• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD 10: “Aydınlanma Beklentileri”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
ÖZGÜRLÜK SERİSİ
ŞAUD 10:  “Aydınlanma Beklentileri”
Geoffrey Hoppe kanallığıyla 
ADAMUS tarafından,  Kırmızı Çembere sunulmuştur.
3 Ağustos 2013
 
 
Ben, o benim. Egemen ve özgür alandan Adamus.

Ahh! Derin bir nefes alın. Bütün bu enerjileri topraklayın. Burada sizinle direk temas etmek için âleminize yapacağımız son geçiş, bir saniyemizi alır.
Derin bir nefes alın. Şauda başladıktan sonra enerjinin nasıl da güzel ve hızlı olarak değiştiğini hissettiniz mi? Mm, en sonunda mm biraz yarım yamalak, düzgün müzik. (Güler) Kanallıktan önce, Nick Urata dan “She’s Real” “O Gerçek”  çalıyordu. )
 
Bugünün konuşmasına ve ileri düzeyde enerji dönüşümüne girmeden önce, canlı izleyenlere, ilk kez gelen yenilere, meraklı arayıcılara, bir uyarı; İnternetinizi hemen kapatmak isteyebilirsiniz. Niye mi? Niye? Çünkü bu çok özel bir toplantı. Bu  tipik Yeni Çağ toplantısı değil. Bu, ruhsal su sıçratmaca oyunu değil. Bu, bu hayatında hala bedende kalıp da, aydınlanmaya kendini adamış olanların, burada Colarado’da ve dünyanın her yerinde toplanmış olan bir grup insanın toplantısı.

Hayatta içinden geçtiklerimiz değişiyor ve bu her zaman kolay olmuyor. Şambra denilen bu grupla birlikte geçirdiğimiz şeyler gerçek. Bu, sizi kendi gerçeğinize götürecek. Bu doğru değil mi Pete? Eğer öyle yapmak zorundaysa, sizi dizlerinize kadar eğdirecek, sizi cehennemin dibine ya da cennetin doruklarına taşıyacak. Ama bu dönüştürücü.
Bu herkes için değil, hiç değil. Hayır, hiç değil.
 
Böylece, eğer yalnızca meraklıysanız, biraz enerji çalmaya çalışıyorsanız eğer burada, sadece bölgeden çıkmak için bulunuyorsanız, kanal enerjisinden faydalanmak için bulunuyorsanız, internetinizi şimdiden kapatın çünkü bu daha sonra sizi acıtacak.( Adamus kıkırdar))
 
Hoş geldiniz Şambra. Bu Özgürlük Dizisinin son Şaud’una hoş geldiniz. Ah, Özgürlük Dizisinde son Şaud.
 
 
Özgürlük
 
Özgürlük. Ne diyorlar? Özgürlük, kaybedecek bir şeyi kalmamanın diğer adı. Orada mısınız? (O kameraya bakarken, bazıları kıkırdar)  Kaybedecek başka bir şeyiniz kaldı mı diye bugün bakacağız? (Güler)
 
Burada, Özgürlük Dizisindeyiz. Ve sonuçta bu kelime "aydınlanma" ,gerçekten sadece özgürlüktür. Kendiniz olma özgürlüğü, tüm ifadeleriniz olma özgürlüğü. Sizi geri tutan şeylerden özgür olmak. Sizi kendi kristal hapishanenizde tutan şeylerden özgür olmak. Ben-im olma özgürlüğü. Bir kimseye minnet duymaktan özgür olmak. Hiç kimseye hatta bazı tanrılara bile minnet duymaktan özgür olmak.
 
Hayret verici değil mi?  Siz daima, “Pekâlâ, ben şu ebeveyn, öğretmen ya da meleksi şeylere, tüm bu düzeydeki şeylere boş verebilirim ama Tanrı’ya daima minnet duymam gerekmiyor mu?  Hayır, Tanrı’nın saflığında değil. Hayır, çünkü Ruh (spirit), Ebedi olan, kendini size, kuralsız, düzenlemesiz, kontrol etmeden, yasaklama ya da başka bunun gibi bir şey olmadan verdi. “Git ve olmak istediğin gibi ol. Ben-im ol.” dedi.
 
Bu, çok sorumluluk içerir. Bu aslında şöyle bir şey. Yıllar öncesinden başlayarak konuştuğunuz gibi özgürlüğünü gerçekte istemeyen çok sayıda insan var. Daha kolay bir hayat istiyorlar ama illa da gerçek özgürlük istemiyorlar. Ama siz, inanıyorum ki bunu seçtiniz. Bu sorumluluğu aldınız. Ve bu aydınlanma denen şey her zaman kolay olmuyor.  Ve muhtemelen daha önce düşündüğünüzden çok daha zor gibi. Daha zor olacak gibi.
 
Birçok beklenti. Ve bu bugün bizim, Özgürlük dizisinin son Şaud’unda ele alacağımız şey. Beklentiler, bazıları gerçekten zor ve hala süren meydan okuyucu şeyler. Yol tıkayıcı birkaç zorluk. Biraz tartışacağız, biraz derin nefesler alacağız ve umarım bunların ötesine ilerleyeceğiz.
 
Bu aydınlanma denen şey hiç de öyle kolay değil. Bu dizinin son Şaud’unda bunun üzerine konuşacağız. Sanırım, insan düzeyinde onun neye benzeyeceğine dair bir algı var. Ama bu öyle olmayacak, iyi ki de öyle olmayacak çünkü Ben-im’inizin, sizin isteyeceğiniz en son şey, insan veçhenizin aydınlanmayı düzenlemesi olurdu.(Güler)
 
Düşünceler, hızla zihne giderek nasıl da beceriksizce bir yaratımda bulunurlardı. Yanlışlarla, dengesizliklerle dolu ve… Bugün konuşacağımız şeylerle dolu.  
 
Ama evet, bu aydınlanma denilen şey, insanın tasarımına bırakılsaydı ve izin verilseydi, bunun sonucunun aydınlanma gibi olacağını zannetmiyorum çünkü o zaman sınırlamalar olacaktı. Oturup da “Nasıl aydınlanacağım, aydınlanma böyledir, aydınlanmam budur” deseydiniz, çok fazla sınırlamalar, önyargılar, dengesizlikler olurdu. Ve insan,  kendi enerji beslenmesine devam ederdi. Ve insan, Ben-im kimliğinden ziyade, insan kimliğini yüceltme çabasını sürdürürdü. İnsan, çevresindeki diğer tüm elementlere- toplu bilinç- karşı çok kırılgan olurdu.  Kendi geçmişine, kendi zihnine, yaratıcı düşünmeye karşılık analitik düşünce biçimine karşı çok kırılgan olurdu. Böylece, bunun insan tasarımı olmaması iyi bir şey.
 
İnsan veçhesi ki, bugün onun bir parçası burada oturuyor. Olduğunuz insan veçhesi, iyi ki bu aydınlanma denen şeye izin veriyor- onu düşünmekten, onu tasarlamaktan çok, çok farklı, çok, çok faklı- yalnızca izin vermek. Bu izin verme, bu geçen Şaud’da konuştuğumuz gibi, var saymak çok fazla güven ister. Muazzam güven ister ve çok, çok az insan bu düzeyde güvene varabilir.
 
Biliyorum, çoğu zaman çok zor oluyor. Sıklıkla geceleri, içinden geçtiğiniz en kötü, en içsel sancılı zamanlarda yakınızdayım. Ama sizin her birinizle, fırtınanın tam ortasındayken derin bir nefes alıp, en saf parçanızdan derin bir nefes alıp, “Ben O benim.” diyebildiğiniz için gurur duyuyorum.
 
Bu içsel savaşlar ve içteki şeytanlarla artık mücadele etmek yok. Artık ne yapmanız gerektiğine dair düşünmenize gerek yok. Artık, kendi aydınlanmanızın becerisi yâda tasarımı için çabalamak yok. Ama derin bir nefes almak-derin güzel bir nefes almak-ve  “Ben O ben-im.” demek.
 
 
Çok az rehberlik
 
Bulunduğunuz yerdeki en büyük zorluklardan biri, aydınlanmanızı idrak etmek- idrak etmek diyorum çünkü aydınlanmanız zaten çoktan burada ve bunu biliyorsunuz. O, aydınlanmanızın idraki ya da farkındalığı. Zaten sahip olduğunuz şeye izin vermek.
 
Burada en zor kısımlardan biri, idrak etmenin bu deneyiminde ya da bu safhasında, bu noktada çok, çok az rehberliğin olmasıdır. Çok az rehberlik. Ve bu güzel bir şeydir.
 
Çok az rehberlik alırsınız- ama belki de daha çok kışkırtma- benden ve bazı diğer meleksi varlıklardan, ama lütfen anlayın, henüz kendilerinin gerçek egemenliğini kabul etmiş ve idrak etmiş çok sayıda insan ve meleksi varlık yoktur. Siz ona Yükselmiş Üstat olmak deyin. Çok, çok az, 9000’inin çok az üstünde, çok daha fazlasıysa yolda. Evet, tabii sizin sayenizde çok fazlası yolda ama çok az, çok az. Böylece, insanlığın hizmetinde olan bazı varlıkların - ve bazıları insanlığın hizmetinde olduklarını söylese de daha ziyade kendilerinin hizmetindedirler.- onların, şimdi sizinle çalışması(rehberliği) nasıl mümkün olabilir ki. Çünkü onlar bilmiyorlar.
 
Size söyleyeyim, birçok…(Duraklar) Burada biraz içsel söyleşi. Sadece biraz ileri gidiyoruz. (Birkaç kişi kıkırdar) Kanallık yapan birçok varlık var. Şahane güzel varlıklar. İnsanlar yolu ile kanallık yapıyorlar ama kendi egemenliklerine, kendi özgürlüklerine, sizin olduğunuz yere varmamışlar. Tıpkı sizin gibi araştırıyorlar. Çünkü onlar sadece farklı bir boyuttan ya da bazı ana gemilerdenler. Veya şanlı şöhretli geçmiş yaşamları var, ama bu sizden daha fazla anlıyorlar anlamına gelmiyor.

Siz, fark etme deneyimindesiniz. Öyle zamanlar var ki, çok az rehberlik alabiliyorsunuz. Çünkü bu noktada size gerçekten rehberlik edebilecek, nelerden geçtiğinizi anlayabilecek, neden bunlardan geçtiğinizi anlayabilecek çok az kişi var, Meleksi varlıklar yâda başka bir yolla bunu anlayan çok az, çok az varlık var. Dahası, anlayanlarda, sizin kendinizi keşfetmenizden geçmenize izin vermek için, birkaç adım geride durmalarının zamanı olduğunu biliyorlar.
 
Şimdi, aydınlanmadan geçmek, biraz kötü bir anlaşma gibi gözüküyor. Acı verdiği zamanlar var, güzel olduğu zamanlar var, birdenbire çok, çok az rehberliğiniz olduğunu duymak gibi. Ayda bir kez buluşuyoruz. Stres ve dram durumunuza bağlı olarak ve benimle iletişiminizde tüm büyük harfleri ne kadar kullandığınıza bağlı olarak gelip sizinle birkaç gün konuşuyorum.( Tamamen büyük harflerle yazmamak konusunda Geoff’un önceki bir yorumuna göndermede bulunur.) Ki, tabii, aldırmıyorum, Ben bir Başak değildim. Aslında bu nedenle, bugünkü toplantıyı, her zamankinden biraz daha kısa tutacağım çünkü bugün benim doğum günüm.
 
LINDA: Oh! Gerçekten mi?! (Birkaç kişi “İyi ki doğdun” der ve alkışlarlar.)
 
ADAMUS:  St. Germain olduğum hayatımda, bugün benim doğum günümdü. Yani, bu…….…
 
LINDA: Bir Aslan.
 
ADAMUS: … kutlamam- … Bir aslan, tabii. (Linda kıkırdar) Ben bunu kendi doğum günüm olarak kutlayacağım. Yani, biraz eğleneceğiz. Bu akşam Yükselmiş Üstatlar Kulübünde küçük bir parti. Sizi kısa kesmek değil ama benim doğum günüm (Çeşitli yorumlar yapılır, birisi “Biz de gelebilir miyiz?” diye sorar.)  Hayır, bunu söylemenizi istemiyorum! (Adamus kıkırdar)
 
LINDA: (Şarkı söyleyerek) Kaç yaşındasın? Kaç yaşındasın? Kaç…
 
ADAMUS: Bu hoş bir soru değil.(Güler) Sen kaç yaşındasın? Sen seninkini söylersen, ben kendi yaşımı söylerim.
 
LINDA: Elli-sekiz. La, la, la.
 
ADAMUS: Pekala, Ben 308’lerimdeyim.
 
LINDA: Ooooh. (Birisi “Güzel görünüyorsun!” der, güler)
 
ADAMUS: Aslında, daha iyi görünüyorum. Bu Cauldre! (Dinleyiciler “Oooo” der ve daha çok gülerler)
 
LINDA: Ooooo! Oooooh!
 
