KARİZMA DİZİSİ
ŞAUD 1: “Karizma 1” – ADAMUS sunumu: Geoffrey Hoppe kanallığıyla
Kırmızı Çembere 02. Ağustos. 2014 tarihinde takdim edilmiştir.
Ben O Benim, Egemen Alandan Adamus.
Toplantımıza hoş geldiniz. Yine dönüp gelenler, hoş geldiniz. (Adamus kıkırdar) Ben hep şaşırıyorum. Hep şaşırıyorum. Acaba inatçı mısınız, ısrarcı mısınız yoksa bir Cumartesi öğleden sonrasında burada olmaktan daha iyi yapacak bir şeyiniz mi yok, bilemiyorum ama yine de hoş geldiniz, sevgili arkadaşlarım.
Yükselmiş Üstatlar Klübünde bir tabela var, tam da kapı girişinde olan bu tabelada, “ Her şeyden vaz geçtim ve kendim dışında, hiçbir şeyin geri dönüşünü beklemiyorum.” Yazıyor.
Kişiliğin Ötesinde
Her Yükselmiş Üstat, her şeyden vazgeçtiğinde bir nevi ruhsal bir ergenlik sürecinden geçer. Oh, ve bu yalnızca paradan ya da eşyalarınızdan, evinizden, işinizden, ailenizden vaz geçmek değildir. Ama bir kez gerçekten ona doğru yol aldığınızda, gerçekten vaz geçtiğiniz şey, kendiniz olarak bildiğiniz her şeyden vaz geçmektir. – bu sizin ya da başka bir uyanışta olan insanın karşılaşacağı en meydan okuyucu şeylerden biridir; kesinlikle, çünkü daima kişilik üstüne, kendiniz üstüne gelişme isteğiniz vardır. Bunu giysi dolabınız, işiniz, toplumdaki statünüz, kendinizle ilişkiniz gibi şeyler yoluyla yaparsınız. Daima kendinizi yeni ve ilginç bir biçimde tanımlamaya çabalarsınız. Ama nihayetinde, hepsi yıkılır, parçalanır, lime lime olur ve zarif bir biçimde onu salıverirsiniz. Zarif bir biçimde.
Bu da işte, benim önümüzdeki Şaudlarda yapmayı umut ettiğim şey ve ismini de birazdan sizlerle paylaşacağım. Hımm. (Birkaç kişi kıkırdar) Şimdi bırakacağım sizi, bir parça tahmin yürütün.
Ama gerçekten olan biten şey, kişiliğin ötesinde bir şeydir. Zihin onu kavrayamaz. Yapamaz. Zihin, “Tamam, Ben biraz daha az ben olacağım.” diyerek, bir biçimde kendini haklı çıkarmaya çabalar. Ama bunu öyle ya da böyle yapamazsınız. Zihin, “Kötü alışkanlıklarımdan kurtulacağım.” Der. Pek ala, keşfedeceğiniz– ve ben bunu derken kayıt oluyor –kötü alışkanlıklarınızın gerçekte size pek de güzel hizmet ettiğini keşfedeceksiniz. Benim kaygılandığım, sizin iyi alışkanlıklarınız.(güler) Gerçekten. Alışkanlıklarınız, şu erdemli olduğunu düşünerek yaptıklarınız, savunduklarınız, tutunduklarınız hatta ben onları sizden almaya, başınızdan def etmeye kalktığımda tutunduklarınız.
Kötü alışkanlıklarınızı, doğal olarak sevmiyorsunuz
Onlardan kurtulmaya çabalıyorsunuz, onları yenmeye çabalıyorsunuz. Onlar kendi içinizde, kendinizin güç savaş meydanları– teşekkür ederim ( Linda’ ya) – Anlayacağınız, benim kaygı duyduğum kötü huylarınız değil. Sizin iyi huylarınız, saygı değerliliğinizin temel yapı taşları, kişiliğiniz olarak düşündüğünüz huylarınızla ilgili olarak kaygı duyuyorum.
Siz bir hayli komik biçimde– he hehe, bana komik geliyor – şu kişiliğiniz, kimliğiniz dediğiniz şeyden sanki bir büyük boşluk gibi bir şeye doğru komikçe uzaklaşıyorsunuz. Böyle değil, ama ona bir boşluk-uçurum gibi yaklaşmak durumundasınız. Ona bir sonra ne geleceğini bilmeden yaklaşmak durumundasınız. Aksi takdirde, kişiliğiniz ona yapışmaya ve kendi için olmak istediği imajla ona biçim vermeye çabalayacak. Ve sizin keşfettiğiniz gibi, kendiniz için sahip olmak istediğiniz imaj pek de elde edilemez .…pek de elde edilemez.
Ama yine de bunu elde etmeye çabalamayı sürdürürsünüz. Onun üstüne varmayı sürdürmeye çabalarsınız. Size şimdi şunu söyleyebilirim – ve bu mesaj açıkça size, dış dünyaya değil– onu elde edemeyeceksiniz. Öyleyse çabalamayı bırakın. İşte bu nedenle ben, bütün bu amaçların plan ve programların taraftarı değilim. Bütün bunlar ölümlüler içindir. He heh. (Adamus ve dinleyicilerden kıkırdamalar) Ben ölümlüler derken, fiziksel bedenden söz etmiyorum. Hayatın ne olduğuna ve onu programlamaya dair bir yanılsamaya-bir algıya tutunanlar diyelim- tutunanlardan söz ediyorum. Ve gerçekten de birçok insanın hayatı böyle –ona uymaya çabalamak, daimi olarak “Ona nerede ayak uydurabilirim? Nasıl ayak uydurabilirim?” sorularını sormakla geçiyor. Ve de çağların heybetli sorusu, “Ben kimim?”
Bunu bir daha sakın sormayın. Ah, içinizden bu soru geldiği anda, her ne şekilde yeniden gelirse gelsin–bu sorunun geldiğini hissettiğiniz anda derin bir nefes alın ve “Ben O Benim. Kapa çeneni!” deyin.(bazıları kıkırdar)
Sam’in Son Durumu Üzerine
Bugünkü oturumumuza biraz da Sam ‘in son durumu üzerine konuşarak başlayalım.(dinleyiciler “Ooh” diyerek tepki verirler) Ooh. Sam (Tobias’ ın bu zamandaki enkarnasyonu).
Kırmızı Çemberi duyalı 5 yıl oldu ve Sam’i de duyalı 15 yıl olması bayağı tuhaf. Şimdi, bu rastlantımı değil mi? Hayır, birazcık bile değil.
Evet, Sam15 yaşına geldi. Bir an için kendi 15 yaşınızın nasıl olduğunu tasavvur edin. Daha önce bunun hakkında konuştuğumda kötüydü. (Adamus kıkırdar ve bazı dinleyiciler gülerler) 15 yaşında olmak ne kadar da zor. Tam her şeyin arasındasınız. Artık çocuk değilsiniz, ama henüz yetişkin de değilsiniz. Araba sürecek kadar büyük değilsiniz ama bisiklete bindiğinizde de aptal görünüyorsunuz.(güler). Hayatı becerebilecek maharetleriniz hatta zekanız bile henüz yok ama çaba içindesiniz. Şimdi Cauldre’nin o yaşta her şeyi bildiğini düşündüğünü, söylediğini duyuyorum, eh birçoğunuz da öyleydi ya. Ebeveynler hiçbir şey bilmiyorlardı. Cauldre kendisinin ‘klas’ anlayışta olduğunu ama ebeveynlerin bir parça bile öyle olmadığını düşünüyordu.
Ama yine de ne tuhaf bir yaştır, 15 yaş – erkek çocukları ergenlikten henüz çıkarlar, neyse, kızlar da o yaştaki erkek çocuklara bakarak “Ne kadar ergenler.” Diye düşünürler.(Adamus kıkırdar)
İşte Sam15 yaşında ve çok ilginç bir hayata doğru ilerliyor. Aslında pek de bir hayatı oldu sayılmaz, çünkü uzun, uzun yıllar boyunca kabuk bedenden başka bir şey değildi. Bunu düşüne biliyor musunuz? Sadece bir kabuk olmak. Tıpkı boş mukavva karton kutu gibi. Birisi içine bir şey koysun da UPS ile bir yere göndersin diye bekleyen boş karton kutu.( birisi kıkırdar) Teşekkür ederim. Ben alkışlayacaksınız ya da hafifçe gülersiniz ya da…….diye düşünmüştüm.
LINDA: Ben sümenle patpat yapabilirim.
ADAMUS: Tamam. Yani 15 yaşında ve ara bir durumda ve de uzun yıllar sadece kabuk bedendeydi. Kendisinin, Tobias’ın tam bilinci ya da enerjisi akmamıştı.
Sonra, Tobias, Tobias’ın özü bedene girmeye başlayınca, ondan sonra kendi kimliğini oluşturmaya başladı Ama daima onunla olan bir şey vardı, sizin de sahip olduğunuz gibi bir kişilik geliştirmeye, kendisini bu kişilikle özdeşleştirmeye bir direnci vardı; hep belli bir role, belli bir yönteme ya da kimliğe kendisini kilitleyecek bir şey yapmaya gönülsüzlüğü vardı.
Şimdi, Sam’in yolculuğunun sizin de yolculuğunuz olduğunu fark etmek ilginç. Oldukça farklı gerçi, sizler kabuk bedenler değildiniz, bazılarınız buna dönüştü ama o zamanlar öyle değildiniz.(güler) Hiç biriniz değildiniz, şüphesiz. Hiç biriniz. (Adamus kıkırdar)
Pek ala. Aslında, bunda biraz gerçeklik payı var, çünkü bir parçanız bir süre çıkıp gitti. Bir parçanız çıkıp gitti ve ne bir şey ne de bir kimse de onu yerine girmedi ama bu ruhsal ergenlik zamanı, çok kafa karıştırıcıydı. O kadar kafa karıştırıcıydı ki, ne yapacağınızı bilemediniz. Tam olarak bir süre için geri çekildiniz.
Ve de bildiğiniz gibi, kaynaklarınız, bolluğunuz hatta şevkiniz, hayata karşı isteğiniz solup gitmiş gibi gözüktü. Altından kalkamadınız. Aynı şeyleri daha fazla tekrar tekrar yaparak altından kalkamadınız. Bunun sizinle uyum içinde olmadığını biliyordunuz. Bunun sizi gitmek istediğiniz herhangi bir yere götürmeyeceğini biliyordunuz, ama ne yapacağınızı da bilmiyordunuz.
Bu bir çocuğun ergenliğe girmesine çok fazlasıyla benziyor. Bedeniyle ne yapacağı hiç bilememek durumu. Düşünceleri değişiyor, her şey değişiyor. Böylece, pek çoğunuz geriye çekildiniz.
Şunu da işaret etmek ilginç olacak; Aslında daha derine dalmaya çabaladınız. Bazı eski tutkuları aktive etmeye çabaladınız ve bu işlemedi. Bu işlemedi. İçsel bir direnç vardı. Şöyle söyleyeyim, içinizdeki tanrısal zeka, “Bu işe yaramayacak.” Diyordu. Ve siz bir biçimde ellerinizi yukarı kaldırdınız ve teslim oldunuz. Kendinizin kabuğu oldunuz.
