habire yüzünüze vuracağım. Sürekli.
Şüphe için bir neden yok. Şüpheye gerek yok.
Ondan sıkılmış olmalısınız çünkü ben de gerçekten ondan sıkıldım. (bazıları kıkırdar)
Hadi derin bir nefes alalım ve o eski sınırlı bakış açısına elveda diyelim. Kendinizi özgür bırakın. Bu zihinsel bir egzersiz değil. Sadece yapın. Yapın.
.
Adamus Soru & Cevapları
Evet Şambra, hadi biraz eğlenelim. Linda mikrofona lütfen. Benim en sevdiğim zaman.
LINDA: Mmmm.
ADAMUS: En sevdiğim zaman. Soru- cevap zamanı – benim sorularım, sizin cevaplarınız.
LINDA: Uh-oh.
ADAMUS: Evet.
LINDA: Senin keyfin.
ADAMUS: Başlamadan önce iki şey var. Hadi derin bir nefes alalım – hadi ona enerji hareket nefesi diyelim. Hadi onu hareket ettirelim. (herkes derin bir nefes alır)
Bu saçma soruları sorduğumda ve siz aynı saçmalıkta cevaplar verdiğinizde olmakta olanın bilgeliğini gerçekten anlamak için hadi bu odada gerçekten ne olduğuna hareket edelim.
Öncelikle birincisi dikkat dağınıklığı. Dikkat dağınıklıklarına bayılıyorum. İkinci olarak sizi hislerinize yönlendiriyor ve sizin kafanızı karıştırdığımda buna bayılıyorum. (bazıları kıkırdar) Hayır, gerçekten bayılıyorum çünkü iyi bir noktaya parmak basıyor. Ben bir soru soruyorum ve sizde duygular ortaya çıkmaya başlıyor. Size baktığımda iki, üç, dört farklı duygu görüyorum ve sonra kafanız karışıyor. – “Neden bu kadar farklı duyguları aynı anda hissetmeliyim? Bazıları birbiriyle taban tabana zıt.” – ve sonra ya kapanıyorsunuz ya da birini seçip onun tek temel duygu olduğunu sanıyorsunuz. Hayır.
Hepsi gerçek, içinizden gelen tüm cevaplar.
Bu soruları sorduğumda kahretsin diyorsunuz. Bunu görebiliyorum. Tamamen zihne kayıyorsunuz ve Linda size mikrofonu verirse ne yapacağınızı düşünmeye başlıyorsunuz. “Herkesi etkileyecek ne cevap verebilirim acaba?” (birkaç kıkırdama) ve kendinizi unutuyorsunuz. Kendinizi unutuyorsunuz ve farklı cevap katmanları olduğunu unutuyorsunuz. Onların hepsi gerçek. Hepsi gerçek.
Ama buna başlamadan önce bir şey daha yapmak istiyorum. Hadi derin bir nefes alalım – ve mısır patlamaya başlayınca bunu defalarca kere söylemeye devam edeceğim – herşey, her şey aydınlanmanızla ilgilidir. Olan her şey, şuan esnemeniz bile aydınlanmanzıla ilgilidir. (Adamus kıkırdar)
Herşey aydınlanmanızla ilgilidir. Bu güzel bir şeydir. Her bir hareket, diğer insanlarla olan şeyler, tüm yaşamınız, tüm yaşamınız – hiç birşeyi ayrı tutmayın - aydınlanmayla alakalıdır.
Komik olan şey yaşadığınız deneyimler hatta geçmişiniz bile aydınlanmayla ilgilidir. Belki de “ Eskiden öyle değildi. Çünkü o zamanlar aydınlanmamıştım.” diye düşünüyordunuz ama şimdi aniden öyle oldu. Aniden hepsi birlikte çalışmaya başladı. Bu olduğunda ciddi bir girdap, fırtına ve temizlenme ortaya çıkıyor. Ama her şey, kırık kolunuz bile, aydınlanmayla ilgilidir. Aydınlanmak için kolunu kırdığına göre bu senin aydınlanmanla ilgili olmak zorunda. Aksi takdirde olmazdı. Değil mi?
SHEEMA: Tamam.
ADAMUS: Bu kol kırma deneyiminden neler öğrendin? Neler öğrendin?
SHEEMA: Ummm …
ADAMUS: Bu saçmalık. Buzda yürümemen gerektiğini öğrenmiş olman gerekiyordu! Buz üzerinde yürüme! (bazıları kıkırdar) Pekâlâ!
SHEEMA: (kıkırdayarak) Pekâlâ!
ADAMUS: Başka neler öğrendin? (Sheema hala kıkırdıyordur) Bana çok metafizik bir cevap verecek. Eh, hayır. Buzun üzerinde yürüme. Başka neler öğrendin?
SHEEMA: (kıkırdayarak) Kırılgan olmayı.
ADAMUS: Evet.
SHEEMA: Çünkü bağımsızolmaya çok alışığım …
ADAMUS: Oh evet, evet.
SHEEMA: … güçlü olmaya ve kimseye bağımlı olmamaya.
ADAMUS: Evet.
SHEEMA: Ama şimdi yapamadığım pek çok şey var.
ADAMUS: Evet. Ne gibi?
SHEEMA: Başkalarının bana yardımcı olmasına izin vermem gerekiyor.
ADAMUS: Neler yapamıyorsun?
SHEEMA: Oh, bir şeyleri elime almak gibi küçük şeyler.
ADAMUS: Beni diğer elinle tutabilirsin. Öyle olması gerekmiyor. (Sheema kıkırdar) Güzel. Başka ne? Kırılgan. Bu tamam.
SHEEMA: Başkalarının bana hizmet etmesine izin vermek.
ADAMUS: Ahh! Buna bayıldım. Başkalarının sana hizmete tmesine izin vermek.
SHEEMA: Tamam.
ADAMUS: Aslında kırık kolunla biraz numara yapabilirsin. Aslında iki kolunla da bu oyunu oynayabilirsin. (Sheema kıkırdar) Yerinde olsam bir tekerlekli sandalye alırdım. … (Sheema yüksek sesle güler) Hadi ama! Sadece bir Üstat’ın hizmet edebileceğini anlamana yardımcı olacaksa, evet, rol yap. Bunu daha netleştirmek için başka biryerlerini de mi kırman gerekiyor?
SHEEMA: Hayır. Hayır.
ADAMUS: Güzel, güzel, güzel.
SHEEMA: Hayır. Ama …
ADAMUS: Bu, yaşamında bir şeyleri yanlış yapacağına dair tanrıdan bir işaret değildi?
SHEEMA: Bu bir bakıma ilginç. Son şaudda merdivenden düşen bir adamdan bahsediyordun.
ADAMUS: Evet, evet.
SHEEMA: Onu hatırlıyor musun?
ADAMUS: Evet.
SHEEMA: Tamam.
ADAMUS: Evet. Bunu gerçek anlamıyla kastetmemiştim! (kahkahalar) Bunu farklı bir şekilde açıklayayım. Bu çoktan olmuş bir şeyin gerçek hikâyesiydi. Ama o hikayeden beri kaç şambranın yaralandığını biliyor musun? Bu gerçekten üzücü. Hem de çok. Sadece sen değilsin.
SHEEMA: Ok.
ADAMUS: Evet. Evet. O hikayeyle bağ kurmuş muydun?
SHEEMA: Düştüğüm anda aklımdan geçenleri merak ediyordum.
ADAMUS: Evet, evet. Düştüğünde aklınan geçenler neydi?
SHEEMA: Tam düştüğümde oraya gidip sigara içmeyi düşünüyordum.
ADAMUS: Ah! Ah! (Sheema kıkırdar) Şimdi esas konuya gelelim. Sigara içme konusunda kendini suçlu hissediyor musun?
SHEEMA: Birkaç gün sigara içmedim sonra tekrar başladım.
ADAMUS: Oh.
SHEEMA: Bunla nasıl başa çıkabilirim?
ADAMUS: Sigara içmekle mi? Kırık kolunla mı? Yoksa benle mi?
SHEEMA: Sigara içmekle. (İkisi de güler)
ADAMUS: Bundan bahsetmen ilginç. Birazdan o konuya değineceğiz.
SHEEMA: Ok.
ADAMUS: Evet. Aslına bakarsan, hemen şimdi başlayacağız. İşte günün sorusu; ama mikrofonu Linda’ya geri verebilirsin çünkü bu soruda başka bir duyguya ihtiyacım var. Yılı bitirirken zor bir soru. Zor bir soru. Lİnda’nın mikrofonu kime yönelteceğini bilemezsiniz. O nedenle hazır olun. Hmm-hmm.
Bugünkü sorum (Yoham’a) evet siz de katılabilirsiniz. Müzisyensiniz diye dışarıda kalmanız gerekmiyor. Ve oradakiler, kapıya yakınsınız diye kaçabileceksiniz anlamına gelmiyor. Soru şu, ve Linda’nın mikrofonu her an size uzatacağını bilerek bunu gerçekten hissetmenizi istiyorum.
Soru:
İçinizde mücadele ettiğiniz şey nedir? … hmm. Evet, bolca “Hmm.” Gözlerinizi kapatabilirsiniz. Bir dakika alacak. Makyo istemiyorum çünkü zaten bir şekilde biliyorum.
İçinizde mücadele ettiğiniz şey nedir?
İçinizde mücadele ettiğiniz şey nedir?
Unutmayın ki vereceğiniz her cevap şuan ya da gelecekte bu şaudu dinleyecek diğer şambralara faydası dokunabilir. Ve unutmayın vereceğiniz her cevap sizi yakabilir. (Adamus kıkırdar)
İçinizde mücadele ettiğiniz şey nedir?? Hmmm.
(duraklama)
Hazır mısın, Linda?
LINDA: Tabii.
ADAMUS: Hadi başlayalım.
LINDA: Tamam.
ADAMUS: Ah! Bu ana bayılıyorum. Heyecanın odayı bastığını hissedebiliyorsunuz. Birkaçınız, evet, “mikrofonu bana ver!” derken…Oh, evet. Ayağa kalkar mısın böylece tüm dünya seni görebilsin?
LINDA F.: Öfke.
