• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Karizma 2

Karizma Serisi

Karizma 2

ADAMUS sunumu: Geoffrey Hoppe kanallığıyla

04. Ekim 2014 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur.

www.kirmizicember.com



Güzel müzikle * mest olmuş (kahkaha ve alkış) ve her birinizle burada”olmaktan mutlu olan, Ben benim Egemen Alan’dan Adamus.

 *Nickola Benedetti tarafından yorumlanan Vivaldi’nin Dört mevsimine atıfta bulunarak

Hadi derin bir nefes alalım. Bu toplantıda başka bir şey yapmdan önce hadi seyirci ışıklarını azaltalım ve enerjileri hissedelim. Sadece odadaki enerjileri hissedin, sizle birlikte, bu toplantının güzelliğini, internet üzerinden izleyen her birinizin enerjilerini. Buna zaman ayırın.

(uzun duraklama)

Derin bir nefes alın ve enerjinin katmanlarını, odada olan biten her şeyi hissedin.

(duraklama)

Şimdi, toplantımıza devam etmeden önce birkaç önemli noktaya değinelim.

Öncelikle, gelecek 90 dakikada biraz dikkat dağınıklığı, eğlence ve biraz da ilham veren sözler olacak. Ama hepsinden de öte, bu toplantı, her biriniz için, kendinize ayırdığınız zamandır; derin nefes aldığınız, aydınlanmanızın içinde gevşediğiniz zamandır. Ah!

Her günün dünyasında bu çok güç, çok fazla kaos ve gürültü var. Aklnız çok fazla şeyle meşgül. Bu nedenle buraya geliyorsunuz. Ve bu toplantıya gerçek gelme nedeniniz köklü bir şeyler duymak değil – bugün yeni hiçbir şey duymayacaksınız en azından. Hmm. Evet.

Oh, biliyorum aranızda pek çok “yeni bağımlı” mevcut. Evet. (bazıları kıkırdar) Buraya gelip “Yeni ne var? En son neler çıktı? Bundan sonraki nedir?” diyerek geliyorsunuz. Hayır. Yeni hiç birşey yok. Söylenecek her şey daha önce söylendi. Benim ya da Tobias tarafından olmasa da başka biri tarafından. Yeni bir şey yok çünkü siz zaten oradasınız. Siz zaten oradasınız. Oraya varmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimliyorsunuz.

“Yeni’ye” bağımlı olanlara bayılıyorum. Zaman zaman onlara şunu söylemek istiyorum: “Daha eskiyi bile içselleştirmeden ya da anlamadan yeniye neden ihtiyaç duyuyorsunuz?”. Ah. Ama onlar bu spiritüel içerği ya da spiritüel hocalardan duyduklarını “Bu yeni mi?”  üzerinden değerlendiriyorlar. Hayır. Hiçbiri değil. Hem de hiç biri.

İnanılmaz olan hepsinin tam da orada olması. Size baktığımda sınırlı insanı değil çoktan aydınlanmış insanı, artık aramayan insanı, onu spiritüel yolda tutmak için her gün yeni bir şeye ihtiyaç duymayan insanı görebiliyorum. Çoktan oraya varmış insanı görüyorum.

Belki, sadece belki, gelecek 90 dakikada bu güvenli yerde, bu güzel enerjide, bunun siz de kendiniz için ayrımına varabileceksiniz. Bunu kendiniz için hissedebileceksiniz.

 

Bu odada ne var?

Duygulardan bahsetmişken, oda – duygularla dolu. Bazılarınızın sahip olmak isteyebileceği gibi sadece tatlı duygular değil. Burada” bolca kaos da var. Tabii ki, “Merkür’ün geri gitmesi*” diyeceksiniz. Ha, onun sanki bir etkisi olacakmış gibi. Bu sadece kaos için iyi bir bahane. Ek kaos. Evet. Biraz etkisi var gerçi. Yom Kippur, Kefaret Günü. Hmmm. Bunu Merkür’ün geri gitmesiyle karıştırın. İşte size güçlü bir kokteyl.

*Merkür’ün geri hareketi astronomik bir olaydır.

Bu odadaki duygu nedir? Bolca kafa karışıklığı var. Bolca üzüntü. Bolca satmışım anasını (kahkahalar). Odada bunların hepsi mevcut. “Bu da ne demek oluyor? Bunların ne alama geldiğini ne zaman anlayacağım? Bu yolculuk ne zaman bitecek?”

Ve bolca mutluluk da var. Bu odada bolca neşe var. Bu inanılmaz grupla burada” olmanın verdiği neşe mevcut. Ben buradayım orada yukarda değil. (Adamus kıkırdar; bazı seyirciler onu monitörden seyretmektedirler) İnsanlar ve televizyonları. Evet, evet. Buradayım. (kahkahalar) Bu odada bolca nese ve mutluluk var. Bu odada bolca umut bulunmakta. Ah! Bu karizmadan bolca var. Ah! Cha-cha! Bolca karizma.

Biliyorsunuz. Komik olan sizin Karizma’nız. O orada. Keşke onu salıverseniz. Bazen yapıyorsunuz; ama sık sık da o baskı altında. O … Merhaba Edith.

EDITH: Merhaba, Sevgili Adamus.

ADAMUS: Mmm. (Onun elini öper) Seni çok özledim.

EDITH: Aynen.

ADAMUS: Evet, aynen. İyi. (bazıları kıkırdar)

İnanılmaz miktarda Karizma – Karizmanın nasıl çalıştığını görüyor musunuz? Tam da böyle – odada inanılmaz miktarda Karizma mevcut. Kastım şu … (duraklar) burada. Orada değil. O ben değilim. (monitor ekranını göstererek) O ben değilim. (Adamus kıkırdar ve bazıları kahkaha atar) Jean, artık o ekrana bakma. Hayır, hayır Hayır. Üzgünüm. Sandalyelerinizi biraz yakınlaştırın. Buraya gelin. Şuraya oturun. Ama hayır, hayır, hayır, hayır.

Burada her birinizle birlikte olup tam önünde durduklarımın bile beni ekrandan seyretmeleri ne rahatsız edici olduğunu anlayabiliyor musunuz? (kahkahalar) Sanırım bu gerçek olmayanın doğasının göstergesi. Gerçeklik tam burada duruyor. Gerçeklik tam da önünüzde, sizin gerçekliğiniz. Siz ne yapıyorsunuz? Büyülenmiş vaziyette ekranı seyrediyorsunuz. (daha fazla kahkaha) Teşekkürler. Gösterinin bütününü kaçırmamak için lütfen yakına gelin ki o kahrolası ekranı seyretmeye devam etmeyin. (daha fazla kıkırdamalar)

Pekala. Ah! Bunun enerjiyi bugün nasıl da biraz daha iyi iyileştirdiğini gördünüz mü? Hadi test olsun diye bir kez daha ekrana dönelim. Tamam. Gördünüz mü? Kendinize hakim olamıyorsunuz! Oraya bakıyorsunuz. (kahkahalar) Bakıyorsunuz! Şimdi o ekranı kapatın. Tamam güzel. Çok daha iyi. (daha fazla kıkırdama)

Yükselmiş Üstat olmak kolay değil. (kahkahalar)

Sevgili dostlarım – whhrr, tam burada – odada hissederek. Üstat dersi tam burada – Odada tek bir duygu yok. Bunu aşın. Tekli duygulara sahip olmaya çalışıyorsunuz. Duygularınızı “Huzur, mutluluk ve keyif düşünmek istiyorum.” a zorluyorsunuz.  Pffft! Hayır! O var; ama içinde pek çok bokluk da var. Pek  çok şey.

Üstat hepsinin aynı anda, pek çok katman ve düzeyde, gerçekleştiğini bilir ve çöplüğü ayıklamaya çalışmaz. Ve evet burada “çöp de var. Sadece sizinki değil; ama bu gezegenden gelmekte, diğer yerlerden gelmekte, heryerden gelen bolca çöp. Üstat bundan kaçmaz. Üstat gerçek olmayanla dikkatini dağıtmaz. Üstat, olmakta olanın bunların hepsi olduğunu bilir.

Bu öylesine bir salıverme ve rahatlama ki! Bu odayı peri tozuyla doldurmak zorunda olmadığımızı anladığınızda – peri tozu da olabilir arka bahçe çöplüğü de (kahkahalar), eksiklik olabilir; hiçbirşey olmayabilir ya da her şey olabilir – o zaman hepsi oradadır. Ve hiçbiri orada değildir. Üstat olmanın güzelliği de budur. Bir ya da iki duygu ya da düşünceyle sınırlı değilsinizdir artık.

Sahip olduğunuz problemin bir parçası ve kendi düşüncelerinizden kaçma eğiliminde olmanızın nedeni, duyguların doğal olmayan bir şekilde doğrusal olmasından ve sizlerin bir ya da iki düşünceye odaklanmanızdan kaynaklanmaktadır.  Bugün mutsuzum diyorsunuz ve ondan kaçmaya çalışıyor onu zihinsel olarak değiştirmeye çalışıyorsunuz – ki bu da işe yaramıyor; bunu şimdiye kadar öğrendiniz, işe yaramıyor – Olmakta olan şey, gerçekleşen diğer şeyleri bloke etmeye başlıyorsunuz.

Bu odada pek çok şey var. Bu odada farkına vardığınız kendiniz varsınız. O’na ayamıyorsunuz çünkü düşünce ve duygular çok dar. Bu odada fiziksel bedende Dünya üzerindeki bütük yolculuğuna başlayan Siz varsınız. Yani, milyonlarca yıl önce olduğu gibi. O burada. Bu odada sizin büyük Karizmanız ve tüm o sıkıcı kendiniz mevcut. Hepsi… Özür dilerim. Hepsi… Burada bir kişi kahkaha attı. (birkaçı daha kıkırdar) Hepsi burada.

Gerçek Üstat asla tek bir duygu, düşünce, his ya da deneyimde takılı kalmaz. Bu sürekli olur. Gerçek bir Üstat hepsini deneyimleyebilir.