ADAMUS: Pekâlâ, nerde kalmıştık? Biz az rehberlikten, bu noktada çok az rehberlikten – oh, oraya önemli bir not düşmüştüm –konuşuyorduk ve bu iyi bir şey. 
 
Zor zamanlar oluyor ve sıklıkla varlıklardan gelip size yardım etmelerini istiyorsunuz ve pek çoğunun etrafınızda pek fazla olmadıklarını fark ediyorsunuz. Bu sanki karanlığa seslenmek gibi. Bu işitilmediğinizden değil ama onlar sizin kendi kendinize ilerlemeniz gerektiğini anlıyorlar. Zor, zor değil mi? Zor.
 
Yıllar önce, Tobias’layken düzenli rehberlerinizden vaz geçtiniz. Bağlantıda olduğunuz birçok varlıktan vaz geçtiniz. Ve bunun güzelliğiyse bazen karanlıkta kendi seçimlerinizi yapmak zorunda oluşunuzdu. Ve gerçekten kendi seçiminiz olduğunda - bazı meleksi varlıkların etkisinde kalmadan, bazı büyük Üstatların etkisinde kalmadan, başka bir şeyden etkilenmeden, hatta diğer insanlardan-kendi seçimlerinizi yaptığınızda, bu seçimlerin derinliğini ve gerçekliğini hissettiniz.
 
Bu seçimler, sizi daha büyük derinliklere taşıdı. Bu sizi, çoğunlukla bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, dram bakış açısıyla seçim yapıp hissetmeye çabalayıp belirli potansiyel ve senaryoların yansıtılmış sonuçlarını hissettiğiniz, tipik dram analizlerinizin ötesine götürdü. Bu yaptığınız, entelektüel duyguları seçimde kullanmaktı ve sonra sonuçlarını gördünüz.
 
Şimdi olduğu gibi, rehberleriniz olmadığında, daha derine gidersiniz Yalnızca dram ya da korkudan öteye gitmek zorundasınızdır. Sıklıkla, seçimler korkudan yapılır. Önünüzdeki senaryolardan en az korkulanı, basitçe seçilir.
 
Deneyiminizde, bu noktada ilginç bir şey de olur. Ölüm korkusu, en çok kaçtığınız şeydi. Ondan kaçınırdınız. Bu dramatik ya da duygusal kararları verirken, bakıp, şöyle derdiniz, “ Bu karar beni, potansiyel olarak ölüme götürür mü? Özellikle acı veren bir ölüme”  ve eğer yanıt “Evet” ise o potansiyelden kaçınırdınız.
 
Şimdi, birçoğunuz için, ölümün artık gerçekten bir belirleyici bile olmayışı, kayda değer ilginçlikte.  Bir belirleyici bile değil. Öyle, bir bakıma, çünkü ruhun karanlık gecesinden geçtiniz. Ve bazılarınız hala burada olmak istediğinden emin bile değil. Bazılarınız, ölümün çözüm sağlayacağını düşünüyor ama sağlamaz. Sağlamaz. Size aniden müthiş bir iç görü vererek tüm sorunlarınızı ortadan kaldırmaz. Sadece, ölüsünüz anlamına gelir.(Bazıları güler) Ölü. Diğer her şey hala oradadır. Yani bunu böyle de düşünmelisiniz ya da burada hemen izin verebilirsiniz.
 
Ama bu duygusal faktörlere -korku faktörleri- dayalı seçimler yaptınız. En az korkulanı seçtiniz ama şimdi bunun ötesine gidiyorsunuz. Kendi gerçeğinize daha derin dalıyorsunuz.
 
Seçimlerinizi, aydınlanma, özgürlük dediğiniz şeyin bakış açısından yapıyorsunuz. Sizi ne özgürleştirecek? En yüksek düzeyde farkındalığa ne izin verecek? Ben-im‘inizin hayatınızla bütünlemesine, ne izin verecek?
 
Eğer, birçok rehberiniz olsaydı, bazılarınız hala arada sırada onlara başvuracaktı. Hayatınızdaki sorunlar için birçok rehberliğiniz olsaydı, hala başkalarına uyacaktınız. Ama çok az, çok az rehberliğiniz var- saklanabilirsiniz ama kaçamazsınız (Linda’ya) –Gerçekten anlayan çok az, çok az var.
 
Evet, bu güzel bir şey ve yalnız hissettiğiniz zamanlar olduğunu biliyorum. Hiç kimse sizi dinlemiyormuş gibi hissettiğiniz zamanlar. Her şeyden önce, ben, belki bazen biraz kışkırtma, bazen “ Ben-im. Hatırlayın Ben-im’” –  diyen yalnızca minik bir fısıltıdan başka, mutlak bir yanıt vermiyorum.
 
Ne kadar dayanıklı olduğunuzu fark ettiniz mi? Ne kadar dayanıklı. Bazı en berbat şeylerden geçtiniz. ”Bir insanın dayanıklılığı” şimdiye kadar insan formunda bulunmuş biri hakkında, diğer varlıkların gerçekten anlayamadığı bir şey. Buna birisi de, sadece inatçılık diyebilir. (Adamus biraz kıkırdar)
 
LINDA: (alkışlayarak) Aferin bize!
 
ADAMUS:  Ya da azim.
 
LINDA: Aferin bize!
 
ADAMUS: Aferin bize! Ama dayanıklılık, zor durumlardan geçme yeteneği-  yaşam…... Belki yaşam.- durumlara girme - diğer insanlarla, yaşamı tehdit eden muazzam saklı anlamların olduğunu hissettiğiniz durumlara girmek ve bunların içinden kendi yolunuzu bulmaya izin verişiniz. Kendi içinizde,, Ben-im’inizle  bunları hoş görmek ve sonra yine kendini toparlamak ve bir de üstüne gülümsemek.
 
Evet, zordu. Evet biliyorum. Öylece vazgeçmeyi istediğiniz zamanlar olduğunu anlıyorum. Ama bir biçimde, bu en karanlık anlarda bile derin bir nefes almayı hatırlayabiliyordunuz. “Ben-im. Var-ım. Evet !  Var-ım. Öyleyse her şey mümkün.”
 
Biz ilerlerken, giderek daha az dış rehberlik olduğunu anlayacaksınız. Bunu tam olarak takdir edeceksiniz. Gerçekten kendinizi takdir edeceksiniz.
 
Tabii, böyle toplanmaya devam edeceğiz. Ama güvendiğiniz bazı diğer varlıklar, onların bazıları gerçek, bazıları sizin yaratımınız, ne demek istediğimi biliyorsunuz (Norma’ya hitap ederek; Adamus kıkırdar) – Gerçekte dışarıda olmayan, dış varlıklar olarak yarattığınız, aslında içinizdeki varlıklar olan veçheler. Bu güzel. Ama bunlar giderek azalacak ve daha çok kendi hakikatinizi keşfedeceksiniz. Bu güzel, güzel, güzel bir şey.
 
 
Soru
 
Aydınlanma.  Özgürlük. Bu aydınlanma denilen şeyle ilgili olarak, çok beklenti var. Bu aydınlanma gemisine, birkaç bin yıl önce bindiniz… Komik olduğunu düşünmüştüm. (Yalnızca birkaç kişi kıkırdar) Ama hala, kürek çekmeyi bırakmadık.(Adamus kıkırdar)
 
Bir süredir çok çeşitli nedenlerden ötürü bu aydınlanma yolunda bulunuyorsunuz. Geriye giderseniz, iki bin yıl geriye, bazılarınız bundan daha da fazla. Neden? Neden? Birçok insan enkarnasyonunuz oldu. İnsanlığın bazı büyük çağlarından geçtiniz. Zengin, ünlü diyebileceğimiz yaşamlarınız oldu. Ahırda gübre süpürdüğünüz başka yaşamlarınız da oldu. Çok, çok, çok genç öldüğünüz yaşamlarınız oldu. Öldürüldüğünüz ya da başkalarını öldürdüğünüz yaşamlarınız- bunların hepsi. 
 
Ama neden? Bütün bu şeyler neden başladı? Bu, yukarıdan bir şey değil. Yukarıda, cennette “Tamam, aydınlanmak için senin zamanın geldi. ” diyen bir kontrol paneli yok. Bunu diyen sizdiniz. Bunu diyen, enkarnasyonlarının, veçhelerinin içinden, bir noktada - “Zamanı geldi” diyen Ben-im’inizdi.
 
Ayrıntılara girmeyin ama geriye gidip bir an bunun özünü hissedin. Bu şey, binlerce yıllık ve birçok birçok yaşamların yolu üzerinde başladı.
 
Bildiğiniz insan yaşamından sıkılmak, çünkü bir süre sonra birkaç yüz yaşamdan sonra sıkılmak diyebilirim.  Hepsi oldukça aynıdır. Gerçekten aynıdırlar.
 
Sıkıcı mıydı? İnsan deneyiminden geçmek o kadar zor muydu? Lanet olası kadar zor muydu? Korku dolu? Acı verici? Sadece, artık tahammül edemiyordunuz. Bu kötü bir neden değil. Çünkü bu neden, sizi buralara getirdi. En sonunda bu sizi, bazı yaşamlarınızda kiliselere ve dini düzenlere getirdi. Çok eski olmayan bazı yaşamlarınızdaysa, hepsini fırlatıp, attınız ve  “Artık gruplar yok, organizasyonlar yok, hitabet sanatı yok, kitaplar yok, kutsal metinler ya da bunlardan hiç biri, artık yok.” dediniz. Hepsinden uzaklaşıp gittiniz. Ve sonra, bu yaşamınızda Şambra denilen, gevşek bir şekilde organize ama çok keyifli olan bu gruba geldiniz.
 
Sizin böyle yapmayı sürdürmenizi sağlayan neydi?
 
Biliyorsunuz, siz bazı şeyleri hazır buldunuz ama diğer insanların çoğu bu noktaya bile gelmiş değil. Diğer insanların çoğu, neden diye üzerinde asla düşünmüyorlar ve ‘Ben-im’ in gerçekte ne anlama geldiğine dair bir ipuçları bile yok. İnsanların çoğu, kiliselerden biraz hitabet sanatı derliyorlar. “ Cennette bir tanrı var; Yaşarsınız, ölürsünüz, aşama kaydetmeyi umun” Ama gerçekten çok az kişi, sizin yaptığınız gibi, kendilerinin içine derin dalarlar. 
 
Bazıları size bencil dedi. Bazıları da “Bak, tüm dikkatini kendine veriyorsun. Bütün hoşgörün sadece kendine” dediler. Ben de diyeceğim ki, her insan er ya da geç bunu yapacaktır. İçsel farkındalık. Bundan kaçınamazsınız. Bu doğaldır. Eninde sonunda, içsel Ben, Ben-im bunu ortaya koyacak ve “Bunu yapalım. Bunu yapalım.” diyecektir.
 
Neydi? Birkaç bin yıl geriye gidelim, sizin için bunu yapan neydi?
 
Bunu yalnızca bir an için hissedin, ben size medyum olun ya da ayrıntılara girin demiyorum. Ama kişisel Akaşik kayıtlarınızda çok önemli bir şey var. Küresel, evrensel Akaşik kayıtlar değil, tamamen kişisel. Orda bir şey var? O neydi?
 
(Duraklama)
 
Eğer onu şimdi hissedemiyorsanız,  daha sonra, bu gece yatağa uzandığınızda, ya da gelecek hafta yürüyüş yaparken deneyin. O neydi?
 
Şimdi, gerçekte bir dizi şey sizi, bu çok nihai noktaya, çok nihai seçime getirdi. Ve soru şu. Biz bu Özgürlük dizisini bitirirken, ruhunuzu (soul) motive eden, sizi, Ben-im ‘in keşfinin güzel yolculuğuna başlatan şey, bu yerine geldi mi. Ben, illa da Ben-im’in idrakini söylemiyorum, ama nedeni soruyorum. Sıkıldığınız için miydi? Korku olduğu için miydi? Belki de Yeshua gibi ilham veren bir varlıkla karşılaştınız ve bu sizi çok etkiledi. Tabii, Yeshua’nın siz olduğunu unutmadan. Bu hemen hemen gelecekteki kendinizden bir parçanızı görmek gibiydi.
 
Soru, şimdi burada bu çağda, soru yanıtlandı mı? İlk soru, motivasyon- sizi bu yola sokan şey- yerine geldi mi?
 
Özellikle günlük tutan Keahakçılara, ya da günlük tutan diğer başka birilerine bu soruyu soruyorum. Önümüzdeki ay bunu yazın. İlginç olur. Evet, bu gelecek ayın ev ödevi, eğer seçerseniz. Yazın. Çok şaşıracaksınız, hatta belki de yanıttan manen mahvolacaksınız. Ve yanıt, benden ya da  Aandrah’dan ya da başka bir varlıktan gelmeyecek. O yüzden, yanıt için onlara bakmayın. Tam buradan gelecek.(Kalbi gösterir.) İnanılmaz bir aydınlanma olacak. Bir keşif olacak.
 
