• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Keşif Dizisi: “Keşif 7”


Keşif Dizisi: “Keşif 7”

Geoffrey Hoppe kanallığıyla,


ADAMUS tarafından Kırmızı Çembere
 
1.Mart.2014 tarihinde sunulmuştur.



Ben, O Benim. Egemen ve güvenli alandan, Adamus.

Oh, bu 3B insanlarının içinde nefes almayı seviyorum. Ah! Seviyorum bunu. Seviyorum bunu.

Cauldre beni kastederek bir yorum yapmıştı. Hımm, beki de unutacağımı düşündü. (Giriş bölümündeki bir yoruma göndermede bulunarak)

Hayır, Cauldre. Yaşlı ölü adamlar unutmazlar. (Güler) Oh hayır. Oh, hayır. Ama bu bizi, ilginç bir konuya da getiriyor. Ölü! Ölü; gitmiş, farkında değil, bilinçsiz, aptal mı demek? Hayırrrr. Ölü gerçekte ne demek? Bir insan zihniyle insan bedenindeyken, hayatınızı nasıl yarattığınızın ve tezahür ettirdiğinizin farkında olmamak mı? Şeylerin nasıl ve niye olduğunun farkında olmamak mı?

Ölü gerçekte nedir? İnsan bedeninde olmak mı, yoksa ben (Adamus) olmak mı? (Adamus kıkırdar)

Konu bu değil mi? Tüm konu bu değil mi? Hayat, ölüm, korkular, güvenlik, fakındalık? Farkındalık. Gerçekte konu bu değil mi? Ve asıl sebep bu değil mi… oh, Sandra, keçi sütlü kahve, lütfen. Sıcak olsun. Teşekkür ederim. Burada keçiler yok mu? Dağ aslanları var. Git bir keçi bul. Sağ onu. (Güler, Adamus kıkırdar)


Yeni Zaman

Ve bu bizi asıl konuya getiriyor. Üç yüz yıl önce, Gizem Okullarını birçok, birçok yüzyıllık operasyondan sonra kapattık. Bu okulları kapattık çünkü o zaman için gidebileceğimiz yere kadar gitmiştik. Çünkü o zamanlar ki bilinç, çok yoğun, çok zordu. Bizi takip eden, merkezlerimizi yakmaya çabalayan, bizi kapatmaya, işkence etmeye, basmaya çabalayan dinlerin bir tezahürüydü. Böylece biz okulları kapattık çünkü aynı zamanda aydınlanma dediğiniz şeye belli bir noktaya kadar ulaşmış olanları da bulmuştuk… (Sandra kahvesini verir.) Teşekkür ederim.( Adamus kahvesini koklar) Keçi değil ama inek de değil. Garip kimyasal bir şey. Hım. Hım. (Güler) İnsanın kahve içmesinin garip, tuhaf bir yolu.

Evet, okulları kapattık çünkü belli bir noktaya kadar aydınlanmış olanlar bırakıp gidiyorlardı. Fiziksel âlemi bırakıp gidiyorlardı. Bazıları bir başka yaşam yâda iki, üç ya da dört yaşam için döneceklerdi ama belli bir noktaya ulaşmışlardı – sizin ulaştığınız noktaya kadar değilse de – ve bırakıp gittiler. (Dünya) Çok zor, çok güvensiz, çok meydan okuyucuydu; diğer tarafa gitmek ise çok çekiciydi.

Yani bu gezegende, 300 yıllık biraz bir karanlık ve gerçek ruhsallık açısından da bir parça boşluk olmuştur. Evet, gerçekten dünyadaki dinlere oranla çok daha fazla çalışma grupları vardı. Zaman zaman, ender de olsa kanal olan yada mistik olan birileri oldu. Ama gerçekte bir grup ya da gruplar kendi bedenlenmelerine, kendi aydınlanmış bedenlenmelerine izin vermişler miydi? Hayır. Hayır.

Ama bu karanlık zamanlar, şimdi gezegeni terk etti. Ve bizim, fiziksel bedenindeyken, perdenin diğer tarafındaymış gibi farkında olmayı, burada kalmayı seçen bir grup insanımız var. Bu farkında olmayışın, bu hipnozun, bu donuk bilinç matriksinin ötesine gitmeyi seçenler sizsiniz. Ve elbette diğerleri de. Ama o, sizsiniz.

Bu her zaman kolay değildir çünkü kendi meydan okumaları vardır. Bir süre önce ben, beş kişi demiştim. – Sadece beş kişi ile çalışmaktan mutlu olacaktım – ama şimdi biz, bu beş kişiden çok daha fazlasına sahibiz; beşten çok daha fazlasına.

Bu çağdayız; fiziksel bedene geri dönülen, ruhsallığı sadece konuşmadığınız, sadece haftalık meditasyon gruplarına gitmediğiniz, düşlediğiniz bu çağ. Bir grup içinde olmak zorunda olmadıkça, belli bir zamanda ve belli bir disiplin içinde olmak zorunda olmadıkça, meditasyonda yanlış olan bir şey yok. Meditasyon, önceleri çok kere söylediğim gibi, her anda, her nefestedir. Meditasyon nedir? O, farkındalıktır. O, bilinçtir. Hepsi bundan ibarettir.

Farkındalık kazanmak için o garip durumda oturarak ve çoğu zaman da acı çekerek, sayısız saatleri neden meditasyon denen şeyde harcarlar? Daha kolay bir yolu var. İzin verirsiniz. Her an, yaptığınız her şeyde kendinizle olmaya izin verirsiniz. Buna hayatın içindeki bilinç denir. Merkezde “Ben-im, Ben varım”ın farkındalığıyla bedenlenmiş olarak, bu realitenin, bu güzel duyumsal realitenin farkındalığı.

Gerçekten ben perdenin diğer tarafındayım. Gelip bakıyorum, uğruyorum ama gerçekten de hiçbir şey burada olmak gibi değil ve bu gezegen de duyumsal deneyimler yaşanabilir. Ve şimdi bunu bilinçli olarak yapmayı tasavvur edebiliyor musunuz? Bilinçli olarak deneyimlemek seçtiklerinizi deneyimlemek. Bu, meydan okumalar olmayacak demek değil. Üstatlık; dışsal meydan okumalar olmayacak anlamına gelmez ama içsel bir denge vardır. Mizah… Bilinç. Ve Üstatlık mizahtır. Mizahtır. Etrafında olan bitene, hatta kendinize güzel bir mizahla gülümseyebilmek, gülmektir. Gülümsemek. İlla da iğnelemek, inceden alay etmek değil. İğnelemenin örneğini mi istiyorsunuz? (Linda’ya) Dediğin bu mu? Tam olarak duyamıyorum. İğnelemek.

Bazen iğnelemek biraz acıtıcı bir mizah olur, negatif mizah. İğnelemeyi sever misiniz?

LINDA: Evet.

ADAMUS: Oh. (Adamus kıkırdar ve birkaç kişi de kıkırdar) Öyleyse buna gülelim. İşte bu yüzden buradayız ve yaptığımızda bu.

Doğum Günü Kutlaması

Bugünün Şaud’una girmeden önce, birkaç hazırlık notu var. Her şeyden önce, doğum günün çok kutlu olsun canım. ( Linda’nın elini öper)

LINDA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Eh, mm. Bir centilmen… ( Dudaklarını dokundurmadan elini öper)

LINDA: Ah. ( Ve birkaç dinleyici “Ah” der) Bekle, tüyleri elimde hissetmek istiyorum.

ADAMUS: ( “Havadan öpüş” ile elini tekrar öper) Bir centilmen asla teni öpmez. Ben eski moda bir adam olabilirim…

LINDA: Geoff gibi edepsiz ol! (İkisi de gülerler) Teşekkür ederim!

ADAMUS: Bunu toplum içinde yapmaya cesaret edemezdim!

LINDA: Oh! Teşekkür ederim Adamus.

ADAMUS: Oh, gerçekten, …

LINDA: Ne kadar mükemmel!

ADAMUS: …gerçekten…

LINDA: Oh! Bu ne kadar harikulade!

ADAMUS: Gerçek bir centilmen, bir hanımefendinin elini öperken, bir eli arkasındadır… (Bir sandalye gürültüyle devrilir, Adamus suratını buruşturur, dinleyiciler gülerler.) Bir eli arkasında, diğeri (Bir yandan gösterirken, Adamus onun kolunu koklar, sonra bir hava öpüşü daha yapar. Birkaç kişi kıkırdar) … ama asla dudaklarını değdirmez..Oh, bu hareketin geçmişi yüzyıllar, yüzyıllar öncesine, bir çok kötü hastalıklar taşıdığınız zamanlara gider, ama … (Güler)

LINDA: Bana Geoffrey’yi ver. Özür dilerim!

ADAMUS: … fark etmez.

LINDA: Bana Geoffrey’ yi ver! ( Daha fazla kıkırdar) Ama teşekkür ederim. Teşekkür ederim.


Keahak

ADAMUS: Diğer hazırlık notları. Keahak IV geliyor. Daha yeni ilan ettik. Keahak IV önceki Keahak’lardan biraz daha farklı olacak. Çünkü bu sefer ki Keahak IV’de sadece bedene, öze (self) ışık ve enerji getirmeyeceğiz. Tezahür de ettireceğiz. Ah, bu iyi haber. Kötü haber ise, tezahür ettireceğiz ( Bazıları güler) ve siz de kendi tezahürlerinize bir göz atmak durumunda kalacaksınız. Bunun hakkında sadece konuşmayacağız, buna izin vereceğiz. Bedende, fiziksel realitenizde, bolluk düzeyinizde dışsal tezahürlerle, bunun ötesine gideceğiz ve ……güzel not alıyor musunuz ?

LINDA: Oh, evet.

ADAMUS: Güzel. Ve tartışmalar yapacağız. Tezahürleriniz nasıl gidiyor? Yargılama yok ama tezahürleriniz nasıl gidiyor? Evet.

LINDA: Aklımdayken, bu iğnelemeydi.( Güler; birkaç kişi kıkırdar)

ADAMUS: Ama gülüyorsun. (Kıkırdayarak) Evet, Keahak, ruh (spirit) hareket halinde, demek. “Kea” – hareket ; “hak” – ruh (spirit.)

LINDA: Ahh. Mımm.

ADAMUS: Ruh. (Spirit.) Hareket halindeki ruh. Ve şimdi biz, bunu gerçekten yapacağız.

Keahak’ın başında bir hayat değerlendirmesi yapacaksınız ve ben sizden bunu açık ve dürüst olarak yapmanızı isteyeceğim. Çünkü biz Keahak IV’ü yapana kadar hayatınıza yeniden bir göz atacaksınız. Tezahür ettirdiklerinize yeniden göz atacaksınız. Ah. Evet.

Bununla derin bir nefes alalım. Keahak geliyor.


Bolluk Dersi

Bir sonraki hazırlık notumuz. Son toplantımızda bolluk konusunda bir Workshop, bir toplantı, tartışma yapacağımı söylemiştim. Bolluk. Bollukla ilgili ücretsiz bir Workshop. Bak şu işe. Evet. Bu dizinin üç bölümünün ilk dersini aldınız bile.

(Adamus yanıtları beklerken duraklama olur)

LINDA: Mım hımm.

ADAMUS: Oh! (Adamus kıkırdar) Şimdiye kadar hepinizin medyum olabileceğinizi düşünmüştüm.

Ders bir –almak(kabul etmek). İşte, Kırmızı Çember Bağlantı Merkezi’nde yâda “Dört C” Merkezinde, tam olarak bu oldu. (Crimson Circle Connection Center, dört C ile başladığı için dört C der ve aynı zamanda İngilizce okunuşu aynı olan; öngörmek, sezmek anlamında ki foresee-ile de kelime oyunu yapar) Önceden görmek, sezmek.

LINDA: Oh, öngörmek. Oooh. (Adamus iç çeker; bazıları güler)

ADAMUS: Bu iğnelemekti.

LINDA: Hayır! Ben güzel demek istedim! Bu iğnelemek değildi. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Bu bollukla ilgili ilk dersti. Almak(kabul). Kelime işte burada. Etrafında da öyle bir çok yapılanma yok. Cauldre ve Linda’nın dediği gibi, e-posta kampanyası yâda devamlı olarak rahatsızlık vermek yok. Bunu ya seçersiniz yâda seçmezsiniz. Birçok kişi seçti. Teşekkür ederim. Benim özel yönergem – yapın ya da yapmayın. Ama yapmanız ya da yapmamanız hakkında şikâyet etmeyin. Bir çift vardı. Hım. (Adamus biraz kıkırdar)

LINDA: Bu iğneleyici miydi?

ADAMUS: Evet. Birkaç kişi vardı ama sesleri benim ne demek istediğimi gerçekten anlayanların seslerinin üstüne çıktı. Yani cüzdanınızı, kredi kartınızı yâda çek defterinizi bir parçacık açıp açmamanızın önemi yok. Bunun önemi yok. Yapın ya da yapmayın ama bundan şikayet etmeyin. Bu bolluğun çok basit dinamiklerinden biri. Çenenizi kapatın! Gerçekten. Bu kitabımda var – bolluk kitabımda. “Çenenii kapa!” (Adamus kıkırdar) Şikâyeti bırak. Yap ya da yapma. Bollukta ol ya da olma. Ve eğer bollukta olmak istemiyorsan, bu da güzel. Ama bundan şikâyet etme. Diğer insanlarla bunun hakkında konuşma. Bununla ilgili olarak bana gelme. Eğer bolluğa hazırsanız, bollukla devam edelim.