ADAMUS: Öfke. Mükemmel Teşekkürler. Makyo olmayan cevabın için teşekkürler. Ama bir sonraki sorumu biliyorsun.
LINDA F.: Oh.
ADAMUS: Eh. (Adamus kıkırdar) Neden öfke? Neyle savaşıyorsun?
LINDA F.: Sanırım biriyle yaşam alanımla ilgili mücadele halindeyim…
ADAMUS: “Mücadele halindeyim” kısmında bir duralım.
LINDA F.: Tamam. Evet.
ADAMUS: Ara.
LINDA F.: Ara.
ADAMUS: Sonuçta kimseyle olan bir şey yoktur.
LINDA F.: Ok.
ADAMUS: Zor bir süreç. İlginç. Pekâlâ. Buna bağlı olarak öfke neden?
LINDA F.: (biraz duraklar ve iç geçirerek) Sanırım sürekli işlerin değişeceğine dair bir umudum var. Başka bir yere taşındım, ama iki yer arasındayım.
ADAMUS: Mm hmm.
LINDA F.: Umm …
ADAMUS: Öfke. Kendine yöneltilmiş, sanıyorum. Ama fırsat verilirse memnuniyetle bunu başkalarına yönelteceksin.
LINDA F.: Bu son günde benim farkına vardığım da bu, evet. (bazıları kıkırdar)
ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Peki öfke neyle ilgili?
LINDA F.: Kendim için istediğim şekilde kaynaklarımı tam olarak kullanamıyor olmam.
ADAMUS: Bunu birazcık farklı bir şekilde ifade edebilir miyim?
LINDA F.: Tabii.
ADAMUS: Bu, şüphenle ya da özgürlüğünü, bağımsızlığını, gerçek bağımsızlığını sorgulamanla ilgili. Bu biraz korkutucu. Biliyorsun ki bazı eski durumlara, diğer durumlara tutunmak daha kolay. İnsanlara boyun eğmek ya da bunun yaşadığın yer, ev vs hakkında olduğunu söylemek daha kolay; ama temelinde senin kendi özgürlüğünle alakalı – başkalarından özgürleşmenle ki bu senin ve pek çok diğerleri için biraz alışılmadık bir durum – gerçek özgürlük ve o özgürlükte ne olduğu ile alakalı. Buna hazır mısın? Bunun sorumlulunu alabilir misin? Hayatta kalabilecek misin?
Sana zorluk çıkarmaya çalışmıyorum; ama herkes kendisini bunun içinde bulabilir –“En azından hayatıma birileri var. Onlara katlanamasam da onlarla birlikte olmak istemesem de en azından varlar” diye düşündüğünde çoğunlukla buna hayatta kalma enerji beslenmesi adı vereceğim bir durum söz konusu oluyor. Bunu, onların enerjilerinden beslenmek için kullanıyorsun. Bu bir vampir durumu değil. Sadece rahatlık. Rahatlık.
İnsanlar için tamamıyla kendi başlarına olduğunu düşünmek çok korkutucu bir şey. Çok korkutucu. Bu nedenle diğerlerine olan bu ihtiyaç mevcut. Kendinizi diğerleri aracılığıyla görmeye olan ihtiyaç; sanki sizin sahip olmadığınız bir cevaba sahiplermiş gibi. Ayrıca sizin durumunuzda endişeniz gezegende kalıp kalmayacağınız konusunda. Sizi buraya bağlayan kimse kalmadığında buralardan uçup gidecek misiniz? Onların size gereksinimleri olduğu için değil asıl sizin onlara ihtiyacınız var. Çünkü kimse olmadan, o eski bağlantı olmadan ayrılacağınıza dair bir endişe var. Bu nedenle bu hayatta kalmaya dair bir enerji beslenmesi. Kısa süre sonra sonuca – potansiyel sonuca- ulaşacağız.
Güzel. Bir sonraki. Sevgili Eesa’li Linda, sıradaki kim? Hayatınızda mücadele ettiğiniz şey nedir?
Oh, mikrofonu başkasına uzatmadan önce; şuan bolca mücadele sürmekte. Gerçekten de. Biliyorum bazılarınız “Tamam; ama kontrol altına aldım” diye düşünüyor. (Tükürür) (bazıları kıkırdar) Siz sadece onu kontrol altında tuttuğunuzu sanıyorsunuz. Oysa o almış başını gitmiş durumda. O iyice yayılmış bir vaziyette. Ve bizler…. Bizler bundan çok sıkıldık. Bunu artık serbest bırakmamız gerekiyor. Bu anlamsız. Gerçekten de öyle.
Ok, mikrofon, Linda. Evet.
Ah! Merhabalar.
SHAUMBRA 2 (erkek): Uhh, Sanırım …
ADAMUS: Kahve ister misin?
SHAUMBRA 2: Elbette.
ADAMUS: Bugün iyi kahve yapıyorlar. Krema, şeker, keçi sütü?
SHAUMBRA 2: Kristal bardakta mı? O bardaklardan alabilir miyim?
ADAMUS: Kristal bardakta mı? Sana kristale benzer bir bardak getirecekler. İçinde ne istersin?
SHAUMBRA 2: Sadece krema, lütfen.
ADAMUS: Sadece krema. Biraz kurabiye de ister misin?
SHAUMBRA 2: Hayır, şekerle aram pek iyi değil.
ADAMUS: Ben biraz kurabiye isterim.
SHAUMBRA 2: Pekâlâ. (kahkahalar)
ADAMUS: Evet …
SHAUMBRA 2: Lütfen, Adamus biraz kurabiye istiyor.
ADAMUS: Evet, buraya bir tabak dolusu. Güzel. Yaşamınızda neyle savaşıyorsunuz?
SHAUMBRA 2: Uhh …
ADAMUS: Bu arada şimdi tam olarak ne yaptım?
SHAUMBRA 2: Dikkatimi dağıttın.
ADAMUS: Kesinlikle.
SHAUMBRA 2: Mantıklı bir yanıt vermeyeyeim diye beni kafamda uzaklaştırdın.
ADAMUS: Evet, evet, evet, evet. Güzel.
SHAUMBRA 2: Teşekkürler.
ADAMUS: Peki ne yaptığımı sorarak ne yaptım?
SHAUMBRA 2: Anlamamı mı sağladın?
ADAMUS: Evet, ya da seni tekrar zihnine geri döndürdüm. Bu oynadığımız küçük bir oyun. İçinde neyle savaş veriyorsun?
SHAUMBRA 2: Sanırım pek çok korku ve şüpheyle. Bazen kendimi tamamıyla ortaya koyduğumu hissediyorum sonra da iki adım geri kaçıyorum ve …
ADAMUS: Evet, evet. Neden?
SHAUMBRA 2: Sanırım tamamen dünyaya açılmaktan ve kendim olmaktan korkuyorum
.
ADAMUS: Neden?
SHAUMBRA 2: Olabileceklerden korkuyorum.
ADAMUS: Ne gibi? Diri diri yakılmaktan mı? (Adamus kıkırdar)
SHAUMBRA 2: Evet, bu bir yaşamımda olmuş olabilir.
ADAMUS: Sadece bir dakika canın yanar. (kahkahalar) Hayır, çünkü bir şekilde o süreçten önce ayrılmış olursun. Eğer seni diri diri yakacak olsalar zamansız olmak burada çok işe yarayacaktır. Bir şekilde çoktan gitmiş oluyorsun. Sadece “Aman Tanrım bu çok sıcak” diyecek kadar kalıyorsun sonra vıııjjt ! gidiyorsun. Bu nedenle asla acı çekmiyorsun … (biri ona kahvesini getirir) Bir yudum al. Evet. Oh, zambaklı fincanı almışsın. Bana vermediler …
SHAUMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Harika! (kahkahalar)
SHAUMBRA 2: Teşekkürler.
ADAMUS: Harika! Pekala. Pekala.
İşte buradasın. Bariz bir şekilde zeki bir adam. Yakışıklısın da. Baylar bayanlar bana katılmıyor musunuz? (Seyirciler onaylar) Gördün mü? Buraya geldiğinde ne olduğunu görüyor musun?
Sezgiselsin. Bilince sahipsin. Öyleyse sana bu korku ve şüpheyi veren şey nedir? Sana hizmet edecek tüm araçlara sahipken neden? Neden onla mücadele ediyorsun ve kim kazanıyor?
LINDA: Mmmm.
SHAUMBRA 2: Gerçek Ben’im değil.
ADAMUS: Evet. Evet. Bundan keyif alıyor musun?
SHAUMBRA 2: Hayır. Aslında oldukça yorucu olmaya başladı.
ADAMUS: Geceleri uykusuzluk çekiyor musun?
SHAUMBRA 2: Evet. Insomnia.
ADAMUS: Senin gibi parlak bir adam olarak aklına ne tür çareler geliyor?
SHAUMBRA 2: Artık işe yaramıyorlar. Sayısız şeylerle dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum. Ama artık işe yaramadıklarını keşfetmekten başka bir işe yaramıyor bu.
ADAMUS: Güzel. (biri bir tabak kurabiye getirir) Kurabiye isteyen? Kurabiye? Eh, önce ben. Üstatlar böyle çalışır. Teşekkürler. Sizler de alın. Tabak boşaldığında daha çok balık ve ekmek yapıp servise devam edeceğiz. (bazıları kıkırdar) Böldüğüm için üzgünüm.
SHAUMBRA 2: Sorun değil.
ADAMUS: Ama, mmm. Mmm. Mmm. (Adamus tutkuyla kurabiyelerin keyfini çıkarıyordur, bazıları kahkaha atar) Bana katlan biraz lütfen bunu deneyimlemek istiyorum. İnsan olmakla ilgili özlediğim şeyler var. Bu kurabiyeler. Nerdeyse… nerdeyse duyusal. Çok duyusal. Mm hmm.
AMIR: Mmm. (Kurabiye yemeye başlar) Şeker… yutmak için.
ADAMUS: Mm hmm. Şeker beni etkilemez.
AMIR: Güzel.
