Merlin Ben-İm Dizisi
Şaud 10
Geoffrey Hoppe kanallığı ile 03.06.2021 tarihinde Kırmızı Çember'e sunulmuştur.
Ben O Benim, Adamus St. Germain.
Her birinizle yeniden beraber olmak ne keyif. (İzleyiciler ayakta çılgınca alkışlarlar) Voo! Voo! Vovv. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Vovv! Voooo! Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Lütfen, lütfen rahat olun, çünkü bu oturumumuzda sizi rahatsız etmek için elimden geleni yapacağım (Bazıları kıkırdar ve Kerri kahvesiyle yaklaşır). Pekala! (birisi “Ooo” der) Teşekkür ederim, canım. Teşekkür ederim.
KERRI: İşte, başlıyoruz.
ADAMUS: Ben kahvemi alıp, hemen yudumlamaya başlayacağım. Mımm. Mımm.
LINDA: Teşekkürler, Kerri.
ADAMUS: Bir süre için Dünyaya uğramak ve bir kaç espri ile keyif yapmak gibisi yok. Kerri, senin için sakıncası yoksa, geri gelsene. Biraz şakalaşalım. (Kucaklaşırlar) Mımm. Mımm. (İzleyiciler “Ooo” derler ve daha çok alkışlarlar). Ooo! Oh! (bazı gülüşmeler) Ah. Senin erkek arkadaşın yok mu?
KERRI: Hayır, ben tek takılıyorum ama alemlere akmaya hazırım. (güler). Gel, beni gör!
ADAMUS: Cauldre ile Linda arasında kaldım. Nasıl çalışacağız şimdi? (daha fazla gülüşme) Bunun pek de iyi olacağından emin değilim. (Adamus kıkırdar).
( Kanallıktan önce çalan “ If You Love Me” şarkısını kast ederek )” “ Yakınlık ve iletişim, gerçekliği oluştururlar “ ve biz de bunun yapıyoruz. Daha iyi ifade edemezdim, kelimeler ağzımdan dökülüverdi. Yakınlık- yakın olma, sevgi, kabul, izin verme, yakınlık; yakınlık kendinizle olmayı sevmek, heh! – ve iletişim, gittiğimiz yer burası. Bu her şeydir, herşeydir. Bu enerjinizle nasıl başa çıkacağınızdır.
İletişim, sadece ağzınızdan çıkan sözcükler ya da suratınızda ki ifade değildir. Linda, Sevgili Easa’lı Linda suratında ki ifade çok iyi. (Linda suratını asarken bazıları kıkırdarlar)
Bügün konuşacağımız şeyler bunlar olacak. Ben hepinizin enerjisini hissediyorum ve size geri iletimde bulunuyorum. Sözelleştiriyorum, ama bunun gerçekte pek de önemi yok. Diğer iletişimler çok, çok önemli.
Bunu bir an için hissedin. Sözcüklere ihtiyaç yok. Resimlere ihtiyaç yok. O, olabilecek herhangi bir sözcük ya da resimden çok daha fazlası ve biz oraya doğru gidiyoruz. Onun bütün yaptığı enerji ile olan ilişkiniz. Oh, nihayet yaralarla, sorunlarla ve bir sürü şeyle uğraşılan bu kadar yıldan, bu kadar on yıldan sonra, oraya gelebildik.
Onu, Korona Virüs sayesinde yaptınız. Yaptınız. Bunun hakkında birazdan konuşacağız. Onu, korona virus ile yaptınız. Yani, gezegen yaptı. Şimdi bunun ne kadar süreceği ile ilgili bir öngörüde bulunmayacağım. Sanırım, şimdilik ön görülerimle işim bitti. Neden, biliyor musunuz?
LINDA: Neden?!
ADAMUS: Teşekkür ederim. (güler) Kuthumi’nin bugün burada olduğundan haberim yoktu.
Neden? Gezegendeki en yetenekli ve hünerli medyum için bile zor; gezegende bundan sonrasında ne olacağı ile ilgili ön görüde bulunmak herhangi bir Yükselmiş Üstat için de zor. Herşey çok hızlı değişiyor, esasen zaman kırılmaları oluyor, herşey olduğu gibi olurken, gezegende neler olacağı bir anda değişebiliyor
Eskiden öngörüde bulunmak kolaydı. Oh, yani, üçyüz, dörtyüz yıl önce ben üçyüz, dörtyüz yıl sonrasını öngörebilirdim. Aynı eski şeyler, oldukça aynı eski şeyler olurdu. Şeyler bu kadar hızlı ilerlemezdi. Daha önce söylediğim gibi, burada ki herkes profeyonel medyum olabilirdi. Bütün yapmanız gereken şuydu- evet, öngörüler hava durumu gibidir-şeyler çoğunlukla bir önceki gün neyse ertesi gün de aynı olacaktır. Her üç-dört günde bir değişebilir ama tahmin oranlarınız yüzde 75 civarında doğru olacaktır. İnsanlar da buna bir sürü para ödeyeceklerdir. Evet, eğer profesyonel medyumsanız, birisi size gelir, ne giydiğine bir bakarsınız. Bu yarın ne giyeceklerini gösterir. Nasıl konuştuklarına, nasıl davrandıklarına, ne düşündüklerine bir bakarsınız, bu da yarın nasıl olacaklarını gösterir. Bu çağda, bu zamanda medyum olmak oldukça kolaydır
Ancak, şimdilerde, bir Büyük Yükselmiş Üstat için bile, hatta Büyük Yükselmiş Üstatlar Klübü Başkanı, için bile, zordur. Ben öngörülerim için mazeret göstermiyorum ama şeylerin çok hizli değiştiğini, söylüyorum. Çok hızlı.
Şu sözler; “yakınlık ve iletişim gerçekliği oluşturur.”, kendinizle nasıl olduğunuz ve nasıl iletişim kurduğunuz, enerjinizle mevcudiyetinizde nasıl olduğunuz, gerçekliğinizi oluşturur, anlamındadır. Bizim gittiğimiz yer………..oh, aklıma gelmişken, Van Morrison – Burada Van Morrison hayranı kimse var mı, bilmiyorum ama (bazıları alkışlarlar) – bazılarınız neden Van Morrison’a yakınlık hissediyor, biliyor musunuz? Van’ın, belkide Şambra olmadığı halde, Şambra ile olduğu kadar size yakın oluşu.
LINDA: Ohh.
ADAMUS: Özü, derinliği, ruhu ile.
Ben, Van Morrison’ a öğrettim. (bazıları kıkırdar). Ben bunu söylediğimde neden herkes gülüyor. Linda diyor ki, “Evet, Adamus Anayasayı yazmaya yardım etti.” Evet, ne olmuş yani? Ne yani, herkes etmedi mi? (daha fazla kıkırdamalar) Yaptığınız şeyle onur duyun ve sonra da onunla ilgili olarak gülebilin.
Yok, Van Morrison’u iyi tanırım. Benim bildiğim zamanlarda dişiydi ve hayli uzun zaman önce Gizem Okullarındaydı. Mükemmel bir öğrenciydi. Mükemmel. Çevresinde olmak eğlenceliydi. Çok, çok zeki, çok derindi. Adı …
LINDA: Vanessa.
ADAMUS: G-l-o-r-i-a. Gloria!
LINDA: Ohh! Evet! Evet!
ADAMUS: Ciddiyim.
LINDA: Yok, anladım!
ADAMUS: Kesinlikle ciddiyim.
LINDA: Sevdim bunu!
DAVE (Crash): Grubun adını hatırlıyor musun?
ADAMUS: Grup. O yaşamda mı? Biz de gruplar yoktu. Orkestralar vardı. Grup bu yaşamda, Dave Schemel, Crash, neydi adı?
LINDA: Van Morrison (Adamus kıkırdar).
