• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD 8: “Keşif 8”


Keşif Dizisi

ŞAUD 8: “Keşif 8” – Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS sunumu,

Kırmızı Çember’ e  5.Nisan.2014 tarihinde takdim edilmiştir.



Ben O Benim, egemen alandan Adamus.

Hoş geldiniz, sevgili Şambra. Ben, Adamus geçerken öylesine bir uğradım. Hımm. Her ay toplanıp, birkaç saati, ahhh, bu güvenli alanda geçiren, insan üstadların toplantısına, geçerken öylesine bir uğradım.

Ah, burada benim toplantımda olduğunuzda ne yaptığınızı biliyorum. Hımm. Her ay bu Şauda katıldığınızda ne yaptığınızı biliyorum.

Derin bir nefes alıyorsunuz. Rahatlıyorsunuz. Bütün Makyoyu def ediyorsunuz. Böylece, önümüzdeki haftalarda, def ettiğinizin yerine biraz daha Makyo koyabiliyorsunuz. Kendinizden şüphe ediyorsunuz. Bunun hakkında düşünüyorsunuz. Ve sonra buraya geliyo sunuz, ve bunları salıyoruz ve haydi yine yapalım, çünkü bu içsel bilişe-bilmeye sahipsiniz. Zihninizin ne söylediğinin önemi yok, siz bu içsel bilmeye-bilişe sahipsiniz ve size rehberlik eden de o.Siz buraya getiren de, gerçek bir Üstad yapanda bu biliş- bu bilme.

Ama ben, sadece geçerken uğradım. Sadece, şeye, oh, belkide Yükselmiş Üstadlar Klübünde başka bir toplantıya giderken, sadece bir uğrayıverdim. Geçen hafta da bir toplantımız olmuştu. ( Dinleyicilerden birkaç kişi ohh !ve oohhh! Der ) Kıskandınız mı? (Adamus kıkırdar) “Oooh,” derler, hemencecik. (Yukarı bakarak) Bu bayları ve bayanları duyuyormusunuz? Teşekkür ederim. Aslında, Yükselmiş Üstadlar Klübünde eskisinden daha çok kadın var. Evet, aşağı yukarı buradaki oran gibi yüzde yetmiş kadın Üstad, yüzde otuz erkek Üstad. Evet, baylar, baylar kalkın ayağa !(güler) Üstadlar ayağa kalkın. Ama ben, başka bir boyuta, başka bir deneyime giderken sadece uğradım. Benim dersim yok. Ben bütün bunları uzun zaman önce hallettim.Sadece geçerken uğradım, çünkü bunu yapabilirim.Sadece geçerken uğradım çünkü, ah, bu duyumsal, bu güzel, bu çok eğlenceli ……. (Adamus kıkırdar) Kerri.

KERRI: Eğleniyorsun.

ADAMUS: Evet. Evet. Öte yandaki ülkelere giderken uğrayıverdim, yolda bir o Üstadla, bir bu Üstadla karşılaştım. “Oh-ol-Ahn,” Birkaç zaman yolcusuna, karşılaştığım birkaç bilinçli zaman yolcusuna, Oh-ol-Ahn. Oh-ol-Ahn, dedim. Sonunda bu kameramız var. (Adamus kıkırdar) Sonunda.

Sadece geçiyordum. Beni hiçbir şey geride tutmaz. Hiç bir şey beni bir yere bağlamaz. Hiç bir şey bana kim olduğumu unutturmaz.

Ve benim sevgili Üstad arkadaşlarım, bu aynı şey sizin içinde olmalı, bu sadece geçerken öylesine uğramanın bilinci. Bütün yaptığınız bu. Bu dünya gezegeni deneyimine sadece öylesine uğruyorsunuz; sadece öylesine uğruyorsunuz, güzel bir deneyimden geçiyorsunuz. Sadece öylesine uğruyorsunuz. Halbuki çoğu insan, şöyle bir algıya sahip olarak yaşıyorlar ve “ İşte bu kadar “ gibi ve sonra …oh, Sandra, biraz kahve. Kremalı, lütfen.

SANDRA: Kremamız bitti, ama keçi sütümüz var.

ADAMUS: Keçi sütü mükemmel. (bazıları kıkırdar) Taze sağılmış. (Adamus kıkırdar) Ohh, söylediğim gibi…sadece geçerken bayıldım ….ah, .uğradım. (daha çok güler)

Sadece öylesine uğramak, bu bir Üstadın bilincidir. Bunu yazarmısın, Linda? Bir Üstad daima öylesine geçer. Bu yaşamınızı, sadece ölmek, cennete, arafa, cehenneme, her nereye ise oraya gitmek için yaşamıyorsunuz. İnsanlığın bilinci böyle düşünüyor. Gereksizce yüklenmiş. Sanki bu gezegende ders yüklü bir hayatınız var ve sonra ölüyorsunuz, böyle bir şey. Sonra da bu yere gidiyorsunuz ya da hiç de bir yere gitmiyorsunuz.

Bir Üstad bunlardan özgürdür. Bir Üstad daima sadece öylesine geçer.

Bugünkü tartışmamızda buna tekrar döneceğim. Bunun özünü tam olarak hissetmenizi istiyorum. Sadece öylesine geçiyorsunuz.

Buraya bir biçimde sizi tutuklayan, böyle bir tutuklanma olduğuna dair bütün bu yanılsama var.Bir biçimde bu boyutta kayboldunuz.Ama, sadece öylesine geçtiğinizi keşfedeceksiniz, umut ediyorum ki bugünün sonuna kadar ama gelecek toplantımıza kadar kesinlikle , öylesine geçmekte olduğunuzu keşfedeceksiniz. Bu muazzam özgürlük verir. Muazzam özgürlük.

İşte özgürlükden daha özgür olan budur, istediğiniz zaman öylesine geçersiniz, tıpkı benim yaptığım gibi, diğer bazı Üstadların yaptığı gibi. Oraya dikkat et. (kahvesini getiren Sandra’ ya ) Dikkat et.

SANDRA: Bir de çay var.

ADAMUS: Çay. Onu Kuthumi’ye sakla. (güler) Ahh!nerede Kuthumi? Kuthumi aslında bu odada, ama onun konuşmasına pek izin vermiyorum. O hep ilgiyi çekiyor. Kuthumi – tek tek herbirinizle çalışıyor. Kuthumi bütün toplantılarda boy gösteriyor ve o şimdi komik biri olduğunu söylüyor.( birkaç kişi kıkırdar)

Kuthumi, benimle ve diğer bazılarıyla, sizinle çalışmamız için çalışıyor. Bizim en büyük zorluğumuz, sizi zihninizden çıkarmak ve aslında bu konuda Kuthumi en iyilerden biri. Bu benim en büyük zorluğum ve sizin de en büyük zorluğunuz. Bu yapılacak en zor şey- zihinden çıkmak- çünkü zihin öylesine geçtiğinize inanmaz. Zihin,-işte budur- diye inanır. Zihin düşüncelerine inanır ve düşünceler gerçek değildir.

Zihin inançlarına inanır ve inançlar gerçek değildir. Zihinden çıkıp gerçek bilmeye- bilişe, öze girmek, üstadlığa giderken bir insan için belki de en zor şey. Ve bunun en zor bölümü de, hala zihin yönelimli iken, tam bu ikisinin arasında olmaktır.

Ben burada çok da fazla zihinden söz etmiyorum. Aslında zihin bir amaca hizmet eder. Bu boyutta, şeyleri yapmanıza hizmet eder. Bir çeşit boyutsal sabit diskinizdir ama başka boyutlara girdiğinizde işlemez. Zihin bir biyolojiye sahip olmanıza ve onun bütünüyle koordine olmasına olanak verir. Zaman ve mekanda manevra yapmanıza yardım eder. Sorun olan, düşüncelerdir.

Ve şunu söylemem gerekir ki, düşünceler genelde zihinden gelmezler. Hayır. Hayır. Zihin harikulade bir iş yapar. Gözlerinizle görmenize, kulaklarınızla duymanıza, ve şeyleri anlamanıza olanak sağlar. Zihin düşüncelerle kirlenir ve buna ilişki olarak bugün konuşacağız. Bir biçimde ana konumuz olacak.

Ama şimdilik, bir merabh’la başlayalım ve yine bir başka merabhla da bitireceğiz. Bir merabhla başlayalım, sadece (buralardan ) öylesine geçmenin merabh ‘ı.

Merabh, tabii düşünmek de dahil olmak üzere hiçbir şey yapmak zorunda olmadığınız bir zaman. Derin bir nefes aldığınız ve sadece izin verdiğiniz bir zaman. Sadece izin verirsiniz. Ama bu merabh’da nasıl, sadece, ( buralardan) öylesine geçtiğinizi, gerçekten hissetmenizi istiyorum.

 

(Buralardan ) Sadece Öylesine geçmek

(müzik başlar)

Bu, deneyimleyemezsiniz, anlamına gelmiyor. İşin doğrusu, o deneyimi sağlar.

Bu, deneyimlerinizin sahibi olma duygusu yoktur, anlamına gelmiyor. Hayır, tamamiyle deneyiminize sahip olursunuz ama çok özgür ve liberal bir biçimde. Işıkları biraz kapatabiliriz. Bu merabh ‘a başlarken derin bir nefes alın. Sadece, öylesine geçiyorum.

Bu gezegende deneyim yapmak bir seçimdi ve toplantı günününün, bir araya gelme gününün burada olacağının bilişi hep vardı. Kuthumi’nin diyeceği gibi, “ Aptal, aptal insan bunun olmayacağı için çok üzüldün. Aptal, aptal insan düşüncelerine çok fazla yakalandın, sınırlamalara o kadar yakalandın ki, sadece öylesine geçtiğini unuttun.”

Geçerken, güzellikten zevk alabilirsin. Aslında, sınırlamalar olarak ortaya çıkandan, zevk alabilirsin. Ben-im in anlayışının yeni biçiminden zevk alabilirsin. Sadece öylesine geçiyorsun.

Güzel bir ormandan geçen biri gibisin. Bir kaç dakikanı kokulardan, görüntülerden, seslerden, zevk almaya ayırabilirsin. Bir kaç dakikanı ağaçlarla, güzel çiçeklerle, doğa devalarıyla, iletişimde bulunmaya ayırabilirsin.

Ama sadece öylesine geçiyorsun. Bu yuva değil. Bu hapishane değil. Bu kesinlikle bir sınav değil. Kimseye karşı yarışmıyorsun.

Sadece öylesine geçiyorsun, sadece geçmek için geçiyorsun, çünkü bunu yapabiliyorsun.

Ruhun muhteşemliği için ve böylece ruh kendini yeni biçimlerde görebilsin ve bilebilsin diye öylesine geçiyorsun.

Bu geçmeyi sürdürmek için vermek zorunda olduğun bir sınav yok. Basamaklar, adımlar yok. Aslında boyutlarda yok. Sırlar yok. Kurtarıcılar ya da gurular yok. Sadece öylesine geçiyorsun.

Öylesine geçerken, dans edebilirsin. Dans edebilirsin. Hatta süzülebilirsin. Eğer istersen geçerken acele de edebilirsin ama buna ihtiyaç da yok. Acele etmeyebilirsin de. İstediğin sürece yap. Er ya da geç sadece öylesine geçtiğini anlayacaksın.

Evet, öylesine geçerken çok, çok fazla yaşamlar yaşadın. Çok sevgiler yaşadın, çok gözyaşları döktün. Bir sınav biçiminde tasarlanmamıştı. Bir başka varlık ya da varlıklar konseyi ya da varlıklar federasyonu ya da her hangi bir melek tarafından da kesinlikle tasarlanmamıştı. Sadece sen öylesine geçiyordun.

Ne kadar kuvvetli olduğunuzu görmek için tasarlanmamıştı. Neşeyi deneyimlemek için kuvvetli olmak zorunda değilsiniz. Işığı, karanlığı ya da duyumsallığı deneyimlemek için kuvvetli olmak zorunda değilsiniz. Hayır. Kararlılık ya da kuvvetle bir işiniz yok. İşin aslı, bir Üstad, hepsinin sadece izin vermekle ilgili olduğunu keşfeder.

Geçerken, deneyim öylesine çok derinleşir, o kadar zenginleşir ki, bazan - evet, aslında çoğu zaman- sadece öylesine geçtiğinizi unutursunuz.

Zaman zaman (siz) burada sonsuzluk(ebediyet) olduğunu düşündünüz- mutluluğunuzda sonsuzluk, tamamlanmanızda, bütünlenmenizde sonsuzluk. Öyle değil. Bu bir yanılsama. İlginç yanılsama,(buralardan) sadece öylesine geçiyorsunuz.

Öylesine geçerken, birçok insanla karşılaştınız. Diğer insanlarla bir hayli bağlantıya girdiniz. Kösteklendiniz, bir bakıma. Sadece öylesine geçmeniz için, artık özgür hissetmediğiniz bir noktaya kadar beraber ördünüz, dokudunuz. Herkese zorunluluklarınız, sorumluluklarınız, yerine getirilmemiş taahhütleriniz, diğerlerine özen gösterme ihtiyacı oldu.

Derin bir nefes alın. (Buralardan )sadece öylesine geçiyorsunuz ve onlar da (diğer insanlar da) öyle. Dünya denilen bu yerden öylesine geçerken, onu istediğiniz gibi deneyimlemeyi seçebilirsiniz. Oh, biliyorum, zaman zaman herşey size karşı ya da sizin ötenizde işliyor gibi görünüyor. Ama öyle değil. Bu da diğer yanılsamalardan biri ve yalnızca öyle gözüküyor.