ADAMUS: Bolca şeker yiyebilirim. Evet. O sadece şeker konusunda endişelenenlerin canını sıkar. Onlar şekerin onları etkilediğini düşünüyorlar bu nedenle şekeri bırakmaya çalışıyorlar. Sonra şekersiz beslenme diyetlerine başlıyorlar. Gerçek bir Üstat kahvaltıda şeker yiyebilir. Koca bir kase şeker hem de. (kahkahalar) Bazen üzerine krema da koyarak. (daha fazla kıkırdama) Tatlı kremalı şeker kahvaltısı. (daha fazla kahkaha)
Nerde kalmıştık? (kahkahalar)
SHAUMBRA 2: Oh, tekrar dikkat dağıtıclara dönmekte.
ADAMUS: Oh, Dikkat dağıtıcılara dönmek. (daha fazla kahkaha) Aslında, bu daha çok duyusallık hakkına bir noktayı vurgulamak içindi. Eğer kurabiye yiyecekseniz onu gerçekten yiyin. Onu hissedin. Her ne yapıyorsanız bırakın. Dünyanın her yerinde sizi seyreden insanlarla çevriliyken bir görüşmenin tam ortasında bile olsanız sadece durun ve pek çoğunuzun artık uzak durduğu o duyusal deneyimi yaşayın. Ve kahvaltıda biraz şeker yiyin. Tanrım.
Evet şüphe ve korku … (biri biraz daha fazla kurabiye getiri) Oh teşekkürler. Teşekkürler.
EDITH: Ona da bir tane verin.
ADAMUS: O şeker yemiyor.
EDITH: Oh.
ADAMUS: Çok fazla şekere düşkün değil. Evet.
SHAUMBRA 2: Çok fazla değil. Saf çukolatalı olanları seviyorum. Kakaosu yüksek olanları. Onlar benim favorilerim.
ADAMUS: Evet. Bu saf. Kurabiyenin içine krakerle kaplı.
SHAUMBRA 2: Evet!
ADAMUS: Çok saf. Eh, mmm.
SHAUMBRA 2: Mısır şurubu. Evet.
ADAMUS: Mm hmm. Mmm. Mmm.
Nerde kalmıştık? Korku ve şüphedeydik. Üzerine çok şey geliyor ve sen onlarla sarmalanmış vaziyettesin. Sonunda bunlarla nasıl başa çıkacaksın?
SHAUMBRA 2: Olayları oluruna bırakmaya başladım çünkü tüm bu olup bitenlerden artık sıkılmış vaziyetteyim. Gerçekten keyif aldığım şeyleri yapmaya başladım ve …
ADAMUS: Vay! Ne fikir ama. (bazıları kıkırdar) Vay be!
SHAUMBRA 2: … yapmaktan korktuğum şeyler gibi. Mesela bariz bir şekilde spiritüellikle ilgiliyim ve bir blog’um var. … (cep telefonu çalar)
ADAMUS: Evet. Başka bir küçük dikkat dağıtıcı. Ve küçük konuşmamızın tam ortasında bunun Edith’den geleceğini düşünemezdiniz bile. Bu dünyada bunu bekleyeceğiniz son kişi Edith’di.! (kahkahalar)
SHAUMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Tatlı anne Edith ve onun çalan cep telefonu. Bunca yıldan sonra sanırdınız ki … tam da sohbetimizin ortasında. (bazıları kıkırdar) Evet. (biri “sakla, sakla!” der)
Tüm bu dikkat dağıtıcları fark ettin mi?
SHAUMBRA 2: Evet. Bu konuda oldukça iyisin.
ADAMUS: Evet, evet. (Adamus kıkırdar) Aslında sizler bu konuda iyisiniz. Siz gerçekten de bunda iyisiniz. Çünkü tam olarak yaptığın bu. Bu mücadeleler devam edip gidiyor. Onla nasıl başa çıkacağınızı bilmiyorsunuz. Mücadele geri gelinceye kadar, başka bir mücadele yaratıncaya kadar kendi dikkatinizi dağıtıyorsunuz. Ve sonunda o kadar çok kaos ve çöplük birikiyor ki mücadelenin ne hakkında olduğunu; neyle savaştığınızı ve hatta bunun ötesine geçmenin çok kolay bir yolu olduğunu bile unutuyorsunuz.
Böylece o boks ringinde kalmaya devam ediyorsunuz – belki bir ringden diğerine atlıyorsunuz – ama kısa sürede oldukça kafa karıştırıcı oluyor. “Artık ne hakkında mutsuz olduğumu bile bilmiyorum. Bugün neden kızgın olduğumu bile bilmiyorum. Adamus neden canımı bu kadar sıkıyor bilmiyorum bile. Ama sanırım işlerin düzeni böyle.” diyorsunuz. Değil mi?
SHAUMBRA 2: Sanırım.
ADAMUS: Sanırım. Pekâlâ. Güzel. Teşekkürler. Buna geri döneceğiz.
SHAUMBRA 2: Tamam.
ADAMUS: Hepsini mükemmel şekilde toplayacağız.
Neyin mücadelesini veriyorsunuz? (Linda mikrofonu almamakta direnen John Kuderka’ya uzatır)
LINDA: Hayır. Mecbursun.
JOHN: Hayır, değilim.
LINDA: Evet, mecbursun. Bana mecbur olduğun söylendi.
JOHN: Hmm.
ADAMUS: Hmm.
JOHN: Hmm.
ADAMUS: Belki biraz daha kurabiye yemeliyiz (kahkahalar)
JOHN: Oh, bir fincan da kahve alabilirim.
LINDA: Sandra, John için bir fincan kahve.
JOHN: Hayır. Şaka yapıyorum.
ADAMUS: Mücadelesini verdiğin şey nedir?
JOHN: (duraklar) Sağlık sorunları.
ADAMUS: Sağlık sorunları. Güzel. Bu iyi bir tane. Bu mücadele nasıl gidiyor?
JOHN: Şu anda iyi gidiyor gibi.
ADAMUS: Ok. İyi gitmeyeceğinden mi korkuyorsun? Bunun üzerinde hiç kontrolün olmamasından mı korkuyorsun?
JOHN: (biraz duraklar) Hayır, korku değil. İstersem kontrol edebilirim.
ADAMUS: Pekâlâ. Korku değil. Mücadele değil.
JOHN: Tam olarak değil. Hayır.
ADAMUS: Tamam. Sağlık sorunları. Neden kaynaklanıyorlar? Öncelikle niye varlar?
JOHN: (derin bir nefes verir) Bir bakalım.
(duraklama)
ADAMUS: Herhangi bir noktasında yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
JOHN: Devam et.
ADAMUS: Ok. Sağlık sorunları. Belirli kimysallara, toksinlere ya da benzeri şeylere bağlayabilirsiniz, ama aslına bu hikâyenin bütünü değildir. Bu ilginç bir hikâye, ama sağlık sorunları senin çok daha duyarlı ve hisseden bir kişi olmana yardımcı olacaklar. Sana olası bir ölümü hissetme yeteneği verir. Kendini, yolculuğunu ve çevrendeki insanları derinden hissedebilme yeteneği verir ve aniden gerçek hisleri aktive edip onları ortaya çıkarır. Göreceli olarak karşı olduğun duyguları değil gerçek hisleri. Ve şunu söyleyebilirim ki bu, bu hayata gelip deneyimlemek istediğin üç şeyden biriydi – duygusallık, diyeceğim ben ona – ama gerçek duygular diğer insanlarda senin de benim de hoşumuza gitmeyen şekerli sulu duygular değil. Gerçek deneyim. İşte o sana bunu veriyor.
Şimdi o gerçek hissin özünü alır ve gerçekten bedenlersen herhangi türden biyolojik dengesizliğe gereksinim kalmayacaktır. Böylece her türden hastalık kendiliğinden gidebilir. Amacını yerine getirmiştir. Bu nedenle o hisse sarıl.
JOHN: Kulağa iyi geldi.
ADAMUS: Güzel. Mücadeleden çok daha kolay; çok daha iyi.
Biliyorum bazılarınız sağlık sorunlarıyla karşılaştı. Bazı korkutucu sağlık sorunları. Yaşamlarınızı tehdit eden sorunlar. Biliyorum bugünlerde sizlere “ bunla savaşacağız. Kanseri yeneceğiz. O herneyse onla mücadele edeceğiz” diyorlar. Şuan size burada “hayır” diyorum. Mücadele etmeyeceğiz. Çok daha etkili, çok daha iyi ve çok daha keyifli bir yolu var.
Pekâlâ, birkaç tane. İçinizde mücadele ettiğiniz şey nedir? Mücadele ettiğiniz şey nedir? Evet.
SHAUMBRA 3 (kadın): Korku.
ADAMUS: Kurabiye ister misin?
SHAUMBRA 3: İki tane yedim bile.
ADAMUS: Biraz daha ister misin?
SHAUMBRA 3: Hayır.
ADAMUS: Şimdi ton balıklı sandviç ister miydin? (kahkahalar) Bir tane canım çekti.
SHAUMBRA 3: Benim en sevdiğim sandviç olduğunu nerden bildin?
ADAMUS: Nasıl mı bildim! (Kıkırdar) Çünkü ayağa katlığından canım birden …
SHAUMBRA 3: … ton balıklı sandviç mi çekti?
ADAMUS: … ton balıklı sandviç.
SHAUMBRA 3: Oh.
ADAMUS: Ben her zaman somon sevmişimdir; ama aniden,,, biraz marul, ektra mayonez ve peynirli ton balığı …
SHAUMBRA 3: Patates kızartması.
LINDA: Hayal kurmaya devam et! (güler)
ADAMUS: Patates kızartması, güzel tahıllı ekmek üzerinde, kızartılmış..
LINDA: Burda ton balığı var mı?
ADAMUS: Kızartılmış. Ekmek hafifçe kızartılmış olmalı. Evet.
SHAUMBRA 3: Daha dün bir tane yedim.
ADAMUS: Ohhh! I …
SHAUMBRA 3: Sanırım hala auramda duruyor, sanırım.
ADAMUS: Biraz koklamama izin ver. (Adamus onu koklarken kahkahalar) Ohhh! Keşke ton balığı parfümü yapsalar. (bolca kahkaha)
Gerçekten. Tonbalıklı sandviç çok isterdim şuan.
SHAUMBRA 3: Çok güzel.
ADAMUS: Sence bir tane alabilir miyim?
LINDA: Somon. Somonlu yapabiliriz.