ADAMUS: Hayır. Hayır.
TAD: O şarkıyı 15 yaşında söylüyordu, hatırlıyorum.
ADAMUS: Gloria. Evet, yani tabii şarkı yazar, o kadar geçmiş yaşam materyeli var elinde, ama güzel.
Zaman Kırılması
Evet, bunun için buradayız- ona ne diyordunuz? – Hemen hemen corona virüs sonrası çağ. Neredeyse. ProGnost 2021 Update, ‘deki benim destansı sunumumda Linda ve Cauldre’nin anlattığı gibi zaman kırılıyor. Ben size bunu söylemek zorunda değilim. Siz kendi hayatlarınızda zamanın parçalanmaya başladığını zaten biliyorsunuz.
Bazılarınız, “Oh, yaşlanıyorum. Hatırlayamıyorum” ya da “ Esrarlı sigarayı bırakmam lazım, çok fazla esrarlı ” yada benzeri şeyler söyleyeceksiniz. Ama öyle değil. Hayır, hayır, hayır. Bu saçmasapan düşünceleri bırakın. Zaman kırılıyor. Zaman yapıştırıcıdır, herşeyi bir arada tutan yer çekimi ve uzay, elektromanyetikler dahil herşeyin en kuvvetli yapıştırıcısı, ve o kırılıyor.
İnsanlar da onunla birlikte çatlayıp, zorlanacaklar çünkü zaman referans noktasıdır. Fiziksel gerçekliğin en çok kullanılan referans noktasıdır. Zaman parçalanıyor. Bu öyle bütünüyle kötü bir haber değil. Harika haber. Çoğu insan uzun zaman ne olduğunu asla anlayamayacak. Siz, tabii öncüler olarak, sizler buna cüret edenlersiniz. Sizler, bu gezegende daha önce hiç bir insanın gitmediği yere gidiyorsunuz- zamanın ötesi- ve bunu gayet biricik bir biçimde yapıyorsunuz. Sadece zamandan çıkarak æterna’ya girmek değil ama aynı anda her ikisinde birden olmak. (zamanda ve zamanın ötesinde) Bu- nasıl denir- kahrolası derecede inanılmaz, (bazıları kıkırdar).
Edith. Edith geçiş yaptığında, biz konuştuğumuzda, ilk söylediği şeylerden biri, “Adamus, bu dili habire neden kullandığını anlamıyorum. Çok kaba ve ben buna dayanamıyorum.” Demişti. Benim Edith’e yeminim var. “ siktir-lanet olası” dememeye – bir daha yemin etmemeye çalışacağım. (Güler) Çok özür dilerim. Çok özürler, Edith. (Adamus kıkırdar) Edith. Edith aklıma gelmişken, bugün burada.
LINDA: Mımm.
ADAMUS: Edith burada. (bazıları alkışlarlar) Bak, Edith, seni hatırlayacaklarını, söylemiştim. Edith’I kim unutabilir ki?
Evet, her neyse, zaman kırılıyor. Bu iyi haber. Kendinizi yönünü şaşırmış bir halde hissedeceksiniz. Bu normaldir. Zamanı ve tarihleri karıştıracaksınız çünkü son Şaudda söylediğimiz gibi, onlar birlikte akmaya başlayacaklar- geçmiş ve gelecek. Bu yani, – puufff! –şu sıralarda yaptığınız şeyin ne kadar destansı olduğunu tasvir edecek bir insan sözcüğü yok. Zaman ve uzay, geçmiş ve sizin gelecek dediğiniz, Şİmdi’ye geliyor, Üstat ve ruhla birlikte burada, bir araya geliyor.
Bu her zaman kolay değil çünkü siz kaç yaşamdan beri, bin yada daha fazla yaşamdan beri şeyleri yapma biçimine şartlanmıştınız. Ama siz çığır açıyorsunuz. Biz çığır açıyoruz. Karşılıklı etkileşime geçmeden önce burada bir an için durmak istiyorum. –İzleyici etkileşimi olamayan 18 ay geçirdim, yetişmem lazım, önümüzde uzun bir gün var bunun için (kıkırdar) – ama bir an için gerçekten ne yaptığınızı hissedin. Geçmiş, gelecek, ruh bir araya geliyor, bunun için çalışma yapmaksızın, bunu yapmak için bir sürü disipline girmeksizin, bir araya geliyorlar. Bu işe yaramaz, çünkü insan zihni onu karmakarışık eder. İnsan veçhesi onu karman çorman eder. Ama izin vererek “Bu benim ruhumun kaderi. Bu benim buraya gelme nedenim.” diyerek, derin bir nefes alırsınız. Derin bir nefes alır ve hayatınıza devam edersiniz.
(duraklama ve yağmur sesi işitilir,)
Tam zamanında, yağmur.
LINDA: Dolu yağıyor, sanki.
ADAMUS: VE güneş, İkisi bir arada, bak dışarıya.
LINDA: Oof!
ADAMUS: Yağmur ve güneş ışığı.
LINDA: Voa!
ADAMUS: İşte VE. Evet, işte bu VE.
Evet, arada sırada yaptığımız şeylerden biri (Adamus iç çeker) biliyorsunuz, bu biraz sert ama arada bir kıçınıza iyi bir tekme atmak gerekiyor.
LINDA: Nee?!
ADAMUS: Kıçınıza güzel bir tekme atmak, çünkü sıkışıp kalmak çok kolay. İnsanvari suçlama oyununa geri dönmek ve “Ben de yanlış olan ne?” demek kolay. Siz de yanlış bir şey yok. Sadece bazı çetin şeylerden geçiyorsunuz. Bu gezegene derinlemesine dalmış durumdasınız ve gezegen zaman, uzay ve yerçekimi ve benzerleri ile öylesine dolu durumda ki. Ama şimdi siz bunun ötesine geçiyorsunuz. Evet, tabii, bu biraz tuhaf olacak. Arada bir küçük bir kıç tekmesi iyidir. Benim Şambra’da sevdiğim şey, siz güzel bir kıç tekmesini seviyorsunuz. (Linda soluğunu tutar) Yoo, Linda seviyorlar. Örnek. Örnek bir; Haydi gelin. Haydi gelin. Tad haydi gel. (Tad, “Kıçıma tekme at ya da kıçımı öp” yazan ve üstüne para tutturulmuş tişörtüyle gelir). Tad, kıç tekmesi için hazır. Evet. (bazıları kıkırdar) Kıç tekmesi için parasını da getirmiş. Bunda bir yanlışlık var, ama.
TAD: Evet, tekmele ya da… (“Kıçımı öp” yazısını gösterir.).
ADAMUS: Eeh, eeh! Hayır, tekme iyidir. Tekme iyidir. Evet, evet. Ama burada bir dengesizlik var.
TAD: Oh, pekala, tamam. Buraya. (Banknotlardan birini “Kıçımı tekmele” yazısının üstüne alır)
ADAMUS: Hayır. Hayır, sadece …
TAD: Buraya.
ADAMUS: Evet. Pekala … (Adamus iç çeker) Pekala. (Adamus para saymaya başlar). Cauldre yeterli para bulundurmuyor …
TAD: Sana ödemeye?!
ADAMUS: Hayır, hayır. Ben sana ödüyorum. Ben kıç tekmelemeyi seviyorum.
TAD: Oh, bana ödeme yapılıyor.!!
ADAMUS: Evet, şimdi, eğer istersen …
TAD: Pekala!
ADAMUS: … eğil (izleyiciler “Voo!” derler ve bazıları alkışlarlar). Eğil ve işte başlıyoruz! (Adamus kıçına tekme atar gibi yapar, güler).
TAD: Voo! Sana söyleyeyim. Bu adamakıllı bir sopa oldu!
ADAMUS: Evet, sana kıç tekmeleri atacağım ve her birine yüz papel öderim.