Size bir benzetme yapayım. Tipik insan milyonlarca belki de milyarlarca ağaçtan oluşan kocaman bir ormandır. Her tip, şekil ve yaştan oluşan güzel ağaçlar. Güzel bir orman. Ama insan tek bir ağaç üzerinde odaklanır ve her nasılsa o ağacı çözmeye çalışır. O ağacı büyütmeye, güçlendirmeye ya da daha güzelleştirmeye uğraşır. O ağacın sağlığı üzerine yoğunlaşır. Herşey o ağaca dönüşür.

İnsan yolculuğunun harikalığı budur – böylesine sınırlı bir bilinçte olabilmek.

İşin gerçeği ise orada pek çok ağacın olmasıdır. Ve sadece ağaçların da değil kuşlar, yerlerde çiçekler, su, gökyüzü ve daha neler neler. Hepsi oradadır.

Bu nedenle size yeni bir şey duymayacaksınız diyorum. Hepsini daha önce duydunuz; ama inanmak istemediniz. Hepsi orada. Yapacağımız şeylerden biri ve şuan akıllarınıza gelen soru şu: “Oraya nasıl gideceğiz?”. Ah! Bugün o konuyu tartışacağız. Sonra da gerçekten yapmak isteyip istemediğinizi, buna hazır olmadığınızı göreceğiz. Pekala.

Hadi derin birer nefes alalım.

Üstat birden fazla şey hisseder ve onları ayıklamaya çalışmaz. Bilinçsiz olanın yapmaya çalıştığı şeylerden biri budur. Onlar sürekli olayları ayıklamaya ve belirli bir odakta kalmaya çalışırlar. Hiç de değil. Hepsi oradadır, her şey ve güzellik budur.

O zaman bir duygudan diğerine gezinir durusunuz, bir sezgisel algıdan diğerine, onlara takılıp kalacağınızdan korkmadan, bir şeyleri kaçıracağınızdan korkmadan. Birinden diğerine geçersiniz -  iyiye, kötüye, hepsine – çünkü artık onlar üzerinize yapışmaz. Pekâlâ. Kendinize keyfi, iyiyi ve arada kalan her şeyi hissettiğiniz gibi kötüyü ve üzüntüyü de hissetmeye izin verin.

Bu Üstat halinde olmak, ahhh! Durun – bazılarınız şuan çok fazla düşünüyor. Woo! Eh, bu daha iyi.

Üstat hali çok özgürdür çünkü hepsini deneyimlersiniz. Ve sadece de doğrusal biçimde değil. Sadece her seferinde tek bir şeyi değil. Hepsini eş zamanlı deneyimleyebildiğinizi hayal edin. Ah! Bu inanılmaz birşey, zihnin bunu hayal etmesi biraz güç tabi; ama bu eş zamanlı bir şey. Hepsini aynı anda deneyimliyorsunuz. Bu inanılmaz. Hm.

 

Adamus’un Ruh Hali

Bugünün sorusu: Hangi ruh halindeyim? Hangi ruh halindeyim?  Cauldre’ye daha önce söyledim. Bu biraz da sana bağlı diye. Hangi ruh halindeyim?

Biraz canım sıkkın. (bazıları kıkırdar) Siz de “Yükselmiş bir Üstat belirli bir ruh halinde olabilir mi? Canı sıkkın olabilir mi?” diye soruyorsunuz. Kesinlikle. Çünkü ben onun içinde sıkışıp kalmıyorum. O beni gerçekten etkilemiyor. Sadece onu deneyimliyorum. Ara sıra canımın sıkkın olmasını deneyimlemeyi seviyorum. Bu eğlenceli.

Düşünün bir kere – öfkeyi deneyimlemeye kendinize izin verdiğinizi düşünün. En son gerçekten sinirleneli ne kadar zaman oldu? Şimdi “Oh, yeniçağ insanları bunu yapamaz.” diyorsunuz. Heh, evet, yapabilirsiniz. Bu inanılmazdır.

Komik olan şey bir Üstat olarak öfkeyi deneyimlemeye kendinize izin verirsiniz ve onun içinde skışıp kalmazsınız. Sadece onu deneyimliyor, iyi vakit geçiriyor, öfkeyi dışarı salıyorsunuzdur. Şimdi “Ya birini incitirsem? diyorsunuz. Muhtemelen bunu hak ediyorlardır ve… (kahkahalar) kısmen ciddiyim. (Adamus kıkırdar) Evet. O günde sizin yolunuza çıkmaları onların kötü karmasıdır. (daha fazla kahkaha) Onu arıyor olmalılar.

Büyük ihtimalle bunu onlardan çıkarmayacaksınızdır. Fiziksel olarak, çıkaracaksınız ki aslında bu gerçeğinden daha kötüdür. Belki de bunu gerçekten yapsanız daha iyi olur. Bilirsiniz, bazen birine tüm o ruhsal öfke enerjisini gönderdiğinizde – yüzlerine karşı gerçekten iyi görünürsünüz; ama içinizden “o..çocuğu” dersiniz … ergh! (boğma hareketi yapar; birkaç kıkırdama) – bu yüzlerine patlamaktan daha büyük etkiye sahiptir.

Neyse. Öfkeli olmak iyidir. Birazcık sinirli olmak iyidir. Yükselmiş bir Üstat bunu yapabilir. Evet. Bizim de günlerimiz olabilir çünkü sinirli olduğum aynı anda – birazdan açıklayacağım.  Sizle gerçekten gurur duyuyorum - . Evet. Birkaç… Büyük alkış nerede?. (Seyirciler alkışlar ve tezaruhat yapar) Aynı anda umrumda değildir. Fark etmez. (bazıları kıkırdar) Aynı anda diğer Yükselmiş Üstatlarla bir yarış içindeyimdir. (kahkahalar) Bu doğru. Bu çok doğru. Oh, birazdan size anlatacağım.

Güzel olan bunun tekil bir şey olmamasıdır. Bu sıkılmış bir Yükselmiş Üstat olmam gibi birşey değil. Aydınlanmadan daha önce bahsettiğimizde, bazılarınız zihinsel bir algıdan geçip “ Oh, bu kulağa çok sıkıcı geliyor. Yapacak bir şey yok” diye düşündünüz. Oh hayır, yapacak çok şey var. Aynı anda hem kızgın hem de mutlu olmak. Önemi yok. Aynı anda diğer Yükselmiş Üstatlarla yarış halinde olmak. Bu güzel. Bu inanılmaz. Bunların hepsini yapabilmek zenginlik.

Neden kızgınım? Çünkü olmamı istiyorsunuz. (Birkaç kıkırdama) Bunu kimse yemiyor. (Adamus kıkırdar) Hayır, gerçekten. Gerçekten. Pekâlâ. Paylaşacağım, benden yapmamı istememenize rağmen. (daha fazla kıkırdama)

Yakın zamanlarda bir ya da başka bir şekilde, “Adamus, kıçıma bir tekme yemek istiyorum. Adamus, gerçekten kendimden sıkıldım” dediğinizi hatırlıyor musunuz? –  evet, ben de (kahkahalar) – “Ve gerçekten bazı değişiklikler istiyorum. Aynı şeyi tekrar etmekten sıkıldım.” Hatırladınız mı? Bunu bu ya da başka bir şekilde söylediniz. Evet, evet. Ben de ona cevaben buradayım. Sizi kışkırtmak, sinirlendirmek, biraz zıvanadan çıkarmak ve zihninizden biraz da olsa uzaklaştırmak için buradayım. Neden mi? Çünkü, gene söylediğim gibi, 90 dakikalık kutsal süremiz boyunca bu, burada ya da olmakta olan şeyle ilgili değil.

Bunu görebiliyor musunuz? (ilerde oturan seyircilere) Güzel. Hiç bir şeyi kaçırmayalım… (boş ekrana doğru hareket ederek)

Gelecek 90 dakika boyunca bu, kalkanlarımızı indirmek ve doğal aydınlanmanın gelmesine izin vermekle ilgili olacak. Evet öyle. Bu nedenle bugün gerçekten yeni ya da önemli hatta komik bile bir şey duymayacaksınız. (birkaç kıkırdama)

Evet. Kızgınım birazcık. Kızgınım çünkü tüm araçlara sahipsiniz. Hepsi söylendi, benim tarafımdan olmasada başkası tarafından. Hepsine sahipsiniz; ama yeni bir şey duyacakmışsınız gibi gelmeye devam ediyorsunuz. Duymayacaksınız. Bitti. Hepsi bu.

Biraz kızgınım çünkü çok fazla zamanımı aldı Heh! Size içimi döktüm arkadaşlar. (birkaçı “oooo” der ve Adamus üzgün taklidi yaparken kıkırdarlar) Size sırların sırrını verdim. Sizle dünyanın dört köşesini dolaştım ve siz ne yapıyorsunuz? Buraya geliyor; yemek yiyor; televizyon seyrediyor (kahkahalar) ve hala “Yeni ne var? Bu ay bize yeni ne anlatacak?” diye soruyorusnuz. (kahkahalar)

Ve gerçekten de sosyal medyada her zaman biri çıkıyor ki neyseki ondan Yükselmiş Üstatlar Klubünde yok – evet, sadece bir kahkaha – Ona bayılıyorum. (birkaç kıkırdama) Biri sürekli sosyal medyanızda çıkıp “Adamus bugün yeni bir şey söylemedi. (kahkahalar) Hepsini zaten daha önce duymuştum.” diyor. Madem öyle nasıl oluyor da hala bu kadar salak olabiliyorsun? (daha fazla kahkaha) Eğer hepsini daha önce duyduysan nasıl oluyor da yaşamın bu kadar berbat? Yani, başka bir değişle, sen…

LINDA: Ohhhh. (kahkahalar)

ADAMUS: Çok tatlı değil mi? (Adamus kıkırdar) Diğer bir değişle… şapkana bayıldım. Evet. Diğer bir değişle… Nerde kalmıştık? (biri sinirlenmek der) Sinirlenmek. Evet, evet. Çok kızmış bir Yükselmiş Üstat. 

Biri internete çıkıp değerlendirme yapıyor. Sanki tüm insanlar, tüm Yükselmiş üstatlar arasında beni değerlendirmeye hakları varmış gibi. “Evet, bugün gene aynı şeydi.” Evet! Benim bakış açımdan bakın – Bugün hepsi gene aynıydı. Bir araya geliyoruz ve hep aynı şey.”