ADAMUS: Ton balığı! Ton balığı. Ama hayır önemli değil. Bu kadar dikkat dağanıklığı yeter. Hadi konumuza dönelim. Neyle mücadele ediyorsun?
SHAUMBRA 3: Korku.
ADAMUS: Evet, neden?
SHAUMBRA 3: Whoa.
ADAMUS: Whoa. Hissedebiliyor musun? O “whoa’yı” hissedebiliyor musun?” “Whoa” dediğinde hepiniz neyi kast ettiğini çok iyi bildiniz. … whoa!” Korku diyorsunuz. Neyin korkusu? Whoa! (birkaçı kıkırdar)
Ok.
SHAUMBRA 3: Geleceğin belirsizliği. Şüphe. Şüphe bunun büyük bir parçası.
ADAMUS: Gelecek büyük bir felakettir. (bazıları kıkırdar, kadın iç çeker) Ve gelecek umut vericidir. Gelecek çok fırtınalı olabilir. Gelecek kolaydır. Pek çok şey olabilir. Anlıyor musun? Tek bir cevap yoktur. Sadece bolca seçenek vardır.
Gelecek o şeylerin hepsi olacaktır. Bazı insanlar için gelecek kesinlikle korkunçtur. Geçirdikleri en berbat yıl olacak.
SHAUMBRA 3: Oh!
ADAMUS: Sen değil. “Oh hayır!” Senden bahsetmiyorum. Diğerleri için konuşuyorum.
Mısır patlağından bir kolye de alacağımı düşünüyordun ama… (kendi mısır patlağı kolyesini Adamus’a verir) Teşekkürler. Teşekkürler. Ve girişimci bir şambranın kuşların ve sincapların yiyemeyeceği kalıcı mısır patlağı kolyeleri yapacağını da düşünürdün. (Biri toplantıda paylaşmak için mısır patlağı kolyeleri dağatmıştır.)
EDITH: Onu yemek istiyor musun?
ADAMUS: Hayır, ben ton balıklı sandviç istiyorum. (Adamus kıkırdar) ama şimdi değil, sonra. Sonra. Hadi devam edelim … Konuştukça acıkıyorum. Şimdi pizza bile açlığıma gidermezdi.
SHAUMBRA 3: Doğru. Evet.
ADAMUS: Bana yaptığını gördün mü?
SHAUMBRA 3: Bilirsin işte.
ADAMUS: Gelecek toplantıda bana ton balıklı sandviç getirir misin?
SHAUMBRA 3: Evet, getireceğim.
ADAMUS: Teşekkürler.
SHAUMBRA 3: Söz veriyorum.
ADAMUS: Pekala. Güzel. Güzel.
Nerde kalmıştık? Oh, korku. Tüm o şeyler olacak. Karamsar olacak. Gelmiş geçmiş en güzel yıl olacak. Hâkimiyet ve özgürlük yılı olacak. Rezil bir yıl olacak. Suçlar işlenecek vs. Ve zaten bunlar gerçekleşiyor. Gerçekleştirler. Onlar potansiyeller. Bir dereceye kadar bunların hepsi yaşanacak. Bunun ötesine geçeceğiz. İstediğiniz şeylere geçeceğiz. Güzel.
Korktuğun şey nedir? Neden bir şeylerden korkuyorsun?
SHAUMBRA 3: (iç geçererek) Bu gerçekten iyi bir soru.
ADAMUS: Sana faydası oluyor mu?
SHAUMBRA 3: Hayır. Buna bulabildiğim tek cevap, her neden korkuyorsam, gene de yapmak. Bilirsin sadece yap.
ADAMUS: Bu bir anlam ifade etmiyor.
SHAUMBRA 3: Etmiyor mu? (İkisi de kıkırdar)
ADAMUS: Hayır. Ama ondan kaçmaktan daha iyi. Ama aynı zamanda bir şekilde hala korkuyla savaşıyorsun.
SHAUMBRA 3: Güzel değil. Hala güzel değil.
ADAMUS: Hala güzel değil. Hala onla mücadele halindesin.
SHAUMBRA 3: Doğru.
ADAMUS: Ve hala kendini onun tarafından hırpalatıyorsun.
SHAUMBRA 3: Sanırım öyle.
ADAMUS: Bunu pas geçeceğiz. Tamam mı? Onu pas geçeceğiz.
SHAUMBRA 3: Harika!
ADAMUS: Şimdi harika diyorsun, ama …
SHAUMBRA 3: Hayır!
ADAMUS: … sana nasıl yapılacağını söylediğimde birden “Ohhhh, bilmiyorum Adamus. Bilmiyorum, mmmm.” diyeceksin.
SHAUMBRA 3: Daha kötü olamaz herhalde …
ADAMUS: Oh, olabilir.
SHAUMBRA 3: Olabilir mi?
ADAMUS: Hayır, daha kötü olabilir. (kahkahalar) Oh, ulu tanrım, daha kötünün tanımıyla henüz karşılaşmadın bile.
SHAUMBRA 3: Pekala.
ADAMUS: Oh, hayır, hayır, hayır. Çok daha kötüleşebilir. Bu korkutuyor mu?
SHAUMBRA 3: Enteresan bir şekilde hayır.
ADAMUS: Oh, daha kötüleşmesini istiyorsun.
SHAUMBRA 3: Hayır. Sadece ne olduğunu bilmek istiyorum. Sorun ne olduğunda. Hadi çözelim artık şunu.
ADAMUS: Sana burada sırrı vereceğim; ama onu daha sonra açıklayacağım. Sana (kahkahalar) Evet. Ona içecek bir şey verir misiniz, lütfen? İhtiyacı var da.
SHAUMBRA 3: Lütfen!
ADAMUS: Tamamıyla farklı bir gerçeklik yaratacağız.
SHAUMBRA 3: Pekala.
ADAMUS: Hepsi bu, oldukça basit.
SHAUMBRA 3: Hazırım.
ADAMUS: Tamam. Güzel. Şimdi hazır olduğunu söylüyorsun ama göreceğiz. Ton balığını ve ekstra mayonezi de unutma. Evet. Ekmeği hafif ısıtılmış severim. Bunu nasıl yapacağını sen keşfedeceksin , ama …
LINDA: Konserve mi taze ton mu?
ADAMUS: Konserve mi taze mi diye soruyor. Kristal mi karton mu? (Linda kıkırdar) Biraz kereviz de.
Bir sonraki. İki kişiye daha soracağız. Hayatında neyle savaşıyorsun? Ah!
MICHELLE: Sanırım ben …
LINDA: Oh-oh, eh-eh-eh-eh-eh. (mikrofonu yukadan tutmasını işaret ederek)
MICHELLE: Oh. Ben … (kıkırdar)
ADAMUS: Şuan Linda’yla mücadele ediyorsun. (Adamus kıkırdar)
MICHELLE: … bazı parçalarım benim canımı sıkıyor sanki belirli kişilere sinirleniyormuşum gibi.
.
ADAMUS: Ben gibi mi?
MICHELLE: Burdan kimse değil.
ADAMUS: Birazcık! Aghhh! Sadece birazcık. (bazıları kıkırdar) Bazı insanlara sinir olmak …
MICHELLE: Hayır.
ADAMUS: Evet. Onlara sinir olmaktan rahatsızlık mı duyuyorsun?
MICHELLE: Evet.
ADAMUS: Neden? İnsanlara sinir olmayı ben seviyorum.
MICHELLE: Çünkü Noel nedeniyle birine gerçekten sinirlenmiştim ve o ben değildim. Ama o bendim çünkü …
ADAMUS: O sendin. (Adamus kıkırdar)
MICHELLE: Evet.
ADAMUS: O gerçekten sendin. Neden yarın gidip hadlerini bildirmiyorsun?
MICHELLE: Neyseki artık bu eyalette değiller. (kahkahalar)
ADAMUS: Hangi eyalet ya da şehirde yaşıyorlar?
MICHELLE: Bu çok fazla bilgi vermek olur.
ADAMUS: Telefon var. Internet var. Uzaktan da onlara esip gürleyebilirsin.
MICHELLE: Bu kişiyle konuşmamayı tercih ederim.
ADAMUS: Ahhhh! Tercih ederim.
MICHELLE: Çok garip bir …
ADAMUS: Ben de gerçekten bu konuya değinmeyi tercih ederim. Bir düşmanımız olduğunda, ah, whoa, direkt şah damarına saldırın. Evet. Errghhhh!
MICHELLE: Hiçbir fikirleri yoktu. Hiçbir fikirleri yoktu.
ADAMUS: Biliyorum; ama onlara bir ipucu ver. Neden biliyor musun? Aksi takdirde, hepsini içine atmış oluyorsun.
MICHELLE: Artık atmıyorum.
ADAMUS: Ohhhhhh! Buna inanmam. Mmmmm. Hayır. “Neyle savaşıyorsun?” diye sorduğumda bahsettiğin ilk şey bu oldu.
MICHELLE: Birilerine sinir olma.
ADAMUS: Evet.
MICHELLE: Evet.
ADAMUS: Pekâlâ. Başka ne? Orda ortaya çıkarmaya çalıştığım başka bir şey daha var.
MICHELLE: Ummm. (kahkahalar) İlk …
ADAMUS: Bu arada, Üstat dikkat dağınıklığı sanatını iyi bilir. Linda, şu sihirli şeyde bunu gösterir misin (iPad). Hatırlamak çok önemli. Sizi biraz eğlendirir. Belki sadece sizi başkalarını değil. Ama orada öğretiyorken ya da her ne yapacaksanız, Üstat dikkat dağınıklığı sanatını iyi bilmelidir. Bu harikadır çünkü biri size karşı meydan okuyor olabilir ve siz de basitçe onun dikkatini dağıtırsınız. Onu buradan şuraya getirirsiniz.