Beden hala tepki veriyordu. Kişilik oto pilotta gibiydi. İşlevde bulunuyor, konuşabiliyordu. Ve bir bakıma, bu oto pilot durumunda kendini yeniden yapılandırmaya, yeniden tanımlamaya çabalamayı sürdürüyordu. Sizi deliye döndürüyordu, kesinlikle deli ediyordu. Sonra da sizden artık sormamanızı istediğim soruyu, soruyordunuz. “Ben kimim?” deyip, duruyordunuz. Benim Fransa’da olup, partilediğimi düşündüğünüz, gece geç vakitte dolabınızdan çıkıverip, “Ama ben kimim? Sevgili Tanrı, sevgili herhangi bir kimse olmayan Adamus, Ben kimim?” diyordunuz.(güler)
Sonra da bir falcıya doğru tüyüyordunuz. Biliyorum, yaptınız. Gördüm. Bunu yapmaktan utandığınızı biliyorum. Kendinizi suçlu ve zavallı hissettiniz, hissetmelisiniz de. Ama bir çeşit medyum vesaire gibi birine kaçıp gidiverdiniz. Herhangi bir şeye ama siz kaçıverdiniz. Herhangi bir şeye ama aslında kendi içinizde derinlere dalıyordunuz, çünkü incitiyordu ve bir dereceye kadar hala incitiyor. Evet, bir dereceye kadar böyle sıvışıvermenizi, beni kandırmanızı, gidip bir okuma( medyuma vesaireye) yaptırmanızı anlayabiliyorum, çünkü ümitsizdiniz. Başka ne yapacağınızı bilemiyordunuz ve kesinlikle bir yerlerde birilerinin cevap verebileceğini düşündünüz.
Sonra ne oldu? Evet, bu öyküyü biliyoruz. Bir Üstadın Anıları diye bir öykü yaratmak zorunda bile değilim, ama yapacağım. Kaçıp bir okuyucuya gidiverdiniz ve daha da fazla karışıklığa düştünüz. Bir süre için size bir parça kimlik verdiler. “Oh evet, Mısır’da bir prensestin.” Evet, aslında öyleydiniz, bu konunun yanı sıra.(güler) Özür dilerim. Bunu itiraf ettirmem lazım. Siz asla hatırlamayacaksınız. Siyahlar İçindeki Adam gibi.– zızzzt! – bunu hatırlayamıyorum (güler) Oh, sizin aptal filmlerinizi izliyorum. (Adamus kıkırdar)
Böylece size geçici olarak kimlik üflediler. Sizde onu yedeğinize aldınız ve birkaç gün kendinizi iyi hissettiniz, ya sonra ne oldu? Fossssss! Büyük düşüş. Büyük düşüş. Biz Sam’den mi söz ediyorduk yoksa sizden mi? Hımmm. Hımmm.
Evet, Sam, 15 yaşında, çok ilginç. Asla gerçekten bir kişilik geliştirmedi. Bazıları onu donuk buldu. Bazıları onun bir biçimde sıkıcı olduğunu söyledi. Bazıları ayaklarının hiç yere basmadığını, hiçbir şeyle bağlantı kuramadığını ve gündüz düşleri içinde olduğunu söyledi ki, gerçekte de öyleydi. Kendi içinde çok önemli bir süreçten geçiyordu.
Hayatla ilgili beceriler kazanmaktaydı ama bu konuda pek de iyi değildi. Sam, 15 yaşında ve pek de iyi bir öğrenci değil. Hayır. Pek çoğunuz gibi yani.(bazıları kıkırdar) B’ler ( okulda alınan not derecesi)oldukça iyi diye düşünülüyor. B’ler evde kutlama günü. C’ler kabul edilebilir. Öyle özellikle çok akıllı değil ama inanılmaz sezgisel.
Kafasından çıktığında, yapıları, kalıpları çözmeye çalışmayı bıraktığında, zihne ve mantığa başvurmayı bıraktığında– inanılmaz. Herhangi bir şeyi hızlıca çözebiliyor. Olguları ve biçimleri bilmek zorunda değil.
15 yaşındaki Sam’in üniversiteye gitmekle ilgisi yok ama belki de kısa bir süre için gidecek ve sonra her şeyden inanılmaz derecede sıkılacak, evet, sıkıcı öğretilerin gerçek hayatla, hayatın gerçek tadı ile pek az yapacak şeyi var. Öyle özellikle iyi bir öğrenci değil ama birçoğunuz gibi, son derecede sezgisel.
Fark şuradaki, Sam bu sezgisini gizlemek için 20-30 yıllık programlama içinde değildi. Sam göreceli olarak açık ve temiz kalmıştı. Ebeveynleri, şimdilerde boşandılar, her ikisi de üniversitede öğretmen olmalarına rağmen onu anlamadılar. Ben Sam hakkında mı yoksa sizin hakkınızda mı konuşuyorum? Onu gerçekten anlamadılar– sizi – çok iyi anlamadılar ve bir biçimde onu görmezden geldiler ve böylece bu durum ona kendi kendine kalması için hayli zaman verdi.
İlginç olan 15 yaşındaki Sam şimdilerde ergenliğinin solgun günlerinde ve de biz onun hakkında daha fazla konuşabiliriz. Biz bir biçimde, onun bu çok hassas ergenlik yıllarında onu yalnız bırakmıştık. Onun hakkında daha da fazla konuşacağız, çünkü Sam tıpkı Tobias’ın olduğu ve hala hissettiği gibi, her birinizle ayrı ayrı çok derin bir bağlantı hissediyor.
Sam bir bağlantı hissediyor. Henüz ne olduğunu bilmiyor ve bilmemesine aldırış etmiyor. Tam olarak ne olduğuna da aldırmıyor. Kırmızı Çember denen şeyi, bireysel olarak Şambra’yı ve ayrıntıları bilmeye aldırış etmiyor, çünkü o bunu hissediyor. Ve işte bunun içinden ortaya çıkmasına izin veriyor. Orada bir şeyler olduğunu biliyor.
O bunun, bir destek, yoldaşlık, kabul, şefkat diyebiliriz, sanırım- olduğunu biliyor. Onun orada olduğunu biliyor ama tam olarak nerede olduğunu bilmiyor. Ama buna aldırmıyor ve bu da çok önemli bir nokta. O ayrıntıları bilmek zorunda değil. İşin aslı, bir bakıma bu onu şimdilerde hissetmekte olduğu zenginlikten bir parça uzaklaştırırdı çünkü eğer Kırmızı Çember ve Şambra’ yı yeniden birdenbire keşfetseydi, çok fazla ayrıntıya girerdi. Ama şimdilerde, o her birinizin ayrı ayrı zenginliğini hissediyor. Evet.
Şimdi, ben hiç de şaşırmazdım … Cauldre birazcık filtreliyor ama onu şöyle bir kenara şutlayalım. Bazılarınızla konuşmaya başlasa, bağlantıya geçse ben hiç şaşırmayacağım.
Bu yaz bir çiftlikte çalışıyor ve bunu seviyor. O toprakla uğraşmaktan hoşlanıyor. Çiftlikte öyle çok fazla hayvan yok, daha çok sebzeler ve meyveler var. Ama böyle bir ortamda çalışmayı, dışarda olmayı, doğayla teması, bir şeylerin yetişmesini izlemeyi, hayatın güzelliğini görmeyi seviyor. Şehirden, merkezden kaçmış, çiftlikte çalışan bazı arkadaşlarıyla birlikte ve burada tutku buluyor. Daha önce asla hissetmediği bir tutku. Kaikho’su. Ve bu sadece bitkilerden, topraktan ya da akşamları dostlardan gelmiyor ama içinde bir şeyler hissediyor, bir şeyler içinde açılıyor.
Aynı zamanda hayatın duyumsallığını hissediyor. Şöyle diyelim, çok seksüel, güzel bir hissin ortaya çıktığını hissetmeye başlıyor. Bazı okul arkadaşlarıyla birlikte-çok kere- İnternet ve pornografi gördü. Hiçbir zaman da buna gerçekten aldırmadı. İşin aslı, bu ona kafa karıştırıcı geliyor çünkü ondan gelen enerjiyi hissediyor. Ola gelen suiistimali ve beslenmeyi hissediyor ve de kendi kendine cinsellikte, yakınlıkta çok güzellik olduğunu söylüyor, düşünüyor ama nerede o, diyor. Kimse bundan söz etmiyor. Seks ya kötü bir şey ya da yasaklı bir şey ya da bu pornografik ilişkiler. Bu nedenle şimdilerde bu konularda, diğer insanlar cinsellikle ilgili olarak kutsal bir biçimde, güzel bir biçimde konuşmuyorlar diye, kafası çok karışık.
Şimdi, böyle düşünen bazıları var kuşkusuz ama genelde kitle bilincinde seks ya suçluluk ve utanç ya da karanlık ve yozlaşmışlık ve enerji beslenmesi biçiminde. Bu çiftlikte çalışması, hayatının daha sonraki bölümünde nasıl bir yol izleyeceği hususunda şimdilerde ona esin veriyor. Şu sıralarda bayağı gelişmekte yani.
Sam uzun boylu ve sizlerin yakışıklı dediklerinden ama şaşırtıcı olan artık ebeveynlerinden hiç birine benzememesi. Daha küçükken benziyordu. Ama sonra bu ergenlik sürecinden geçti ve pek pırıl pırıl bir şey yaptı şeyi yaptı- atasal biyolojiden vazgeçmek. Her birinizden tek tek yapmanızı istediğim şeyi yaptı- atasal biyolojiden vaz geçmek. O sizin değil. Kiralanmış. Miras alınmış.
Aslında o, atasal biyolojisiyle pek zaman harcamadı. Onun parçalarını kullandı, fiziksel bedene doğmak için onun niteliklerini kullandı. Ama ergenliği süresince, onu gerçekten salıverdiği çok ilginç bir safhadan geçti. Yaptığının bu olduğunu bilmiyordu. Ama yine de, hayli yüksek düzeyde, atasal biyolojisini salıverdi.
Hala atasal biyolojisinden kalan birkaç iz olsa da, ebeveynlerine benzemiyor- çok uzun boylu ve yakışıklı. Tabii, hem erkekler hem de kadınlar ona çekim duyuyorlar. Ve sadece fiziksel cinsellik için de değil, kişiliğinde ötürü, aslında doğruyu söylemem gerekirse, kişiliğinin olmayışından ötürü.( ona çekim duyuyorlar)
Sam çok sevecen, çok hassas ama o da sizin gibi onu etkileyip, sarsacak şeyleri buluyor. Kendisini koruması gerekiyor. Olaylardan uzak durması lazım ve işte bu yaz çiftlikte çalışması, bu nedenle onun için ideal oldu.
Evet, kadınlarla yakın ilişkisi oldu. Seks yaptı, oldukça genç olmasına rağmen oldu ama çok çok güzel bir biçimde oldu. Bir çoğunuzun yaptığının aksine- bir an için gözlerimi kapatacağım- ama geriye dönüp o yaşlarınıza bir bakın, gerçekten duyarlılığınız ya da farkındalığınız yoktu, hantallık ve de oh, acelecilik…..(Adamus kıkırdar) Oh, tamam. Devam edelim. (birkaç kişi kıkırdar)
Evet, Sam, tekrar edelim, çok yetenekli, artistik, çok hünerli, ama henüz bunları ifade etmek için herhangi bir gerçekten açılma fırsatı olmadı. Böylece uzun zamandır ona olan en iyi şey bu yaz. Çiftlikte geçirdiği bu yaz, sizin o yaşta yaptığınız gibi birçok şey keşfedecek.
Sam ‘in son durumuna bir parça göz attık. Ergenliğinden çıkarken ona yakın temasta kalacağız.