Bu nedenle biraz kızgınım, birazcık; ama bunu yaparken çok da keyif alıyorum. (kahkahalar) Bakın, kızgınım ama gene de kitaplar yazmayı başarıyorum. Yakına yenisini çıkartmak üzereyim. Aslında Cauldre ile yarışıyorum. “Bilinç Durumu” adında bir kitap yazıyor olması gerekiyor. Şimdiden yayınlanması bir yıl gecikti. Huh! Bu arada “Bir Üstadın Anıları” adlı kitabımı ışık hızıyla yazıyorum. Bu yılın sonuna kadar benimkini bitireceğim. Cauldre? Linda? Sizinki nerede?

LINDA: Ekim sonu! (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: İşte böyle eğlenebiliyorum. Bir bakıma aslında geri gelebiliyorum. Tüm doğum sürecinden geçmeme gerek kalmıyor. Sadece Cauldre’yi ele geçiriyorum ya da bazılarınızın içine girip kitaplar yazıp dünyayı dolaşıyorum. Kötü şakalar yapıp dikkatinizi dağıtıyorum ki derin bir nefes alasınız ve gerçek farkına varmış olan sizin gelmesine izin verebilesiniz. O gerçek sizsiniz. Farkına varmış siz.

Ruh hali? Oh mutluyum. Keyifliyim. Mutluyum ve keyifliyim çünkü diğer alemlerde dokuz bin altı yüz yükselmiş üstat var. Çok fazla değil. Bu gezegende gerçekleşmiş milyarlarca enkarnasyonu göz önüne aldığınızda bu çok fazla değil. Sadece 9600 kişi var. Aslına bakarsanız bunlar oldukça küçük ve elit bir grup varlık.

 

Yükselmiş Üstatlar

Şimdi, şu bir gerçek. Bu bir Adamus gerçeği, ama gene de bir gerçek. (birkaç kıkırdama) 9600 arasında, bunların 852’sine öğretmenlik, rehberlik yaptım ya da Üstadı’ydım. (seyirciler “Wow” der ve bazıları alkışlar) Wow! Kendi kendimden etkilendim. (Adamus kıkırdar) Bu bir wow, bir çeşit. Aslında bu bana Yükselmiş Üstatlar Kulübünde üzerinde ismim olan ve tabii ki de altından bir koltuk kazandırdı. Ben odaya girdiğimde her şey durur. Herkes sessizleşir ve havada kocaman bir wow asılı kalır! (cakayla yürüken kahkahalar) Wow. Ve Budda’ya tepeden bakarım, (böbürlenirken daha fazla kahkaha), ve …

Budda’nın eskiden espri anlayışı yoktu, ama şimdi var. Bu bir gerçek. Bunu uydurmuyorum. Buddha, iyi iş çıkardı. İyi iş çıkardı. Bu arada bir kristalde 100 000 yıl kendi problemlerim vardı – (Swarovski Crystal tesislerindeki gelecek haftaki atölye çalışmasını kastederek) ve gelecek hafta sorun yaşamayacağım. Aslında, orda birkaç kristalı patlatacağım (kahkahalar) kristalimden dışarı çıkmayı başardım ve bu çok da büyütülecek bir şey değildi.

Buddha bir heykele kilitli. Dünyanın her yerinde milyonlarca sunak ve rafın üzerinde oturan küçük şişman bir adam. Ve Budda’nın yanında kaç tane yükselmiş aydınlanmış varlık var? Çok fazla değil. Neden? Çünkü hepsi Budda ve heykellerine tapıyorlar. Ben buna izin vermeyeceğim. Bu nedenle St Germain’in küçük heykelciklerini görmüyorsunuz. (birkaç kıkırdama) Şuanda bu aklımdan geçiyor olmasına rağmen öyle değil … (kahkahalar) Bir kristal içine hapsolmuş küçük bir adam! (daha fazla kahkaha) Düğmeye basıyorsunuz ve kırıp dışarı çıkıyor! (daha fazla kıkırdama)

Gerçekten, buna izin vermem. Bana tapmanıza izin vereceğime canlarınızı sıkarım. O olacağına sizi buradan dışarı atmayı tercih ederim. Buddha bunun olmasını planlamamıştı; ama bir şekilde oldu.

Şuan kendisinin öğretmenlik ettiği yaklaşık yüz tane aydınlanmış varlığa sahip. Ama sıkışıp kalmış vaziyetteler. Hepsi, tabiri caizse, Buddaistan’da sıkışıp kaldılar. (bazıları kıkırdar) Bu, uyanış ve ustalık arasında bir yer. Onlar bunun içine sıkışmış durumdalar. Bu konuda yapacağı fazla bir şey de yok.

Farkettiyseniz kimse gerçekten Budda’ya kanallık yapmıyor. Neden diye hiç merak ettiniz mi? Evet. Hiç Budda kanalı duymazsınız. Hayır, hayır. Bunu bir düşünün. Bunu bir hissedin. Size cevabı daha sonra vereceğim.

Bir de Quan Yin ‘e bakın – göz kamaştırıcı bir hanımefendi. Birkaç kez çıkmıştık… (kahkahalar) Gerçekten. Çıktık. O zamanlar insan formundaydık.

Quan Yin öğrenmek isteyenlere şevkati öğretmek için burada ve bunu isteyen pek çok kişi var – kendilerine karşı şefkatı, başkalarına karşı şevkatı – olayları oldukları gibi kabul etmeye kendilerine izin veriyorlar. Bu şevkatin gerçek tanımıdır. Bu biri için kötü hissetmek değildir. Bu berbat bir şey çünkü bu şekilde ruhsal bir enerji yansıtırsınız – “Oh, Sokaktaki zavallı dilenci için kötü hissediyorm.” Bu şevkat değildir. Bu onlara yansıttığınız sizin kendi sınırlarınzıdır.

O şevkat hakkında çok şey öğretmiştir; ama genellikle bu bilinçteki varlıklar aydınlanmaya pek hazır değillerdir. Bu yoldadırlar; ama hazır değillerdir. Bu nedenle şuan yükselmiş varlıklara öğrettiği çok fazla bir şey yoktur.

Ve bir de İsa var – whew, bpt!! (çarmıha gerilmeyi gösterir; kahkahalar) Onla çok fazla ilerleyemeyeceğiz. Aydınlanmayla ilgilenenlere pek de yardımcı olamıyor gibi. Onlar acı çekmekle ilgileniyorlar. Onlar birilerinin onların günahları için ölmesiyle ilgililer. Çok da anlam ifade etmiyor; ama bu şuan içlerinde oldukları bilinç.

İsa’dan bahsediyorduk – tapılan, çarmıha gerilen, herkesi kurtaracak olan–  ama Yeshua da var. Yeshua. O yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış gerçek bir varlık. O sizin kollektif bilinç diyeceğiniz türden biriydi. Pek çok varlığın ortak enerjilerini birlestirdiği sizin Standart diyebileceğiniz gerçek bir Üstat’dı Yesuha. Sinirlenen, seks yapan, neden burada olduğunu sorgulayan Yeshua. Bundan dolayı da sizler de bir bakıma neden burada olduğunuzu sorguluyorsunuz. İsa çekirdek bilincini ekmek için dünyaya gelen Yeshua. – ki bu, bu gezegende Kristal ya da Mesih (Kristos) Bilinci anlamına geliyor.

Gerçekten Yeshua’yı hatırlayan çok fazla kişi yok; ama çoğunuz için o da sizin öğretmeninizdi benimki de olduğu gibi. O sizin öğretmeninizdi. Yükselmiş Üstatlar Kulübünde gerçek Yeshua’nın rehberleri, öğretmenleri ve Üstatları olan oldukça fazla varlık olduğunu söyleyebilirsiniz.

Pek çoğunuz için birkaç bin yıl önce Yeshua; şimdi de ben varım. Kendimi Yeshua ile mi kıyaslıyorum? Elbette. (kahkahalar) Neden olmasın? Burası kutsal bir alan çünkü aslında siz ve ben Yeshuaydık ve hala daha o’yuz. Bizler bu gezegene gelen o İsa çekirdek bilinciydik. Şimdi ektiğiniz İsa bilincini gerçekleştirmek için geri geliyorsunuz. Her zaman olduğunuz, her zaman her zaman olduğunuz kişiyi gerçekleştirmek için geri geliyorsunuz. Yeni bir şey yok. Bu sizin gerçekte olduğunuz kişi.

Sevgili dostlarım, Benim öğrencilerim ola gelen ve geçmişte öğretmenliğini yaptığım 852 kişiyi de anmak zorundayım. Şimdi oldukça büyük bir gruba öğretmenlik yapıyorum. Şambra’ya gelmeden önce geçmişte Sırlar Okullarında yaklaşık 52 000 varlığa rehberlik ve öğretmenlik yaptığımı söyleyebiliriz. Aslında bu çok fazla değil. Çok değil. Bunların arasında 852 kişi – whooshhh! – Yükselmiş Üstatlar âlemine çıktı. “Yükselmiş Üstat” ne istersen, ne zaman istersen ve her nasıl istersen yapabilirsin demek. Bu havalı bir şey. Evet, evet, evet. (bazıları alkışlar ve birkaçı kıkırar) Evet. Evet bebeğim. Ama bu yeni değil. Siz zaten bunu biliyorsunuz. (Adamus kıkırdar)

Sevgili dostlarım, şuan göreceli büyük bir grupla çalışıyorum çünkü internet üzerinden konuşmak gibi şeyler yapabiliyoruz. Toplanabiliyoruz; daha önce yapamadığımız biçimde dünyanın dört bir yanına seyahat edebiliyoruz. Öyleyse o 852, nereye gidiyor? Ne kadar zaman sonra gidecekler? Ah! Bu, daha önce de bahsettiğim gibi altından ismim olan koltuğa sahip olduğum Yükselmiş Üstatlar Kulübünde günün konusu. (birkaçı kıkırdar)

Şimdi soru size geri dönüyor. Her birinize. Bu aydınlanma olayı, gerçekleştirme – yeni bir şey değil. Bu, gerçekleştirmeyle ilgili. İzin vermeyle ilgili. Bu artık bir şeyleri anlamaya çalışmayla ilgili değil. Bunu yaparak başınızı belaya sokacaksınız.