 
Beklentiler
 
Devam ediyoruz. Aydınlanma. Aydınlanma için…çok beklentiler…… (Kürsüyü getirir)  Bu konu geldiğinde ciddileşiyoruz. Siz, “Ohhhh!” diyorsunuz. Herkes “Uh-oh!” diyor. Aydınlanmadan beklentiler. 
 
Birkaç bin yıl ya da bir kaç yüz yıl önce başlamış olsun,  bu yola çıkıldı. Bu yaşama geldiniz. Bir biçimde, bir içsel seçim vardı. Bu yaşamda, aydınlanmayı idrak edeceğinize dair yüksek potansiyel vardı. İnsan benliğiniz bir biçimde bununla yürüdü. Bu, bir şekilde, ruhsal DNA’nızda bulunuyor gibiydi. “Tamam, –  aydınlanma, bu yaşamda bunu gerçekleştirmek”
 
Gerçekten doğduğunuz andan itibaren her şey… Şöyle diyeyim, enerjinizi bu fiziksel bedene akıttığınız andan – çünkü doğum anı ile yâda fiziksel doğum ile arasında muazzam fark var- akıtma gerçekten tamamlama-ve bu doğumdan aylar sonra olabilir. Ben, bu hayata gelmeden önce yapılan seçimlerle ilgili tartışmalara çok şaşırıyorum ve bunlar - tükürür- fark etmez.  Ama güzel dram ve harika suçluluklar. Oh, en iyi suçluluklardan bir kaç tanesi. . Bazı insanların, diğer insanların düğmesine basmak için kullandıkları en büyük düğmelerden biri.  Ama konudan uzaklaşıyorum. Neden söz ediyordum?
 
Biz, aydınlanmak için buradayız. Enerjinizi bu fiziksel bedene akıttığınızdan, bu fiziksel bedene bu yaşamda özünüzü bütünlediğinizden beri, her şey aydınlanmaya ilişkindi. Her şey. Geriye dönüp bakabilirsiniz. Bu yaşamınızın tarihini yazabilirsiniz. Her şey aydınlanmayla ilgiliydi.
 
Komik olan – bu bana komik geliyor, size değil- komik olan hatanın olmamasıydı. Evet. Komik olan, çabalasanız bile hata yapamayacağınızdı. Komik olan, hata yapabilirmişsiniz gibi davranmaktı ve bunu hala yapabilirsiniz. Dışarıda bu seçimler varmış gibi yaptınız ve bir numaralı kapıda gerçek bir piç, iki numaralı kapıda çok iyi olmayan bir şey ama göreceli olarak iyi olan bir şey, üç numaralı kapıda inanılmaz içgörürler olabilirdi,  ama aynı zamanda sizi, cehennemin çukurlarına ebedi olarak, sonsuzluk gibi daimi olarak atabilirdi.(Birkaç kişi kıkırdar) Böylece hata yapabileceğinize dair bazı toplu bilinç programlarını kabul etme rolü yaptınız. Bilin bakalım ne oldu? Yapamadınız. Gerçekten yapamazsınız. Yapamazsınız
 
Gerçekte - bunu daha önce söylemiştim- gerçekte siz, içinizden, varlığınızla uyumlu olmadığını bilerek, doğru olmadığını bildiğiniz bir yöne dümeninizi yönlendirebilirsiniz ve bilin bakalım ne olur? O sadece, sizi gerçek yolunuza yeniden yönlendirecektir.
Sizin gerçek yolunuz, aklımdayken, iyi kız, iyi çocuk yolu değildir. Bu çeşit “iyi bir şey seçimini yapmak zorunda olmayı” da bir yere sıkıştırdınız. İyi kız ol, iyi çocuk ol. Hayır, değil. Bazen aydınlanma sadece sevimli değildir. Hoş değildir. O…o…Bazı zamanlar diğerleri sizi sevmezler ama bu sizin için doğru seçimdir.
 
Neden böyle? Neden böyle? Pekâlâ, söyleyeyim size: Çünkü toplu bilinç, belli rahatlıklar ister, sizin şeyleri belli bir biçimde yapmanızı ister. Ebeveynlerinizin birçoğu, sadece iyi çocuklar olmanızı ve yaşlandıklarında onlara bakmanızı istedi. Öğretmenleriniz iyi çocuklar olmanızı istedi. Neden? Evet, bu onlar için en kolayıydı. Böylece, birçok seçim, bu iyi olma temelinde, doğru şeyi yapma temelinde yapıldı. İyi şey.
 
Konuya dönersek- aydınlanmanın birçok beklentisi.
 
Bugün sorduğum soru….bakış açısını ele alalım. Yeni Dünya’da olduğumuz, Yeni Dünya’lardan birinde olduğumuz açısından bakalım; İlk defa fiziksel beden alacak, Dünya’ya giriş yapmak üzere olan meleksi varlıklara öğretmenlik yapıyorsunuz. Ve aslında bu, gerçekten, gerçekten yaptığınız bir şey. Şimdi onlara, aydınlanmayı anlatıyorsunuz. İleri düzeyde bir sınıftasınız. Siz de ileri düzeyde bir öğretmen, profesörsünüz. Aydınlanmayı anlatıyorsunuz. İçinden geçtiklerinizle sahip olduğunuz bakış açısı ile insan olarak beklentilerinizle, içinde bulunduğunuz realiteye karşı aydınlanmaya sahip oldunuz.
 
Evet, burada öğretiyorsunuz. Diyelim ki, diyelim ki 144 kişilik bir sınıfınız var. Sınıfa öğretiyorsunuz. Kürsü için hoş bir kostümünüz var – (Adamus kürsüyü temizler ve burada bir sıyrık var der) Bu yenilerin sınıfında öğretiyorsunuz. Onlar, altı ay sonra fiziksel bedene girecekler, Dünya’ya gelecekler. Gerçeklerin vakti. Ve onlarla konuşacaksınız. Dersinizin konusu “ İnsanların aydınlanmadan  beklentileri”  İnsan beklentileriniz nelerdi diye, onlara ne anlatacaksınız? Linda mikrofonu tutup, size soracak.
 
Aydınlanmadan bir insan olarak beklentileriniz nelerdi?
 
GARRET:  Herkes beni sevecekti.
 
ADAMUS:  Herkes seni sevecekti. Ve?
 
GARRET:  Sevmediler. Bazıları gerçekten sevmedi.(Güler)
 
ADAMUS: Bu yanıt için seni öperim! (Adamus, Garret’ı öper) Bu çok dâhiyane!  Bu çok dâhiyane! Ellerinizi kaldırmak zorunda değilsiniz, ama isterseniz kaldırın. Kaçınız aydınlandığında, bu ışıldayan ruhsal varlık olduğunda, herkesin onu seveceğini düşündü? Ohhh. Evet.  Arkada, çok dürüst bazılarını görüyorum. Bazıları, bilirsiniz… Evet.
 
Evet. Bu iyi bir tane. Oh, Bunu nasıl yapacağız? Linda, yazmayı mı yoksa koşmayı mı tercih edersin? Mikrofon mu, tahtaya yazmak mı?
 
LINDA: Ben koşmayı severim.
 
ADAMUS: Koşma. Tamam, o zaman Vili, sen yazabilir misin? Hepsi büyük harfle lütfen, sadece Cauldre’yi kızdırmak için. (Güler)
 
LINDA:  Niye hepsi büyük harfle?
 
ADAMUS: Bay Başak’ı kızdırmak için.
 
Evet, bakalım, ilki, “Herkes…” – “ Aydınlanmadan beklentiler “ başlık.  Hepsi büyük harfle. “ Herkes sizi sevecekti.” Ve gerçekte, bir dönemin içine gireceksiniz. Bazılarınızo dönemden geçti. Bazılarınız hala o dönemin ortasında. Sizi hiçte sevmeyecekler. Geçen ay ne konuşmuştuk? Pislik olmak, fevri olmak, ortada apaçık olan dram ve zırvaya karşı,  artık sabrı ya da hoşgörüsü olmamak. Ve onlar, sizi sevmeyecekler. “Senin neyin var? Bu tahtırevana ne zaman çıktın ?” (Bazıları kıkırdar) Yüksek tahtlar gerçekten hoştur. (Adamus kıkırdar)
 
Güzel. Başka. ?  Bu başlamak için harikaydı.
 
LINDA: Başlıyoruz.
 
ADAMUS: Evet, başka?
 
LINDA: Lütfen ayağa kalkın.
 
DIANE : Her şey kolay olacaktı.
 
ADAMUS: Kolay! Gerçekten. Neden her şeyin kolay olacağını düşündünüz? Size, bunu kim söyledi? Bunu hangi kitapta okudunuz? (Kıkırdar) Her şey kolay olacaktı.
 
DIANE: Neden olmasın. Ben aydınlandım. Bana zahmetsizce, sadece gelmeli.
 
ADAMUS: Evet. Güzel. Ve öyle mi?
 
DIANE:  Değil, şimdiye kadar! (Güler)
 
ADAMUS:  Hayır, öyle........ (Adamus kıkırdar ) Sana, hepinize sonra anlatacağım, neden olmasın. Evet. Ama güzel. Kolay olacağını düşündünüz. Hangi parçanız? İnsan parçanız kolay olacağını düşündü. Aslında, komik olan-bunu söylediğimde güleceksiniz-ama aslında öyle.
 
LINDA: Ha, ha, ha, ha, ha. (Adamus kıkırdar)
 
ADAMUS: Aslında…
 
LINDA: O kadar komik ki, gülmeyi unuttum.
 
ADAMUS: … pek yakında,  bana “Lanet olsun çok kolay oldu. Keşke zamanında bilseydim” diyeceğiniz bir gün gelecek.(Bir kaç kişi kıkırdar) İkisi anladı. Evett.
 
LINDA: Söz mü?
 
ADAMUS: Bakın, Ruh (spirit) için kolay. Gerçekten kolay. Sizin için-insan için kolay değil. Neden?
 
DIANE:  Şey, sanırım henüz aydınlanmadım.
 
ADAMUS:  Ayağa kalkabilir misin? (Kıkırdar; Edith  bir yorum yapar.) Edith, sıra sana sonra  gelecek.. (Güler)
 
LINDA: Aklımı okuyorsun!
 
DIANE: Tamam, bu şüpheden dolayı ve…
 
ADAMUS:  Şüpheden dolayı, kesinlikle, kesinlikle.
 
DIANE: Evet ve ama-lar.
 
ADAMUS: Evet ve ama-lar. Ve insan, insanı korumak istiyor. Çünkü gerçekten, komik bir biçimde Ruh (spirit)ya da ben-im dediğinizle, insan arasında bir paralellik var. Onlar, bu aydınlanma yoluna bir biçimde birlikte adım attılar ama birdenbire bu, farklı yönlere gitmeye başladı. Çünkü insan, popülarite istedi ve biraz sonra keşfedeceğiz ki çok para istedi. O, kendine bir mabet inşa etmek istedi. O ölmek istemedi. Tüm varlıkların en muhteşemi olmak istedi.

Böylece insan, aydınlanmayı idrakinde bir düzlüğe geldi. Başka bir anlatımla o, buna ilk başladığınızda, o kitabı okuduğunuzda ya da bir derse başladığınızda, ilk başladığınızda insanın coşması şeklindedir.  “Ohh! Nihayet çözüm ve bir şey buldum! Ve delikanlı, bu her şeyi kolaylaştıracak! Ve ben artık, kimsenin beni sıkıştırmayacağından emin olarak, sihirli güçlerimi kullanacağım. Ama insan, aydınlanmada kendi düzeyine, kendi sınırlarına erişir. Ruh devam etmeyi sürdürür. Bu içteki Ben-im, devam etmeyi sürdürür. Ve sonra, bu ikisi arasında bir mücadele ve savaş olur. Oysa sadece insan savaşmaktadır. Ruh(spirit) aldırmaz.
 
Ruh( Soul ) benliği, gerçekten aldırış etmez. Ama insan, Ben-im’i sürüklemeye çalışır. Gerçeği ve öz,  onun seviyesine geri adım atar. Ve bu böyle yürümeyecektir. İnsan sonunda “ Ne olduğunu sen biliyorsun. Ben gerçekte bu aydınlanma işinde iyi değilim ve benim gündemim en başından beri geçersizdi. Sanırım, başladığımda- ben, insan olarak-gerçekten bunun içine girdim. Aslında bütün bu ruhsal malzemeyi, bir biçimde kendimin muhteşemliği için, yalnızca kendimi biraz daha akıllı, biraz daha genç, biraz daha zengin yapmak için kullanıyordum” diyene kadar, kendini; korkunç bir dram, sefalet, kargaşa, kırılmışlık ve berbat bir sağlık içinde bulur.  Ve en sonunda insan der ki;  “Sen biliyorsun, ben yalnızca izin vereceğim. Bu her şeyden daha büyük bir şey.”  
 