Bolluk; doğal, özgür ve sizin olan enerjileri almanızla ilgilidir. Bu kadar basittir. Bu kadar basit. Doğrudan doğruya yaşama isteğinizle ilgilidir, yaşama tutkunuzla ilgilidir. Yaşamayı seçmeniz, yaşama tutkunuz ve bunlar çok, çok basit şeyler.

Stüdyoyla, Bağlantı Merkeziyle ilgili tüm bu şeyleri oraya koydunuz. Bazılarınız evrene koymak diyor. Ben bunun ne demek olduğunu asla anlayamadım çünkü evren bir biçimde kocaman bir Hiçbir şeydir. Bunu evrene koyun, bunu Ben-im’nize, kendinize koyun. Yoldan çekilin. Bırakın banka hesabınızı, sağlık hesabınızı, her neyin hesabıysa bırakın. Onu doldursun. Sadece bırakın, yapsın. Onu kısıtlamayın. Onu yönetmeyin. Üzerine stres bindirmeyin. Sadece nasıl aktığını izleyin. Bu kadar basit. Bu bollukta ilk oturum, ilk dersti.

Kırmızı Çembere olan şeyin aynısı, kesinlikle size de olabilir. Ve muhtemelen daha da kolay. Bunu kendiniz için yapmanız çok daha kolay. Biz, dünyanın her tarafından binlerce, binlerce kişiyleydik ve grubun bütün dinamikleri de işin içindeydi. Aslında bunu, kendiniz için yapmak daha kolay. Bu kadar basit. Eğer bunu zorlaştırırsanız, bolluk için hazır olmadığınızı ileri süreceğim.

Basitçe “Ben O Ben-im, bolluğu seçiyorum” deyin ve sonra yolunuzdan çekilin. Bırakın oluk gibi aksın. Ve sonra da, nasıl gelir, niye gelsin, bununla ne yapmanız lazım ve benzeri şeyleri sorup yâda aldığınız (almayı kabul ettiğiniz) için ekstra güzel şeyler olmasını beklemek gibi kendinize zihinsel işkence yapmayın.(Bazıları kıkırdar) Sadece ona izin verin. Sadece onun gelmesine izin verin. Bu kadar basit.

Derslere devam edeceğiz. Evet, yeni bolluk merkezinden, Bağlantı Merkezinizden canlı yayın olacak.

Evet, bunlar bugünün hazırlık notları. Doğum Günün kutlu olsun. ( Linda’ya ) ve çok, çok, çok,çok,çok, çok,çok, çok, çok daha fazlası geliyor.


Değişim Hakkında Bir Soru

Evet, - şıkk!- (Elini şıklatır) Değişimler niye böyle –şıpp!- diye olmuyor? Bununla başlayalım. Niye böyle – şıpp! – diye olmuyor? Başka bir anlatımla, neden çok fazla bilinçsiz insan halinden, aniden aydınlanmış hale girmiyorsunuz? Neden? Kesinlikle. Neden?

LINDA: Oh, oh! Bir elin kalktığını gördüm.

ADAMUS: Ve biliyorum, bazılarınız çok bezgin durumdasınız. Sanki “ Pekâlâ, ben bunu seçiyorum. Neden bir gecede oluvermiyor?” der gibisiniz.

SHAUMBRA 1 (Erkek): Sanırım, ben bunun cevabını bu hafta aldım.

ADAMUS: Ah! Ah!

SHAUMBRA 1: Ve sanırım, bu bir biçimde sadece evrimin bir parçası.

ADAMUS: Evet.

SHAUMBRA 1: Her şeye alışmak biraz zaman alıyor.

ADAMUS: Evet.

SHAUMBRA 1: Ve sonra, yani böyle oluyor.

ADAMUS: Kesinlikle.

SHAUMBRA 1: Bu benim cevabım.

ADAMUS: Bu çok, çok iyi bir cevap. Kesinlikle. Evet. Birkaç tane daha. Neden? Neden bir gecede oluvermiyor?

TAD: Ben bir seçim yaptığımda, enerjiyi almam lazım gibi hissediyorum. Sanki, bir seçim yaptım ama bu bir ineği çağırmak gibi mesela, yada neyi çağırdıysanız, anlıyorsunuz yani …

ADAMUS: Evet. Neden inek hemen burada ortaya çıkıvermiyor?

TAD: Evet! Hemen pattt diye!

ADAMUS: Evet.

TAD: Hemen şimdi, tam burada.

ADAMUS: Evet, evet.

TAD: Bu… bu sadece… enerji değişimi. Sanki… bunu anlatmanın ne kadar farklı yolu var bilmiyorum ama zor -yok zor değil- ama enerjilerin seçiminiz doğrultusunda gelmesi zaman alıyor.

ADAMUS: Böyle olmak zorunda mı?

TAD: (Duraklayarak) Şey, eğer büyük bir projeyse yâda başka bir şey, bazen ihtiyacım var gibi hissediyorum, eh, kovboyları çağırıyorum. Demek istediğim, ihtiyacım…

ADAMUS: İneklerin ve kovboyların var ve…

TAD: Colorado’ya henüz taşındım! (Bazıları kıkırdar ve Adamus kıkırdar) Değil, Sadece…. Önceden yelken balıkları ve yunuslar vardı, ama… Evet.

ADAMUS: Evet, evet. Ve şimdi inekler ve kovboylar.

TAD: İnekler ve kovboylar. Çağır onları!

ADAMUS: Evet, evet.

TAD: Onları kementle içeri alalım.

ADAMUS: Seni buraya bunlar getirdi. Evet. Evet, dünyanın bu bölümünde harikulade şeyler var. Evet, evet.

İlginç bir dip not olarak, seni buraya ne çağırdı? İnekler ve kovboylar! (Güler)

TAD: İnekler ve kovboylar! Henüz onlarla karşılaşmadım. Ama bir kovboy arıyorum. Uhh …

ADAMUS: Bir inek mi, bir kovboy mu?

TAD: Denver’a? Colorado’ya? Ben nereden taşındım? Nereden…

ADAMUS: Evet, evet. Seni buraya ne çağırdı?

TAD: Um. Bilinçsiz bir şey. Ben …

ADAMUS: Bunu bilinçli hale getirmeye ne dersin?

TAD: Uh …

ADAMUS: Bilirsin. Ama ehh, dur. Bak – bak, sen buraya (kafaya) gittiğinde ne oluyor? Cevap, çoktan burada (kalpte) yâda her neredeyse ama sen buraya (kafaya) gidiyorsun ve o kabız oluyor (sıkışıyor) ve o…şey, hayır. Kabızlık sadece bu anlamda değil. Kabızlık, kısıtlanmış ve pis kokulu anlamında. Ve kabız oluyorsun. Evet, buradan (kalpten) dene. Neden Colarado’ya taşındın? Çabuk. (elini şıklatır-şıpp!)

TAD: Çünkü taşınmak istedim.

ADAMUS: Tamam. Güzel.

TAD: Bunun enerjisi… Ben sadece çekildim.

ADAMUS: Çekildin. Tamam, güzel. Seni ne çekti? (duraklar) Günün sonuna kadar bulacaktın ve “Bunu biliyordum! Bunu biliyordum!” diye gidecektin. Ve “Neden bunu herkesin önünde söylemedim? Nedenini biliyordum ve bunu söylemeliydim.” diyecektin. Çünkü söylemeseydin beraber olacağımız önümüzdeki bir saat on beş dakika da sen şişip kalırdın. Çünkü bende, seni tam o anda durdurmak ve evet, işte bu demek zorunda kalırdım. Tamam. Teşekkür ederim.

TAD: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel. Neden böyle (parmağını şıklatır.) – şıp! – diye olmuyor?

ELIZABETH: Evet, benim cevabım; yoldan çekilmediğimiz için.

ADAMUS: Evet.

ELIZABETH: Biz seçiyoruz ve sonra…

ADAMUS: “Ben” yoldan çekilmiyorum demeye ne dersin.

ELIZABETH: Evet, benimde söylemeye çalıştığım bu zaten.

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Evet, evet, evet.

ELIZABETH: Evet, öğreniyorum.

ADAMUS: Evet. Aklımdayken, burada hiç kimse geçen Şaud’da tartıştığım; bir başka insanla konuşurken, çatışmaktan ziyade yani “Ben”le başlama şeyini çalıştı mı? “Evet, sen yaptın …!” demek yerine “Ben”le başlamayı?

ELIZABETH: Ben.

ADAMUS: Yapması zor.

ELIZABETH: Evet.

ADAMUS: Ama yaparsanız, inanılmaz. Bütün dinamikleri değiştirir. Evet, evet.

ELIZABETH: Ben yoldan çekilmiyorum.

ADAMUS: Evettt.

ELIZABETH: Evet.

ADAMUS: Neden?

ELIZABETH: Hımm, belki de korku.

EDITH: Çok tatlısın.(Güler)

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Siz ikiniz …

ELIZABETH: Ben çok tatlıyım.

ADAMUS: … beraber oturmayı seviyorsunuz? Edith, o çok tatlı diyor. Benim olduğum zamandan çok farklı bir dünya. (Birkaç kişi kıkırdar) Güzel. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

ELIZABETH: Teşekkür ederim.

LINDA: Bir tane daha?

ADAMUS: Ve siz… Hayır, tatlı değilsiniz. Siz güzelsiniz. Evet, evet.(Adamus kıkırdar) Oh, insanları seviyorum.

Sonra ki. Evet.

TIMOTHY: Sizin inanç sist- …

ADAMUS: Ayağa kalkalım. Üstatlar ayağa kalkar.

TIMOTHY: İnanç sisteminiz ve katmanları.

ADAMUS: Ve ben oturacağım. (Adamus kıkırdar) İnanç sistemleri ve katmanları, kesinlikle. İnanç sistemi nedir? Neden sadece her şeyin olacağına inanmıyorsunuz? – şıpp! – Hemencecik?

TIMOTHY: Daha kaç şeyi işin içine sokmak istiyorsun?

ADAMUS: İstediğiniz kadarını sokabilirsiniz. Sen daha kaç şeyi işin içine sokmak istiyorsun?

TIMOTHY: Ben hepsini çıkarıp, atmak istiyorum.

ADAMUS: Evet. Evet. Neden yapmıyorsun?

(Timothy içini çeker ve duraklar)

Düşünüyorsun.

TIMOTHY: Evet. (Kıkırdar)

ADAMUS: Bakın, lütfen not alın. Çünkü hepsini yapıyorsunuz. Duruyorsunuz ve düşünüyorsunuz. Cevaplar orada. Dediğim gibi, bugünü bitirdiğimizde gideceksiniz ve “ Ben bunu biliyordum, ben bunu biliyordum.” diyeceksiniz. Bizim yapacağımız şeylerden biri de, farklı bir yerden düşünmek olacak hatta bu düşünmek bile değil. Buna daha sonra gireceğiz. Peki, bütün bu inançları ve katmanları neden sadece çıkarıp atmıyorsunuz?

( tekrar duraklar)

Ben söyleyebilir miyim?

TIMOTHY: Lütfen.

ADAMUS: Size hizmet ediyorlar. Onları seviyorsunuz. Evet.

TIMOTHY: Tüh.

ADAMUS: Evet. Aksi halde orada olmazlardı. Hayatınızdaki her şey – oh, bunu defalarca söyledim. Orada olan her hangi bir şey, herhangi bir sorun, herhangi bir durum – size hizmet ediyor.

Sınırlılıklar ve inançlar size hizmet ediyor çünkü bir biçimde sizin sınırlarınızı tutuyorlar. Çünkü eğer izin verirseniz evrende dağılıp gideceksiniz zannediyorsunuz. Birçok parçaya, birçok bölüme ayrılacağınızı ve asla bir daha kendinizi bir araya getiremeyeceğinizi zannediyorsunuz. Sanki bazı kötü psişik bilim deneyleri gibi anlıyorsunuz. (Bazıları kıkırdar) Böylece sınırlanıyorsunuz. Sınırlanıyorsunuz. Ama aslında, açıldığınız zaman daha fazla güvende olursunuz. Çok daha fazla güvende.

TIMOTHY: Ve diğer bir konuda, öylesine daha ne kadar oyun oynamak istiyoruz? Bu sosyal…

ADAMUS: Biz? Biz mi?

TIMOTHY: Biz ya da Ben!

ADAMUS: Biz, teknik adam mı ?! (Adamus kıkırdar) Güzel. Teşekkür ederim. Mükemmel. Bir tane daha.

Aklıma gelmişken, karşılıklı (etkileşimli) konuşmayı seviyorum. Her birinizle olmayı seviyorum. Tüm izleyenler, ben bunu seviyorum. Bunu seviyorum. Özür dilerim canım. Coal Creek Canyon’da olmasanız bile, ben böyle konuşabilmemizi, şakalaşmamızı ve hatta dedikodu etmemizi ve harika zaman geçirmemizi seviyorum. Karşılıklı etkileşim tatminkar ve benim için değerli. Umarım sizin içinde öyledir.

Tamam, devam edelim. Bir tane daha. Neden? Neden, oh neden? Edith.

EDITH: Geçen defa bize çok dâhiyane bir şey söyledin. Dedin ki…

ADAMUS: Sadece geçen defa mı canım? (Bazıları kıkırdar)

EDITH: Evet, özür dilerim. Her zaman.