Zihinizde takılıp kaldığınızda ki bunu yapıyorsunuz – o derin düşüncelere, endişelere, gecenin bir yarısında yatakta uyanık kalmaya başladığınızda - sadece dikkatinizi dağıtın. Ciddiyim. Bir oyun oynayın. Garip bir şeyler yapın. Kendinizi yataktan aşağı atın! (bazıları güler) Kendinizi o anlamsız zihin çukurundan bu şekilde çıkarabilirsiniz. Yorganı sıyırın, diğer taraftan düşünceye kadar yuvarlanmaya başlayın – booom!. Şuanda olduğu gibi “gene kendi çöplüğüme takılıp kalmıştım” diye gülmeye başlayacaksınız. Bir Üstat dikkat dağınıklığı sanatını iyi bilir. Diğer kitaplarımı bitirdiğimde sanırım bir Şambra kitabı yapmalıyız: “Dikkat Dağıtma Sanatı”
Oh, dikkatini dağıttım mı?
MICHELLE: Evet, sen dikkat dağınıklığının ustasısın.
ADAMUS: Evet. Kasten. Kasti dikkat dağıtma ustası.
MICHELLE: Kasti dikkat dağıtma.
ADAMUS: Başka neyle mücadele ediyorsun, canım?
MICHELLE: Kendimle mücadele ediyorum.
ADAMUS: Biliyorum, biliyorum. Söylediğim buydu. Kendi içinde neyin mücadelesini veriyorsun?
MICHELLE: Sadece kendimde sevmediğim şeyler.
ADAMUS: Tamam. Hiç birşeyden bahsetmek zorunda değilsin; ama istersen bahsedebilirsin de.
MICHELLE: Bahsetmek istemiyorum.
ADAMUS: Pekâlâ. Öyleyse ben bahsedeyim. (kahkahalar) Korkunun nasıl açığa çıktığını gördününüz mü, wooo! (daha fazla kahkaha) Bu benim üstüme vazife değil.
MICHELLE: Doğru.
ADAMUS: Ama orda bolca kavga sürüyor.
MICHELLE: Evet.
ADAMUS: Kişiselleşebilir miyim? Pekâlâ, öyle yapacağım. (daha fazla kıkırdama) Mücadelenin neyle alakalı olduğu önemli değil; ama yokmuş gibi davranmaya çalışıyorsun. Seni etkileyen de bu işte. Mücadele kazanıyor çünkü yokmuş gibi davranmak zorundasın ama var, tatlım. Bu konuşmamızın sonunda bunu sana göstereceğim. … oh, biryerlerde nerdeyse yeni yıl oldu. Bu şaudun sonunda ne kadar mücadele ettiğini, enerjilerini ne kadar bağladığını, sende nasıl da hastalıklara – fiziksel, uyku ve konuşma sorunları - neden olduğunu göstereceğim. Çok keskin bir espiri anlayışına ve bilgeliğe sahipsin; ama onları kullanmıyorsun. Onları kullanmıyorsun. Birşeyi ifade etmeye çalışırken kendini geride tutuyorsun. İnanılmaz ifade ve tartışma duyularından birine sahipsin.
MICHELLE: Öyle miyim?
ADAMUS: Mükemmel sohbet. Gevezelik yok. Mükemmel. Umarım ki – umarım ki değil bunu gerçekleştireceğiz – bu şaudun sonunda mücadele ettiğin şeylere ne kadar enerji bağladığını ve bağlamıyormuş gibi yaptığını göreceksin.
MICHELLE: Kulağa iyi geliyor.
ADAMUS: Teşekkürler. Teşekkürler.
MICHELLE: Teşekkürler.
ADAMUS: Oh hayır. Berbat geçecek. Gelecek üç gün boyunca berbat geçeçecek …
MICHELLE: (kıkırdar) Teşekkürler.
ADAMUS: … ve sonra atlatacaksın.
Pekâlâ, bir kişi daha sonra sadede geleceğiz. Muhtemelen “bu şaudun dikkat dağınıklığı dışında bir amacı var mı? “ diye düşünüyorsunuz. Evet. Kocaman bir dikkat dağınıklığı.
GLORIA: Ben mi?
LINDA: Mm hmm. Sen.
GLORIA: Benim … benim bir sorum yok ama.
LINDA: Ohhh! O uçup gitmeyecek. Hayır. Hayır. Hayır. Mikrofonu kapatmana izin yok.
ADAMUS: Evet.
LINDA: Adamus bize böyle dedi. Mikrofonu kapatmaya iznimiz yok.
ADAMUS: Aslında, mikrofonu kapatabilirsin; ama bu sefer gecenin sonunda tuvaletleri temizlemek zorundasın. (kahkahalar), ki bu normalde sorun olmazdı; ama bu gece yeni yılı kutlayacaksınız, çok içince tuvaletler baya batacak. (seyirciler: “Oh, eww!”)
Evet. Başka bir dikkat dağıtıcı. Görüyorsunuz ya sadece ortaya bir şey atmıyorsunuz. Tam bir ilüzyon yaratıyorsunuz böylece herkes tuvaletlerin ne kadar feci olduğunu gözlerinin önüne getiriyorlar!
GLORIA: Hayır.
ADAMUS: Evet. Evet. Kendi içinde neyin mücadelesini veriyorsun?
GLORIA: Burda olduğuma memnunum Hiç bir şeyin savaşını vermiyorum.
ADAMUS: Ben de.
GLORIA: Evet.
ADAMUS: Evet.
GLORIA: Bilmiyorum.
ADAMUS: Hiçbirşey mi? (Kafasını hayır anlamında sallar) Aile?
GLORIA: Ne?
ADAMUS: Aile. Aile içi kavgalar?
GLORIA: Belki. Belki.
ADAMUS: Ah! Şimdi onu ortaya çıkarmaya başlayalım. Tabii ki, bu kolaydı. Herhangi biriniz bile bunu anlayabilirdi. Aile içi kavgalar. Pekâlâ.
GLORIA: Çok fazla yo. Artık iyice yaşlandılar.
ADAMUS: Evet, yaşlanıyorlar sonra da ölüyorlar. Bu sefer de kavgalar artık o kadar eğlenceli olmuyor.
GLORIA: Kesinlikle. (kahkahalar)
ADAMUS: Evet, evet.
GLORIA: Öldüler. (kıkırdar)
ADAMUS: Öldüler. Evet.
GLORIA: Bilmiyorum.
ADAMUS: Başka ne?
GLORIA: Başka ne? Hmm. Ben oldukça sakin ve halinden memnun bir insanım. Bilmiyorum …
ADAMUS: Evet, evet. Ok. Hiç kendine kızmaz mısın?
GLORIA: Evet, eskiden, ama artık değil.
ADAMUS: Evet.
GLORIA: Evet.
ADAMUS: Tamam. Eskiden kendine hangi konuda kızardın?
GLORIA: Ailem. (Adamus kıkırdar ve bazıları kahkaha atar)
ADAMUS: Pekala. Güzel.
GLORIA: Ama hiç birşey …
ADAMUS: Tamam.
GLORIA: Ev hayvanım öldüğü için üzgündüm ama onun dışında …
ADAMUS: Bu üzücü. Sinir bozucu değil. Arada fark var.
GLORIA: Evet.
ADAMUS: Ve evcil hayvanın hala etrafta.
GLORIA: Biliyorum.
ADAMUS: Her zaman.
GLORIA: Teşekkürler.
ADAMUS: Diğer tarafa geçtiğinizde sizi ilk karşılayacak onlar olacak.
GLORIA: Tamam.
ADAMUS: Evet, evet. Oh, ev hayvanları konusunda en çok sevdiğim şey bu. Beklerler.
GLORIA: Evet.
ADAMUS: Beklerler: “Sahip ne zaman ölecek böylece ben de … (kahkahalar) “Ehh, belki bugün. (bazıları kıkırdar) Oh, belki yarın. Bekleyeceğim nasıl olsa.” Onları beslemeyi unutmayın. Onları besleyin. Evet. Enerjetik besleme. Onlara yiyecek yolluyor gibi çünkü sizi bekliyorlar.
GLORIA: Pekâlâ.
ADAMUS: Evet. Tamam. Teşekkürler.
GLORIA: Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler.
Pekala, hadi derin bir nefes alalım.
Kendinizle Savaşmaya Son
Yeni yıla girerken size önce kulağa harika sonra da garip gelecek bir şey söyleyeceğim. Ama lütfen onu tüm farklı katmanlarıyla hissedin.
Size bunu söyleyeceğim ve hepiniz kafanızı sallayıp “Oh evet, evet, tamam. Yapacağız.” diyeceksiniz sonra yapmayacaksınız. Sonra onla savaşacaksınız. Sizi kastetmediğimi düşüneceksiniz; ama ediyorum. Sadece bazılarınızdan, yaptığınız bazı şeylerden bahsettiğimi sanacaksınız; ama ben her şeyden bahsediyorum. Belki neden bahsettiğimi bilmediğimi sanacaksınız; ama biliyorum. (Adamus kıkırdar)
Bu yıla girerken ve bundan sonra kendinizle artık mücadele etmeyeceksiniz. İşleri kendiniz için zorlaştırdığınız tüm o geniş olaylar yelpazesini kastediyorum. Diyet ve kilonuz gibi; fiziksel görünümünüz gibi şeyleri kastediyorum.
Şimdi onla mücadele etmeniz gerektiğinizi düşünüyorsunuz çünkü yemekkoliksiniz. Bolca çukolata yiyeceksiniz. Sonra da midenize pasta ve patates kızartması indireceksiniz. Bunla savaşmayın. Fiziğiniz ya da bedeniniz uğruna artık yiyecek gibi şeyleri düzenlemeye çalışmayın. Çoğunuz garip diyetler yapıyorsunuz ve sonra da “ ama doktor düşük şuyum buyum var dedi” diyerek kendinizi haklı çıkarıyorsunuz. Kendinizle mücadele ediyorsunuz.
Savunmanızı indirin. “Ohhh! hayır.” “O savunma kalkanlarının bazılarını tutmalıyım. Doğuştan zayıf biri olduğum için bir şeylerle mücadele etmeliyim. Ben günahkârım. Bana bunu onlar söyledi. Bu nedenle savaşmak zorundayım. Birşeylere karşı savaşmam gerekiyor. Ben doğuştan bozulmuşum. Eğer kendimi kontrol etmeseydim tonbalıklı sandiçleri ölünceye kadar yerdim.” diyorsunuz. Hayır. Mücadele bitti. Kavga bitti. Salın gitsin.
Oh! Biliyorum. Kulağa önce iyi sonra da garip gelecek. Önce tatlı sonra da acı olacak.