Heh, burada ben sınıfıma öğretiyorum… ( İçeceğini döküp saçarak kürsüye geri gelir)
 
LINDA: Ohh!  Boom bo-boomm‼
 
ADAMUS: Oh, Buna çok heyecanlandım!
 
LINDA: Edith, sen bir sonrakisin.
 
ADAMUS: Evet! Evet!
 
LINDA:  Ve çabukça temizleyeceğim.
 
ADAMUS: Evet Oh…
 
EDITH:  Bir kahve banyosu aldım yalnızca.
 
ADAMUS: Bunun kahve olduğunu sanmıyorum ama banyo aldın. Vaftiz oldun.  Evet. (Adamus kıkırdar)
 
EDITH: Bir aydınlanma vaftizi. (Birisi “Tanrıya şükür!” der) Tanrıya şükür!
 
ADAMUS:  Evet- güzel.
 
ADAMUS: Sonra ki. Aydınlanmadan beklentileriniz nelerdi?
 
EDITH:  Gerçekten kaldı mı bilmiyorum ama ben yalnızca, gerçekten kim olduğumu, kimim-i keşfetmek istedim ve…
 
 ADAMUS: Güzel, tam burada duralım.
 
EDITH: … Kahretsin niye hala zengin değilim ve…
 
ADAMUS: Hayır, hayır! Önce duralım… Bunu sevdim! Bunu yazacağız. – “Kim olduğumun keşfi” – kesinlikle. Kesinlikle, çünkü bu soruyu - bu arada Edith, güzel bir biçimde yaşamlar boyu kendine soruyordun. “Ben kimim?” Hayır, ben kimim değil,  “Ben Kimim? Ben ne olabilirim?” Evet, bu çok güzel bir soru. Ve evet, şimdi buna bir yanıtınız var mı? (Edith duraklar; birinin “ Ben o Benim” diye fısıldadığı işitilir.)
 
EDITH: Ben O benim.
 
ADAMUS: Bunu, ona kim fısıldadı?
 
EDITH:  Kim olduğumu biliyorum! Ben bir varlığım ve çünkü Ben O benim, kabul ediyorum.
 
ADAMUS: Evet çocuğum, bu doğrudan, benim ders kitabımdan alınmış bir şey gibi görünüyor.
 
EDITH: Evet, Haklısın. Öyle.
 
ADAMUS: Orada bir yürek hissetmedim sevgili Edith.
 
EDITH: Ben o Ben-im.
 
ADAMUS:  Oraya gidiyoruz. Ben O ben-im.
 
EDITH: Ve çoğu zamanda da, seni bile seviyorum. (Güler)
 
ADAMUS:  Peki, diğer zamanlarda?
 
EDITH: Sana sinirleniyorum.
 
ADAMUS: Bana!
 
EDITH: Bana.
 
ADAMUS: Ama ben işimi yapıyorum. Teşekkür ederim.
 
EDITH: Evet, işini yapıyorsun. ( İkisi birden kıkırdarlar)
 
ADAMUS: Güzel. Evet, kim olduğunuzun keşfi.  Ve Edith,  meydan okuma ve zorluklarına rağmen, güzel bir deneyim miydi?
 
EDITH: Evet. Evet.
 
ADAMUS:  Evet. Evet. Geriye döner miydin?
 
EDITH: Hayır.
 
ADAMUS:  Hayır. Ve şimdi nasıl ilerleyeceksin?
 
EDITH:  Şey, biliyorsun, doğum günüm. Ben de bir aslanım ve benim doğum günüm birkaç gün içinde. Hoş bir yaşta olacağım ve biliyorsun yalnızca oraya geçip, gelip seni ziyaret edebilirim.
 
ADAMUS:  Evet ve  sonra da kendine geri dönersin..
 
EDITH: Hı  hıııı.
 
ADAMUS: Evet, yâda ortada da buluşabiliriz.
 
EDITH: Ya da seni Yeni Dünya’da veya Ay’da göreceğim, biliyorsun.  her nerde öğretiyorsak.
 
ADAMUS: Evet. Güzel. Senin açıkça, önünde daha çok yılların,  30, 40, 60 yılın var.
 
EDITH: Oh Tanrım! ( Güler ve Adamus kıkırdar)
 
ADAMUS:  Burada, işte Yeni Dünya’da öğretiyorsunuz. Bu yenilere öğretiyorsunuz ve öğreniyorsunuz ki…(Linda tam önünde yere, temizleyici sprey sıkar; bazıları kıkırdar)  Bunu şimdi yapmak zorunda mıydık?
 
EDITH: Halı berbat olsun istemedi..
 
ADAMUS:  Hayır. Hayır
 
LINDA:  Bu yalnızca aydınlanmanın bir parçası. (Güler)
 
ADAMUS: Ama Cauldre’nin ayaklarına sıktın!
 
LINDA: Oh, bunun bir kaza olduğunu mu sanıyorsun ?! (Daha çok güler)
 
ADAMUS:  Ve oraya geri dönerken…
 
LINDA: Ne istersin?
 
ADAMUS:  Kahve- sütle.
 
LINDA: Neyle?
 
ADAMUS: Sütle.  Ya da çay(chai) (Birisi “Çay?” mı der)
 
LINDA: Evet, doğru! (kıkırdar)
 
ADAMUS:  Bunun bir yeniçağ grubu olduğunu düşünmüştüm (Güler) Kahve iyi olur! Organik çay(chai).  
 
LINDA:  Evet, doğru!
 
ADAMUS:  Evet, nerede kalmıştık? Oh, evet. Bu gezegende bir 60 yıl daha hediyeyi sevmez miydin?
 
EDITH:  Şey, eğer İyi,  …
 
ADAMUS:  Ne seçtiğine dikkat et.
 
EDITH:  Belki, kendimi yenilemeyi bitirmek ve yeni arabamı ve tüm bolluğumu getirmek için ihtiyacım olur.
 
ADAMUS:  Konun bolluk, ha?
 
EDITH:  Evet, Bolluğa takılı kaldım.
 
ADAMUS: Çay kaşığı, çay kaşığı,  çay kaşığı…
 
EDITH: Aşikar.
 
ADAMUS:  Bu talihsiz bir şey, çünkü…
 
EDITH: Evet.
 
ADAMUS: … gerçek konularla karşılaştırıldığında çok küçük.
 
EDITH: Oh.
 
ADAMUS:  Gerçek konular, evet. Evet, onları birazdan konuşacağız. Sonra ki. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, canım.
 
EDITH:  Rica ederim. Keyifle.
 
ADAMUS:  Seninle olmak her zaman hoş. Daima.
 
LINDA: Edith, şunu Joann’a uzatabilir misin.
 
EDITH: Aynen bende.
 
ADAMUS:  Bu gece benim doğum günü partime geliyor musun?
 
EDITH: Evet.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel. Nerede olduğunu biliyor musun?
 
EDITH: Biz de kutlamayacak  mıyız. ?
 
ADAMUS: Evet.
 
EDITH:  Kırmızı Çemberle, oh… tam öyle değil. (Linda ve bazıları kıkırdar)
 
ADAMUS: Davet edildin mi?
 
EDITH:  Sanmıyorum. Muhtemel ki hepsi büyük harfliydi. (Güler ve bazıları alkışlarlar)
 
ADAMUS: Bunu yoldan çekelim ve artık döküp saçmayalım. ( Kürsüyü çeker ) Güzel. Teşekkürler Edith. Teşekkür ederim.
 
Hepiniz davetlisiniz, tabii, evet. Ve davet Yükselmiş Üstatlar Kulübünde.  1. Egemen yolu, Cennet. Evet. Gece yarısı başlıyor. Evet. 
 
EDITH:  Gece yarısında!
 
ADAMUS: Gece yarısında. Evet, tabii. Tabii. Evet. Güzel. Sonra ki. Aydınlanma beklentileri. Evet?   Oh, mikrofon.
 
JOANN:  Merhaba. Ben sadece, daha büyük bir insan olacağımı düşünmüştüm.
 
ADAMUS:  Daha uzun dur o zaman.(Joann ayağa kalkar)
 
JOANN: Daha profesyonel ve bilirsin.
 
ADAMUS: Oh gerçekten?!
 
JOANN: Bilirsin, sadece, bilirsin, sadece daha büyük bir insan.
 
ADAMUS: Gerçekten? Büyük bir kuruluşu yönetmek gibi ve…
 
JOANN: Evet, Benim yaptığım… İşim oldukça iyi.
 
ADAMUS: Evet, evet. Evet.
 
JOANN:  Mükemmel.
 
ADAMUS: Ama…
 
JOANN: İşimi seviyorum.
 
ADAMUS:  Unvanın ne?
 
JOANN: Yaşam Merkezi Koordinatörü, müdür, doktor asistanı. Evet, birçok ünvanlım var.
 
ADAMUS: Asistan olduğunu söyleyen bir unvanın mı var?
 
JOANN: Evet şey, ben ona yardım ediyorum. O yerinde olmadığı zaman, onu temsil ediyorum.
 
ADAMUS: Sen yardım ediyorsun?
 
JOANN: Bir biçimde. Evet.
 
ADAMUS:  Gerçekte onu yapmıyor musun?
 
JOANN: Evet! Tamam! Yapıyorum. (Kıkırdar)
 
ADAMUS:  Kesinlikle. Demek, hepsi için unvanların var. Üzerinde “Yardımcı,” “Koordinatör” yâda “Orta Düzey Yönetici” yazan kartvizitler. Hayır, kabul edilemez. (Linda kahvesini verir) Teşekkür ederim.
 
LINDA: İşi bırakan daha fazla kişiye ihtiyacımız yok. Çeneni kapar mısın?
 
ADAMUS:  Hepsine daha iyi bir unvan ver!
 
LINDA: Tamam! (Bazıları kıkırdar)
 
JOANN: Ben, o unvanı yalnızca sorulduğunda kullanıyorum.
 
ADAMUS: Bütün başkan yardımcıları- yönetici başkan yardımcıları. Kesinlikle. Evet, yani daha büyük olacağını düşündün.
 
JOANN: Evet!
 
ADAMUS: Daha önemli olabileceğini düşündün.
 
JOANN: Önemli, evet. Ve ben hala…
 
ADAMUS: Riviera‘ da yaşıyorsun.
 
JOANN: … Ama azarlanıyorum. Evet! Bunun gibi bir şey.
 
ADAMUS: Evet. Kendi yatın.
 
JOANN: Evet!
 
ADAMUS: Gerçekten?  Böyle şeyleri neden tezahür ettirmedin?
 
JOANN: Bilmiyorum, çünkü bir bakıma yaptığımı araştırıyorum. Evet.
 
ADAMUS: Ehh, doğru tuvalete. (Joann güler)
 
LINDA: Ohhhh!
 
ADAMUS: Bana mikrofonu ver.
 
LINDA: Ohhhh!
 
ADAMUS: Pis bir söz duydum ve sen de pis bir yere gideceksin. Oraya git.
 
LINDA: Ohhhh!  Yalnızca hayır de!
 
ADAMUS: “Bilmiyorum” dedi.
 
LINDA: Ohhhh!
 
ADAMUS:  Bu tuvalet konuşması. (Güler)
 
LINDA: Ohhhh!
 
ADAMUS:  Metafizik zırva.
 
JOANN:  Ben yalnızca ruhumu (Spirit) gönderdim oraya, yani…
 
ADAMUS: Oh, bu iyiydi.  Bunu sevdim. Güzel. Akıllı. Akıllı.(İkisi de kıkırdarlar) Peki, niye onu tezahür ettirmedin?
 
JOANN: Çünkü sanırım fikrimi değiştirdim.
 
ADAMUS: Pöfff. Bu güzel bir yanıt ama bir bahane.
 
JOANN: Sahi mi?
 
ADAMUS: Bir dikkat dağıtma. Dikkat dağıtma.
 
JOANN:  Dikkat dağıtma olabilirdi.
 
ADAMUS: Kesinlikle.
 
JOANN: Tamam.
 
ADAMUS: Şimdi, öyle olmak zorunda değil ama birçokları için öyle olacak. Büyük imparatorluğu sürdürmek çok çalışma ve zaman ister. Ve siz, zamanı en çok kendinize odaklamak istediniz. Ve orada, birazdan hakkında konuşacağım, bir kaç dikkat dağıtma var.
 
JOANN: Tamam.
 
ADAMUS: Ama bunu geçmişte yaptınız. Bunu yaptınız. Ordularınız vardı, Zırva. İmparatorluklarınız vardı demek istiyorum, gerçekten. Ve seni kastediyorum.
 
JOANN: Oh, ben… Evet.
 
ADAMUS: Evet. Peki, bunu yapmayı gerçekten tekrar istiyor musun?
 
JOANN: Artık değil.
 
ADAMUS: Evet, arkada bir şeyler atıştıran Larry, aynı şeyi bilirsin. Sevgili Larry birçok yaşamında büyük ordu kumandanı, askeri komutan olmuştu. Muazzam büyükte toprakları yönetiyordu ve bunların arkasındaki her şeyi de. Ve bu yaşamına, yine….. sahip olarak geldi ve ( Larry kasılır) evet, bir kodaman olarak geldi gördüğünüz gibi ve “ Hayır, bunu yapmak için, beceri ve yeteneğim var, ama bunu yeniden yapmak istemiyorum. Bırakayım, oyunu başka birisi oynasın.” dedi.
 