ADAMUS: Evet, evet.

EDITH: Kendinizin önüne hiçbir şeyi koymayın demiştin.

ADAMUS: Evet.

EDITH: Ve sanırım, bu hepimiz, her birimiz için çok işe yarıyor.

ADAMUS: Evet. Peki, soruya cevap vermeye gelelim. (Güler) Benim ne kadar zeki olduğumu söyleyerek beni şişiriyorsunuz. Ama soru şöyle, Üstatlığı – şıpp! – diye neden yapmıyorsunuz?

EDITH: Yapıyoruz. Bunu diyemez misin?

ADAMUS: Biz?

EDITH: İşte buradayız. Hepimiz Üstatlarız.

ADAMUS: Biz?

EDITH: Evet, ben yapıyorum. Biz yapıyoruz. Ben yapıyorum. Sen yapıyorsun. Herkes yapıyor.

ADAMUS: Hayır, bu – ama sana…

EDITH: David, onun güzel karısı, herkes yapıyor.

ADAMUS: Seninleyim. Seninleyim. Biliyorsun ki, sen şimdi bir biçimde meselenin etrafında dolaşıyorsun.

EDITH: Evet, gerçekten öyle.

ADAMUS: Öyle yapıyorsun.

EDITH: Öyle yapıyorum.

ADAMUS: Güzel. Bunu öylece bırak. Nokta. Edith yapar. Tişörtleri görebiliyorum, Sart. (Birçok gülüşmeler) Edith yükselişi yapar! Aydınlanmayı! Aydınlanm- … ( Daha fazla güler) ve Edith, bu güzel bir şey.( Birisi “Sart, yap şunu!” der ) Bu güzel bir şey.

SART: Evet, yeni stoğum geliyor.

ADAMUS: ( Onun elini “öper” ) Teşekkür ederim.

EDITH: Evet, bu kesinlikle garip bir öpücüktü. (Daha fazla kıkırdamalar)

ADAMUS: Sadece bir öpücük olduğundan, emin misin canım ?

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Nesi garip?

EDITH: Evet, çoğunlukla sen ağzını üstüme koyarsın. (Birçok kişi güler.)

ADAMUS: Bu –biip, biippp- diye Şaud’un yüz kızarıcı bölümü olacak! Evet, öyle yaparım Edith ama bunun aramızda kalmasını istiyorum. (Güler)

EDITH: Oh.

ADAMUS: Böyle olmak zorunda değil… oradaki kamerayı görüyor musun? Söylediklerini kaydetti. (Daha fazla kıkırdar)

EDITH: Özür dilerim. (I beg your pardon.)

ADAMUS: Bütün istediğin bu değil. ( I beg your pardon= özür dilerim, demektir. Beg = istemek, demektir. Edith’in özrü ve istemek sözcükleri ile kelime oyunu ile şakalaşıyor) (Daha çok gülüşmeler)

LINDA: Utanmaz!

ADAMUS: Üstatlık, hayatın tüm gösterdiklerine gülebilme yeteneğidir. Hayatın tüm gösterdiklerine.

Evet, bir tane daha yapalım. Çok eğleniyoruz. Evet. Eğer içinizde alınan varsa gitsin.(Güler) Eğer ruhsallığa çok yapıştıysanız ve biraz bile gülemiyorsanız… Bu üstatlar grubu, biz inanılmaz altından zamanların yelkenlisindeyiz. Ve somurtkanlara yerimiz yok. Öyle. Evet. Evet.

SUSAN: Benim içinse, geçen birkaç ay boyunca, uyum sağlamamın değiştiğini gördüm. Yeni bir uyum sağlama biçimi vardı.

ADAMUS: Evet.

SUSAN: Eski uyum sağlama biçimi oto … bir çeşit zihinle bağlantılı.

ADAMUS: Evet, evet.

SUSAN: Evet, günlerimi geçirirken bilinçli bir süreç içindeydim. Bilincimin geldiği yer yeniden ayarlanıyor (yön değiştiriyor) ve benim için o burada (kafada) değil. O, burada(kalp)

ADAMUS: Evet. Yeniden yönlenmen nasıl oldu?

SUSAN: Durmak zorundasın. Zaman vermek zorundasın…

ADAMUS: Hayır, hayır. “Sen” demeyelim.

SUSAN: Hayır? Ben (Me)?

ADAMUS: Sen, “Ben.” (I)

SUSAN: Ben (Me)?

ADAMUS: Sen, ah, evet.

SUSAN: Ben nasıl yapıyorum?

ADAMUS: Evet, evet.

SUSAN: Ben kişisel olarak, kalp merkezime bilinçli nefes alma, bilincimin orada kalmasına ve oradan genişlemesine izin verme alıştırması yaptım.

ADAMUS: Harika.

SUSAN: Ve dışarıda olmak, dışımda olanlara cevap, tepki vermek yerine, burada kendi içimde daha fazla zaman geçirmek. Böylelikle, hala burada olmama rağmen, yönlenmem artık dışarıya doğru değil.

ADAMUS: Evet.

SUSAN: Burada başlıyor.

ADAMUS: İnanılmaz.

SUSAN: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. Hayır, gerçekten böyle ve bunu konuştuk… (Susan, elini öptürmek üzere uzatır.)
Oh evet. (Bazıları kıkırdar ve Adamus, Susan’ın elini öper)

SUSAN: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Yeniden-düzenleme tartışmamızda bahsetmiştim. (Realitenizi Yeniden-düzenleme konuşması) Bu aynı zamanda uyumlanmanızın, şeylere bağlanmanızın (daha önceden) taktığınız fişlerin de değişmesi. Birçok, birçok, çok şeyin fişlerini çektiğiniz bir dönemden geçiyorsunuz. Kelimesi kelimesine dersek, milyonlarca, milyonlarca düzenleme noktası var ve siz bunların bağlantısını kesiyorsunuz. Bu çok berbat hissettirir. Tekrar eski bağlantıları yapmak isteği vardır. Ama ne olur? Zihin, tekrar şeyleri anladığı biçimde bu realiteye bağlamaya çabalasa da, aslında siz gerçekte bağlama bile yapmıyorsunuz. Diğer şeylere çok daha esnek, çok daha dinamik, çok daha enerjiye elverişli olarak uyumlanıyor, yeniden yönleniyorsunuz. Ama kendinizi çok yönsüz, çok bağlantısız hissedeceğiniz bir dönem olacaktır ve sebebi de kesin olarak budur.


Adamus’ un Cevabı

Bu da beni konuya getiriyor. Soru şuydu; neden zaman alıyor? Neden parmaklarınızı şırlatıverip aydınlanmıyorsunuz?

Bir numara; şefkatiniz. Bedeninize duyduğunuz şefkat. Çünkü bedeniniz eski atalarınızın DNA’sı ile değişimin, dönüşümün hızını kaldıramayabilirdi. Bu kadar hızlı bir değişikliği halledemeyebilirdi ve bu da, çok belirgin biçimde şeker hastalığı gibi şeylere varacak kadar enerjetik dengesizliğe neden olurdu. Eğer beden çok hızlı değişmeye çabalarsa, enerji giriş ve geçişleri şeker hastalığına neden olurdu. İkinci olarak da kansere. Yine beden, her tarafına hatalı/yolundan sapmış sinyaller gönderir ve belli kısımlarında kansere neden olurdu.

Böylece, siz atalarınızın biyolojisinden, kendi gerçek ışık bedeninize değişim yaparken, bu yeni düzey ışık enerjisini getiriyorsunuz. Bu çoğunlukla uyurken, bazen de uyanık halinizde meydana geliyor. Bazen bedeninizin cehenneme yollandığını hissediyorsunuz ama öyle değil. Yeniden yönlendiriliyor. O değişiyor.

Sizden, bu değişikleri davet etmenizi, bu değişikliklere izin vermenizi ve durmadan “Bedenime neler oluyor? Neden uzun uzun saatler uyuyorum? Neden uyuyamıyorum? Neden önceden alışkın olduğum enerji düzeyim yok?” diye sormaktan vazgeçmenizi istiyorum.

Aslında alışkın olduğunuz enerji düzeyinizin olmaması iyi bir şey yoksa hala eski kaynaklardan enerji alma çabası içinde olurdunuz. Eski yakıt kaynaklarınızdan bağlantınızın kesildiği bir dönemden, bir safhadan geçiyorsunuz. Şöyle diyelim; eskisi, yanan bitkisel kömürdü ve şimdiyse, çok etkin yeni enerjiye, temiz enerji kaynağına bağlanıyorsunuz.

Evet, değişiklikler oluyor. Bedeninizde fazladan ağrı ve acılar hissedeceğiniz zamanlar olacak ve siz, yaşlandığınız düşüneceksiniz ama öyle değil. Bu, yoğun değişimle ilgili.

Başta, 300 yıl önce Gizem Okullarını kapattığımızı söylemiştim. Çünkü bedenli yükselişi yaşamak çok zordu. Bakın, birçok kişi aldırmıyordu. “ Ben hala yükselişi istiyorum ve ertesi gün bedenimi bıraksam bile umursamam” dediler. Ama siz sevgili arkadaşlarım, bu fiziksel bedendeyken bunu yapmak için bu yaşama geldiniz. Ve bedeninize olan şefkatinizden ötürü, bu değişimleri kesinlikle halledebileceğiniz şekilde aldınız. Zihne şefkat duymak; zihin meydana gelen bu değişikliklerden dolayı, gerçekten zorluk çekiyor.

Düşündüğünüzün ötesindeki bir yola gidiyoruz. Ve sık sık böyle bir araya geldiğimiz zamanlarda, birisi düşünmeye başladığı zaman, hepiniz enerjiyi hissedebiliyorsunuz. Herkes oraya odaklanıyor. Auraları ya da enerjileri görmek zorunda değilsiniz, hatta sadece beden dilini bile. Ama sezgisel olarak zaten biliyorsunuz. O geliyor ve siz, onlar, sıkışıp kalıyorlar.

Bir çeşit analizin ya da dosyadan bilgi bulmanın istenmediği, farkındalık ve zekâ yoluyla, getirilen farklı bir yola gidiyorsunuz. Dönüp de, “Şimdi, bu neydi?” diyorsunuz. “ Ben onu, hafızama, buraya depolamıştım”.

Eski enerjide, eski zihin yapısında birçok bağlantı vardı. Her şeyi, her şeyle bağlardınız ve bundan giderek uzaklaşacaksınız. Çünkü yeni realitede bağlantılar yok. Başka bir anlatımla, onu (şimdi yaptığınız şeyi) daha önce yapmadınız. Bazı şeyleri deneyimlememiştiniz ama zihniniz daima bağlantı kurmaya çabalayacak. Hatta siz, Ben-im-iniz, “Hey, buna ihtiyacımız yok” dese bile, zihin bir süre için daha bağlantı kurmaya çabalıyor olacak. Ve daha sonra yorulacak çünkü nasıl hareket edeceğine ya da tepki vereceğine ilişkin değerlendirme ve analizini yapacağı benzer veya paralel bir deneyimi bulamayacak. O zaman yapacağı şey, korku ve paniğe girmek olacak -korku, kaygı ve panik hali-. Ve zihin “Hiçbir şey yapma” veya “ Geri çekil” der, bilirsiniz. “ Geriye kaç” diyecektir. İşte bu sizin,“Hayır, devam etmek oldukça iyi. Farketmez” diyeceğiniz zamandır.

Bakın, hayat ve ölümden söz açmıştım. İkisi arasında gerçekten çok, çok, çok az fark var. Böylece bir bakıma, nerdeyse ölüm pahasına olsa bile, hapishaneden çıkabilmek için fark etmez diyebilirsiniz. Dünyasal varoluşu hapis olarak tanımlamak biraz sert görünebilir ama öyledir. Öyledir. Dünya, eğer hala ders alıyorsanız ki umarım öyle değildir, dersler için harika bir yerdir, güzeldir. Ve onun kendine özgü bir düzeyde deneyimleri vardır. Ama insanlar kalıpları ve rutinleri içinde olduklarında ve bunları kırmadıklarında, bilincin hapishanesi olmak zorundadır. Ve ancak çok az kişinin sesi bunun üstüne çıkar ve ancak çok az kişi kendilerine bunun ötesine gitmek için izin verir. (Linda elini kaldırır) Canım…

LINDA: Öyleyse neden…

ADAMUS: Doğum günü sorusu mu?

LINDA: Dünya böyle sefil ve acı dolu sıkışmış bir şeyse, neden melekler, kristaller ve filan, filan, filanlar buraya gelmek için sıraya giriyorlar?

ADAMUS: Ben sefil demedim.

LINDA: Tamam, takılmış, sıkışmış her neyse.

ADAMUS: Ben sefil demedim. Ben takılmış dedim. Burada kuyruktalar çünkü bu Dünya, bu Dünya gezegeni, yakında olacak olan – ki aslında şimdi oluyor demem gerek- yaratılmış olan yenidünyalar ki bunlardan bir sürü var ve siz oralara aydınlanmak için gideceksiniz. Aydınlanma, bu gezegende keşfettiğiniz bir şey. Bütün boyutlarda veya galaksilerde başka böyle bir gezegen yok. Ben-im’i bedenlemek (somutlaştırmak) ve anlamak olanağı sunan başka bir gezegen yok. Onlar bütün deneyimlere sahipler ve yine diyebilirsiniz ki, her çeşit bilinç, teknoloji, zekâ ve diğer tüm şeylere sahipler ama bunun gibi bir yer yok.