Ruhsal Ergenlik
Ergenlikten çıkmayı konuşurken, birçoğunuzun deneyimlemekte olduğu, ruhsal ergenlik de var. Çok zor bir şey. Çok yoğun bir kişilikten çıkıyorsunuz– çok, çok, çok yaşamlar boyu geliştirilmiş bir kişilikten – ve şimdi o çözülüyor.
Direnç var. Birçok yollarla ona tutunmaya çabalıyorsunuz. Ve çok sık olarak ta, bana göre doğal olarak, kendinizle ilgili bazı şeyleri salıvermek ve sonra da kendinizle ilgili başka şeylere odaklanmak ya da başka şeyler geliştirmek istiyorsunuz.
Ve temel olarak ruhsal gelişme sırasında, özellikle de bu ergenlik sürecinde ve bu süreç sona ermekte iken, bazı şeyleri salıverdiğinizi anlayacaksınız, sanki bir soğanın birçok katmanları, katmanları, katmanları gibi olduğunu, soğanın kabuklarını soyduğunuzu, biraz daha soyduğunuzu, biraz daha da soyduğunuzu anlayacaksınız. Ve öyle bir noktaya geleceksiniz ki, durmadan soğanın kabuklarını soymakta olduğunuzu anlayacak ve , “ Bu katman katman kabukların soyulması ne zaman bitecek, hiç bitmeyecek mi?” diyeceksiniz.
Gerçekten bu şekilde soyup durmaktan bezdiğiniz, ölesiye yorulduğunuz bir noktaya gerçekten geldiğinizde, işte bu nokta da her şey patlar, dağılır, çözülür, dağılır, gider, diyebiliriz.
Bu korkutucu bir süreç, çünkü yineleyelim, birçoğunuz böyle düşündü…..olagelen iki düzey vardır. Alttan alta içte yatan bir istek vardır, buna ruhsallık diyelim, Özü- Tanrıyı idrak etmek, gerçek özü keşfetmek. Bu alttan alta süregiden isteğiniz hep vardır. Ama henüz bunu idrak etmediniz. Belki de açık seçik ortaya koyamadınız. “Evet, en derinde bu kuvvetli arzu var.” Diyemediniz. Özellikle de zihinsel olarak“ Hayatımdan bıktım ve canıma tak etti. Bir şeylerin değişmesini istiyorum” ya da “ Daha iyi bir şeyler olsun, istiyorum.” Diyerek, başka düzeylerde bu arzuyu doğruladınız.
Evet, öte yanda bir düzeyde de, “ Daha çok bolluk istiyorum. Daha genç olmak istiyorum. Daha akıllı olmak istiyorum. Hedeflerimi başarmak istiyorum.” Deyip, durdunuz. Böylece, burada alttan alta otantik olarak kendini bilmenin derin arzusu, gerçek bir biçimde, yatıp duruyordu. Bu iki şey birçok şekilde birbiriyle çelişti, çünkü kişilik kendisinin ortadan kalkmasını istemez. Hiç de istemez. Kişilik kendini geliştirmek, düzeltmek ister. Yaşamlar boyu gelişmeye programlanmıştır, programlanmış ve de programlanmış – zekasını geliştirmeye, bolluğunu geliştirmeye, görünümünü geliştirmeye, arkadaşlıklar kurmayı geliştirmeye, insanları yenmeye ve bir çok bunun gibi şeye. Böylece, kişilik, kimlik kendisinin çözüleceği olgusunu derinden kavrayamaz.
Alttan alta hala “ Muhteşem çok şükür. Zamanı geldi. Bu ne zaman olacak? Bu oynadığımız maskaralıktan ne zaman çıkacağız? Ne zaman bu oyunların ötesine geçip, otantik olacağız?” diyen bir şey de vardır.
Evet, sonra zihin buna zıplar ve “Oh evet, otantik. İşte bu.” Der. Çünkü zihniniz, kişiliğiniz bir şeyler hissetmiştir, “Evet, otantik.” Ve hemen otantik olmaya çabalar ve bunu yapamaz.(bazıları kıkırdar) Yapamaz. Ve de bu bir yere kadar da gülünecek bir şeydir, çünkü otantik olmayan bir şeyle otantik olmaya çabalıyorsunuzdur. Bu gerçek siz değildir.
Işık Beden
Haydi, şimdi kendinizi hissedin. Kendinizi, bedeninizi, düşüncelerinizi özünüzü hissedin. Yüzeyde ne var, diğerleriyle karşılaşınca ne oluyor, ne yansıtılıyor–içerde gerçekten ne olduğu değil ama ne yansıtıldığı – bu eski biyolojidir. Biz ışık bedenle çok çalışacağız. Aslında, çalışmayacağız. Işık bedene izin vereceğiz.
Bunu anlıyorsunuz ana bazılarınızın çok hüsran içinde olduğunu biliyorum, çünkü – ve bunu özellikle not edin – çünkü eski insan zihninizden ışık beden yapmaya çabalıyorsunuz. Ve bu ikisi birlikte çok da iyi çalışmaz. Kişiliğinizi kullanmaya çabalıyorsunuz, zihninizin ışık bedenin nasıl olması gerektiğine dair kavramıyla ışık bedeni getirmeye çabalıyorsunuz. Bütün yaptığınız da eski bedeninizi berbat etmek. Eski bedeninizde çelişkiye neden oluyorsunuz, çünkü eski beden tarzıyla düşünüyorsunuz.
Bir biçimde yerden iki feet yukarı yükselip yürüyecekmişsiniz, sisli bir gece de neon gibi parlayan, uçucu bir şey olacak ve Bızzt! Bızztt! Bızztt! Yapacakmışsınız gibi düşünüyorsunuz.(güler) Bununla hiç alakası yok, hiç de böyle bir şey değil! Böylece, ışık bedenle gerçekten bir şeyler yapmadan önce, ışık bedenin ne olduğuna ilişkin bir sürü düşünceleri def etmemiz gerekecek.
Bu ilginç. Çelişkidesiniz. “Evet, tamam ama benim yalnızca ışık beden için bir arzum var. Bu insan bedeninden bıktım. Bu beden bir anda yaşlanıyor, ağırlaşıyor ve daha da dengesizleşiyor.” Diyorsunuz. Çok derin düzeyde içinizde -bu nedenle Kaikho’ dan söz ettim- içsel tutkunuz, içinizde yanan ateşi hissediyorsunuz. Bu nedenle geçen ay bundan söz ettim, çünkü bu Kaikho, bu tutku, bu açıklanmaz, bu bilinemez olan –bilme-biliş- aslında ışık bedeni getiriyor.
Sonra da kafanız bu işe sahip çıkıyor ve size neden ışık bedeni istediğinize dair tüm nedenleri sıralıyor ve biliyorum ki bazılarınız ışık bedenin kitaplarını çoktan yazmaya başladınız bile ama onun neye benzediğine dair hiçbir ipucunuz bile yok. Ve de yapacağınız şey diğer insanları da yanlış anlamalarınızla berbat etmek olacak. Oraya ulaşacağız, size rağmen oraya gideceğiz, çünkü bu biyolojinin gerçekten size ait olmadığına dair bu derin içsel biliş var. Evet, bu yüzden bütün bu hileleri ve zamazingo numaraları ve bu yazmak üzere olduğunuz kitap için tüm düşüncelerinizi, ışık beden için vereceğiniz dersleri de def edin gitsin. Işık bedenin ne olduğunu gerçekten anlayana kadar, Kaikho’yu- bu yanan, tutuşan, tutuşan arzuyu- gerçekten anlayana ve hissedene kadar bir süre bunları bırakın.
Bu Kaikho ateşi, söylediğim gibi, eğer onun içindeyseniz, eğer ona izin verirseniz, serin bir ateştir; ‘serin’ yani sizi yakmaz. O başkalaşmanın( transmutasyon) ateşidir ve de dönüşümün ya da simyanın gerçek dönüştüren ateşidir ve serin bir ateştir. Ama dışarda durup ta onu manipüle etmeye çabalarsanız, şimdiki kişiliğinizle onu bilemeye çabalarsanız, cehennem ateşi gibi yakar. Gerçek cehennemi kastediyorum, gerçek cehennem. Çok feci yakar.
Evet, bu tutkuya girmek ve izin vermeye ilişkindir. Ama bir kez daha konu dışına çıkıyorum. Hım.
Evet, bu ışık beden ve biyolojiniz, doğal olarak olacak şeyler. Bunu anlıyor musunuz? Doğal biçimde meydana geliyor. Hissettiğiniz şey bu. Ben bu nedenle, Sam’in o kadar akıllı olmadığını ama oh, zeki ve sezgisel olduğunu söyleyerek -şimdi buna her ne demek isterseniz deyin yani-, işaret ettim. Sam düşünmüyor; o izin veriyor.
Kimlik& Onay Aramanın Ötesi
Böylece, bu ruhsal ergenliğin sonlarına gelmenin yollarında, kişiliğinizi geliştirmeye ya da düzeltmeye ilişkin bir teşebbüs oldu. Ve tekraren, neden plan, program ve hedeflere taraftar olmadığıma geri dönersem, bütün bunlar kişiliği arttırıp, yoğunlaştırıyor. Ve insanlarda böyle yapmak için böylesi bir arzu var – kendilerini bir şey olarak, bir şeyle özdeşleştirmek. Bu nedenle de benzeşen gruplar oluşturuyorlar. Klüplere ve birliklere üye oluyor ve kendilerini özdeşleştirebiliyorlar. Daimi olarak kendilerini geliştirmeye çabalıyorlar.
Evet, kendimizi salıvereceğiz ve bu korkutucu gelebilir. Evet, kendinizle şimdiye kadar birçok deneyim yaşadınız. Bu kişiliğiniz dediğinizin şeyin gerçekten salıverilmesi zaman zaman korkutucu olabilir.
Ama bu kişiliğiniz, kendinizi tanımladığınız, bağlandığınız, kendinizi geçerli kıldığınız şey artık geçerli değil. Sıklıkla insanların kendilerini onaylamak zorunda kaldıklarında neler olduğunu anladınız –biliyorsunuz, dışarı çıkıp günlük hayata karıştığınızda daimi olarak şeyler sizi geçersiz kılıyor – siz de daimi olarak kendinizi onaylamaya çabalıyorsunuz. Parçaları yerlerine koymaya çabalıyorsunuz ve bu “ben kimim” parçaları – bir annesiniz ya da bir babasınız; bir uygulamacı ya da bir taksi şoförüsünüz; şu ya da bu yaştasınız; akıllı ya da aptalsınız – ve bunlar fark etmiyor. Kendinizi onaylama içindeyken, “Akıllıyım ya da aptalım.” Demek arasında büyük bir fark yok. “Kötü bir çocukluk geçirdim: İyi bir çocukluğum oldu. Yakışıklıyım, güzelim. Ya da güzel görünmüyorum.” Demek en azından bir onaylama ya da özdeşleşmedir. Negatif bir onaylama da olsa, bunların hepsi onaylamadır.
Bunlar kendinizi özdeşleştirmek için şeylere attığınız kancalardır. Ve de kendinizi daha çok özdeşleştirdikçe, kendinizi daha çok diğer şeylere bağladıkça, bir süre için daha iyi hissedersiniz. Ama sonrasında bunların etkisi zayıflar ve yeni bir plan, program, hedef ya da benzer bir şeyle ortaya çıkarsınız.
Beni yanlış anlamayın. Olduğunuz yaratıcı varlığı ifade etmek harikulade bir şey. Ama bazen bu planlar, programlar bunun ifadesi değil de daha ziyade(kişiliği) onaylama ya da bazen kendinizin kendinizden dikkatini saptırma yolu oluyor.