Her biriniz, kendinize bu alan için izin verdiniz.- güvenli alan- kendinizle olmak. Evet. Şimdi, arada sırada dışarı gidip hala birçok şey yapmaya çabalıyorsunuz ve bazen de çok az, azar azar yapıyorsunuz ama kendinize o alan için izin veriyorsunuz. Evet. Güzel. Teşekkür ederim.
 
LINDA: Sonra ki?
 
ADAMUS:  Asıl büyük konuya gelmeden önce, birkaç tane daha.
 
EDITH: Tuvaletin limitleri doldu. (Bazıları kıkırdar)
 
ADAMUS: Neden? Tuvalet, iyice bir düşünüp taşınmak için güzel bir yer.
 
ANDY: Soru neydi?
 
LINDA: Soru neydi?
 
ADAMUS: Aydınlanmadan beklentiler. Yeni Dünya’da öğretiyorsunuz. Dünya’ya inmeye hazır olan, Dünya’ya doğru yönelmiş olan, bütün bu meleksi varlıklara öğretiyorsunuz ve bir biçimde de içinizden kıs kıs gülüyorsunuz. Çünkü bunun gerçekten neye benzediğini biliyorsunuz Ve doğal olarak, onlar çok heyecanlılar. Ve siz, onlara öğreteceğiniz aydınlanma beklentileri ile ilgili bazı son hazırlıklarınızın içindesiniz. İleri düzeyde bir sınıftasınız. Onlara, insanların tüm yöntemlerini anlattınız. İnsanların ilginç ve tuhaf yöntemlerini. Ama şimdi  “ Sizin zamanınız geldiğinde, birkaç yaşamdan sonra, farklı enkarnasyonlardan geçersiniz ve sonra şu uyanış ve aydınlanmış olma dedikleri şeye başlarsınız. Ve aydınlanırsınız” diyorsunuz. Ve şimdi, onlara bazı deneyimlerinizi anlatıyorsunuz. Aydınlanmanın neye benzeyeceğine dair beklentilerinizle birlikte.
 
Evet, onlara anlatıyorsunuz…
 
ANDY:  Ben açıkça bilgisizdim.(Güler)
 
ADAMUS: Bu çok güzel!
 
ANDY: Açık yüreklilikle, ne ümit edeceğimi bilmiyordum ama insan varlığı bir biçimde tuhaf hissetmişti.
 
ADAMUS: Evet.
 
ANDY: “Neden uçamıyorum? Uçabileceğimi biliyorum ama şimdi uçamıyorum. Nerede yanlış yapıyorum?” diyen bir çocuğun hissettiği gibi.
 
ADAMUS: Evet.
 
ANDY: Ve sanırım aydınlanma bana, bir biçimde anormal bir insan olabilecekken, tekrar normal bir insan olabileceğimi hatırlattı. Bu bir anlam ifade ediyor mu?
 
ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle. Doğal hale geri dönmek.
 
ANDY: Evet.
 
ADAMUS: Bu doğal değil. Bu doğal değil.
 
ANDY: Aynı fikirdeyim.
 
ADAMUS: Çünkü sınırlı.
 
ANDY: Evet.
 
ADAMUS: Evet, böylece doğal hale geri dönmek. Peki, bu uyanış denen şeye başladığınızda bunu biliyor muydunuz?
 
ANDY: Ben… hımm… bir bilmeden çok, bir hissedişti.
 
ADAMUS: Doğru.
 
ANDY: Çünkü çok fazla insan olmamanın doğru olmadığı hissiydi.
 
ADAMUS: Doğru. Güzel. Evet. Güzel. Peki, bunu nasıl tanımlayalım, “Doğal hale geri dönüş?”
 
ANDY: Bu çok güzel. Evet. Bunu sevdim.
 
ADAMUS: Eminim. Ben uydurdum.
 
ANDY: Evet.(Güler) Evet.
 
ADAMUS:  Bugün, doğum günüm. Bana yalan söyle.(Daha çok güler ve Adamus kıkırdar)  Pekâlâ o halde soru, bu doğal hale geri döndünüz mü?
 
ANDY: Yolda, bazı programlanmışlıklar oluyor gibi görünüyor….onunla baş edebilmek zaman alıyor gibi.
 
ADAMUS: Evet.
 
ANDY: Neden?- toplum, bağlılıklar.
 
ADAMUS: Doğru.
 
ANDY: Maddi şeyler.
 
ADAMUS: Evet. Evet.
 
ANDY: Zaman zaman yolumuza çıkıyorlar gibi.
 
ADAMUS: Ben araya başka bir şey daha ekleyebilir miyim?
 
ANDY: Oh, lütfen.
 
ADAMUS: Bu, acaba bir biçimde onunla çok fazla eğleniyor olmanız olabilir mi?
 
ANDY: Evet, bu var.
 
ADAMUS: Bu var.
 
ANDY: Bu var.
 
ADAMUS: Biliyorsunuz, çünkü…
 
ANDY: Yalnızca burada olmak bile, çok eğlenceli biliyorsun. Burada ve her yerde.
 
ADAMUS:  Çünkü aydınlandığınızda, çok açık olarak, bundan uzaklaşacaksınız. (Güler)
 
ANDY: Bu konuda aynı fikirde olduğumdan emin değilim.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel. Ben de zaten, bunu bir hakikat olarak kastettiğimden emin değilim.(Daha fazla kıkırdar)
 
ANDY:  Tamam. Evet,  evet, çünkü insan olmak ve tökezlemek gerçekten bir çeşit eğlence.
 
ADAMUS: Bir biçimde öyle. Bir biçimde öyle.
 
ANDY: Ama bir süre sonra, bu da eskimiyor mu?
 
ADAMUS:  Bir biçimde öyle oluyor.
 
ANDY: Evet..
 
ADAMUS:    Çok az Üstat “Bedenlenmiş” Üstat olmuştur., onlarda sadece meraklarından . Çoğunlukla, Üstatlar,- şıp-diye bırakıp, gittiler. Evet, siz  tümüyle aydınlanacaksınız, diyelim.
 
ANDY:  Aydınlanacağım.
 
ADAMUS: Evet. Oh evet. Ve artık tökezlemeyecek misiniz?
 
ANDY: Ehh, bilirsin…
 
ADAMUS: Sence İsa, geceleyin bir taşa takılıp düşerek yüzünü hiç dağıtmadığını mı?
 
ANDY: Peki, ben ilk olabilirim.
 
ADAMUS: Evet, evet.
 
ANDY: Ben, biliyorsun, bir biçimde sakarlığa yatkınımdır.
 
ADAMUS: İsa’nın sakalında ekmek kırıntılarıyla bütün gün dolaştığını düşünmüyorsunuz ve belki de orada birkaç tane pislik olduğunu ve..
 
ANDY: Ohh evet…
 
ADAMUS: … tıpkı akan bir burun gibi ve… (Güler) Evet.
 
ANDY: Evet, ben….  biliyorsun, haklı olabilirsin. Yapmış olmalı. Evet…
 
ADAMUS: Biliyorsun, ben Bedenlenmiş Üstadın gerçekte aldırmayacağını düşünürdüm. Sakalında birkaç ekmek kırıntısı varsa bile-fark etmez. İşin doğrusu, bahse girerim ki birçoğunuz gerçekten, bilerek bir şeyler yapacaksınız. Üstünüze biraz leke bulaştırmak gibi, orada insanlar… gün boyunca şey gibi yapar….( Herkes, lekeyi işaret ediyormuş gibi yapar) ve sonra siz şey gibi…(Aptal bir sırıtma yapar; güler) biliyorsunuz. Ve iki farklı renkte çorap giymek gibi, bilirsiniz işte. Büyük marifet! Ya da normalde yapmayacağınız, yaptığınız takdirde sizi biraz utandırabilecek şeyler yapmak.
 
Aslında sanırım, bazı tiksindirici ve kaba şeyleri en sonunda yapabilmek için kendi yolunuzda çekileceğinizi düşünüyorum ve gerçekten artık aldırmayacaksınız. Çünkü bedenlenmiş bir Üstatsınız, ne olmuş yani!  Ne olur yani. Ispanak dişlerinizin arasında duramaz mı? Onu oradan çıkarmak yerine, bir parçada öbür dişinizin üstüne koyarsınız. (Güler) Ve bütün gün, insanlara gülümseyerek ortada dolaşırsınız ve sonra da kendinize gülersiniz, bir çeşit…..(Hareketlerle gösterir; daha çok güler) ve birkaç kişi, size işaret etmeye çabalar ve…(daha çok hareketle gösterir,-birileri bak orada ne varı, gösteriyormuş gibi yapar, ve güler)
 
Gerçekten bunlara güleriz ama bunları yapmaya çalışacağınız bir noktaya gelirsiniz. Çünkü uzun zamandır,  baskı altındasınız ve kuralları izliyorsunuz ve dişlerinizde ıspanak yok ve sonunda yapabiliyorsunuz ve aldırış etmezsiniz. Gerçekten aldırmazsınız. Yalnızca bırakıp, yaparsınız. Evet. Güzel. İşin doğrusu, bunu biraz da diğer insanlar bulundukları monotonluktan çıksınlar, biraz ders alsınlar diye kullanırsınız. Sabahleyin tişörtünüzü giymeyi unutsanız ne olur yani? (Güler)
 
Sonra ki. Aydınlanmadan beklentiler. Evet. Birkaç tane daha ve konumuza geleceğiz.
 
LINDA: Bu, ben eğer öyle hissediyorsam, kalça dolgunlaştırıcılar takabilirim anlamına geliyor mu? (Bazıları kıkırdar) (  Linda daha önceki saatlerde, şaka olarak, kalçalarını daha  dolgun göstermek için bir şeyler takmıştı.)
 
ADAMUS: Çıkardın mı onları?
 
LINDA: Evet!  Hayır, duruyorlar! (Daha fazla kıkırdar)
 
ADAMUS: Evet, Kathleen. Beklentiler. Ne onlar- aydınlanmadan çok beklentilerin vardı. Onların çoğunu konuşmuştuk. Nelerdi? Evet, lütfen.
 
KATHLEEN: Evet, bu daha ziyade, bir ruh eşi bulmakla ilgiliydi.
 
ADAMUS: Evet, evet.
 
KATHLEEN:  Bu, benim gitmesine izin vereceğim bir beklentiydi.
 
ADAMUS: Evet.
 
KATHLEEN: Evet.
 
ADAMUS:  Bir ruh eşi beklentin, niye vardı?
 
KATHLEEN: (İç çeker) Bilmiyorum. (Dinleyiciler “Ohhh” der)
 
ADAMUS: Eh, eh, ohhhhh! Oh, oh, ohhhhh!
 
KATHLEEN: Söyleyen, ben değildim. ( Çok gülerler ve alkışlarlar)
 
ADAMUS: Oh, bu- bunu sevdim!-  Bakın Şambra, gittikçe daha iyi oluyorsunuz!  Hızlanıyorsunuz, hızlı, çok hızlı. Tamam. Oh!  Sizinle çok gurur duyuyorum. Evet. Güzel. Bu, burun üstü çakılıp, neredeyse paramparça olan ve yanan…
 
KATHLEEN: Benim ruh eşim, Ben’im.
 
ADAMUS: Evet, ama… Evet, kesinlikle.
 
KATHLEEN: Evet.
 
ADAMUS: Evet.
 
KATHLEEN: O, benim.
 
ADAMUS: Ama önceleri, bunu anlamamıştın, umarsızca bir eş arayışın vardı.  Bu ruh eşini araman ve sonra, bir sürü hayal kırıklığı sevgili Kathleen. Bir sürü kalp kırıklığı ve bir sürü acı.
 
KATHLEEN: Onu bulduğumu düşündüm.
 
ADAMUS: Evet.
 
KATHLEEN: Mükemmel olduğuna dair beklentim vardı. .Mükemmel değildi çünkü her zaman kendimi arıyordum.
 
ADAMUS: Evet. Büyük kalp kırıklığı. Ve aslında birazdan, bu konuya geleceğiz ama içerde, derinde bir şey ruh eşini arıyordu. Ve siz- siz insan olarak- bunun doğru olduğunu düşündünüz. Bu gerçeğe tamamen inandınız, bütün mesele buydu, bütün mesele. Eğer Ruh(spirit) size, sadece bunu verseydi ve o zaman gerçekten siz onu dışarı yansıtır ve onu aramak için giderdiniz. Aslında köpek maması olan birini bile bulabilirdiniz. (Güler)  Ve onu hayalinizde ruh eşiniz olarak yaratmaya çabalardınız. Bahaneler bulmaya çabalardınız. Hatta, gerçekte öyle olmadığı halde, birlikte yaşadığınız geçmiş yaşamlarınıza dair öyküler paylaşırdınız, bunları uydurmaya çabalardınız. Bu, en derinlerinden, gerçekten en derinlerinden biri ve sonra hayal kırıklığı. Hayal kırıklığı- onun ( kadın ya da erkek) düşündüğünüz kişi olmaması değil. O, kadın ya da erkek- yalnızca biraz enerji ya da yakınlık çalmaya çabalıyordu ya da biraz- biraz- ımm,eh…
 
EDITH: Seks.
 