Şimdi, bunlar iyi ve kötü haberler. Tam anlamıyla içinde böyle kaybolunacak, kim olduğunu unutacak bir yer yok. Bu gezegendeki gibi yoğunluk ve çekicilik düzeyi hiçbir yerde yok. Öyleyse, gelmek için buradan daha iyi neresi var? Bunu elde etmek için başka yerlere gitmektense, uç noktaya neden gitmemeli ki? Kesinlikle, sevgili arkadaşlarım, eğer tam olarak buraya neden geldiğinizi hatırlayacak olursanız; buraya Ben-im’inizi bedenlemeye; diğer bir anlatımla her bir veçhenizi, ruhunuzu tamamen Ben-iminize bütünlemeye geldiniz. Bu nedenle buradasınız, tam şimdi ve bu (bedenlenmiş aydınlanma) yalnızca burada yapılabilir.

Onlar burada kuyruktalar ve biletleri ben satıyorum. (Bazıları güler) Onun için sıradalar çünkü duyumsal olarak güzel, dinamik bir gezegen. Bedeninizdeki acı duyumsal. Şimdi, “Hayır, bedenimde gerçekten acı var” diyeceksiniz. Fiziksel bedeni olmayan bir meleksi varlık için bu gerçekten çekicidir.“ Kendimi gerçekten hissedebilirim mi demek istiyorsun? Gerçekten sadece ışık olarak değil de yani gerçekten- bana ben olduğumu anlatabilir mi?” Ve meleksi bir varlığa şöyle söylemek: “Ben gerçekten düşünebilirim, bir düşüncem olabilir ve o, o kadar yavaştır ki, bir düşüncem olduğunu bile farkında olabilirim.” Bakın, meleksi bir varlık için – şıpp! – diye olur. Derin bir farkındalık yoktur. İçinde var olduğunuz bu zaman sürekliliği, bütün bu şeyleri yapmanıza izin verir. Bu zaman, uzay, yoğunluk ve de çekicilik buraya gelmenize izin verir.

Şimdi, bu aynı zamanda lanettir çünkü bilme-biliş “Bana yetti” demeye başlarsa ve insanoğlu henüz kalıplar (paternler) içindeyse, betonlaşmış bir bilinçteyse bu çok zordur. O zaman, insanlar çözüm bulmak için düşünmeye, çaba sarf etmeye, mücadele etmeye ve plan yapmaya çabalarlar. Çünkü insani koşullar içindedirler. Çıkış yolu için, kurtulmak için çalışma gayretine girerler ama bu çok yoğun bilinçten kendilerini çıkartabilmeleri için çok da insani tutumlar kullanırlar.

Kendi diplerine vurmuşlardır, sevmişlerdir ve deneyimlemişlerdir. Ama birdenbire, bundan yorulduklarında ve çıkmak istediklerinde, çıkmak zorunda olduklarında, çünkü bu sadece çıkmak istemek de değildir. Hepinizde, her birinizde: “ Çıkmak zorundayım. Kendime geri dönmem gerek. Ruhumun (soul) farkındalığına geri dönmem lazım.” diyen derin bir arzu vardır. Ve bunu uykunuzda, rüyalarınızda yapmaya çalışırsınız. Bunun kaçış olduğunu düşünürsünüz. Aslında, özgün olarak bu, yeniden bağlantı için tasarlanmıştır - gecelik yeniden bağlantı. Ama yoğunluğa girmiş olan derin, en derin (parça)- uyku da bile- hala çok insani olan şeylere odaklı durumdadır. Ve akabinde, neredeyse umutsuzluk ve – “ Bundan çıkmam lazım” – özlemi ve de en azından bir parçacık kaynağa dönüp bağlanabilmek için uyumaya çalışmak vardır ve buda işe yaramaz. Ve arkasından “ Şimdi ne yapacağım?”gelir.

Sonra ne yaparsınız? Gücü denersiniz. Düşünmeyi, çaba sarf etmeyi, acı çekmeyi denersiniz. İşe yaramaz.

Üstatlığın gerçek sırrı– eğer bir sır varsa –belki de insanların yaptığıyla taban tabana zıt olan bu şey, izin vermektir. İzin vermek.

İzin vermenin zor olmasının birkaç nedeni;
Çünkü güce, kuvvete, akla, düşünmeye alışkınsınız. Aslında atılganlığa alışkınsınız. Ve bu yönde çabalarsınız. Ekseriya da bu işe yaramaz. İzin vermek, güvensizdir de. İşin doğrusu, insan veçheniz izin vermenin düpedüz aptallık olduğunu söyleyecektir. Böylece biraz izin vermeyi dener ve biraz izin verirken, hala bu iznin üzerine kalın iç çamaşırlarınızı giyersiniz ve bu çok da işe yaramaz.(Birkaç kişi kıkırdar) İşe yaramaz. Hala dibe batarsınız.(Adamus kıkırdar; birisi “vayy” der.) Evet, vayy!

Böyle (parmağını şıklatır) –Şıpp! – diye yapılmamasının diğer bir nedeni… Bir neden de şefkatiniz. Böylece yanmazsınız, aşırı yüklenmezsiniz. Ve bu beden için meydan okuyucudur hatta zihin için daha da meydan okuyucudur. Ve zihin yoğundur ve zihin serttir. Ama ilginç bir biçimde, zihin aynı zamanda son derecede kırılgandır. Zihin, çok, çok, çok uzun bir direğin tepesindeki çok hassas biçimde dengede olan ve daimi olarak düşmemeye, devrilmemeye çalışan yoğun bir öğe gibidir.

Yani zihin yoğun ve sert olduğu kadar da çok, çok hassastır. Daimi olarak korumaya çalışır. Daimi olarak devrilmemeye çalışır. Ve hemen hemen her biriniz gençlik yıllarınızda deneyimlediniz – konuyu dağıtmak için değil ama gençlik yıllarınızda insanların size: “ Bu kadar çılgınca davranmayı bırak, Juan. Senin neyin var? Herkes gibi olsana.” dediği zamanlar. Ve denediniz, aslında onları seviyordunuz ve kendilerini güvende hissetmelerini istediniz. Böylece onlarla geriye adım attınız. Ama söylediğim gibi, ruhunuzun(soul) bir parçası artık dayanamadı. Sadece bundan çıkmak bile değil, umarsızca kendine geri dönmek ihtiyacındaydı.

Biz perdenin öbür tarafında, bazı enerjilere ve dinamiklere göz atıyoruz. İnsan bu realitede ne kadar süre dayanabilir? Ruh düzeyinde kesinlikle dayanılmaz olmadan önce ne kadar gidebilir? Daha önceki yaşamlarınızda, fiziksel bedeni bıraktığınız zaman perdenin öbür tarafına giderdiniz. Ruh(soul) benliğinizle ve diğer âlemlerle bir çeşit bir parçada olsa yeniden bağlantı vardı. Anlıyorsunuz, fiziksel realiteden harika bir salıveriliş. Ama dünyaya yakın âlemler çok daha, çok daha fazla yoğunlaştı. Kristalin âlemlere, Çiçekler Köprüsüne, ötelere gitmek çok, çok daha zorlaştı. Ve şimdi birçoğu kalıyorlar. Öldüklerinde bile, Dünya’ya yakın âlemlerde kalıyorlar. Bu âlem fiziksel değil ama oldukça tehlikeli biçimde fiziksele yakın-benzer. Bu gezegenin tüm bilinç faktörlerine sahip. Bu durumda orada, ne uyku halinde ne de ölüm halinde, rahatlık ya da dinlenme hissi yok.

Ve varlık- varlık panikler ve umutsuzlaşır ve eylemlere kalkışır ve çaresizce şeyler yapar. Hepsi yeniden hissetme çabasıdır, yeniden hatırlama çabasıdır. İnsanlar, belki de tekrar kaynağa dönmenin yoludur düşüncesiyle, yalnızca yeniden bir şeyler hissedebilmek için uç şeyler, dramatik, duygusal şeyler yaparlar. İlaçlar, uyuşturucular, halüsinojenik ilaçlar alırlar. Bunlar çok çarpıtılmış bir biçimde bazen, bir anlıktır.

Düşünün siz, ruhun kaynağına kısa bir bakış attıran -ama cehennemin perspektifinden- bir sürü halüsinojenik alıyorsunuz. Bu çok, çok zor. Ve bazıları bundan hoşlanırlar, en azından bir nebze kaynağı görürler ama bu çarpıtılmış bir yerden olmaktadır. Evet, şimdilerde insanlar bunları yaşıyorlar.(bunlardan geçiyorlar) Bu uyanış süreci güzel ama bildiğiniz gibi çok zor, çünkü uyanma başlıyor. Gerçekten ruh (soul) benliği, “ Artık dayanamıyorum. Daha ne kadar süre kaynağımdan, Ben-im’imden uzak kalabilirim?” diyor. Böylece, başka şeylerde, başka kaynaklar bulmaya çabalıyorlar- dinlerde, gurularda, aşırı sporlarda, herhangi bir şeyde- yeniden hissetmeye çabalıyorlar ve işe yaramıyor.

Ve sonra birisi, bu kaygı ve anti depresan ilaçlarıyla ortaya çıkıyor. Ben bu ilaçların taraftarı değilim, onlar hakkında konuşmamam istenmesine rağmen- ama bunlar insanı gerçekten zombi haline sokuyor. Temelde, bunlar basitçe “ Aşağıdaki bu gürültüyü kes. Bu yolculuktan yorulduğun, hapishaneden çıkmak istediğin, çağrısını kes” diyorlar. Çeneni kapat hapları. (Linda fincanını verir) Teşekkür ederim. İçine bir şey mi koydun? (Bazıları kıkırdar) Bir çeneni kapat hapı, evet‼ İlginç bir zamanlama sevgili Linda. (Daha fazla kıkırdamalar ) Öyle. Öyle. Çeneni kapat hapı ve bu haplar insanları “Çizgiden yürü, kurallara uy, matrikste kal, şikâyeti bırak.” zombi gibi şartlara geri götürüyor.

Ama ne olduğunu biliyor musunuz? İlaçları alıyorlar ve bir süre daha iyi hissediyorlar. Bir süre için daha iyi hissediyorlar. Bana böyle gözlerini dikmiyorlar. (Linda’ ya) Ama bu ses, hakikatin sesi, Ben-im’in sesi durmayacak ve “Zamanı geldi. Zamanı geldi. Geri dönmeliyiz. Kaynağa yeniden bağlanmalıyız.” demeyi sürdürecektir.

Ve bir biçimde, bu ses hapı bastırır, üstüne çıkar ve sonra da insan veçhesini kesinlikle çılgına çevirir. Kesinlikle. Bu nedenle, insanlar bunları uzun süreli kullandıklarında, daha yüksek sayıda çılgınlık vakaları ve intiharlar oluyor.Ve ben çok, çok net olarak sözlerimin arkasında duruyorum.

Böylece belli bir… oh, bizim çalışmamızı hikayeleştiriyordum – bazıları çalışıyorlar – Bütün bu olgu şu : Özünüzün ve kaynağınızın farkında olmadan ne kadar süre geçire bilirsiniz? Bir kimse bu şekilde kaç yaşamdan geçebilir. Ve bu çalışma, bu bakış, burada, Dünya’da benim bazı dostlarımca yapılıyor. İnsan bu bağlantının dışında ne kadar süre kalabilir?

Şimdi, bu bağlantının sadece rüya halinde olduğu yaşamlar vardı. Bu bağlantı yaşamlar arasında da oldu. Ama birçok insanın kaynağa bağlantıda olmalarının üzerinden binlerce, binlerce yıl geçti. Bazıları için 5,000 yıl, 10,000 yıl. Sizin için değil ama diğerleri için böyle. Böylece, öylesine kayboldular ve öylesine hayal kırıklığı yaşadılar ki, uzun uzun süreler boyunca içinde bulundukları bu realitenin matriksinin derinliklerine daldılar. İnsan en sonunda Kaynağıyla, Ben-im’iyle bu yeniden bağlantıyı kurmak zorundadır. İnsan sonunda bunu yeniden deneyimlemek zorundadır, aksi halde gerçekten delirir.

Ve sonra çözüm olduğunu düşünerek, ölmek gibi şeyleri denerler. Hayatla son derece çılgına dönmüş bir ilişkide olduğunuzu düşünün. Tarif bile edemediğiniz bir bilme-bilişiniz var ama bir şey de “ Daha fazlası olmalı. Buradan çıkmam lazım” diyor. Ve çare olduğunu zannederek ölümü seçiyor ama öldüğünüz de de aynı şeyi buluyorsunuz.

Hapishanede olduğunuzu düşünün. Orada bir hücreye kapatıldınız, herkesle aynı elbiseleri giyiyorsunuz, aynı yemekleri yiyorsunuz, günlük rutinde aynı şeyleri yapıyorsunuz. Yaratıcılık yok. Kendinizi ifade etmek için fırsat yok. Çok, çok güvensiz. Ve sonra çıkacağınızı düşünüyorsunuz. Çok neşelisiniz. Zamanı geldi. Salıverileceksiniz ya da bir çıkış yolu buldunuz. Çıkıyorsunuz. Hapishanenin dışına adım atıyorsunuz ve hala hapishanede olduğunuzu anlıyorsunuz. Hala aynı hapishane. Sonra, bunun da dışına çıkabileceğinizi düşündüğünüz başka bir kapı buluyorsunuz. Ve çıktığınızda hala aynı hapishanede olduğunuzu anlıyorsunuz. Olan tam olarak bu. Kesin olarak.