Sigara içmek. Kolun. Hepsi. “Ben sigara içiyorum ve bu kötü birşey.” Hayır aslına değil. Bunun gerçekten bir önemi yok. Oh, üzgünüm, sevgili Linda ve alınan başka kim varsa; ama bunun gerçekten de bir önemi yok. Gerçek bir Üstat için bunun önemi yoktur.
Pek çoğunuz sigara içiyor. Onla savaşıyorsunuz. “Kötü bir şey yapıyorum. Birgün bırakacağım.” Hayır. Aslına bakarsanız muhtemelen bırakmayacaksınız. Önce öleceksiniz. (birkaçı kıkırdar)
LINDA: Gördün mü?!
ADAMUS: O kadar da kötü değil. O kadar da kötü değil. Ama siz “Oh! Bende yanlış olan bir şey var” diyorsunuz ve dışarı çıkıp o garip insanlardan biri olmanız gerekiyor. Dışarı çıkabilen insanlarla alakalı bir şey var tabii. Sigara içmeyen bazılarınız bile bazen onlara katılmak istiyor çünkü o insanlar sanki biraz daha havalı.
LINDA: Ohhhh!
ADAMUS: Bunu Cauldre söyledi. Ben söylemedim.
Bu nedenle kendinizle savaş halindesiniz ve “ Kendimi kontrol etmeliyim ve bunu bırakmalıyım.” diyorsunuz. Kesin bunu. Üstat kendisiyle mücadele etmez.
Bazılarınız egzersiz yapıyor. Buna mecbur olduğunuzu düşündüğünüz için yapıyorsunuz. Bir şeylerle savaşıyorsunuz - yaş, kilo, kemik ve kasların bozulması. Bunları bırakın. Size egzersizi bırakın demiyorum. Size mücadeleyi bırakın diyorum. Sadece ona enerji veriyorsunuz. O sizin geçmişten bir parçanız ve sadece o hayaleti, o canavarı besliyorsunuz.
Pek çoğunuz diğerlerine ateş püsküreceğiniz için düşüncelerinizi sınırlamanız gerektiğini, duygularınızı gerçekten ifade edemeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Bu nedenle bu inkâr yöntemini yaratıyorsunuz – “iyi biri olmalıyım.” Hayır, olmanız gerekmiyor. Gerekmiyor. “İyi insan’nın” tuzağına düştüğünüz hipnotik bir katman olduğunu anlayın. “İyi biri olmalıyım. Diğer insanlara karşı nazik olmalıyım”.
İşin komik yanı enerjetik olarak onlara karşı hiç de nazik değilsiniz çünkü onlara katlanamıyorsunuz. Ama nazik olmaya çalışıyorsunuz. “Namaste” diyorsunuz. (komik bir surat ve tonda söyler, seyirciler güler) Ama enerjetik olarak onlara pislik yolluyorsunuz. “O kendini bir şey sanan … katlanamıyorum. Namaste” (alaycı bir şekilde). Belli bir şekilde davranmaya çalışıyorsunuz. Bunun mücadelesini veriyorsunuz. Salın gitsin. Öfkeyi salın
Şimdi bu kulağa garip geliyor – Biz nazik insanlar olmalıyız. Biz spiritüeliz.” Hayır, artık spiritüel değiliz ve asla iyi insanlar olmadık.
LINDA: Ohhh! (bazıları kıkırdar)
ADAMUS: Hayır, nazik bir hipnozdur. Siz nazik insanlar değilsiniz. Değilsiniz. Ve olmanızı istemiyorum.
EDITH: Teşekkürler.
ADAMUS: Çünkü bu size diğerleri tarafından yüklenen hipnotik bir katmandır. O …
LINDA: Nedir?
ADAMUS: Şeker-götüdür.
LINDA: O da ne demek? Bunun doğru tercüme edileceğinden emin değilim.
ADAMUS: Cauldre’nin sözüydü. Onu ben kullanmadım. (bazıları kıkırdar) Suni. Nazik sunidir. Gerçek değildir. İyi biri diye bir şey yok. Samimi biri vardır. Şefkatli biri vardır. Nazik sadece satış etiketidir. Tamam mı? Naziklik yok.
Yaşamınızda olaylarla mücadele ediyorsunuz. Yeterince zekiyseniz savaşırsınız. Böylece daha zeki olmaya çalışırsınız ve kendi aptallığınızla mücadeleye girersiniz. Onla savaşıyorsunuzdur.
Temelde hepimiz bir şekilde aptalız. Ve aptal olmak iyidir. Saflık iyidir. Fazla düşünmezsiniz ve sonra gerçek cevaplar ki birkaç dakika sonra değineceğiz, çıka gelir.
Aptal – Aslında aptal insanları severim.
EDITH: Forrest Gump gibi.
ADAMUS: Pardon?
EDITH: Forrest Gump gibi.
ADAMUS: Forrest Gump gibi. Teşekkürler. Evet. ‘Saf’ bunun için başka bir kelime olabilir.
Gece on ikiyi vurduğunda her ne yapıyorsanız bırakıp kendinizle mücadeleye son vermenizi isteyeceğim. Yeterince iyi olmadığınız; yanlış bir şeyler yaptığınız; üzerinizde daha çalışmanız gerektiği; kendinizi daha iyi hale getirmeniz gerektiği; bir plana sahip olmak zorunda olduğunuz düşüncesini bırakın. Birinizi bile Yeni Yıl .. ona ne diyordunuz? Yaparken görmek istemiyorum.
LINDA: Planı.
ADAMUS: Yeni yıl planlı, çünkü asla işe yaramıyorlar. Hiçbirşeyi çözüyor olmuyorsunuz ve sonra yeni yıl kararınız öncesinden daha büyük bir ahmak olduğunuzu düşünüyorsunuz. Bu savaş böyle devam edip gidiyor.
Şimdi burada söylediğim oradaki herkese uygun değil. Bu tavsiyeyi dinleseler onlar paramparça olurlardı. Ama Şambra için sanırım anlıyorsunuz. Mücadeleye son.
“Oh, bu harika çünkü mücadeleden gerçekten sıkılmıştım.” diyeceksiniz. Ama gerçek şu ki yeterince henüz mücadeleden bıkmadınız. Ceplerinize, dolabınıza ya da benden bazı şeyleri nerede sakladığınızı düşünüyorsanız ki saklayamıyorsunuz, çeşitli yerlere bazı mücadelelerinizi saklama eğilimine gireceksiniz. “…mın üzerinde çalışmam gerekiyor” deme eğilimi olacak. Boşluğu artık siz doldurun. “Çünkü Adamus benim …… mı anlamıyor”. Sizin inanılmaz zayıflığınızı, inanılmaz bağımlılığınızı, inanılmaz sapıklığınızı, inanılmaz herşeyinizi. Evet, hepsini anlıyorum; ama onlarla savaşarak sizler onları yaşıyorsunuz.
Onlarla savaşarak onları yaşıyıorsunuz.
Bu şeylerle mücadele ettiğinizde, kendinizle savaştığınızda, amaçlar edinmek zorunda kaldığınızda … bir Üstat için amaç Süpermen için kriptonit gibidir. “Ohh! amaçlar. Oh! Oh!” Neden amaç? Amaç sizde yanlış giden bir şey var; kendimle igili düzeltmem gereken bir şeyler var demektir. Amaçlara ihtiyacınız yok. Yaşamaya ihtiyacınız var. Savaşmadan, çabalamadan yaşamaya ihtiyacınız var.
Yaşam mücadele değildir. Gerçekten değildir. Yaşamın özünü alacak olursanız o çabalama değildir. Asla da olmadı. Onu mücadeleye dönüştüren pek çok şey var; ama bunun nedeni buna siz inandırmış olmanız. Buna çelindiniz ve bu bir şekilde hoşunuza da gitti. Ondan hoşlanmadığınızı söyleseniz de aslına hoşunuza gidiyor çünkü aksi takdirde bunu yapmıyor olurdunuz.
Mücadeleye son. Sağlığınızla mücadeleye son. Sağlık sorununuz varsa onla mücadeleyi bırakın. Önce kulağa iyi geliyor, ama sonra aniden nefesiniz kesiliyor. Bu ona izin veriyorsunuz anlamına gelir. Onu kucaklıyorum. Sonra o da kontrolü ele alıyor. Mücadelenin kendisini nasıl gerçek kıldığına çok şaşıracaksınız. Bir sorununuz yokmuş gibi davranın ondan kaçın demiyorum. Aslında ona izin vermenizi söylüyorum.
Bağımlılıklarınıza izin vermek; hastalığınıza izin vermek; zayıflığınıza izin vermek; kendiniz hakkında hoşunuza gitmeyen her şeye izin vermek akıl dışı. Çok ama çok akıl dışı. Kendinizi sınırlamaya çok alışmış vaziyettesiniz. Makarnayı seviyorsunuz diyelim. “Makarna yiyemem çünkü şişmanlıyorum.” Tamam, o zaman şişmanlarsınız. Bu sefer bu mücadele başlar ve yaşamın keyfini alır götürür. Ohhh! Kendinizle mücadeleye son.
Diğer insanlarla kavga edebilirsiniz. Bu aslında bir şekilde keyifli de. Hayır, gerçekten keyifli çünkü biriyle kendiniz kavgada tamamen ifade ettiğinizde; yıllarınızı birlikte geçirdiğiniz, ona katlandığınız bir akrabanız var diyelim – erkek ya da kız kardeş veya başka biri, kendinize izin verin. Artık kim olursa olsun kendinizi tutmak yok. Biraz garip hissettiriyor tabii. “Oh, onları ölüdürürüm o zaman.” diyorsunuz. Eh, ne olmuş? (bazıları kıkırdar) Ne var biliyor musunuz? Zaten geri dönecekler. Olan şu: birkez kendinize o özgürlüğü tanıdığınızda; o izni verdiğinizde tüm o kördüğüm olmuş düşünceler uzaklaşıp gidecekler. Yapmayacaksınız; ama “gidip onların ağzılarını yırtıcam..” deme özgürlüğünü kendinize vermeniz …
LINDA: Nerelerini?