ADAMUS: … seks?
 
LINDA: Oh!
 
ADAMUS: Evet. Yoo, haklısınız. Biraz seks. “ vahada biraz gece yarısı...” diyeceğim. Biraz daha fazla şey… çabalıyorum… (Güler).  Ama seks. Seks. Her ne idiyse. Yâda o sırada gerçekti. Belki de geçmişte beraberdiniz. Belki de Dünya’dan önce, çok, çok, çok önceleri birlikteydiniz. Âmâ bu ara fasıl, yalnızca aydınlanmanızın bir parçasıydı. Kendinize gelmenizin bir parçası olduğunu varsayalım. Fakat bu içinizde bazı derin ve karanlık hayal kırıklıklarına yol açtı. “ Daha önce neden böyle düşüncelerim yoktu? Nasıl düşünüyordum? Tamamen hatalıyım ” Bakın, böyle yargılamaya başladınız ama öyle değildiniz. Öyle değildiniz.
 
Böylece kesinlikle, evet bir ruh eşine sahip olmak ve nihayetinde;
(a) Ruh eşine ihtiyacınız yok.
(b) Ruh eşi sizsiniz.
 
Şimdi, size şunu diyeceğim. Bir kez, şu kendinizi sevmeye ulaştığınızda ne olur? Sonrasında gerçekten birini bulursunuz. Ama artık o, ruh eşi değil, hiçbir zorlama olmaksızın, özgürce ve açık bir biçimde yaşamdan zevk alabileceğiniz bir varlıktır. Ve sonrası yalnızca saf eğlencedir. Evet. O gelecek. O, gelecek.
 
LINDA: Bir tane daha?
 
ADAMUS: Tabii. Aydınlanmadan beklentiler. Joshua, seninkiler neydi?
 
JOSHUA: Bir parça daha akıllı ve geniş bakış açısına sahip olmayı ümit ettim.
 
ADAMUS: Evet. Akıllıyı tanımla. Bununla ne demek istiyorsun?
 
JOSHUA: Nedenleri bilmek, hayatımda olanların yâda olmayanların niçin ve nasıllarını bilmek.
 
ADAMUS: Evet, yani daha akıllı ve daha kavrayışlı olmak. İlginç. İlginç. Sen, burada olanlardan yâda izleyen ve yayında olanların herhangi birisinden çok, çok, çok çok daha fazla çalışmış olan birisisin. Çok inanılmaz bir zekân ve çok uyumlu bir beynin var. Sen bu yolda, fizik, matematik, kozmos, dinler, metafizik, her şeyi çalıştın. Ne oldu?
 
JOSHUA: Evet, Belirli özel şeyleri anladım ama bundan fazlasını değil. Ve bunların büyük bir kısmı, giderek daha az ilginç oldu.
 
ADAMUS: Evet. Başka bir şey daha oldu biliyorsun, “Bu yalnızca çalışmakla ilgili değil”  demek zorunda kaldın. Asla – asla –Tanrı’yı veya kendinizi zihninizde düşünerek bulamazsınız. Bu yapılamaz. Basitçe yapılamaz. Çalışabilirsiniz. Üstatlardan öğrenebilirsiniz. Bir noktaya kadar kendinizden, kendi geçmiş yaşamlarınızdan öğrenebilirsiniz. Ama sonrasında, bu kalp dediğiniz şeyle ilgilidir. İzin vermekle ilgilidir. Beklentilerden ve sınırlamalardan tamamıyla farklı bir düzeye gelmekle ilgilidir. Bütün bunlardan sonra öyle bir noktaya gelinir ki, açıklanabilir değildir ve açıklanmamalıdır. O, hissedilir ve deneyimlenir.
Böylece bammm –  İnanılmaz bir zihniniz vardı, güçlü bir zihnin, aslında enerjileri manipüle etmek için zihninizi kullanmaya çabalamak.. Bir yere kadar geldiniz, bariyere çarptınız ve aslında bu artık çalışmıyor. Bu zihin için perişan edicidir- Ruh için(spirit)değil. Artık hiçbir şey bilmediğini keşfetmek, zihin için harap edicidir. (Bazıları kıkırdar) Bilmez.
 
SART: Zırva. (Güler)
 
ADAMUS: Ümitsizliğe düşersiniz. Bu, sizi depresyona götürür-zihinsel depresyon-çünkü zihin Tanrı olduğunu, düşünüyordu. Her şeyin en üstünde olduğunu zannediyordu ve sonra böyle olmadığını keşfetti. Hiç öyle de değildi. Bir hayli sınırlıydı.
 
Gerçek zekâ, arkadaşım, gerçek zekâ ve algılama, sadeliktir, Her şeyi özüne damıtmaktır. Aslında o, her hangi bir formüle, başka bir şeye koyulamaz, sözlere dökülemez. Onu basitliğe damıtın.
 
Basitlik, bunu çarpıcı bulmadıysanız, o, sadece “ Ben var-ım, Ben O ben-im”  demektir. Sonra da istediğiniz herhangi bir şeydir.
 
Onun hakkında düşünmeye başlıyorsunuz, dikkatle incelemeye başlıyorsunuz. “Ben O Ben-im nedir? İçinde kaç hece var” Bilirsiniz, “Dolunayda bu sözleri söylemek için en iyi zaman hangi zamandır?” denir. Gitti, kaçırdınız. Yalnızca deneyimin içinde olabilirsiniz. “Ben O ben-im.”
 
Evet, kendinize zihninizden çıkmanın güzel deneyimini verdiniz. Başlarda perişan ediciydi, şimdiyse güzel. Hatırlayın. Basitlik. Ah, güzel. Teşekkür ederim.
Tamam. Bir tane daha. Yeni Dünya’dasınız, öğretiyorsunuz .Eğleniyorum. Güzel. Evet?
 
SUSAN: Okumuş olduğum Yükselmiş Üstatlar gibi olabilirdim diye düşündüm..
 
ADAMUS: Ah, evet. (Adamus tiksinmekten öksürme, öğürme gibi bir ses çıkartır; bazıları kıkırdar)
 
SUSAN: Ve… ve… ve… Kadın üstatlar neredeydi?
 
ADAMUS: Bugün duyduğum en iyi soru. Kadınlar! Şimdi burada iki bölüm var. Sen, geçmişteki Üstatlar gibi olabileceğini, geçmiş Üstatlar beklentini söyledin.
 
SUSAN: Evet..
 
ADAMUS: Evet. Bu doğru değil!
 
SUSAN: Mm-mm.
 
ADAMUS: Onlar yaşlı ve aksi. (Güler) Onlar hakkında uydurulmuş çok fazla saçmalık var.
 
SUSAN: Onları biliyorum.
 
ADAMUS: Hiçbiri doğru değil.
 
SUSAN: Mm hmm.
 
ADAMUS: Ve eğer İsa seks yaptı ya da…. dersen suçlu hissetmeye doğru…. O Yükselmiş Üstat bile değildi. O, sadece kolektifti. Yükselmiş bir Üstat olarak o kadar da iyi değildi, sadece kolektifti. O sadece sizin potansiyelinizdi, gerçek bir varlık değildi. Böyle söylemek, kutsal bir şeye saygısızlık olarak düşünülebilir.  Yeri gelmişken bir beyanda bulunacağım. Muhammed, Yükselmiş bir Üstat değildi, bazıları öyle olduğunu düşünüyor. Ama kol altlarını ve kasıklarını traş eden Muhammed, (Linda ‘nın nefesi kesilir) ve şey gibi, hah, bilirsiniz, gerçekten çok kötü saçı başı dağınık günleri oldu. Ben aldırmam. Benim en iyi bazı arkadaşlarım Müslüman.(Bazıları kıkırdar) Bu komik. Bu gece partime geliyorlar. Tabi, içki içmiyorlar.(Daha fazla güler) Ben, onların partilerde olmasını seviyorum, çünkü bir sürü şarap vermek zorunda kalmıyorsunuz. Gülmenin bir mahsuru yok. Kahretsin!
 
LINDA: Ha, ha, ha!
 
ADAMUS: Gülmenin bir mahsuru yok.(Adamus kıkırdar)
 
Böylece, eski Üstatlar, ohh, onlar bunu çok zor yaptılar. Ve benim gerçek isteklerimden biri, Buda ya da diğer herhangi biri hakkındaki kafanızdaki çöplüğü atmanız. Sunaklarınız var. Oh! Sunaklar! Sunaklar. Keşke birisi sunağı değiştirse. (Kelime oyunu yapar. Altar= sunak  ile Alter= değiştirmek) Yakın, kül edin  onları!  Bir şeyi övüp göklere çıkartıyorsunuz;
(a) Bu doğru değil ve
(b) Gerçekten, gerçekten çok eski.
 
SUSAN: Evet..
 
ADAMUS: Sadece, yakın gitsin onların hepsini. Bir sunağınız olacaksa, oraya kendi resminizi koyun.
 
SUSAN: Bir ayna.
 
LINDA: Ohhh!
 
ADAMUS: Başlarda biraz tuhaf görünebilir. Diğer insanlar evinize geliyorlar ve  “ Burada Meryem’in heykeli yok muydu? (Güler)  Ve şimdi, senin resmin mi var?” Ama bu iyidir. Bakın, aldırmıyorsunuz ve dişinizdeki ıspanağa da aldırmıyorsunuz. “Evet!  Ben Yükselmiş bir Üstadım. İşte, o benim!” ( Hayali bir aynayı öperken, daha fazla kıkırdar)
 
Ve kadınlar yok. Bu ne demek?
 
SUSAN: Bu ne demek?
 
ADAMUS: Kadınlar yükselemez mi? (Birisi bağırır “Evet!”) Evet, buraya nasıl geldik… Hiç kadın yok, siz erkek olan Üstatların öykülerini okuyorsunuz. Bunda yanlış olan ne? (Birisi “Tarih”)  der. Onun öyküsü (Kelime oyunu yapar-history- tarih, his story-onun öyküsü)  Evet, onun öyküsü. Quan Yin, yükselmiş miydi? (Birisi “Evet” der)  Kadın mıydı? (Başka birisi “Evet”der) Onun umurunda mıydı? Hayır. (Adamus kıkırdar)
 
Daha çok kadın var. Her şeyden önce eski Gizem Okullarında, bizim şaşırtıcı biçimde, erkekten çok kadınlarımız vardı. Son yaşamlarına, dişi bedende gelen çok fazla Yükselmiş Üstat vardır. Niye böyle?
 
Bunu sessizce yapabiliyorlardı. Çünkü bütün erkekler, etrafta savaşıyorlar ya da İsa hakkında böbürlenerek koşuşturuyorlardı. Ve kadınlar, sadece evde kalabiliyorlardı. Bilirsiniz, ev işleriyle ilgileniyorlardı ama aslında kendileriyle ilgileniyorlardı.
 
Çok kadın var diyebilirsiniz, ama onlar, Yükselmiş Üstatlar Kulübünde kadın değiller.-  .
 
SUSAN: Doğru, doğru.
 
ADAMUS: Benim hoşuma gitmesine rağmen erkektim. Ama dişi enkarnasyonlarla gelen çok fazla Üstat vardır, çünkü yapabiliyorlardı. Üzerlerinde talepler ve baskı yoktu.
 
SUSAN: Mmm.
 
ADAMUS: Evet.
 
SUSAN: Tamam.
 
ADAMUS: Ve aslında, bu kadınlar için biraz daha kolaydır. Dişil enerji için biraz daha kolaydır. Evet, biraz daha sezgisel ve daha az sert. Evet. Ama aydınlanmadan geçerken, biraz daha şirret oldukları zamanlar olur. (Hafif bir duraklama olur) Bu komikti. (Güler) Doğru mu değil mi? Evet. Teşekkür ederim. Güzel. Tamam, beklentileri bitirdik.
 
 
 
Beklentileri bırakmak
 
Aydınlanmadan çok beklentiniz vardı. Onları özetlersek, çoğu burada tahtada yazıyor. Oysa mükemmel olacaktınız. Her şey harika olacaktı. Çok paraya sahip olacaktınız. Herkes sizi sevecekti. Sonuçta varılan nokta da, paranız yok, hiç kimse sizi gerçekten sevmiyor, mükemmel değilsiniz ve geçmişteki Üstatlar gibi olmayacaksınız. Teşekkürler Tanrım. Teşekkürler Tanrım.
 