Kesinlikle bu nedenle hepinizle ve her birinizle çalışmayı seviyorum çünkü aldırmıyorsunuz. Neye mal olursa olsun aldırmıyorsunuz. Onu çok güçlü bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Bu yaşamınızın, hapishaneden salıverilme, Özünüze Kaynağınıza dönme yaşamı olmasına izin veriyorsunuz. Kendinize, “ Sırf bu yeniden bağlantı için, her şeyi yapacağım. Her şeyi.” dediniz. Ve işte buradayız.

Biz ona varmak için çalışma yapmayacağız. Ona varmak için güç kullanmayacağız. Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Biz ona izin vereceğiz. Ve bu zaman zaman akla karşı gibi görünecek. Ama onu yapmanın yolu bu. O sizin, doğal var olma haliniz. Diğer oyunlar değil. Diğer şeylerin hiç biri değil. Oluşunuzun (varlığınızın) doğal hali.

Yani, neden böyle (elini şıklatır )–şıpp! – diye gerçekleşmiyor? Bu şefkat. Böylelikle yanmıyor ya da havaya uçmuyorsunuz. Aynı zamanda bu, kendinize deneyimleme iznini vermek ve deneyimi bilmektir. Eğer bu böyle – şıpp! – diye olsaydı; gerçek deneyimleriniz, yaşadıklarınız ve onun derin anlayışı olmazdı.

Böylece,“ Hızlı gideceğim …” dediniz – hızlı, bu doğru bir sözcük değil – “Ama mümkün olduğunca izin vereceğim, böylece hala deneyimde olabilirim, böylece deneyimi çok iyi, çok içten bileceğim. Düşünceler, acılar, meydan okumalar ve korkulardan geçtim ve böylece aydınlanma koridorunun her bir santimetresini, her bir küçücük milimetresini biliyorum. Onun altını üstünü her bir yanını biliyorum. Ortaya çıkan her ejderhayı, her şeytanı biliyorum. Her hile katını biliyorum. Bu koridordaki her pis tuzağı biliyorum ve deneyimleyebilirim. Perdenin öbür yanının sadece esintisini almadım. Her köşesini biliyorum ve böylece Ben ” – siz – “ onu herkese öğretebilirim” -öğretebilirsiniz.”

Böylece onu çok iyi biliyorsunuz– bu abartılı bir ifade değil; bu gerçek. Yani diğerlerinin öğretmenleri olabilirsiniz. – Nelerden geçtiklerini, neden geçtiklerini kesinlikle biliyorsunuz. Kesinlikle bileceksiniz. Bu aydınlanma koridorundan geçeceklerini, bir Üstadın eminliği ile kesin olarak bileceksiniz. Yapacaklar. Bunda hiç şüphe yok. Bu sadece yaşamak zorunda oldukları bir şey.

Onlar size bütün o sorularını sorduklarında, cevabı onlara verdireceksiniz. “ Üstat, bu neye mal olacak?” diye soracaklar. Bunun tamamen onlara bağlı olduğunu biliyorsunuz. Size sırrı soracaklar. Tüm hileleri soracaklar. Tüm makyoyu soracaklar. “Bu aydınlanma koridorundan geçmek neye mal olur?”diyecekler ve sizden beslenmeye çabalayacaklar ve her şeyi yapmayı deneyecekler. Ve siz sadece orada duracaksınız çünkü koridorda her şeyin yolunda olduğunu biliyorsunuz.

Diğer tarafa ulaşacaklarını biliyorsunuz ve deneyimleri, onlara bağlı olacak.“Bu size bağlı. Oraya ulaşacaksınız. Nasıl yapacağınız ise size bağlı.”diyeceksiniz.

Sanırım Tobias’ın ve benim size söylediğim de aynı şeydi. (Birisi “ Birkaç defa”der.) Birkaç defa, öyle değil mi? ( Bazıları kıkırdar) Şimdi bu daha da anlamlı gelmiyor mu? Oraya dönersek eğer; biliyorsunuz, Tobias’a öylece baktınız. “Hayır, Tobias, sen sırrı biliyorsun. Benimle paylaş. Sırrı bana ver !” dediniz. Sır, bunu istediğiniz herhangi bir şekilde yapabilirsinize benzer.

Evet, derin bir nefes alalım.

Bunu hatırlayın: Bedeninizin acıdığında, zihniniz tamamen kaos içindeyken ve diğer her şeyde, çok basit. “ Değişiyorum.” Bu kadar. Kötü bir gün geçiriyorsunuz, hiçbir şey anlamlı gelmiyor, insanlar saçmalıyor. “ Değişiyorum.” Bu kadar basit. Bu harika bir hatırlatıcı. “Oh” diyorsunuz. “Bu neden başıma geldi Adamus? Bu niye oldu ve şu niye oldu?”

Çünkü değişiyorsunuz. Harika değil mi? (Bazıları güler) “ Ben değişiyorum.”

Derin bir nefes alın ve bunu hissedin. “ Ben değişiyorum.”

Bu nedenle zaman zaman uykusuz geceleriniz oluyor. Bu nedenle ilişkilerde, coğrafyada ve başka her şeyde değişiklikler oluyor. “Ben değişiyorum.” Bu kutsanma. Bunu istediniz. Pekâlâ, hayır, istemediniz. Talep ettiniz. Kesinlikle her şeyin ötesinde talep ettiniz.“ Değişmek zorunda” dediniz. “Değişmek zorunda.” Ve öyle. Öyle.

Ve bu şey olurken, paylaştığınız bu güzel hikâye, bir aydınlanma belgeseli.“Oh! Ben değişiyorum.” Tüm paranızı kaybettiğiniz bu günlerden birinde, “Hey, sadece değişiyorum.” (Bazıları kıkırdar) “Ben değişiyorum.” Evet Sart, başka bir harika ti-şört fırsatı. Evet. Yeni merkezinize bir ti-şört baskı makinası gerek. Habire üretin. Habire üretin.

Tamam. Şimdi esas konu… Ooh. (Saate bakarak) Günün esas konusuna girelim.

LINDA: Bu şakaydı değil mi?

ADAMUS: Tam yanımızda kiralık bir boş ofis var. “ Şambra gömlekleri” koyun oraya. Şambra gömlekleri. Evet.

Tamam, derin bir nefes alalım ve günün asıl konusuna gelelim. Burada bulunuşumuzun gerçek nedenine, sevgili Üstatlar.

LINDA: Ne??!

ADAMUS: Bunlar sadece ısınma hareketlerimdi. Daha asıl iyi olana gelmedim.

LINDA: Vayy.

ADAMUS: Ne, acelen mi var?

LINDA: Hayır!

ADAMUS: Oh, doğum günü partisine mi gideceksin? (Adamus kıkırdar)


Güvenlik

Evet, asıl konu, elimizdeki asıl konu, çok basit ama kompleks. Bu dünyanın güvenli olmadığını ve sizin bu dünyada güvende olmadığınızı ileri sürüyorum ve burada çok büyük sorun var, çok büyük bir sorun.

Keşke, birdenbire sizi tamamen güvende hissettire bilseydim ve keşke bedeninizi bütünüyle rahatlatabilseydim. Çünkü bedeniniz çok gergin, çünkü güvende değil. Keşke sihirli bir el hareketiyle zihninizi huzura sokabilseydim çünkü zihniniz çok güvensiz hissediyor. Keşke, ruhunuza, (soul) tanrısallığınıza, burasının güvenli olduğunu anlatabilseydim. Buraya gelmek güvenli. Ama bana inanmazsınız ve onu bir koyda, biraz uzak bir mesafede tutarsınız. Özellikle de Ben-im Üstatlığınıza geldikçe, bu realitede daha da güvensiz hissedeceksiniz

Evet, aydınlanma için olan bu arzu ve tutkuyla buradasınız. Aydınlanmayı seçmiş, bedenli Üstat olmayı seçmiş fakat herhangi bir biçimde güvende hissetmeyen bir durumdasınız. Büyük sorun.

Aslında, burada, bu grupla küçük bir anket yapmak istiyorum. Bize gereken… Vili, yazar mısın? ve Linda sen idare et.

LINDA: Oh güzel. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Tam şimdilerde hayatınızda var olan bazı şeylere bir göz atalım. Şimdi bunları yazmanızı isteyeceğim. Güvenlik faktörü açısından. Şöyle diyelim; birden ona kadar. Yani ben belli bir şey dediğimde “1” çok güvensiz olmak, “10” çok, çok güvenli olmak anlamında olacak. Bir- güvensiz; on-güvenli. Bunu yazın. Sonra ellerinizi ya da parmaklarınızı kaldırın ama onları beraber tutun. Mesela, üç diyecekseniz parmaklarınızı kaldırın. Ama sekiz diyecekseniz, böyle ayrı tutmak (uzak tutmak ) yerine, yan yana tutun çünkü hızlı bir Şambra anketi yapacağız.

Tamam, derin bir nefes alın. Ve tekrar ediyorum, çok düşünmeyin. Sadece cevabı bileceksiniz. Güzel. (Dinleyiciler Vili’nin yazdığını düzeltirler) Bakın, çoktan güvensizlik var. (Adamus kıkırdar) Neyin güvenli olduğunu, neyin güvenli olmadığını bilmiyoruz. (Bazıları kıkırdar) Bu bir sorun.

Tamam. Çok güvensiz bir; güvenli on. Ve bunun belgelenmesini istiyorum, bir amacı var.

Evet, derin bir nefes alalım.


~ Fiziksel Beden

İlk konu. Fiziksel bedeninizde güvende misiniz, güvenli hissediyor musunuz? Ellerinizi kaldırın.

( Dinleyiciler cevap verirken duraklama)

Oldukça iyi. Ben buna sekiz verirdim. Sekiz. Güzel. O zaman sadece beden yazın ve beden sekiz alıyor.

Şimdi, ister istisnai bir grup olun, ister etrafta bir sürü makyo dolaşıyor olsun (Bazıları kıkırdar) çünkü bedeniniz- şimdiye kadar her neyse …….

VILI: Sekiz mi?

ADAMUS: Sekiz. Bedeniniz size ihanet eden bir şey, belki de ilk önce ve en çok. Bedeniniz, böyle –şıpp! – diye gidebilir. Tepeden aşağı giden yol buzlu, kar yağıyor ve hava kararacak ve bedeniniz tükenebilir. (Sona erebilir)

Kanser. Şimdilerde her birinizin biyolojisinde kanser var. Orada duran, uyuyan bir potansiyel olarak sadece bekliyor. Her biriniz en azından bir dereceye kadar, sorunlardan payını almış olan atalarınızın biyolojisini taşıyorsunuz. Her biriniz fiziksel bir ölümle öleceksiniz. Ve siz, bedeninizde güvende olduğunuzu mu söylüyorsunuz? Yarın bir uzvunuzu kaybedebilirsiniz ve diyorsunuz ki, “ Evet, ama ben onu yeniden yaparım.” Makyo. Gerçekten mi? Bu noktaya gelmeden önce yapacak bazı başka işlerimiz var.

Bedeniniz irileşiyor ve kilo veremiyorsunuz. Bedeninizin durmaksızın yiyeceğe ihtiyacı var. Bedeniniz her dakika beslenmek zorundayken nasıl güvende hissede bilirsiniz? Ve ben basitçe elimle ağzınızı kapatsam –ki yapmayacağım – Elimle ağzınızı kapatabilir ve sizi soluksuz bırakabilirdim. Üç dakika sonra ölmüş olurdunuz. Ve siz bedeninizde kendinizi güvende mi hissediyorsunuz ?? Bilmiyorum. Sekiz verdiniz. Belki siz istisnasınız. Ama şu beden, güvende hissetmeyişinizin en büyük nedeni.

Bedeniniz hakkında endişe etmek zorunda olmadığınızı tasavvur edin. Kazaya uğramak, öldürülmek, kanama geçirmek, hastalıklar ve diğer bir sürü şey. Hayat bütünüyle çok kolaylaşırdı değil mi? Bedeninizin yaşlanmasından kaygı duymak zorunda olmasaydınız. Evet, belki de daha, daha fazla Şambra’yla konuşmalıydık. Ama ben bedene iki civarında verirdim. Güvenlik konusunda, bedene çok kere için bir ama şimdi iki civarında verdim.

Şimdi, ayılar ve dağ aslanları tarafından yenilme konusunda, benim gibi endişelenmek zorunda değilsiniz. (Güler ,çünkü Geoff & Linda bölgedeki dağ aslanları hakkında daha yeni konuşmuşlardır. ) Oh. Oh! Ben bir verirdim. (Güler) Tamam.


~Zihin

Bir sonra ki. Derin güzel bir nefes alalım.

Güvenlik. Güvenlik. Zihninizle ne kadar güvendesiniz? Düşünceleriniz? Bir nefes alın. Bunu düşünün. Ne kadar güvenlisiniz? Devam, ellerinizi gösterin.

(Dinleyiciler cevap verir ve Adamus sayarken, duraklama olur.)

Ben buna… Buradan kameraya alabiliyor muyuz? Güzel. Ben buna– oh, orada sıfır var. (Bazıları kıkırdar) Ben buna beş buçuk verirdim, dinleyicilere dayanarak-beş buçuk- dinleyicilere dayanarak.

