Kırmızı Çember Materyalleri
Karizma Serisi
ŞAUD 3: “Karizma 3”
Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS mesajı 1 Kasım 2014 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur
www.crimsoncircle.com / www.kirmizicember.com
Ben ben olan, egemen alandan Adamus.
Hoşgeldiniz, sevgili Şambra. Seyreden ve dinleyenlere de hoş geldiniz. Tüm Azizler Günü’nde bu güzel alanda bir araya gelen tüm diğer Yükselmiş Üstatlar da hoş geldiler. Evet.
Toplantımıza başlarken hadi derin bir nefes alalım.
Önce, Linda’nın kostümüme yorumuna cevaben (kahkahalar), şöyle bilinsin ki, sıkıcı ve zevksiz spor ceket ve kont pantolonlarla olduğumdan superman kıyafetimle, süper insan kıyafetimle çok daha rahatım. (daha fazla kahkaha) Bir Yükselmiş Üstat için bu çok daha uygun, evet.
Listedeki sıradaki konu. Müzik. Ah! Müzik.
Şimdi, arasıra Cauldre’yi müzik seçimi nedeniyle eleştiriyorum – pop müzik, deyim yerindeyse. Klasikleri gerçekten de seviyorum. Ah! Pek opera hayranı sayılmam, ama sizin çağdaş müziğinizde sevdiğim şeylerden biri: barındırdığı duygu ya da içindeki sözler. Oh evet. Operadaki sözler genellike abartılı ve iç kapayıcı; ama çalan bir şarkıya bakalım. Sözlerine, ifade ettiği tutkuya. Sıradan sözler gibi değiller. Onu dinliyorsunuz ve sanki ruhunuz sizle konuşuyor. Ah! Ya da siz ruhunuza şarkı söylüyorsunuz.
Eğer o müzik videosunu tekrar gösterirseniz. Hadi tekrar deneyelim. Hadi tekrar deneyelim. Bu sefer ışıkları azaltalım. Önce sanki onu ruhunuza söylüyormuşcasına dinleyin. Heyecanı hissedin sonra da müziği. Ruhunuz size söylüyormuşcasına. Güzelliği burada.
Hadi tekrar deneyelim.
(Pentatonix ‘dan “Rather Be” çalmaya başlar)
Ah! Evet. (bazıları alkışlar)
Ve
Şimdi, günün önemli noktası – eh, Linda, bunu yazar mısın? – günün önemli noktası. Cauldre’nin ayakkabılarını çıkaracağım. Bu ayakkabıları giymek ne rahatsız!
Günün önemli noktası. Oh, ve Linda, şu ucuz çizmeleri çıkarmamda yardımcı olur musun? ( Linda onları çıkarırken kahkahalar)
LINDA: Sadece bir Üstad hizmet edebilir. (daha fazla kahkaha)
ADAMUS: Evet. (Adamus kıkırdar) Ve süper kahraman için bir ayak masajı! Ah!
Günün önemli noktası…
EDITH: Parmaklarını ısır. (daha fazla kahkaha)
ADAMUS: Hadi bunu ekrana yansıtalım, günün önemli noktası: Ve – V-E. Ve. Bana yetiş, Linda.Ve Sandra, kahvem. Evet, kremalı lütfen. Keçi sütü olmasın.
Günün önemli noktası – ve. Bu Keahak’ta konuştuğunuz birşey. Ondan burada da bahsetmek istiyorum çünkü çok basit ve önemli bir konu. Ve. Ve.
Siz tek boyutlu değilsiniz. Yani öylesiniz; ama değilsiniz. Öyleymiş gibi davranıyorsunuz. Öyle giyiniyorsunuz, Yüce İsa. (İsa kostümü giyen biriyle konuşurken kahkahalar) O rolü oynuyorsunuz; ama gerçekte siz hiç de tekil değilsiniz. Sizile ilgili hiçbirşeyin tekil olması gerekmiyor. Çok boyutluluğa, çok bilinçliliğe doğru hareket ediyorsunuz, ama siz zaten ona sahipsiniz. (Sandra ona kahvesini getirir) Teşekkürler. Siz zaten ona sahipsiniz. O zaten orada. Sadece onu kullanmıyorsunuz.
Şarkı ilk defa çalındığında onu dinlediniz. Hoşunuza gitti. Güzel bir şarkıydı. Sözleri iyi. Güzel bir temposu var. Onu dinlediniz; ama onu yaşamı dinliyor gibi dinlediniz, sanki şu genişlikteki bir aralıktan (1 cm’lik bir aralığı göstererek). Üç dakika elli iki saniye iyi hissettirdi. Sonra sona erdi. Oh, günlük yaşamınızdan biraz uzaklaştınız. Harika videosunu seyrettiniz ve sözleri dinlediniz. Sonra ortadan yok oldu.
Aslında ondan çok daha fazlası vardı: diğer katmanları ve düzeyleri, güzel katmanlar ve düzeyler. Ruhunuza söylüyormuşcasına onu dinleyin dediğimde bütün anlamı değiştirdi. Bütün enerjisini ve bilincini değiştirdi – pat! – aynen öyle. Size ruhunuza söylüyormuşcasına dinleyin dedim ve o daha da güzelleşti.
“Ohhh! Sizle olmayı tercih ederdim. Neden izin vermiyorsunuz? İzin verirseniz yanınızda olmak istiyorum.”
Herşeyi nasıl değiştirdiğini gördünüz mü?
Yaşam – yaşam hakkında herşey – çok katmanlıdır. Katman üzerine katman. Ancak sizler, hepiniz, onların hepsi, hepiniz … (Adamus kendini ekranda görür) Ahhh! Evet. Ekranda giyinmem gerektiği gibi giyinmiş kendime bakmadan edemiyorum. (bazıları kıkırdar) Evet, o berbat kristalden kurtulduktan sonra sanki Adamus olarak son yaşamında göründüğüm gibi. Evet. Evet. Şimdi, nasıl bir şey olduğunu siz de biliyorsunuz! (Annie’ye, “Kırıp çıkıncaya kadar kimin kostümü bir kristale kısılıp kalmıştı?”) Özgürsünüz! Açıksınız! Evet! Oh! Evet. Evet.
Ve. Hayattaki her şey çok katmanlı, çok boyutludur. Hiyerarşik değil; basamak halinde değil; ama her yöne, her yere giden. Oysa siz sadece tek bir bakış açısına odaklanıyorsunuz. Oh, burada kimseyi süzmüyorum, tatlım. Harika görünüyorsun. Ölüm’e hayranlık duymadan edemiyorum. (Ölüm kostümündeki Kerri’yle konuşurken Adamus kıkırdar)
KERRI: Teşekkürler.
ADAMUS: Ve … oh, izin verirsen sana benden bir hediye. (Cadılar Bayramı dekorlarından biri olan bir kuru kafayı ona verir)
KERRI: Teşekkürler.
ADAMUS: Evet. Evet. Evet. Bu geceki yemeğin keyfini çıkar. (kahkahalar)
Bir sorun mu var? Hepimizin problemleri var. Yükselmiş Üstatların bile sorunları var. Mevcut 9000 Yükselmiş Üstadın 852’sine rehberlik etmiş biri olarak Yükselmiş Üstatlar Kulübüne girdiğimde Tüm Yükselmiş Üstatların en ünlüsü olmanın ne demek olduğunu bilemezsiniz. Bu çok keyifli. (birkaçı kıkırdar) Evet, evet, evet. (seyirciler “ooooo” der)
LINDA: Ooooo! Vay!
ADAMUS: Ve umurumda değil.
LINDA: Whoaaa! (daha fazla kıkırdama)
ADAMUS: Ve, seçtiğim her anda – pat! – Yükselmiş Üstatlar Kulübünün dışındayım. Yükslemiş Üstatlar Kulübünün golf sahasındayım. Üstatlar Turnuvası diye bir şey duydunuz mu? İsmini ben koydum. (birkaç kıkırdama) Bugün sıkı bir grup var.
Ve bir sıkıntınız var. Geçenlerde kötü bir şey oldu. Doğru mu? Oldu. Olur. Olmaya da devam edecek. Bu hiç gitmeyecek. Bu iyi haber. Hayır, bu… (Adamus kıkırdar)
Trafik, polis, dükkânlar ve insanların yoğunluğunda bu dünyada yaşıyorsunuz. Ooh. (Burnunu tutuyor gibi yapar)
LINDA: Oohh!
ADAMUS: Cauldre için bıyığını kaşıyordum.
LINDA: Ohh!
ADAMUS: …diğer insanlarla.
Burada yaşıyorsunuz. Tabii ki zorluklar olacak. Birazdan büyüklerinden biri hakkında konuşacağız. Evet, sorunlar olacak. Vergileriniz var; beslemeniz gereken bir göbeğiniz var ve sonra başınıza ağrı giriyor ve sonra kendinizi iyi hissetmiyorsunuz ve sonra hastalanıyorsunuz. Ve akrabalarınız var. (kahkahalar) En büyük grip! (daha fazla kahkaha) Akraba gribi. Uçup gitmelerini diliyorsunuz.
Başınıza gelecek şeyler olacak. Onları kovalamaya çalışmaktan vazgeçin. Azalıyorlar mı? Kesinlikle. Ama biliyorsunuz ki olmakta olan şey şu: bir süre sonra dikkatinizi hep aynı sorunların üzerinde tutamıyorsunuz. İster yaşlanma olsun ister fiziksel hastalık ya da para olsun. Görüyorsunuz ya, ona yoğunlaşıyorsunuz, ve sonra “ve’yi” unutuyorsunuz. Ve. Hayattaki her şeyde bir “ve” var. Her şeyde. İstisnasız.
Bir “ve” var demek bir anlığına her ne yapıyor ya da nasıl yapıyor olursanız olsun durursanız, tüm o kahrolası ızdırabınız ve çektiğiniz acılar, ki aslında – bunu söyleyeceğim – Bunu söyleyeceğim. Şuanda kanalımla küçük bir sansür sorunu yaşıyorum, ama söyleyeceğim. Aslında düşünüyorum ki … Kimseye bakmıyorum. (gözlerini kapattığında kahkahalar) Bence bazılarınız bundan hoşlanıyor. Mm hımm. Mm hımm. Bu problemlerden. Onlarsız ne yapardınız?
Öncelikle, tüm o sorunlara ve meydan okumalara sahip olmasaydınız, kendinizi yaşıyor hissetmezdiniz. Biliyorum bu biraz garip. Bu biraz çarpık; ama – aletime ihtiyacım var (kristal sihirli değneğini alır) – ama bu doğru.
Bu probemlere sahip olarak ya da onları çözmeye çalışarak kendi problemlerini çözen bir kahraman olmayı başarıyorsunuz. Şimdi bu, kulağa mantıklı gelmiyor; ama insan olmakla ilgili hiç bir şey mantıklı değil ki. Öyleyse ona şu ismi verelim. Sorunları siz yaratıyorsunuz. Problemleri siz yaratıyorsunuz ya da onları kendinize çekiyorsunuz ve sonra kendinizi birazcık hayatta hissediyorsunuz. – “Tanrım, bugün yapacak bir şeyim var. Tüm kahrolası problemlerimi çözebilirim.” Ve sonra onları kendinize çekip çözmeye çalışıyorsunuz; ama, nasıl desem?, tamamıyla da değil. Ama çözdüğünüzü düşünüyorsunuz ve sonra “ Oo, ne harikayım bakın. Sorunumu çözdüm” diyorsunuz. Buna Sorun Kahramanı denir. Görüyorsunuz ya, bunu siz yaratıyorsunuz – gülebilirsiniz. Sorun yok. Kimse gülmüyor olsa da. Sıkılmış ve uykusu gelmiş bir insan grubunda tek gülen ses olmak iyidir. (bazıları kahkaha atar)
Böylece çözebilesiniz diye bu problemleri yaratıyorsunuz ve tekli sıkıcı bir yaşama odaklandığınız ve “ve’yi” unuttuğunuz için sonra kendinizi tekrar çok hayatta hissetmediğinizde sonra yeni problemler yaratıyorsunuz. Hepiniz kimden bahsettiğimi biliyorsunuz çünkü hepinizden bahsediyorum. (Adamus kıkırdar) Ve özellikle de sizden.
Bu sorunları yaratıyorsunuz ama onlar gerçekte sorun değiller. Hayır, gerçekten değiller. Aslında hepsi gidiyorlar. Farkında mısınız ölüm hariç tüm sorunlarınız gidiyor? Ölüm bir sorun değildir. Ölüm bir salıveriştir. Ölümün gitmesi konusunda endişelenmenize gerek yok.