Her biri size söyleyecektir. Herhangi bir Üstada sorun, göreceksiniz size; “ Benim gibi yapma,” diyeceklerdir. Söyleyecekleri budur. Sizin zorluklardan geçmenizi istemezler. Ve şimdi tamamıyla farklı bir çağ. Eskiye göre, zaman farklı. Birebir alırsak, Eski zaman farklıydı demek istiyorum. Enerji farklıydı. Bilinç farklıydı. Her şey. Onlar sizi, kendi geçtikleri acı ve endişe düzeyleri olmaksızın, bunu farklı bir biçimde yapmanız için cesaretlendireceklerdir.
 
Öyleyse, şu andan itibaren başlayarak, aydınlanma beklentilerinizi bırakın. Bırakın onları. Bırakın gitsinler. Bırakın gitsinler. Bunu yaptığınızda, aydınlanmanın asıl dinamiklerinin gelmeye başlamasına izin verirsiniz, aydınlanmanın bazı sevinçleri gibi.
 
 
İki dinamik
 
Evet, öyleyse, hala niye aydınlanmamı idrak etmedim? diyorsunuz. Eh, birçok neden var. Ama size, aslında iki neden olduğunu söyleyeceğim ve şuan ile gelecek ay arasında yeni dizimiz için toplanana kadar, bunları hissetmenizi isteyeceğim. Aklımdayken Yeni Seriye Keşif Dizisi diyeceğim. Gerçekte ne kadar aydınlandığınızı keşfetmeye başlayacaksınız.
 
LINDA: Hmm. (Alkışlar)
 
ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim. Evet. Başka bir deyişle, yeniden daha az konuşma, daha fazla eğlence. Evet, kesinlikle. Şuanda oyunda iki ana dinamik var ve siz, her ikisi ile de oynuyorsunuz. Bunlar,  kaygıya, karmaşaya ve saplanıp kalmaya neden oluyor. İki asıl neden var. Beklentileri konuşuyorduk. –diğer sayfanın üstüne ,“Beklentiler,” yazar mısın? (Vili’ye söyler) Beklentiler.
 
 
Aydınlanmanın  Beklenti Veçheleri 
 
Sizden isteyeceğim diğer şey, şimdi ile gelecek toplantı arasındaki zamanda, gerçekten aydınlanma araştırmanızda yaratıp, ortaya saldığınız veçhelerinize bakmanız. Onları geçmiş yaşamlarınızda yarattınız ama pek çoğunu, gerçekten bu yaşama getirdiniz. Sadece bir tane yaratmadınız. İki tane de değil, düzinelerce aydınlanma veçhesi yarattınız. Böylece ben, ruhsal olma beklentileri, aydınlanmış olma beklentileri, Üstat olma beklentileri veçhelerine, Beklenti Veçheleri diyeceğim. ( Expectation-beklenti ile aspect-veçhe sözcüklerini birleştirerek kelime oyunu ile yeni bir sözcük türetir. Aspectation) (Birisi biraz alaycı bir tavırla “Ha ha ha!”  der ve bazıları kıkırdar)  Bu size, hatırlamanız için yardımcı olacak. Bugün benim doğum günüm, lütfen alkışlayın. (Dinleyiciler “Voo Hoo!” diye bağırırlar ve alkışlarlar ) Ahlama-vahlamalar aldım.
 
Beklentileriniz var, aydınlanma beklenti veçheleriniz var. Bunların çoğu, bire bir veçheler. İlginç olan, birbirleriyle birlik içinde değiller. Birbirleriyle uyum içinde değiller.
 
Birçok farklı veçheniz var ve ben bunları gerçekten keşfetmenizi, isteyeceğim. Çünkü hala bir veçheniz var – oh!  Bu beni deli ediyor – o kendini hala, bir Hint fakiri varlık olarak görüyor. Hint fakiri bir üstat olarak, kaba elbiseleriyle, yalın ayak, elinde bir teneke kupayla “ Evet, bir üstat,  gerçek aydınlanmış varlık yoksuldur” diye düşünerek, kapı kapı dolaşıyor. Bu iğne deliği kadar bir şey. Yolda bir yerde, bir biçimde buna programlanıp kabul ettiniz. Kendinizin olarak kabul ettiniz ve taşıyıp durdunuz.
 
Bir başka aydınlanma veçheniz daha var. Bu veçhe, benim ve Tobias’ın bazı sözlerini duydu ve “ Pekâlâ, hayır refah ve bolluk içinde olmanız gerek” diyor. Ve bu iki veçheyle ne olur? Üff ! Üff!  (Savaş) Böyle. Ve birisi, sizin favoriniz olan, “Evet, ama biz bollukta olmalıyız”  derken, eski ve derinden işlemiş olan diğeri, “ Hayır, ama biz yoksul olmalıyız. Biz, orada herkesin hizmetinde olmalıyız. Dünya’yı gözetmeliyiz.” diyor. Ve bunların ikisi çelişiyor.
 
“Çalışmam gerek. Her şeyi bilmeliyim. Bütün filozofları bilmeliyim.  İsa’nın söylediği her şeyi bilmeliyim. Dünyanın bütün dinlerini bilmeliyim. Ben ……meliyim“ diyen, aydınlanma veçheleriniz var. “ Bunların hiç biri sorun değil, hiç biri fark etmez”  diyen başka veçheleriniz var. Ve bunlar-bazen savaşıyor ve bazen de entelektüel aydınlanma veçhesi, tüm zihni malzemesiyle püskürmeye başlıyor – olgular ve ifadeler ve tarihler– ve basitlik arayan bu veçheyi küçümsemeye çabalıyor. Ve onun bütün bu zekâsı ve çok akıllı olması karşısında, “Oh, sanırım hayat hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Aydınlanmaya değer değilim “ diyen basit veçhenin kendini aptal hissetmesi, basit veçhe için çok boğucu. Bakın, bir ileri bir geri savaşıyorlar.
 
 “ Aydınlanma- Etrafı ışıldayan, asla yaşlanmayan ve çikolatalı pasta dilimi gibi kokan, mükemmel bir bedenimin olmasıdır”  diyen veçheniz, var.(Birkaç kişi kıkırdar)  Ve sonra, “Bu fizik beden geçici ve gerçekten aydınlanmamı sınırladı. Bu fiziksellik beni ondan uzak tutuyor” diyen aydınlanma veçheniz var. Ve bir başka veçhe “ Ama aydınlandıktan sonra ben, bu fiziksel bedenimi üçüncü çembere götüreceğim, Yükselmiş Üstatlar Kulübüne, Adamus’un partisine”  diyor. Ve bu üçü, birbirleriyle savaşıyor, dövüşüyor. Böyle bir sürü aydınlanma beklenti veçheleriniz var. Bunların farkına varmanızı isterim.
 
Bunda ki tehlike ya da zorluk… Bu veçheleri derinlemesine araştıracaksınız ve onları hissedeceksiniz ve Aandrah ne olduğunu tam olarak biliyor. Bunlar gelirler ve sizi, onların siz olduğunuzu düşündürerek, kendi içlerine çekmeye çabalarlar. Yani, uzaktan gözlemleyin. Tarafsız alandan gözlemleyin. İşlerine hiç karışmayın. Sadece nasıl iş gördüklerini izleyin.
 
Evet, onlar sizin parçalarınız, kesinlikle. Ama onları gözlemleyebilirsiniz ve etrafınızdan oyalanan bütün veçhelerinizi -aydınlanma beklentilerinizi- görebilirsiniz.
 
Şimdi ne yapacağız. Yapacaksınız şey, onların tümünü bütünlemek. Onların tümünü bütünleyeceksiniz. Akılla değil, zorla değil. Onların tümünü, Ben-im’inize derin güzel bir nefes alıp, bütünleyeceksiniz. İçinize, hakikatinize, kendinizi sevmeye, güzel derin bir nefes alın.
 
Veçheleri bütünlemenin yolu, kendini sevmektir. Yol boyunca hiç hata yapmadınız, hiç yapmadınız. Buna günün birinde güleceksiniz. Hiç yanlış yapmadınız. Hiç hata yapmadınız. Kötü karmanız yok, bunların hiç biri yok. Öyleyse, kendinizi sevmekte özgürsünüz. Suçluluk, pişmanlık olmamalı. Kendinizi sevmekte özgürsünüz.
 
Böylece bunlar, aydınlanmanın beklenti veçheleri- ya da beklentileri-
 
Onlardan, şimdi söz ettim. Çünkü özellikle Keşif Dizimize doğru ilerlerken, bütün bunların etrafta olmasını istemiyoruz. Biz, sizin 
(a) Onları tespit etmenizi, sizin üzerinizde nasıl çalıştıklarını görmenizi;
(b) Kendinizi severek, onları bütünlemenizi ve
(c) size hizmet ettikleri için, bütün bu veçhelerin dinamiklerini kullanmaya muktedir olmanızı istiyoruz. Onlar, hakikatin çeşitlerini araştırıyorlardı. Onlar, sizin için farklı potansiyeller araştırıyorlardı. Ve tüm bu enerji gelir ve size hizmet eder. 
 
 
Rol dağıttıklarımızdan beklenti veçhelerimiz.  Caspectations
 
Evet, bir sonra ki ve de hakkında konuşması en zor olan bir şey, diğer insanlar.
 
LINDA: Mm.
 
ADAMUS: Mmm. Mmmm. Oh, Oraya gitmek zorunda mıyız? (Kerri içecek almak için ayağa kalkar ) Şimdi kaçıp gidemezsin Kerri. (Güler)
 
KERRI: Korkmuyorum.
 
ADAMUS:  Diğer insanlar… Ve bunu söyleyince popüler olmayacağımı biliyorum, ama aldırış etmiyorum.
 
Aydınlanmanızın belki de en büyük engeli, diğer insanlar. Ve diğer insanlar, bu ifadeyi, çok kaba, bencil, yuva yıkıcı ve bunun gibi şeyler olarak değerlendirecekler. Aileler, aydınlanmaya bakmaksızın kendiliklerinden dağılır. Bu komikti. Bunun aydınlanmayla bir ilgisi yok. (Birkaç kişi kıkırdar) Diğer insanlar. Ve daha çok özellikle, size en yakın olanlar partnerleriniz ve eşleriniz, çocuklarınız, ebeveynleriniz, çocuklarınız, ebeveynleriniz, çocuklarınız, ebeveynleriniz (Kıkırdar) Sizin için önemli olan diğer insanlar, uyku eşleriniz, yatak arkadaşlarınız, Edith…
 
EDITH: Keşke bir kaç yatak arkadaşım olsa  (Güler)
 
ADAMUS:  Bunlar hayatınızda ki en sevinç veren şeyler ve aynı zamanda da gerçekten aydınlanmayı idrakten alıkoyan şeyler.
 
Peki, ne yapmalı?  Valizleri topla? Çık git?  Dağ başında yaşa. Bu gerekli değil. Gerekli değil.
 
Ama bu andan itibaren, size en yakın olan bu insanların ki bu insanlar size çok, çok yakınlar, bunlar, kendi dengesizliklerinizin rollerini verdikleriniz, korkularınızın rollerini verdiğiniz, boşluğunuzun rollerini verdiğiniz, düğmelerinize basma hakkı verdiğiniz insanlar. Kendinizi, kendi dengesizliklerinizi doğrudan onlara yansıtıyorsunuz. Çünkü onlar sizi seviyorlar ve bunları kabul ediyorlar. Ve sırası gelmişken bunu, siz de onlar için yapıyorsunuz. Siz onların, onlar sizin aynanız gibi.
 
Kendi ıvır zıvırınızı onların üstlerine atmanız ve sonra da o ıvır zıvırları kendiniz için oynattırmanızla ilgili izin verdiler. Onlar, onların bazıları sizin en büyük öğretmenlerinizden. Ama kendinizi diğer insanlarda rolleştiremeyeceğiniz bir an gelir. Evet, ben diğer insanlar dediğim zaman sevdiklerinizi, size en yakın olanları kastediyorum. Aslında bunu onlara siz yapıyorsunuz. Kendi şeylerinizi onlara yerleştiriyorsunuz, böylece onlarda size geri oynayabiliyorlar.
 
Onlar düğmelerinize basıyorlar çünkü basmaları için düğmeleri siz verdiniz. Onlar en büyük baş ağrısına neden oluyorlar çünkü oynayıp geri atsınlar diye kalplerinizi verdiniz. Onlar, kötü insanlar değiller. Aslında, harika insanlar ve sizi seviyorlar ve size bir hayli tahammül ediyorlar. Tıpkı sizin onlara bir hayli tahammül etmeniz gibi. Ama kendini keşfetmek için diğer insanları kullanmak gereksinimi bir sona ulaşmalı.(Birisi “Amin!” der) Amin. Diriliş toplantısı var!* Oh Amin! Amin! (Birisi ıslık çalar ve alkışlar)
 
*İnsanların Hristiyanlığa ilgisini arttırmak için ünlü kişilerin katılımıyla yapılan müzikli toplantılara verilen isim.
 