Gerçekten mi? Zihninizde güvende mi hissediyorsunuz? Sürekli, size ne kadar boktan olduğunuzu söyleyen o şeye. (Güler) Daimi olarak aldatan, korku içinde olan şeye. Zihninize ve onun oyunlarına o kadar alışmışınız ki, sizi güvende hissetmekten alıkoyan asıl şeyin o olduğunu anlayamıyorsunuz bile. Oyununu oynuyor. Zihin korkuları getiren şeydir. Ve siz, bu zihinde güvende mi hissediyorsunuz? Ben hissetmezdim. Ben zihni- kişisel olarak ben- puan vereceğim. Evet ve Adamus’un puanı, ben ona güvenlik için 1.5 verirdim. Birçok insanın kaçtığı şey. Ve bir biçimde bedeninizden kaçabilirsiniz ama gerçekten zihninizden pek uzağa kaçamazsınız. Cehennem zihninizin içindedir. Karanlık ve şeytanlar zihindedir. Onlar dışarıda bir yerde değildirler; onlar yatağınızın altında değildirler. Onlar tam buradadırlar. (zihinde)

İnsanların yaptığı şey, zihni kontrol etmektir. Onu disipline ederler. Onu kısıtlarlar. Zihni, kendilerinin uyuşacakları ve yaratıcı düşünceleri bloke edecekleri noktaya kadar sınırlandırırlar. Çünkü zihin, “Hayır, şimdi biz bunların tümünü kısıtlayacağız.”der.

Timothy, vahşi yolcu, birçok potansiyel var ama sen bu beyin denen şeyi aldın, zihin denen şeyi aldın ve kendini sınırladın. Enerjetik olarak veya bilinçli olarak, bir kere tüm yaratılış boyunca yolculuk başladı mı, buradasınız ve bir beyniniz olur. Şimdi eski bir araba gibisinizdir. (Bazıları güler) Zor bela yolda gidersiniz ve ben size kusur bulmuyorum ama şu beyin, çünkü güvende hissetmeyen yâda hissettirmeyen bir parçanız var ve o “Kontrol, kontrol, kontrol.” diyor. Ve şimdi, “ Bırakırsam ne olur? Oh, insanlar bana gülecekler.” dediğiniz noktadasınız. Pekâlâ, onlar öyle, her neyse. Ve “ Eğer izin verirsem, ben delireceğim ve beni akıl hastanesine koyacaklar.” diyorsunuz. Sizin zihinsel sorunlarınızı çözecek bir akıl hastanesi yok. Sizi, o hastanelerden birine koymazlar çünkü anlamazlar, görüyor musunuz? Doğruca Şambra merkezine gelirsiniz. (Güler) Biz anlarız çünkü bu delilik değildir, biliriz. Biz, onun gerçek olduğunu biliriz ve biz hayat, yaratım, ruh,(spirit) Ben-im hakkında düşünmeyi durdurur durdurmaz, özgürleşeceğinizi biliriz. Ve de hepiniz, nasıl bir hapishanede olduğunuzu anlayacaksınız.


~ Partner

Bir sonraki. Partneriniz. Güvenli mi? (Birisi “Benim yok!”der.) Bu güzel cevap! (Bazıları kıkırdar) İçinizde partneri olanlar, güvenli mi, değil mi?

Mümkünse, şimdi burada dürüst olun. Şimdi ellerinizi kaldırın. Puan verin. Anket diyor ki…. tamam.Ya bir ya on puan.Eğer partnerinizin yanında oturuyorsanız iki elinizi gösterin. (Güler) Evet, evet,evet,. Evet. On. Eğer partneriniz burada değilse, orta parmaktan bir puan.(Daha çok güler. Bu kadar puan da vermeyecektiniz ama bu parmağı kaldırmak istediniz. (Daha fazla kıkırdar)

Partnerler,– umarım böyle konuşmama aldırmazsınız – birçok kimse için, hepiniz için değil ama partnerler, çoğu kimse için güvensiz güvenlik battaniyeleridir. Bir partner gerek zannederler, bilirsiniz, çünkü herkesin partneri var ve aptal, beceriksiz gözükecekler. Bilirsiniz, yemeğe gidecekler, yalnız başlarına yemek yiyecekler. Yâda yalnız olmaya dayanamazlar. Ve eğer partneriniz varsa, bu partnerle güvende olmasanız bile….. –ben burada illa da fiziksel değil, duygusal güvensizlikten söz ediyorum. Ama en azından bir partneriniz var değil mi? Ve en azından kendinizle olmak zorunda değilsiniz çünkü bu insanların sahip olduğu en büyük korkulardan biri – “Oh tanrım” – yalnız olmak.

Yani, partnerlikte duygusal miras olarak bir güvensizlik var. En iyi ilişkiler bile güven yoksunluğu hissine sahipler.

Çok tuhaf bir dinamik. Bilirsiniz, evde bir partnerle olmayı tercih edersiniz, böylece yalnız kalmak zorunda kalmazsınız. Özellikle de geceleri. Ama evdedirler. Ve durum ehhh gibidir. Şu ya da bunun için size cehennemi yaşatacakları zaman, bilirsiniz, size kusur bulurlar ve içinde bulunduğunuz bu tarikatla eğlenirler, alçaltırlar, küçümserler ve bunun gibi şeyler yaparlar. Mutlak surette güvenli değil.

Evet, burada gerçekten bir fikir uyuşmazlığına düştük. Bir mi, iki mi, yoksa on mu? Bilmiyorum. (Birisi, “İşte bu yüzden bir partnerin yok” der.) Doğru. Evet, doğru. (Adamus kıkırdar) Yani, bu bir sıralama. Ve birden ona kadar bir şey demem lazım. (Birkaç kişi kıkırdar)

Ben partnerlikleri severim…

VILI: Birden ona kadar, Şambra’nın mı, senin puanın mı?

ADAMUS: Şambra birden ona kadar. Karar veremiyorlar.

Benim görüş açımdan, ben ikili ilişkiye genelde beş veririm, güvenlik konusunda beş civarı verirdim. Benim çok oldu. Ben bu konuda, burada hiç bulunmamışım da, sanki bir hayalet alanından ya da bunun gibi bir yerden konuşuyor değilim. Kısa oldukları sürece ben ilişkileri, partnerlikleri severim. Hah. (Birkaç kişi kıkırdar) Evet, bu sekiz yaşam olabilirdi. Çok daha fazla yaşam olabilirdi. David, ama… Oh, gülüyorsun. Gülüyorsun… (Adamus kıkırdar)

LINDA: Adamus!

ADAMUS: Evet, Linda. Oh, merhaba! (Linda gülüp ve orta parmağını kaldırır. ) Merhaba, Linda! Gelip de buraya mı oturmak istiyorsun?!

Hayır, hayır. İnsanlar ilişkilerin hapishanesinde tuzağa yakalanıp kalıyorlar. Bu konuda gerçekçi olalım. İlişkiler güzel olabilir ama ölüm bizi ayırana kadar mı? Zannetmiyorum çünkü o zaman genç ölürdüm. (Güler)

LINDA: Ohhhh!

ADAMUS: Bir ilişki, ruhu olan bir diğer varlıkla, sizin içinse (bir ilişki) umarım ki bir diğer Üstatla olan deneyim anlamındadır. Niye yaptığınızın çok, çok bilincinde olmadıkça, boşluğunuzu doldurmak için birini kapmayın.

İlişkiler güzeldir ama aynı zamanda sizin kendinizle ilişkinize ket vurabilir, gerçekten engel olabilir. Siz bir kez kendinizi sevdiniz mi, kendinizle ilişkide oldunuz mu, ah tanrım, diğerleriyle olan ilişkiniz inanılmaz olacaktır. Ama şu sıralarda, ilişkiler eski tarzda. Ve ben size partnerinizi bırakıp gidin demiyorum. Bu ilişkiler kötüdür demiyorum. Sadece bir bakın diyorum. Size güvenli geliyor mu? Sizi yükseltiyor mu? Size bir şey veriyor mu?… Karşılıklı alıp verebiliyor musunuz ve onlar sizden bir şeyler alabiliyorlar ve size bir şeyler verebiliyorlar mı? Ama genelde ikili ilişkiler, en güvenli şey de değiller.


~ İş

İşiniz. Güvenli mi, yoksa güvenli değil mi? Güvenli mi, değil mi? İşiniz, kariyeriniz. Elleri görelim. Güvenli mi değil mi? İşler ve kariyerler. Pekâlâ, bu… Daha iyiye gidiyoruz. Bazıları için özür dilerim. Evet, puanlamamız 6-7 civarında. Bunu kameraya alıyoruz yoksa kimse benim böyle- hoop,bum !- diye değerlendirme yapmama inanmaz.6 .7 puan... bir kaç istisna dışında.

İşler. Ohh, evet, biraz daha iyi gidiyoruz ama işler… Güvenli… Ben güvenli demezdim. Bir bakıma çok sıradanlar. Kayıtsızlar, bilirsiniz. Ve kurumlar -orta yönetim kademesindekilere küçük ofisler ve her kişiye bir metrekarelik yerler konusunu, bir bilim ve davranış biçimi haline getirmiş durumdalar. Ve bilirsiniz, çok da… oradaki diğer insanlardan daha da fazla çaba göstermek zorunda değilsiniz. Yarın bir başka şirket tarafından satın alındıkları ya da küçüldükleri ya da teknolojileri işe yaramadığı için işten atılabilirsiniz. Ama bunun dışında süper, işler gerçekten güvenli. Maaş çekleri için işlere güvenebilirsiniz çünkü bu maaş çekleri olmazsa açlık çeker ve muhtemelen ölürsünüz.

İşiniz güvenli mi? Gerçekten? Sanmıyorum. Belki de işinizde kanaatkârsınız diye düşünüyorum. En iyisi….ben burada….önce Linda ile mücadele ettim. Şimdi Cauldre ile savaşıyorum.

Gerçekten işlere bir bakın. İşinizi sevmedikçe, sabahleyin kalkıp da tutku içinde erkenden işe gitmekten ve iş arkadaşlarınızla karşılaşmaktan çok mutlu olmadıkça ve “ Oh, patronum kapıdan giriyor! Sizi gördüğüm için çok mutluyum! Evet, bugün ne yapabilirim?!” demedikçe ki, ben çok fazla sayıda Şambra’nın böyle olduğunu sanmıyorum. Birkaç kişi. Evet.

İşinizi bırakın demiyorum ama burada güvenli oluşunuzdan konuşuyoruz. Ofisinize, işinize, çalışmanıza gittiğinizde güvende misiniz? Tavandan lambanın düşüp kafanızı yaralamasından söz etmiyorum. Duygusal güvenlikten söz ediyorum. Ofisinize, bir Üstat gibi girebiliyor musunuz? Senin durumda David, Üstat olarak ofisine girip, kim olduğunu olma iznini verebiliyor musun, bundan bahsediyorum. Bu, kürsüye çıkıp da geçen günkü seminerde öğrendiklerinizi anlatmakla ilgili değil. Ben, Üstadlığınızın içinde olmaktan söz ediyorum. Yoksa başkaları sizi anlamaz diye ona yutuluyor, sınırlanıyor musunuz?

Ofis çok güvenli değil. En azından, kendi işiniz varsa kendi kaderinizi yaratıyorsunuz. En azından ona dair heyecan duyarsınız ve onu kontrol edebilir, yönetebilir yâda kendi kaderinizi tezahür ettirebilirsiniz. Hala son derece güvenli değildir ama bir biçimde heyecanlıdır. Bir trafik sıkışıklığında kalmaktansa, yarış arabasında olmak gibidir. İşlerin çoğu, sıkışık trafikte oturmak gibidir. Gerçekten bir yere varmazsınız ama öyle olduğunu zannedersiniz. Kendi işinizin olması. Sevdiğiniz şeyi yapmak, yarış arabası sürmek gibidir.

Hım. Evet, sonra ki. Sonra ki.

VILI: Senin puanın ne olacak ?

ADAMUS: Oh, benim puanım. İşler. Oh, ben buna iki vereceğim. Çok güvensiz. Ama siz güvenli olduğuna inandırıldınız. Bu tamam. Ve sonra oraya gidebilirsiniz ve bir hastalık yâda virüs kapmazsınız? Gerçekten mi? (Bir kaç kişi kıkırdar) Hastalık ya da virüs kapmak için en iyi yer.


~ Ebeveynler

Evet, başka ne var bakalım? Ebeveynleriniz hakkında konuşalım. Ebeveynlerinizle güvende misiniz? Ebeveynlerinizle güvende misiniz ve bu doğduğunuz günden başlıyor ve bugüne kadar devam ediyor. (Adamus kıkırdar) Ben komik olduğunu düşünmüştüm. Ebeveynlerinizle güvende misiniz? Güvende miydiniz – bunu tanımlayalım – yetişirken güvende miydiniz? Evet, eller?

( Dinleyiciler cevaplarken duraklama)

Oh bazı… burada bir sıralamamız var. Gerçek bir sıralamamız var. Biz…bazı seçimler güvenli, ebeveynlerini seçiyorlar, güvenli. Bir baştan öbür başa 3. 8, 3. … Eh, hayır, bakalım – sadece birazcık bir ışık yaktı, on-line olanlar geliyor. Evet dört. Dört. Evet. Ebeveynlerle güvenlik 4.