Bu, hepsini deneyimlemeye ve hissetmeye kendinize izin vermektir. Artık ormandaki tek bir ağaca değil olduğunuz her şeye birden.

Biliyorum içinizde bunu yapmak için derin bir arzu var. Ayrıca biliyorum ki içinizde yoğun bir korku da var. Bunla alakalı endişelere sahip olduğunuzu da biliyorum.

Aslında sizi aydınlanmanıza rehberlik etmek için burada değilim. Size aslında öğretebileceğim hiçbir şey de yok. Hem de hiç. Temelde aydınlanma kendinize bunu gerçekleştirmenize izin vermekle ilgilidir. O buradan gelmez. (zihne işaret eder) Oraya farkına varacağım farkına varacağım diyerek ulaşamazsınız. Bu işe yaramaz. Farkına varmak izin vermekle gelir; gevşemekle gelir.

Ah, evet. Bunu bu hafta Cauldre’den duydum… Görüyorsunuz ya, ben de bu değimi kullanıyorum: “Aydınlanmanıza gevşeyin.” Onu çok ciddiye almayı bırakın. Onla uğraşmayı bırakın. İçine gevşeyin. Rahatlayın. Oh, sadece bu kelimeyi hissedin. Oh! “Gevşe. Onla uğraşmak zorunda değilim. Onu düşünmek zorunda değilim. Sadece içine gevşerim.”

Aslına bu söz Cauldre’nin en sevdiği NFL futbol oyuncusu ki şimdiye kadar kötü bir sezon geçiriyor, tarafından kullanıldı. Gönderdiğim yansımaları hisseti. Ona “Gevşe Aaron Rodgers. Gevşe.” dedim. (bazıları kıkırdar) Ve sonra o da tüm dünyaya ve taraftarlarına söyledi. O zamandan beri son birkaç oyun harika geçiyor. Bu nedenle gevşeyin. Aydınlanmanızın içinde gevşeyin.


Bir soru

Şimdi biraz sohbet zamanı. Linda mikrofonu alır mısın lütfen?. Ben bir soru soracağım – çok açık görünen; ama aslında olmayan bir soru – ve sizden şunu isteyeceğim… Burada makyo ölçümü yapacağız. (birkaçı kıkırdar) Evet, evet. İnsan makyo ölçümü yapacağız. Mofo, makyo ölçer olmak üzere buraya gelir misin? (bazıları kıkırar ve alkışlar) Evet. Lütfen Mofo’yu alkışlayın, insan makyo ölçer! (seyirciler alkışlar)Evet, evet.

Şimdi, her birinizi sevdiğim ve onayladığım için, sorularıma vereceğiniz cevapların ya da cümlelerinizi yargılamak bana kalmaz. Suçu o üstlenecek. (kahkahalar) Ve eğer makyo varsa bunu bize nasıl belli edeceksin? (boğuluyormuş gibi ellerini gırtlağına götürür; kahkahalar) Pekâlâ. Bu ciddi bir makyo. Pekâlâ. Hafif makyo, o neye benziyor? (kusacakmış gibi parmağını gırtlarığına götürür; kahkahalar) Pekala, pekala. Güzel. Pek ya sınırdaki makyo? (boğazını tırmalamaya başlar; daha fazla kahkaha) Tamam, güzel. Mükemmel.

Bildiğiniz gibi, bu tamamıyle beklenmedik ve daha önce provası yapılmamış bir şey. Onu özel kılan şey de bu. (Mofo Adamus‘dan para istiyormuş gibi elini uzatır; seyirciler kahkaha atar) Hımm evet, evet. Elbette. Elbette. Şu ele bir bakalım şöyle. Spttt! (Adamus tükürür gibi yapar; daha fazla kahkaha) Pekâlâ.

Soru şu – derin güzel bir nefes alın– niçin buradasınız? İnsan yaşamınızı biraz daha iyi hale getirmek için mi buradasınız yoksa gerçek dönüşüm ve aydınlanma için mi buradasınız? Ve bu soruya cevap vermeden önce, sayın makyo ölçerimiz tam burada, o soruya yanıtlamadan önce düşüncelerinizi ve davranışlarınızı da göz önüne alın. İnanmak istediğinizi sandığınız şeyi değil gerçekten hayatınızda yaptığınız şeyleri.

Soru, bir kez daha. – burada yaşamınızın bu döneminde - daha iyi bir yaşam için mi yoksa gerçek dönüşüm ve aydınlanma için mi buradasınız? Bugün çok ince bir buzun üzerinde yürüyeceğiz. Çok ince bir buz. 

Bu soruyu iyi bir nedenden dolayı soruyorum. Kısmen, açıkçası, bazılarınız burada olup olmak istemediğinizi sorguladınız.  Bunu gerçekten derinden merak ediyorsunuz. Bazılarınız geceleri “uyurken beni yanına al” diyecek kadar ileri gitti çünkü ölümle ilgili ortada bu garip algı var. Uykunuzda geceleyin alınmayı mahzur görmüyorsunuz. Sadece acı istemiyorsunuz. Doğru değil mi? Evet. Eğer acı olmsaydı bu grup olduğunun yarısı büyüklüğünde olurdu! (kahkahalar) Siz sadece acı istemiyorsunuz. “Oh Tanrım! Artık istemiyorum… aghhh! Böyle ölmek istemiyorum! Altımda dezle ölmek istemiyorum!” diyorsunuz. Ve…

LINDA: Ne?!

ADAMUS: Aşşağılayıcı düzeyde bir insan yaşamı – kendine bakamayacak durumda olmak…

LINDA: Dez? Bez demek istiyorsun herhalde?

ADAMUS: Evet! Kendine gerekli bakımı yapamamak. O kadar düşmek istemiyorsunuz. Acıyı istemiyorsunuz. Aksi takdirde, “Oh, sonra tekrar denerim. Yepyeni bir başlangıç yaparım. Tekrar geleceğim.” diye düşünerek çoktan buradan gitmiş olurdunuz. Üzgünüm. İşler böyle yürümüyor.

Sorumuzu tekrar soralım: Daha iyi bir insan yaşamı için mi yoksa gerçek dönüşüm ve aydınlanma için mi buradasınız? Hm. Linda mikrofonu getirecek; Mofo makyo metre olarak hazır. Tam olarak cevap verinceye kadar bekleyeceğiz sonra dönüp senin fikrini soracağız…

SHAUMBRA 1 (kadın): Oh hayır.

ADAMUS: Oh evet. Ohhh evet! (kadın mikrofonu gönülsüzce alırken bazıları kıkırdar) Bu arada bu büyük dikkat dağınıklığının simgesi. Tüm bunlar olurken dikkatiniz o kadar dağınık durumda ki mikrofonu alanlarınız pek çok şeyi beraberinde gelmesine izin verecek. Pekâlâ, cevap ver lütfen. Ayağa kalkabilir misin?

SHAUMBRA 1: İlk aklıma gelen şey yoldaki harekette ya da aydınlanma yolculuğunda…

ADAMUS: Bir dakikalığına durabilir misin lütfen? Hadi şimdi bir ölçüm alalım. (kahkahalar; Mofo hafif makyo anlamına parmaklarını dudaklarına götürür) Evet, evet. Baştan başlayalım. Basit cevaplar lütfen.

SHAUMBRA 1: Bir şekilde ikisini de aynı şey olarak görüyorum.

ADAMUS: Ah.

SHAUMBRA 1: Bunu söylemeye çalışıyordum.

ADAMUS: Pekâlâ. Onları aynı şey olarak görüyorsun. Tamam, mükemmel. Mükemmel. Onay için bana bakma; ama bu…

SHAUMBRA 1: Evet, ilk şey şuydu – Bunu daha açıklayacaktım.

ADAMUS: Tabii, elbette.

SHAUMBRA 1: Ama temel olarak ikisini aynı şey olarak görüyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Senle bir şey paylaşabilir miyim? Bu sefer kötü adamın ben değil de onun olması hoşuma gitti. Sen… başta bunu hissettin, ama sonra kıvıracaktın. Bunu yaşamında da yapıyorsun. Bunu biliyorsun. Harika hislerin var; ama sonra düşünüp süzgeçten geçirdiğinde tüm Karizması gidiyor çünkü en başta hissettiğine bağlı kalmıyorsun. Yakalandın. Güzel. Teşekkürler.

Makyomda nasıl gidiyorum?

MOFO: Mmmm. (Kocaman gülümser ve iki başparmağını da kaldırır, kahkahalar)

ADAMUS: Yükselmiş Üstat olmaya bayılıyorum! (daha fazla kahkaha) Güzel. Pekala.

LINDA: Daha?

ADAMUS: Oh daha fazla! Daha başlamadık bile. Evet, evet.

SHAUMBRA 2 (kadın): Ben kesinlikle % yüzbin hazırım.

ADAMUS: Neye?

SHAUMBRA 2: Yükselmiş üstatlığa.

ADAMUS: Oh, tamam. Yükslemiş üstat - …

SHAUMBRA 2: Tamam.

ADAMUS: Doğru, doğru.

SHAUMBRA 1: Aydınlanmaya. Hazırım ve bu nedenle buradayım.

ADAMUS: Ve bunun için öleceksin.

SHAUMBRA 2: Hayır! Bunun için ölmek istemiyorum! Burda olmak ve onu başarmak istiyorum. Yani sonunda tabii ki öleceğim; ama burada olmak ve insan olarak bunu başarmak istiyorum.

ADAMUS: Hadi diyelim ki onun için ölmek zorunda kaldın. Yapar mıydın?

SHAUMBRA 2: Evet!

ADAMUS: Oh, pekâlâ.

SHAUMBRA 2: Evet!

ADAMUS: Pekâlâ. Makyo? (Mofo başparmağını kaldırır) Eh, tamam. Güzel, güzel. Teşekkürler. Teşekkürler.

SHAUMBRA 2: Evet. Birazcık acı bile çekebilirdim.

ADAMUS: Tamam.

SHAUMBRA 2: Bunu gece yapmam gerekmiyor.

ADAMUS: Tamam.

SHAUMBRA 1:Teşekkürler. (birkaçı kıkırdar)

ADAMUS: Bir sonraki. Hadi biraz yenilere söz verelim. Birkaç – ah, evet– yeni gelenler. Daha önce hiç burada bulunmadılar. Evet bayım.