Bu Tüm Aziler Günü. Kahkaha atın! (kahkahalar)
Ölüm. Bu bir ölüm şakası. Bu, Yükselmiş Üstatlar Kulübünde konuştuğumuz bir konu çünkü ölüm hakkında bizler endişe etmiyoruz.
Bugün buna değineceğim; ama ölüm son …
LINDA: Yükselmiş Üstatlar mı Gücenmiş Üsttalar mı dedin? (bazıları kıkırdar)
ADAMUS: İkisi de. Evet. Biz de dinlenme odaları yoktur. Biz de Gücenmiş Üstatlar odaları vardır. (daha fazla kıkırdama) Ondan sıkıldığınızda. Nerde kalmıştım? (Adamus kıkırdar) Bunun için para mı alıyorsun?
LINDA: Almam gerekiyor. (kıkırdar)
ADAMUS: Çözmek için bu problemleri yaratıyorsunuz ve sonra da problem yaratmaya devam ediyorsunuz. Buna ihtiyacınız yok. Tabii ki istemiyorsanız. Onlar yaşamlarınızdaysa, bunu yapıyorsanız, sevgili dostlarım, kendinize şöyle bir bakmanız gerekiyor. Öyle sert sert değil. Şöyle alaycı bir bakışla – gerçekten alaycı bir bakışla – kendinize bir bakın. Tüm bu probemlerle çırpınan dünyadaki kendinize yukardan bakarken benim Yükselmiş Üstatlar Kulübündeki masamda oturduğunuzu hayal edin. Sonra güzel bir kahkaha atacaksınız. Gerçekten atacaksınız. Şuan çok gülmüyorsunuz. Burada kendinizi gülmeye zorluyorsunuz. Sanki “Hehhe, hehh-hehh-hehh. Hehh, Adamus bugün çok komik değil.” Hadi kahkaha atın! (kahkahalar) Salın gitsin! Oh!
Ölüm! Hadi ölüm için de bir kahkaha atalım. Ha, ha, ha, ha, ha, ha, ha, ha! Ha, ha, ha, ha, ha, ha! (kahkahalar) Aslında bu baya eğlenceli çünkü bu son değil. Bu o eski kimliğin sonu, o Problem Kahramanı kimliğinin; ama bu son değil. Hem de hiç değil. Hepsini yaptınız. Bundan bahsetmiştik. Birazdan o konuya gireceğiz.
Ama şunu söylemeliyim ki ölüm aydınlanmayla ilgili bilincinizdeki son büyük engeldir. Çünkü ölmekten korkuyorsunuz. Evet. Evet. Birilerinin kafalarını nerdeyse onları boğacak kadar suyun altında tuttuğumla alakalı şakamı yaptığımda - aslında bir kaçında biraz fazla ileri gitmiş olabilirim (birkaç kıkırdama) bunun önemi yoktu çünkü geçiş yapar yapmaz şöyle diyorlardı “ Oh Yaşamakta olduğum o berbat yaşamdan beni serbest bıraktığın için Adamus sana teşekkürler” Böyle çok fazlasını kaybetmedim. (sadece birkaçı kıkırdar) Tüm bu ciddi … gülümsemeye çalışmadan önce kamerayı buraya çevirir misiniz lütfen? Yapamazlar. Evet. “Oh! Ölümden bahsediyor.” Bu Tüm Azizler Günü!
Ah! (bazıları kıkırdar)
Pekala. Ölüm o kadar da kötü bir şey değil.
Ama benim kastım “ve”. Ve. Müziği dinlediniz. Güzeldi; ama bilincin sadece şu kadarına dokunabildi (bir santim göstererek), gerçekten, gerçekten küçük. Bu kadar olması gerekir (kollarını açar). Evet, Tüm veçhelere, tüm boyutların içine işleyerek o kadar büyük olması gerekir. Ruhunuz size şarkı söylüyor; siz ruhunuza şarkı söylüyorsunuz; yaşamlarında sorunları olan tüm insanlara şarkı söylüyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz? Bu güzel bir cappella şarkıydı. “Seninle olmayı tercih ederim” sadece bunu onlara söylüyorum. (Adamus şarkıyı mırıldanır)
LINDA: O da neydi? (bazıları kıkırar)
ADAMUS: Olmayı tercih ederim! Evet. Evet, evet. Ortamı biraz yumuşatsın diye. Ama bunu yapmaya korkuyorsunuz. “Burada çizginin dışına çıkmak istemiyorum. Kimsenin deli olduğumu düşünmesini istemiyorum.” (yüzünü komik hale soktuğunda kahkahalar) Bunun için artık çok geç. (daha fazla kahkaha) Bu noktada artık yapabilirisniz, deli olduğunu bildiğiniz; ama değil numarası yaptığınız o orta noktada. Ehh, bu çok zor. Bu gerçekten zor. Buna bolca direnç söz konusu. Bırakın gitsin.
“Ve,” günün önemli sözü. “ve” yaptığınız herşeyde. Sorunun ne olduğu umrumda değil. Bir anlığına durun. Bugün o büyük sorununuz derinden hissedin. Bugünün problemini. Füuuv! Hayır, sadece bir tane, sekiz değil.. (birkaçı kıkırdar) Büyük problem. Tamam, ve.
Ona tek bir bakış açısından bakıyorsunuz; tek bir dilimden. “Ve’yi ” sallıyorsunuz –kristal sihirli değnek – onu sallıyorsunuz ve aniden bakmadığınız pek çok ama pek çok bakış açıları ortaya çıkıyor. Sadece çözümler değil; ama problemin kendisi de. Problemin kendisinin olduğunu sandığınızdan çok daha büyük olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. (bazıları kahkaha atar) Daha büyük, onun sadece küçük, ufacık bir noktasına odaklanmış, boktan bir sorun olmadığı anlamına geliyor
Ve, oh, bu büyük bir problem. Tanrım, 8000 nesildir bu ailenizde olagelmekte. Oh, bu gerçekten de büyük bir sorun. Ve bu bolluk yoksunluğuyla alakalı olmalı. Bolluk yoksunluğu. Atasal karma, atasal biyoloji içinde akıyor. Ve hastalanıyorsunuz çünkü büyük büyük anneanneniz o hastalığa sahipti. Ah! Bu küçük bir sorun değil. Bu kocaman bir sorun!
Ama bunun güzel yanı bunlar, kocaman güzel salıverişler ve çözümlemeler ve cevaplar ve aksi takdirde hiç göz önüne almayacağınız yeni bakış açıları. İçinde iki harfli o kelime – ve- olmayan o küçük kutuda yaşadığınızda kendinizi köşeye sıkışmış hissedersiniz. Şimdi kendinizi serbest bırakmanın ne demek oludğunu biliyorsunuz. O “ve’yi” yaşamınıza getirmenin ne demek olduğunu biliyorsunuz.
Durun! O küçük soruna odaklanmayı bırakın. Büyük probleme yönelin. Benim ana sözüm bu. Hayır, bu güzel çünkü aniden onun sizin, insanın, çözemeyeceği kadar boğucu ve saçma olduğunu anlıyorsunuz. Bu büyük. Söylemek istediğim, nesillerin, yaşamların, kozmozların büyük sorunu ve siz “Ben bunu çözmeyeceğim. Hiçbirşeyi çözmeyeceğim. Aslına bakarsan bunlar benim sorunum bile değil. Bu onların sorunu.” diyorsunuz. Ve derin bir nefes alıyorsunuz ve o da öyle oluyor. Bu kadar basit.
Bu sorumsuzluk değil. Hem de hiç. Dünyanın diğer ucunda kanadını çırpan bir kelebeğin sorumluluğunu neden almanız gerekiyor? Neden? Neden? Çünkü bundan keyif alıyorsunuz. Bu nedenle bunu yapıyorsunuz. Bu nedenle hala hafif saldırgan – ıhım – hafif provokatif ve inanılmaz derecede, artık gülmüyor olsanız da, komik konuşmalar yapmaya devam ediyoruz. Ama bunu tekrar dinlediğinizde birşekilde güleceksiniz. Gelecek ay, bu videoyu seyrettiğinizde güleceğinizi garanti ederim. (Linda’ya) Merhaba.
Ve hayatınızda ne oluyorsa olsun kendinize bu iyiliği lütfen yapar mısınız? Bir anlığına durun; derin bir nefes alın ve bu iki harfli kelimeyi hatırlayın: V-E. “Und” eğer Almanya’daysanız. Başka ülkelerde neyse sözlükten bakın lütfen. Ve çok daha fazlası var. Bu çok boyutlu. Bu tek bir sorun değil. Bu küçük bir sorun değil. Bu tek bir çözüm değil. Bu dönüşümsel. Çok boyutlu. Buradan gelmiyor (kafa). Burası tekli, sınırlı, küçük ve can sıkıcı olacak.
Derin bir nefes alıp Ben Benim’i buraya getirdiğinizde … hadi bugün ona şirin olsun diye “Ben ve-olan”* diyelim. (Adamus kıkırdar)
*Ç.N: “I And-ness” Türkçeye aynı ses oyunu ile pek başırılı çevrilmiyor.
LINDA: Ohh!
ADAMUS: Ah evet! Şimdi uydurdum. (bir kaçı kıkırdar)
Ben Ve.. ‘yi getirdiğinizde … bazen o kadar sıkışıp kalıyorsunuz ki ucuz espirilere başvurmak zorunda kalıyorum. Eh. Burası çok sıcak. Değil mi? (birkaçı “evet” der)
LINDA: Evet.
ADAMUS: Evet. Fazlasıyla sıcak. Kapıları açın. Havalandırmayı kapatın. Kapatın onu. Kapatın gitsin. Kapıyı açın.
Ve, sizin Ben Ve-olanı. Ucuz espirilere başvurmak zorunda kalıyorum, ki aslında bence komikler, ya da sizi bir anlığına durdurabilmek için provoke ediyorum. Çünkü biliyorum ki şuan saat 4:12’de şu kapıdan çıkacaksınız ya da şundan; bu kapılardan çıkacaksınız ve “iyiydi” diyeceksiniz. Kostümü hatırlayacaksınız. Çukolatayı hatırlayacaksnız. Ama Yükselmiş Üstad Süper Kahramanınızı; tüm o söylediklerini ve konuştuklarımızı hatırlamayacaksınız.
Neden mi? Çünkü o küçük, dar “sorunlarım var” bakış açısına geri dönüyorsunuz. Bunun ötesine geçme zamanı. Bunun çok ama çok ötesine.
Ben bunu söylüyorum ve siz de kafa sallıyorsunuz sonra da kapıdan çıkıp gidiyorsunuz. Anlıyorum. Dışarısı çok baştan çıkarıcı, çok baştan çıkarıcı. Oh, gerçekten anlıyorum. Burada oturmak ya da internetten dinlemek bir şey … Şu ekrana baktığımda hayranlık duyuyorum. (birkaçı kıkırdar) Şuna bir bakın. Evet. Ben… evet. Eskiden buna benzerdim.
LINDA: Çok utangaçsın. (Adamus kıkırdar)
ADAMUS: Tüm problemlerinizin ve dertlerinizin çok ama çok baştan çıkarıcı olduğunu anlıyorum. Sonra “Oh Adamus, tüm sorunlarımdan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum” diyorsunuz. Ve ben de bir anlığına durun diyorum. Hatta kendinize bu aptal sorunları neden durmadan yaşamınıza çağırdığınızı sorun. Gerçekten de aptalcalar. Onlara artık ihtiyacınız yok.
Şimdi bunu hissetmenizi isteyeceğim. Sonra unutacaksınız. Sonra size gene hatırlayacağım. Bunlar aptalca sorunlar, herbiri. Öncelikle birlikte çalıştığınız insanlar aptallar. Bunu aşalayıcı bir şekilde söylemiyorum. (biri “tabi tabi” der ve diğerleri kahkaha atar) Bunu güzel metafizik sözlerle başka türlü söyleyeceğim. Onlar sizin olduğunuzdan daha fazla uykudalar.
Artık buna ihtiyacınız yok; ama durmadan ona tutunuyorsunuz. Durmadan tutunuyorsunuz. Tutunmayın. Bırakın gitsin. Aslında proaktif bir şeyler yapmanız gerekmiyor. Gerçekten ona, onlara, buna ya da her neyse ihtiyaç duymamaya karar verdiğinizde; “yaşamınızın ve’si” olduğunu anladığınızda, bunların hepsi kendi başına çekip gidecek. Büyü gibi, sanki biri büyülü kristal değneği sallamış gibi, ya da o neyse, gitmeye başlayacak.