Buradan sadece öylesine geçiyorsunuz. Sadece öylesine geçerken, bunu istediğiniz gibi yapmayı neden seçmeyesiniz ki. Buradan öylesine geçerken, bunu nasıl yaptığınızla ilgili asla bir yargılama yok. 9000 küsur Yükselmiş Üstadtan hiç biri hiçbir zaman sizi ne kadar karanlık ya da aydınlık, ne kadar hızlı ya da yavaş olduğunuz için yargılamayacak. Hiç bir tanrıdan ya da melekden ya da her neyse, hangisiyse bir yargı gelmeyecek. Onlar, ruhu olan bir varlığın sahip olabileceği muhtemel ki en zor, en güzel, meydan okuyucu ve içgörülü deneyimlerden, sadece öylesine geçtiğinizin idraki içindedirler. Onlar, sadece öylesine geçtiğinizin anlayışındadırlar. Onlar, sizin farz ettiğiniz kimliklerin gerçekte sizin olmadığının, sahip olduğunuz düşüncelerin aslında gerçekte sizin olmadığının, olmuş olan şeylerin gerçekte sizin bilinçli seçimleriniz olmadığının idrakindedirler. Sizin nasıl geçtiğinizle ilgili bir yargı yoktur. Aslında gerçek olan, yaptınız ve bu kutlama nedenidir. Ben, Adamus, Kuthumi ile ve bugün sizinle birlikte olan tüm diğerleriyle, sizlerle Üstadlar; sizden, sadece (buralardan) öylesine geçtiğinizi, bu bilişi-bilmeyi hissetmeye birkaç dakika ayırmanızı istiyoruz- zihninizin dışında, zihninizin ötesinde- İsterseniz dans edin. İsterseniz şarkı söyleyin. İsterseniz hayatın sunduklarının tadını çıkarın. Ama sadece öylesine geçiyorsunuz.

Siz, ruhunuz(soul) , veçheleriniz, - sadece öylesine geçiyor.

Sizin için söyleyecek bir tek sözümüz varsa, o da basitçe yaşamaktır. Yaşamak.

Geçtiğiniz sürece, yaşayın. Bununla ne demek istediğimi ve kendinize nasıl uygulanacağını çok iyi biliyorsunuz.

Son zamanlarda ortaya çıkan şeylerden biri - duygusal benliğinizden gelen, içsel bilişinizle neredeyse bir nevi çarpışan- çatışan bir şey.

Gerçekten Üstad olan parçanızdan gelen ve hala sınırlılık düşünceleri olan parçanızla bilek güreşi yapan.

Yaşayın.

Ah! Bunu hissedin, bu “ yaşama” nın özünü hissedin. Kulağa çok hoş geliyor. Oh! Sadece öylesine geçen bir varlık olarak yalnızca yaşamak, tutkuyla yaşamak, açık olarak, arsızca, utanmadan. Yaşamak. Ama arkadan, bu “ yaşama” nın diğer parçası geliyor. Küçük yaşıyorsunuz. Sınırlı yaşıyorsunuz. Korkuyla, sınırlılıkla yaşıyorsunuz ve iki dinamiğiniz oluyor- “ Yaşa! “ ve ardından “ yaşamak mı? “ “ Yaşayın! “ Onu hissedebilirsiniz. Biliyorum, onu hissedebilirsiniz. Biliyorum, onu hayal edebilirsiniz. Ben, oh, akşamları sizinle çok vakit geçirdim, bazan gece yarıları. Bunu hissedebilirim.Bu yaşama arzusunu hissedebilirim.Ama sonra da gelen şu düşünceleri de hissedebilirim – “ Ama ya …ya ? Belki de yapamam. Belki de yapmamalıyım.” Ama yine de tutku döner gelir – “Yaşa! Yaşa!” Sonra düşünceler gelir , “ Bu ne anlama geliyor? Nasıl yapayım? Ne zaman başlama lıyım? Bunun üzerinde ne kadar çalışmalıyım?” Ah! Ve görüyorsunuz, bu belki de tam şimdilerde süre giden esas şeylerden biri. Onu hissedebilirsiniz – “Yaşa!” Bunu hissedebilirsinz.

Ama sonra şunu da hissedebilirsiniz “Yaşamak mı?” yoksa ölmek mi. Şunu da hissedebilirsiniz, “ Belki de küçük yaşamalıyım. ” Artık küçük yaşayamazsınız. Yapamazsınız. Çabalayabilirsiniz. Oh, deniyorsunuz- gerçekten çok iyi deniyorsunuz. Çabanızdan bir “A” alabilirsiniz. Ama artık küçük yaşayamazsınız. Derin güzel bir nefes alın. Işıkları yeniden açalım, müziği yavaşlatalım. Yapamazsınız. Bu gerçek bir çelişki. Ve bakın, olan bu. Bugün biraz enerjileri ve geri kalan bazı şeyleri konuşacağız. Ama gerçekten, esas konu olan, siz bu “Yaşa!” diyen parçayı anladınız. Ve bunu sorgulayan diğer parça, izole ve küçük yaşamaktan bayağı rahat etmiş olan diğer parça. Artık böyle yapamazsınız.

Deneyeceksiniz. Onun üzerine çalışacaksınız. “ Pek ala, yaşayacağım, ama belki de yalnızca tasarruflu yaşarsam,” diyeceksiniz, bilirsiniz. Bunun ne olduğunu biliyorsunuz. Bunu tam da bu odada daha önce konuştuk. Bu tartışmaktır. (müzakere etmek.) Tartışmak.

Bilirsiniz, diğerleriyle tartışmak bir şeydir, ve bu yeterince kötüdür. Ama ya kendinizle tartışmak? Orada kazanan kim? Hiç kimse! Teşekkür ederim. Hiç kimse. Hiç kimse.

Bir insanın kendisiyle tartışma çabası – bayağı komik bir şey, bayağı komik- şeylerden biri. Kazanan yok. İki tane kaybeden var. ( birkaç kişi kıkırdar) Üç, beni de sayarsanız.(daha fazla kıkırdamalar)

Evet, yaşamayı tartışıyorsunuz ve bu artık işlemeyecek, çünkü yaşamanın ne olduğunun tadını biliyorsunuz. Ve yaşamak, arabanızı hızlı sürmeye ilişkin değil, Linda. (güler) Bu yaşamanın bir ifadesi olabilir. Yaşamak geceyarılarına kadar partilemek değil, Edith. ( çok fazla gülmeler) Bunlar ifadeler olabilirler. Ama, yaşamak bir öz-esas. Bir hissediş. Ve biz ona merabh’da sadece birazcık dokunduk. Yaşa! Aç kendini!  Hislere aç kendini. Yaşa! Yaşa. Ama ben bunu söylediğimde, bir an için kendinizi gerçekten yaşarken hayal etmenizi istediğimde, ne oluyor? Yapabilirsiniz-Ben de hissedebilirim. Aniden, “Oh yaşamak!” der gibisiniz ve sonra , “ Ayyy, ama ya … olursa ?” ( birkaç kişi kıkırdar) “Ya .. olursa?”

Ve ( Linda’ ya ) İlerde arşivlerde referans olması için bunu yazabilirsin. Ama artık kendinizle yaşamayı tartışamazsınız. Yapamazsınız. Ama siz söylediğim gibi, buna çabalayacaksınız ve canınız yanacak ve de sonunda yalnızca izin vereceksiniz. Kendinize sadece yaşamaya izin verceksiniz.

Bu inanılmaz gezegenden ve boyuttan sadece öylece geçiyorsunuz.

LINDA: Ne “ Artık yok”?

ADAMUS: Unuttum. Hatırlayan var mı? (bazıları kıkırdar)

LINDA: “ Artık tartışamazsınız” kiminle? ( dinleyiciler “Kendinizle” derler.)

ADAMUS: Yaşamak. Artık kendinizle yaşamayı tartışamazsınız, kendinizle, herneyse. Artık bunu tartışamazsınız.

Bu gerçek bir çelişki ve nasılsa dünyada şimdilerde ortada olan tüm enerjileri nasıl da alıverdiğinizi ve içinizde ne olup bittiğini, bir kaç dakika içinde görürsünüz ve ufffff! Olan biten bu karambolü- karmaşayı aldınız bile. Ama iyi haber şu ki, sadece (buralardan ) öylesine geçiyorsunuz, bunu biliyorsunuz. ( birisi “ Teşekkürler, tanrı” der.) Evet, teşekkürler tanrı, evet ya da birisi. Evet.

 

Tanrı

Ben aslında… bu tuhaf bir ifade – “Teşekkürler Tanrı.” Sanırım, Tanrıya kızgın olmak isterdiniz. (birkaç kişi kıkırdar) Eh, ön ….. ön sıra gülüyor! (daha fazla kıkırdamalar) Evet, aslında ön sırada iki kişi.(Adamus kıkırdar) Evet, “Teşekkürler Tanrı” –  ne için? Bu saçmalık için mi ?! Bu bolluk yoksunluğu için mi? Sağlıksız bir beden için mi? Oh! Evet,tuhaf bir ifade. “Teşekkürler Tanrı, bugün küçük kısmetimi aldım.” ( bazıları kıkırdar) Kendinize teşekkür edin. Tobias size bunu yıllar önce söylemedi mi? “ Kendinize teşekkür edin.” Teşekkürler Tanrı – bu tanrı.

Evet,Tanrı tuhaf bir şey. Sanırım, “ Tanrı, Allah seni kahretsin.” Üzerine bir workshop ( çalışma) yapmak isterdim.(Linda’nın soluğu kesilir ve bazıları güler ve birkaç kişi alkışlar ) Eh, ve tam bir …. ve bu yeni stüdyomuz var. Bu, İnternet üzerinden tüm dünyaya yayın yapmak için harika bir şey olurdu!

LINDA: Evet! Bunu CNN üzerinden yapalım!

ADAMUS: Evet, evet, evet.

LINDA: Evet, evet! Ve de BBC.

ADAMUS: Ve biliyorsunuz, komik olan şu…

LINDA: Evet!

ADAMUS: Ne olduğunu biliyorsunuz, eğer biz – eğer biz … Biz diyorum. (Adamus kıkırdar) ‘ Biz bunu yapacağız. Eğer bunu yaparsak ve adına “ Tanrı, lanet olsun” dersek, gerçekten korkusuz, dürüst,açık olarak tanrı bilincine göz atmış oluruz. Bildiğiniz gibi, zaman zaman İsa ile ilgili olarak kötü şeyler söyleyemeyeceğinizi konuşuyorsunuz. İsanın mastübasyon yaptığı hakkında konuşabilirsiniz. (birkaç kişi kıkırdar) Ama biz….. biz konuştuk! Burada, bu odada! Tam da burada, bu odada! ( Linda Adamus’a su atar, daha fazla gülüşmeler)

Biliyorsunuz, bu konuda şaşırtıcı olacak şey, tepki vermeyeceğim. (daha fazla kıkırdamalar) Ve şimdi, önümüzdeki yıllarda Linda, bunun karşılığı ne zaman gelecek diye merak edecek.( öcümü ne zaman alacağımı merak edecek) (güler) Ve aslında, karşılık vermek ne kadar uzarsa, o kadar daha komik olur, çünkü karşılık verilmeden yıllar yıllar geçer ve böylece o da üzülüp durur. Adamus ne zaman karşılık verecek? Öcümü aldığımda bundan hepinizi haberdar edeceğim. Bu bir on yıl alabilir ama olacak.(daha fazla kıkırdamalar) Ve şimdilik Cauldre’nin pantolonu ıslanmış görünüyor!

Evet, nerde kalmıştık? Tanrı.

EDITH: Benim partim nerede?

ADAMUS: Parti nerde? Bu gece, senin evinde, Edith. Sen ve ben. Unuttun mu ? (güler) Pekala, ben sadece öylesine geçiyordum. Ben sadece – Merhaba Edith, diyeceğim, yani.

Evet, ne diyorduk ? Tanrım. Hayır, ciddiyim, bir workshop yapmalıyız, Tanrıya ilişkin bir aktarımı, gerçekten samimi, ve dürüst ve kötü bir şey olacak korkusu olmaksızın yapmalıyız. Dini fanatikler dışında herkes peşimizden gelir.

Ama çoğu insan – hayır, yeniden ifade edeyim– aslında birkaç kişi, tanrı enerjisini konuşursak, anlayacaktır.( duraklar, ıslak elbisesi yüzünden kızmıştır) Özür dilerim. Üstümü değiştirmem gerek. Linda, nefes ya da herhangi bir şey yaptır. (bazıları kıkırdar) Cidden. (Adamus arka odaya doğru yürür.)

LINDA: Bu bir biçimde hemen de öc almak yani. ( daha fazla güler) Sanırım, gülüp çığlık atmamız en iyisi. Evet. Gerçekten pişmanım.

ADAMUS: (arka taraftan) Ehhhh …

LINDA: Yaptığıma, çoktan pişman oldum ve … (güler)

ADAMUS: (arka taraftan) Lindaaaa.

LINDA: Öcümü çok fena halde alacağımı bilesin. ( daha fazla kıkırdalamalar) Neye benzeyeceğini, sadece Allah bilir. Sadece Allah bilir … ve Adamus. Evet.

ADAMUS: Lindaaa. Lindaaa … ( Adamus büyük bir ayna ve Cauldre’nin paltosuyla geri gelir)

LINDA: Oh, hayır!

ADAMUS: Tamam.

LINDA: Çirkin olacak.

ADAMUS: Bak buraya, öyleyse.

LINDA: Ahh!! Olacağı biliyordum! Böyle yapacağını biliyordum!

ADAMUS: Bunu sonra kullanacağız. ( aynayı yan tarafa koyar) Evet, nerde kalmıştık? Tanrı.

Tanrı hakkında ilginç bir bilinç var.( Islak ceketi çıkartır ve Linda’ya uzatır) Kuru temizlemeye, lütfen. Evet. Öyle bir….( paltoyu giyer) Bu çok daha şık. Oh evet, evet! Evet. Evet, nerede kalmıştık – Tanrı. Çoğu insan, bu Tanrı şeyi konusunda hemfikir olacaklardır, bu çok eski, çok sınırlı, çok korkutucu , çok……. Tanrı , yani, evet, Tanrıyı düşündüğünüzde, “Yaşa!” diye düşünmüyorsunuz.“ Tanrının radarından uzak dur. Küçük kal.” Diye düşünüyorsunuz.

LINDA: Evet.

ADAMUS: Evet, evet, bunu yapalım. Yeni stüdyonuz açıldığında bunu programa alalım “ Tanrı, lanet olsun.” Yapalım.(Linda yine soluksuz kalır ve bazıları kıkırdar) Ah, evet. Ne? Biz Üstadlarız. Neden korkacağız ki? Bizler yaşıyoruz.

Bakın, bu tartışma var, hepimiz bunu biliyoruz. Tanrıya ilişkin insan algısını biliyoruz. Bu algı; (a) Hatalı; (b) Eski; (c) Gerçekten kötü. Artık kimseye hizmet etmiyor.Öyleyse bunu bozalı-…….. bununla biraz eğlenelim. Hazırmısınız? (dinleyiciler“Evet!” der.) Güzel, güzel, güzel. Linda? ( Linda suratını asar) Ohhh! Şunu vurun. Ohhh. Oh hayır, bu harikulade olacak.