Bu özellikle – çoğunuz için – özellikle harika bir zaman değildi. Ebeveynleriniz ihtiyaçlarınızı karşıladığı için onlara güveniyordunuz kuşkusuz. Bazen karşıladılar, bazen karşılamadılar. Duygusal destek, cesaretlendirme için onlara güvendiniz ve çoğu zaman bunu yapmadılar. Kötü ebeveynler oldukları için değil; Kendilerine ve diğer şeylere bloke durumda olduklarından ya da erkek ve kız kardeşlerinizi sizden daha çok sevdiklerinden.(Adamus kıkırdar) Yani, pek de öyle güvenli değil. Böylece öğrendiniz – hayatta kalma ve güvende olma becerileri geliştirdiniz.

Evet, bunlar neydi? Evet, duvarlar ve bariyerlerdi. Geri çekilmelerdi. Sınırlamalardı ve çok erken yaşlarda, bir Üstat gibi, Ben-im olarak davranmaya başladığınızda, bundan ötürü kıyamet koptu ve geri çekildiniz. Kısmen geri çekildiniz çünkü aslında, tuhaf ya da alışılmadık davranışların onlara kendilerini güvensiz hissettirmesini istemediniz. Başka şeyleri görme hüneri -meleksi varlıkları ve doğal elementalleri- ve onlarla iletişimde bulunabilme becerisi. Ne olacağını, bu gezegende ki olabilecek potansiyelleri görebilme becerisi. Bunları ifade etmeniz çok güvenli değildi.

Şimdi, çoğunuz, “Peki, ben bunların olduğunu hatırlamıyorum.” diyeceksiniz. Bu çok doğru. Hatırlamıyorsunuz ama oldu. Oldu. Böyle bir kapanma oldu. Hatta siz olan olay ve olayları da hatırlamıyorsunuz ama ben oradaydım. Meydana gelen kapanmayı gördüm.

Evet, ebeveynlerinizle güvenlik. Bazı beklentiler var, bazı beklentiler var. Ama ben buna üç civarı veririm. Üç civarı. O kadar da güvenli değil. Bazılarınız hemen bulduğunuz ilk aileye aceleyle atladınız yâda karmik ailenize geldiniz. Karmik aileler, gerçekte güvenli aileler değildirler. Bu da başka bir güzel ti-şört. Güvenli değildirler. Çok fazla eski, eski şeyleri dışa vuruyorsunuz.


~ Arabanız

Evet, yazmaya devam edebiliriz. Arabanızla güvende misiniz, bunu konuşabiliriz. Bunu konuşmayı deneyelim. Arabanızla güvende misiniz? Araba kullanıyorsunuz. Araba kullanıyorsunuz; Arabanızda güvende misiniz? Derin güzel bir nefes alın ve Şambra söylüyor; Arabanızda güvenli misiniz? (Birisi “Evet”der.)

(duraklama)

Tamam, bu hepsinin en üstünde puan aldı. 7,2 – 7,3 civarındayız. Arabanız güvenli. Arabanız güvenli.

Şimdi, aslında garip bir biçimde, siz dışarıda yoldayken, başka binlerce insan var. Diğer şeritte araba süren birisi bir anda kalp krizi geçirebilir. Birisi uyuşturucu almış olabilir yâda başka bir neden ve – puff! – bitti gitti. Ama aslında, arabayı kullanırken, direksiyonda siz olduğunuz için oldukça güvende hissediyorsunuz. Bir başkası arabayı kullansaydı, muhtemelen araba yoldan çıkardı. Muhtemelen yoldan çıkardı.

Ama arabayı siz sürüyorsunuz. Siz. Bütün bu kaosta manevra yapıyorsunuz. Ama bilirsiniz, siz direksiyondayken komik bir şey olur. Sezginiz dürtükler. Evet. Çok iyi dürtükler. Ve yine araba kullanırken, lanet zihniniz meşgul olur, bilirsiniz, siz …..yol işaretlerine ve diğer şeylere bakarken….ama sezginiz oradadır. Siz araba kullanırken, en büyük iç görüler, en iyi fikirlerinizden bazıları ortaya çıkar. Evet.

Evet, arabalar. Böylece, sanırım cevap bu. Sorunumuzun çözümü burada. Arabalar! (Güler) daha fazla araba kullanın. Daha fazla araba kullanın, daha az düşünün. İşte bu Sart’a. Daha fazla araba kullan, daha az düşün – harika bir tişört.

Şimdi, burada konuya gelirsek. Liste devam edebilirdi ve yediklerinizden konuşabilirdik. Güvenli mi? (Birisi “Hayır” ve “Ne?” der.) Eh, yiyecek. Yediğiniz yiyecek. Yediğiniz şey… Evet. Güvenli mi ?

Hükümet. Güvenli mi? Hükümet. Güvenli mi? Aslında, komik olan – evet, hükümetlerin büyük bir taraftarı değilim çünkü hükümetler toplu bilincin örneğidir. Onlar, öyledirler demek istiyorum. Hükümetler, o şehrin, o ülkenin bilincini temsil ederler. Diktatörlük olsun, bozgunculuk olsun, o bilinci temsil ederler. Hükümetler bilinci temsil ederler ve bu nedenle öyle oldukları gibidirler.

Evet, aslında komik bir biçimde, hükümetler komplo için– çünkü onlar bilinci temsil ederler – komplolar için yeterince akıllı değildirler. Hükümetler gerçekten sizi güvensiz kılacak bir şeyi yapacak kadar akıllı değildirler. Onları hükümet olarak tanıdığınız sürece, mesafenizi koruyun, bir biçimde. Ama aslında yapamazlar, yeterince hızlı değildirler. Onlar bu büyük büyük letarjik (patolojik uyku durumu - uyuşukluk) şeyi gibiler. Hareketi sürdürürler. Duramazlar. Tüm yapacağınız yolundan çekilmektir ve o hareket etmeyi sürdürür.

Hükümetler, güç enerjisinden iş görürüler. Hepsi bu. Hepsi güce ilişkindir. Bu illa da kötü değildir ama bu devam etme yollarıdır. Güç. Onlar konuşurlar. Seçmenlere hizmet etmekten söz ederler. Bu hiç de doğru değildir. Yaptıkları şey, güçlü olanlara hizmet etmektir. Ama onların anlamadıkları ve benim size bir politik ofise koşmanızı asla tavsiye etmememin nedeni, bir politika kâsesine düşersiniz. Niyetleriniz iyi olsa ve “ Ben halka hizmet etmek istiyorum.” deseniz bile, her şeyden önce birçok insan, onlara hizmet etmek istenildiğini bilemez. İkinci olarak ise, siz de buna giriverirsiniz. Birdenbire kendinizi güç potasının içinde bulursunuz. Doğrudan içine karışırsınız ve hatta “ Ben asla güce bulaşmayacağım,” deseniz bile, gücün tam da ortasına düşersiniz. Çıkmak da nerdeyse – imkansız değil – ama çok zor olur.

Evet, derin bir nefes alalım.


Güveni bulmak

İşte Üstatlar buradalar ve aslında hala çok az güven var. Çok, çok az. Bu eonlarca yıldır, Üstatların karşılaştıkları meydan okumalardan ve şikâyetlerinden biridir. Bu yüzden birçoğu gitti. “Benim burada, bu realitede bedenimle güvende olmam nasıl beklenebilir?” dediler. Bunu er ya da geç sizde beyan edeceksiniz. Zihindeki bütün bu zırva düşünceler ve netlik eksikliğiyle, bir Üstadın güvende hissetmesi nasıl beklenebilir?

Ve bazılarınız, “Pekâlâ, ben kendi kendime kalacağım.” diyecekler. Aslında, bu da bir bakıma daha çetin bir yol. Çünkü diğer varlıklar çevrenizdeyken, en azından hoş bir dikkat dağılması olur. Aranızda ayın üç gününü tamamen kendilerine ayırmaya başlayanlar için de – fiyuuu! –öyle kolay değildir. Çünkü birdenbire kendinizle yüzleşirsiniz, kendi varlığınızın güvensizliği ile.

Ama kendiniz için bu güvenli yere, içinizdeki yere sahip olmak önemli olacak. Bu bir düşünce yeri değil. Diğer bir anlatımla bu: “Şurada bir güvenli alan yaratacağım ve oraya gideceğim.” değil. Aslında zihin asla… o bunun için programlanmadı çünkü o güvenli alana bile nüfuz eder. Bunu rüya hallerinde yapmayı, o güvenli alana gitmeyi denediniz ve orada siz buldunuz. Hah. Veçheleriniz. Veçheleriniz sizi buldu. Uzak bir mesafede, saklı bir yeri saklamaya çalıştınız. Onlar (veçheleriniz) sizi buldular. Kapıyı çalıyorlardı. Onların içeri girmesine izin vermeseniz bile, onlar orayı kesinlikle biliyorlardı. Ve artık güvenli alan değildi.

Böylece, güvende olmanın tüm dinamiğine doğru gidiyoruz. Bir Üstat olmak ve böyle güvensiz hissetmek çok zor.

İçinde bulunduğunuz güvensizlik hissinin düzeyini, bedeninizde bile idrak edemediğinizi ileri sürüyorum. Bedeniniz gerginlik içinde. Bedenin tam olarak güvende olmasını deneyimlemenin en iyi yollarından biri de; banyo yapmak, güzel bir banyo ama ondan sonra bile gerginsiniz ve hatta boğulabilirsiniz. Hah. ( Birkaç kişi kıkırdar) Ya da birisi ekmek kızartıcısını küvete düşürebilir! (Dinleyiciler “Ohh!” der) “Oh, hooop! Özür dilerim! Banyoda bu ekmek kızartıcısının ne işi var, bilmiyorum ama… iyi yolculuklar!”

Eğer bilseydiniz… Gerçekten iş gördüğünüz güvensizlik düzeyini henüz anlamadınız. Ve bunu hallettiniz. Kendinize destek verdiniz. Hayatta kalma becerileri keşfettiniz. Bütün bu güvensiz şeyleri bir köşede tutmanın yollarını buldunuz. Ama sizde bende biliyoruz ki, onlar tam da kapıdalar. Onlar kapıdalar ve kendinizi daha, daha, daha da kısıtladınız.

Ve zihninizi bile – zihin –zihninizi sakinleştirmeye çabalıyorsunuz. Pekâlâ, bu abesle iştigal eden bir alıştırma çeşidi gibi. Gerçekten zihninizi sessizleştirdiğinizi düşünmek için zihninize hileler yapabilirsiniz ama bunların hepsi zihnin oyunlarıdır. “ Zihnimi sessizleştiriyorum. Zihnimi sessizleştiriyorum. Zihnimi sessizleştiriyorum. Zihnimi sessizleştiriyorum” ve zihninizi sessizleştirdiğinizi düşünürsünüz. Saçma düşünceler vardır ama zihninizi sessizleştirmiyorsunuz. Yaptığınız saklambaç oynamaktır ve koşar saklanırsınız ve zırva düşünceler sizi yeniden yakalarlar ve “Sen kötüsün” derler. Oh! Yeniden kaçıp saklanmak zorundasınız.

Neredeyse hiç huzur yoktur. Bunun içinde nerdeyse hiç rahat yoktur. Peki, bu güveni nasıl bulacaksınız? Onu nasıl bulacaksınız? Onun hakkında düşünemezsiniz. “Oh, onu bulacağım. Güvenli alanımı düşüneceğim. Güvendeyim. Güvendeyim.” İşe yaramaz. Güven gerçek olmak zorundadır. Gerçek olmak zorundadır.

Timothy, kendinizi açmaya izin vermek için, bedenlenmiş Üstat olmak iznini kendinize vermek için saklanamazsınız. Geri duramazsınız çünkü gerçek Üstatlıkta yaratıcılık, neşe öylece ortaya çıkıverir. Ama eğer kendinizi güvende hissetmiyorsanız Jane, bu pek de işe yaramayacaktır. Ve sürekli olarak, bu aydınlanma işi niye bu kadar uzun sürdü diye merak ederek, bütün sorunlarınızı çözecek büyük cevabı ne zaman vereceğimi merak ederek, kendinizi sürekli olarak engelliyor olacaksınız. Bu, güvenli olmayan bir realitede güvenli hissetmek hakkındadır.

Bu realite – inanılmaz duyumsal ama çok güvensiz. Buraya gelmeden önce size bunu söylemediler mi? Söylemediler mi? Çok güvensiz.


Güven için bir Merabh

Evet, derin bir nefes alalım ve güveni keşfedelim. Şimdi, ışıkları kapatalım ve biraz hoş güvenli müzik çalalım. Son toplantımızda çaldığım gibi değil. Onunla pek eğlenmiştim. Ben onu çok sevmiştim ama bazı insanlar o kadar da güvenli hissetmediler.

Derin bir nefes alalım.

(müzik başlar; “ İman ” Premium Beat’den )

Ve şimdi ile gelecek toplantımız arasındaki süre içinde, sizden güven için bilinçli olmanızı isteyeceğim. Şeyleri güvenli kılmaya çalışmak değil, çünkü evet, gerçekten bunu yapamazsınız. Çevrenizdeki dünyayı güvenli hale getiremezsiniz. Ama sizden duvarlar çekmenize, bariyerler kurmanıza neden olan şeylere bakmaya başlamanızı istiyorum. İlişkiler olabilir. Biliyorum, ilişkilerin tümüyle sevgi ve mutlulukla dolu olması bekleniyor ama ilişkilerde çok fazla güvensizlik var. Ve siz benim neden söz ettiğimi çok iyi biliyorsunuz.
İşleriniz, bedeniniz gibi şeylere baktığınızda, güven için ne kadar sahte çözümler yarattığınızın yâda ne kadar bir biçimde kendinizi kapadığınızın daha, daha da bilincine varacaksınız. Oh, bolluk. Bolluğa ilişkin konuşmadık bile.