Şimdilerde, kişiliği tamamen salıvererek güzel bir zamana giriyoruz. Ben kişiliği öldürmek ya da yok etmekten söz etmiyorum. Ama kim olduğunuza dair kişiliğin onaylanma ve bağlanma noktalarını salıvermekten söz ediyorum.
Bakın, son zamanlarda belki de, bazı çok ilginç, yoğun garip rüyalarla birlikte, bazı şeyleri ya da birçok şeyleri fark etmişsinizdir. Bunları anlamlandırmaya çabaladınız ama hiç de anlamları yok. Bunlar kehanet rüyaları değil. Dünyada neler olacağına, size neler olacağına dair rüyalar değiller. Birebir hayatınızda olan şeyler.
Başlarken birçok veçheniz vardı ama siz bu kimliğinizi onaylama teşebbüsü sürecinden geçerken çok daha fazla veçheler yarattınız. Daha da fazla veçheler yarattınız.
Ve çok ilginç oldu. Aspektolojiyi anlamak çok çok önemli ama bir nokta geliyor ki, bu veçhelerle biraz takıntılı hale geliyorsunuz. Ve Tobias’ın özgün olarak söylediğinin aksine, sanki bir grup yavru köpeklermiş ya da çocuklarınızmış gibi, veçhelerinizi kontrol etmeye çabaladınız.
Ya da onlardan korktunuz, sanki sizden daha güçlülermiş gibi ya da şöyle söylemek daha iyi anlatacak, sizden daha varlıkları varmış gibi. Çok ilginç ve özellikle de Aspektolojinin nasıl anlaşılacağı konusu ilginç bir ruhsal psikoloji tartışması olur, Aspektoloji aslında bir süre için çok daha fazla veçhe yaratır ve gerçekten de böyledir. Veçhe korkusu ya da yaratıcı varlık – bunu bir hayal edin, güzel bir bilimsel kitap ya da film olurdu – yaratıcı bir varlık kendisinin sahip olduğu veçheleri anlamaya başlıyor ve kendisinin bu veçhelerinden birine ya da birçoğuna kalkıp daha fazla güç ya da varlık veriyor. Başka bir anlatımla, “ Benim karanlık veçhelerim benden daha güçlü, daha varlıkla dolu.” Ve sonrasında böyle olur. Bunun birçoğunuzda böyle olduğunu gördüm. Hiçbirinizin gözünün içine bakmayacağım. Kameraya bakacağım. Böyle olduğunu gördüm. Sanki bu veçheler sizden daha akıllıymış daha yetenekliymiş, daha hünerliymiş, daha fazla otoriteleri, daha fazla varlıkları varmış gibi davrandınız. Bu ilginç bir durum çünkü bu veçhelerin her birinin bire bir yaratıcısı sizsiniz.
Belki de onlardan birisinin sizden daha iyi olduğuna dair gizli bir umut ya da arzunuz vardır. Şöyle bir ümit, “ Tanrım, Umarım bundan daha iyi bir şey vardır ve belki de bu- Ben-den daha muhteşem olan bir veçhedir,” hatta daha da saptırılmış ve de çarpıtılmış biçimde , “ Ben-den daha güçlü. O kadar karanlık ki –ben-den daha büyük.” Kendinizle mutlu olmadığınız için, sizden daha büyük bir şey olduğuna dair bir biçimde çarpıtılmış bir istek. Evet, çünkü bu size ait olmayan kişilik.
Beden, tabii, beden size ait değil dediğim zaman anlamanız kolay. “Evet, cehenneme gitsin. Anneme benziyorum. Anneme benzemek istemiyorum. Babama benzemek istiyorum.” Diyorsunuz. Böylece ne zaman atasal biyolojinizi salıvermekten söz etsek, nabız yükseltiyorsunuz. “ Pek ala, kahretsin. Tam zamanı.” Diyorsunuz. Ama size tam zamanı geldi de, ayrıca sizin olmayan bu kişiliğinde sizin olmadığını hatırlamanın da zamanı geldi, diyorum. Tuhaf. Kuşkusuz, zihin hemen atlıyor ve “ Peki, öyleyse bu kim?” diyor. Hiç kimse. Ama bu gerçek siz değil, otantik siz değil.
Ben hissediyorum, son zamanlardaki sorularınızı işittim. Sorduğunuz büyük sorularınızdan biri de “Otantik miyim? Gerçek miyim?” sorusu.
Daha gençken, özellikle bir biçimde dini geçmişi olanlarınızda bu soru“ İyi miyim, kötü müyüm?” şeklindeydi. Ya da Santa Claus‘a inanıyorsanız, “ iyi miyim yoksa kötü müyüm?” dü. Şimdi bu sorunun yerine “ Gerçek miyim? Kendimle otantik miyim?” diye soruyorsunuz. Evet, şüphesiz değilsiniz. Tabii değilsiniz.
Kişiliğinize bir göz atmanızı istiyorum. Fasetadan söz ediyorum. Vitrinden, vitrinin dekorasyonundan söz ediyorum. Arka odadan söz etmiyorum. Ona sonra geleceğiz. Sunduğunuz fasetadan söz ediyorum. O neye dayanıyor? Evet, kısmen yetişmenize dayanıyor, başka bir anlatımla çevreye, kardeşlere, ebeveynlere ve de öğretmenlerinize, bunlara dayanıyor. Gerçekte size ait değil.
Kişiliğiniz, geçmişteki durumlara onların tam olarak oluşmalarını gerçekten algılamadan verdiğiniz bir sürü tepkilere dayanıyor. Bunu birçok kez konuştuk. Ama siz ondan bir kıymık, bir parça aldınız ve onu kişilik gelişiminize kattınız ve sonra da buna adapte olarak , “İşte, bu benim.” Dediniz.
Hayatta size olmuş olan şeyleri aldınız ve onarı gerçekte ne olduğunu anlamadan ya da şöyle diyeyim, olanların bilgeliğini özümsemeden olduğu gibi kabul ettiniz. Korkuları, ayrıntıları, travmayı ve benzeri şeyleri çıkarıp ta sadece bilgeliğini özümsemek. Burada yaptığımızla çok fazla bilgelik özümsüyoruz. Ve de siz dışarıdan uçuşan şeyleri alıyorsunuz. Haberler– kendinizinmiş gibi alıyorsunuz.
Ve de aklıma gelmişken, içinden geçtiğiniz tüm süreçte ve verdiğin işaret için teşekkür ederim Marty – “Ahhh” diye esnedi– bu bütün süreç sizi yordu ve bundan konuşmak da sıktı. Onun yerine şarkı söylemeyi tercih etmez miydiniz? Ama bu sizi bitkin düşürdü ve sonra merak ettiniz, bütün bu kişisel gelişme şimdi tepetaklak olarak kişiliğin aşağı yuvarlanışıydı, sanki ergenlik çağındaymışsınız gibiydi. 13, 14, 15 yaşlarınızı hatırlayın. Yeterince uyku tutmazdı. Doğru dürüst yemek yiyemezdiniz, doğru dürüst uyuyamazdınız da. Cinsel deneyimler ya da düşüncelerin ara sıra getirdiği enerji patlamaları dışında kendinizi hep yorgun, hep kansız( anemik ), hep enerjisiz hissederdiniz. Ama bundan daha..(birkaç kişi kıkırdar) Daha ziyade erkek çocuklar için konuşuyorum. Erkek çocuklar gülüyorlar. Erkekler. Erkekler demem lazım.
Böylece, şimdilerde özellikle çok yorgunsunuz ve takiben ne yapacaksınız? “Ohhh, Yalnızca yaşlanıyorum.” Diyorsunuz. Peki, sonra sında ne yapacaksınız? Bu çok klasik. (birisi “Uyumak” der) Uyursunuz. Hayır. “Nerede hata yaptım? Eh. Neyim var? Daha fazla egzersiz yapmam gerek, çünkü haberlerde öyle duydum ya da bazı doktorların ‘daha çok egzersiz yapın.’” Dediğini işittim, dersiniz. Aslında, egzersize gerek yok. Gerçekten. Işık bedene geçtiğimizde, egzersizin tamamen saçmalık olduğunu anlayacaksınız. Gerçekten öyle. (dinleyiciler alkışlarlar) Hayır, gerçekten öyle. Çünkü bir yerlerden– Egzersiz yapmam lazım. Haftada bir sürü saat bunu yapmalıyım ve …” diye işittiniz, – oh aman allahım! Ne zevksiz bir hayat.
Sonra da, “ Farklı şeyler yemem lazım ve ben …” gibisiniz. Bakın, ne yaptığınızı görün. Bütün bu nitelikleri, kişisel yapıyı kuruyorsunuz. Hayır. Yorgunsunuz, çünkü ruhsal ergenlikten geçiyorsunuz. Bu çok tüketici bir süreç. Uzun zaman boyunca peşinde sürüklendiğiniz size ait olmayan bütün bu zırvayı başınızdan atıyorsunuz. O sizin kişiliğiniz değil.
Bu gece eve döndüğünüzde ya da sabahleyin uyandığınızda, lütfen bir aynaya bakın, bu beden sizin değil. Peki ya bu kişilik? Şimdi hemencecik neşeli çığlıklar atıyor olmalısınız ama o sizin değil! (güler) Teşekkürler tanrım! Değil. Değil.
Şimdi, bu birçok noktayı gündeme getiriyor. Öyleyse, kişiliğiniz nedir? Evet, geçen ay bu nedenle Kaiko’dan söz ettim. Tutku. İkinci olarak da artık şeylerle kendinizi tanımlamak zorunda değilsiniz. “Ben 41, 42 yaşlarında, 1.82 boyunda ve şöyle tahsili olan bir erkeğim.” Demek zorunda değilsiniz. Bunlar önemli şeyler değil. Gittiğimiz yerde bunlar önemli değil.
Onların yalnızca oyuncaklar olduğunu anladığınızda sadece oynaması eğlenceli şeyler. Gerçekten onlarla oynamak eğlenceli. Ama sonra gerçek eyleme sıra geldiğinde, olmak istediğiniz eyleme her neyse giriverir ve sonra da çıkıverirsiniz. Ama şimdi eylemde bulunduğunuza inanmıyorsunuz. Bunun (kişiliğin) gerçek olduğuna inanıyorsunuz. Daha fazla otantiklik bulmaya çabalıyorsunuz. İçinizden derin parçalardan gelen sesi işitip duruyorsunuz, “Ben otantik miyim? Gerçek miyim? Özgün müyüm?” Bu tekrar tekrar ortaya çıkıp duruyor. Değilsiniz. Hiç değilsiniz. Ve bu iyi haber.
Ve bu büyük bir boşluk doğuruyor. “Hay Allah, ne yapacağım? Bunu neyle dolduracağım? Nasıl kendim olacağım ?”gibi. Bütün bu araştırma kendiniz olmak için ve biz gerçekten kim olduğunuzu anlayabilesiniz diye, sizi sizden çalıp götürüyoruz, ilginç değil mi? Evet bunların çoğu – sadece faseta.
Oh, harikulade şeyler oluyor. Beni yanlış anlamayın. Harikulade şeyler oluyor ama bunun bir oyun olduğunu idrak etmeniz lazım. Yaratıcılık iş başında. Yalnızca, şu kendinizi, şu bedeninizi, şu kişiliğinizi ya da şu zihninizi arıtmak çabasının ötesine geçmek zorundasınız.