Biliyorsunuz, bu geçtiğimiz yıllarda sizi yalnızca hazımsızlığa, baş ağrılarına ve kaygıya düşüren bir takım en çılgınca şeyleri yaptınız, ama sadece yaptınız işte bunları. Nerdeyse bunları yapmaya itildiniz– itildiniz( bazıları kıkırdar) – en iyisi olmayı kanıtladınız. Bu inanılmaz yolculuğa çıkacağınızı söylediniz. Bunun uygun olduğunu biliyordunuz ama sonra düşünceler başladı “ Belki de yapmamalıyım. Belki de bu çok fazla para. Belki, belki.” Ama yaptınız, ve bununla hiç de tartışmadığınız için memnun değil misiniz? Hayatınızda bir şeyi değiştirmek olsun, işinizi bırakmak olsun, bunu sadece yaptığınız için memnun değil misiniz? Düşüncelerin ve tartışmaların çıkmazına girmek çok kolaydır.

Gerçek Üstad, sadece öylesine geçer ve bu yüzden yaşar, kutlar. Ve yanlış yapacağınızdan ya da birisini inciteceğinizden de kaygı duymayın. Evet, birini inciteceksiniz, çünkü siz yalnızca……öyle olacak.Kendiniz için sahip olmamanız gereken şeyler konusunda beklentileri var ve bu onları biraz incitecek.Ama sonunda,bu onlara yardım edecek.Evet. (Adamus kıkırdar) Anneleriniz-babalarınız böyle demiyorlar mıydı?

Evet, biraz da enerjiler hakkında konuşalım Evet, artık kendinizle tartışmayın. Ve sadece öylesine geçtiğinizi hatırlayın.

 

Güncel enerjiler

Evet, Üstadlar, işte buradayız, bu yeni yılda üç ayı ancak geçtik. Ancak. Yılın sonu gibi gelmiyor mu? (dinleyiciler katılır) bazılarınız “Oh, bu Kasım olmalı, çünkü .… ” diye düşündünüz.(Adamus kıkırdar) Hayır, Nisanın ilk günleri.

Evet, sizden şimdilerde süre giden enerjileri tanımlamanızı istiyorum. Nasıl anlatırsınız….enerjilerle durum nasıl, küresel düzeyde, daha büyük temelde diyelim ? Linda Mikrofon, enerjilerle durum nasıl? Vili bazılarını yazabilir misin? Pete enerjilerle aran nasıl gidiyor?

PETE: Dünya için konuşamam, ama bana ne olduğunu biliyorum.

ADAMUS: Güzel. Neler oluyor?

PETE: Baskılanmış hissediyorum ve bu beni içime doğru gitmeye daha da zorluyor.

ADAMUS: Baskılanmış.

PETE: Baskılanmış.

ADAMUS: Evet. Nasıl hissediyorsun? Bunu bedeninde hissediyormusun? Bedenin de acı oluyor mu?

PETE: Şey, şimdilerde, kendi içimde daha da merkezimdeyim.

ADAMUS: Tamam.

PETE: Bu enerjiler, birçok veçheyi ya da bağımlılığı gevşetti. Ne kadar çok onlarla yaşadığımı gerçekten farkında oldum. Tamam. Düşük enerjiyi başımdan atmaya, şimdi böyle diyorlar. Kötü enerji ya da bunun gibi bir şey değil ama düşük enerji.

ADAMUS: Doğru, doğru. Kendi içinde paramparça oluyorsun.

PETE: Evet.

ADAMUS: Bu, olan durumu anlatmanın iyi bir yolu.

PETE: Evet.

ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Güzel. Ve nasıl hissettin?

PETE: Oh, harikulade.

ADAMUS: Oh, gerçekten mi? (bazıları güler)

PETE: Evet. Hayır, cidden, çünkü bu beni gerçekte kim olduğuma uyandırıyor – Kaynağa – ve yaratılmış olmanın minnetine, şükrüne.

ADAMUS: Evet. Bu baskının dezavantajı olarak, bir biçimde kendine aynada bakmak zorunda kaldın.

PETE: Doğru. (Adamus aynayı ona doğru getirir. ) Evet.

ADAMUS: Çünkü o sadece sensin. Evet, evet.

PETE: Oradaki benim.

ADAMUS: Evet.

PETE: Evet.

ADAMUS: Gülümsüyorsun! Oh, bu güzel. Bu güzel.

PETE: Bunu seviyorum!

ADAMUS: Harika! Güzel, güzel. Teşekkür ederim. Harikulade.

Sonra ki. Enerjilerle nasıl gidiyor? İçte ve dıştaki enerjileri gerçekten anlamak çok önemli, çünkü tam da şimdilerde çok şey olup bitiyor. Sanırım, Linda, geçen günkü radyo programından söz etti- neydi, enerjiler için ne söylenmişti?

LINDA: Bob Scheiffer ‘in programından mı söz ediyorsun? Oh. Evet, çok, çok … TV de Ulusla Yüzleş isimli (Show)şovu sunan, onlarca yıldır orada olan Bob Scheiffer – yani, hala hayatta olduğuna inanamıyorum –  geçen Pazar Şovunu açarken, birebir olarak, bunca geçen yıllık şov geçmişinde, şovunun ilk açılış tarihini bile hatırlayamadığını ancak, son zamanlarda dünyada , çok büyük olaylar- önemli olaylar- olup bittiğini söylüyordu.

ADAMUS: Doğru ve öyle. Biz öbür tarafta başlıklara ve birebir olaylara bakmıyoruz. Biz sadece enerji faktörüne ve enerjinin hareketine bakıyoruz. Diğer bir anlatımla, orada enerjinin baştanbaşa durumuna ve ne kadar hızlı hareket ettiğine bakıyoruz. Gezegende enerjinin çok fazla olduğu zamanlar oldu ama gerçekten hareket etmiyordu. Ama bu eşi benzeri görülmemiş bir enerji miktarı- ve de bu bizim şeyleri görme biçimimiz. Biz sizi, sizin kendinizi gördüğünüz gibi, fiziksel varlıklar olarak görmüyoruz. Biz sadece enerji balonları görüyoruz. Biz bu gezegene bütün bir enerji olarak bakarız. Bunun içinde, çeşitli, renkler, düzeyler, nüanslar var, diyebiliriz. Ama biz, gezegeni bütün bir enerji ve hareket olarak görüyoruz. Ve şimdi ikiside var.

Böylece, birçoğunuz, onu kemiklerinizde bire bir hissediyor, olabilirsiniz. Yani, çünkü çok miktarda enerji var, demek istiyorum. Güzel. Sonra ki. Evet..

LINDA: Tam burada.

ADAMUS: Evet. Enerji. Enerji ile neler oluyor?

JIN: Hayatımı mükemmelleştiriyor.( kıkırdar)

ADAMUS: Evet. Nasıl?

JIN: Ters yüz.

ADAMUS: Hayatını ters yüz ederek mükemmelleştirme. Nasıl?

JIN: Evet, içimde olan zırvaları def ederek.

ADAMUS: Evet. Güzel. Onunla savaşıyormusun? Direniyormusun?

JIN: Evet. Bunu biraz yapıyordum ama bir biçimde vaz geçtim.

ADAMUS: Evet, evet.

JIN: Ve böyle güzel.

ADAMUS: Evet, güzel. Güzel. Enerjiler – teşekkür ederim – bu kadar yoğun, öyleler  – önceden söylemiştik – eğer direnirseniz, sizi tam olarak haşat edebilirler. Ve bu enerjiler – Bir kimseye ya da bir şeye ait olduklarını söylemiyorum. Tam şimdilerde, bu gezegene çağrılmış olan enerji.Onu , bazı yerlerinizde, tıpkı eziyet ediyormuş gibi hissedeceksiniz. Hatta –geceleri uykuya sığınmak- eskiden bir kaçışken, artık böyle bir kaçış olmayacak. İşin aslı, hangisinin daha stresli, meydan okuyucu olduğu sorgulanabilir – uyanık haliniz mi yoksa uyku haliniz mi? Diğer bir anlatımla, bütünüyle kaçışı yok, tam burada çünkü.

Yine de, sizi baskıladığını hissedeceksiniz. Sizi darmadağın ettiğini hissettiğiniz bir noktaya kadar gelebilir ve aslında bütün bu hissettikleriniz, uygundur. Yalnızca, onunla savaşmaya başlarsanız, ya daya da tartışmaya ya da herneyse, işte o zaman incitecektir. Peki, ne yapacaksınız? (birisi “İzin ver” der) Nefes alırsınız ve izin verirsiniz. Kesinlikle.

Güzel. Birkaç tane daha, sevgili Linda. Evet. Şimdilerde enerjiler.

SHAUMBRA 1 (kadın): Erişilebilir.

ADAMUS: Güzel. Bu nasıl işliyor?

SHAUMBRA 1: Şahsen, benim için hayatımda şeylerin olmasına izin vermeye giriştim ve Peru ‘ya gitmeye hazırım.

ADAMUS: Güzel. Fevkalade.

SHAUMBRA 1: Bir hemşire olarak.

ADAMUS: Evet. Fevkalade. Güzel. Çok erişilebilir, işin doğrusu şoke edecek kadar erişilebilir. Ve tekraren, bakın bu kavuşum var ve bütün bu enerjiler bir araya geliyorlar ve bununla birlikte muazzam fırsatlar. Belki de hayal edemeyeceğiniz, hatta daha da güzel söylersek, önceleri kendinize hayal etmeye izin bile vermeyeceğiniz, fırsatlar. Diğer bir anlatımla, kendinize hayal etme izni vermekte oldukça lineersiniz.

Böylece birdenbire, bütün bu enerjiler geliyorlar. Bu gezegende güzel bir enerji battaniyesi ya da bulutu olduğunu söyleyebilirsiniz. Ve hepsi işte orada, daha önce bir nevi başka bir yerlerdeydiler. Ve özellikle onları fark edenler için, tam buradalar. Tam burada.

Birçok insan bir nevi, onun orada olduğu gerçeğinden bihaber olarak sadece yürüyüp, geçiyorlar. Yalnızca beyinlerini, hiç olmadığı kadar çılgın-deli hissediyorlar. Ama onun farkında olanlar için, birdenbire o kadar erişilebilir ki, sizin için olan şeylere yalnızca, hoş bir merdiven basamağı etkisi yapmak yerine, hep birlikte herşey meydana geliveriyor. Basamaklar yok. Hepsi sadece oradalar.

Şimdilerde, insanı biraz biraz bunalmaya götürebilir. Sanki biraz büyük gel-git dalgası (tsunami) hepsi birden geliyor. Ama ……şey olmayacak …

LINDA: Suyla çıldırmak gibi demek mi istiyorsun?

ADAMUS: Pardon?

LINDA: Suyla delirmek gibi mi?

ADAMUS: Evet, şeyle çılgın … evet. Hayır, bu farklı bir sıkıntı …(bazıları kıkırdar ve Adamus kıkırdar )

Evet, çok erişilebilir. Bunu duyumsadığınızda, hayatınızda sizin için çok şeyler olabilir. O orada, ama sanki sonrasında bazan bir geri çekilme ve onun için hazır olup olmadığınızı, becerebilecek misinizi ve bunun gibi şeyleri merak etme eğilimi geliyor.Kesinlikle yapabilirsiniz., ama bunun için gereken birkaç şey var –  tartışmamak, sınırlamamak ve yalnızca izin vermek. İzin vermek.

Şimdi, siz izin verdiğinizde, sanki parçalarınız açılır. İzin verdiğinizde, sanki bir su havuzuna büyük bir top daldırıyorsunuz ve bunu yaptığınızda, alana bir şey daldırdığınız için, sular kenarlardan taşar –  temelde siz, izin vererek kendinizi bu alana getirdiniz – bu bazı başka şeyleri şutlayacaktır, bu bazı başka şeyleri temizleyecektir. Böylece izin vermenin bir nevi kalıcı etkisi vardır. Bütün ıvır zıvırı def eder. 

En sonunda, – öhöm, dur ( Linda’ya ) – sonunda, izin verme, sizin tamamınızı size getirir; siz, sizin tanrısallığınız, diyebilirsiniz, Ben-im. Sonunda, bir koca su dolu kova ya da havuz analojisiyle anlatılan, olacak olanın bu kapta olacağıdır. Birdenbire, izin vermenizle, sizin olmayan, size yabancı olan herşey harekete geçecektir. Böylece, sizde bu çeşit bir ilginç etki oluşur ve bazan, tekrar düşünceler gelir. “ Ne oluyor? Niye bütün bunlar …?” dersiniz. Çünkü izin veriyorsunuz. Biliyorsunuz, izin vermek, izin vermektir. Bu biraz izin vermek sonra yönetmeye çabalamak, değildir. İzin vermekde olan budur. “Pekala, izin vereceğim ama yalnızca biraz ve sonra sonra onu yönetmeye çabalayacağım.” Gibi. Oh hayır. İzin vermek, izin vermektir. Evet. Güzel. Sonraki.

SHEEMA: Merhaba.

ADAMUS: Merhaba.

SHEEMA: Ben Sheema.

ADAMUS: Evet. Ben, Adamus. (Sheema kıkırdar) Bir defasında Shiva ile karşılaştım. İlgilenmezdin değil mi? .

SHEEMA: Oh tanrım, hayır.

ADAMUS: Oh tanrım, hayır. ( ikiside gülerler) Evet. O kadar da kibar değildi.

SHEEMA: Hayır. Ben naziğim.

ADAMUS: Hayır. Evet, evet. Evet.

SHEEMA: Nasıl yaptığını bilmiyorum. Her zaman bende ne olup bitiyorsa, tam da onu anlatıyorsun.

ADAMUS: Bunu nasıl yapıyorum?

SHEEMA: Bilmiyorum, ama …

ADAMUS: Bu inanılmaz değil mi? Biliyorum, tıpkı…evet. Acaba, ben medyum muyum? (Sheema kıkırdar ) Linda’ya bunu söyleme. Evet, ya da Garret’e. (Garret kıkırdar) Hayır aslında – ve aslında bu inanılmaz şey–  bütün bu medyumluk ya da bunların herhangi biri, çok abartılmış. Halbuki yalnızca izin vermek. Bugün çok fazla konuşmazsam, buna biraz değineceğiz. Ama temel olarak ne kadar basit olduğunu size göstereceğim. Ama zor olabilirdi.

SHEEMA: Oh, güzel.

ADAMUS: Evet, zor olur.