Herkes, herkese bunu yapar. Ve yeri gelmişken, birçok ilişki bu nedenle yürümez yâda uzun sürmez. Çünkü belirli bir noktada, artık kendinizi diğer insan vasıtasıyla görmeye dayanamazsınız. Onları suçlarsınız, şüphesiz ama artık onlar vasıtasıyla kendinizi görüp durmaya tahammül edemezsiniz. Ya da belli bir noktada, artık bunu bir diğer insanla yapmak gereksiniminde olmadığınızı anlarsınız.
 
Evet, soru şu oluyor. İçten, saf ilişkiler için umut var mı? Size bağlı. Size bağlı. Ama herhangi bir insanla olan çoğu ilişki, bu yansıtma oyunudur-kendinizi onlarda rollendirme*  balıkçı filminde olduğu gibi değil, ama kendinizi onlarda rollendirme.
* Bir filmde yönetmenin rol dağıtımı yapması anlamında
 
Evet, biz beklentileri tartışırken, ben buna castpectation- ( Expectation-beklenti ile cast –rol dağıtımı sözcüklerini birleştirerek, yeni bir sözcük türetir. Böylece, kendimizi keşfetmek için kendimizin rollerini verdiğimiz kişilerden beklentilerimizin veçheleri, anlamını tek sözcükte toplar) Rol dağıttıklarımızdan beklentilerimiz, diyeceğim. (Dinleyiciler bağırarak tepki verir ve güler)  Bunu yazabilir misin? (Vili’ye)  Çünkü onlar da sizin rol dağılımınız. Bir oyun yâda televizyon şovunda ki karakter rolleri gibi. Onlar sizin rol repertuvarınız. Onlar, sizin karakterleriniz. Ama bunun one-woman şov ya da one-man şov olduğu bir zaman gelir. Kendinizlesinizdir. Sahne sizin sahnenizdir. Artık kimseyi kullanmak yoktur. Kendinizin, Ben-im inin varlığında kendi kendinize ayakta duran sizsinizdir.
 
Bu noktaya geldiğiniz zaman, orada içten olabildiğinizde, sahnede kendinizi çevrelediğiniz rol yapan diğer insanlar olmadığında, yalnızca Ben-im olduğunda, o zaman güzel bir şeyi anlayacaksınız. Kendinizin rol dağıtımı var. Bunlar, başından beri sahip olduğunuz muhteşem veçheler. Tümü tamamlanmış veçhelerdir ve aslında diğer insanlara gereksinimiz yok. Diğer insanları geçmişte yaptığınız biçimde kullanmanıza ( rol dağıtarak anlamında) gerek yok.
 
 
Ve işte çelişki: Biriyle berabersiniz, çocuklarınız var, bir eşiniz var, hatta ebeveynleriniz var ve oynanmış olan bütün bu oyun var. Kendinizi, onlar vasıtasıyla keşfediyorsunuz ve farkındalığın ya da aydınlanmanın belli bir düzeyinde. bu bir sona varmalı.
Şimdi bunu, içeriğine bakmadan ele alacak ve “Adamus, ailelerinizi bırakın diyor. Bebeklerinizi bırakın, ebeveynlerinizden uzaklaşın, onlara bakmayın diyor”  diyecekler. Onlara bakmayın.. Bunu söylemiyorum. Bunun hakkında çok net olmak istiyorum. Bunu söylemiyorum.
 
Ben, oyunun sonu diyorum. Kendinizi görmek için diğerlerini kullanmanızın sonu. Kendinizi keşfetmek için size yardım etmiş olan, ister rehberler olsun, ister melekler yâda diğer insanlar olsun, bunların herhangi birini, diğer insanları, kullanma biçiminizin sonu. Bu noktadan itibaren, sizi keşfedecek olan sizsiniz. Bunu karınız, kocanız, çocuklarınız ya da  başka birisi aracılığıyla yapamazsınız.
 
Bu çeşit bir ilişkiyi salacağınıza dair olan bu seçimi yaptığınızda, o değişir mi? Onlarla olan fiziksel ilişkiniz değişecek mi? Enerji olarak? Karmik olarak? Onlar çıkıp giderler mi? Kim bilir. Sorun değil.
 
Size şunu söyleyim: Hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz. Eve gidip de, “Oh, Adamus bugün bize baskı yaptı. Şimdi bir karar vermeliyim. Perişan kocamı terk etmeli miyim? demeyin.” Söylediğim şey, hiç de bu değil..
 
Bu sadece,  rol dağılımı (castpectation anlamında) dinamiklerini değiştirmek için yapacağınız seçimle ilgili. Ki bu, kendi içinde, diğer ilişkilerin dinamiğini değiştirecek. Hiç bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Yarın, boşanma avukatını çağırmak zorunda değilsiniz. O kendini doğal olarak dengeleyecek.
 
Şimdi bu, biraz dram ve patırtı olmayacak demek değil, Çünkü insan insandır. Birileri kendi kancalarının dışarı atıldığını ve sizin kancalarınızın da onlardan çekildiğini hissettiği anda alt üst olurlar. Altüst olurlar. “ Neyin var senin? Şu kült toplantıda ne yapıyorsun? Sana ne anlatıyorlar”  biliyorsunuz, bütün bunun gibi şeyler söylerler.. Bu derin bir nefes alacağınız zamandır. Orada bazı enerji dinamiği değişimleri oluyor.
 
Diğer yandan bu, diğer insana veya kendinize verebileceğiniz en güzel armağan. Bu salıverme. Bu, çok eski enerji esaretinden salıverme.
 
Böylece galiba, on zirve konu listesi için şöyle derdim. Engeller, aydınlanma kaygıları, bu diğer insanlar. Diğer insanlar. Bunu yapmak istemiyorsunuz çünkü bunun onları incitebileceğinden korkuyorsunuz.  Bunu yapmak istemiyorsunuz çünkü birbirinizle olan ilişkinizde çok uzun yıllar boyunca işleyen bir dinamik var. Bundan kurtulmak için hazır olduğunuzu düşünmeyebiliyorsunuz..
 
Ama sevgili arkadaşlarım, başta söylediğim gibi, aydınlanmanın idrakinde, artık etrafta birçok rehberin olmadığı bir noktaya gelinir. Daha önce olan birçok arkadaşınız gibi arkadaşlarınızın olmadığı bir noktaya gelinir. Birçok diğer insanın olmadığı bir noktaya gelinir. İlişkilerin eskiden olduğu gibi olmadığı bir noktaya gelinir. Bu giderler, demek değildir, Yalnızca değişirler.
 
Size kalırlar mı, giderler mi, diye bir şey söyleyemem. Size ne olacağını söyleyemem. Ama bu nokta, derin bir nefes alıp, bunun aydınlanmaya ilişkin olduğunu var sayacağınız noktadır. Ve bunu en büyük sevgiyle yaptığınızı varsayın. Önce kendiniz için ve sonra sevgiyi paylaştığınız diğerleri için. İşte bu nokta, varsayacağınız noktadır ve bunun Ben-im nizin sevinci olduğuna, güveneceğiniz noktadır. Bununla, derin bir nefes alalım.
 
 
Özgürlük için Merabh 
 
Özgürlük Dizisinin sonuna gelirken, özgürlük için kısacık bir Merabh yapalım. Işıkları söndürelim. John, lütfen, fona biraz merabh-ımsı müzik.
 
(müzik başlar)
 
Merabh, ne güzel bir zaman. Ne güzel enerjileri bir araya getirdik bugün. Odada ne güzel bir his var. Şimdi, sadece derin bir nefes alalım. Şimdi, hiçbir şeyle mücadele etmenize gerek yok. Bugün, ne konuştuğumuzu bile düşünmenize gerek yok. Onun üzerinde çalışmanıza gerek yok. Onu çalışmanıza gerek yok. Onun için yalvarmanıza gerek yok.
 
Bir merabh, yalnızca izin verdiğiniz güzel bir andır.
 
Enerjileri manipüle etmek yoktur.
 
Yalnızca derin bir nefes alıştır.
 
Bu son on Şaud’da, özgürlüğü konuştuk. Aslında gerçekte, sınırlılıkları konuştuk. 10’un üzerinde Şaud’da, yalnızca sevecenlikle, sınırlılıkları birer birer salıverdik.
 
Oh, bazı zamanlar kesinlikle korkutucuydu. Ama aynı zamanda öylesine özgürleştirici, öylesine serbestleştirici.
 
Kendimizi, insan veçhesinin, insan zihninin sınırlarından özgürleştirmeyi konuştuk. Bu insan veçhesi ne kadar sevecen bir varlık, çok dayanıklı. Oh! Doğru şeyi yapmayı çok isterken, doğrunun ne olduğuna ilişkin olarak, kendini karanlıkta hissediyor.
 
Ne yapıyoruz?  Kendimizi insan veçhesinden ya da onun sınırlamalarından özgürleştiriyoruz. İçten sevgisinin, Ben-im’ine geri dönmesine izin veriyoruz.
 
Yaratımda, her hangi bir yerde, insanların sahip olduğu sevgiden daha fazlasına sahip her hangi bir varlık olabileceğini düşünemiyorum ama insan hala sevgiyle ilişkili çelişkilere, meydan okumalara sahip. Galiba, insan varlığı çok sevgi dolu ve gerçekten doğru şeyi yapmak istiyor. Ve sonunda kendisini çok acımasızca yargılıyor, standartlarını yüksek tutuyor, sevgiyle ilgili başarısızlıklarından çok etkileniyor- başarısızlık-hata dediklerinden- Her zaman, hala, herhangi bir yerdeki, herhangi bir varlıktan çok çok daha fazla, çok ve daha çok sevgiyi öğreniyor.
 
İşte buradayız. Özgürlük Dizisi yoluyla geldik.
 
O size, yaşamınızda sizi sınırlı tutan şeylere bakmanız için bir şans verdi. Onların bazıları eğlenceliydi. Bazıları ise yalnızca çok sınırlayıcıydı ve bu bedenlenmede, gerçek Ben-im deneyiminin hissini engelliyordu. Bu sınırlamaların bazılarını sanki daimi olarak size bağlanmışlar gibi hissetmek ve bu sınırlamalara sahip olmak çok sinir bozucu.
 
Evet, gerçek özgürlüğe, derin bir nefes alalım.
 
Özgürlük, aydınlanma -bunlar birbirinin yerine kullanılabilir.
 
(duraklama)
 
Yalnızca, bir an için hissedin. Size daha önce sormuştum. Bütün bunlar başladığında, bu ruhsal yol, bu uyanış, belki 2000 yıl, belki 800 yıl önce-fark etmez- olan o şey neydi?
 
Ne olmuştu?
 
Neden ve nasıl diye sormanız, birçok insanın kendine sorduğu bir soru değil. Ama siz, neden ve nasıl diye sordunuz.
 
Size, “Ben kimim?” i sorduran ne?
 
(duraklama)
 
O, sevgili arkadaşlar, o bir veçheydi. Oh,  bu doğru. Çok geçerli bir soruydu ya da sorulardı ama bu bir veçhe yarattı.
 
Bu veçhe şimdi nerede? Dışarı gidip araştıran bu parçanız, şimdi nerde?
 
Şimdi yuvaya gelebilir mi?
 
Şimdi size gelebilir mi?
 
Keşfe gelebilir mi?
 
Artık göksel koridorlarda dolaşıp, dışarıda olmasına gerek yok. Ama şimdi yuvaya gelerek tam şimdi size, bu bedene gelerek keşfe başlayabilir mi?
 
Bir çeşit, sadece doğrudan sizin içinize yürümek gibi…
 
Yalnızca,“ Birlikte deneyimleyelim. Birlikte olalım. Birlikte keşfedelim.” diyerek.
 
“ Sonsuz arayış ve dolanış yok artık. Yalnızca, Ben-im‘in deneyimlenmesinde olalım.
 
“ Özgür varlıklar. Aydınlanmış varlıklar”
 
Aklımdayken, aydınlanma yolculuğun sonu anlamına gelmiyor. Aydınlanma, sadece yolculuğun, deneyiminin  farkındalığı.
 
Aydınlanma, her şey bitti demek değil. Aslında eğlence başlıyor demek. Ve biz, Keşif Dizimize girerken bunu yapacağız.
 
Derin bir nefes alalım. Ahh!  Güzel derin nefes.
 
Bütün bu aydınlanma beklentileri, aydınlanmanızı geride tutuyor gibi gözüken bütün bu insanlar, en azından iyi bir mazeret. Kendimizi bundan özgürleştirmenin, bunun ötesine gitmemizin zamanı.
 
Derin, güzel bir nefes alın.
 
Sevgili arkadaşlarım, Aandrah birazdan sizinle nefes alacak. Benim katılacağım doğum günü partim var. Hepiniz davetlisiniz. Oraya gelmenin bir yolunu bulun. Yükselmiş Üstatlar Kulübünde ve isminiz listede.
 
Ve hatırlayın, kozmik yan yollarda yolu ararken, yaratımda her şeyin yolunda olduğunu hatırlayın.
 
Ve öyledir. Teşekkür ederim. ( Birkaç kişi  “Mutlu yıllar” der)  Ve bana mutlu yıllar.