Ama sonra – ve – sonra panikleyeceksiniz. Birazdan bundan bahsedeceğiz. O eski panik geri gelecek. “Oh, işler değişiyor. Bunun altından kalkabilir miyim bilmiyorum.” Hayır, kalkamazsınız. Bunu şuan garanti ediyorum. Bir sonraki slayt lütfen. Onun altından kalkamazsınız. Üzgünüm.
LINDA: Slaytta istediğin şey bu mu?
ADAMUS: Evet! (Adamus kıkırdar) Aksi takdirde, söylemezdim. (bazıları kkırdar)
Bunla baş edemezsiniz ve bu iyi haber. Ve – ve – onla baş etmeniz gerekmiyor. Bu günün en iyi haberi. Onla baş etmeniz gerekmiyor.
İşlerle baş etmeye, çözmeye, üzerinde çalışmaya ve onları düzelmeye alışıksınız. Artık gerekmiyor. Ben buradayım. O da tahtaya yazıyor. (Adamus kıkırdar)
Bunu çözmeniz gerekmiyor. Neden mi? Basitçe söylemek gerekirse, o kendi kendini doğal birşekilde çözecek. Tüm problemlerinizin ya temizlendiğini ya da insanların öldüğünü fark ettiniz mi? (birkaçı kıkırar) Sadece uzaklaşırlar. İnsanlar ve sorunlar, kaybolup gider. Er ya da geç siz hala buradasınız. Üç şakamdan birine gülebiliyorsunuz. Bunu yapabilmeniz inanılmaz. (Adamus kıkırdar) Bugün kendimi eğlendiriyorum.
LINDA: Güzel.
ADAMUS: ve her zaman da eğlenirim.
Bu nedenle tüm sorunlarınızı çözmeye çalışmaktan vazgeçmelisiniz. Bunla başa çıkamazsınız. Gerçekten çıkamazsınız. Ve yapmanız da gerekmiyor. Gerçekten. Tüm o sorunların; dünyanın problemlerinin, yaşamınızdaki problemlerin, tanıdığınız herkesin problemlerinin altından kalkmanız gerekmiyor. Onlarla başa çıkmak için buraya gelmediniz. Bırakın onlarla onlar ilgilensin. Bırakın herkes neyi seçtiyse onla kendileri başa çıksın.
Hiç bir şeyi halletmeniz gerekmiyor. Ben, ruhunuz, tanrısallığınız, ya da ona her ne demek istiyorsanız, denen bu harika şeye sahipsiniz. O sizsiniz. O tam burada oturuyor. Sadece kılık değiştirmiş. Şuan uyku durumunda. O hepsiyle başa çıkabilir. Gerçekten de yapar. O sorunların altından kalkabilir.
Tabii gidip sizin için faturalarınızı ödemez. Ama o – bu Ben olan ben – sizi fatura ödemek zorunda olduğunuz o bilinçten uzaklaştırır. Gerçekten. O nasıl fatura ödeneceğini bilmez. Gerçekten de bilmez. O sizin fiziksel bedeninizi nasıl iyileştireceğini de bilmez. Nasıl olduğunu anlamak da istemiyor. Ne yapar biliyor musunuz? O, siz, kendinizi o bilinçten dışarı taşır. – hasta veya parasız olma ya da her neyse bilincinden.
Hadi yaşamınızdaki “ve” için derin bir nefes alalım. Çok boyutlu. O tekil değildir. Tek bir problem yoktur. O küçük bir problem değildir. O kocaman ve çok yönlüdür. Ve her problemin her yüzünde şuan fark edilmeden devam eden inanılmaz dönüşümler, enerjiler, güzellikler ve mücevherler var. Neden mi? Çünkü gerçekten de odaklanıyorsunuz.
Basit iki harf : v-e, size yepyeni bir bakış açısı verir.
Zamansız
Sıradaki. Aydınlanma zamansızdır; ama siz onu zaman içinde deneyimlersiniz. Bu harika bir “ve” ifadesidir. Bunu sevdim ( kristal sihirli değneğini kastederek) Bu harika … Cauldre onu yerine koyacaktı. Hayır. Hayır. Bu güzel.
Aydınlanma zamansızdır derken şunu kastediyorum: bir bakıma eski bir Tobias sözünün bir varyasyonu: Gelecek iyileşmiş geçmiştir. Aydınlanma zamansızdır derken o zaten oradadır demek istiyorum. O zaten tamamlandı. Bundan defalarca kere bahsettik. O oradadır. O zamansızdır. Oh, zamana ve zamansızlığa bayılıyorum.
Nil Gezimizde çok eğleneceğiz. Oh, Yakında gerçekleşecek olan Nil Gezimize gelen herkese bir noktayı işaret etmek istiyorum. Burdan giden var mı? Bir kaçını biliyorum. Pekala. Güzel..
LINDA: Aslında birkaç kişiden fazla var.
ADAMUS: Şimdi, bunu size baştan söyleyeyim. Delirmeye, korkmaya, paranoyaklaşmaya ve huzursuz olmaya başlayacaksınız.
LINDA: Her zamankinden daha fazla mı?
ADAMUS: Evet, evet, birkaç gün içinde. Kendinize “ Ben ne yapıyorum? Nasıl da böylesine çılgınca bir şeye yazıldım? Oh aman Tanrım” diyeceksiniz. Ve küçükcük insan zihinsel odaklanması deneyimleyeceksiniz. “Güvenli mi?”, İyi olacak mıyım?”ya da “Peki ya yemekler?” gibi konulara takacaksınız. Ve bazen davrandığınız gibi biraz kafayı yemiş paranoyak bir insan gibi davranmaya başlayacaksınız. Korku dolu.
Bu harika bir deneyim aslında. Bir kez ondan çıktığınızda … kapılardan birini kapatabiliriz. Bazıları donakalmaya başladı. Onlardan biri. Oh, ikisi ayağa kalkın. Hımm…. Sanırım ikisiyle birlikte konuşacağız.
Demek enerjileri şimdiden hissediyorsunuz. O enerjilerin gelişini hissetmeye başladınız değil mi? Ve bavullarınızı topluyorsunuz. Ya da bavul toplama denemesi yaptığınızı mı duydum? (Marty ve Lara’ya) Bir kişi nasıl bavul toplama denemesi yapar? Ya toplarsın ya da boşaltırsın.
LARA: Hepsinin sığıp sığmayacağını görmek için. Bazı şeyleri çıkartıyoruz. Bilirsin. Evet.
ADAMUS: İyi fikir. Bir dahaki sefere bunu ben de deneyeceğim. (birkaçı kıkırdar)
Birşeyi daha yerleştiriken endişelenmeye başlıyorsunuz. “Oh Tanrım, ya zührevi bir hastalık kaparsam?”
LINDA: Ne?! (kahkahalar; Marty Lara’ya şok olmuş gibi bakar)
LARA: Tamammmm!!
ADAMUS: İnternete gir. Google’a zührevi hastalıklar yaz. Muhtemelen kapmazsın tabi eğer… neyse oraya girmeyeceğiz. Senin problemin onu kapmayacak olman.
Ve bu şeyler için endişeleniyorsunuz. Bunu günlük bir örnek olarak kullanıyorum. Bu konulardan dolayı endişeleniyorsunuz. Kısa süre sonra da kasılıyorsunuz. Geri çekiliyorsunuz. Ve sonra odaklanmaya başlıyorsunuz– soluk almaya çalışarak – nefes alamıyorsunuz. Endişeleniyorsunuz ve aslında gerçekleşmeyecek o korkuları buraya getiriyorsunuz. Onları bu yaşamın içine çekiyorsunuz. Onlar bu gerçeklikte başınıza gelmeyecekler; ama –“ve”- başka bir gerçeklikte geliyorlar. Bir şekilde gerçekleşiyorlar; ama iyice gözünüz dönmediyse fiziksel olarak onları deneyimlemeyeceksiniz. Ve sonra siz…. (bazıları kıkırdar)
Bu korkuları getiriyor ve kendinizi sınırlandırıyorsunuz. Uçağa bindiğiniz tüm süre boyunca oraya uçarken gerginsiniz ve “Ne olacak? Buna niye kaydoldum ki? Adamus canın- … oh! Adamus etrafta da yok. Ona gerçekten ihtiyacım olduğunda benle hiç konuşmaz zaten.” Kapa çeneni. Bak. Konuşuyorum. (bazıları kıkırdar)
Ve sonra bu deneyime gidiyorsunuz, bu inanılmaz deneyime. Zamansız gideceğiz. Görüyorsunuz ya zamana ve zamansızlığa bayılıyorum. Bu bir “ve” meselesi. Bilim insanlarının, bazılarının, tartıştığı bu gerçek hakkında, yolculuğumuz sırasında konuşacağız: “Zaman vardır. Açık bir şekilde. Zaman olmak zorundadır.” Sonra duvardaki saate bakarlar. Diğerleri ise zaman yok derler. O tamamen uydurmadır. O bir ölçü sistemidir ve gerçek değildir. Arkasında gerçek bir fizik yoktur. Ve tahmin edin ne? İkisi de haklıdır. Tartışmayı bırakın. İkisi de haklı. İkisi de kesinlikle haklı.
Bu Yeni Enerji’deki yaşam. Ve. Ve.
Bilim şuan kafasının üzerinde döndürülüyor. Ve ben buna bayılıyorum. Her zaman bilimi sevmişimdir; ama sınırlı bilmi değil. Her zaman sınırsızca açık olan bilimi sevdim. Kanıtlanan şeyleri; ama aynı zamanda klasik anlayışın dışında tasarlanan ve sonra kanıtlanan şeyleri. Bilim insanlarının tüm yaptığı zaten orada”olan şeyleri kanıtlamak. Onlar muhasebeci gibiler - doğanın muhasebecileri. Zaten orada olan şeyleri kanıtlıyorlar. Sizin yaratımlarınızı kanıtlıyorlar. Tüm yaptıkları bu. Sorun sadece tek bir dilimi, tek bir bakış açısını kanıtlıyor olmaları.
Ama şuan olan güzel şey son 10 yılda gerçekleşen bilmin değişimiyle birlikte bilim çarpıtılmış bir biçimde kafa üstü döndürülüyor. Ah! Canları çok sıkılmaya başladı.
Olmakta olan bilimin geçersiz kılınmıyor olması – mevcut çağdaş bilim – hiç geçersiz kılınmıyor. Aslında hergün geçerli kılınıyor. Fizik kuralları, yerçekimi, ışık ve hareket gibi şeylerin kanunları aslında kanıtlanıyor.
Ve aynı zamanda onların anlamadıkları başka bir gerçeklik ortaya çıkmaya başlıyor çünkü o mevcut modern kabul edilmiş bilmin dahilinde değil. Çağdaş bilim, çağdaş kanıtlama geçerliliğini sürdürmeye devam ederken şimdi yeni bir gerçeklik ortaya çıkıyor. O yerçekimini geçersiz kılmıyor. Fizik kurallarını geçersiz kılmıyor ve hatta Einstein’ın görecelilik kuramını bile geçerisz kılmıyor. Aslında onu güçlendiriyor. Ama şuan olmakta olan yaşamın “ve’si”.
Aniden birileri şunu anlamaya başlıyor: “Biliyor musun? Bu doğru. Kitapta okuduğumuz her şey, tüm o çalışmalar ve başka bir şey daha gerçekleşiyor. Bu bilgiler doğru ama olmakta olan başka bir şey daha var.” Kuantum parçacıkları, kuantum bilmi gerçekleşmekte ve bunlar diğerlerini geçersiz kılmıyor. Bu olanlar mevcut bilim ve fiziğe bağlımlı da değil. Bu tamamen kendine has. Tek bir grup prensibe ya da fizik kurallarına alışık oldukları için bu bilim insanlarının kafasını karıştırıyor. Çünkü aniden birden fazla kurallar, prensipler, kavramlar, teoriler, fikirler ve yaşam biçimleri ortaya çıkıyor. Bu nesilde size gelmekte olan şey Büyük “Ve”. Büyük Ve. Hayatta burası (kafa) aracılığıyla gördüğünüz, düşündüğünüz ve duyduğunuzdan daha fazlası var.