SHEEMA: Evet, öyle, çünkü izin veriyordum ve harika hissediyordum ve bir Üstad gibi, harika hissediyordum ve sonra aniden, Nisan ‘da bir uyandım – Bir Nisan (şaka günü ) günü ..…

ADAMUS: Evet, evet.

SHEEMA: … Ve berbat hissettim. Sanki eziyet gibiydi. Sıkışmıştım. Dün bir noktaya kadar böyleydi, yani, yataktan bile çıkmak istemedim.

ADAMUS: Evet.

SHEEMA: Hiç ümidim yoktu. Sanki .…

ADAMUS: Yataktan çıktın mı?

SHEEMA: Evet, çıktım. Sanki ölüm gibiydi.

ADAMUS: Oh. Yatakta kalmayı isterdim.

SHEEMA: Evet, öyle yaptım. Yataktan çıktım ve sonra tekrar yattım.

ADAMUS: Ahh. Evet, evet.

SHEEMA: Sonra yataktan kalktım! Tekrar yattım! (kıkırdar)

ADAMUS: Oh. Buradaki tartışmaya bir bakın. “ Kalkmam lazım. Kendimi kanıtlamalıyım. ” Ve takiben tartışırsınız ve , “ Hayır, gerçekten yatağa geri döneceğim. Ama kalkmam ve bir şeyler yapmam lazım.” Yatakta kalın! Sadece öylesine geçiyorsunuz. Biliyorsunuz, bütün bunların sonunda , “ Bütün gün ya da bütün hafta yatakta kaldığıma çok memnunum.” Diyeceksiniz.

SHEEMA: Ama gerçekten öyleydi. Ölüm gibiydi.

ADAMUS: Evet, evet.

SHEEMA: Sanki içimde bir şey ölüyor gibi hissettim. Öyleydi– ve sanırım senin de izin vermekten söz ederken dediğin buydu, her türlü zırva şey ortaya çıktı.

ADAMUS: Öyle yapar! Öyle yapar!

SHEEMA: Biliyorsun.

ADAMUS: Evet, zaman zaman garip yerlerde. (Bazıları kıkırdar ve Sheema yüksek sesle güler)

LINDA: Ohhh!

ADAMUS: Düşüncelerinizle ilgili konuşuyorum.

SHEEMA: En azından ortaya çıkıyor!

ADAMUS: Evet. (Adamus kıkırdar)

SHEEMA: Evet, burada olduğuma memnunum.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.Tamam. Bir tane daha. Enerji. Neler oluyor?

LINDA: Uh-oh. Uh-oh.

ADAMUS: Bu dünyada neler oluyor?

LINDA: Uh-oh.

MARTY (MOFO): İyi olacağım. Bu aralıklı.

ADAMUS: Bu aralıklı. Bunu ifade etmenin güzel bir yolu.

MARTY: Ve sen zaten değindin– Biz zaten buna değindik, ama evet aralıklılar, çünkü yüksekler(enerjiler) ve son derece yüksek ve düşükler de “ Bu nerden geldi şimdi?” gibiler. (birkaç kişi kıkırdar)

ADAMUS: Evet. O zaman ne yapmalı?

MARTY: Sadece içinde yol almalı.

ADAMUS: Evet.

MARTY: Nefes al bebek, nefes al.

ADAMUS: Evet. Nefes al ve izin ver. Evet, evet. Evet.

Teşekkür ederim. Aralıklı, yoğun, bunaltıcı (enerjiler),inanılmaz fırsatlar, dünyanın dağıldığından söz etmeyi unuttuk, insanlar önceden hiç olmadıkları kadar deliriyorlar. Evet. Evet, hepsi buradalar. Ve teşekkür ederim. – teşekkürler Tanrı – ki sizsiniz, Tanrı, yeterince iç görülü, böylece yeterince zeki ve siz buraya gelebildiniz, kendinizi duyabildiniz. Burada tam olarak yaptığımız da bu. Buraya gelebilirsiniz ve – öhöm – Bana ayna lazım.… yeni merkezde bana büyük bir ayna lazım.

LINDA: Tamam, soru yok.

ADAMUS: Buraya gelebilirsiniz ve kendinizi aynada benim aracılığımla görebilirsiniz. ( aynayı tutarken güler) Dave! Fotoğraf çek! Aynada kendini benim sayemde gör. (Dave fotoğraf çeker) Evet, işte oradasınız. Ahhh! (Adamus kıkırdar) Evet, büyük bir ayna.

Evet, çok çılgın zamanlar, hiç olmadığı kadar çılgın zamanlar, hiç olmadığı kadar dengesiz zamanlar. Ve yan etkilerden biri de, siz de farkındasınız ama bununla çok fazla sorununuz olduğunu zannetmiyorum; yan etkilerden biri de daha daha da fazla insan şimdilerde akıllarını kaybediyorlar, keçileri kaçırıyorlar.

Şimdi – bundan söz edeceğim beklenmiyordu, ama nasılsa söz edecektim. (Linda yüksek sesle iç çeker); Bunlar eğlenceli olanlar – bu gezegende kaygı ve depresyon ilaçları kullanma salgını var. Ve bunun yoğun olduğunu söyleyebilirsiniz, çünkü keçileri kaçıran çok sayıda insan var. Çok sayıda insan ruhen yıkılıyor, sinirsel çöküntü içinde.Ama komik olan şu ki, uzun vadede bu ilaçlar gerçekten yardımcı olmuyor. Onları geçici olarak alın, tabii ki, biraz daha iyi hssedersiniz. Ama radyolarda ve Tv reklamlarında “ Bu arada eğer anti-depresanınız işe yaramadıysa ve kendinizi daha da fazla intihar eğilimli hissediyorsanız, onun yerine bunun deneyin” denildiğini duymadınız mı(güler) Sanki, ikincisi daha az intihar eğilimi verecekmiş gibi?! Öyle olacağını sanmıyorum.

 

Hipnoz

Gördüğünüz şey, her şeyden önce çok uzun, uzun süredir etrafımızda olan zihinsel çağdan çıkıyoruz. Gezegen zihinselliğin dışına doğru hareket ediyor. Ama çok fazla yoğunluk ve baskı var ve insanlar düşüncelerinin ne olduğunu anlamıyorlar. Diğer bir anlatımla, düşüncelerinin nereden geldiğini anlamıyorlar. Gerçek hissi ve gerçek özü anlamıyorlar. Böylece, akıllarını kaybediyorlar.

Ve, bu sefalete ilaveten, elle gelen düğün bayram misali – ve bu da aslında üstünde çalışacağımız ya da oynayacağımız şeylerden biri olacak– bu gezegende hipnoz hüküm sürüyor. Bu tıpkı SEV (Seksüel Enerji Virüsü) gibi ve onunla birlikte burada .[1] ve bu hiçbir zaman böylesine kötü bir şekilde getirilmemişti. Zihin kendisine ait olmayan ve dışarıdan gelen şeyleri sahiplendi ve bunda çok ileriye gitti, bunda çok iyi oldu ve böylece sınırlı kendinin duyguları ve sınırlı kendinin düşüncelerini reddetmedi. Bunun yerine kendisinin gerçek hislerini ve benim gerek düşünceleri diye adlandırdıklarımı reddetti. Ve bir biçimde bu böyle oluştu. Böylece bu, insan zekasında tuhaf bir hal aldı. – bir nevi tezat, zıtlık–  böyle düşünmek. Evet, zihin kendisine ait olmayan düşünceleri alır. Bazı günler kötü bir gün geçirmenizin nedeni budur. Birkaç güzel gün geçirebilirsiniz, çünkü kendi enerjinizdesinizdir, ama sonra bir şey girer, dışarıda ki şeylere sizi geri çeker ve siz bunu hissedersiniz, çünkü hala ona uyumunuz vardır. Hala bir biçimde onunla tetiklenirsiniz, ve birdenbire çökersiniz. Sonra da kendinizi suçlarsınız. “ Neyim var, benim? Neden kötü bir gün geçiriyorum? Yanlış bir şey mi yedim? Doğru şekilde izin vermedim mi?” Bilirsiniz işte,“ Kalben kötü bir insan mıyım? ” Ve bildiğiniz gibi, tüm bunun gibi bir sürü şeyler. Hayır, sadece yoğunluktan geçiyorsunuz. Burası tam da derin bir nefes alacağınız ve endişelenmeyi bırakacağınız yer. Endişelenmeyi bırakın. Sadece öylesine geçiyorsunuz. Bu sadece kısa süreli bir gösteri. Sadece iyi vakit geçiriyorsunuz, değil mi? ? Hah. (birisi “Evet”der) Evet. Güzel (Adamus kıkırdar) Ufff. Ufff.

Evet, benim sevgili arkadaşlarım, bütün bu faktörler sürüyor ve hipnozda – hipnoz bu gezegende çok, çok fazla hüküm sürüyor, şimdilerde – korkutucu derecede hakim –sizin için değil ama diğerleri için. 

Bir bakıma, hipnotik rehavetinize dönemezsiniz.Yapamazsınız. Evet, bu nedenle lütfen sizi aniden hipnotize edeceğimden, ve sonra sizi uyandırıp, odada tavuk gibi bağırtacağımdan korkmayın. (bazıları kıkırdar) Ama, gezegenin etrafında bu hipnotik etki var ve bu SES virüsü ile ve bir sürü diğer şeyle beraber bir nevi birlikte dokuma ya da dans yapıyor, ve bu şimdilerde gezegende bir çok tuhaf ve acaip kalıplar (patern) ve olaylar yaratıyor. Eğer haberleri izliyorsanız, akşam haberlerinde görüyorsunuz, ya da arkadaşlarınızdan duyuyorsunuz. Kitle cinayetlerinden söz eden şeyler. – “ Hoş bir adam gibi görünüyordu. 20 yıldır bitişik komşusu olarak yaşıyorum ve asla düşünemezdim.” Bilirsiniz işte, “ O, bir gönüllüydü (erkek-he) ” –  ya da (kadın-she ), özür dilerim, bugün erkekleri ele alıyorum– “ O (she-kadın),” bilirsiniz,“ Sosyal çalışmalar yapıyordu ve birdenbire Mossberg’i çekti ve ne varsa yarısını havaya uçurdu” ( bir kişi kıkırdar ve sonra Adamus’da kıkırdar ) Belki de gülmek için uygun bir zaman değil.(güler) Sadece söylüyoruz! Belki de gülmek için en iyi zaman değil! ( daha fazla kıkırdamalar) Evet. Tamam. (Adamus kıkırdar, ve aynayı dinleyicilere tutarken , daha fazla gülmeler) Evet, oldukça güzel, değil mi ha ? Evet, evet, evet. Güzel. Tamam.

Ve bu beni burad araya biraz dram koymaya götürdü. 370 numaralı uçağa ne oldu? ( dinleyiciler “Ohh!” diye tepki verirler) Hayır, ben size soruyorum. Hayır, burada siz yaşıyorsunuz. Ben yaşamıyorum. Ben öylesine geçiyordum. Ne oldu? Lİnda, lütfen – Birkaç teori duymak istiyorum. Ne oldu? 370 numaralı uçaağa ne oldu? Sadece canlı, yani, sadece söyleyin, demek istiyorum. Haydi, başlayın. Ayağa kalkın, lütfen.

DAVID M.: Düştü. (güler ve birisi “hoaaa!” der)

ADAMUS: Aslında, bu iyiydi. Teşekkür ederim. Bazı galaksiler arası giriş yok muydu?

DAVID M.: Hayır.

ROBERT: Düşmedi.

ADAMUS: Oh! Oh! Oh siz ikiniz! ( çok fazla gülmeler) Eğer düşmediyse, nereye iniş yaptı? ( birisi bağırır “UFO lar!”)

ROBERT: Başka bir boyuta.

ADAMUS: Başka boyuta. Tamam. Mümkün. Çok mümkün. Eminimki, şimdi çevresinde bazı boyutlarası faaliyetler vardır. Evet. Yani, şimdi sadece diğer bir boyuta uçuyor - … 24.cü boyuta gibi? Şu zavallı uçuş ekibi. (güler) Servis yapacak daha fazla yemek yok ve tuvaletler tamamen dolu. Evet, ne yapacaklar? (Birisi “toptan” der) Toptan, doğru. Uçmuş kimse var mı. Evet. David.

DAVID S.: Yere çakılmış(uçağın düşmesi) , çakılmak hakkında (konuşmak). Evet, düştü.

ADAMUS: Evet, düştü.

DAVID S.: Okyanusun dibine,aradıkları yerden daha öte güneye.

ADAMUS: Evet, güzel.

DAVID S.: Ve konuyu tarif etmenin en iyi yolu, pilot intiharı değil ama elektronik yardım sistemi heklenmiş (sisteme girilmiş), diyelim.

ADAMUS: Güzel.

DAVID S.: İşin içinde çok da para var.Şimdi buna giremem. Ama uzaktan gören kumanda yoluyla, sadece bunun ne olduğunu bilenler için, uzaktan gören kumanda yoluyla. Teknik uzaktan görme.

ADAMUS: Güzel. Komplo ya da daha ziyade kasıtlı mı demeliyiz? Kasıtlı.Söylediğin bu mu, Dave? Kasıtlı?

DAVID S.: Evet.

ADAMUS: Tamam. Güzel. Bir tane daha.

DAVID: S: Bu öteden.

ADAMUS: Öteden. Bir tane daha.

LINDA: Oh, oh. Carol var. Oh, Carol’dan sonra bir tane daha. Başka bir komik el gördüm, havada.

ADAMUS: Tamam. Güzel.

CAROL: Bir UFO geldi ve onları kurtardı çünkü hidrolik sorunları vardı ve onlar …

ADAMUS: UFO neydi?

CAROL: UFO, Aştar …

ADAMUS: UFO ‘nun hidrolik sorunu mu vardı?

CAROL: Hayır.

ADAMUS: Oh, oh güzel …

CAROL: Hayır, hayır. Onları kurtardılar …

ADAMUS: …Çünkü ben hidroliği olan bir UFO ‘da bulunmadım. (bazıları kıkırdar)

CAROL: Ve onları bir gezegene götürdüler…şeyin dışında …

ADAMUS: Geri verin onları!

CAROL: Orada, buradakinden daha iyi vakit geçiriyorlar.

ADAMUS: Daha iyi zaman geçiriyorlar! (Adamus kıkırdar) Tamam, ama hala kabalar. .

CAROL: Kaba!

ADAMUS: Bir uçağı al ve götür.

CAROL: Yere çakılıyorlardı. Düşüyorlardı.