ADAMUS: Ağızlarını. Ağızlarını yırtacağım. (kahkahalar) Ne kastettiğimi sandın ki? “Kendini kandırmadan o özgürlüğü veriyorsun. Hayır, gerçekten. Kendinize o izni verin. Aniden, kendinizi farklı bir bilinç içine yerleştiriyorsunuz. Aniden her şey daha netleşiyor ve aniden aslında isterseniz onları görünmez kılabileceğinizi biliyorsunuz, ama yapmak istemiyorsunuz.
Aniden şunu anlıyorsunuz: “Onlara üzerimde çok fazla güç verdim. Enerji çalmalarına izin verdim. Bu aslında onların suçu değildi. Benim suçumdu. Onlara tüm o gücü verdim. Şimdi anlıyorum ki kendimi artık tutmayacağım. Artık o oyunu oynamam gerekmiyor.”
Bu konuya tekrar tekrar geri döneceğiz. Yıl boyunca bu konuda size hatırlatmalar yapacağım; ama mücadele sona erdi. O herneyse - sağlık, ilişkiler, kendinden hoşnutsuzluk, yiyecek, her türlü bağımlılık - Bağımlılık yok. Bunların hepsi zihinsel. “Hayatta neden daha fazla şey başaramadım?” dâhil kendinize karşı mücadele halinde olduğunuz her şey. Bunu düşünen birinizi bile görsem artık kusacağım çünkü kendinize bu küçücük, mikroskobik açıdan bakıyorsunuz. Kendinize bakıp “ diğer insanlar bak neler başardı.” diyorsunuz. Diğer insanlar gezegenin en güzel ve en zorlu zamanlarında bedenli Üstat olmak için buraya gelmediler. Bundan daha büyük bir şey var mı? Bundan daha iyisi olabilir mi? Daha fazla para? Daha büyük bir ev? Sanmıyorum. Başardıklarınız konusunda kendinizle mücadeleye girdiğinizde bunu serbest bırakın.
Mücadeleye son.
Özel Bir Oda
Bunun yarısı kulağa iyi geliyor, “Oh, güzel. Mücadeleye son.” diyorsunuz. Diğer yarısı çok zor olacak çünkü mücadeleye, çabalamaya koşullanmış vaziyettesiniz. Kendinizi tutmaya koşullanmışsınız. “Bu kadar yeter. Kes şunu. Sen kötü birisin. Nazik ol” diyen hayatınızda bu şüphe şeytanlarına sahip olmaya koşullanmışsınız. Bu nedenle çok ama çok rahat olacak. Kırmızı Çember internet sitesinde tonbalığı sandviçleri ve çukolatalarla birlikte büyük süslü bir oda açacağım. Bu oda …
SART: Duvarları süngerle kaplı mı olacak?
ADAMUS: Süngerle kaplı duvarlar. (birkaçı kıkırdar) Hayır, sanırım duvarların bir tarafı çukolatalı puding ve … süngerle kaplı duvarlar? Nesiniz siz … diğer tarafta dondurma ve … (Biri “jalapeños” unutma der) Jalapeños (Acı Meksika Biberi). Jalapeños duvarı. Buna bayıldım. (kahkahalar) Evet! Evet! Evet! Güzel. Jalapeño duvarı. Bu odada pek çok duvarımız olacak. (Daha çok kıkırdama)
Sevgili Michelel’den bu küçük alanı sizin için açmasını isteyeceğim. Muhtemelen boş bir ekran ve güzel bir resim vs olacaktır. Bilmiyorum. Ama burası mücadeleden vazgeçerken çok sıkıştığınızda; kafanız karıştığında geleceğiniz yer olacak. Kendi içinizde verdiğiniz savaş konusunda kafanız karışacak – ne yapacağınız, nasıl salıvereceğiniz, sonuçları neler olacağı konusunda – sadece buraya gelin. Orada olacağım – nasıl diyorsunuz yedi-yirmi …
LINDA: Yedi-yirmidört.
ADAMUS: … yedi. Her zaman orada olacağım. Orda olduğumu bileceksiniz çünkü ton balığı kokuyor olacağım. (birkaçı kıkırdar)
LINDA: Ohhhh!
ADAMUS: Tonbalıklı sandviçe bayılıyorum! Patates kızartmalı tonbalıklı sandviç yemek için bir kaz daha dünyaya gelebilirim. Patates kızartmalı. Evet. Gelecek ay.
Bunu internet sitemizde açacağız, klikleyebileceğiniz küçük bir oda. Bilgiyi size ulaştıracağız. Mücadele konusunda kafanız karıştıysa buraya gelin ya da hala mücadele etmeniz gerektiğini düşünüyorsanız bizle konuşun. Konuşacağız. Siz ve ben dövüşeceğiz. Fark ettiyseniz şimdiden elimde bir bandaj var bile. Hazırım.
Bir kez daha açıklayacağım. Gelecek ay bu konuya tekrar döneceğiz. Kendinizle mücadeleye son. Ve bunu dış dünyaya da uygulamaya çalışacaksınız ve “Oh, mücadele etmemeliyim” diyeceksiniz. Eh. Dış dünyayala savaşın. Kendi içinizdeki savaşı bitirin. Tüm o sınırlamaları, münakaşaları, kendinizi geri tutmaları, uyguladığınız o garip reçeteleri bırakın. Kendinizi özgür bırakın. (Edith elini kaldırır.)
İstisnamız olabilir mi diye soracaksın?
EDITH: Hayır.
ADAMUS: Ona bir mikrofon verir misiniz?
LINDA: Zevkle.
ADAMUS: Evet. Evet.
EDITH: Neden tüm o saçmalığı bir kerede salamıyoruz?
ADAMUS: Bana sorma. (Adamus kahkaha atar) Çünkü sizler – sana direkt bir cevap vereceğim – çünkü sizler insansınız. Çünkü pek çok şartlanma, pek çok korku ve gerçek olmayan pek çok şey var; ama onların öyle olduğuna inanıyorsunuz.
Olan şu çeşitli şeyler duyuyorsunuz. Onları Tobias’la da duydunuz. Sanırım Cauldre yakın zamanda Sessiz Dua adında bir yazı yazdı
.
EDITH: Çok güzel.
ADAMUS: Onu daha önce duymuştunuz ama hala anlamadınız. Okuyup “Oh, bu kulağa iyi geliyor” diyorsunuz; ama onu bedenlemiyorsunuz.
Serbest bırakmıyorsunuz. Serbest bırakmıyorsunuz çünkü insansınız. Yapabileceğinize inanmıyorsunuz. Bunu yapacak kadar güçlü olduğunuza inanmıyorsunuz. Mümkün olduğunu sanmıyorsunuz ve bunu, geçmişte bir şeyi deneyip de olmadığını hatırladığınız geçmiş deneyimlerinize dayandırıyorsunuz. Yüz kere de biri bile başarısız olsa siz onu hatırlıyorsunuz ve bilincinizi ona yöneltiyorsunuz – işe yaramayan o bir tek kereye.
Bu koşullanmadır, tatlım. Hipnozdur. Bu inançtır ve kısmen çünkü korkaksınız.
EDITH: İnsan kendinden bilirmiş. (Adamus kıkırdar)
ADAMUS: Hepiniz. Hayır, bu biraz korkaklık.
EDITH: Bunları yapabiliriz. Her zaman yapıyoruz.
ADAMUS: Korkaklığı mı?
EDITH: Hayır! Serbest bırakmayı, serbest bırakmayı, serbest bırakmayı ve izin vermeyi.
ADAMUS: (iç geçirerek) Hala gidecek yolumuz var, değil mi?(birkaçı kıkırdar)
Bunun bir kısmı korkaklık. Bundan kastım şu: aydınlanmaya bebek adımlarıyla ilerliyorsunuz ve bebek adımları sizi hiç biryere götürmez. O gerçek serbest bırakma, gerçek adımdır. Siz şunu da öğrenmeliyim bunu da öğrenmeliyim yapıyorsunuz. Bu şaudlara devam etmemiz gerekiyor sanıyorsunuz. Hayır. Hayır.
Buna korkaklık, ödleklik diyorum. Bekliyorsunuz – sen değil, ama buradaki herkes – başka birinin önce yapmasını bekliyorsunuz. Ödlek tavuk tşörtleri giymelisiniz. Bu nedenle hepinizin asabını bozuyorum. Bu nedenle dikkatinizi dağıtıyorum. Bu nedenle “ne zaman hazır olacaksınız?” demek için o süreçlerden geçiyoruz.
Bu kapanış bölümüne ve merabh’a geçiş için iyi bir fırsat
EDITH: Oh, hazır olduğumuzu sanıyordum ve …
ADAMUS: Evet. Nerdeyse party zamanı.
Sevgili şambra, mücadeleyi bırakmaktan bahsettik ve sizler “acaba neyi kastetti?” diye düşünecek, onu içinizde hissedeceksiniz. Sonra neyi gerçekten kasttettiğim konusunda kendi sosyal medyanızda bolca sohbet geçecek. Spekülasyon yapan insanlar olacak ya da söylemediğim şeyleri söylemişim gibi alıntılayanlar. Bu siz hariç hiç birşeyle ilgili değil. Bu, kendinizi kontrol etmenin, kendinizi sınırlamanın, kendinizle savaşmanın, kendinizi geride tutmanın, kendinizi düzene koymaya çalışmanın bir yöntemi. Çünkü altta zayıf olduğunuz, kendinizi geliştirmeniz gerektiği ya da yanlış bir şeyler yaptığınıza dair bir duygu yatıyor. Birşeyin doğru olmadığına dair altta yatan bir inanış.
Bir bakıma bu kısmen doğru. Ama bu sadece bir katman. Bu sadece gerçeklerden biri. Zaten orada olan başka bir gerçekliğe bilincinizi çevirebilirsiniz.
Zaten biliyorsunuz.
Zaten biliyorsunuz.
İnternet sitemizdeki yeni yerimize, bu güzel odaya geldiğinizde ona güzel bir isim vereceğiz. Bu odaya geldiğinizde zaten bildiğinizi fark ederek, bilerek oraya geleceksiniz. Sorularınız olduğunda, korkularınız olduğunda, sonra ne olacağını merak ettiğinizde zaten cevapları bildiğiniz hissedeceğiniz buraya gelin.