TAD: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Adisyonuma yaz. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, Tad.
TAD: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet, Gary sana neden ekstradan bir yüz papel vermedi, dengelerdin, her köşeye bir tane koyardın?
GARY (Tad’in kocası): Bütün parayı alıyor.
ADAMUS: Bütün parayı alıyor. (Adamus kıkırdar). Evet, evet. Güzel.
TAD: Bütün parayı harcıyorum.
GARY: Evet.
ADAMUS: Pekala, bakın, buraya geldiniz ve para sadece akıyor. Sadece akıyor.
TAD: Evet, akıyor.
Koronavirus
Evet, biz yaşadık, biz korona virüsünün büyük kısmını geçirdik. Ben ona, KOVID. kOVID-19, demiyorum. Sanırım– Bugünler de ona ne deniyor? Kabul edilen adı ne?
LINDA: KOVID-19.
ADAMUS: Onu sevmedim.
LINDA: Çok kötü. Ne zaman bitecek?
ADAMUS: Ben, “Koronavirus.” demeyi seviyorum. Ben, “hükümdarlık virüsü.” demeyi, seviyorum.
LINDA: Ne zaman bitecek?
ADAMUS: Ben, “hükümdarlık virüsü.” demeyi, seviyorum. İnsanlar hazır olduğunda, bitecek.
LINDA: Ohhh! Gerçekten mi?! Gerçekten mi?!
ADAMUS: Ne, Dr. Doug’a kanal olmaya mı çalışıyorsun? (Linda soluksuz kalır) Ohh.
LINDA: Bütün bu virus varyantları? Gerçekten?!
ADAMUS: Biliyorsun, açıkladım. Kendimi tekrar, tekrar açıklamak zorunda değilim.
LINDA: Ne açıkladın?
ADAMUS: Ben bunu açıkladım – ve bunu birebir anlamda söylüyorum – koronavirus tam zamanında geldi. Her şeyi bir parça yavaşlattı; insanların hayatlarında bir çok dikkat dağılmasına neden oldu. Bu iyi bir şeydi, çünkü insanların arada bir kıçlarına tekmeye ya da korona ile tekmelenmelerine gerek var. Böyle olduğu zaman bir şeyler değişecektir ve ben gerçekten insanlıkta belki de uzun zamandır bu kadar zekice bir düzenleme olmadığını, derinden hissediyorum.
İnsanlık, pek de akıllı değil, bunu negatif anlamda söylemiyorum (bazıları kıkırdarlar) ama bu yani, bir gerçek, bir olgu. İnsanlar, hatta bir çok Şambra bile şu komplo teorilerine giriyorlar, özellikle hükümetle ilgili olarak. Merhaba. Ben bir komplonun başarıyla üstesinden gelecek bir hükümetle hiç karşılaşmadım. (bazıları kıkırdar) Hükümet çalışanları – oh, burada bir kaç kişi var. Özür dilerim. Kerri dışarı çıkıp, bir şeylerle meşgul olur musun? (Kerri diğer odadan seslenir. Adamus güler) Hükümet çalışanları, dokuzda işe başlarlar. Onda işleri biter ama dörde kadar işte kalırlar. (daha fazla kıkırdamalar). Bay bay, Kerri! (Adamus kıkırdar) Bir komplo yapacaklarsa da, yani, yetersizler. Nasıl … selam, Kerri!
KERRI: Ben 9:30.’da başlıyorum
ADAMUS: 9:30 da başlıyor, dokuzda değil. Peki, kaçta çıkıyorsun?
KERRI: Altı, yedi civarı.
ADAMUS: Gerçekten mi? Okey. Bu güzel. Hayır, sen tipik bir hükümet çalışanı değilsin. Sen implantsın.
KERRI: Ben hiç de tipik çalışan değilim.
ADAMUS: Hayır, sen bir plantsın.
KERRI: Ne yapıyorum ben?
ADAMUS: Kahrolası ışığını ışıtıyorsun! Birisi bunu yapacak. Günaydın! yaniii.
KERRI: Bana daha fazla ödemeliler.
ADAMUS: Onlara orada olduğunu söyle. Işığını yükselttiğini söyle, şimdi de maaşını yükseltmek istiyorsun.
KERRI: Okey, sen bana söylüyorsun, ben de onlara söyleyeceğim.
ADAMUS: Bunu yapacağım. Okey. (bir kaç kişi kıkırdar) Kerri iyi bir tartışmacı. Nerede kalmıştık?
Komplolar. Bırakın bunları, haydi! Lütfen, insanlar haydi! Nasıl bir dikkat dağıtıcı ki, o olmasa mükemmel harika bir Gerçekleştirim olacak. Yani, amma dikkat dağıtıcı, demek istedim. Çoğu hükümet- hayır, hiç biri- şu sıralarda gezegende, uzun dönemde bir komplonun üstesinden gelebilecek kapasitede değil. Hükümetten söz ediyoruz! Ticariler, eh, bir dereceye kadar ama aslında sonuç odaklılar. Eğer nihayette, sonuca hizmet etmezse, komploya devam etmezler.
Bildiğiniz üzere, evet, şeyler sürüp gidip gidiyor. Habire entrika içinde olan insanlar var. Gezegende çok dengesizlik var ama allahtan Şambranın çoğu derin bir nefes alıp, “Bu bana ait değil. Bu şu anda olsa da, bana ait değil.” diyor. Bu yüzden, sizin enerjiniz onun içinde pislenmiyor. Edith’in hatrına kötü bir sözcük söylemedim. – sizin enerjiniz onunla kirlenmiyor ve sizi etkilemiyor. Gezegendeki diğer insanları etkileyebilir. Sizi etkilemez.
Sonuç, korona virus – Hükümdarlık – anlamına geldiği için, “korona” sözcüğünü seviyorum, eski sistemlerin yıkılışı ve nihayetinde pratik düzeyde, materyal düzeyde en büyük etkisi finansta oluyor. Bakın koronanın yaptıklarına. Yani, herşeyi nasıl da değiştirdiğine bakın. Konuya derinlemesine baktığınızda, meselenin insanların işsiz kalması olmadığını, ben de dahil olmak üzere kim bilebilirdi? Mesele, işler için yeterli çalışan olmaması değil. Bu size ne anlatıyor? Bu korona zamanında hayata bir şey geçti. Şeyler değişti. Eğer çalışacak kişiler ortaya çıkarsa, ekonomi, daha önce olmadığı kadar dinamik.
Ama kim tahmin edebilirdi? İlk defa koronavirüs ortaya çıktığında, ortak sağduyu ya da düşünce tam zıt yöndeydi. Şu sıralarda, en çok da sizin hayatınızda olmak üzere her şey çok hızlı değişiyor. Siz dünyanın geriye kalanını hatta Şambrayı bile bırakın. Hayatınızda, her şey çok hızlı değişiyor.
Şu sıralarda yaptığınız planlar- pek fazla değil. Bu iyi haber, çünkü şu sıralarda yaptığınız planlar eski insan deneyimlerinize, çok fazlasıyla geçmişe, insan ihtiyaçları dediklerinize dayanıyor ve bunlar çok hızlıca değişecek. Buna hazır olun. Ben Kırmızı Çember elemanlarının geçenlerde bir araya gelerek, geleceği planladıklarını duydum. (bazıları kıkırdarlar) Bu değişecek. Çok farklı olacak.
Planlar güzeldirler. Onlar insanı rahat hissettirir. Gizliden gizliye, alttan alta bir güvenliğe sahip olunduğunu düşündürür. Ama realite, güvenlik ağının olmadığıdır. Gerçek realite ise yukarı bakmanız gerektiği yerde, acaba niye aşağıya baktığınızdır? Hımm. Öylesine söyledim.