SHAUMBRA 3 (erkek): Benim için o – ben ikisini de aynı hissediyorum.

ADAMUS: Pekâlâ.

SHAUMBRA 3: Aynı madalyonun iki yüzü gibi.

ADAMUS: Anladım. Ama madalyonun hangi yüzü önce geliyor?

SHAUMBRA 3: Oh. Kısa zaman öncesine kadar aydınlanma yolculuğuydu. Ama şimdi aydınlanmış bir varlık olarak tüm insan deneyimine hazırım.

ADAMUS: Pekâlâ.

SHAUMBRA 3: Ve bolluğun, tutkunun ve diğer taraftan elde edemeyeceğim insan varlık olmakla gelecek deneyimler çeşitliliğinin keyfine varmaya.

ADAMUS: Okay. Makyo metre? (Mofo başparmaklarını kaldırı)

ADAMUS: Evet, evet. Bu konuda onla hem fikir olamayacağım. Bence sen … (Mofo Adamus’a hareket çekerken bolca kahkaha) Bence o seni satın almış!

Bence sen gerçekten de buna inanıyorsun; ama davranışların bunu kanıtlamıyor. Seni gözetlediğimden değil tabii; ama senin içini hissediyorum. Böyle konuşuyorsun ve tüm bunlar kulağa, bir şekilde, asil geliyor. Aslına bakarsan, bir çeşit entelektüel sanki geçmiş hayatlarına filozofmuşsun gibi konuşuyorsun. Ama günlük hayatındaki davranışların şuan bunu göstermiyor.

SHAUMBRA 3: Öyleyse hangi yöne gidiyormuş gibi görünüyor?

ADAMUS: (bir saniyeliğine durur) Um, Düşünüyorum. Düşünmüyorum … Bu tamamen sana kalmış. Belki de bugün hepsinin değiştiği gündür. Paylaşmama izin verirsen…

SHAUMBRA 3: Evet.

ADAMUS: Burada bir çatışma görüyorum çünkü bir tarafta bu asil ve tamamıyla derin bir ….., ah, biliyorsun, “Bu aydınlanmayla ilgili, ama hayatın da keyfini çıkaracağım” Bu tıpkı, aslında hayır, nerdeyse hayatta kalma moduna takılı kalmış vaziyetesin. Kimliğe takılı kalmışsın. Bir çeşit “Ben kimim ve kendimi kendimde nasıl yegâne hale getirebilirim?” sorularına sıkışıp kalmışsın. Bunu diğer insanlar için yaptığını söylüyorsun – “Kitleler arasında yegane olarak burada ayakta duruyorum” – Bunu sadece kendin için yapıyorsun.

SHAUMBRA 3: Mm hmm.

ADAMUS: Evet, kabul etmesi güç; ama…

SHAUMBRA 3: Sanırım görebiliyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Ve burada olmanın kısmı nedeni de bu.

SHAUMBRA 3: Oh güzel.

ADAMUS:  Ama bugün bunda kocaman bir değişiklik yaratabilir. Güzel. Teşekkürler.

SHAUMBRA 3: Harika.

ADAMUS: Mükemmel. Bu kadar açık olmama izin verdiğin tesekkürler.

SHAUMBRA 3: Elbette.

ADAMUS: Teşekkürler. Ah! Elbette diyorsun; ama aslında çok azı gerçekten buna izin verir.

LINDA: Bir sonraki?

ADAMUS: Bu sanki “Adamus ne kadar özel olduğumu anlat?” demeleri gibi. (Birkaçı kıkırdar) Ben en kadar özel olduğumu anlattıktan sonra sizden de bahsedeceğim! (kahkahalar) Sıradaki. Teşekkürler. Evet.

LINDA: Yeni gelenlerden istemiştik.

ADAMUS: Çok şaşırmış gibi davranıyorsun. Biliyordun. Buraya bugün gelemden önce mikrofonu eline alacağını biliyordun. Lütfen ayağa kalk. Evet. Şimdi söyle bakalım?

SHAUMBRA 4 (kadın): Bunun aydınlanma ve değişim hakkında olduğuna inanıyorum.

ADAMUS: Ok. Bu kadar mı?

SHAUMBRA 4: Bu kadar.

ADAMUS: Pekâlâ. Buna inanmana sebep olan nedir?

SHAUMBRA 4: Bu derinlerden gelen bir duygu. İçimdeki sevgi …

ADAMUS: .Tamam

SHAUMBRA 4: … gitmesine izin veremediğim.

ADAMUS: Pekâlâ. İnsan makyo metresine bakabilir miyiz? Ve makyo metre diyorki… (Mofo sınırdaki makyo anlamında boynunu kaşır) Evet, kısmen. Katılıyorum. Buna katılıyorum. Ve tekrar, senden önceki beyefendi gibi, buna inandığını biliyorum. Buna inanıyorsun. Ama açık olabilir miyim? (Bir “Uh-oh” der)

LINDA: Hayır de! (kahkahalar)

ADAMUS: Kaç, kaç!

LINDA: Hayır de!

ADAMUS: Öyle söylüyorsun, ama öyleyse neden içinde bu büyük çatışma gerçekleşip duruyor? Neden?

(Durur ve iç geçirir; Adamus da iç geçirir)

Bazen nasıl da içinin parçalandığını hissediyorsun?

SHAUMBRA 4: Bazen ailemden vazgeçmem gerekiyor gibi hissediyorum ve…

ADAMUS: Evet. Sana söyleyebilir miyim? Ailen bir bahane. O bir dikkat dağıtıcı. Bir şekilde onları kullanıyorsun. Ve açıkçası, onlar seni engellemiyorlar. Engellemiyorlar. Aydınlanmana derinden sadakatle bağlı olduğuna inanıyorsun ve bu böyle yaşamlardır devam ediyor. Ve aslında bir şekilde aydınlanman için savaş veriyorsun. Ama aynı zamanda eşit bir şekilde aydınlanmamak için de mücadele ediyorsun. Kocaman bir çatışma süre gelmekte. Biliyorsun ki seni bu fiziksel ve zihinsel olarak etkilemeye başladı; ama fiziksel olan benim esas endişelendiğim. Bugün onu salıvereceksin. Bugün tüm o çatışmayı salıvereceksin. Tamam mı?

SHAUMBRA 4: Tamam.

ADAMUS: Pekâlâ. İlk adım olarak derin bir nefes al ve buraya aydınlanmak için geldiğini kendine söylemekten vaz geç. Kendini kandırmayı bırak. Bunun bir önemi yok. O zaten olacak. Tamam mı? (Kafasını sallar) Güzel.

SHAUMBRA 4: (Fısıldar) Tamam.

ADAMUS: Teşekkürler. Bir sonraki. Burada insanlar için… (bir sonraki mikrofonu aldığı için çok şaşırınca kahkahalar)

Bilyorsunuz ki bugün burada size bir sır vereceğim. Size bir sır vereceğim. Kendinizi, enerjinizi bloke ettiğinizde enerjetik olarak üzerinize bir battaniye örtüyorsunuz. O kapıdan girdiğinizde battaniye bir bakıma üzerinizden düşüyor. Bu nedenle saklanmak mümkün değil. Buraya bugün gelip de “Oh, ben gerçekten de enerjimi kapatacağım” diyenler. (Bazıları kıkırdar) Linda bunu tespit edebilir. Evet, sizin cevabınız bayım.

SHAUMBRA 5 (adam): Aydınlanma, değişim ve sonra da sezgisel yaşam.

ADAMUS: Nasıl gidiyor?

SHAUMBRA 5: Gayet iyi. İnsan makyo metre? (Mofo şöyle böyle işareti yapar)

ADAMUS: Gerçekten mi? Hadi konuşalım. Hadi konuşalım. (Adamus özel konuşmak üzere Mofo’nun yanına gidip bolca el kol hareketi olunca herkes kahkaha atar) Pekâlâ. Güzel. Ayar yapmam gerekti de… (Mofo birden ellerini boğazına götürür ve yere yığılır; bolca kahkaha) Bilirsiniz elektornik ve diğer ölçü araçlarının bazen ayarlanmaya ihtiyacı vardır. (kahkahalar) Merkür’ün Geri çekilmesi olması.

Ne kadar zamandır bu spiritüel yoldasın sence? 4614

SHAUMBRA 5: 2009’un 15 Ağustosu’ndan beri.

ADAMUS: 2000 yıldır diyeceksin sandım. Ben de yakın diyecektim; ama tam değil. Ondan biraz daha uzun bir süredir. Tarih neydi?

SHAUMBRA 5: 15 Ağustos, 2009.

ADAMUS: 15 Ağustos, 2009. Evet, ondan çok daha uzun zaman oldu. Ve acımasızca açık konuşacağım. Acımasızca dürüst olmaya bayılıyorum. Daha ne kadar daha? Daha ne kadar daha? Yani, daha ne bekliyorsun? Sanırım artık başka yeni bilgi kalmadı. Boofff! Bunu hepinizin elinden aldım. Yeni bir şey yok. Bu nedenle “hepsini bir araya getirecek şu kanalı bekliyorum” diyemezsin. Getirmeyecek. Her kanalla aynı bok tekrar tekrar tekrar edecek. (Adamus kıkırdar) Sonra beni bırakıp başka kanalarla koşmayın. Ah, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. (Shaumbra 5 kıkırdar) Çünkü, bildiğiniz gibi, hepsi aynı şeyleri farklı şekilde söylüyorlar.

Öyleyse daha en kadar sürecek?

SHAUMBRA 5: Aslında, hepsi bitti. Yani…

ADAMUS: İnsan makyo metre?

MOFO: (başını onay anlamında sallar) Evet.

ADAMUS: Gerçekten mi? Gerçekten mi?

MOFO: Gerçeği söylüyor.

ADAMUS: Gerçe- … söylüyor?!

MOFO: Ona inanmıyor; ama gerçeği söylüyor.

ADAMUS: Oh! (Adamus kıkırdayınca kahkahalar)

ADAMUS: İnanmıyor; ama gerçeği söylüyor. Pekâlâ. Aslında, ben ona inanıyorum. Tüm o bağlılığı, tutkuyu ve her şeyi hissediyorum; ama hala devam ediyor. Durmadan devam etmeye devam ediyor. Burda olma nedenlerinden biri söylediğin “Dahası yok. Hepsi bu.” sözlerinle yüzleşmen. Kastım, bu… zaman doğru kelime değil. Daha çok farkına varmayla ilgili. Buna hazır mısın?