Yeni Dizi
Evet, bu söylediğimle, önümüzdeki dizimizin adının ne olmasını düşünmekle epey zaman harcadım. Nereye gittiğimize, yeni dizimizde ne yapacağımıza bir göz attım. Bir an Sevgi Dizisi demek istedim ve … (birisi “Hımmm” der) Hımm. Ve de Kendini Sevmeye doğru. Sevgi. Ne güzel bir deneyim. Ve, evet lütfen bunu bizim “yapılacak işler” listesine kaydeder misiniz. Hayır, oraya değil.
LINDA: Bu liste değil mi.
ADAMUS: Hayır, senin listen, “Yapılacak şeyler” listesi. Lütfen, buna ihtiyacımız var– Sevgi Kitabı. Sevgi Kitabı.
LINDA: Tabii.
ADAMUS: Sevgi, ilk olarak burada bu gezegende deneyimlendi. Tanrının, ruhun (spirit) siz sevgiyi deneyimleyene kadar bu lanet şeyden haberi bile yoktu. “Tanrı sevgidir.” Diye her şey buna bağlanıyor. Tanrının sevgiye dair en ufak bir ipucu yoktu. Sizin vasıtanızla, sizinle onu deneyimleyene kadar hiç deneyimlemediği bir şeyi nasıl bilebilirdi?
Böylece, diziyi Sevgi Dizisi olarak adlandırmayı düşündüm ama bana basit geldi. Biraz kolay geldi. Evet, daha kuvvetli iç görüsü olsun istedim. Ama tabii ki, sevgiden söz edeceğiz, ama bu birini sevdiğini söyleyen bir kişiliğin söylediği türde sevgi eski sevgi olmayacak, çünkü bu sevgi değil. (Linda Adamus’un önüne yapışkanlı notlardan koyar, Adamus nota bakıp Linda’ya geri verirken birkaç kişi kıkırdar) Tamam, bunu saklayın.
Sevgi Kitabı. Linda lütfen hatırlat. Onu her gördüğünde, onu kucakla ve, “Sevgi Kitabı!”de. (birkaç kişi daha kıkırdar)
Evet, Sevgi Kitabı demek istedim ama düşündüm ve hayır çok kolay dedim. Çok fazla basit. Işık Bedeni Dizisi demek istedim, çünkü yapacağımız.....
LINDA: Buraya mı yazmamı istiyorsun? ( Yeni çeşit bir yazma aleti vardır)
ADAMUS: Tam şimdi değil. Oh. Evet. Işık bedeni Dizisi diyelim. Ama düşündüm ki, ışık bedenden konuşacağız, ışık bedeni yapacağız. Ve oh, ne kadar eğlenceli diyeceksiniz ve bu harikulade olacak ama derin bir nefes almadığınız ve onun üzerine çalışma yaptığınız ve de beklentilerinizi bırakmadığınız sürece zor olacak. Doğal olarak ışık bedeni alacaksınız. Evet.
Evet, düşündüm ve de diziyi Işık Beden olarak adlandırmak istemedim çünkü garip beklentilere neden olacaktı. Herkes daha güzel, seksi ve de genç olmayı bekleyecekti. Ve bunlarda olabilir ama bunlar asıl ned-…evet. (birkaç kişi kıkırdar) Neden olmasın? Ama bunu yapmanın asıl nedeni bu bunlar mı? ( birkaç kişi“ Hayır” derler.) Hayır. Şimdi hayır dersiniz, ama ben biliyorum asıl … evet. (güler)
Fakat biz ışık bedeni keşfedeceğiz ama sonra bunun yanlış sinyal olacağını düşündüm, o zaman cezbedeceğiz, çekeceğiz…..lanet olası, attığımız bir sürü insanı geri getireceğiz! ( çok gülüşmeler)
LINDA: Evett! Yaaa!
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Hayır. Bunu yapma. Çok uzaklara ilerledik.
Sonra düşündüm. Aslında Yükselmiş Üstatlar Klübünde bazılarına da danıştım ve de, “Evet, Şambrayla yeni dizi zamanı geldi. Çok çeşitli şeylere göz atıyordum. Cauldre ve Linda’ya bile daha söylemedim. Ama yani, oh ne, adına ne demeliydim?” dedim. Ve onlarda bazı önerilerde bulundular ve belki de sizlerin de bazı önerileri vardır. Önerisi olan?
( duraklama olur)
Oh, kimsenin cesareti yok söylemeye! (Adamus kıkırdar) Pete’ den başka . Pete, sen ne derdin?
PETE: İzin verme …
ADAMUS: İzin vermek.
PETE: … Yükselişime.
ADAMUS: Yükselişime İzin vermek. Eh, o kadar da kötü değil.
LINDA: Mıım hmm. Oh, oh! Başka bir tane.
ADAMUS: Biraz cızırdaması eksik kalıyor ama biliyorsunuz. Sanırım, şimdiye kadar izin vermekten yorulduk. Sanki “Ah zırva!” gibi. Evet, ama …
PETE: Evet, daha önce izin vermekten söz ettin.
ADAMUS: Evet, daha önce söz ettik ve de ondan bezdik! (güler)
PETE: Oh! Ben bezmedim, ama sen bezdin. Tamam.
ADAMUS: Evet, sen ne isim verirdin?
SUE: Aydınlanmamın yolculuğu.
ADAMUS: Bütün dizi aydınlanma yolculuğu değil mi? Sadece seninki mi?! (güler) Senin yolculuğunu konuşmak için bir yıl mı geçireceğiz? Sanmıyorum.
Anlıyorum ne old…
SUE: Ama herkes bunu kişisel alıyor.
ADAMUS: Aydınlanmamın Yolculuğu. Evet biliyorsun …
SUE: Ya da sadece Aydınlanma.
ADAMUS: Aydınlanma. Evet.
SUE: Evet.
ADAMUS: Biz bunu yapmadık mı ya da …
SUE: Bir biçimde sıkıcı .
ADAMUS: Evet.
SUE: Bir biçimde.
ADAMUS: Hayır, ama biz oraya varıyoruz. Oraya geliyoruz.
ADAMUS: Bu bir … Cauldre bana benden beklenenin……kötü fikirler yok.
SUE: Tamam.
LINDA: Ohhhh! (dinleyiciler de “Ohhhh!” diye tepkide bulunurlar)
ADAMUS: Oraya varıyoruz.
LINDA: Dinliyoruz, evet.
ADAMUS: Başka? Başka fikir var mı? Hayır, kötü değil. Bir nevi – sonraki adım ne? – fışşşş‼ ne?
SUE: Evet, senin bize söylediğin …
LINDA: Bekle, bekle, bekle! Mikrofonla konuş da, insanlar duyabilsin.
SUE: Sen bize aydınlanmadan geçeceğimizi söylüyorsun……biz daha ışıklı bedenler olacağız. Doğru mu ?
ADAMUS: Evet.
SUE: Yani …
ADAMUS: Muhtemel. Evet …
SUE: Muhtemel.
ADAMUS: Evet.
SUE: Ama etrafta uçmayacağız ve de vızıldamayacağız. (güler)
ADAMUS: Yalnızca … bunu şimdi yapmak istemisin? Haydi üstesinden geliver? (daha fazla kıkırdamalar) Tüm sahne senin. Biraz müzik koyarız. Biraz …
SUE: Hayır, hayır, hayır. Biz bunu yapmayacağız ki.
ADAMUS: Evet, sen yapabilirsin.
SUE: Sen yapabilirsin.
ADAMUS: (kıkırdayarak) Bu kanalla çalışmam! (güler)
SUE: Oh!
LINDA: Ohhhh! Ohhhh! Neyle ilgiliydi bu? Ohhhh!
ADAMUS: İçsel çelişki. Beni başından atmaya çabalıyor!
LINDA: Ohhhh! Oyy‼! Vovvvvv! (Adamus Cauldre ile mücadele ediyormuş gibi komik jestler yapıp surat ederken Linda güler)
ADAMUS: Fiyuuuuuu! Geri geldim! (daha fazla güler) Kalıyorum. Beni başından atamayacak. Eh. Sonraki. Sonraki.
Dizi. Diziye ne ad verirdin?
LINDA: Mofo.
ADAMUS: Mofo Dizisi.
MARTY (Mofo): Bu bok dizisi ile ilerleyelim! (güler ve dinleyiciler alkışlarlar) Yeterince esprilimi?
ADAMUS: Ben sevdim.
MARTY: Bunun küçük bir vızıltısı var, hah?!
ADAMUS: Sevdim bunu. Evet, bu güzel.
MARTY: Evet.
ADAMUS: Ama biraz kısaltmamız lazım. Bana sadece iki ya da üç sözcük söyleyin.
MARTY: Bırakın o( kadın) becersin!
ADAMUS: Bırakın o ( kadın) becersin. (güler) Evet, bununla yanlış insanları cezbedebiliriz.
MARTY: Doğru. Çok doğru, evet.
ADAMUS: Evet, evet.
MARTY: Geriye gitmek istemeyiz!
ADAMUS: Evet. Eğer ne demek istediğimi anlıyorsanız, dinleyicilerimizin dişleri olsun isteriz.(daha fazla güler)
LINDA: Onunla işin bitti mi?
ADAMUS: (kıkırdayarak) Evet. Sonraki. Ben söylemeden önce başka fikri olan var mı? Evet, diziye ne isim verirdiniz?
ALAYA: Bırakın O( kadın ) becersin üstüne, bir şey demek zor yani!
ADAMUS: Evet, evet!
ALAYA: İnisiyasyon Dizisi.
ADAMUS: Neye inisiye olmak?
ALAYA: Daha fazla kendimiz olmaya inisiye olmak.
ADAMUS: Evet. Aslında kötü değil, iyi ama bu yeniçağ ticaretinde her gün bir sürü inisiyasyon sürüp gidiyor. İşin aslına bakarsak, tam şimdi birisi Pasifik Okyanusunun ortasında sadece balıkla dolu olan başka bir şey de olmayan bir kapıyı inisiye ediyor.( güler) Ama bir şey açtıklarını düşünüyorlar. Ama burada hoşuma giden kendini-inisiye etmek oldu, daha fazla insanın bunu yapacağını düşündünüz ama yapmazlar.
LINDA: Oooh!
ADAMUS: Hep başka bir şeyi inisiye ederler.
Bu zavallı gezegen– Bir an için lafımı sakınmadan söyleyecek olsam–topraktaki kayalardan, Hindistan cevizi ağaçlarına ve bunun gibi her şeyleri oradan oraya koşuşturup inisiye eden bu ışık işçileri ile zavallı gezegen. Gaia’yı rahat bırakın! Lütfen! İnisiye etmeyi bırakın. Biliyorsunuz, inisiye etmek her yeri pisletmek gibi.
Ve bildiğiniz gibi, inisiye etmeyi kullanıyorlar, inisiyasyonu, kutsal inisiyasyonları ve de her şeyi dikkat dağıtıcı olarak kullanıyorlar. Kendilerini inisiye etmek zorunda kalmamak için muazzam dikkat dağıtıcılar.
ALAYA: Kendini-inisiye etmek.
ADAMUS: Evet. Bir biçimde sevdim bunu, ama ölçüsünü koymamız lazım. Başka bir şeyi değil de sadece kendinizi inisiye etmek. Başka bir şeyi değil. Ama sonra kimse ilgilenmeyecek, çünkü gidip bir şeyleri inisiye etmek isteyecekler. Evet. Güzel.
LINDA: Ama bu insanı büyük hissettirir.
ADAMUS: Evet, sonraki.