Fakına varsanız da varmasanız da sizler bunun önde gelenleri arasındasınız. Bu nedenle zor. Öncülerden biri olduğunuzu gerçekten anlamadığınız için zor . Sizler “ Hayır. Ben sadece küçük problemlerimi çözerek ve yenilerini yaratarak kendi yaşamımı deneyimliyorum. Nasıl olur da bilinç öncüsü olabilirim ki?” diyorsunuz. Evet. Siz bilinç üzerine doktoranızı zor yoldan tamamladınız. Tersten. Tam anlamıyla, tersten çünkü çok azını anladığınız bir noktaya geri dönerek ve sonra bilince geri savrularak her şeyi anladığınız bir bilinç noktasından geliyorsunuz.
Nerede kalmıştım? Aydınlanma zamansızdır. Kesinlikle zamansız. O oradadır. Tam şimdi. Nil Gezimiz sırasında aydınlanmamızla zamansız olacağız. Şuan hiçbir çaba sarfetmeden kesinlikle burada zamansız olabilirsiniz.
Ancak bilinç ve aydınlanma zamanın içinde açılır ya da deneyimlenir. Bu bir “ve” meselesidir. Öylesinizdir ve öyle değilsinizdir. Zaten oradasınız ve onu deneyimliyorsunuz. Ve bu en büyük … eh, Bugün burada büyük bir açıklamada bulunacağım. Bu bu gezegende yaşadığınız en büyük en harika zaman. Oldukça üzücü değil mi? (kahkahalar) Olabildiğince iyi! (Adamus kıkırdar)
Hayır. Onun güzelliğini, bütünlüğünü, zenginliğini ve tutkusunu henüz anlamadığınız için en büyük. Hala onu kavramaya çalışıyorsunuz. Hala tüm o problemleri çözmeye çalışıyorsunuz. Hala onlarla kendi başınıza başa çıkmaya çalışıyorsunuz. Mecbur değilsiniz. Bunun özgürleştirici bir ifade olması gerekir. Mecbur değilsiniz. Bu artık size kalmış değil. Hiç biri. Gezegeni kurtarmak, kendini kurtarmak, ruhunuzu kurtarmak – hiçbiri. Bunların hiç biri.
Sizler aydınlanmayı deneyimliyorsunuz. O zaman içinde açılıyor. Güzel olan da bu. Yükselmiş Üstatlar olarak bundan bahsediyoruz. Bazen, biraz da pişmanlıkla, “keşke… Son yaşamımda çok zor zamanlar geçirirken, aydınlanmayı deneyimlediğim o zamanlarda, her şey korku ve acı doluydu. Acı çektiriliyor ve sanki cezalandırılıyor gibiydim. Ama keşke onun birazcığına da olsa burada sahip olabilsem. Sanki yeni bilmin eski bilmi seyretmesi gibi. Sanki aydınlanmış özün “ Oh Tanrım. Bu harika. Tamamen batmış durumdayım. Sorunlarımın altında eziliyorum. Onların bağımlısıyım. Bağımlılıklarımın bağımlısıyım. Mahvolmuş durumdayım. Bu çok havalı.” demesi gibi – Siki tutmuş diyecektim ama Cauldre izin vermezdi! (kahkahalar) Bu nedenle “ Hapı yuttum ve tüm o saçmalıklara inandım. Hepsine inandım. Oh! İnanılmazdı. Bu çok havalıydı. O kadar sınırlı, aptal ve kısıtlı davranabileceğimi kim düşünebilirdi? Kim düşünürdü ki?” diyeceğim.” Eh, oh, siz tabii ki. (daha çok kahkaha)
Ve bir dakikalığına buraya gelin. Ve. Hala daha buradasınız, tutunuyor ve her konuda endişe duyuyorsunuz. Bu hala sürüyor. O bok hala burada. Tıpkı sıradan bilmin hala orada olması gibi. Ama siz burada “ Ve! Oh! Ölürsem öleyim” diyorsunuz. Bu aslında büyük bir şey. Bundan daha sonra bahsedeceğiz. Aslında bugün bundan bahsetmeliydim. Biliyorsunuz Cadılar Bayramı; ama konuşacak daha iyi konularım var.
Burda izliyordunuz. Ve! “Oh vay be! Adamus’un söylediği de neydi öyle? Bunu hatırlamalıyım. Oh evet. Aydınlanmamın zamansız olduğunu ve kendi kendine çözüleceğini söyledi. Zamanın içinde deneyimlendiğini de. Bu saçmalıktan kastı neydi bilmiyorum ama oh! bu kulağa güzel geliyor. Vay be! (kahkahalar) Bir adamın böyle şeyler söyleyebilmesine inanabiliyor musunuz? Vay be! Belki birgün ben de bunu yapabilirim!”
Hayır. Bunlar benim ifadelerim.
Bu en güzel zamanlarınız. Şuan. Hepsi bu. Söylemek istediğim ara sıra kendinize dönüp iyice bir gülmeden bunların gitmesine izin vermeyin. Larry, uyan, kahrolası, sizle konuşuyorum. (kahkahalar) Hayır, yani, senle konuşuyorum, Larry. Gelip buraya oturuyorsun. Tam da seni görebileceğim bir yere. Hadi. Buraya otur. Herkesten çok buna senin ihtiyacın var! (Larry “hayır” anlamında başını sallar) Benim nükteli konuşmalarımda uyuyor musun??!
Bu senin için. Ve her ay – whooosh! (kafasının tam üstünden geçiyormuş gibi yapar) Biliyorum sana sert çıkıyorum; ama aslında ruhunun sana davrandığından çok daha kibarım. Evet. Adamus için kendine teşekkür etmelisin. Ve. Evet, whew! Oh, Zor bir sınıf değil mi? Evet, oturup kahvelerinizi, lattelerinizi içiyorsunuz ve Yükselmiş Üstat tarafından tacize uğruyorsunuz.
Pekâlâ. (Adamus kıkırdar) Nerde kalmıştık? “Ve.” Keyfini çıkarın. Hayatınızda neler olup bittiği, hangi problemlerinizin olduğu umurumda değil. Onlar hiç de büyük problemler değiller. Problemlerin ne olduğunu umursamıyorum. Gerçekte değiller.
“Ve” şeyini yapar mısınız lütfen? Elinize ya da bir yerlere çıkmaz kalemle “ve” yazın. Bu farklı bir bakış açısı. Her zaman farklı bir bakış açısı vardır. Evet. Bazıları o kadar farklı ki başlarda rahatsız edici, çok rahatsız edici olacak..
Nil Gezisine gitmeye hazırlananlar konudan bahsettikçe çok rahatsız hissediyorlar. Neden mi? Bunu ben yapmıyorum. Rahatsızlar çünkü enerjiler hareket ediyor. Bir yolculuğa çıkma konusunda bilinçli bir karar verdiler ve bu, ister bu isterse de bizim toplantılarımızdan biri olsun, fark etmez. Rahatsızlık veriyor. Neden mi? Çünkü “ve’nin” içine giriyorlar. Eski bedenden hareket ediyorlar. Buna mecburlar. Bunu ben yapmıyorum, ama rehberlik etmeye yardımcı oluyorum. Eski doğrusal bedeni terk etmeleri gerekiyor ki zamansızlıkla gerçekten çalışabilelim. Eski bedeni sürüklerken zamansız hareket etmek zor.
Bu nedenle o düzeyde bazı çalışmalar yapılıyor. Bu rahatsız edici. Bazı şeyleri açığa çıkarabilir. Ve zihin, o biraz deliyor tabi. Ve sonra onlar da zihni yakalayıp kontrol altına almaya çalışıyorlar. Bu faydasız. Gerçekten de öyle. Bunu hala kendine yapan hepiniz için - duygularınızı kontrolünüz, zihninizi kontolünüz, kendinizi kontrol etmeye çalışmanız – bu yararsız. Bunu yapmayı bırakın.
Neden mi? Bunun faydası yok çünkü ötesine gitmeyi siz istediniz. Biz pazarlama yaparken “ötesi” gibi kelimeler kullanıyoruz ve siz de hemen” Hadii! Ötesine geçelim.” diyorsunuz. Sonra olduğunda “Whoaaaa! gitmiyorum – whooaaa! Hayır. Olmaz. O kadar da hızlı değil. Bunu biraz daha incelemek istiyorum.” (birkaçı kıkırdar) Evet, gülün şimdi. (Adamus kıkırdar) Ya da burnunuzdan gelsin.
Bir Hikaye
Bu da beni bir sonraki konuma getirdi. Yakında çıkacak olan “Bir Üstadın Hatıraları” adlı kitabımdan başka bir hikaye anlatmak istiyorum. Dünyada çok satacak olan, ama henüz basılmamış ve şimdiden tüm zamanların en popüler kitaplarından biri olarak bilinen kitabım. Evet.
Hadi ışıkları biraz azaltalım. Biraz modumuzu düşürelim. Evet kitabı çıkarmak için acele ediyorum. Şimdilik bu acıklı hikayeleri anlatmaya devam etmek zorundayım. Çok üzgünüm. Ama bazı insanlar böyle seviyor.
Ah, Üstat ve Kitaplar’ının hikayelerine geçerken hadi derin bir nefes alalım. Bu aslında gerçek bir hikaye, bu arada, hafifçe süslenmiş çünkü Yükselmiş Üstatlar böyle yapar. Herşeyi abartırlar. Herşeyi süslerler. Ciddi ve doğrusal gerçekler ve rakamlara pek takılmazlar. Hiç biryerde doğrusal gerçekler ve rakamlar zaten yoktur. Hiçbir yerde. Matematik, doğrusal değildir. O gerçek ve rakamlar değildir. İki artı iki dörde eşit değildir. Tabii ki arada sırada dokuz milyara eşit olur ya da elmalara ya da yerdeki halıya. “Ve!” Ve! Olayları bu kdar ciddiye almayın.
Oh, nerdeydik? Çıkacak olan çok satan kitabımdan bir hikaye. Gerçek bir hikaye aslında.
Ah! Hadi derin br nefes alalım.
300 yılı aşkın bir süre önce Gizem Okullarını kapatmaya başladık. Çoğu Avrupa’daydı, ama dünyanın başka yerlerinde de Gizem Okulları vardı. Birer birer onları kapatmaya başladık. Kilise ya da kanunlar nedeniyle değil. Onları atlatmayı öğrenmiştik. Bu artık bizim “ve’mizdi”. Neden mi? Aslında Gizem Okullarını destekleyen kardinaller, yüksek mevkideki kilise üyeleriydi. Çünkü gerçek gizemleri, çok uzun zaman önce kutsal kitaplardan, kilise öğretilerinden söküp atılmış gizemleri hala öğrettiğimizi biliyorlardı. Sıradan insanların bunları kaldıramayacaklarını düşünmüşlerdi.
Bu kısaca kanunlar yüzünden değildi. Kanunun ötesine geçmeyi öğrenmiştik. Bundan kastım bilincimizi ve gerçeliğimizi yarım boyut öteye kaydırmayı öğrenmiştik. Hatta bazen daha da öteye. Bunu, yarım boyut öteye hareket etmeyi hala oradayken gerçekliğin geri kalanından uzaklaşmayı, tabii ki, Atlantis döneminde Tien Tapınaklarında öğrenmiştik – aslında hala büyük okullarımız, kalelerimiz ve inanılmaz tapınaklarımız vardı ama çoğu insan direkt kaleye, okula ya da bize bakıyor olsa da bizi görmezdi.
Bir çeşit sahte serap yarattığımız ya da onlara büyü yaptığımız için değildi bu. Sadece bilincimizi “ve” düzlemine yerleştirmiştik. Hala vardık. Hala tam ve fiziksel olarak oradaydık ve aynı zamanda da oranın dışındaydık.
Bu nedenle kanundan kaçmak zorunda değildik. Kiliseyi bertaraf etmeye çalışmıyorduk. Sizin de her gün olabileceğiniz gibi gerçek “ve” bilincindeydik. Fiziksel halde olabilirsiniz. Zihinsel halde de olabilirsiniz. Dünyada olabilirsiniz ve zaman içinde de olabilirsiniz. Ve aynı zamanda zamansız da olabilirsiniz. Ayrıca aydınlanmış da olabilirsiniz. Aynı anda ötesinde de olabilirsiniz
Ve Üstad öğrencinin odasına girdi. Öğrenci toparlanıyordu. Üzgündü. Üstad haftalardır elveda demek, son kez bir sarılmak ve son bir erdemli sözlerini söylemek için okuldaki her öğrenciyle zaman geçirmekteydi. Klaus’un odasına geldi ve Klaus’un çok ama çok üzgün olduğunu fark etti.