Koronavirüs yoluyla siz bunu yaptınız. Bir süre daha tekrarlar olacaktır. Çok derin bir temizlik oluyor. Yani, güzel bir banyo yapmakla, hafif bir duş almanın farkını bilirsiniz. Biraz temizlenir ve doğrudan doğruya yaptığınız şeye geri koşarsınız. İnsanlık derin temizlik istedi. "Tam temizlik" istediler ve olan budur. Bu koronavirüsün sonucu olarak, dalga dalga değişiklikler geliyor. Dalga dalga oluyor, evet bu sadece yüzeysel bir temizlik değildi.
Başlangıçta çok zekice bir plandı ve yol boyunca daha da zekice oldu. Zekiceydi çünkü gezegenin değişim zamanıydı. Sanırım, bunda hepimiz hemfikiriz. Bu hemen bir yeni lider seçmek değil, çünkü şu sıralarda lider yok. Biraz makyaj yapılmış, süslenmiş eski liderler var.
Ama dahiceydi. Savaş olmadı, evet çok insan öldü. Ama– Cauldre böyle söylememden hoşlanmıyor – ama bu insanlar bir biçimde öleceklerdi. (Linda suratını asar ve Adamus kıkırdar). Öyle demek istemedim. Gezegende sınırlı bir süre kalacaklarını biliyorlardı, demek istedim. Bir şey olmasa, başka bir şey olacaktı. Onlar kalmak istemediler. Suçlamak yerine bunu kabulde olun ve bunun için şefkat duyun. Bu herhangi bir savaştan çok daha az yıkıcıydı. Zeki bir plandı, çünkü geçmişte, hep “Ugh! Değişim zamanı. Haydi savaş yapalım.” şeklinde olurdu. Ya da Atlantis gibi muazzam doğal afetler olurdu. Atlantis gibi olmadı yani diğer bir anlatımla doğal felaketle ortalık silinip süpürülmedi çünkü, siz bunu biliyordunuz ve bu yoldan olmasını istemediniz. Siz “Bunu daha önce yaşadık. Aynı şeyi tekrar yapmayalım.” dediniz.
Evet, bu yüzden değişimin korona virüsü ile başlaması çok zekiceydi. Korona virus gezegende daha henüz idrakine bile varamadığınız değişikliklere neden oldu. Geçtiğimiz bir, bir buçuk yılda sadece teknoloji sektöründe olan değişimlere bakın. İnsanlar biraz olsun yavaşladıklarında, kendileri ile daha fazla kaldılar – işe gitmediler, bozucu bir çevre içinde değildiler, evlerindeydiler, bu da olan şeylerde atılan adımları büyük ölçüde artırdı – teknoloji yükseldi. Göreceksiniz, önümüzdeki bir kaç yıl içinde nelerin geliştiğini, korona virus sürecinde nelerin kuluçkaya yattığını belgeleyeceğiz. Bu gerçekten fenomenal (olağanüstü).
İnsanların kendilerini algılama biçimleri değişti. Büyük bir grup artık işlerine dönmeyecekler. Bu da güzel bir şey. Çünkü, geçmişte birçokları drone'lar (iş robotu) gibiydiler, her sabah erkenden kalkıyorlardı, aynı eski eylemleri yapıyorlardı, gerçekten istemedikleri işe gidiyorlardı, hücrelerinde oturuyorlardı, gün be gün angarya içindeydiler. –sevmedikleri bir patron, tatmin etmeyen bir iş. Gezegende milyonlarca, milyonlarca, milyonlarca insan, “Yeter artık. Yeter artık.” dedi. Bu size tanıdık geliyor mu? Çünkü çoğunuz bunu ilk önce yapmıştı.
Zamanı gelecek– Ben; Cauldre, Linda, ve Kırmızı Çember elemanları ile çalışacağım – geçtiğimiz 20 yılda Şambranın yaptıklarının ve takiben gezegendeki değişimlerin bir zaman çizelgesini hazırlayacağız ve siz de değişimlerin bir mi, beş yıl mı sonra mı olduğunu- ellerimi böyle ayrı tutuyorum çünkü ilk önce siz yapıyorsunuz, takiben gezegende oluyor (Ellerini tekrar birleştirir) – göreceksiniz. Toplantılarımızda kullandığımız sözcükler, sizin sözcükleriniz şimdilerde günlük hayatta ortaya çıkıyor. Siz adımı atıyorsunuz. İlginç olan, sizin olduğunuz yer ile kitle bilincinin olduğu yer arasında daha önce çok büyük ayırım vardı. Genel kitle bilinci sizi hızlı yakalıyor ve zaman kırılması ile birlikte, "sizin yapmanız ile gezegende olan" arasındaki gecikme faktörü giderek azalıyor.
Sizin bir ara “kim, ben mi?” kompleksiniz vardı. “Kim, ben mi? Gezegende değişiklik yapacağım? Sabahları yatağımdan bile kalkamıyorum. Kahveme krema koymaya gidiyorum ve ekşi oluyor çünkü dolaba koymayı unutmuşum, kim, ben mi??! Gezegende değişim yapacak olan?” Albert Einstein ayakkabılarını bağlayamıyordu. Zor zamanlar geçirdi. İnsanlar onu yemek pişirmekten uzak tutmaya çalışıyorlardı çünkü o tam bir felaketti. Ama yine de nesillerin en zeki insanlarından biriydi.
Şu sıralarda yaptığınız şeyin, ayakkabılarınızı ne kadar güzel bağladığınızla bir ilgisi yok. (Linda kıkırdar) Yani, yataktan kalkmanızla da ilgisi yok. Siz zamanın nasıl geçtiğini, saatin kaç olduğunu unutuyorsunuz, toplantılar ve randevulara geç kalıyorsunuz ve çoğunlukla hangi gün olduğunu bile bilmiyorsunuz. Bana gece hayalet gibi bir halde gelip, konuşuyorsunuz. Ben de şu travma analizcilerinden biri gibiyim ve size” Pekala, gözlerimin içine bak ve şimdi bana hangi gün olduğunu söyle?” der, gibiyim. (güler)
“Oh, hiç fikrim yok.”
Sonra, “Pekala, ismin ne?” gibi.
“Hangi ismim? Bir çok ismim var.” (daha fazla kıkırdamalar) “Hangi yaşamımdan söz ediyorsun? Onların hepsi …”
Zaman kırılıyor ve evet, bizim buna gülmemiz lazım. Bizim bununla eğlenmemiz lazım. Bu gerçekten, gerçekten iyi bir şey.
İzleyici Etkileşimi
Evet, konuyu dağıttım. İzleyici etkileşimine başlamam gerek. 18 ay oldu. Ne yapacağımı bilip bilmediğimi, bilmiyorum. Burada kendim olurken biraz yardıma ihtiyacım olabilir –iğrenç, provokatif, sinir edici.
LINDA: Hayır, hayır, hayır! O sana doğal olarak gelir. Dert etme.
ADAMUS: Oh, haklısın. Haklısın.
LINDA: Üzülecek bir şey yok.
ADAMUS: Doğal, tamam.
LINDA: Hayır! Hayır, hayır, hayır!
ADAMUS: Pekala. O zaman …
LINDA: Sen yapabilirsin. Biz seni kutluyoruz. Biz bunu yapabiliriz! Biz bunu yapabiliriz! Biz bunu yapabilirzzz!
ADAMUS: Tanrım! (güler) Pekala. O zaman neden mikrofonu alıp da, çıkıp bir yere gitmiyorsun?
LINDA: Sen beni kovaladın mı yani?
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Ben sadece bir dakikanı alıp, geçtiğimiz 18 ayda senin onca zırvayı yüklenmeni takdir etmek istedim. (Linda güler, izleyiciler alkışlarlar). Oh!