SHAUMBRA 5: Evet.

ADAMUS: Umarım öyledir çünkü sayılarımı arttırmaya çalışıyorum. Elimde 852 var! (bolca kahkaha) Bugün geri geleceğimi onlara söyledim. 853 olabilir ve o sen olabilirsin. Evet.

Aydınlanmanızın farkına varmanızla ilgili şeylerden biri aynı zamanda makyonuzun farkına varmanızdır. Çöpün, saçmalığın, yalanların, kandırmacanın ve üzerini örtmenin farkına varmaktır. Pisliğin ve kirin üzerine beyaz badana çekerek “ bokumun üzerine bir kat güzel bir renkte makyo çekeceğim.” demek.  Makyonuzun farkına varın. Aslında, bu güzel birşey. Ondan asla korkmayın. Aksine onun farkına varın. Ve sonra kendinize gülün. “Oh Tanrım. Bu ne boktan bir şey. Evet. Bunu yapmak çok iyi hissettirdi”. Teşekkürler.

SHAUMBRA 5: Teşekkürler.

ADAMUS: 853. olabilirsin. (kahkahalar)

SHAUMBRA 5: Teşekkürler.

ADAMUS: Güzel. Sıradaki.

SHAUMBRA 5: Teşekkürler.

ADAMUS: ve sonuncu. Teşekkürler. (seyirciler alkışlar)

LINDA: Başka bir tane daha?

ADAMUS: Son bir tane. Bu gerçekten iyi. Cevabın nedir?

LINDA: Onu zorla.

ADAMUS: Evet. (kahkahalar) Sıkıyorsa. Evet. Evet.

SHAUMBRA 6 (kadın): Kesinlikle aydınlanma.

ADAMUS: Güzel.

SHAUMBRA 6: Özgürlük.

ADAMUS: Evet. Ve?

SHAUMBRA 6: Dönüşüm, bütünlenme.

ADAMUS: Güzel. Ve…

SHAUMBRA 6: Neşe.

ADAMUS: Bunun ne zaman olacağını düşünüyorsun?

SHAUMBRA 6: Oluyor.

ADAMUS: Oluyor. Pekâlâ. İnsan makyo metre…

MOFO: Onu sevdim! (kahkahalar)

ADAMUS: Görüyorsunuz ya Kazrizma ve güzel görünüm onu çabuk etkiliyor. (daha fazla kahkaha) Eh, belki seçilecek doğru kişi değildi. Çok kolay etki altında kalıyor. Ve ona küçük kalp baloncukları yolluyorsunuz. Görebiliyorum. Ona doğru gittiklerini görüyorum. (Mofo’ya öpücük yollar; daha çok kahkaha) Kendi makinemin içindeki dengesizlikle bir şeyler nasıl başarabiliriz ki? Teşekkürler. Teşekkürler. Evet. İyi iş çıkardın. (el sıkışırlar, Adamus başparmağını aşağı çevirince seyirciler güler. Mofo Linda’nın koltuğuna oturur) Uh, teşekkürler. (onu sahneden indirirken) Teşekkürler. (seyirciler kahkaha atar ve alkışlar) Teşekkürler. Teşekkürler.

Bugün burada biraz eğlence olsun diye bir soru sordum. Doğal farkına varmayı bu gerçekliğe getirebilesiniz diye kısa bir süreliğine dikkatinizi dağıtacak bir eğlence. Biraz gülüp biraz da ağlarken onu özümseyebilmeniz için.

 

Cevap

Ama gerçek şu ki o ikisi de. İkisi de ya da hiç biri değil. Ya da “fark etmez”. Veya “Adamus kapa çeneni”. “Bu saçma soruları sormayı bırak.” (Adamus kıkırdar) Ama eğlendik değil mi? (seyirciler onaylar) Evet, evet. Güzel. Bu soruda ya da cevabında kutsal ya da spiritüel hiç bir şey yok. Sadece biraz gülümsemek içindi.

Ama sevgili dostlar, bu ikisi de. Bu, gerçekleşmekte olan değişime açıklıktır. Kısa süre sonra bunun hakkında konuşacağım. Ama dönüşüm kesinlikle acımasız ve bütüncüldür. O kadar acımasızdır ki bazen gecenin bir yarısında daha fazla acı çekmeden ölüvermek istersiniz. Acımasızdır çünkü her bir parçanızı kapsar.

Aydınlanma birazcık daha iyi bir insan yaşamıyla ilgili değildir; ama aydınlanma size daha iyi br insan yaşamı sunar. Ancak daha iyi insan yaşamını onun önüne koyamazsınız. Yine de spiritüel yolculuktaki pek çok kişi aslında böyle yapar. Geçmişte, Sırlar Okullarında,  birlikte çalıştığım pek çoğu; benim öğrencim olanlar ve hatta aydınlanmalarına izin verenler bile aydınlanmalarından daha önemli hiç bir şey olmadığını söylemişlerdir. Gene de günlük davranışları, düşünceleri ve seçimleri – muhtemelen öncelikle seçimleri – aydınlanmayla ilgili değildi. Gerçekten de onlar biraz daha iyi bir insan yaşamı elde etmeye çalışmakla ilgiliydiler.

Bu inanılmaz bir çatışma yaratmaktadır. Her birinizin günlük yaşamlarınızda yüzyüze geldiğiniz kocaman bir çatışma.  Aydınlanmayı istediğinizi söylüyorsunuz. Çoğunuz aydınlanmanın ne olduğunu bile bilmiyor – buradan değil (kafa); ama onu buradan bilirsiniz (kalp). Aydınlanmayı istediğinizi söylüyorsunuz. Gene de günlük davranış ve seçimleriniz sadece biraz daha iyi bir yaşamla ilgili.

Onu derinden hissediyorsunuz. Aydınlanma denen bu şeyi. Sonra onu bu daha iyi insan yaşamı için satıveriyorsunuz. Her biriniz tam olarak neden bahsettiğimin bilincindesiniz. Her biriniz içinizde yaşadığınız çatışmayı biliyorsunuz. Şüphe yok.

Bugün o çelişkiye sahip olmanın pekâlâ olduğunu kabullenmek için buradayız. Bu doğaldır. Onla savaşmanın; aydınlanma denen bu şeyle iyi işi çıkarmadığınızı kendinize söylemenin ya da her şeyi bir araya getirecek bir sonraki mesajı nerden alacağınızı merak etmenin bir anlamı yok artık.

Sevgili doslarım, bu, daha iyi bir insan yaşamı ve aydınlanma arasındaki tüm bu çatışma,  doğaldır. Her biriniz için gerçekleşmekte olan tüm bu çatışma: bu gerçek değişim ve en derin his. Bu şuan online seyreden ya da daha sonra seyredecek her birinizin içinde gerçekleşmekte. Bunda şüphe yok. Ve daha iyi bir insan yaşamı için onu satmak istemekte de.

Bu nedenle bugün her birinizden istediğim şey bunu kabullenmeniz. Tamamiyle kabullenmeniz.

Aydınlanma denen bu şey, kulağa ne kadar iyi gelse de, acımasızdır. Pek çok açıdan gözünüzün yaşına bakmaz. Uyanışınızın farkına vardığınız an tüm değişim ve farkındalığın başladığı andır. Her bir parçanızın içine işler;  bilincin doğal olmayan halinde tutulan her kandırmacayı, her makyoyu, her sınırlamayı, herşeyi açığa çıkarır. Ona karşı koyarsınız. Bazı şeylere tutunursunuz. Spiritüel olduğunuzu sözlersiniz, spiritüel olduğunuzu düşünürsünüz ve o en acımasız şekilde size aslında olmadığınızı gösterir. Çünkü spiritüel olmak sizi aydınlanmadan alı koyan en temel şeylerden biridir. Kesinlikle.

Aydınlanma denen bu şey, o kendi kendini tanımlamaz, kendinin acımasız olduğunun bilincinde değildir. O kendini şevkat dolu olarak bilir. O kendini – bu aydınlanma, bu farkına varış – temizleyici olarak görür. Yaşamınızdaki tüm kiri, pası, birikmiş tortuyu temizler. Ona tutunan içinizde bir parça vardır. Daha iyi bir insan yaşamını elde etmek için mücadele eden bir parça. Bir noktada “Aydınlanmayı istiyorum. Aydınlanma için ölürüm.” diyen bir parçanız vardır; ama öte tarafta gerçek olmayan bir kimliğe tutunup kalan diğer parçanız durur.

Gerçek değil demek yanlış demek anlamına gelmez sadece sınırlı demektir. Gerçek değildir çünkü o bütünü değildir. Sadece mutlu spiritüel zamanlara, neşeye ve dünya barışına odaklanmaya çalıştığınızda gerçek değildir. Çünkü o bütünü değildir. Bütün aynı zamanda ızdırap, hikmet, acı, farkına varma ve hiçbirşeyliktir. Hepsi aynı anda.

Aydınlanma, Ben olma durumu, bu dalga – aslında birbiri ardına gelmekte olan aydınlanma dalgaları – gelmeye devam edecekler. Bilincin sınırlamalarından kurutuluncaya kadar durmaksızın gelmeye devam edecekler. (Biri “tamam” der) Evet, şimdi öyle söylüyorsunuz, “tamam,” ama …

 

Bir hikâye

Dünya çapına büyük sükse yapacak, henüz basılmamış, ama Cauldre’nin kitabına rakip “Bir Üstadın Anıları” adlı kitabımdan bir hikâye paylaşmama izin verin. Büyük bir hit olacak çünkü sizinle alakalı hikayeler var. Hepsi gerçeğe, olduğunuz karakterelere dayalı sizin hikâyeleriniz.

Hadi hikâyeyi anlatalım. Işıkları hafifletelim ki arkanıza yaslanıp rahatlayabilin. Bir Üstadın Anılarından bu hikâyenin keyfini çıkarırken uyuya kalmakta da serbestsiniz.

Hadi birlikte derin bir nefes alalım.