ADAMUS: Evet, evet. Ama kibarca onları geri dönüşlerini kolaylaştırmalıydılar. Evet

LINDA: Son bir tane.

ADAMUS: Evet..

JIN: Beklenmedik çılgın bir deneyimden geçtiler.(bazıları kıkırdar)

ADAMUS: Açıklığın Üstadı. (güler) Haklı olduğunu söylemeye cüret edeceğim.

Şimdi, gezegende çok fazla hipnoz olduğunu iddia ediyorum. Ve çok fazla insan buna hassas durumda. Komşu kapınızdaki hoş adam da, hatta, oh,- bir uçağın yardımcı pilotu, daha iyi sözcüklerle ifade edemediğimizden, -yakın zamana kadar, hiç de bilmediği, hipnotik önerilere girmiş olabilir, diyelim. Hatta anlamadan bile. Aniden bir işaret gelir- bir telefon çağrısı bağlantısı olabilir, eğer birisi telefon kayıtlarını kontrol ettiyse, diyelim– başka türlü, bir varlığın asla normalde yapmayacağı bir eylemi başlatan bir telefon çağrısı bağlantısı. Ama aniden kendisini hipnotik transta bulur, aniden tıpkı bir robot olmuş gibi, şeyleri fark bile etmeden yapar. Uçuş hattını değiştirmek, manipüle etmek, kimse şikayet edemesin diye kabin basıncını düşürmek, ne demek istediğimi anlayabiliyorsanız. Ve takiben,kabinle işini bitirdiğinde kendi maskesini de çıkarıp,sadece bırakıvermek.

Neden? Bir insan neden bunu yapar? Bir bilgisayara neden virüs yerleştirir? Sabit sürücünüzü neden harap ederler? Çünkü bunu yapabiliyorlar, bunun için 10 sent bile almasalar dahi. Çok, çok tuhaf bir enerji. Neden? Çünkü, bunun işe yarayıp, yaramadığını görmek istiyorlardı, ve işe yaradı. İşe yaradı.

Ve bu sadece bir tek değil, aslında, özellikle son, diyelim ki son üç-dört yılın kitle cinayetlerine ya da insanların çılgınca eylemlerine, geriye dönüp de okursanız (bakarsanız). Polis de, geriye dönüp ne olduğunu bulmaya çabalıyor. Psikolog ve psikiyatristler de işin içine giriyor ve buna ilişkin o bütün beyhude teorileri ile ortaya çıkıyorlar. Ama orada olan biten, işte bu hipnoz. Size bir şeyi tekrar edeyim, böyle çılgınca bir eylem yapmak ya da böyle çılgın bir eylemin kurbanı olmak gibi bir endişeye gerek yok. Siz bu enerjinin dışındasınız. Ama bu gezegende bu daha da fazla, fazlasıyla meydana gelecek. Bu sanki bir haylaz gönderilmiş ama insan oluyor, bu haylaz aksi halde iyi bir insan belki de bir kilise adamı olacakken, böyle oluyor. Ve bu çok, çok daha da artarak böyle olacak.

Biz, bu gezegende tam da, zihnin bu tuhaf kenarındayız. Ve olan şu ki, şimdilerde birkaç kişi, bir grup insan, zihnin mekanizmasını anlıyor – istikrarsız işlerden ve elektromanyetik dengelerden ve diğer şeylerden söz etmiyorum. Ama zihnin gerçekte ne olduğundan, oynadığı rolden ve daha da fazlası düşüncenin ne olduğundan söz ediyorum.

Aslında bir düşüncenin ne olduğuna dair bu basit temel anlayışla, düşüncenin ötesine gidebilirsiniz. Bu düşünce tuzağından çıkabilirsiniz. Bu duygusal sınırlı insan düşünce ( human- thought self)kendi-nizden çıkabilirsiniz. Bu gezegenin dinamiklerini değiştirecek, genelde de bilinci. Ama herşeyden çok, bununla eğleneceksiniz. Ve buradan sadece öylesine geçtiğinizi anlamaya başlayacaksınız. Buraya tutuklu değilsiniz. 

Düşünce

Evet, şimdi, düşünceyi konuşalım. Biliyorsunuz, geçmişte çok söz ettim. Sözcük zihnini kullandım. Aslında, beyin çok gerekli bir öge. İlk zamanlarda bu gezegene gelmeye başladığınızda ve fiziksel form aldığınızda, burada kalmak, dengede olmak çok zordu.Bir ışık varlığı, fiziksel bir varlık olmaya çabalıyor gibi.Zihin burada dengede kalmanızı sağlayan parçanız, bir nevi bağlantı parçacığı gibiydi.

Zihin biyolojiyi –aslında doğrudan doğruya – anlardı. Bu onun bir numaralı amacıydı –bizim anayatron dediğimiz şeyle doğrudan biyolojiye bağlantı. Evet, temel olarak ışık özünü ( ışık bedeni) biyolojiye bütünlerdi. Sonra da hafıza ve zaman mekanla bir nevi basit ilişki için kullanılırdı. Gerçek ışık beden zaman mekanı gerçekten anlamaz. Anlamak istemez. O zaman ve mekana pek de iyi intibak edemez. Evet, o sanki kocaman şişirilmiş, sürüklenen bir şey gibidir. Bu yüzden, burada bedenlenmiş kalmak çok zordu. Ama zihin denilen bu bağlantı aletiyle, bunu yapabiliyordunuz.

Zihin, ayrıca tanrısal zekanın bu boyutta ayırt etmesini sağladı, şöyle diyelim, tanrısal zekanın gerçekten sahip olmadığı, ayırt etmesini sağladı. Tanrısal zekanın bu fiziksel gerçeklikle bir aşinalığı yoktu ve bu nedenle ayırt etme duyumu çok azdı.

Ama siz, bütün bu yaşamlardan geçmiş olan ruhun insan temsilcisi olarak, bu gezegende birçok şeyi ayırt etmeyi öğrendiniz. Ellerini sıcak sobanın üstüne koyma; yanacaksın. Bu çok basit ve temel bir ayırt etme. Uçurumun kenarından gitme;(düşersin) Kuş gibi kanatların yok. Böylece yolunuz boyunca bu şeyleri öğrendiniz ve zihin bunları öğrenirken çok zeki bir amaca hizmet eder.

Ayrıca zihin vasıtasıyla…zihin ışık bedeninizin fiziksele özgün gelişi için bağlantı aleti olduğu sürece, aynı zamanda gerçek ışık bedenin fiziksele gelmesine izin veren, tümleyen parçası da olacak.Zihin geçmişte ışık bedeni ayarlamak için kullanılıyordu ama şimdi aslında onun gelmesine izin verecek.Ve de zihin kimyasal, elektromanyetik ve diğer enerji titreşimlerininde çok maharetli oldu ve şimdi bir biçimde nasıl dengede kalacağını biliyor.Böylece, aslında beyin mekanizması ile ışık bedeninizin çoğu gelebilecek.Buna daha da detaylı gireceğiz.Ama , ne de olsa bu şimdi oluyor.

Evet, zihin çok iyi bir amaca hizmet ediyor, ama özün yolu boyunca, düşünceler dediğimiz bir sürü diğer dinamik vardı– düşünceler – ve bu düşünceler, gerçekten sınırlayıcı şeyler haline geldiler.

Düşünceler, beyninizin kombinasyonlarından gelen ve bu realiteyi anlayan, ama aynı zamanda sınırlılığa inanmaya başlayan, bir nevi sınırlı ya da mini bilinç (formlarıdır) biçimidir. Böylece, şöyle diyebilirsiniz; Ruh (soul) kendisinin bir parçasını, kendisinin bir ışınını,bu fiziksel realiteye bedenledi.Bir beden aldı, bir beyin aldı ve sonra osurdu, işte bu osuruklar, düşüncelerdir.(güler) Ve de aslında oldukça doğrudur.Bir düşünceyle ortaya çıktı. Bu düşünce sınırlıydı. Bu düşünce birçok inanca, sınırlamaya, korkulara ve bunun gibi şeylere dayanıyordu. Böylece, insanlar, düşünce-varlıkları oldular.

Şimdi, zihin ve onun bildiği ve bir düşünce arasında fark vardı. Düşünce yargılamaya ve sınırlılığa ve korkuya, kaygıya eğilimlidir ve düşünceler, uzun süren bir başarıdan bir süre sonra-ki bunlar zeka değildir, yüksek bilinç değildirler; bir nevi yol boyunca atılan küçük osuruklardır, onları en iyi bu şekilde tarif edebilirim, meydana gelen küçük baloncuklar.– ortaya çıkan bu küçük düşünceler, öyle bir başarı ve gelişme içinde oldular ki, çok geçmeden siz düşüncelere inanmaya başladınız, düşünceler olduğunuza inanmaya başladınız. Çok geçmeden de düşünceler baskın olmaya başladılar; kontrol etmeye başladılar; gösteriyi yönetmeye başladılar.

Ben, bu düşüncelerin aslında bir osuruk kadar değeri olduğunu iddia ediyorum ve osuruk kadar iç görü verirIer .(bazıları kıkırdar) Bu doğru ve çok yanlış bir yerden gelirler. Çok doğru olabilecek bilginin yanlış yorumlanmasından gelirler. Gerçek bilgi varlığı, bilirsiniz, burada bu gezegendesiniz ve elinizi sobanın üstüne koyarsanız yanarsınız ve birinin suratına yumruk atarsanız, muhtemel olarak onlarda size yumruk atacaklardır ya da sizi dava edeceklerdir. Biz eskiden karşı yumruk atardık ama şimdi siz bir avukat tutuyor ve dava ediyorsunuz.

Evet, bu düşünceler silsilesine sahipsiniz ve onlara paye veriyorsunuz, sonra da bütün bu gerçekten hoşlanmadığınız düşüncelerinizi kontrol etme çabasıyla bir başka düşünce gönderiyorsunuz. Ama o ne yapıyor, sadece sevmediğiniz diğer düşüncelerle karışıyor ve sevmediğiniz daha da fazla düşünce haline geliyor. Sonra da düşünmeye başlıyorsunuz “ Evet, bütün bu düşüncelerden nasıl kurtulacağım?” ve bütün bu osuruklardan biri daha ortaya çıkıyor ve diğer kokulu osuruklara katılıyor. Ve sonra ümitsizlik içinde – “ Nasıl çıkacağım? Ne yaparım? Artık ne düşüneceğimi bilmiyorum,” diyorsunuz ve işte insan burada delirir. Çok tuhaf şeyler yapmaya başlar.

Çünkü ben düşüncelerin hayattan hayatı aldığını da iddia ediyorum. Gerçekten böyle yapıyorlar. Düşünceler, kendinizi kendinizle tartıştığınız şeyler. Bir düşünce, bir diğer düşünceyle tartışıyor. Bu sanki kötü bir gaz bir diğer gazla tartışıyor ve her ikisi de berbat kokuşurlar.Özür dilerim yani….ikiside berbat kokuşurlar. (bazıları kıkırdar) Bakın, ben kendimle ya da Cauldre’yle tartışmıyorum.Yalnızca bir osuruk çağıracağım, bir osuruk.(bazıları kıkırdar) Bu ruhsal bir toplantı.Buraya ilk defa katılanlar için….(güler; birisi “o, gaz” der) O, gaz. Evet, evet. O, gaz. Güzel. (daha fazla kıkırdamalar)

Evet, diğer düşüncelerinizi kontrol etmeye ve onlarla tartışmaya çabalayan düşünceleriniz var ve bunu bir an için hissedelim. Düşünceleri hissedelim. Onlar özgün olarak nereden geliyorlar?

Nasıl olurda hiç kimse bu soruyu sormaz, “ Düşünceler nereden geliyorlar?” Bir düşüncenin geriye doğru izini sürmeyi deneyin. Mesela, tam şimdi buradan çabucak gitmek istediğiniz düşüncesini ele alalım.(bazıları kıkırdar) Diyelim ki bir düşünceniz var, duygusal bir düşünceniz. Her birinizde bu günlerde pek çok var– duygusal bir düşünce, kendiniz hakkında bir his ya da bir başka kişi hakkında duygusal bir düşünce, ya da sadece bir duygusal düşünce, ben size“ Pazartesi günü o küçük ofisinize döndüğünüzde eğlenin.” Dediğim zaman, ohhh! (Adamus kıkırdar) Bu böyle duygusal bir düşünce.

Peki, bunlar nereden geliyorlar? Nasıl olur da birisi çıkıp da, “ Bunlar nereden geliyorlar?” demez. Evet, bilimadamları düşüncelerin beyinde geldiklerini söyleyecektir. Hayır, aslında gelmezler, beyninizden gelmezlar. Beyinde duygusal düşünceler hiç yoktur. Beyin kesin veriler üretir. Beyin, bir duygusal düşünce geldiğinde tarihi verileri çeker, bakar. Bütün bu düşünceler nereden geliyorlar? Evet. Büyük gizem. Büyük gizem.

Evet birçok kişi, “Evet, bu tam sen. Bu sensin” Diyecektir. Ah! ben iddia ediyorum ve bir Üstad bunu anlamaIıdır, düşünceler sizin değildir. Düşünceler sadece küçük baloncuklardır (gaz kabarcıkları gibi ) ve bilirsiniz, püskürtülürler. Onlar, sizin değildirler. Ve eğer bir düşünceyi geriye doğru izleyerek, onun çıktığı yeri bulmanız, – ne harika bir kitap başlığı, “ Bir düşüncenin kaynağı” –nerdeyse imkansızdır. Çünkü izler bir çok başka düşüncelerin izleriyle örtülmüş durumdadır. Ve çok geçmeden iz üstüne iz, üstüne yine iz olduğunu görmeye başlarsınız ve asla bir düşüncenin kaynağına varamazsınız. Ama yine de o düşünce oradadır, hala ondan etkilenirsiniz, ona inanırsınız, onun siz olduğunu zannedersiniz–ama değildir. 

Bu düşünce, bir grup düşünce ya da kitle bilincinin düşüncesi de olabilir. Diğer insanlardan gelen ve – şişşştttt! – diye kendi düşüncelerinizin arasına girmeye izin verdiğiniz bir düşünce olabilir. Bir başkasının osurukları sizin osuruklarınıza katılıyor ve “Oh evet, benimkiler gerçekten kötü, öyle değil mi?” diyorsunuz (birkaç kişi kıkırdar) Pekala, hayır! Aslında, daha başlarken sizin değildi. Sadece orada pis pis kokuyordu ve siz onu kendinizin olarak kabul ettiniz.