LINDA: Bir meydan okumaydı. Onur duydum. Çok teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet. Ama şimdi bu rolü bırakabilirsin …
LINDA: Oh, doğru!
ADAMUS: … ve de sinir edici mikrofon tutuculuğa geri dönebilirsin. (Linda kıkırdar).
Bir kaç uyarıda bulunayım. Eğer mikrofonu istemiyorsanız, lütfen (kafasını öne eğer; bazıları kıkırdar) böyle oturmayın. Linda’nın deli saçması bir dedektörü var ve onu her zaman Cauldre için kullanıyor. (Linda kıkırdar) Linda bilir, bu bir iletişim gibi, siz eğer böyle yaparsanız (kafasını öne eğer) Linda sizin” Ben değil, Linda” diye çığlık attığınızı hisseder. Bir çeşit ağır çekimde “Haaayııırrrr!” Diğer taraftan, öbür yönde gider ve elinizi sallayarak– “Mikrofonu ben alacağım. Mikrofonu ben alacağım!” – yaparsanız, görmezden gelir. Linda en ilginç olanları bulur.
Evet, Linda, Linda izleyicilerin yanına giderken, ona yardımcı olalım. (izleyiciler alkışlarlar) Şambra…
LINDA: Onur duyarım!
ADAMUS: … mikrofonu ile.
LINDA: Benim için şereftir. (alkışlar devam eder) Düşünenleri arıyorum! (kıkırdarlar)
İlk Soru
ADAMUS: Başlarken sorumuz. Korona Virüs döneminde elde ettiğiniz en önemli kişisel çıkarımınız nedir? Gezegenin değil, sizin. Bilgeliği neydi? Sizin en büyük kişisel “ aha” nız neydi? Eğer olmadıysa da, bir tane uydurun. Bunu söylüyorum, çünkü bildiğiniz gibi, sıkışıp kalıyorsunuz, kafanızda kalıyorsunuz, düşünemiyor gibi oluyorsunuz, “Benim çıkarımım yoktu” (kuru sesle) gibi. Evet, vardı! Yoksa bu soruyu sormazdım, Linda’da size mikrofon tutmazdı. Bir şey uydurun; siz uydurmuyorsunuz. Söyleyeceğiniz yalan değil. Uydurmuyorsunuz; orada olan bir şeye refere ediyorsunuz ve enerjiyi hareket ettiriyorsunuz ve takiben gerçek yanıtı anlıyorsunuz.
Evet, Linda, ilk yıldızımız kim bugün?
LINDA: Mary Sue.
ADAMUS: Mary Sue Dickerson. Tekrar hoş geldin, Mary (izleyiciler alkışlarlar).
MARY SUE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Korona Virüs zamanında en büyük kişisel çıkarımın neydi?
MARY SUE: Yalnız olmayı ne kadar çok sevdiğim.
ADAMUS: Yalnız. Evet. Başka böyle hisseden var mı? Evet. Yalnız olmak.
LINDA: İlginç.
ADAMUS: Bunu yapmaya zorlanmadığınızda, yapmaya eğilim duyuyorsunuz.
MARY SUE: Her zaman meşgul olmamak.
ADAMUS: Her zaman meşgul olmamak. Sadece- sanırım herkes için bu dönemin en harika güzelliklerden biri bu.
MARY SUE: Senin materyellerini dinlemek için zaman olması. (güler).
ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle. Bunu hissedelim haydi. Çok zamanınız vardı. (Mary Sue kıkırdar). Ama onlar gerçekten Şambra materyalleri. Eh, yani, ben sadece burada biraz dikkat dağıtıyorum, böylece sindirebilin diye.
MARY SUE: Okey.
ADAMUS: Şambra kütrüphanesinde öylesine bilgelik zenginliği var ki.
MARY SUE: Evet.
ADAMUS: Bunu siz yaptınız. Geçtiğimiz 20 yılda siz topladınız. Şimdilerde üzerinde çalışıyoruz- yani, öyle çalışmak, çalışmak gibi değil- ama bizden sonra gelenler için bir araya getiriyoruz ve bu çok güzel. Geri gidip dinleyin. Kendi sesinizi işitin –içinde kendi sesinizi duyun. Bu önemli kısmı. Biliyorsunuz, siz bir düzeyde Cauldre’nin sesini duyuyorsunuz ama içinde kendi sesinizi duyun.
MARY SUE: Evet.
ADAMUS: Güzel. Tekrar eder misin?
MARY SUE: Evet.
ADAMUS: Yaparsın. (Mary Sue kıkırdar) Evet.
MARY SUE: Bir de diğer düzeyde bir çok şeyi kuvvetle anlamaya başlıyorum…
ADAMUS: Evet.
MARY SUE: … bunları daha önce anlamaya zaman ayırmamışım.
ADAMUS: Bana bir örneğini ver.
MARY SUE: Benim hislerim var ve onlarla özdeşleşmemekle gayet iyiyim.
ADAMUS: Ah! Bunu kameraya tekrar etmeni istiyorum. (Mary Sue kıkırdar). Şu kamera.
MARY SUE: Okey. Ben …
ADAMUS: Bu Dave.
MARY SUE: Merhaba!
ADAMUS: Kamera tam şurada!
MARY SUE: Oh, okey (güler). Hayır, Ben…
ADAMUS: Crash’ a konuşabilirsin. Hoş bir adamdır.
MARY SUE: Nerden geldiğini bilmediğim hislerim var ve – şey, bekle bir dakika.
ADAMUS: Voaa, Vooa, Vooa, Vooa! Evet! (Adamus kıkırdar)
MARY SUE: Bunu söylemem beklenmiyordu.
ADAMUS: Eghhhhh!
MARY SUE: Okey. Özdeşleşmediğim hislerim var …
ADAMUS: “Özdeşleşmek zorunda olmadığım hisler.”
MARY SUE: Özdeşleşmek zorunda …
ADAMUS: Nokta.
MARY SUE: … değilim …
ADAMUS: Nokta! Nokta!
MARY SUE: … bu realite ile.
ADAMUS: Nokta. Evet, yalnızca …..evet, teşekkür ederim.
MARY SUE: Okey.
ADAMUS: Evet, özdeşleşmek zorunda olmadığınız hisler. Başlangıçta biraz meydan okuyucu çünkü siz, “Vooaaa! Bir şey hissediyorum. Buna bir isim koymam gerek. Buna bir duygu ve yargı eklemem gerek. Onu sevdim mi, sevmedim mi? Bu ne demek? Bana ne demeye çalışıyor?” gibisiniz. Hayır.
Bir bakıma hissettiğinizde bir güzellik var ve özdeşleşmek zorunda değilsiniz. Duygu bir süre doğal olarak sürecek. Siz onunla özdeşleşme çabasına girmediğinizde, o insan zihninin genişlemesine izin verir ve bunu karşılayan daha yüksek bir bilinç düzeyine ilerler. Duygunun düzeyine kendini indirip büzüşmek yerine, açılır, genişler. Sonra bir "ara zaman"da kalırsınız- özdeşleşme yoktur ve gayet sessiz ve boş görünür ve ardından birdenbire çözülür ve koca bir “Fyuuyyy!” sizi sarar. Hâlâ sözcükler ya da resimler ya da yargılar yoktur. Kocaman bir “fiyuuuu” olur ve bununla aklınız başınızdan gider, buna gark olursunuz ve bu çok güzeldir. Sonra, onunla özdeşleşmek istemediğiniz bir nokta gelir ve “Ben buna bir etiket koymak istemiyorum. Bu çok kıymetli ve hepsi benim. Onu tanımlamaya çabalamıyorum ya da bir kutunun içine koymak istemiyorum.” dersiniz.
MARY SUE: Evet.
ADAMUS: Nihayetinde, zihin fırsat bulup yükselecek ve size bazı tanımlar verecek ama kapalı bir tanımlama değil. Bu güzel. Gittiğimiz yer burası.