Gizem Okulu kapanıyordu. Bu okulda olmak her zaman Klaus’un hayali olmuştu. En iyi öğrencilerden biri olmanın yanı sıra aynı zamanda en sıkı çalışanlardan da biriydi. Her zaman diğer öğrencilerle işbirliği yapar; her zaman ödevlerini tamamlar – Şambra sözüm size – ve her zaman öğretmenlerini mutlu ederdi – Şambra sözüm size – (bazıları kıkırdar)
Klaus’un yatağının hemen yanındaki masada bir kitap yığını olduğunu fark etti. Ve Klaus tüm bu kitaplarla ne yapacaksın diye sordu. Klaus “ Üstad, tabi ki, onları yanımda götürüyorum.” dedi.
Üstad “Ne amaçla? diye sordu. Klaus “ Çalışmaya devam edebileyim diye, Üstad. Böylece öğrenmeye devam edebilirim. Dışarda bu kitaplara tekrar geri dönüp bakabilirim” dedi. Ve devam etti: “Biliyorsun ki Üstad, ayrılmayı seçen ben değildim. Sen bu okulu kapatıyor olmasaydın ben hala burada olurdum. Burası benim evim. Burası benim ailem. Burası benim tutkum. Bu benim gerçek aydınlanmam. Ama sen anlamadığım ve bilmediğim nedenlerden dolayı burayı kapatıyorsun. Bu nedenle ayrılıyorum; ama çalışmalarıma devam edebilmek için kitapları da yanımda götürüyorum.”
Üstad şöyle cevap verdi, “Klaus, bu kitapları yanında götürmeni yasaklıyorum. Öncelikle, onlar sana ait değiller. İkinci olarak, enerjetik olarak, o kitapları götürmen yasak.” Bu Klaus’u şaşırttı çünkü tüm o kitapların parasını ödemişti. Kitapların onun olduğunu düşünüyordu. Ama bu sizin Cloud Sınıflarınız (online seyredilen sınıflar) gibi. Sadece bir süre onları seyredebilirsiniz. (kahkahalar ve Linda kıkırdar) Birazcık nükte …
Bundan tamamen şaşkınlığa uğramış bir şekilde Klaus “ Üstad, Bu kitaplara ne olacak ve ben neden onları yanımda götüremiyorum?” diye sordu. Üstad şöyle cevap verdi: “Klaus, diğer öğrencilere de söylediğim gibi çalışma zamanı artık …” Şu kapıyı açar mısınız lütfen? Evet, o kapı. Tamam. Ve ısıtıcıyı kapatın lütfen. Burda hikaye anlatmaya çalışıyorum. Nerde kalmıştık? Oh, Klaus’un odası.
Ve Üstad: “Klaus, çalışma zamanı sona erdi. Sen ve senin gibi öğrenciler aslında çalışma bağımlısı oldunuz. Çalışmak için çalışıyorsunuz. Artık deneyimleme zamanı. Şu açık kapıdan çıkıp gitme zamanı, buradan çıkıp birkez daha yaşamın içinde olma zamanı. Evet, bu Gizem Okullarında son birkaç on yıldır pek çok değişimler, pek çok dönüşümler yaşadınız. Ama artık öğrenecek bir şey kalmadı. Şimdi her şey deneyimlemekle ilgili. Tamamen deneyim. Aslına bakarsan, Klaus, burada öğrendiğin her şeyi unut. Gerçekleri ve sayıları unut. Benim tüm o erdem dolu laflarımı unut. Herşeyi unut. Dışarı çık ve deneyimle.”
Klaus ağlamaya başladı çünkü Üstad’ın en azından birkaç öğrencinin kalmasına müsaade edeceğine ve kendisinin de onlardan biri olabileceğine dair umutları vardı. Ama anlamıştı ki hepsi bu kadar. Bunu Üstad’ın ses tonundan ve duruşundan anlayabiliyordu.
Klaus kitaplarına bir kez daha bir baktı. Yatağının yanında duran yığına ve Üstad “Düşüneyim bile deme. Çalışma zamanı sona erdi” dedi.
Klaus derin bir nefes aldı ve “Kitaplara ne olacak? Onları gelecekteki öğrencileriniz için mi kullanacaksınız? Onları yakacak mısınız? Dışardakiler onlara zarar verecek gizemlere ulaşmasınlar diye onları saklayacak mısınız?” diye sordu. Üstad: “Hayır aslında, Gizem Okullarındaki binlerce, binlerce kitabı alıp onları barlara, genelevlere, kalelere ve halk evlerine koyacağız. Kesinlikle. Onları etrafa yerleştireceğiz. Saklayacağız. Bir dolaba ya da çekmeceye ya da bir duvarın arkasına kouacağı ki doğru kişi bir gün onları bulabilsin. Asla çok erken ya da çok geç değil. Onlara ulaşacaklar çünkü buna hazır olacaklar. Bunun bilinçli olarak farkında olmasalar bile eğer kitabı buldularsa buna hazırlar demektir.”
“Birgün, kim bilir, bundan 200 yıl sonra diğer insanlar da aynısını yapacak. Kitapları otel odalarına koyacaklar (kahkahalar) Kim bilir? Ama şimdilik, yapacağımız şey bu. Kitapları gerçekten aydınlanmayı seçen insanların karşısına çıkarmak.” dedi.
“Şimdi Klaus artık gitme zamanın. Sana son kez sarılacağım; son kez elveda ve kapıdan çıkıp gideceksin.”
Bu şekilde sarıldılar. Öğrenciyi üzdüğü kadar Üstad’ı da üzdüğü için ikisi de ağladı. Binlerce yıldır devam etmekte olan Gizem Okullarının güzelliğinin sona eriyor olduğunu; bir dönemin bittiğini bilmek Üstad’ı üzmekteydi. Başka Gizem Okulu olmayacaktı. Diğerlerinden uzakta ormanın ortasında ya da bir adada inzivaya çekilmek olmayacaktı. Üstad, ayrıca bunun inanılmaz bir dönemin sonu olduğu gibi başka bir dönemin başlangıcı olduğunu da biliyordu. Öğrencilerin geri dönüp yaşamı deneyimleyecekleri bir dönem. Artık sadece çalışma yapmayacaklardı. Diğer gerçekliklerden uzakta izole yaşamayacaklardı.
Her biriniz, ayrılmanız istendiğinde, okul kapandığında ya da birgün yürüyüşten dönüp de okulun kapılarını kilitli bulduğunuzda geçmişte Gizem Okullarının birinde bir ya da başka bir biçimde Klaus deneyimi yaşadınız. İçeri giremediniz. Deneyime dalmanın zamanı gelmişti.
Öncelikle, sizin deneyiminiz; sizin aydınlanma deneyiminiz; artık onu çalışmak yok, artık kendinizde o dikkat dağıtıcıya izin vermek yok. Bazıları buna karşı gelecek ve “Oh hayır! Ama çalışmak zorundasın.” diyecek. Bunu zaten yaptınız. Hepsini yaptınız ve temelde hepsi de aynı.
O büyük kitapta yazanlar – o kitabı kaldırır mısın böylece herkes görsün? – (keşiş kıyafetinde biri elinde kocaman bir İncil tutmaktadır) Bir kamera görüntüsü alabilir miyim? Ayağa kalkın lütfen. Evet. Orada yazılı olan … onu buraya getirin. Yeterli ışık yok. Yüce İsa, oraya otur artık. (kahkahalar) Evet. Evet. Teşekkürler.
Kardeş. Evet. Bu kitabun sayfalarında yazanlar – ehh! (ona dokunmak üzere uzanır ve geri sıçrar) – (kahkahalar) … bunu yapabilirim! (sayfalara dokunduğunda daha fazla kahkaha) Tüm sayfalarıyla birlikte Eski Ahit’den buraya her şey, ki Kırmızı Çember’de Tobias günleri gibi biraz, Yeni Ahit’e, ki bu da Adamus’lu günler. (Adamus iç çeker; bazıları güler) Buradaki her şeyi, her kelimeyi inceleyebilirsiniz ve bir adım öteye gidemezsiniz.
Yüze İsa, bir fotoğraf için buraya gelir misin? Sadece fotoğraf için. Evet. Bunu yapmamız lazım. (Biri “Peki ya Mary? Bu adil değil.” der) Kitabı o yazmadı.
“Yüce ISA”: Ben de yazmadım.
ADAMUS: Biliyorum! (Kıkırdarlar) Bilip bilmediğini bilmek istedim … Lütfen birlikte poz verir misiniz? Bir dakika. Biraz daha yaklaşın. Tamam, şimdi birlikte poz verin. Kitabı aç. Kocaman gülümse, Yüce İsa. (bazıları kıkırdar) Daha yakın durun. Daha yakın durun. (Şapşal bir sırıtışla Adamus kafasını ikisinin arasına sokar; bolca kahkaha ve alkış)
“JESUS”: Yalanlar.
ADAMUS: Güzel. Teşekkürler beyler. Teşekkürler. (Adamus kıkırdar)
Yenilerin bizi seyretmesine bayılıyorum. Kapatmak istiyorlar ama kapatamıyorlar (kahkahalar). “Kırmızı Çörek denen şu yere gitmelisin” diye duymuşlar. Onu internette duyuyorlar. Saygın bir spiritüel toplantı bulacaklarını umarak çıkageliyorlar. Buldukları şu şeye bir bakın – ekranda görünür. Evet. Ve sonra … evet. Gördükleri şey işte bu. (Adamus kıkırdar) Güzel. Teşekkürler. Bu kadar yeter. Bu çok fazla.
Nerde kalmıştık? Oh, Hala hikayedeyiz, değil mi?
Her biriniz daha fazla ders çaışmaya hayır diyerek kendi Klaus deneyiminizi yaşıyor gibisiniz. Bu deneyimlemek ile ilgili. Sizin yaptığınız da bu.
Onu o yaşamınızda yaptınız. Köylerinize geri döndünüz ya da yeni ve farklı yerlere seyahat ettiniz. Oh, tabii okulun kapanmış olmasının verdiği üzüntüyle. Çoğunuzun pek de iyi iş çıkarmadığı dünyaya tekrardan entegre olmak çok zor geldi. Kendinizi kendi münzevi alanınızda buldunuz. Belki kendinize o zamanı ayırmak, o gerçekliğe dönme mücadelesinin yanında size iyi geldi.
Böylece bu yaşama geldiniz ve o ders çalışma işine geri döndünüz. Evet. Bu kötü falan olduğu için değil. Kendinizi yargılamayın. Ama ders çalışmaya geri dönmeyi denediniz. Ve siz bunu yaparken ben yanınızda durup durmadan “Bırakın gitsin. Bırakın gitsin” diyordum. O kitapda zaten bilmediğiniz yeni hiçbir şey yok.
“Üstad’ın Anıları” kitabımdan bir şeyler öğreneceksiniz ama (kahkahalar) – Burada satışları arttırmaya çalışıyorum – çünkü o kitabı geçmek istiyorum (İncil’i). Amacım bu. O kitabı bir daha havaya kaldırı mısın? Evet. O kitabı geçeceğim. Evet. Güzel. Benim amacım bu. Şaka yapıyorım. Takılıyorum.
Ders çalışmaya geri dönmeyi denediniz. Oysa bu deneyimle ilgili. Onu deneyimliyorsunuz. Aydınlanma zamansızdır. Onu zaman içinde deneyimlersiniz. O kendi açığa çıkacaktır. O zaman içinde gerçekleşecektir. Bu bir meselesidir. İkisi de. Tekil değildir. Bir ya da diğeri değildir.
Çoktan öğreniyor; almıyor olmanız gerekiyor – Siz aydınlandınız ve aydınlanmadınız. O çoktan orada; ama siz deneyiminden geçiyorsunuz. Bu bir “ve” durumudur.
Tıkandığınızda, olaylar karşısında sıkıştığınızda bir anlığına durun. Diğerine geçin, “ve’ye” - Oh, ben aydınlandım. Güzel” – ve sonra dönüp aydınlanmamışı oynamak isterseniz bu da pekâlâdır. Derin bir nefes alın ve onla oynayın. Sonra aydınlanma diye bir şeyin olmadığı gerçeklikte biraz oynayın çünkü o yoktur da. Vardır ve yoktur ve güzelliği buradadır.