Ve Ben, bu hipnoz denen şeye dikkati çektim çünkü, insanlara böyle oluyor. Bilince böyle oluyor. Bu sadece, düşüncelere çok kabul göstermek ya da bu düşüncelerin ne olduğunu gerçekten anlama eksikliği. İnsanlar, “Evet, bu çılgın düşünceler benim,” derler ve sonra da psikiyatriste giderler. Bu, küçük osuruklarınız için daha büyük bir osuruğa gitmek gibidir.(güler) ve psikolog ya da psikiyatrist, kendileri düşüncelerin nereden geldiğini bile bilmedikleri halde, neden deli olduğunuzu anlamak için yardım etmeye çalışacaktır. Onlar beyni anlamazlar. Beynin rolünü anlamazlar. Bir düşüncenin ne olduğunu ve düşüncelerin nasıl bir araya geldiklerini anlamazlar.

Bu gezegendeki düşünce-temelli eylemlerden dolayı, bunu anlamazlar. Bir insan çok kolayca , “Hey, bu uçağı okyanusa indir” fikrine kaptırılabilir. Bu temel bir telkindi. “ Git ve 250 kusur insanı öldür.” Değildi. “Hey, bu uçağı okyanusa indir ,” di ve bayağı bir hipnotik programdı. Programlamalarını yaparken, ölümden de konuşmadılar, böyle bir şey değildi, – böyle demediler, olumsuz şeyler hakkında konuşmadılar. Telkin, sadece “Okyanusa in.” di. “ Arabanı bu akşam caddeye park et.” dememden bir farkı yok. “Oh, tamam. Oh, Yaparım .”

Şimdi, ben bunu, düşüncelerin etkisini ve düşüncelerin gücünün etkisini göstermek için- ve düşüncelerin arkasında çok güç var- örnek olarak kullanıyorum. Ve bu aynı zamanda, temel olarak düşüncelerin nereden geldiğinin, insanların onlardan nasıl etkilendiğinin ve toplumu nasıl etkilediklerinin anlayışının bütünüyle eksikliğini gösterir. Şimdi bakın, düşüncelere sahip olmak kötü bir şey değildir ve siz Üstad olsanız bile onlara sahip olmaya devam edeceksiniz. Ama onların nereden kaynaklandıklarını ve gerçekten sizin olanları ayırt etmeye başlayacaksınız. Onlar gerçek Ben-İm-inizden mi kaynaklanıyorlar? Yoksa ortak bilincin fosseptiğinden mi kaynaklanıyorlar?

Düşünceler sizin değil. Düşünceler sizin değil. Ve bu düşüncelerin –onları sizden çıkan küçük kokulu baloncuklar olarak hayal edin- size ait olmadığını anlamanıza yardım etmek, benim sizinle çalışırken en büyük zorluğum. Ve siz onları bir başka kokuşmuş baloncukla, etkilemeye ve kontrol etmeye çabalıyorsunuz, bu böyle olmaz. Böyle yaptığınızda, bu sadece sizi ruhen yıpratana, sizi yavaş yavaş tüketene kadar daha da beter hale getirir. Ve sonra ya ruhsal bir keşfe sahip olursunuz ya da onlar sizi bir akıl hastahanesine koyarlar.(bazıları kıkırdar) İşte bu kadar basit, ya biri ya da diğeri. Belki de ikisi arasında çok da fark yok ama birinde en azından gerçekten yaşıyorsunuz. Soru, hangisi? (Adamus kıkırdar) Şimdi gülebilirsiniz. Bu komik olandi( bazıları kıkırdar) Evet, düşünceler. Düşünceler en büyük aldatmacalardır. Ve sevgili Üstadım, öğretmen, arkadaşlarım; eğer sizden diğerlerine öğretmenizi isteyeceğim bir şey varsa, o da düşüncelerin gerçekten aldatıcı olduğudur. Onlar sizin değildir. Öğrencilerinize öğretirken, onlar istemedikçe düşüncelerin onlara ait olmadığını anlamalarına yardım-zorlamak değil- edin. Ama bu, her türlü cehennemi fırtınaların kopmasına neden olacaktı. Çünkü “ Hangileri olduğunu bilmiyorum. Bu düşünceyi kendimin olarak isteyip istemediğimi bilmiyorum.” Diyeceklerdir. Ve sonra bunun, kendilerinin olup olmadığını anlama çabası içinde bir başka düşünce osuruğu edineceklerdir, çelişkiyi görüyorsunuz. Çelişkiyi görüyorsunuz.

Ayrılık Yanılsaması

Şimdi bununla bağlantılı olan, diğer konuya atlayacağım. Herşeyin en büyük yanılsaması, herşeyin de ötesindeki yanılsama ayrılıktır. Ayrılık. Yüksek benliğinizden ayrı olduğunuz yanılsamanız var. Çünkü size böyle söylendi, çünkü kötü, kokuşmuş düşünceleriniz var. Tanrıdan ayrı olduğunuz yanılsaması var, diğer boyutlardan ayrı olduğunuz yanılsaması var, ama aslında değilsiniz. Burada oturan, kendisini insan olarak düşünen Edith ile kesinlikle tanrısal olan ve bütünlenmiş halde olan Edith arasında hiç fark yok. Her ne ise fark yok. Bu ayrılık yanılsaması.

Birçoğunuza gençken öğretilen yanılsama- kimin öğrettiğine o kadar aldırmıyorum- burada tanrı, burada da siz varsınız, yanılsaması. Ve bu yeni çağa girdiğinizde, bir yüksek benliğiniz, bir de küçük siz olduğu yanılsamasını benimsediniz; büyük melekler var, ruhsal rehberler var ve siz varsınız. Ayrılık, ayrılık, ayrılık; kompartıman içinde kompartıman içinde kompartıman içinde kompartıman. Ve düşüncelerinizin buna rağbet etmesi de yanılsamadır, çünkü bir nevi bu benimsemeden hoşlandılar. Bir biçimde bu iç içe kompartımanları sevdiler. Bu ayrılık, onların daha fazla düşüncelere ve bu kompartımanlara, bu yanılsamalara sahip olmasına yardım etti – ve hepsi de bunlardan ibarettir. Onlar gerçek değildirler. Gerçek duvarlar yoktur. Şimdi içinde olduğunuz boyutla, diğer boyutlar arasında fark yoktur. Bunu düşünün. Ayrılık – dişil/eril, iyi/kötü, siyah/beyaz, Alman olmak ya da İspanyol olmak bunların her hangi biri,  – ayrılık üstüne ayrılık.

Doğal olarak, benimsediğiniz tüm ayrılıkları hissetmenizi- düşünmek değil, hissedin – isteyeceğim. Yaş ayrılığını, herşeyin üstünde olma ayrılığını – sağlık – ve bu sürer, sürer, benimsediniz. Yaratılmış olan enerji matriksini, enerji kalıplarını (patern) düşünebilirseniz, ayrılık, bölünme üstüne bölünme, üstüne bölünme yaratmayı sürdürüyor gibi. Ve bu keşmekeşden, basitliğinize, güzelliğinize, dönmek için çıkış yolu aramaya çabaladığınızda, birçok çıkmaz kolları olan bir labirentte olduğunuzu anlayıp sadece vaz geçiverirsiniz. Biraz çaba gösterirsiniz ve sonra bir düşünce gelir ve uzlaşmanıza neden olur ve , “ Yapamıyorum. Çok karışık. Ben … için bekleyeceğim.” Ya da herneyse dersiniz - Bir sonraki kitap, bir sonraki üstad, bir sonra her ne gelecekse –ve gelmez. Bu arada, daha da fazla ayrılık ögelerine rağbet edersiniz. .

Gerçek olan şu ki, sizle tanrı arasında, sizle yüksek benliğiniz arasında, başlayan bu ayrılıklar sadece yanılsamadır.

Ben, sizinle terimini, sizin” sınırlı benliğiniz” ya da sizin “ sınırlı duygusal benliğiniz” terimini, sizin “Özgür benliğiniz,” karşıtı olarak kullanıyorum, çünkü şimdi burada oturan, sizin bu parçanız var, Sart, işte bu özgür  benliğiniz.O, burada.Dışarıda bir yerde değil. Bazı gizli duvarların arkasında değil. Tam burada. Ama düşüncelerle yoğunlaşmış olan yanılsama o kadar kuvvetli ki, bu yanılsamayı benimsiyorsunuz. Onu benimsiyorsunuz.

Ve neredeyse, diyebilirizki, düşünce temelinden- bir düşünce varlığı şimdi bu küçük ……..sınırlanmış düşünceler, yargılayıcı,çarpıtılmış realiteler ile ayrılığı bir araya............ (Linda ona bir içki verir) Teşekkür ederim. Bütün bu düşünceleri, ayrılıkla bir araya getirmeye başlıyorsunuz ve bundan nasıl çıkacağınız ise neredeyse hayal bile edilemiyor. İşte insanların deliye döndükleri yer burası – “ Nasıl çıkabilirim?”

Bu benim izin verin diyeceğim, yer. İzin verin.

 

İzin vermek

İzin vermek –bazıları izin vermek bitti, dediler – basitleştirmedir ve tanrıya şükretmektir, diyorum. Siz haklısınız. Siz haklısınız. O, fazlasıyla basitleştirmedir ve mal olduğu şeyde budur. Çünkü hala düşüncelere, küçük osuruk baloncuklarına sahip olmak, bir düşünceden ötekine kovalamaca yapmak ve onları bir araya getirmek,toplamak, kontrol etmek isteyenler var ve bu durumda sadece çok daha fazla karışıklığınız olur – daha çok düşünce daha çok ayrılık.

Ne yapmanız lazım? Ne yapmanız lazım?

Derin bir nefes alın ve izin verin.

Kendinize izin veriyorsunuz. Temelde doğal bir süreç olarak, bağlantısızlığa, bir araya getirdiğiniz tüm düşüncelerin bağlantısını koparmaya, birbirleriyle bir nevi tuhaf bir ilişkilenme kurmalarına ama hala muazzam bir perde veya muazzam bir yanılsama yaratmalarına izin veriyorsunuz. İzin vermeye başladığınız anda işlevsel olmayan, biçimlerinde birbirleriyle bağlantıda kalamazlar- düşünceleriniz-

Böylece bu ilişkilenmeleri , – sadece ilişkilenmede değillerdir, bir moleküldeki atomlar gibi, birbirleriyle bağ da yaparlar, birbirlerine bağlanırlar, birbirlerine yapışırlar ve sonra bazıları beraber olurlar ve sonra, küçük birbirine-yapışmış(zamklanmış) birlikteki düşüncelerden oluşmuş bir grubun yönetimini ele alırlar, bir nevi onları kuşatırlar, yutarlar ve sonra bir başka düşünce gelir ve bütün bu düşünceleri yutar.

İzin vermek, esasen bir arada kilitlenmiş birçok düşüncelerin yapışkanına, çözelticidir. İzin vermek, onların bağlantısını kopartmayı başlatır.

Zamk ( yapışkan ) , bunun gerçek olduğu inancıdır, izin vermeye başladığınızda zamk da çözülmeye başlar. Bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Oraya küçük ovma fırçaları ve minik püskürtme spreyleri ile gitmeyin ve çabalamayın………….düşüncelerin içinde öylece kaybolursunuz, birebir sizi içlerine alırlar.

Öyleyse ne yapmalı? Oturun, sırtınızı yaslayın. Bu düşüncelere hitap bile etmek zorunda değilsiniz. Düşünceleriniz hakkında düşünmek zorunda değilsiniz, çünkü bu pek de iyi değil. Derin bir nefes alın ve izin verin. Neye izin veriyorsunuz? Herşeye. Ve izin vermekde tartışma yoktur. Çünkü eğer tartışmaya başlarsanız, birdenbire düşünüyorsunuz ve düşünce izin vermek hakkındadır – ve aslında bu noktada çok sınırlıdır –bu düşünce aslında gidecek ve diğer düşünceleri yutacaktır. Evet, bir dakika duruyorsunuz ve izin veriyorsunuz. Tanrıya, bana ya da meleklere izin vermiyorsunuz. Gerçeğe izin verdiğiniz söylenebilir ve tek gerçek sizsiniz.

Siz çok fazla gerçek olmayan şeylersiniz -işin doğrusu, çoğunlukla gerçek olmayanlar  – bu da pekaladır. Bu çok anlaşılabilir bir şey çünkü siz bu koridordan, bu boyuttan, bu deneyimden geçerken sizin olmayan çok fazla şey topladınız. Birçok düşünceler topladınız. Duygular topladınız. Hatta gerçekte size ait olmayan deneyimlerde topladınız. Öylesine geçerken bir sürü şey topladınız. Bu da deneyimin bir parçası. Temiz ve sağlam bir biçimde hayatı asla deneyimleyemeyeceğiniz bir halde geçmek istemediniz. Ama diğer yandan, iki şeyi söylemeye hazır olduğunuzda ; “ Öylesine geçmeyi sürdürmek istiyorum. Bir çeşit tutunup kaldım, sanki çamura batıp kalmış araba gibi. Haydi, yine ilerleyelim” ve “ Yaşamak istiyorum, çünkü gerçekten yaşayana kadar geçip gitmek istemiyorum. Kendime, gerçekten ‘ Yaşadım. Yaşadım.’” Diyene kadar bu yerden geçip gitmek istemiyorum.

Böylece derin bir nefes alın ve izin verin.

İzin verdiğiniz anda – gerçek izin vermek – kendi gerçeğinize gelirsiniz. Evrensel gerçeğe değil, kozmik gerçeğe, tanrı gerçeğine, melek gerçeğine değil ama kendi gerçeğinize. İzin verdiğiniz şey budur-siz.

Şimdi, düşünceler gelecek mi? Kesinlikle. Onlar gelecekler ve , “Evet, ama sen nesin? Gerçek ne?” (Tükürür!) Daha çok osuruk. ( bazıları kıkırdar) Nerdeyse konuyu baştan aldım ama …

Böylece derin bir nefes alırsınız ve gülersiniz ve yalnızca izin verirsiniz, çünkü öylesine geçmek doğal bir süreçtir. Yaşama deneyimi, gerçek yaşayış, tümüyle doğaldır. Düşüncelerin bağlantısızlığı, diğer bir anlatımla, yanılsamayı yüz üstü bırakmak, doğaldır.