MARY SUE: Okey.
ADAMUS: Sözele girmeksizin iletişim yeteneği. Hâlâ sözel de olabilirsiniz, benim şimdi yaptığım gibi ama gerçekten olan şey aslında burada- sözel olmayan yerde. Çoğu insan – şizzzzttt! – diye hemen bunu geçer, en azından şu sıralarda. Bizim gittiğimiz yer orası. Bu, sizin – ohh, bu çok güzel –dediğiniz zaman, sizin konuşmadığınız zaman– hani biliyorsunuz, bazılarınız ağaçlarla konuşmaya çabalıyorsunuz. Bunun ne kadar tuhaf olduğunu anlıyor musunuz? (bazıları kıkırdalar) Hayır, değil. (Adamus kıkırdar). Ağaçlarla ya da hayvanlarla ya da herneyse konuşuyorsunuz ama hâlâ insan dilini kullanıyorsunuz. Hâlâ düşüncelerinizi ve duygularınızı kullanıyorsunuz. Bu iletişimin gittiği yer değil. İletişimin bunlardan hiçbirine gereksinimi yok. O, tamamen yeni bir dünyaya açılıyor. Duyumlarınıza açılıyor. Evet, söylediğini sevdim.
MARY SUE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, Mary Sue.
Sonraki. Korona virüsten çıkarımınız nedir? Hım? Evet, ‘kim ben mi’ deyişiniz orada duruyor. (Adamus kıkırdar).
JOEP: Kim, ben mi?
ADAMUS: Kim, ben mi?!
JOEP: Evet, Mary Sue’ nin dediğinin aynısı da ben de oldu. Gerçekten kendimle arkadaşlığı sevdim.
ADAMUS: Evet. Siz genellikle – göreceli olarak kendinizle olmaktan rahattınız.
JOEP: Mım hımm. Evet.
ADAMUS: Hatta zaman zaman aşırı derecede. (Joep kıkırdar), bu defa farklı olan kısım neresiydi?
JOEP: Evet, tek bir şey. Sonunda kendi yerime taşındım.
ADAMUS: Oh, güzel, güzel. Kameraya doğru tekrar söyler misin, sonunda ne?
JOEP: Sonunda kendi yerime taşındım.
ADAMUS: Pekala, yani bu ne demek oluyor?
JOEP: Bir çok düzeylerde.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Yani, sıklıkla, tekraren, siz düşünüyorsunuz ki; "bu adam kendi evini aldı, dairesini yani her neyse aldı, tamamen kendi kendine!" diye düşünüyorsunuz. Hayır, bu aslında realitenin sembolü; Joep, kendi yerine taşınıyor.
JOEP: Evet.
ADAMUS: Sizin hiç bu kadar rahat olmadığınız bir yer daha güzel söylersek, aslında o hep orada olduğu halde habire arayıp durduğunuz yer. Ama bir süre için aramak daha eğlenceliydi.
JOEP: Arayış.
ADAMUS: Ama, şimdi arayamadınız çünkü her şey kapandı, hem dış dünyada hem de iç dünyada her şey kapandı ve siz de kendi yerinize gitmek zorunda kaldınız. Vayyy. Yerin nasıl?
JOEP: Büyük.
ADAMUS: Evet. Güzel. Her zaman daha da büyüyor.
JOEP: Evet, giderek büyüyor. Evet.
ADAMUS: Güzel.
JOEP: Evet, artık hiç bir yere gitmek bile istemeyeceğim noktaya kadar büyüyor.
ADAMUS: Çoğunuz Joey’i geçmişten, burada canlı yayında bulunmasından ya da online olarak biliyorsunuz. Enerjin farklı, Joey. Yani, tamamen farklı. Evet, sana iyi hizmet etmiş.
JOEP: Evet, etti.
ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim. Güzel. Bir kaç kişi daha. Koronavirüsten çıkarımlarınız, nam-ı diğer KOVID. Merhaba, Vince.
VINCE: Merhaba! Nasılsın?
ADAMUS: Muhteşem, her zaman olduğu gibi. (Adamus kıkırdar). Sen nasılsın?
VINCE: Gayet iyiyim.
ADAMUS: Bu yanıtı sevmedim.
VINCE: Bunu biliyorum.
ADAMUS: Evet. (Adamus kıkırdar) Bir an için bize saçmalayabilir misin?
VINCE: Tamam.
ADAMUS: Hey, Vince, nasıl gidiyor?
VINCE: Ohhh! (kıkırdarlar) Anlatması uzun hikaye olur.
ADAMUS: Okey.
VINCE: Ama öncelikle arkadaşımıza, Beirta’ya merhaba demek istiyorum, Chartres’ okulundan ve Karnak seyahatinden.
ADAMUS: Okey, harika. Güzel. Güzel.
VINCE: Benim öğrendiğim–hâlâ bunun izleri ile uğraşıp duruyorum –zamanım ve enerjime değecek çok az şey var.
ADAMUS: İlginç. Yani ne demek istiyorsun?
VINCE: İşte, bir adam bulup pencereleri yıkatmak gibi.
ADAMUS: Tamam. (Adamus kıkırdar).
VINCE: Hala oradalar.
ADAMUS: Tamam.
VINCE: Hala ışık ve karanlığı görebiliyoruz.
ADAMUS: Bir nevi. Evet. Evet. Evet.
VINCE: Ama ben huysuzlaşıyorum, bazen senin de olduğun gibi. (bazıları kıkırdar).
ADAMUS: Benim ki rol. Tamamen oynamak.
VINCE: Evet, benim ki rol değil! (Vince güler)
ADAMUS: Bu gece Yükselmiş Üstatlar Klübüne gittiğim zaman, “Evet, sana huysuz, diyorlar.” deyişlerini duymak zorunda kalacağım (güler) Huysuz?! Kendimi tanımlamak için kullandığım sözcüklerden biri huysuz.. Aslında değil. Ama devam et, Vince. Yanlış fikrini ileri sürme hakkın var. (daha fazla kıkırdamalar).
VINCE: Evet, yani. Ben kesinilikle kendimim ve onlar benim fikirlerim. (kıkırdarlar) Ama dışarıda can sıkmaya değmeyecek bir sürü şey var.
ADAMUS: Doğru. Doğru. Ama gerçekten değil. O kadar da önemli değil.
VINCE: Ben de bunu gözden kaçırmıyorum.
ADAMUS: Evet, güzel. O kadar da önemli değil. Bütün bu Koronavirüs döneminde olgulardan birinin de– özellikle Avrupa ve Amerika’da – yaşadığınız bu zor zamanlarda, bir şey yapmak için hiç kimseyi bulamamanız ilginç değil mi. Burada Kolorado’da olsun ya da Amerika’da herhangi başka bir yerde olsun, Avrupa’da birçok yerde, her yerde bir cam yıkayıcı bulabilirdiniz ve camlarınızı yıkatırdınız, ayda bir ya da her ne zamansa, ama şimdi hiç kimseyi bulamıyorsunuz. Ne oldu? Bu insanlar gittiler mi?
VINCE: Onlar da aynı idrake vardılar.
ADAMUS: Öyle oldu! “Vince’in camlarını yıkamaktan bıktım. Hayatımda yapacağım daha iyi şeyler var.” (bazıları kıkırdarlar). Daha buz dağının ucunu bile görmeye başlamadan, anlamadan bunların olması sosyal bir fenomen ve gerçekte –bu gerçekten tuhaf. Bunu Cauldre ile ele almam gerek – dışarıda daha az cam yıkayıcısı da yok. Aynı sayıda cam yıkayıcıları var ve siz sadece onları bulamıyorsunuz.