Bunu gerçekten sessiz birşekilde yapın. Belki arkada biraz müzik çalacak. Belki de Yoham’ın müziği. Buraya gelin ve derin bir nefes alın ve gevşeyin.
(muzik başlar)
Ve merak ettiğiniz her şeyin cevabını zaten bildiğinizin farkına varın. Size yanıtlarınızı vermeyeceğim; ama zaten sizde olan yanıtların farkına varmanıza yönlendireceğim.
Yaratacağımız bu odaya geleceksiniz, bu arada, şifre: “Ben varım. Ben benim. Bildiğimi biliyorum.”* Şifre bu. Bu sizi odaya götürecek. Bunu yazmanızı istiyorum: “Ben varım.” Nokta. “Ben benim”. Nokta. “Bildiğimi biliyorum.” Nokta. Büyük ve küçük harflerle yazmanız gerekiyor. Tüm büyük harfler geçerli. (kahkahalar)
*ÇN: I exist.I am that I am.I know that I know”
Ben varım (I Exist). Hadi bir provasını yapalım. Ben varım.
AUDIENCE: Ben varım..
ADAMUS: Hayır, sessizce. (Adamus kıkırdar) Burayı ne sanıyorsunuz? Haftasonu okulu mu?! Benden sonra tekrar edin. İsa günahlarım için öldü.” (bazıları kıkırdar)
LINDA: Oh!
ADAMUS: (kıkırdayarak) O beyin yıkamanın nasıl çalıştığını anlıyor musunuz? “Evet, tekrar edeceğim, öğretmenim. İsa benim günahlarım için öldü.” Bu sefer kendin hakkında gerçekten kötü hissediyorsun, gerçekten kötü. Sonra hayatınız boyunca “o benim günahlarım için öldü.” diyorsunuz. İsa sizin günahlarınızın umursamıyor bile.
Hadi derin bir nefes alalım. Benden sonra tekrar etmeyin. (Adamus kıkırdar) Kendi içinizde hissedin. Diğer Yükselmiş Üstat’lar da gülüyorlar.
Ben varım.
Oh, bu üsttalığın gerçekleşmesi demek. Ben varım.
Ben benim.
Bu ne demek? İnsanlar söylediğinde bu kulağa iyi geliyor. Ben benim. Namaste.” Ben benim. Şimdiye kadar yaptığım, yapacağım her şey; Ateş Duvarı’nda yarattığım her potansiyel. Ben benim.
Ben sadece hatırladığım, olduğunu sandığım kişi değilim. Ben benim. Ben tümüyle benim, bütün katman ve düzeyleriyle. Tecrübe edilmiş ve edilmemiş, gerçekleştirilmiş gerçekleştirilmemiş her şeyle ben onların hepsiyim.
Ben olmayı seçeceğim herşeyim. İşte o, bu anlama geliyor. Ben benim. Ben seçtiğim herşeyim.
Ve sonra bildiğimi biliyorum.
Biri ayağa kalkıp bilmiyorum dediğinde genelde azarlıyorum. Hayır. Biliyorsunuz. Sadece bildiğinizi bilmiyorsunuz. Her bir cevabı biliyorsunuz. Geçmişin her bir ayrıntısının yanı sıra geleceği de biliyorsunuz. Geleceği biliyorsunuz. Bu inanılmaz bir şey. Bu bir şekilde geleceğin etkisini uzaklaştırıyor. Bir şekilde tüm o “gelecek” kavramını ortadan kaldırıyor. Onun farkına ancak şimdi varıyorsunuz.
İnternet sitemizdeki yeni sayfanın kapısı vuruluyor.
“Şifre nedir?”
“Ben varım (I Exist). Ben benim (I Am that I Am) . Bildiğimi biliyorum (I Know that I Know.)
“Ok, girebilirsiniz.”
Sonra sadece oturuyorsunuz. Sessizce oturuyorsunuz. Ben varım’ı içinizde hissediyorsunuz. Her ne seçersem o benim. Sonra Bildiğimi Biliyorum’a izin veriyorsunuz. Buraya gelip oturup “bilmiyorum” demeyim. Bana sormayın. Adamus’a sormayın. “Bildiğimi biliyorum” deyin ve sonra çenenizi kapatın. Onu size gelmesine izin verin.
Sadece onun size gelmesine izin verin. “Bildiğimi biliyorum.”
“Aslında biliyorum. Ne kadar bildiğimi bilmiyorum; ama bildiğimi biliyorum’u anladığınızda komik şeyler olmaya başlıyor. Sonra da bilinecek çok da fazla bir şey olmadığını anlıyorsunuz. Başka bir deyişle, kaybolmuş biri gibi artık etrafta dolaşmıyorsunuz. Eskiden olduğunuzu sandığınız gibi dünyadan bi haber değilsiniz. Gerçekten de biliyorsunuz.
Gülüyorsunuz. Bilmiyorum dediği için fırça attığım buradaki şaudlarımızı hatırlıyorsunuz. Gülüyor ve Adamus’un neden öyle yaptığını şimdi anlıyorum. Aslında biliyorlardı.” diyorsunuz.
Gerçekten basit. “Ben varım. Ben benim. Bildiğimi biliyorum.”
Bu güzel, güzel yeni odada oturuyorken - internet sitemizdeki o yeni sayfada; orada oturuyorken birden şunu anlayacaksınız “Neden kendimle ilgili tüm o şeylerle neden savaşıyordum ki? O mücadele de neydi öyle? O savaş ne içindi?”. Sonra güzelce bir kahkaha atıp “Birşeyleri hoşuma gitmiş olmalı. Ama buna bir son verdiğime memnunum” diyeceksiniz. Mücadele edecek bir şey kalmadığını göreceksiniz. Ne vücudunuzda, ne düşüncelerinizde, ne de kıyafetlerinizde. Savaşacak bir şey kalmayınca korkacak da bir şey yok demektir.
Savaşacak bir şey kalmayınca korkacak da bir şey yok demektir.
Sonra kendinizden gene size kocaman bir sevgi dalgası gelecek. Bu his bütün bedeninizi kaplayacak. Sonra özgürlük hissinin farkına varacaksınız. Hiçbir amaç olmadığının farkına varacaksınız. Kendinizi hiçbir şekilde geliştirmeye gerek kalmadığının farkına varacaksınız. Mükemmelliğin zaten orada olduğunun farkına varacaksınız.
Sonra muhtemelen birkaç damla gözyaşı dökeceksiniz. Bu odada bir kaç kutu kağıt mendil bulunmasında fayda var. Salıverdiğinizde ve kendinize neden diye sorduğunuda gözleriniz yaşaracak. “Neden işleri bu kadar zorlaştırdım? Adamus neden bana daha önce söylemedi?”
Önce birkaç damla gözyaşı dökeceksiniz ve sonra da salıvereceksin, Edith. Gerçekten de salıvereceksin. Sonra daha önce bir çeşit korkak olduğunu anlayacaksın. Sürekli kendinle böyle mücadelelere girdiğin, asla bildiğini bilmene izin vermediğin için.
Kendiniz için işleri nasıl da zorlaştırdığınızı anlayacaksınız. Sürekli kendinizle savaşarak. Mücadelenin sona erdiğini anlayacaksınız. Sadece bir korkak savaşır. Evet.
Derin bir nefes alacaksınız. Oh, o odaya sizle beraber girmek için sabırsızlanıyorum. Bolca gözyaşı döktükten sonra derin güzel bir nefes alacaksınız ve elinizi o duvara uzatıp kocaman bir avuç çukolata alacaksınız. Duvarın yıkılacağından ya da mikrop kapacağınızdan korkmayacaksınız. Renginden ve endişe duymadan. Çenenizi kapatın! Çukolatalı puding ve tonbalıklı sandviçinizin keyfini çıkarın. Birlikte gerçekten çok iyi giderler. Benim en sevdiklerimde biri olmalılar.
Sonra derin bir nefes alacaksınız ve “ Başardık. 2014’ün sonunu getirdik.” diyeceksiniz. Bu mucizenin kendisi. Bu mucizenin kendisi. (seyirciler alkışlar)
Bu yaşamınızın başında 2014’ün sonunu göreceksiniz deseydim muhtemelen bana inanmazdınız. Muhtemelen inanmazdınız. Bu dayandınız bir mucize. Hala hayatta olduğunuz bir mucize, gerçekten, yarı yarıya işlev görseniz de. (bazıları kahkaha atar, Adamus kıkırdar) Ve burada birlikte olduğumuz, güldüğümüz, gülümsediğimiz, şakalar yaptığımız ve dikkat dağıttığımız bir mucize. Ne söylediğimi unutmayı. Üstat kasti kandırma … (kelimeyi düzelterek) dikkat dağıtma sanatının üstasıdır. (bazıları güler) Bir anlığına dikkatınızı dağıttım
Hadi derin bir nefes alalım.
2014’ün sonuna geldiniz. 2015 – bu ne demek oluyor? Bu farkına varmakla ilgili. Nokta. Artık başka makyo ya da bahanelere müsamaha göstermeyeceğim. Kendinizle olan mücadeleleri daha fazla tölere etmiyeceğim. Hayır. Onları fırçalıyacağım. Hiçbir bahaneye, “Bilmiyorumlara”, Oh, Adamus anlamıyorsun. Gerçekten çok zor bir yaşamım oldulara” katlanmayacağım. Zor bir yaşam mı istiyorsunuz? Bir kristalde 100 000 yıl. İşte bu zor bir yaşam.
Gerçekten de sizin için, Kırmızı Çember için, dünya için yeni bir döneme girerken derin bir nefes alın. Oh, bu çılgın bir yıl olacak. Bu yılın zor geçtiğini sanıyorsanız bir de gelecek yılı görün. Ama ne biliyor musunuz? O sizin değil.
Ve ne biliyor musunuz? Olmakta olan tüm o çılgınca şeylere rağmen, tüm savaşlara, şiddete, kaybolan uçaklara ve diğer her şeye rağmen sırtınızı yaslayıp, derin bir nefes alarak şunu diyebileceksiniz …
ADAMUS VE DİNLEYİCİLER: Yaratımda her şey mükemmeldir.
ADAMUS: Mutlu seneler. Her birinizi Tanrı korusun. Teşekkürler.
Teşekkürler. (seyirciler alkışlar)