Yanılsamayı bir başka yanılsama ile bozamazsınız. Geçmişte birçokları bunu denediler. Bu bizim Makyo dediğimiz ve birisi Üstadlığına yaklaşmaya başladığında olan da budur – diğer yanılsamaların peşinden gitmek için birçok daha fazla yanılsama. “ Tamam. Hayatımdaki bu yanılsamalardan ve yarattıkları tezahürlerden mutlu değilim ve ben ne yapacağım? Bunlardan sonra peşine düşmek için bir başka yanılsama yarat..” demek gibidir. Ve şimdi oyunda, sadece daha fazla yanılsamanız ve daha fazla osuruk baloncuklarınız vardır. Durup, derin bir nefes alıp, izin verene kadar yaptığınız budur.

Kendinize ol-ma izni veriyorsunuz. Bunda hileler yok. Manipülasyon yok. Bunu günde 20 dakika yapmak ya da buna benzer bir şey yok. Bir alet bile yok, sevgili arkadaşlarım. Bu, gerçekte kim olduğunuz. İşte hepsi bu.

Şimdi, düşünceler gelecekler ve ararya karışmaya çabalayacaklar, işte o zaman onlara yalnızca “ Kapa çeneni. Sen bir osuruksun.” Diyeceksiniz. Sanırım, “ osuruk kafa” sözü buradan geliyor, olmalı. Düşünce beyni ve osuruk kafa – aynı şey. ( Birisi “Beyin Osuruğu ” der.) Evet. (Adamus kıkırdar) Beyin Osuruğu.

Böylece, sadece durursunuz ve içinizdeki doğal sürece izin verirsiniz- dışarıda değil, orada değil, burada değil, içinizde- meydana geliyor. Bir bakıma oldukça korkutucu; oldukça güzel ve basit, ama bir bakıma oldukça korkutucu.

Ayrılık yanılsaması o kadar büyük ki, bizim tarafta bazıları, yanılsama o kadar kuvvetli ki, muazzam bir travmatik olay vasıtasıyla olmadıkça, aslında gitmez, devrilmez, çözülmez, demişlerdir.Ben buna inanmıyorum.İşin doğrusu, bunu söylemiş olan kişi, bunu söyleyen varlık, aslında kendisi travmatik bir olaydan geçmek zorunda kalmıştır.Bu yüzden belki de bunu benimsediler.Ama siz bundan geçmek zorunda değilsiniz.Ayrılığın kesin bir yanılsama olduğunu anlamak için, hayatınızda muazzam bir travmatik olaya gereksiniminiz yok.Ayrıca bunu anlamak için akıllı olmak da , filozof olmak da zorunda değilsiniz. O, sizin özünüzde.

Şimdi, ayrılığın sadece bir oyun olduğunu söylediğim zaman ne dediğimi kesinlikle biliyorsunuz. Ayrılık, muazzam bir oyunu oynama yolu. Bunu zaten biliyorsunuz. Bunu sadece yapmak için yapıyorsunuz. Ama ya bu ayrılıktan çıkma çabası? Zihninizi çalıştırıyorsunuz ve Biliyorsunuz, “ Ben bütünüm. Ben bir-im.” Diyorsunuz. Oh, kapayın çenenizi! Buna gerçekten inanmıyorsunuz bile. İnanmıyorsunuz, çünkü bu da sadece orad ki bir başka düşünce zımbırtısı, demek istiyorum. Ama hissedebilirsiniz. Onu hissedebilirsiniz.

Böylece, bir sonraki adımda söylediğimiz şu, düşüncelerimiz var ve onlar sizin değiller. Ben, sizin şimdiden itibaren gelecek toplantımıza kadar, onları üreyen küçük baloncuklar olarak hayal etmenizi, hissetmenizi istiyorum. Ben, Linda’dan, bugün kafasını parçalayalım diye, bir küçük manken başı istemiştim, ama getirmemiş.(bazıları kıkırdar) Kafasını parçalanmış isteyen kimse … ( daha fazla kıkırdamalar)

LINDA: Vov, nasıl bir ruhsallık, ben bunu yapmak istemezdim.

ADAMUS: (kıkırdar) Evet.

Evet, ama hayal edin, arabanızı sürdüğünüzü hayal edin ya da başka bir şey yaptığınızı ve düşünce hattına giriyorsunuz, düşünce haline ve küçük düşünceleriniz üremeye başlıyorlar- bırrımp bırrrımp, bırrrrımp, bırrrımp  – ve bunlar gerçekten beyninizden gelmiyorlar.

Aslında, düşüncelerin kaynağı hakkında daha önce konuştum Düşünceler aslında gerçekten beyninizden gelmezler. Bir noktada beyninizle üstüste geçerler ya da birbirlerine karışırlar ve , “Ah, bak, bunlar beyinden .” dersiniz. Beyinden gelmezler. Fiziksel bedeninizde olmayan ama içinizde olanbu küçük yerden – bu küçük mini minicik kutudan, bu küçük dolaptan, varlığınızın boşluğundan geriye yol alırlar– ve bu sınırlı bilinçtir. Sanki küçük bir nevi bilinç esprisi gibi, bilincinizin geniş etki alanı içinde kendi sınırlılığına inanan bir küçük komik şey ve gerçekten bir nevi gerçekten tuhaf bir şeydir. Düşüncelerin geldiği yer burasıdır. Onlar zihninizden ya da kalbinizden gelmezler. Sadece bir çeşit …bir çeşit geri kalan bilincinizin çoğunluğu gibi gerçekten parlamayan, bilincinizin pürüzlü kenarıdır. Ve bu küçük pürüzlü olan kısım hala gerçekten Ben O Benim’ i pek de anlamamıştır. Diyelim ki geri kalan bilincinizin % 99 u onu anlamıştır ve “Oh evet. Ben O Ben-im. Çok klas.” Der. Ama hala sahip olduğunuz bu pürüzlü kenar biraz zımparalanma gereksinimindedir –O, aslında sadece iyi zaman geçirmeyi aramaktadır, – ve işte o, işte bu küçük köşe, sınırlı olduğunu söylemekte ve bu küçük düşünceleri çalkalamaktadır.

 

Osuruk Düşünceler

Sadece merak edin. Sınırlılık düşünceleri, ayrılık düşünceleri, kaygı düşünceleri, bolluk yoksunluğu düşünceleri ve de yalnızca fırrttttttttttttttttttttttt! (bir osuruk sesi) ) Sadece marş motoru sesi … (Linda suratını asar) bunuyapmak istermisin? Bunu yapmak istermisin. Bu…..bu…..ahh! Evet. (Linda’nın kıkırdaması) İnsanın Linda’yı anlaması için medyum olması gerekmiyor. Haydi. Gel de bana bunu yapmam için yardım et.

LINDA: (gülerek) Hayırrrrrrrrr!

ADAMUS: Haydi.

LINDA: Hayırrrr!

ADAMUS: Beraber yapacağız. Haydi gel, beraber yapacağız.

LINDA: Hayır……!

ADAMUS:  Fırrrttttttttttttttttttttt!  İşte bunu yapan sınırlı bilinç hazır mıyız*?

LINDA: Evet.

LINDA: Fırrrrtttttttttttttttttttttttttttttttttttttt! (güler)

ADAMUS: Arkadaşlarım, bunlar sizin düşünceleriniz. Bunlar sizin düşünceleriniz. – fırrrtttttttttt, fırrrtttttttttt – ve o kadar kalıcı değildir. Fırrtttt Ve sonra hiçbir şey hissetmeyeceksiniz. Fırrrrtttttttttt!   Sanki … hayır, gerçekten. Bunu hissedebiliyormusunuz? Bunlar sizin düşünceleriniz ve bazan onlar kokuşurlar ve gerçekten sizin değillerdir. Ama şimdi onlar bir kalıba girmişler ve sadece ortaya çıkmayı sürdürüyorlar.

Siz düşünce örüntülüsünüz (patern). Bunu gerçekten hissetmenizi istiyorum-düşünceleri nasıl üretiyorsunuz. Sabahleyin uyanıyorsunuz ve çoğunlukla aşağı yukarı 90 saniye içinde – fırrtttttttt! – heriki yandan. (bazıları kıkırdar) Bu biyolojik bir şey. Ama siz düşünmeye başlarsınız. Düşünmeye başlarsınız.“ Bugün ne yapacağım? Niye kalkayım? Oh tanrım bir diğer gün Ohhh, uyandım ve hala tam olarak aydınlanmadım. Uhhhh, Ne yapmam lazım?”  Kapa çeneni(güler) İzin verin!  Bunu biliyorsunuz. Bunu yaparsınız. Görüyorum.

Ve sonra bir an için sakinleşin. Kendinizi meşgul edin… (Linda ona bir Kapatma düğmesi önerir.) Hayır, hayır. Ben bir osuruk düğmesi (buton)istiyorum. (Adamus kıkırdar)

LINDA: Bunları bulmak kolay!

ADAMUS: Bir Üstadın osuruk düğmesi.

LINDA: Bulması çok kolay!

ADAMUS: Ve sonra kendinizi meşgul edersiniz çünkü sanki, “Oh tanrım, bu düşüncelerden yoruldum.” Ve ne yaparsınız? Kendinizi kahve yaparak, iş yaparak, İnternete girerek meşgul etmeye başlarsınız. Ama sonra, bu düşünceler ortaya çıkmaya başlarlar. Sabah ortası düşünceleri.Tekrar, bildiğiniz gibi, bazı detayları yolunuzdan çektiniz, gününüzü yoluna koydunuz, böylece durup,eh, bir an için bir nefes alabilirsiniz.Ne yaparsınız? Osuruk düşünceler yeniden üreyip duruyorlar ve bundan bundan çok yoruldunuz, sizi tüketti ve “Tamam, bugünün öğlen yemeğini yapacağım.” Dersiniz ve bu da bedeninizi yorar. Bedeniniz gerçekten osuruk düşünceleri sevmez. Bedeniniz, “ Ne oluyor? Yalnızca izin veremiyorlar mı?” der gibidir. Bedeninize izin verin. O kendini iyileştirir, ama osuruk düşünceler sürerken değil.

Bunlar günlük kalıplarınız. En kötü olanları akşam geç saatlerde gelme eğilimindedir, özellikle yatmadan önce ya da tam yattığınızda gelirler. Oooh,bu çetin olandır, çünkü yatmış pozisyondasınızdır, sessizsinizdir ve bu ortam da gerçekten ortaya çıkabilirler.Ve uyumaya çalışırsınız, ama şu osuruk makinası çalışmaktadır ve sanki “Oh tanrım.” Gibidir.

Ve ne yaparsınız? Ya kalkarsınız ve kendinizi meşgul etmeye çalışırsınız.Ya bir bardak şarap ya da bazılarınız uyku ilacı alırsınız ya da her neyse ama kendinizi bitkin düşürene kadar bunları yaparsınız. Bunların düşüncelerle başa çıkabilmenin belki de yanlış yolları olduğunu anlayabiliyor musunuz – gerçekten sizin olmayan sınırlı düşünceleriniz, duygusal düşünceleriniz – sizi tüketir. Ve sonra yalnızca çökersiniz. Bunu sürdürmek zorunda değilsiniz.

Gerçekten daha iyi bir yol var. İzin vermek. İzin vermek, bir düşünce değidir. O, gerçek sizdir. Gerçek sizdir. Edith, gülümse. Evet. Orada bir an pek ciddi göründü. Hım.

Böylece, sonrakine geçelim, bugün çok önemli gelişme oldu. Aslında, o kadar da önemli değil ama eğlenceli gelişme.

 

Gerçek İmgeleme ( Hayal etme-Imagination)

Biliyorsunuz, sizden bazan imgelemeniz istendiğinde, nefes alırsınız ve hayal edersiniz. Hayal edin, yani, iki yıl sonraki hayatınızı hayal edin. Nerede yaşamak istediğinizi hayal edin.Kiminle olacağınızı hayal edin, bir çeşit eğlence. İmgelemek. Biliyorsunuz, hayatınızda bazı engellerden özgür olduğunuzu hayal edin. Aslında artık gerçekten çalışmak zorunda değilsiniz. Bedeninizin kendini yenilediğini hayal edin. Şimdi, bütün bunlar bir noktaya kadar ilginç ve bu, yeri gelmişken, gerçek Üstadın devreye girdiği yer. Bir noktaya kadar ilginçtir. Ama işin içine düşünceleriniz girer ve biliyorsunuz ki, düşünceleriniz var- sınırlı düşünceleriniz- Tartışmaya başladığınızda ilk olarak “ Evet, bu kadar büyük bir eve sahip olamam, ………… ya sahip olamam…….” Dersiniz. Ve ayrıca arkadaşlarım– dikkatle dinleyin – eğer hayalinizde görüntüye gereksinimiz olursa. Bir görüntü. Ve birisi  sizi yönlendiriyorsa, meditasyon yaptırıyorsa, “İki yıl içinde” der – “ iki yıl içinde hayatınızda özgürlük ve …” Şimdi hemen düşünceleriniz- pek de zihniniz değil, ama düşünceleriniz büyük evinizi, büyük arabanızı, büyük işinizi ya da her neyse onun neye benzeyeceğini hayal etmeye başlayacaktır. Bu öncelikle görsel olacaktır, yüzde 85- 90 görsel olacaktır ama biraz da içine işitsellik birazcık ses katacaksınız; ara sıra nadiren denediğiniz bir koku hissi.

Evet, gerçek Üstad gerçek hayal etmenin görselliğin ötesinde olduğunu anlar. Gerçek hayal etme duyumların ötesindedir. Gerçek hayal etme bildiğiniz tipik yapıların ötesine gider.

Şimdi, benim burada yapmak istediğim, bunun bir örneğini yapmanız ve bu ilginç ve belki de meydan okuyucu olacak. Çünkü siz, birçoğu bilincinizin olgunlaşmamış, pürüzlü parçasından kaynaklanan düşüncelerle bir görüntü almaya alışkınsınız.

Böylece, bir düşünceyi getirip, beyninize, insani duyumlarınıza bağlamaya alışmışsınız ve imgelemeniz için imajı böyle yaratıyorsunuz. Ama bu yine de sınırlıdır. Aslında, çok sınırlıdır. Ve ikinci olarak da bunda çok da tutku yoktur, çünkü görüntü ortaya çıkana kadar çok engellenir, ayrışır, sulandırılır-bilirsiniz, kendinizi mükemmel biyolojiniz olduğu halde imgelersiniz- ortaya çıkana kadar, çok sınırlanmıştır bile. Çok az tutkuya sahiptir. Beyninizde yalnızca hoş küçük bir görüntüdür. Sonra da gerçekleşmez ve “ Evet, imgelemede pek de iyi değilim ve de çok da iyi bir insan değilim. O kadar işte, biliyorsun ama yapamıyorum” diye bir düşünceniz olur. Evet, böyle düşünceleriniz olur, bu küçük olgunlaşmamış bilincinizin ürettiği bu küçük saçmalık. Biz bunun ötesine gideceğiz. Neden? Ve neden acaba? Cauldre çok uzattın, kabak tadı verdin, diyor. Öyle olduğunu sanmıyorum. Bugünün daha yarısı civarındayız.