Kendi evinize bakım gösterme zamanı. Bu hayli tuhaf bir şey. Çünkü gayet doğrusal düzeyde, “Evet, aynı sayıda pencere var, aynı sayıda cam yıkayıcısı var, bu nedenle benim pencerelerimi yıkatmam çok kolay olmalı.” diyorsunuz. Ama bu zaman kırılması olayında bir şey var ve birdenbire hiç bir cam yıkayıcısı bulamıyorsunuz. Çünkü gerçekten neyin önemli olduğu üzerine tefekkür zamanı yada metaforik konuşursak kendi evinizi temizlemeniz, kendi camlarınızı kendinizin yıkamanızın zamanı. Evet. Vince’in evine gidip biraz bir şeyler yapmak isteyen …? (bazıları kıkırdar). Teşekkür ederim, Vince.
Bir tane daha.
LINDA: (fısıldar) Okey.
ADAMUS: Bir tane daha. Koronavirüs dönemi çıkarımları?
JULIE: Kesinlikle kaleydoskoptan keyif almak. Çok miktarda akış ve gerçekten çeşitliliği sevmek.
ADAMUS: Sen doktorsun, değil mi.
JULIE: Hı-hı.
ADAMUS: Mesleğinde gördüğün değişiklikler neler?
JULIE: Çok sayıda online. Dışarıda insanlarla görüşme. Çok esneklik var.
ADAMUS: Evet. Daha yoğun? Daha sakin?
JULIE: Yok, sakin.
ADAMUS: Sakin. İşinden çok daha fazla zevk alıyorsun?
JULIE: Evet.
ADAMUS: Güzel. Güzel. Evet, çıkarımın, bunu nasıl ifade edersin?
JULIE: Ben çeşitliliği sevdim.
ADAMUS: Evet, evet.
JULIE: Bana sadece daha fazla fırsat getirdi.
ADAMUS: Çeşitlilik potansiyelleri.
JULIE: Hıı-hı.
ADAMUS: Evet, kesinlikle. Güzel. Bir tane daha yapalım. Çok teşekkürler, Julie.
LINDA: Bir tane daha mı dedin?
ADAMUS: Bir tane daha.
LINDA: Bir tane daha. Ooh! Do-do, do-do. Do-do, do-do …
ADAMUS: Ooh! Ooh! Ooh!
LINDA: (Jaws filminden taklit sesler çıkarmaya devam ederek) … do-do, do-do.
ADAMUS: Fırsat kolluyor. Uh-oh! Uh-oh! (Linda kıkırdar)
ADAMUS: Korona Virüs döneminde kişisel çıkarımın.
LUCRETIA: Realitemi sahiplenmek.
ADAMUS: Realiteni sahiplen. Bu kulağa hoş geliyor. Ne anlama geliyor?
LUCRETIA: Herkes evlerindeyken, benim dışarı çıkmam anlamına geliyor. Uçtum ben, tüm uçak benimdi, seyahat ettim.
ADAMUS: Koronavirüs dönemi boyunca mı?
LUCRETIA: Evet, koronavirüs döneminde, hayatımın en destansı zamanını geçirdim.
ADAMUS: Nerelere gittin?
LUCRETIA: Hawaii, Sedona, California, New Mexico, Texas’a gittim.
ADAMUS: Sedona’da sana, (güler), “Adamus’u tanıyor musun? Son zamanlarda nerelerde?” diye soran kimse oldu mu?
LUCRETIA: Ben aslında oraya girmeden: “Adamus’u tanımıyorum” (bir çok kişi alkışlarlar). Kendi isteğimle buradayım!” diye pankart açtım.
ADAMUS: Evet, ama insanlar neyi görüyor, biliyorsun. İnsanlar sadece “Adamus” kısmını görüyor, değil mi.
LUCRETIA: Evet!
ADAMUS: Evet, evet, evet! Evet!
LUCRETIA: Hayır, seni tanıdığımı söylemekten onur duyarım.
ADAMUS: Yani, ben biraz …
LUCRETIA: Sonuçta, benim realitem olmadığını anladım.
ADAMUS: Tüm kapalı kalış süresinde.
LUCRETIA: Tüm koronavirüs döneminde.
ADAMUS: Evet.
LUCRETIA: Seyahat ediyordum, uçuyordum, araba kullanıyordum.
ADAMUS: Sen içerde oturmuyordun ve …
LUCRETIA: Oh, hayır.
ADAMUS: … yalnızca … oh, okey.
LUCRETIA: Hiçbirşey.
ADAMUS: Maske taktın mı?
LUCRETIA: Mecbur kaldığımda taktım.
ADAMUS: Aşı oldun mu?
LUCRETIA: Olmadım…..hayır.
ADAMUS: Okey, benim bu konuyla sorunum yok.
LUCRETIA: Sarılayım mı? Seni kucaklayım mı?
ADAMUS: Evet. Ben bundan kaygılanmam. Cauldre gerçekten hasta olabilir, ama … (güler)
LINDA: Cauldre aşı olmuştu. (kucaklaşırlar).
ADAMUS: Teşekkür ederim.
LUCRETIA: Teşekkür ederim.
.
ADAMUS: Bzzzzzt! sırtından dürterek) Okey, şimdi aşılandı (kıkırdar). Enerji, aşısı. Evet.
Oh, haydi aşılar hakkında konuşalım. Ne büyük komplo. İnsanlığı daha önce hiç olmadığı kadar bölmek için ne harika büyük bir yol. Biliyorsunuz, medikal bir şey de değil. Aslında, medikal araştırmalarla gereken iş görüldü ve gezegende yeni insan türlerine yeni yollar açıldı, diyecek kadar ileri gideceğim. RNA ve diğer farklı çalışmalardaki anlayışlar, özellikle zihnin nöron aktivitesinde çalışmaya başlamaları- nörotik değil, nöronik- olgusal, inanılmaz.
Aşı, komplo mu? Size kalmış. Size kalmış. Eğer aşılanmak istemiyorsanız, bu bir sorun değil. Eğer aşılanmak istiyorsanız, bu da sorun değil. Yani, - Şambranın, çoğu bunun ötesine geçti. "Bu savaşa girecek miyiz?" gibi. Bu şeye karışacak mıyız? Gerçekten bunun uzaylı, hükümet komplosu yada benzeri bir şey olduğununa inanan kimse var mı? Demek istediğim, lütfen bu gezegende oyun oynamayacağız, yapmamız gereken işler var. Haydi devam edelim. Pekala. Tamam.
Linda, nerede kalmıştık ? Bu kısmı, halletmiştik.
LINDA: Nerede istiyorsan. Nerede istersen.
ADAMUS: Güzel. Bununla derin bir nefes alalım.
Koronavirüs döneminden çıkarımlarınız, ben size bunun hakkında küçük bir hikaye yazmanızı öneriyorum. Bir amatör film bir şey yapın. Önümüzdeki bir kaç yıl sonra seyrettiğinizde çok eğleneceksiniz. Bu dönem boyunca gezegende çok şey ileri gitti, bu sessiz zaman dönemi boyunca. Evet, bazı insanlar için sinir bozucuydu ve ilişkilerde zorluklar oldu, okulda çocuklarınız varsa zordu. Hepsinin üstünde, bütün bunların sonucunda olan şey gezegende benim dahice diyeceğim bir yolla değişim oldu. Bu deha devam ediyor, tıpkı benim bunun uzun süreceğine dair öngörüm gibi. Deha… (Adamus kıkırdar) … deha devam ediyor.
Evet, bununla derin bir nefes alalım. Bu şovumuzun sonraki kısmına geçelim. Çok eğleniyorum. Şambra ile yeniden beraber olmak güzel. Beraberdik ama böyle değildi.
İkinci Soru
Bir sonraki. Bir sonraki soru. Mikrofonla hazır ol, sevgili Linda. Bugün meşgul olacağını söyledim, sevgili Linda. Ben sana bugün meşgul olacağını söyledim. Evet, mikrofon nerede? (Linda mikrofonu ararken Adamus kıkırdar). Bir sonraki soru.