Anahtar İçerik
Ve sonra eğlenceli olan o şeyin içinde oynayın. Biraz gevşediğinizde Büyük Patlama (Big Bang) denen ve anlamadığınız o çarpışmayla başlamış Dünyadaki bu gerçekliğin gerçeğinde oyun oynamak eğlenceli gelecektir. Bu büyük patlamada birbiriyle çarpışan biraz hidrojen ve helyumdu. Ve ondan bu küçük organizma ortaya çıktı ve sonra büyüdü ve büyüdü. Sonra bir balinaya, bir maymuna ve sonrada da size dönüştü! Bunun hepsi bilim ve fark etmez ve öleceksiniz ve hiç bir şey olmayacak ve hazır mümkünken elde edebileceğinizi elde edin. Bu içinde oynanacak kocaman bir gerçeklik. Ve bu bir gerçeklik. Bu gerçek. Geçenlerdeki bir toplantıda yaratılışın Adamus versiyonunu anlattım. İnnaılmazdı. Ama bunun önemi yok.
Neden önemi olmadığını biliyor musunuz? Neden önemi olmadığını biliyor musunuz? Tanrı yok, hadi söyleyelim, Büyük Patlama yok. Sadece bu küçük organizma var ve de birde bu küçük yeşil su birikintisi tortusu. Bu dünyadaki en eski yaşam formuydu– yeşil su birikintisi tortusu – ve ondan siz ortaya çıktınız. Muhtemelen bunla bağ kurabilirsiniz. Bazen öyle hissediyorsunuz. “Oh Tanrım! Bugün yeşil su birikintisi tortusu gibi hissediyorum.” (kahkahalar) Çünkü öyleydiniz!
Bu “ve”. Görüyorsunuz ya işler burada eğlenceli hale geliyor. Siz aynı zamanda yeşil su birikintisi tortususunuz. Kuşların bile yemeyeceği yerdeki bu küçük pislikten türediniz ve aniden evrim denen bu şeyden geçtiniz. Evet. Tanrı yok. Melekler yok. Hiç biri. Sadece yeşil su birikintisi tortusu. Yeşil su birikintisi tortusunun tanrısı bile yok Yeşil su birikintiis tortusu tüm olabildiği şey.
Bundan evrildiniz ve bir süre deniz kaplumbağası oldunuz. Biliyorsunuz bu evrimin bir parçası. Geçtiğiniz su kaplumbağası evresi bu. Sonra maymunsular ve sonra da insanlar. Ve işte buradasınız. Ve Tanrı yok. Cennet yok. Yok, gerçekten. Gerçekten. Bunu deneyeimlemeye kendinize izin verin. Cennet yok. Öldüğünüzde hepsi bu. Hepsi bu. Pufff! Başka bir şey yok.
Bu innaılmaz bir önerme ve bunla gerçekten de oynamanızı istiyorum. Onu hisssedin çünkü aniden şunu anlayacaksınız “ Bir dakika bakalım Adamus, Burda bir şeyler dönüyor. Yeşil su birikintisi tortusu hakkında ne söylediğin umurumda değil ve sonra bir noktada su kaplumbağası olmamız. Bu tüm evrim sürecinde değinilmeyen bir şey var. Hala açıklanmamış. O şey burada. Nasıl evrildi? Neden evrildi? Neden buna dönüştü? Nasıl oluyor da o yeşil su birikintisi tortusu bazen Ay’a roket yollayabiliyor da bazen bunu ço iyi başaramıyor? (Birkaçı kıkırdar) Bu su birikintisi tortusu neden atomları çarpıştırabiliyor? Hadi ama Adamus. Burada başka bir şeyler daha dönüyor.”
Hayatın yeşil su birikintiis teorisine ya da Büyük Patlamaya ya da cennete ya da kötü olduğunuz için buraya yollanmış olduğunuza inanıyor olup olmamnız umrumda dğeil. Şu ya d abu şekilde bunların hiçbirinin önemi yok.
Orda olan şey nedir? Bu senaryolarınher birindeki, ki hepsi doğru bu arada, orta element nedir? – Su birikintisi tortusundan Tanrı’ya ve aradaki her şeye, sizi yaratan ve sizi şuan kimin istediğine dair birbirleriyle savaşan uzaylı üstadlara. Aslında, sizi kimin istemediği üzerine savaşıyorlar (kahkahalar); amabaşka bir teori. Kavga bunla ilgili. Tanrım! Bu kadar benmerkezci olmasaydınız – “Benim için savaşıyorlar.” Hayır, sizi kim almayacak diye savaşıyorlar.
Bunların içindeki ortak element nedir? (biri “Bilinç” der) Bilinç. Yeşil su birikintisi tortusu bile olsa içinde bilinç vardı ve o bilinç, genişlerken, Tanrı’yı yarattı – yaptı – cenneti yarattı ve tüm boyutları yarattı. Büyüyü yarattı. Herşeyi yarattı.
Nerden geldiğiniz, buraya nasıl ulaştığınız ve nereye gittiğiniz umrumda değil. Bilince sahipsiniz. Bilinciniz var. Bu her şeydeki anahtar içeriktir.
Farkına varılan bilinçle – başka bir değişle, farkınalığınıızn farkında vardığınızda, Ben olan Benin – bununla birlikte, sevgili dostlarım, yaşayabilir, deneyimleyebilir ve çoklu gerçeklikte olabilirsiniz. Kesinlike çatışan gerçeklikler ve fark etmez. Bilinç ortak elementtir. İster Tanrı’dan gelin, isterse yeşil su birikintisi torusundan fark etmez artık. Bunla ilgili kocaman bir hikayeye gerek yok çünkü ana başlık şu: bilinç burada. Hepsi bu.
Gizem okulları siz deneyimin içinde olasınız diye kapandı. Hayatın içide olabilesiniz diye. Daha fazla ders çalışmak yok. Daha fazla kitap yok. Aydınlanma yolunuzu anlamaya çalışmaya artık son. O geçmişte yapıldı çünkü bazı meseleler vardı. Kendimizi izole etmemiz gerekiyordu. Bazı şeylerin üzerinde çalışmalıydık. Ama sonra mezun oldunuz ve şimdi buradasınız.
Aydınlanma zamansızdır. Onun deneyimi zamanın içindedir ve bu güzeldir. Bu kesinlike güzeldir. Ve biz de bunla zamanın dışına çıkıyor olacağız. We’ll be in phase and we’ll be out of phase, Bunun artık önemi yok çünkü sizin sadece siizn sahip olabileceğiniz tekil bir element var. O sizin bilinciniz. Nereye giderseniz sizle geliyor. Hangi dine inanır hangi felsefeyle kendinizi sınırlarsanız o her zaman oradadır. Buna bilinç denir. Kütle ya da ağırlığa sahip değildir. Başkası tarafından alınamaz. Takas edilemez. It cannot be bartered.
Bilinçle ilgi olan tek şey tamamen sizin olmasıdır. Tek şey, onun siizn tarafınızdan geçici olarak sizden saklanabilmesidir. Belki bir oyun, bilinçte sınırlı olmanınnasıl olduğunu görtmek için kasıtlı bir hareket. Bilmiyorum. Bunun bir önemi yok çünkü bilinç hala oradadır. Sonsuza kadar asla gömülü kalamaz. Sonsuza kadar sizden asla saklanamaz. Başkası tarafından el konamaz. Hayır.
Enerji. Enerji alınabilir – siizn enerjiniz, zihinsel enerji, duygusal enerji – ama bilinciniz her zaman oradadır.
Hadi derin bir nefes alalım. Güzel derin bir nefes.
Hassasiyetler
Bir sonraki konumuz. Deneyime geçtiğinizde, özellikle de bu yaşamınızda ve özellikle de son zamanlarda yaptığınız gibi … ders çalışmayı bırakıp eğlenmeye başlarız. Size tekrar tekrar söylediğim gibi ben sadece bir dikkat dağıtıcıyım. Gayet bariz. (poz verdiğinde bazıları kıkırdar) Bunu saklamaya çalışmıyorum. Sadece bir dikkat dağıtıcı. Bu nedenle derin bir nefes alabilirsiniz. Dışarda hayat zor. Aslında bir süredir kendinize karşı katısınız. Bu nedenle derin bir nefes alabilirsiniz. Dave’in de söylediği gibi, pilleri şarj edin. Aslında kendinize geri dönüyorsunuz.
Öğrenciden deneyimciye dönenlerin karşılaştığı en büyük meydan okumalardan biri duyarlılıktır. Duyarlılık. Bu Gizem Okullarından ayrılmanın en güç yanlarından biridir. Kitapları geride bıraktığınızda çok duyarlı olursunuz. Fiziksel olarak duyarlı. Burada size yeni bir şeyler anlatmıyorum. Daha önce hiç olmadığınız şeylere karşı duyarlı olmaya başlıyorsunuz. Özellikle de kirlilik gibi şeylere hatta bazen doğaya bile. Merak ediyorsunuz “Oh, ormanda yürüken ve Walden Pond’a geziye gittiğinizde – hapşu! – benim spiritüel olmam gerekiyor. Benim neyim var. Benim böyle olmamam gerekiyor …” Hayır, hayır, hayır. Duyarlılık.
ÇN.: Walden Pond ABD’de bir göl.
Görüyorsunuz ya bilinç yeniden taçlandırılıyorken – bunun için İngilizce bir kelime yok – ama bilinç ön plana çıkarıldıkça, her açıdan çok daha duyarlı, fiziksel olarak duyarlı bir insan oluyorsunuz.
Bu şeylerin bazıları nelerdir? Çok çabuk bir şekilde, çok uzun değil, sadece bir iki kelime. Şuan neye karşı duyarlısınız? Ayrıca duygusal duyarlılık da söz konusu. Bolca duyarlılık.
Kastım şu; gitgide daha fazla deneyimin içine girdikçe ve daha fazla duyarlılaştıkça sizlerin kendinizi çektiğinizi görüyorum. “Oh! Bu benim başa çıkamayacağım kadar fazla.” diyorsunuz. Geri çekiliyorsunuz. Bedenleriniz açılıyor ve arasıra garip şeyler yapıyor. Siz de “Aman Allahım, kendimi kontrol etmeliyim.” diyor ve içe kapanıyorusnuz. Deneyimin dışına çıkıyorsunuz.
Bu da direnç yaratıyor. Direnç gerçekten de can yakar. Başka bir şey değil. Yapıp yapmamanız gerektiğini bilemediğiniz için (biri hapşurur) - ohh bu iyi oldu - bundan emin olmadığınız için direnç oluşuyor. (kahkahalar)
Bu nedenle deneyim, duyarlılık ve direnç arasında garip bir yerdesiniz. Sonra kayboluyor; kafanız karışıyor ve yarım çığlığı atmanız gerekiyor.
(Linda’ya) hemen mikrofonu alalım. Silahı değil (kostümünün bir parçasıdır), mikrofonu. Silah sonra.
LINDA: Pardon?
ADAMUS: Duyarlılık. Bu günlerde neye karşı duyarlısınız? Sizi gerçekten etkileyen nedir? Söylemenizi isiyorum ki diğerleri de duyabilsin ve “Oh Ben deli değilmişim.” diyebilsinler. Duyarlı olduğunuz şey nedir?
LINDA: Bir tanesini söyleyebilir miyim?
ADAMUS: Evet, Linda.
LINDA: Aptal insanlar. (Biri “Evet” der)
ADAMUS: Pekâlâ. Biri bunu sihirli tahtanıza yazabilir mi lütfen? Buraya yazmayı kim biliyor?
LINDA: Ben ikisini birden yapabilirim.
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayr. Aptal insanlar, bu seninki. Bunu oraya yaz lütfen. Nasıl da yöneticiye dönüşüyorum görüyor musunuz? Ahh! Evet. Çok mu sıcak? Çok mu soğuk?
ELIZABETH: Güzel.
ADAMUS: Tamam. Kapıyı açık tutun.
Evet. Neye karşı duyarlısınız?
ELIZABETH: Başkalarının acısına eskiden olduğumdan çok daha fazla duyarlı gibiyim. Çocukların ya da insanların acı çektiği programları seyredemiyorum. Onları hissedebiliyorum ve katlanamıyorum.
ADAMUS: Film ve televizyon programlarınız. Cadılı dizileri seyretmek bugünlerde şeyi … seyretmekten çok daha kolay bu günlerde
ELIZABETH: Doğru! Everybody Loves Raymond.
ÇN:(Dizinin adı. Türkiye’dede aynı isimle oynadı)
ADAMUS: Evet. Üç oğlum. Evet. Benim favorilerim. Evet. Şiddet içermiyor.
ELIZABETH: Doğru.
ADAMUS: Güzel ve küçük suni bir gerçeklik.
ELIZABETH: Evet, doğru.
ADAMUS: Güzel bir şovdu. Evet. Mayberry, bilirsiniz. Ah! Onu seyretmeye bayılıyordum.