SHAUMBRA 1 (erkek): Kendi Kaiko sözcüğünü kullan. ( “Ki-ko” diye telaffuz eder)
ADAMUS: Kaiko. (Adamus onun yanlış telaffuzunu tekrar eder) Kaiko( “ Ki-ko”) bir çeşit olumsuz bağlantı kuruyor. Kaiko. ( “Kay-ko” olarak telaffuz eder)
SHAUMBRA 3: Kaiko.
ADAMUS: (kıkırdayarak) “Ki-ko” bir çeşit kültürel olumsuzlukla bağlantılı. İşte sırf bu nedenle ben ona Kaiho demek istemedim, çünkü birisi – öhömm, Linda – ‘başka bir şey’ dizisine döndürürdü-ho dizisi. (bazıları kıkırdar)Ama bu hoşuma gitti ve aslında bunu düşündüm, aslında birçok şeyi düşündüm. Yazı tahtamızı buraya alabilirsek. ( Linda iPad’in olduğu Adamus’un kürsüsüne doğru ilerler. ) Hayır, yazı tahtası, dedim.
LINDA: Oh, o koca çirkin şeyi mi?
ADAMUS: Neydi?
LINDA: Küçük yazı tahtası. Haydi oradan!
ADAMUS: Ama nasıl….Benden nasıl beklenir … İsanın sevimli annesi. Yazdığı şey … Ehh! Ohhh! Bunu Yükselmiş Üstatlara anlatmayı nasıl bekleyeceğim. Cennetteyim ben. Ne biçim donanım . Ne alet ama. Göstere bilir miyiz onu?
LINDA: Ekrana verin.
JOHN (K): Bağlantımız yok.
ADAMUS: John halletsin.. (Linda tabletle geri koşar.)
Evet, Kaiko dizisi demeyi düşündüm ve biraz sonra Kaiko’nun doğru hecelenişini Linda ‘ya vereceğim. Aslında böyle adlandırmaya çok yaklaşmıştım, çünkü bu yıl – ve de işin aslı sizler kesinlikle doğru yoldasınız– bu yıl bu tutkuyla ilgili olacak. Yanlış tutkular değil. Eski eşeleme çabalarıyla bunun size bir parçacık tutku gibi dönmesi değil. Ben ateşli, çoşkulu, güzel, tüketen, dönüştüren, hayrete düşürücü tutkulardan söz ediyorum. Kişiliğinize ağır basacak, kişiliğin gelişme çabasına ağır basacak olan bu şey yüzeyde hep vardı da, ortaya çıkmasına izin vermiyordunuz. ( Linda’nın “Taş kafa!” sözü ekranda görününce dinleyiciler gülerler ). Sanırım, ben yazı tahtamı istiyorum, kendi yazı tahtamı.
Bu yeni aletteki ilk sözcükleri bu akşam Yükselmiş Üstatlara anlatacağım. Ama ne diyeceklerini biliyor musunuz? Evet, ne harikulade bir teknoloji; üzerinde ne yazıyordu?” (daha fazla kıkırdamalar) Silme komutunu verelim.
Kaikho ,K-a-i-k-h-o olarak hecelenir, geçen defa bunu söylemiştim. Kaiko sözcüğü, bu içsel tutku, ya da k-o or h-o olarak hecelenir. Ama bir sözcük uyduralım. Neden olmasın yani? İşin doğrusu, sözcükler yaratması en kolay olan şeylerden biridir. Yalnızca kendi sözcüğünüzü uyduruverin, yeter ki kökünde gerçek içsel tutku anlamı olsun.
Tutkuyu ele alacağımız için, adını Kaikho Dizisi koymayı düşündüm. O tutku ki, o ateş ki, ortaya çıkıp kişiliğinizi zarafetle tüketecek ve eski kişiliğinizin üstüne daha iyi bir kişilik yapılandırmayacak. Zarafetle kişiliğini tüketecek, Paul olarak bildiğin her şeyi zarafetle tüketecek, Paul.
Ben tüketecek diyorum, yok edecek demiyorum ve o… evet, sizi öldürmeyecek diyecektim. Öldüreceğini zannetmiyorum.(bazıları kıkırdar) Ama Paul olan her şeyi, düşüncelerini “ Paul “ ismi dahil olmak üzere- çünkü o isim de senin gerçek ismin değil.-tüketecek, çok zarif, çok güzel bir biçimde tüketecek. Daha önce “ Kim olduğunuza bakın. Aynaya bakın.” Demiştim. Sizler başlamak için, gerçekten sizin olmayan bir biyoloji ve düşünceler kompozisyonunudan ibaretsiniz ve bu yüzden işte çok zor oluyor.
Çekirdeğe daha da yaklaştıkça, bu ruhsal ergenliği atlatmaya da daha fazla yaklaşıyoruz. Aslında gerçek otantiklik orada olduğu için daha da zorlaşıyor. O orada ama tuzağa yakalanmış. Tıpkı Kaikho’nun olduğu gibi tuzağa yakalanmış durumda. Gerçek Ben-im tuzağa yakalanmış. Onun etrafına bir sürü alet-edevat, her çeşit aktivasyon ve diğer bir sürü şey koyulmuş durumda. Bunlar sizin değil.
Ve Kaikho bunları tüketmeye başladığında, en başta çıplak hissettiriyor. Çıplak hissettiriyor çünkü yeniden yapılandırma ve kendinizi yeniden tanımlama isteği oluyor. Ve bir zaman süreci olacak, yaklaşık 21 gün çok bağlantısız hissedeceğiniz bir süreç. Ama eskiden perişan olduğunuz zamanların tersine, aslında çok özgürleştirici olacak: birazcık korkutucu ama genelde özgürleştirici. Bunun önümüzdeki yıl içinde olması muhtemel.
Hiçbir şey olmadığınız, her şeyin bitmiş olduğu hissiyle bir 21 gün. Bu aşamaları. Bu süre boyunca ruhunuz her ayrıntıyı, her düşünceyi, her deneyimi, Keahak’ta konuştuğumuz gibi ele alacak ve ayrıntıları sıyırıp atacak çünkü anlamları yok, duyguları sıyırıp atacak çünkü yanlışlar, ve de bunları bilgeliğe indirgeyecek.
Ve sonrasında bu önümüzdeki yıl içinde bu bilgeliğin gerçekten ortaya çıkmasına izin vermeyi öğreneceğiz. Çünkü bu bilgelik şimdi ortaya çıkamıyor, sanki bir başka yerde gibi. Bir nevi biraz üstü örtülmüş durumda ve bu bilgelikten gelen çok, çok az şey var. Ama bu aslında Sam ‘in nasıl yapacağını öğrendiği bir şey. Sam diğer her şeyini by-pass etti. Doğrudan doğruya bilgelikten işliyor.
Ve işte bu nedenle, diğer insanların onu kıskandığı noktaya kadar da her şey öncelikle sadece onun için işliyor gibi görünüyor. O sadece şeyleri yapabiliyor ve çok da akıllı değil. Bilirsiniz, yani, ona dünya tarihini, matematiği ya da bunlara benzer şeyleri sorsanız, bilmeyecektir ama gerçekten de buna aldırmaz, aldırmak zorunda da değil.
Sam bilgelikten, içindeki özgün bilgeliğinden yararlanıyor.
Evet, buna Kaikho Dizisi demeyi çok ciddi biçimde düşündüm. Sonra birkaç derin nefes aldım ve , “ Ama biz burada gerçekte ne yapmaya çabalıyoruz? İşin özü, esası ne?” dedim.
Sonra bir şey çarptı beni. (Linda’ya) Sonraki sayfaya geçmeye hazır mıyız? Beni çarptı. Ve ışık bedene gelirken yaptığımız bu Kaikho ve Kendini Sevmek, izin verme ve salıvermeyle ve de diğer şeylerle yaptıklarımız neyle ilgiliydi, bu çok önemli bir sözcükle ilgiliydi– Karizma. Karizma. Ve bu diziye Karizma adını vermek istedim. Evet. Ama sözcüğü “K.” İle heceleyeceğiz. (İngilizcede “C “ ile yazıldığı için bunu vurguluyor) Devam edebilir ve yazabilirsiniz … hayır, önce “ C” ile yaz, Linda, sonra “C.” yerine “K” ile altını çiz.
Karizma
Karizma Yunan “Kharis.” sözcüğünden geliyor. Kharis zarafetle vermek anlamına geliyor. Zarafetle vermek. Zarafetli veriş.
Ona gerçekten geldiğinizde…aklımdayken, karizmanın İngilizce tanımında bir nevi…… çoğunlukla aklınıza karizmatik bir kişi gelir. Ve bu kısmen doğrudur da. Karizma denilen bir şey vardır. Onun nerede olduğunu bilmezler. Onu özümseyemezler. Kimyasal formülünü çıkaramazlar. Bu öğleden sonra birisinin sadece Şambra için üretilmiş karizma haplarıyla a çıkacağından eminim. ( bazıları kıkırdar ve birisi “Glutensiz” der.) Evet, evet. Aslında, sanırım, ben yapacağım. (Adamus kıkırdar)
Peki ama, Karizma nedir? Evet, sanırım siz şimdi belli bir parlaklık yayan bir kişi diyeceksiniz, belli bir kişilik. Standart tanımlamayı kullanırsak, politik figürlerin insanları cezbeden bir Karizması vardır. Hepiniz karizmatik insanlarla karşılaşmışsınızdır. Onların yanındayken bir şey vardır, evet, Karizmatik olduklarına dair bir şey.
Ama burada kullanışımız birazcık daha farklı olacak. Sadece parlayan, mutlu bir kişilikle ilgili olmayacak. Karizma içerden gelen bir zarafet- lütuf-kayradır. Karizma, -siz olmayan-kişiliksiz olarak ortaya çıkan doğal gerçek otantik siz-dir. Karizma, Ben-im ifade halinde demektir.
Şimdi bu noktada buradan koşuşturup, şöyle demek eğilimleri olacak, “ Karizmamı geliştireceğim. Ona temas edeceğim. Eylemlerimi- … – yapmamız gereken bu. Karizma aktivasyonu oturumları – “ Karizmamı aktive edeceğim.” Bana kafanıza dökeceğim suyu getirin, kafanıza atacağım kovayı getirin! Hayır, hayır.
Karizma. Orada. Zaten içinizde hazır. İçinizde sadece ortaya çıkmak için hazır olarak bekliyor. O, otantik olan siz. Kendiniz hakkında sorup durduğunuz-siz- “ Şey, Otantik miyim?” deyip duruyorsunuz. Pek ala, hayır. Aslında değildiniz. Öyleyse geri çekilin de, otantikliğiniz, gerçek siz ortaya çıkabilsin .
Sen, John (M) kardeş – bana böyle kocaman gülümsediğinden beri sana sataşıyorum –ne ilginç bir kişilik gelişmesi. Ama sana bakıyorum, yani senin kendin olduğunu zannettiğine bakıyorum ve biraz gülmem, gülümsemem geliyor. Gördüğüm sen değilsin. Ve sen bunu biliyorsun, onunla mücadele ediyorsun – tıpkı hepinizin yaptığı gibi, ama burada ben John kardeşime sataşıyorum– “ Ama kendim üzerine çalışmayı sürdürmek, kendimi geliştirmek, kendimi daha iyi yapmak ve sonrada dışarı çıkıp kendimi aramak zorundayım.” Diyorsunuz. Pek ala, beni camdan atın! Artık böyle değil. Bunların hiçbirini yapmanıza artık gerek yok.