Gözlerin açık, Kerri. Mım, yakalandın. Evet, yakalandın.

KERRI: Güvenli alanımı mahvediyorsun.

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Ben senin güvenli alanınım, sevgilim.

Evet, bolluktan konuşmadık bile. Güvenlik.

İşte buradasınız Üstatlar, gerçek bir Üstat, bir kutsanma, ama oldukça da güvensiz bir dünyada. Kendi veçhelerinizden, kendi geçmiş yaşamlarınızdan bahsetmiyoruz.

Derin bir nefes alın.

(duraklama)

Şimdi bu, başınız derde girdiğinde her zaman koşup gideceğiniz küçük bir makyo güvenli alan yaratma çabası ile ilgili değil. Hiç ilgisi yok. Çünkü bu zihinsel olurdu ve çok geçmeden güvensiz hale gelirdi. Bu hoş küçük alanı zihninizde yaratmaya çalışırsanız, ormanın orta yerinde küçük güzel kulübeyi yaratmaya çalışırsanız, tüm bu güvenli-şehrinin çok geçmeden damında delikler olur, onu karıncalar, hamam böcekleri ve fareler istila eder ve yanıp kül olur. Böylece, bunu yapmayacağız. Asla.

Biz güvene bir göz atacağız, bilinçli olarak bakacağız; İşte buradasınız ve etrafı bir nevi güvensiz şeylerle çevrelenmiş bir tanrısal varlık - bedeninizle, zihninizle. Kendi zihninizle-güvensiz.

Şeyleri netleştirmek ve oh, realiteyi güvenli kılmak çabasıyla oynanmış oyunların olduğunun idraki başlıyor.

İnsan teorik olarak, bir Üstadın nerede olursa olsun güvende olduğunu söyleyebilir. Evet, bu bir nevi zırvadır. Gerçekten böyledir. Bir Üstat güvende olmayabileceğini bilir. Bir Üstat, bu dünya denilen aşırı realitenin birçok güvensiz şeyle dolu olduğunu bilir. Bir uçak motoru şimdi bu binaya düşebilir. Hah, düşebilirdi. Evet, teşekkürler. “Teşekkürler, bu güvenli düşünce için, Adamus.” Evet. (Birkaç kişi kıkırdar)

Muhtemelen düşmeyecek de. Ama pozitif düşündüğümüzden ya da bir mükemmel küçük bir baloncukta olduğumuzu düşündüğümüzden de değil. Hiç de bunlardan değil. Ama aslında muhtemelen olmayacak. İstatistikî olarak muhtemelen olmayacaktır. Çok az motor binaların üstüne düşer, yani muhtemelen bu olmayacaktır.

Bu, kendinizi güvende hissetmek çabası içinde neler yaptığınızın farkına varmakla ilgilidir. Bu çeşit bir güvenli alanı evinizde de yapmış olabilirsiniz. Anketimizde, listede yiyecek, hükümet,arabanız, partneriniz vardı ama size eski Adamus’u sormayı unuttum.Ama cevabı kendinize saklayın, bana cevap vermeyin.(Adamus kıkırdar)

Derin güzel bir nefes alalım.

Güvensizliği uzaklara atmaya çabalamayacağız. Yapay bazı güvenlikler yaratmaya çabalamayacağız.

Burada, bu bedende yaşadığınız sürece, bu realitede, bazı şeyler, bazı etkenler olacak. İşin doğrusu, yüzde 99.999 güvensiz olan şeylerle muhtemelen karşılaşmayacaksınız. Onlara ilişkin olarak endişelenebilirsiniz ama aslında onlarla yüz yüze gelmeyeceksiniz. Aslında muhtemelen bunlar olmayacak. Bir kaç şey olabilir. Bir tepeden bir taş düşüp arabanıza ya da sadece arabanın camına çarpabilir. Hehh. Hehh.

Ama gerçek güvenden söz edelim. Dışarıda ki dünyadan değil. Sizden, kendinizden konuşalım. Orada gerçek güven içinde değilsiniz. Sanırım çok değil, oh, güvenlik. Hala birçok eski yeminler, eski suçluluklar, eski konuları beraberinizde taşıyorsunuz. Bunlar içinizde tapınak sütunları gibi sertleşip kalmışlar. Bunlar sadece bilinçte bir tür yapı olmuşlar.

Yanlış yaptığınızı düşündüğünüz birçok şey var. “Ben böyle bir şeyi, bunu asla tekrar yapmayacağım” dediğiniz çok şey var. Ama biliyorsunuz ki aslında bunlar, bilincinizde bir çeşit tuğla ve harç haline gelmiş durumdalar. Oraya yapışmışlar. Bir zaman size hizmet etmiş olabilirler ama bu çok zaman önceydi.

Geçmişi hala beraberinizde taşırken nasıl güvende hissedebilirsiniz? 50 yıl önce, 5,000 yıl önce olmuş şeyleri hala gündeme getirirseniz nasıl güvenli hissedebilirsiniz? Geçmişin anılarına dönüp durdukça, nasıl kendinizi güvenli hissedebilirsiniz? Veçhelerinizden olsun, zihninizden olsun ya da hatta kalbinizden olsun, neyi yanlış yaptığınıza dair başarısızlıklar, başkalarını incitmişlikler, çocuklarınızı yetiştirme yolunuza ilişkin yargılarınız, gerçeği söylemektense daha uygun olduğu için başkalarına söylediğiniz yalanlar, bu daimi hatırlatıcılar oldukça kendinizi nasıl güvenli hissedebilirsiniz? Bütün bu şeyleri hala beraberinizde taşırken, nasıl güvenli hissedebilirsiniz? Bu aslında karşılaştırıldığında dış dünyanın oldukça güvenli görünmesini sağlar.

Bu başarısızlıkları kaydederken, nasıl kendinizi güvenli hissedebilirsiniz? Bunlar yeni, yaratıcı, eğlenceli bir şey yapmaya çabaladığınızda çalan kasetler. Ama bu kasetleriniz geçmişten. “ Bunda başarısız oldum.”

Orası güvenli değil. Suçluluk, utanç, nefret ve yargılama gibi şeylerle harçlanmış tuğlalı bilincinizle güvenli değil.

Ve bu çok hatalı bir bilinç evini bir arada tutuyor. Ve siz,“Ama harcı çıkarırsam, bütün duvarlar devrilecek.Ve bunun olmaması lazım, şimdi olmalı mı? O zaman bana ne olur ?” diyorsunuz. İlaveten, bu insan bilincinizin tüm tuğla ve harçlarına yatırımınız var. Bir gün bu deliliğin biteceğini umarak daha fazla tuğla ve harç eklemeyi sürdürüp duruyorsunuz.

Ve bu da, şeylerin büyük bir yeniden düzenlemesine sebep olacak, bütün bu duvarların yıkılmasına neden olacak şey olabilir.

Ama sevgili arkadaşlarım, bu duvarlar yıkılırsa ne olur sanki? Hatta devrilseler, muazzam bir içe doğru patlama, toz, moloz her yerde. Ama bu tozlar ve molozlar temizlendiğinde, artık duvarlar yok, artık hapishane yok, artık korkular yok, artık güvensizlik hisleri yok. Ya bilincin bu eski duvarlarının ve tuğlalarının ötesinde, güvensiz olan dünyada bile - ama içinizde artık güvensiz olmayan – Ben-im’in gerçek özgürlüğü varsa.

Kendinizin içindeki güven, kendiniz affettiğinde gelir.

Kendi içinizdeki güven, insan kendini affettiğinde gelir.

Affetmek, belki de düşündüğünüz şey değildir. Affetmek, “Oh, ben bu kötü şeyleri yaptım. Şimdi bırakayım, hepsi gitsinler” demek değildir. Hayır. Noktalar bu şekilde bağlanamaz.

Üstatlıkta affetmek, bilgeliktir, görüyorsunuz. Bilgelik.

İçinizde böyle bir bilgelik olduğunda, bilgelik, her şeyden önce şeyleri eskiden yaptığınız gibi asla yapmayacaksınız, tekrar etmeyeceksiniz demektir. Her bir deneyimden öğrendiğiniz bilgelik, düşük yoğun bilince geri dönmeyeceğinizin bilgeliğidir. Tanrısal olduğunuzun bilgeliğidir, var olduğunuzun bilgeliğidir. Bu, tüm diğer bilgeliklerin geldiği öz-bilgeliktir. “Ben varım.” dır.

Bakın, bu basit “Ben varım. Ben-im,” bile affetmenin ifadesidir.

“ Ben varım. Ben. O Ben-im.” Bu affetmektir.

Bu kendinizi; yargılamadan, suçluluktan, utançtan ve eleştiriden özgür kılmaktır.

“ Ben varım.” Bu affetmektir.

“Ben varım.”

Bu zihinsel bir şey değildir. Bu, yapmak zorunda olduğunuz bir tören değildir. Affetmek için kafanızın üstüne su serpmek gibi. Affetmek, gerçekten bilgelik. Sizi özgür kılan şeydir ve bilgelik “Ben varım.”dır.

Bu güvenli alandır. Bu büyük bir evin içindeki küçük bir oda değildir. Geriye dönüp, kendinize tekrarlama gayreti içinde olacağınız bir küçük düşünce değildir. Histir. Realitedir. Bilme-biliştir. Güvende olmaktır.

Derin güzel bir nefes alın.

Kendi içinde kendilerini affetmeyenler, güvende hissedemezler.

Hayır. Bu affetme olmaksızın hala koşuyor, saklanıyor olursunuz. Bu derin, içinizdeki derin şeyle yüzleşmek zorunda kalmamak için kendinizi fazlasıyla meşgul ve ilgili tutmayı sürdürerek, daha, daha da fazla makyo uyduruyor olursunuz. Affetmek, bilgelik, salıvermek .

Derin güzel bir nefes alın. Bu anda derin güzel bir nefes.


Çözüm

Evet, daha önce, tüm bu üstatlık denen şeye parmağımızı şaklatıpta, birdenbire neden sahip olmuyoruz diye sormuştum. Deneyim için. Bu derin affetmeyi idrak etmeyi deneyimlemek için yaşadınız. Bu kilise tarzı dini bir affetme değil. Bu bilgelik. Bu aslında kendi bilgeliğinize girmek. “Ben varım’a ” girmek. Hepsi bu.

Daha önce parmağımızı şaklatıp, bütün bunlara neden sahip olmuyoruz diye sormuştum - ışıkları yeniden yakabiliriz- bütün bunları neden gerçekleştirmiyoruz?

Evet, bu analojiyi bırakacağım. Bir tırtıl, gerçekte bir tırtıl olmadığını bilerek, bir tırtıl olmanın deneyiminden geçer. Günler, haftalar, aylar boyunca tırtıl olarak yaşar. Sonunda, içinde tırtıl aklının ötesinde ki bir şey: “ Zamanı geldi. Buradan çıkmam gerek. Bu ben değilim. Bu gerçekten ben değilim. Deneyim oldu. Diğer tırtıllar sizi sevdim. Gitme vakti. Buradan çıkıyorum. Beni geri çekmeye çabalayabilirsiniz ama kendi harikuladeliğimi elde edememektense ölmeyi yeğlerim.” der.

Sonra kozasında dönüşüme girer. Ve farkındadır. Bir şeyin değiştiğinin farkındadır. Bildiğiniz gibi bir parçası bu değişikliklere lanet okumaktadır ve kozanın içinde tuzağa yakalanıp kalmıştır. Ama bir parçası “ Bu inanılmaz. Vayy! İşte buradayım, bütün bu bacaklardan, bütün bu yeşilliklerden kurtuluyorum. Ama buradayım işte. Aslında değiştiğimin farkındayım. Olacağım şey her neyse, onu olduğum zaman, buraya nasıl geldiğimi kesinlikle bileceğim” demektedir.

Tırtıl kendisine, “Evet, bir parçam var ve o: - Oh tanrım, ben ne yaptım? Ben ne yaptım? Yalnızca bir başka tırtıl olabilirdim demektedir”der. Tırtılın bir parçası da “ Kahretsin! Güvensiz olacağını düşünmüştüm. Bu gerçekten güvensiz. Çünkü kimsede bunun nasıl yapılacağına dair bir el kitabı yok. Ve daha önce birisinin, beni gelip alacak olan şeytan-tırtıl denen bir tırtıl var dediğini duymuştum. Çünkü ben kendime izin verdim… Ama Umurumda değil! Umurumda değil, çünkü eskisi gibi kalamam. Daha fazlasının olduğunu biliyorum ve onu tarif edebilmem mümkün değil. Onu açık seçik ifade edemem ama tanrı- … Eh, sen de tanrısın! Tırtıl tanrı! Sen bir avuç saçmalıksın!” (Güler) “ Tanrı’nın ötesinde bir şey var, ben onu biliyorum ve neye mal olursa olsun, onu bulacağım!” der.

Ve bu bilme-bilişle, burasının güvensiz bir tırtıl dünyası olduğunu da bilmeme rağmen, varlığımın içinde, tüm yaratımda her şey yolunda.

Teşekkür ederim sevgili Şambra. Güvende olun. Güvende olun. Teşekkür ederim.Teşekkürler. (Dinleyiciler alkışlarlar)