ELIZABETH: Mayberry ile çok iler gidiyorsun. (Kıkırdar)
ADAMUS: Evet, evet! Sizin gözlerinizden seyrediyorum. Bu nedenle bu aptal şovları biliyorum. Evet. “Gerçekten seyretti mi?” Sizin aracılığınızla. Evet. Güzel.
ELIZABETH: Oh, Benim söyleyeceğim buydu.
ADAMUS: Güzel. Teşekkürler.
ELIZABETH: Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler. Güzel. Acıyı seyretmek. Bu televizyon şovlarının belirleyici özelliği sanki. Kaçınız şiddet ve kan içeren filmlere daha çok yöneldi? Hayır? Güzel. Püuf! Çünkü kapı orada. (birkaçı kıkırdar)
Neye karşı duyarlısınız?
SHAUMBRA 1 (kadın): Fiziksel olarak, her türlü dumana karşı daha duyarlıyım.
ADAMUS: Ohhh! Ben de. (kahkahalar)
SHAUMBRA 1: Kirlilik, onun gibi şeyler.
ADAMUS: Evet, evet.
SHAUMBRA 1: Uh huh!
ADAMUS: Evet. Cauldre yakında bırakacak. (daha fazla kıkırdama)
SHAUMBRA 1: Komşularımız ağaç dalları yakıyordu ve dumanı direkt bize geldi. Camlar kapalıyken bile nerdeyse uzun zamandır hiç geçirmediğim astım krizine girecektim.
ADAMUS: Güzel. Duman. Dumana karşı her zamankinden daha duyarlısın.
SHAUMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Güzel. Tamam. Hadi bunu hızlandıralım. Sadece birkaç kelime, neye karşı duyarlısınız?
LINDA: Bekle. Buraya. Bir saniye.
ADAMUS: Neye karşı duyarlısın?
LINDA: Kalkan el var mı diye bakıyorum.
ADAMUS: Herşey olabilir. Fiziksel. Duygusal.
PETER: Gürültü.
ADAMUS: Gürültü!
LINDA: Ahhh!
ADAMUS: Önemli bir tane. Linda.
LINDA: Ahhh!
ADAMUS: Yanında taşı ya da başkasına ver. Lütfen.
LINDA: Hadi! Salak gibi koşturmaktan keyif alıyorum.
ADAMUS: Yedi dakikam var. Bu gece bir randevum var. Bu nedenle lütfen. (kahkahalar)
LINDA: Şanslısın.
ADAMUS: Bunları yazmamız gerekmiyor. Evet. Gürültü.
PETER: Gürültü. Evet.
ADAMUS: Ne tür gürültü?
PETER: Eski bir rock müzik dinleycisi olarak artık radyoya bile katlanamıyorum.
ADAMUS: Evet, evet.
PETER: Şuan tam bir sessizlik modundayım.
ADAMUS: Evet. Güzel. Makine gürültüsü. Seni etkiliyor mu?
PETER: Her türlü yüksek ses. İnsan sesi bile … shhh! Size söyledim. Gürültü. Gürültü.
ADAMUS: Evet, evet. (ikisi de kıkırdar) Güzel, ve Üstad’ın sunumu sırasında çalan cep telefonları. Tamamen can sıkıcı. Tamamen sinir bozucu.
Makine gürültüsü – çoğunuz tam olarak bunun farkında değilsiniz henüz; ama fark edeceksiniz ve gerçekten çok can sıkıcı ve rahatsız edici olacak – makinelerin, elektronik ve elektirkli aletlerin çıkardığı gürültü, fanlar, buzdolapları ve her türlü motor. Hepsi hasas bir Üstad’ı rahatsız edecek gürültüler yayıyor. Evet.
SHAUMBRA 2 (kadın): Uyku. Uyku rahatsızlığı.
ADAMUS: Uyku. Uykuya karşı mı hassassın yoksa uykunda mı hassassın? Uykuya alerjin mi var? (birkaçı kıkırdar) Bu biraz zor.
SHAUMBRA 2: Uyuyamıyorum...
ADAMUS: Uyuyamıyorsun. Evet.
SHAUMBRA 2: …pek.
ADAMUS: Güzel. Evet. Bu duyarlı olmanın bir parçası. Bunun çok daha ötesi var.
Hadi – ona ne diyorsunuz? – bir palyaço sınıfı yapalım. Bir tane de uyku için yapalım. Evet. Bu iyi olurdu. Herkes uykuya dalardı ve kameralar kaydetmeye devam ederdi.
LINDA: Bunu isterim. Çok ilginç olurdu.
ADAMUS: Hadi bunu programımıza alalım.
LINDA: Evet, evet. Uyku.
ADAMUS: Evet. Bunu biri yazabilir mi? Her zaman unutuyorlar.
PETE: Politik roboaramalar.
ADAMUS: Onların ne olduğunu bilmiyorum.
LINDA: Oh! Onlardan nefret ediyoruz!
ADAMUS: O nedir?
PETE: Otomatik telefon aramaları geliyor. Şimdi söyledi.
ADAMUS: Valiniz “Pete, bugün nasılsın?” demek için seni arıyor.
LINDA: Hergün, huh?
PETE: Hergün günde dört defa, haftanın beş günü. Ben daha çok roboarama alıyorum …
ADAMUS: Ona ne cevap veriyorsun?
PETE: Tak!
ADAMUS: Oh! Oy. Ahhh! Ahh! Evet. Evet. Tamam. Kampanyanızın ortasındasınız.
LINDA: Seçimler.
ADAMUS: Evet. Güzel. Pekala. Başka nelere karşı duyarlısınız? Hadi biraz hızlanalım. Randevumu bekleteceğim ama çok da uzun değil. (Edith kıkırdar) Edith gülüyorsun.
SHAUMBRA 3 (kadın): Çocuklar. (bolca kahkaha)
ADAMUS: Dürüstlüğe bayılırım bilirsiniz. Seninkiler mi yoksa başkalarınki mi? Evet. Evet. Evet. Afedersin. Seninkileri mi diğerleri mi?
SHAUMBRA 3: İkisi de.
ADAMUS: İkisi de. Pekala. Çocuklar neden sinir bozucu?
SHAUMBRA 3: Çok gürültücüler. Bazen de can sıkıcılar.
ADAMUS: Çocuklar mı yoksa veliler mi canını sıkıyor?
SHUAMBRA 3: Muhtemelen ikisi de.
ADAMUS: İkisi de. Tamam. Güzel. Evet. Can sıkcıcı olabiliyorlar.
LINDA: Bonnie’nin canı çok sıkkın. Bonnie’ye sorayım.
ADAMUS: Bir deneyimin içinde olduğunu anlamanı istiyorum. Ders çalışma sona erdi. Hepsi bitti. Deneyimin içindeyiz; ama bunun sonuçları da var. Farkındalığını açtıkça duyarlılık oluşuyor. Daha da hassaslaşacaksın. Sürekli kendini geri çekiyorsun. “Ughh! Oh, bu berbat.” Hayır direnme. Aslında tam da içine gir. Kısa merrabh’ımızla birazdan içine gireceğiz. Geliyorum (buluşacağı kişiyle konuşuyor gibi yapar). Lütfen. (kahkahalar) Bonnie, evet, neye karşı duyarlısın? Şambraya mı? Oh hayır, Duydum … (Adamus ve Linda kahkaha atar)
LINDA: Bir tane daha.
ADAMUS: Güzel. İki tane daha. Neye karşı hassassınız?
SHAUMBRA 4 (kadın): Korku bilinci.
ADAMUS: Neden?
SHAUMBRA 4: Seçim çemberinde olduğumuzdan bahsediyorduk. Heryerde. Bu sanki heryerdeymiş gibi. Eğer bunu yapmazsanız kaybedeceğiz ve sonra da hepimiz cehenneme gideceğiz ve öleceğiz ve dünya havaya uçacak ve şunu yapmazsak …
ADAMUS: Ve, ve ,ve …
SHAUMBRA 4: Biliyorsun. Bunları sil, sil, sil.
ADAMUS: Ve. Duyarlılığına ne isim veriyorsun?
SHAUMBRA 4: Korku bilinci dedim.
ADAMUS: Korku bilinci. Evet, Korku fobisi.
SHAUMBRA 4: Sonuçta tüm korkular bir korkudur. Evet.
ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Korku – oh! – çok fazla var.
Ama – Bir anlığına durmalıyım – neden mi? Neden bu kadar çok korku var? Çok fazla korkunun olduğunun ve hiçbirşey olmadığının farkındasın.
SHAUMBRA 4: Medya bunun propagandasınız yapıyor ve …
ADAMUS: Eh, medya sadece insanlardır.
SHAUMBRA 4: … evet, ve bir de Ebola çıktı şimdi.
ADAMUS: Oh evet!
SHAUMBRA 4: Eğer güçler insanları korku içinde tutabilirlerse herkesi kontrol edebilirler.
ADAMUS: Evet, ya da – ve, ve; bir “ya da” değil; bir “ve” - – eh, evet, herkesi kontrol edebilirler. Bu güzel aslında. Kulağa iyi geliyor. Ve herkes bunu istiyor. Bu benim tezim. Bunu istiyorlar. Dram istiyorlar. “Evet, adam bizi kontrol ediyor” u hissetmek istiyorlar. Hayır. Adam kimse ona izin vermedikçe kimseyi kontrol edemez.
Bu nedenle hoşlarına gidiyor. Dramdan hoşlanıyorlar. “Ebola dünyayı vurdu” haberinden hoşlanıyorlar. Biliyorsunuz grip çok daha fazla insan öldürüyor. Aşı oluğundan başka ki o da komplo teorisi bu arada, televizyonda griple ilgili bir şey duymuyorum. Evet. (bazıları kıkırdar) Brrrr! Brrr! Grip aşısı olmak …
LINDA: Bu şakaydı değil mi?
ADAMUS: …size garip şeyler yaptırır. Brrr!
LINDA: Bu şaka mıydı?
ADAMUS: Önemi yok. Şaka ama önemi yok. Korku, grip aşıları ve bunlar işte tam olarak elinize geçecek şeyler. Evet. Sonra korkularınız ikiye katlanacak çünkü “Oh, grip aşımı olmadım şimdi tüm o hasta insanlar ve gürültü yapan çocuklardan grip kapacağım. Ve dumandan!” (kahkahalar) “Sonra vali tarafından telefonla rahatsız edileceğim.!” Ama sonra onun korkusuyla o aşıyı olma korkusu arasında yaşıyorsunuz. Kazanmadan kaybettiniz. Gemi limandan ayrılmadan battınız bile.
Ama biliyorsunuz, kulağa ne kadar komik ve aptalca gelse de, insanlar böyle yaşıyorlar. Ukalalık etmiyorum. Sadece gerçekçi davranıyorum. Bu nedenle kapayın çenenizi. Sizi duydum. (birkaçı kıkırdar)
Buna katlanamıyorsanız neden seyrediyorsunuz? Eğer her ay orada oturup dinlerken yorum yapıyorsanız … vır vır! Çekin gidin. Size uygun başka gruplar var. Onlara hayvanat bahçesi diyorlar … (kahkahalar)
LINDA: Ohhhhh!
ADAMUS: Bu yaşamın diğer bir adı. Ve …
LINDA: Artık sana kostüm yok.
ADAMUS: Bundan sonra uslu duracağım. Hayırr! Hayır, hayır.
Konumuza dönelim. Birkaç dakika sonra kaçmam gerekecek. Ama ah! Tahmin edin bakalım! Ve …Bir sorunum var. Randevuma geç kaldım. Çok önemli bir tane. Randevuma geç kaldım. Ne yapmalıyım? Kırmızı Çember’deki sunumumu aceleye getireyim mi? Acele edeyim mi? Zavallı çevirmen arkada bayılsın diye çok hızlı konuşayım mı? (kahkahalar)
“Ve” diyip “ Geç kalacağım bebeğim” diyeyim mi? (bazıları kıkırdar) Ama zaman yok. Gerçekten randevum da yoktu. Sadece sizleri etkilemek istemiştim. (bolca kahkaha) ve hepsi doğru. Hepsi doğru, kesinlike, her biri.
Bugün anlamanızı istedğim şey “ve”. O küçük boktan sorunlar – kimseye bakmıyorum – ve. Hadi! Aşın bunu. Pek çok gerçeklik var ve hepsi de doğru. Hiçbiri daha iyi ya da kötü değil.