Öğrenci yaşamının belki de en kötü evresinin ardında yatağında uzanıyordu. 21 gün boyunca göz açtırmayan bir hastalık, zihinsel kaos, kafa karışıklığı, umutsuzluk ve genel olarak ne yapacağını ve nerede olduğunu bilememe deneyimlemişti. Bu 21 gün süresince tamamıyle yalnızdı, bir başına, çoğunda kendini beslemekten bile yoksundu. Tam bir kaos durumundaydı.

Vücudu hastalanıyormuş gibi başlamıştı. Soğuk algınlığı ya da grip olduğunu düşünüyordu.  Ama belirtilerden hiç biri uymuyordu. Büyük bir kafa karışıklığı söz konusuydu. Doktora gitmek istemiyordu çünkü bir önceki deneyiminden uyanış ve aydınlanma sürecinde olan birinin neler yaşadığını çok az sağlık görevlisinin anlayabildiğini çok iyi biliyordu.

Böylece 21 gün rüya mı gerçek mi olduğundan tam emin olmadan öylece yattı.

Hayal edebileceğinden çok daha kötü ve karanlık hallerde, bedeni büyük acılar içindeyken,  kendiyle yüzleşmek zorunda kalması berbat bir deneyimdi. Kâh sucuk gibi terliyor kâh hiçbir battaniyenin ısıtamayacağı kadar üşümüş hissediyordu. Hiç bir şey derinlerdeki içsel ızdırabı dindiremeyecek gibiydi.

Bunlar çok ama çok kötü zamanlardı. Artık bedensel acının sona ereceği ölümün onu almasını dilediği zamanlar oluyordu. Bazı zamanlarda da uyanışı düşündüğü ya da spiritüel arayışlara girdiğine bile lanet okuyordu. Bu 21 günlük büyük fiziksel ve zihinsel ızdırap boyunca, duyduğu ya da okuduğu veya herhangi bir öğretmenin öğrettiği hiçbir söz ona bir anlam ifade etmedi. Hiçbiri içinde bulunduğu durumu düzeltemiyordu.

Patrick, 21 gündür yataktan kalkamayan öğrenci, yapayalnız ve berbat bir durumdaydı.

21 günün sonunda içinde olduğu bu berbat, berbat karanlıktan çıkmaya başladı. Hala kim olduğunun ve başına neler geldiğinden emin değildi. Şüphelerle doluydu. Pek çok belirsizlik ve çatışma söz konusuydu. Ama bu üç haftada bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordu. Birşeyler değişmişti.

Aniden Üstat önünde belirdi. Öğrenci Patrick, bir anlığına düşündü: “Üstad’ın aniden böyle ortaya çıkmasından hiç hoşlanmıyorum. Ayak seslerini bile duymadım. Kapıya vurmadı ya da geldiğini belli etmedi. Şu anki halim söz konusu olduğunda fiziksel olarak orada mı değil mi emin bile değilim”.

Öte yandan başka bir parçası Üstadın orada”olmasından dolayı rahatlama duymuştu. Normallik diyebileceğiniz, kendini tanımlayabileceği bir noktaya dönüş olmuştu. Gerçek şu ki Üstad’ın orda olması ya bu güç zamanları atlattığının ya da öldüğünün işaretiydi.

Yüksek sesle: “Sevgili Üstat, ölmüşüm gibi hissettim. Öldüm mü?” diye sordu. Üstat derin bir nefes aldı ve bir anlığına aşağı Patrick’in yattığı yatağa baktı ve bir anlığına, kendi zor ve acılı zamanlarını hayırlayınca, üzgün hisetti. Tamamen aynı – her açıdan paramparça, kayıp ve kafası darmadağan, sanki cehennemdeymişcesine.

Üstat Patrick’e baktı ve“Hayır, sevgili dostum, ölmedin. Tamamıyla hayattasın. Hayır, Patrick dostum, bu deneyimden önce öyle diyebilirdin. Bundan önce gerçekten ölüydün.  Sınırlı bir yaşam sürüyordun. Korku halinde yaşıyordun. Gerçek Ben’in farkına varmadan yaşıyordun. O benim için bu bedenin gitmesine izin vermekten daha fazla ölüydü. Ama hayır, sevgili dostum Patrick, bunu aştın ve artık çok ama çok hayattasın.”

Patrick derin bir nefes aldı ve hala gerçekten de hayatta olduğunu anladığı için üzerine bir rahatlama geldi. Bu çok güç 21 günü geride bırakmıştı.

Patrick Üstadına şunu söyledi: “Üstad, bedenimde ve zihnimde bu acımasız kaos ve acıyı son kez mi yaşadım?”

Üstat derin bir nefes aldı ve “Patrick, hayır, son kez değil. Bir Üstta hatta Yükselmiş Üstat bile hala bu tür dönemler geçirebilir. Bu temizlenmedir. Dünyadaki şeylerle bağın olduğunda, bir insan ve diğer insanlarla bağın olduğunda her zaman bu pisliği, tozu ve titreşimsel dengesizlikleri biriktireceksin. Çünkü insan olarak yaşamak, Dünya dediğin bu yerde yaşamak doğal değildir. İnanılmaz bir tecrübedir ama doğal değildir. Bedenlendiğinde her zaman dengesizlikleri, yaşamın kirini pasını da  kendine çekersin.” dedi.

“Bu nedenle bunu tekrar yaşayacaksın, ama güzel olan gelecekte bunu daha çok bir gözlemci olarak deneyimleyeceksin. Derinden onun bir parçası olmayacak ve onu bir daha deneyimleyecek miyim sorusunu hissetmeyeceksin. Her zaman onu atlatacağını bileceksin. Evet, vücut hastalanabilir ve evet aklının karıştığı zamanlar olabilir. Ama gözlemci olarak, bir üstat olarak, her zaman bunun içinde geçip gideceğini zaten bileceksin. İşe yarayacak mı yaramayacak mı sorusu asla olmayacak. O soru zaten cevaplandı. Evet, işe yaradı. Artık bu sadece o doğal temizlenme, yenilenme sürecine izin vermekle ilgilidir.”

Patrick Üstad’a şunu söyledi: “ Ama bu diğer âlemler ya da başka bir boyutta yapabileceğim bir şey değil mi? Bunun neden bu boyutta ve bu kadar zor olması gerekiyor?”

Ve Üstat Patrick’e şu cevabı verdi: “Çünkü onları burada biriktiriyorsun. Deneyimlerden burada geçiyorsun. Kendini temizlemek için onu başka bir boyuta götürmen mümkün değil. Onu içerden yapmak zorundasın.”

“Ama, sevgili Patrick, gelecekte bu deneyimlerden tekrar geçtiğinde bir gözlemci olacağını unutma. Bu 21 günde yaşadıklarına bir bak. Bir gözlemci değildin. Bir kurbandın. O kadar derinlerine inmiştin ki onu çoktan atlatmış olduğunu göremedin. Acı, şüphe ve korku deneyiminin o kadar içindeydin ki bunların sadece bir yenilenme, temizlenme zamanları olduğunu göremedin. Şüphelerin gerçek düşüncelerini, gerçek bilişini ve kendi Ben oluşunu o kadar gölgeledi ki kim olduğunu ve kendi Ben oluşunu unuttun, Patrcik. Ve bu tekrar olmayacak.”

Patrick derin bir nefes aldı:  o derecede şüphe ve ızdırabı tekrar yaşamayacağının biliyor olmanın verdiği rahatlama nefesi.

Derin nefesini alırken Üstad’a soracağı bir sonraki sorusunu düşündü. Ve Üstad’a şöyle dedi: “Öyleyse ben şimdi neyim? Bu acımasız ve zor dönüşümü atlattığıma göre ben ne olacağım? Şimdi ben kimim?”

Üstad, aynı soruyu sorduğu kendi zamanını hatırlayarak bir anlığına düşündü – “Eski kimlik tuzla buz olduğuna göre şimdi ne olacak? Eski kimlikle var olan tüm bağlantılar koptuğuna göre şimdi gerçekleşecek olan nedir?”

Üstat, kendi üstad’ına çok uzun zaman önce aynı sorduğu zamanları hatırlayarak gülümsedi. Derin bir nefes aldı ve şöyle dedi: “Patrick, eski kimliğine bağlı kalmak için çok çaba sarfediyordun. Spiritüel yolda olduğunu söylemene rağmen; aydınlanmayı seçiyorum demene rağmen aydınlanma sana her geldiğinde ya da gelmeye çalıştığında; gerçek farkına varış tam karşına çıktığında hep eski kimliğe tutunuyordun. Eski kimlik sınırlıydı. Eski kimlik uyuyan ya da uyanmamış diyeceğin şey değildi. O sadece çok sınırlıydı. Bu eski kimliği aydınlanmış diyeceğin o şey yapmaya çok çalıştın. Bütününün, tüm Ben olan Benin aydınlanmasına izin vermek yerine eski Patrick’i aydınlanmış olan yapmayı denedin.

“Hayatı pek çok kere Patrick için biraz daha kolay biraz daha iyi hale getirmeye çalışırken ona aydınlanma demeyi denedin. Bir insanın içinde yaşayabileceği en büyük dualiteyi yaşıyordun – Bir taraftan özgürlüğü, aydınlanmayı ve bilinci isterken diğer yandan kendi sınırlarına, eski kimliğine, tekliğine ve eski kendine tutunmak için herşeyi yaptığın dualite.

“Patrick yaşamının son birkaç yılında pek çok kere işkence çekmen şaşırtıcı değil mi? Pek çok açıdan kendine karşı dürüst olmadığını hissetmen şaşırtıcı değil mi? Son birkaç yıldır dünyanın geri kalanıyla olmasının yanı sıra kendinle de uyumlu olmaman şaşırtıcı değil mi? Enerjinin büyük bir kısmının kendi kimliğini korumaya gitmesinden ötürü – onu dış dünyadan korumak, onu kendinden korumak, onu aydınlanmadan korumak -  enerji düzeylerinin düşük olması tesadüf mü? Enerjilerin çevrendeki tüm o kalkan, duvarlara, oyunlara ve –mış gibilere gidiyordu. Bundan dolayı, bitab düştün ve kafan karıştı.