Hiç bir şey yapmana gerek yok, John – eski-John, önceki John. Karizmanın ortaya çıkması için bırakmaktan başka bir şey yapman gerekmiyor. O zaten orada. Onu aktive etmene gerek yok. Onu sulaman gerekmiyor. Ona hiçbir şey yapman gerekmiyor ve bu zorluk getirecek. Bir şey yapmak isteyeceksiniz. Siz, kişiliğiniz “Pek ala, kahretsin, Karizmamla bir şey yapmam gerek. Onu geliştirmem lazım. Ona nefes almam lazım.” Diyecek. Hayır. Onun gelmesi için bırakmanızdan başka bir şey gerekmiyor. Yani izin vermek doğru. Bu dizi aynı zamanda izin verme dizisi, bu da yapacağınız şeylerden biri olacak.
Karizma için içinizdeki ışık da diyebilirsiniz. Ama ben ona ışık bile demek istemiyorum. Karizma, Ben-im ifade halinde, ve siz bir kez bütün bu diğer şeyleri –atasal biyoloji ve sizin olmayan kişiliğinizi- süpürüp attığınızda, temizlediğinizde…… bunun ne kadar üzerinde dursam azdır. Sizin özdeşleştirmeleriniz, kişiliğiniz gerçek siz değildir. Gerçekten yabancı topraklardan gelen bir sürü tuğlayla birlikte döşenmiş taşlardır. İlginç bir biçimde rastgele bir araya gelmiş kaba taşlardır. Sanırım, siz buna yaratıcı artistik bir biçimde dersiniz ama bundan çok yoruldunuz artık ve bunu ben de, siz de biliyoruz. Bunu hepimiz biliyoruz. Pek ala, çoğumuz biliyoruz. Karizma Doğal Kendi(öz) nin ortaya çıkmasıdır. Karizma ile ilgili ilginç olan şey ise, eğer yalnızca ortaya çıkmasına izin verirseniz, zaten oradadır. Onu niteliklerle, bir sürü farklı şeylerle tanımlamaya muktedir olamayacaksınız.
Kremalı kahve için fiziksel bir mesaj göndermemiş miydim?
LINDA: Evet, evet, evet! Mesajı aldım!
ADAMUS: Evet. Ama bu arada senin şunu yazmana ihtiyacım var …
LINDA: Oh … (güler)
ADAMUS: Hayır, hayır. Al… evet. Sevgili Linda, bunu bir başkasına devredemez misin.
Evet Karizma. Karizma ile ilgili olarak önemli olan şey, bundan söz etmeye pek de gönüllü değilim, çünkü bazı beklentilerin olmasına neden olacak ve sonra da Karizmayı unutacağız ve de bir daha ki sefere- Bir kıça tekme, Karizma oturumu- yapmak zorunda kalacağım.(birkaç kişi kıkırdar)
Karizma …
SART: Halının üstüne yine su dökecek misin?!
ADAMUS: (kıkırdayarak) Evet.
Karizma gerçek çekicidir. Gerçek çekici. Çekim Yasasına ilişkin olarak yazılmış kitaplar var. İlginç, aynı yöndeler ama çok zihinsel olma eğilimleri var. Herkes ne istediklerini düşünmeye başlıyor – cızzz, cızzz, cızzz, cızzz – işlemez. Çok etkin değildir. Ve sonra da hepsi depresif olurlar, kendilerini kötü hissederler ve kendilerini özdeşleştirirler – “Şeyleri çekmekte çok etkin değilim. Kimse beni sevmiyor ve işte bu yüzden hiçbir şeyi çekemiyorum.” Hayır. Sadece onunla ilgili olarak özgün olmuyorsunuz. Onunla ilgili olarak çok zihinselsiniz.
Zihinsellikte Kaikho, ateş, tutku ya çok azdır ya da hiç yoktur. Otantik değildir. Ne zaman bir şey düşünseniz, çoğunlukla o size ait değildir. Bir şey düşündüğünüzde, yüzde doksan beş, sizin dahi değildir. Ama siz, size aitmiş gibi yaparsınız. Öyleymiş gibi davranırsınız. Öyleymiş gibi eyleme geçersiniz. Değildir. Evet, bütün bunları sıyırıp atacağız ve –sizin olanla – işe girişeceğiz.
Karizmanız dışarı çıkıp ta, dışa dönük olacağınız anlamına gelmez. Karizma, sokağa çıkıp da herkesin elini sıkacağınız, markette şakalar yapacağınız anlamına gelmez. Böyle yapacak olursanız aptal gibi görünürsünüz. (bazıları kıkırdar)
Karizma doğal çekiciliktir. O, doğal olarak enerjiyi çeker. İnsanları cezbeder.
Aslında ilginç olan Sam öyle pek konuşmacı değil. Çok fazla söz söylemez ama buna gereksinimi de yoktur. Söylediği sözler nettir ve içinden gelir. Yani o sözcükleri böyle gevelemez.( geveleyerek) Sam konuştuğu zaman, birkaç söz eder ama konuştukları nettir ve herkes dinler. Herkes onun sadece ağzından çıkan ses dalgalarını dinlemez, onun Karizmasını hissederler ve Sam de de Karizma fazlasıyla var.
Şimdi, insanlar, pek ala, Sam karizmatik ya da çekici ama fiziksel çekiciliği yüzünden, ya da …………. Diyecekler. Sadece onda bir şey var. Güzel bir gülüşü ve güzel gözleri var. Ama sadece nasıl tanımlayacaklarını bilemedikleri için, bir şeylerle doğrulamaya çalışıyorlar. Bu Karizma için ne diyeceklerini bilemiyorlar. Böylece de başka şeyleri düşünmek zorunda kalıyorlar. Sam karizmatik çünkü kendisinin ortaya çıkmasına izin veriyor. Kendisini kendinin olmayan bir sürü şeyle kirletmiyor ve başka düşüncelerle ifade etmiyor. O, kendi biyolojik ergenliğinde, aynı zamanda kendisinin ruhsal ergenliğinden de geçti. Tonlarca Karizmaya sahip.
Karizma– eğer gerçek tanımlamasına inerseniz – O lütfun, öncelikle birinin kendisine verdiği ve böylece doğal olarak da diğerlerine verilen bir armağanıdır.
Karizma otantiktir. O, Ben-im dir. Kişiliğe gereksinimi yoktur. Kendini tanımlamaya gereksinimi yoktur. Karizmanın planlara, programlara ve hedeflere gereksinimi yoktur. Yoktur. İnsanlar yalnızca kendilerini meşgul etmek için, bir hedefi başarıp kendilerini daha iyi hissetmek için hedeflere ihtiyaç duyarlar. Karizmanın böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.
Karizma-SİZ-siniz. Şimdi bütün bu konuştuklarımın sözcükler olduğunu biliyorum, sadece sözcükler, ama şimdi sizden bu küçük merabh da onları biraz olsun hissetmenizi isteyeceğim– eh, birazcık bir merabh, ama daha ziyade bir on- on beş dakika kadar Karizmanızı hissetmek gibi.
Karizma Merabh’ı
Evet, müziğimiz hazır olursa. Ben işaret verene kadar başlatmayın.
Derin güzel bir nefes alın ve ışıkları söndürelim, lütfen.
Uzun zamandır bir şeyi aramaktaydınız, orada olduğunu bildiğiniz ama nasıl ulaşacağınız bilemediğiniz bir şeyi. Gerçekten size ait olmayan düşüncelerle üstü örtülmüş, sizin olmayan bir beden de taşınan bir şey..
Derin güzel bir nefes alalım ve sizden bu Karizma dediğimiz şeyi hissetmenizi istiyorum.
Şimdi, onu düşünmeyin ama bırakın ortaya çıksın. Onu bulmaya çalışmayın ama Karizmanın zaten orada olduğunu anlayın. Onu isminizle dahi özdeşleştirmeyin. O, Tammie’ nin Karizması değil. O, John’un Karizması değil, Stephan’ın Karizması değil. O, sizin Karizmanız.
O, kişiliğin bir kısmının yapılanması değil. O, kişiliğin bir kısmının yapılanması değil.
(müzik başlar; PremiumBeat.com’dan seçme parçalar)
O, duvardaki başka bir tuğla değil. O, tuğla duvarın arkasında olan şey.
Onunla ilgili olarak hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Onu aktive etmenize gerek yok.
(duraklama)
Onu hayatınızın öyküleri içinde dokumayacaksınız.
(duraklama)
Karizma, içinizdeki zarafetin, inayetin-lutfun armağanı, sizin otantik parçanız; tam da hissetmeyi istediğiniz parçanız.
Evet, derin güzel bir nefes alın ve ışıkları söndürün– teşekkür ederim – ve müziğin sesini açalım.
(duraklama)
Ben-im’in doğal hali Karizmadır.
O kendi kendine akar, arkadaşlarım. Onu kontrol etmek yoktur. Küçük düzenli kutulara koyulmaz. O ifadedir.
(duraklama)
Karizma doğal olarak hiçbir zaman güvensiz hissetmez. Kişilik – sizin kişiliğiniz –çoğu zaman güvensiz hissetti. Karizma asla güvensiz değildir. O kimliği ya da bedeni koruma çabasında değildir ki, nasıl kendini güvensiz hissede bilir.
(duraklama)
Karizma ışıma gibidir. Zihinde hiç değildir. Eğer Karizma hakkında düşünmeye çabalarsanız, biraz kafanız karışır. Zihin onu anlayamaz.
Eğer kişilik yöneticiniz onu anlamaya çabalarsa, bunu yapamayacaktır. Hiçbir zaman kişiliğinizin bir parçası olamayacaktır, olmamıştır da.
O bir biçimde kişilik yöneticinizi hayal kırıklığına uğratır, çünkü o kişilik yöneticiniz şeyleri alıp, yönetmeyi ve de kişilik maiyetinin bir parçası yapmayı sever.
Karizmanın ne veçheleri vardır ne de hiçbir zaman kendisine veçheleri olması için izin verir.
Karizma ruhsal, mali ya da benzer şeylere aldırmaz.
Karizma salınır, süzülür, genişler, dans eder.
(duraklama)
Hiçbir ayrıntıyla ıstırap çekmez. Geçmişten acı çekmez. Felsefeden acı çekmez.
(duraklama)
Otantik olmayan şeylere hoşgörüsü yoktur.
(duraklama)
Ne tuzağa düşebilir ne de kontrol edilebilir, ne üstünde çalışılabilir ne de yaralanabilir.
Onun en iyi belki de tek arkadaşı Kaikho’dur. Kaikho, Karizmanın bitişik kapı komşusu olarak yaşar.
Birçok şeyi birlikte tek şarkı olarak paylaşırlar.
Birbirlerini anlarlar, çünkü her ikisi de tanımsız, yapılanmamış ve ket vurulmamıştır.
Karizma, Kaikho, tutku.
Berraklık ve lütuf.
(duraklama)
Karizma üretebileceğiniz bir şey değildir. Onu hiçbir zaman geliştiremezsiniz de. Bu yüzden, sizden çabalamamanızı istiyorum. Onu düzeltmeye, daha büyük yapmaya çalışmayın. Çünkü böyle yapmanız yalnızca hiç de otantik olmayan kişiliğin makyo oyunudur.
Karizma kalplerin kalbidir. O, özgün Öz’dür.
Bu nedenle, lütfen, onun hakkında düşünüp baskın çıkmaya, onu yönetme, onu araç etme, aptallaştırma çabalarınızdan hemen vaz geçin.