Siz ayrıldınız … aslında Gizem Okullarından atıldınız. Kapattık. Aslında, size kapattığımızı söyledik. Aslında tam olarak asla kapatmadık ama sizlere bir şey söylemeliydik! (kahkahalar; Adamus kıkırdar) Kimse ayrılmadı. Çünkü artık ders çalışmayı bırakmanızın zamanıydı. Deneyimlemenizin zamanı gelmişti. Şimdi deneyimliyorsunuz; ama her nasılsa deneyimin çok dar bir odağına takılmış vaziyettesiniz. O role, o kostüme, o karaktere fazlasıyla kaptırmış vaziyettesiniz. Unuttunuz ve ben de size orada ve burada kocaman bir ve’nin olduğunu hatırlatmak için buradayım. O heryerde. Zamanı. Zamanı değil. Komik. Hiç de komik değil.
Ve. Bu çokboyutlu hareket ediyor. Deneyimin içindesiniz. Deneyimsiz demedim. İçindesiniz ve aydınlanma deneyiminin de içindesiniz. Vay be! Su birikintisi tortusu aydınlanmanın içinde! (kahkahalar) deneyimin içindesiniz ama tekil değil. Bunun keyfini bakın. Her anın keyfini çıkarın.
Bu bir test değil. Bu bir yarışma değil. Ve kesinlikle onda başarısız olamazsınız. Sadece onu berbat hale getirebilirsiniz; ama başarısız olamazsınız. Aydınlanmada yanlış yapamazsınız. Buraya bir kesme işareti koyacağım – zamanınızı uzatabilirsiniz, ki bu çok da kötü bir şey değil, çünkü gerçekten zamanın olmadığını ve olduğunu anladığınızda ne kadar zaman aldığının ne önemi var. Her birinize soracağım soru şu: Onu nasıl deneyimlemek istiyorsunuz?
Şimdi, daha önce de söylediğim gibi tüm problemlerinizden birden kurtulamayacaksınız, evet, burada yaşadığınız sürece. Gizem Okullarında yaşarken sorunların pek çoğundan kurtulmuştuk. Günlük hayat ve akrabalarla yüzyüze gelmek zorunda kalmıyorduk. Bu benim göreceli aydınlanma teorim – akrabalarınızı geride bırakın. (bolca kahkahalar)
LINDA: Ohhh!
ADAMUS: Bu iyiyidi. Oldukça iyi. Beni her ay süper kahraman gibi giydirin. (birkaçı kıkırdar)
Nerde kalmıştık? Oh. Ve. Deneyimin içindesiniz. Sorunlar olacaktır. “Ve’ye” bakın. Bırakın büyüyüp çirkinleşsin ve sonra da tüm o ve’lere, tüm o ondan kaçışlara ya da tüm çözümlere ve gerçekleşmekte olan tüm o dönüşümlere bakın.Ve sonra bırakın gerçekleşsinler. Düşünmeyin. Düşünmeye başladığınızda sınırlamalara geri dönüyorsunuz. Bırakın gerçekleşsin. Onla genişleyeceksiniz.
Hassaslaşacaksınız. Fiziksel bedende ve insan zihninde olduğunuz sürece hassasiyet düzeyi oldukça yükselecek. Bu yanlış bir şey yaptığınızdan kaynaklanmıyor. Çünkü doğru şeyleri yapıyorsunuz. Daha büyük düzeyde bir farkındalığa izin veriyorsunuz. Farkındalık bedeninize, zihninize, bilincinize, her parçanıza ulaşıyor. Gürültülerin daha çok farkına varacaksınız. Her zamankinden daha sinir bozucu olacaklar.
Kapalı bilinçteki varlık, gürültüyü kapatabilir. İnanılmaz derecede yüksek ve titreşimde olsa da onu kapatabilirler. Farkında insan aslında onu kucaklar ve her ne ve’yse o olabileceklerini anlar. Ama asla ondan kurtulmaya çalışmaz. O günü seçtikleri yere bilinçlerini koyarlar.
Doğa ıvır zıvırına karşı kesinlike daha hassas olacaksınız. – bu teknik bir terim: “doğa ıvır zıvırı – çünkü bu gezegende olmanız pek de doğal değil. Sizler gerçekte su birikintisi tortusu değilsiniz. Şaka yapıyordum … ve. (Adamus kıkırdar) Ama burası yabancı bir yer ve siz burada ziyaretçisiniz. Işık bedeniniz geldikçe o şöyle diyor “ oh vay be! Havadaki bu şeyler de ne?”. Aslına bakarsanız, hava nedir? Havada şeyler uçuyor ve duman çıkarıyorlar. Kısacası ışık beden bunlara alışık değil. Işık beden bir şekilde duyar… o hassaslaşıyor.
Ne yapmalı? Alında onu kucaklayın; ona izin verin, ona diremeyin ve neyiniz var diye meraklanmayı bırakın. Sadece daha hassaslaşıyorsunuz. Kendinize o hassasiyeti deneyimlemesine izin verin hapşurmaktan mahvolsanız bile. Bedeniniz doğal olarak ayak uyduracaktır. İşine karışmazsanız, evet, bunu yapabilir. Tüm o vitaminler ve diğer bokları almayı keserseniz.
Onları aldığınız sürece, doğal dönüşümü içinde bedeniniz geri çekilecek ve “nasıl olsa tüm o ilaçları ya da bitkisel destekleri alıyorlar. Ben de beklerim o halde.” diyor. Birkez gerçek doğal iyileşmeye izin verirseniz ki bu kendiniz oluyorsunuz, bazı hassasiyetlerinizi geride bırakacaksınız. Çeşitli düzeylerdeki enerji, farkındalık düzeyi ve bilinç spektrumuna uyumlu hale gelmeye başlayabileceksiniz.
İnsanların duygularına ve televizyon seyretme gibi şeylere karşı hassasiyet göstereceksiniz. Bunu aşmak için şiddet içeren filmler seyremeniz gerekmiyor ama ona alışacaksınız. Şefkat uyumlanmanıza yardımcı olacak. Kendi kendinize uyumlanmada yardımcı olacaksınız. Derin bir nefes alalım çünkü hassasiyetler orada. Bunda yalnız değilsiniz. Hassasiyetler orada.
Değinmek istediğim diğer bir konu korku. Korku hassasiyeti ya da kaygı belki de daha iyi bir kelimedir.
Pek çoğunuz kaygı deneyimlediğinizi hissediyor: bilinmeyen kaygılar, tanımlanamayan. Ne olduklarını tanımlamaya çalışıyorsunuz. Çeşitli şeyler söylüyorsunuz: “”Bu dış dünya enerjileri.” Evet, bir dereceye kadar. “Bu dünyaya güçlü ışık dalgaları yollayan ana gemi” diyenler var. … (Adamus esner) Bazı “ve’ler” biraz daha ilginç. Bahane ne olursa olsun o tanımlanamaz kaygıya bahane bulmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi zihinsel bir süreçtesiniz ve inanılmaz bir direniş sergiliyorsunuz. Sonra panikliyorsunuz. Panik kaygıyı arttırır. Muhtemelen bunu size söylememe gerek yoktu. Ve sonra ilaç dolaplarınıza uzanıyorsunuz.
Şimdi, tamamen homeopatik olup olmaması umrumda değil. Bu arada, hepiniz homeopatik terimini yanlış kullanıyorsunuz. Doğal ile homeopatik arasında fark vardır. Anlıyor musunuz? Evet. Panik için homeopatik bir ilaç alıyorsunuz. Panik alıyorsunuz. Biliyorsunuz değil mi? Paniği düzenlemek için daha fazla panik alıyorsunuz. Ama “homeopatik” kelimesini görüyorsunuz. – “Oh, bu benim için faydalı.” Bunun her zaman en iyi şey olduğunu sanmıyorum.
LINDA: Ohhh, şimdi emailler almaya başlayacağız.
ADAMUS: Umrumda değil. Umrumda değil. Gerçekten yükselmek isteyen beşinizi alacağım ve birlikte eğleneceğiz. Ya da bini. Bir milyon da olabilir.
Homeopatik ilaçlar. Lütfen eğer bir şeyler alacaksanız onu enerjetik olarak anlayın. Sadece doğal değil sizin için faydalı da olması gerekir. Aslında sizin için çok kötüdür. Grip aşısı gibi. Eh? İçinize o enerjetik özelliği yerleştirir. Paniğiniz mi var? Onu almazdım.
İlaç dolabınızda doğal ürünler var. Bu pekâlâ. Bu doğal. Sizin için faydalı olması gerekiyor değil mi? Çünkü bazı bilim insanları şuan alerjik olduğunuz pis dünyadan (bazıları kıkırdar) öğütüp paketledikleri bazı ürünler geliştiriyorlar. Onları basınçla sıkıştırıyorlar; ısıtıyorlar ve basit küçük bir kimyasal bile içermediği için üzerinde “Doğal” yazan bir şişeye koyuyorlar. Her kimyasal doğaldır. Üzerinde doğal yazdığı için kaygılarınız için uzanıp hemen raftan bir tane alıyorusnuz. Doğal ilaç. Hiçbir şey olmuyor bu sefer daha çok kaygılanıyorsunuz. Sonra daha çok doğal ilaç alıyorsunuz ve daha çok kaygılanıyorsunuz çünkü o ilaçlar da çalışmıyor. Sonra ufacık da olsa bir etki hissetmek için tavsiye edilen dozun on kat daha fazlasını almanız gereken özel bir durumunuz var sanıyorsunuz. “Benim özel sorunlarım var. On kat fazla almalıyım. Diğer insanlar sadece bir doz alıyor. Ben on almalıyım. Ben gerçekten özelim. Benim sorunlarım büyük.” diye düşünüyorsunuz.
Sonra bir de tıp ilaçları var: farmasötikler. İyi mi yoksa kötü mü? Fark etmez. Onlar güçlüler. Gerçekten de güçlüler. Beyindeki kimyasal ve elektromanyetik akışı etkiliyorlar. Sizi mahvediyorlar ve sizi bir yolculuğa gönderiyorlar. Belki kaygıyı iyileştirirler. Ya da kaygınızı unutmaya yardımcı olabilirler ama o hala oradadır. Şimdiyse kendinizi tamamen yeni bir düzeyde, inanılmaz kimyasal bir düzeyde kandırıyorsunuz: “Kaygım yok. Sakinim. Namaste”. (Kahkahalar) Bu sefer diğer tarafınız çığlıklar atmaya başlıyor: “Seni aptal. Benim kaygılarım var!” “Ahhh! Çok iyi hissediyorum. Ohh!” Bu ilginç.
Kastım, bugünlük bitirmeden önce, duyarlılığınız nedeniyle o noktaya ulaştığınızda – bu sizin ilaç dolabınız, ölü yarasa deği. (bazıları kıkırdar) İnternet üzerinden seyredenler sizin gördüğünüzle aynı şeyi görmeyebiliyorlar. “Neden ölü yarasaya işaret ediyor??”
İlaç dolabınıza uzandığınızda … ( Linda’nın oyuncak silahını alır) peow! “”Bugün neden kendini vuruyor?” (kahkahalar) Neden sizce?
İlaç dolabınıza uzandığınızda ve anti-duyarlılık, antı-kaygı ya da anti-herneyse ilacı aradığınızda homepatik, doğal, kimyasal ilaçlarınızı almadan önce bir anlığına durun. Derin güzel bir nefes alın. Ve. Ve.
Bilinciniz çiçek açıyor. Şu anda tomurcuklanıyor. Daha sonra çiçek açacak. Ama en azından tomurcuklanıyor. Açıyor. Uzun zamandır kapalı duran gerçeklere; kesinlikle mühürlenmiş duran Öz malikânenizdeki odalar kendini açıyor. Rahatsız hissettirecektir. Sonra iyi hissedeceksiniz.
Bir süre korkutucu hissettirecek, özlellikle de zihninizde. Oh! Zihnin ve onun küçük çılgın oyunlarının ötesine genişlediğinizde gerçekten “ Ne yapabilirim? Bunu kontrol edemiyorum. Bunla başa çıkamıyorum.” diye merak edeceksiniz. Ne yapacağınızı bilmeyeceksiniz. Derin güzel bir nefes alın ve en azından şu basit kelimeyi hatırlayın: “VE”. Ve. Bu tek gerçeklik değil.
Tek gerçeklik bu değil. Bunun çok daha fazlası var.
Derin bir nefes alın ve sonra tabii ki benim ölümsüz sözlerimi hatırlayın …
ADAMUS ve SEYIRCILER: Yaratımda herşey …
ADAMUS: … mükemmeldir.
Teşekkürler, sevgili Şambra. Harika ama espiriden anlamayan bir seyirciydiniz. Teşekkürler. Teşekkürler. (Seyirciler alkışlar)