“Çok uzun yıllar doğru şeyleri yapmaya çalışarak, spiritüel olmaya çalışarak büyük bir içsel savaş verdin, kendinle savaşıp durdun, hepsiyle aynı anda, farkına vardın ya da varmadın; ama sadece eski kimliğini süslemeye çalışıyordun. Ve işe yaramadı.

“Bu nedenle sen ve senden önce buraya gelenlerin sonu böyle oldu – 21 günlük, bazen daha da uzun; yoğun, acımasız, göz açtırmayan şevkat.

“Bu andan itibaren, Patrick, artık Patrick yok, bir Patrick olmasını istemediğin sürece. Ama artık sen tekil değilsin. Tek bir ifade ya da kimlikle sınırlı değilsin.”

“Doğruyu söylemek gerekirse sen hiç birşeysin. Sen, eski dilde söyledikleri gibi, mu’sun. Hiçbirşey. Artık sen yoksun. Paramparça olup var olmaktan çıktın. Geriye bir şey kalmadı. Hiçbirşey anlamına gelen “mu” kelimesini artık kullanmayacağız diyecek kadar ileri gidebilirim çünkü onu söylediğin anda o bir şeye dönüşür.

“Sen hiçbirşeysin. Bu andan itibaren, sen hiçbirşeysin.

“Ama hiçbirşeylik sessizlik gibidir. Sessizliğin içinde bile sessizlik yoktur. Hiçbirşeylik istediğin her şey olmak gibidir. Artık sadece Patrick olmaya bağlı değildir. Artık sadece kendin için daha iyi bir yaşam kurmaya bağlı değildir ve tabii ki  artık aydınlanma ve spiritüelliğe bağımlı değildir. O da Patrick için eski kimliğini güçlendirmek ve güzelleştirmek için oynadığın oyunun bir parçasıydı.

“Onun güzelliği ve büyüklüğü, aydınlanmayı elde ettin. Sonunda geldi. Sonuna tüm o acımasız ve yok edici eski tekliğin ardından onu elde ettin.

“Hiçbirşeylikte her şey oldun. Artık Patrick’e odaklanmak zorunda değilsin. Artık tekil değilsin. Artık sadece hayatta ya da ölü değilsin. Herşey oldun. Artık maskülen ya da feminen değilsin.

“Hiçbirşeyliğin güzelliği seni özgür kılmasıdır. Seni gerçek bilinç durumunda özgür kılar. Diğer bir değişle, sevgili eski Patrick, bu andan itibaren seçtiğin her şey, seçtiğin her bilinç durumunu canlandırabilirsin. Görüyorsun ya Patrick’in o çok sınırlı durumunda o bir canlandırma değildi. O tek gerçekti. Kendini canlandırma/rol yapıyormuş gibi görmüyordun. Kendini sadece yaşıyormuş gibi görüyordun.

“Ama biri farkına varışlarına izin verdiğinde bu sanki bilincini serbest bırakmak gibidir. Ve o anda, rol yapabilir istediğin her şey olabilirisn. Bir sihirbaz olabilirsin. Avanağın biri olabilirsin. Aynı anda ikisi de olabilirsin.

“Bedenlenmiş bir Üstat olabilirsin veya görüş alanlarının ötesinde herhangi bir şeyin var olduğundan tamamıyla habersiz biri de olabilirisn.  Aynı anda ikisi de olabilirsin. Aynı anda bolluk ve yokluk içinde olabilirsin.

“Güzel olan artık istediğin rolü üstlenebileceğin ve onun bilinci olabileceğin şekilde kendini özgür kıldın. Görüyorsun ya sen daha önce bilinçli değildin. Farkında değildin. Önceden o kadar tekildin ki Patrick’in hayatta kalmasından başka hiçbirşeyin farkında değildin.

“Şimdi ondan özgürleştiğine göre rol yapıp istediğin şey olabilirsin. Bu tamamen istediğin şekilde ifade edilmiş bilinç ve farkındalık hareketidir. Bu, sevgili Patrick, özgürlüktür. Bu, gerçekten de, özgürlüktür.

“Bir anlığına kendinin tek bir tanımına kilitli kalmadığını düşün. Kendinle bu büyük çatışmada olmaktan çok hareket etmekte, bilinci istediğin şeye uygulamakta özgür olduğunu hayal et.”

Patrick derin bir nefes aldı ve şöyle dedi: “ Öyleyse artık aydınlandım mı, sevgili Üstat? Ben aydınlandım mı?”

Üstat derin bir nefes aldı; gülümsedi ve şöyle cevap verdi: “Eğer onu seçersen.”

 

Bu doğaldır

Hikâyem burada sonlanıyor. Bir sonraki hikâye yakında çıkacak olan dünyaca çok satacak kitabım; Bir Üstad’ın Anılarında. Ve bu sizin hikâyeniz. İster direkt ister mecazi olarak alın bu sizin hikayeniz. Herşeyi aydınlanmanız için yaptığınızı kendinize söyleyip aslında kendi Patrick’inizin, kendi tekliğinizin, kendi eski kimliğinizin aydınlanmasına çalışırken kendinizle verdiğiniz büyük savaşın hikâyesi.

Aydınlanmanın güzelliği doğal olmasında yatar. Kendi Patrcik’iniz tarafından bile kontrol edilemez. O tekil “hayatı daha iyi hale getirmeye çalışan” Patrick tarafından maniple edilemez.

Aydınlanmanız henüz gelmedi çünkü onu istediğinizi sanıyorsunuz. Aydınlanmanız burada değil çünkü onun için dileniyorsunuz ya da onun için gerçekten samimi değilsiniz. O gerçekten siz olduğunuz için orada.

Aydınlanmanız maniple ya da kontrol edeceğiniz bir şey değil. Bir süreliğine onu maniple edecekmiş gibi davranabilirsiniz. Ama, sevgili dostlarım, o göz açtırmaz. O şevkatinde acımasızdır. Sizi sınırlamalarınızdan özgürleştirir. Size ögürlüğünüzü geri verir, karşılığı ne olursa olsun, kaç tane acı dolu gece, kaç tane hastalık, kaç tane berbat ilişki ya da her neyse yaşarsanız yaşayın o şevkatle oradadır.

Bu güzel, güzel anda hadi derin bir nefes alalım.

Ne yapacaksınız? Patrick’inizle ne yapacaksınız? Hm.

Bu aydınlanmanın, bu farkına varışın, o insan için olmadığını anlayın – Bugün şu kapıdan giren o sınırlı insan, bana ve insan makyo metremize gerçekten istedikleri ve seçtikleri konusunda yalan söleyen o insan.

Bu sorunun gerçek cevabı, bilmiyor olmanızdır. Ve bunu büyük bir sevgi ve onur ile söylüyorum. O sorunun cevabını bilmiyorsunuz – İnsan kimliğinize daha iyi bir hayat yaratmak mı yoksa gerçekten aydınlanmak için mi buradasınız? Gerçekten bilmiyorsunuz ve fark da etmez zaten. Bilmeniz gerekmiyor. Fark etmez.

Gerçek şu ki gerçek doğanıza, Patrick olmayan gerçek Ben olan Beninize geri dönüşün farkındalığı bu dünya üzerindeki herkese bir şekilde zaten olacak. Sizlere çok daha kısa bir sürede.

Ne yapacaksınız?

Derin bir nefes alın. Ah, evet.

Derin bir nefes alın ve içinde gevşeyin. Ona izin verin. Biliyorsunuz ki karanlık günler ve geceler, bu işkencevari içsel dualite bile bir nedenden dolayı burada. Ders olsun diye değil. Patrcik’inize bir şeyler kanıtlamak için değil. Ama aydınlanmanın, farkına varışın büyük şevkati ile buradalar – Zaten onun orda olduğunun farkıa varışı. Yeni bir şey yok. Yeni hiç bir şey yok. Artık bu iizn vermeyle alakalı.

Biliyorum belki bu çok basit. Biliyorum belki bu çok kolay. Ama, sevgili dostlarım, olan bu.

Kendi Patrcik deneyimi versiyonunuzdan geçebilirsiniz. Berbat. Berbat. Paramparça oluyormuş gibi hissederek; bunu atlatıp atlatamayacağınızı merak ederek. Şimdiden size söyleyeyim atlatacaksınız. Derin bir nefes alıp onun gözlemcisi olabieceğinizi söyleyeyim. Olmuyormuş gibi yapmayı kesin. Üstünü örtmeye çalışmayı bırakın. Bir nedenden dolayı orada.

Yanlış mı yapıyorum diye merak etmeyi bırakın. Hayır. Hayır. Aslında yapmıyorsunuz. Hem de hiç yapmıyorsunuz. Bu temizlenmedir. Bu size bulaşanları serbest bırakmaktır.

Aydınlanmakta olanın Patrcik olmadığını anlamanıza yardımcı oluyor. O sizsiniz. Hepiniz.

Şimdi birkez daha odadaki enerjiyi hissedelim.

(duraklama)

Belki bugün bu acımasızlığın, kaosun, kafa karışıklığının, dengeli olmanın dengesizliğinin bir kısmına kendimizi açtık. Başka bir değişle, odayı güzelleştirmek ve üzerine peri tozu dökmeye çalışarak değil; ama  “Wow! Bu gerçek. Yani, oluyor işte. Farkındalık ve bilinç, Patrick’imden, kendi sınırlarımdan dışarı çıkmak - gerçekleşiyor” diyerek. Deneyimleye durduğunuz tüm bu zorluklar, ağrılar ve sızılar, onlar önemli ve gerçekler. Tüm o şüpheyle içlerine takılıp kalmak zorunda olmaktan çok gözlemcisi olabilirsiniz.

Hadi güzel derin bir nefes alalım ve çok gerçek olan bazı şeylerin açığa çıkışını hissedelim. Güzelliklerin yanında zorukların da açığa çıkışını.

Hadi güzel derin bir nefes alalım ve aydınlanma denen bu bütünü hissedelim. Tabii ki sandığınız şey değil ama bu iyi haber. (Birkaç kişi kıkırdar)

Hadi güzel derin bir nefes alalım ve gevşeyip izin verirseniz yaratımda her şeyin nasl da mükemmel olduğunu hissedelim.

Teşekkürler, sevgili dostlarım. Size alçak gönüllülükle hizmet eden ben Adamus. Teşekkürler. Teşekkürler. (seyirciler alkışlar)