(duraklama)
Şu soruyu uzun zaman önce de sordunuz– “ Gerçek miyim? Otantik miyim?” Hayır.
Bir an için derin bir nefes alın. İçinizde her şeyi yönetme gayretini durdurun.
Doğal suları, doğal enerjileri yolundan ayırma gayretini bırakın ve sadece bu Karizmanız, şimdiye kadar kendinizi özdeşleştirip tanımladığınız her şeyin – her düşüncenin, her kişisel özelliğin, her başarısızlığın ve de her başarının – üstüne çıksın, parlayıp gelsin.
Bırakın Karizma yüzeye yükselsin ve üste çıkıp gelsin.
Bu kişiliği geliştirme ve de sonra arındırma; sonra da, belki de hatta bir yaşamdan ötekine farklı bir bedenle geçerek onu ölümsüz kılmaya çabalamanızın ne kadar boşuna olduğunu idrak etmeye başlayacaksınız. Bunu bir kişilikle yapmaya çabaladınız.
Karizmanızı hissettikçe–Karizmanızın – bunların boşuna olduğunu anlayacaksınız. Bunu yapmanıza gerek yoktu.
Ne kadar çok enerji koydunuz buna– gerçek siz olmadığını kahrolası biçimde çok da iyi bildiğiniz bu şeyi( kişiliği) savunmaya, biçim vermeye, korumaya harcadığınız enerji!
(duraklama)
Ama hala bu Karizma, onu kendi başına bırakırsanız – hali hazırdaki kişiliğinize katmaya kalkışmazsanız, kendinizi özgür olmaya sadece bırakırsanız – gerçekten kim olduğunuzu anlamaya başlayacaksınız.
Karizma kişilik özgürlüğüdür, özgür Ben-im’dir.
Karizma iş istemez, bunu anlamaya başlayacaksınız. Her şeyle çalışmaya alışıksınız ve Karizma çalışma istemez.
Bu zaman da almaz. Siz her şeyin sergilenmesini zamana bağlamaya alışkınsınız. Hatta bana , “ Haydi ona ilerleyelim.” Diyorsunuz. Tamam. İşte burada. O sizin Karizmanız, Kaikho’ nuz. Karizma, bu tutku– Ben-im inayetinin tutkusu.
Şimdi ortaya çıkmasına izin verebilir misiniz?
Bunun gerçekten kim olduğunuz olmasına izin verebilir misiniz?
(duraklama)
O bir hissediş, sevgili arkadaşlarım. O bir düşünce değil. O bir –bilme-biliş.
(duraklama)
Bu elinize temiz bir bezle biraz cam temizleyicisi alıp, bütün tozu silmeniz, bütün eskiden beri birikmiş olanları silmeniz gibidir. Böylece Karizmanın sizden parlamasına izin verebilirsiniz.
O sizi kişiliğinizin, zihninizin tasavvur edemeyeceği yerlere götürecek. Evet, çabalamayın. Onu kontrol etmeye ya da yönetmeye çabalamayın.
O daha önce tasavvur bile edemeyeceğiniz şeyleri size çekecek. Karizma gerçek bir mıknatıstır. Öyledir. O bir mıknatıstır. Biz Çekim yasasından ve zihinsel olması nedeniyle ona özellikle pek taraftar olmadığımdan konuşmuştuk. Çekim Yasası, Kaikho ve tutku içermez. O zihinden gelir ve sınırlıdır.
Ama bu, Karizmanız, o cezbedicidir, mıknatıstır, manyetizmadır ve o şeyleri size getirir. Ama düşündüğünüz, mücadele ettiğiniz, stres yaşadığınız ya da zihinsel olarak onlara odaklandığınız için değil. O kadar doğal getirir ki, öylesine kolaylık ve zarafetle getirir ki, ilk önceleri biraz şok edici olacaktır. O insanları getirir. O fırsatları getirir. Meleksi varlıkları getirir. Yeryüzü varlıklarını getirir– devaları, perileri. Bunları zarafet içinde getirir. Güçle değil, güzellikle, zarafetle getirir, çünkü sonunda otantik olmuşsunuzdur. Sonunda kendinizi özgür olmaya bırakmışsınızdır.
Bu Karizma Dizisi için “K.” İle, derin güzel bir nefes alın.
Güzel derin bir nefes ve bir kez daha Karizmayı hissedin. Bedeninizden açık olarak, özgürce akışının neye benzediğini sadece hissedin.
(duraklama)
Eh. Bazılarınızın onu kontrol etmeye çalıştıklarını görüyorum. Hayır. Açık olun, özgür olun. Onu bedeninizde belli yerlerin şifasıiçin göndermeyi düşünmeyin. Bakın, birdenbire tekrar yönetirsiniz. Yoldan çekilin.
Bırakın, bu Karizma, ruhun(soul) bu lütfu-inayeti, oh, düşüncelerinize gelsin. Düşünceleriniz, onlar haşin eski piçler ama bırakın Karizma şimdi sadece içlerine aksın. Oh, onlar öyleler. Yaşlı huysuz gemiciler, böyle gemicilere benziyorlar. Denize açılıp, çok fazla süre orada kalmışlar.
Bırakın Karizmanız, sizin Karizmanız– bu öyle evrensel birlik enerjisi değil; bu sizin – bırakın düşüncelerinize, zihninize gelsin.
Şimdi eğer zihninizi bırakabiliyorsanız, iyi gidiyorsunuz, çünkü bakın bu zihni öylesine bir kale olarak kurdunuz ki,- aslında gerçekte yapmanıza rağmen,- bu yabancı şeylerin gitmesine izin vermeyeceksiniz.
Evet, derin bir nefes alın ve bir an için neye benzediğini hissedin– Karizmanız, otantikliğiniz düşüncelerinize geliyor. Sanki yağ ve su gibi, bir nevi, öyle değil mi? (Adamus hafifçe kıkırdar )
Karizma molozların yıkanıp atılması, boruların temizlenmesi için eğer zorlamazsanız, sadece izin verirseniz, olduğu haliyle şahane bir yoldur. O izin vermeye ilişkindir.
Karizma dorudan düşüncelerinize doğru sadece akarken bir an için neye benzediğini hissedin.
(duraklama)
Şunu neredeyse görebiliyorum – (düşünceleriniz)harika bir sahne oyunu ortaya koyacak – düşünceleriniz “ Merhaba, Ben Düşüncelerim. Sen Karizma olmalısın. Hoş geldin. Buranın sahibi benim. Burasını ben yarattım. Benim söylediklerimi yaptığın, benim değerimi yükselttiğin, daha iyi görünmemi sağladığın sürece hoş geldin. Evet, çünkü sen yalnızca Karizmasın. Ben de buradaki kişiliğim.” diyecek. Sizin Karizmanız–tükürür! – yere tükürür. O kontrol edilmez, edilemez, hileyle kullanılamaz ya da bazı ahmakça şeyler anlatıp, ne yapacağı söylenemez.
(duraklama)
Güzel derin bir nefes alın, sevgili arkadaşlar, Karizmaya derin güzel bir nefes alın.
Karizma, ışık beden, bütün bu harikulade şeyler – sevgi – başka her şey bu yıl hallolacak. Ve merkezde Karizma var.
Berraklaştırmak
Şimdi, bugünü bitirmeden bir noktaya daha parmak basmak istiyorum. Sizler, Karizma sözcüğüne bir nevi çekicilik hatta belki de biraz seksilik, sizlerin direnç gösteremediğiniz bilinemez bir kişilik özelliği olarak alışkınsınız.
Ama o, bu bu tanımın çok ötesindedir. O, sizin özünüzdür. Yineleyelim, Yunanlıların kullandığı biçimiyle sözcüğün kökenine gidersek, anlamı lütfun armağanıdır. Böyle diyerek söylemek istedikleri kendinizi lütuflandırmaktı- kendinizi lütuflandırma-böylelikle doğal olarak diğerlerini de lütuflandırırsınız. O diğer insanları lütuflandırma niyetiyle yapılmaz, siz karizmatik olduğunuz için insanlar doğal olarak size çekilsinler niyetiyle yapılmaz.
Yine de doğal çekime çok potansiyeli vardır. Doğal olarak insanları, enerjileri ve diğer şeyleri çeker. Onları sadece size getiriverir. Bu nedenle karizmatik insanlar bir parça bu niteliklere sahiptir. İnsanlar onların çevresinde olmak isterler, enerjiler çevrelerinde olmak ister, kelebeklerde karizmatik insanların etrafında olmak isterler. Ama yapay olarak üretilebilecek bir şey değildir. Bu içinizden gelecek çok gerçek bir şeydir.
Peki, ne umacağız? Evet, söz ettiğim gibi 21 gün civarında bir süre olacak – şimdi veya belki de yıl içinde daha sonra – sona geldiğiniz, kişiliğin sonuna geldiğiniz gibi bir hissediş olacak. Bir kez daha büyük uçurumun- boşluğun eşiğine geleceksiniz. Ama bu boşluk korkutucu olmayacak. Acıtmayacak. Bir yere kadar korkutacak ama siz bir sonraki noktaya geleceksiniz ve bu daha ziyade kişiliğin aldatıcılığının ortaya çıkarılması, gerçek olmayanın ortaya çıkarılması ve yine- kendinizin ortaya çıkarılması- kişiliği ve kendinizi haklı çıkarmak için, gerçek kılmak için ne kadar çabaladığınızın ve sıkı çalıştığınızın ama yine de olmayışının ortaya çıkarılmasıdır. O gerçekten siz değildi. Ve sonrasında Karizmanın sel gibi akmasına izin vermektir.
O – yerini alır, diyeceğim – ama o sizin kendiniz, kişiliğiniz diye seslenmeye alıştığınızı tüketir, sarmalar.
Onu doğrudan niteleyemeyeceksiniz. O bir hissediştir. O bir deneyimdir. Onun içinde atılacak beş-on adım ya da bu gibi herhangi bir şeyden geçmeyeceksiniz. Tıpkı bizim ışık bedenin çeşitli düzeylerini bütünlerken, çeşitli adımlardan geçmeyeceğimiz gibi. Çeşitli düzeyler var mıdır? Bir biçimde, ama önemli değil.
Karizmanın ya da ışık bedenin bu düzeylerinden geçebilir ve de bilimsel olarak bunları ayrıntıları ile inceleyip karizmanın 18 niteliği ya da noktası var da diyebiliriz, kaldı ki vardır ama biz sadece izin verelim. Işık bedenle de aynı durum söz konusudur. Bütün bu farklı düzeylerin olduğunu söyleyebiliriz ve onları bilimsel olarak nitelendirebiliriz ve de bütün bu farklı düzeylerde, çeşitli düzeylerde olanları konuşabiliriz ama neden yapalım ki? Bu sadece sizin dikkatinizi saptıracaktır.
Biz yalnızca derin bir nefes alacağız ve izin vereceğiz.
Komik olan da, zaten oradasınız bile. Komik olan oraya vardınız bile. Tobias’ın sıklıkla dediği gibi, zaten yükselmiş durumdasınız: şimdi yalnızca oraya varmanın nasıl bir şey olduğunun içinden geçiyorsunuz. Evet, lütfen zaten olup bittiğini unutmayın. Zaten oldu. Böylece öyle sıkı çalışmayı bırakın.
Yalnızca derin bir nefes alın ve anlayın ki …
ADAMUS VE DİNLEYİCİLER : Tüm yaratımda her şey yolunda.
ADAMUS: Teşekkür ederim, sevgili arkadaşlar. Teşekkür ederim.