Üstad – şıpp! – dediği anda, seçtiğini, bunun bundan ibaret olduğunun idrakindedir. Tobias buna ayrılış noktası demişti. Ben sadece ol-mak, diyorum. Şeyler hakkında düşünmek zorunda değilsiniz. Bakın örnek olarak, eğer belli bir anlayış düzeyinde olmak isterseniz, bu anlayış düzeyine nasıl ulaşacağınızı düşünezsiniz. Sadece -o anlayış- olursunuz. Sadece o-sunuzdur. Eğer onun hakkında çalışıyorsanız, düşünüyorsunuz ve bu sınırlıdır. Evet, Ben-im diyelim örnek olarak, insandan Ben-im ‘e bir çaba göstermeniz, gerekmez. O, odur. Tartışma yok, düşünmek yok, üzerinde konuşmak yok. Ben-im.

Ben aslında, buna –yıldız umudu- diyorum. Uzak bir yıldıza nasıl gidersiniz? Sadece- oradasınız! Oraya nasıl varacağınızı düşünmezsiniz. Sekiz boyut düzeyinden nasıl geçeceğinizi düşünmezsiniz. Piyuuuu! Öylesi kaybedenler içindir. Siz, hemencecik oradasınız! (bazıları kıkırdar) Siz sadece (hoop ) oradasınız! Teşekkür ederim.( gülen birisine ) Siz sadece…. Onun gülüşünü kaydetmek istiyorum, zaman zaman dinleriz.(daha fazla kıkırdamalar)Kimse gülmediğinde, burada olmadığınızda -bir çeşit, eh, gülme hattı olur. Evet. Güzel. ( Linda mikrofonu Jin’e verir.) Evet, bize güzel bir gülme verin de biz onu sonra dublajla, bir nevi miks yaparız.

JIN: Güzel bir şaka söyle!

ADAMUS: Uh… (Jin yüksek sesle güler; dinleyiciler gülerler)

Enerjetik bir şakaydı, yaptığım! Pis bir enerjetik şakaydı ve o da bunu yuttu! ( ikisi de birlikte gülerler ve nefeslerini ayarlamak için biraz dururlar; dinleyiciler gülerler) Oh! Tamam. Gülmek çok…

JIN: Önemli.

ADAMUS: … güzel. Gülmek hayat getirir ve de bu gerçekten bugünün tartışma konusu, aman tanrım, yaşamak zamanı. Ama bundan geri tutanın ne olduğunu konuşmamız lazım

Evet, nerede kalmıştık? Osuruklardan söz ediyorduk. Hayattan söz ediyorduk. (birisi “İmgeleme” der) İmgelemeden konuşuyorduk.

Üstad bunun ötesine gider. Bir Üstad uzak bir yıldızda olmak istediğinde sadece – şıkk!- böyle parmağını şıklatır. Onlar sadece böyle yapar, böyledirler. Bir Üstad bolluk istediğinde, sadece öyle olur. Durup da ne kadar az paranız olduğunu düşünmek ve bununla işleri nasıl yürüteceğiniz düşünmek zorunda değilsiniz. Onu seçersiniz. Ama bu bir düşünce değildir. Bakın, çünkü bir düşünce hemen onu sınırlayacak ve kirletecek ve size bütün diğer zırva ve benzeri herşeyi getirecektir. Sadece o-sunuzdur. İşte o kadar. İşte Üstad her şeyi böylesine hızlı yapar.

Fiziksel biyolojik sağlık- bunun için 18 tane kitap okumayın, biliyorsunuz yeniçağda sağlık için size bir sürü farklı şeyler söyleyeceklerdir ve bunların hepsi osurukla doludur. Hepsi de çok zihinseldir! Bu benim sizinle en zor meydan okumam olacak, sizin en büyük zorluğunuz - düşünmediğinizde değil- Bunun hakkında düşünmeyi bırakın. Ve bu yanlış bir inanç da değil. Bu sadece“Hey! Sağlıklı olmayı seçiyorum.” Demek. Buum! Bırakın olsun. Yürüyün gidin.Onun hakkında düşünmeyin, çünkü olgunlaşmamış bilincin ürettiklerini aldığınız dakika, sınırlanır,ummm,,,şeyden geçer….hımm, böyle çalışmaz, işlemez.

Evet, bunu yapalım. Bir imgeleme deneyimi yapalım, ama resimsiz. Resimsiz. - Cauldre’nin hikayesini anlatmıştık- Cauldre’nin Tobias’la çalıştığı zamanları hatırlayın, daha kanallığa bile başlamamıştı.Tobias bir gün geldi ve “ Artık sözcükler yok.” Dedi. Tabii, Cauldre , “ Mektuplar mı yazacağız?” dedi. (birkaç kişi kıkırdar) Güzel bir güldü.(daha fazla kıkırdamalar) Artık sözcükler yok, çünkü sözcükler düşüncelere bağlıdır ve sınırlıdırlar ve ayrıca insan sözcükleri asla gerçekten tam olarak özü ifade edemez.

Evet, Tobias “ Artık sözcükler yok,” dedi ve bu, bu kişi (Cauldre) için çok zordu, ama sonunda anladı ve sonunda , “Ah! Hepsi orada! Onu hissetmem için sözcüklere ihtiyacım yok.” Dedi. Sözcükler aslında sınırdır. Sözcükler bazan faydalıdır, zaman zaman kullanmak için faydalı araçlardır, ama çok sınırlıdırlar.

İmgelemenizdeki resimler için de aynısı geçerlidir. İmgelemenin içindeki özdür (esas), sağlıklı bedenin, düşüncesiz özüdür.

Bu belki biraz ince iş olacak, belki de değil. Belki de siz gerçekten bu görselliğin ötesine öze-esasa gitmeye hazırsınız. Onda, orada hayat, öz, enerji vardır.

İmgeleme Deneyimi

Evet, ışıkların kapatılmasını isteyeceğim. Biraz merabhımsı müzik, ama bu bir merabh değil. Yalnızca hoş bir geri plan müziği. Neden? Müziği severim. (müzik başlar)

Neden? Çünkü o sizi bir biçimde meşgul eder.

(duraklama)

Arkadaşlarım, sadece öylesine geçiyorsunuz. Bu gezegende yaşam denilen bu harikulade deneyimden sadece öylesine geçiyorsunuz. Hayatla dolu. Sınırlılık değil, ama hayat.

Hayat özgürlüktür. Hayat asla sıkışıp, yapışıp kalmayacağınızı bilmektir.

Hayat, savaşmakta olduğunuz birçok düşüncelerin ve şeylerin size ait olmadığını bilmektir.

Hayat, ruhun(soul) ve tanrısalın içinizden parlamasına izin verme özgürlüğüdür.

Hayat hiçbir şeyin size karşı olmadığını anlamaktır, bütünüyle hiçbir şeyin.

Hayat ayrılık oyunu oynamak istediğinizde ayrılıkların orada olabileceğini bilmek, ama siz yine Ben-im’inizi, bütünlüğünüzü hissetmek istediğinizde anında bu ayrılıkların gözden düşeceğini bilmektir.

Bir Üstad olarak hayat; bedeninizin artık sadece bu biyolojik bagaj olmadığı; bedenin hayatı olduğu gibi ve tüm duyumlarıyla deneyimlemeniz ve hissetmeniz için bir yol olduğu, anlamına gelir. Sizin olan bu bedeniniz; Biliyorum, bazan saatin tik taklarının bedeninize daha fazla yaş, daha fazla acı, daha az esneklik getirdiğine ilişkin bir düşünceniz var.

Şimdi sizin olan bu bedeni, sizin olan bu aracı, sağlık yayan bir halde (ışıldayan) imgelemenizi istiyorum. Bunu yaparken düşünceyi kullanmayın, bedeninizi görmeyin, hatta görsel olarak zihninizin gözleriyle dahi görmeyin. Öze(esasa) girelim. Oh, evet sahiden, zihin, – Düşüncelere uğramaya çabalayacağım- der. Sadece derin bir nefes alın ve benimle düşüncenin ötesine gelin. Benimle hissetmeye, öze gelin.

Biyoloji nedir? Fiziksel parçacıklarla kombine olmuş ışıktır. Harika bir yoğunlaşmaya getirilmiş ışığınızdır. Yaşayan, gelişen, hareket eden bir organizma haline getirilmiş ışığınızdır. Beden nedir? Hayatı deneyimlemeniz için bir biçimdir. Eylem halinde biyoloji. Eylem halinde ışık. Çok yavaş çok yoğun bir biçimde ama, eylem halinde ışık. İşte olduğu şey, bundan ibarettir.

Bir bedeniniz var. Aslında, gerçekten sizin değil. Bir nevi evrimin atalarınızın ilginç bir yorumu, bir parça düşüncelerinizin ama çoğunlukla bu diğer şeylerin. Daha önce biyoloji ve şifa hakkında konuştuk ve siz kendinizi imgelemeye çabaladınız, kendinizi zihninizin gözleriyle belli bir biçimde görmeye çabaladınız. Şimdi bunun ötesine gidelim. Bunun içine düşünce koymayalım. Özü hissedelim.

Biyoloji nedir? Eylem halinde ışık, ilginç bir biçimde. Bu, DNA, moleküller ve kromozomlar ve benzeri diğer şeyleri çeker ama esas olarak eylem halinde ışıktır.

Bunu hissetmenizi istiyorum. Görsel olarak değil, eylem halinde ışığın özünü hissedin.

Şimdi bu aldığınız, girdap gibi dönen ışığın resminin de ötesine gidin. Bunun ötesine gidelim. “ Zihnimin ötesine nasıl gideyim? Bunun resmi nasıl olmasın? Eğer bir resim ( yoksa) bu yalnızca karanlık değil midir ?” diyorsunuz. Hayır, arkadaşlarım, değildir. Yalnızca oraya gidin. Oraya nasıl gideceğinizi düşünmeyin.Yalnızca oraya gidin.Öteye.

Görüyorsunuz, sadece yapıyorsunuz. Oradasınız. Orada, o yerdesiniz. Bu özdür. Bu hisdir. Bu bir düşünce değildir.

Bu gerçek siz-dir.

Evet çok kolay. Birdenbire, düşünce gelir gibi olur, derin bir nefes alırsınız. Ve yeniden benimle birlikte, görselin ötesine, düşünce imgelemininin ötesine, öze gelin. Öz, kendinizi biyoloji yoluyla ışıtmanız, deneyimlemenizdir.Sadece oradasınız.

Derin bir nefes alın. Biraz endişe hissediyorum. Sadece orada, özdesiniz, tutku; bu kadar duyumsal olmanın tutkusu ve siz bunu öylesine geçerken bile hissedebilirsiniz, aslında bedeninizle katılabilirsiniz. Bu boyutun, bu deneyimin bir parçası olabilirsiniz.Onun içinde olma tutkusu-sadece dışarıdan değil, bazı meleklerin yapmak zorunda oldukları gibi sadece dünyada hayat üzerine yorumlama yapmak değil.  – ama onun içinde olmak.

Bu tutku, bu öz, sizin gerçek bedeninizdir. İşte budur.

Gerçek bedeniniz tam orada.

Bu özünüze girerken, kafanızda düşünmeye ya da hayal etmeye çabalama stresi hissetmeyeceksiniz. Sadece buna izin veriyorsunuz. Sıklıkla, imgeleme yapay olarak zorlanır, ittirilir ve asla o kadar da etkin olmaz. Siz öze sadece orada olmanıza izin vererek ulaşırsınız.– bedenin özü, düşüncenin ve resmin ötesinde, tutkuya girmek.

Arkadaşlarım, gittiğimiz yer burasıdır. Gittiğimiz yer burası.

Düşüncenin ötesinde.

Çabanın ötesinde.

Sınırlılığın ötesinde.

Evet, önümğzdeki haftalarda, sizden özünüze girme hissiniz etrafında oynamanızı isteyeceğim. Oraya giden yolu düşünmeyin. Görsellik yok.Evet, görsellik oluşabilir, ama kendinize yıldız hoplaması izni verin. Kendinize görselliğin ötesine, düşüncenin ötesine, zihni tanımlamanın ötesine gitme izni verin. Benim sevgili arkadaşlarım, gittiğimiz yer budur.

Biz bunu yaparken, siz aracınıza izin verirken, siz Ben-im ‘inizin bu realteye gelmesine izin verirken, daha önce söylediğim gibi, bu bir kova suya bir büyük top koymak gibidir ve tabii,  Ben-im’e bu realitede yer açmak için, bazı şeyler yanlardan taşacaktır. – ama bunlar gereksiz, ihtiyaç olmayan şeyler, bir sürü eski düşünce ve eski yoldur- .

Siz düşüncelerin gerçekte ne olduğunu anlamaya başladığınızda, nereden geldiklerini ve neden sizin olmadığını anlamaya başladığınızda, onları kendi içinizde ve de diğer insanların için de de görmeye başlayacaksınız.Toplum içinde bir durumun ya da normal bir karşılıklı konuşmanın nasıl olduğunu görmeye başlayacaksınız, onlardan gelen bu osuruk düşünceleri göreceksiniz ve bu sizi oldukça kızdıracak.Çok kızırıcı ve hatta yoğun olacak çünkü olan bitenin dinamiğini bir kez anladığınızda, bunun içinde olmak daha da zorlaşır.

Ama derin bir nefes alırsınız ve bunun geçişin yalnızca bir parçası olduğunu anlarsınız ve burada tutuklu olmadığınızı idrak edersiniz. Siz bir ziyaretçisiniz. Siz sadece öylesine geçiyorsunuz ve ayrıca …. hatırlarsınız……

ADAMUS VE DİNLEYİCİLER: … tüm yaratımda her şey yolunda.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Fırrrrrrttttttttttttttttttttttttttttt( güler ve alkışlarlar)



 

[1] Bu virüs Seksüel Enerji Okulunda (SES) ayrıntılı olarak tartışılmıştır.