Bunu ifade etmek için birçok yollar var ama insanlar gerçekte neyi arıyorlar? Gerçekten neyi arıyorlar? Hangi yanıtları? Bakın, siz bu konuya çok felsefi olarak yaklaşırsanız bile, ne arıyorlar? İnsanlar hayatta gerçekten ne arıyorlar? Bu bir nevi açık uçlu bir soru. Bunu bir an için hissedin.
(duraklama)
Gerçekten ne arıyorlar? Belki de onu aradıklarını gerçekten bilmiyorlar bile. Evet.
LENA: Biz insanları mı, Şambrayı mı konuşuyoruz?
ADAMUS: İnsanları, genel olarak.
LENA: Mutluluk.
ADAMUS: Mutluluk. Evet, okey. Peki, bulabiliyorlar mı?
LENA: Evet, kendilerini idrak ettiklerinde.
ADAMUS: İdrak e..– ehh, okey. Bu ilginç bir şeye götürür. Evet, Lena, kendiniz idrak edince mutlu olursunuz, dedi. Ben, hayır diyeceğim. Mutluluk pencerden uçup, gider. Bu bir makyo kovalamaca. İnsan kavramı. Aslında, ben şunu söyleyecek kadar ileri gideceğim; Tüm mutluluk fikri, Atlantis zamanlarında, insan haz merkezi ile ortaya çıktı. İnsanların, işçilerin, esirlerin buna göre tepki vermeleri için haz merkezinin tetiklenmesi ile ortaya çıktı. Mutluluk, kompleks bir şey olan haz merkezinin bir parçası olarak çıktı. Bu haz, yemek, seks, uyarıcı veya uyuşturucu maddeler, TV izlemek ve benzerleri olabilirdi. (Haz merkezi ile ilgili daha fazla bilgi için Tobias’ a Sor: Bağımlılıklar)
Mutluluk anlatılması zor bir kavram. Ben, unutun onu, diye cesurca ifade edecek kadar ileri gideceğim. Şöyle, “Haah! neeeeee?!I Ben mutluluk istiyorum!” gibi. Hayır, istemiyorsunuz. Her şeyden önce, o tipik mutluluk tasviri ile meydana gelmez.
Mutluluk – üç odalı bi ev, iki çocuk, bir köpek, bir kedi, hücre bir yerde çalışmak mı? Hayır. Bu mutluluk değil ve birçok kişinin koronavirüs döneminde buldukları işte bu. Nedir yani. Ne var yani. Camlarınızın yıkatmanızdan daha önemli şeyler var. Benim demek istediğim, nedir yani. Mutluluk kavramı sahte bir engel haline geldi, insanlar onu elde ediyor ve sonra şöyle diyorlar “Kahretsin! Mutlu değilim. İpoteğim var. Sorumlu olduğum ailem var. Beni sevmeyen bir köpeğim var ve habire evin her tarafına kaka yapıyor. Mutluluk?? Bu değil.” Sonra da yeni bir mutluluk peşine düşersiniz. Oraya ulaşamayacaksınız. Oraya asla ulaşamaycaksınız. Yani, sadece benim fikrim. Üzülmeyin. Mutlu olun. Mutlu olun. (bir kaç kişi kıkırdar).
Ama hayır, sanırım, biz mutluluğun ne olduğunu ele almalıyız. Mutluluk bir nevi yanılsamadır. İnsanın önündeki havuçtur. Mutluluk nedir? Siz Gerçekleştiriminize ulaştığınızda mutluluk kelime dağarcığınızdan çıkar. O sadece gider. Sanki, mutluluk yoktur, gibidir. Keder yoktur. Bu "boş, anlamsız" anlamında değildir. Demek istediğim; siz, bu çok arkaik kavramların - mutluluk ve keder- ötesine ilerlersiniz. “Ben O Benim.” İşte bu kadar. Evet, ve bunda- bundaki iletişimde sadece “Ben O Benim,” değil, bundan çok daha fazlası vardır.
Güzel. Bir kaç tane daha. İnsanların aradıkları, bulmaya çalıştıkları nedir? Hangi yanıtlar? Büyük gizem nedir?
ALICE: Ben, konfor diyeceğim.
ADAMUS: Konfor, evet.
ALICE: Ben tacize uğrayan insanları düşünüyorum ve bunun gibi şeyleri ve onların aradıkları biraz …
ADAMUS: (sözünü keserek) Aklıma gelmişken, tişörtünün sevdim. Ben de bir tane isterdim.
ALICE: Güzel, değil mi?
ADAMUS: Evet. Evet.
ALICE: Doğum günü hediyesi.
ADAMUS: Extra-large (kıkırdar). Evet.
ALICE: Belki de biraz daha iyi bir şey. Biz değil ama insanlar, belki de sadece – mutluluk değil- ama sadece biraz daha iyisini arıyorlar, o mutluluk değil – “Okey, bu o mutluluk değil ama birşey var (bir yana bir adım atar) şimdi bulunduğum yere göre (diğer tarafa adım atar)?”
ADAMUS: Evet. Bu mükemmel bir gözlem. Evet.
ALICE: Böyle, bunun gibi görünüyor.
ADAMUS: Bu çok doğru. Sadece “Biraz daha iyi, biraz daha fazla.”
ALICE:
ADAMUS: Sonra da bu iki adım geri var.
ALICE: Mım hımm.
ADAMUS: Sonra da, bugün belki de üç adım ileri gideceğiz, ve bir diğer geri adım.
ALICE: Evet. Bugün belki de bunu yapabiliriz.
ADAMUS: Çok geçmeden ileri – geri gibi dans edersiniz. (Adamus kıkırdar). Ama, evet, biraz daha iyi. Bütün hayatınızı biraz daha iyi, biraz daha sirk, biraz daha bira için harcamak ne kadar hüzünlü. Peki, sonra?
ALICE: Ölüm. (kıkırdar).
ADAMUS: “Evet, ben sadece tüm hayatımı kademeli olarak daha iyi yapmaya çabalamaya harcadım. Ben onu neden havaya uçurup da, asıl olana doğru yürümedim.. Kademeli iyileştirme. Hepsinin üstünde, oh, o yaşamda, hayatımı berbat eden ya da daha iyi yapamayacak o kadar insanla karma topladım. Şimdi, geri gelmek ve “onlarla bir yaşam daha geçirmek zorundayım." (Alice kıkırdar) "onlar"ı biliyorsunuz. Onlar daima, “onlar.” ı konuşur. Kim onlar? Siz olmayan her şey. Siz olmayan her şey. Evet, sevdim bunu. Güzel yanıt.
ALICE: Mım hımm.
LINDA: (fısıldar) Teşekkür ederim.
ADAMUS: İnsanlar ne arıyor?
LINDA: Bana küfür mü ettin? (Diane’e)
DIANE: Hayır! (bazıları kıkırdar) Hayır. Ben sana küfür etmem. (güler). Kontrol, diyecektim.
ADAMUS: Evet. Oh, evet, çünkü eğer kontrol edebiliyorlarsa daha mutlu olabilirler.
DIANE: Evet, onlar kurban değiller. Dış koşullar onların hayatlarını değiştirmeyecek. Kontrolle, daha iyisi ya da daha kötüsü olabilir mi?
ADAMUS: Onları kim kontrol ediyor?
DIANE: Onları kim kontrol ediyor?
ADAMUS: Mım hımm.
DIANE: Düşündükleri …
ADAMUS: Onları kimin kontrol ettiği algısı.
DIANE: Kontrolleri dışındaki şeyler.
ADAMUS: İnsanların hayatlarını kontrol eden bir numaralı insan niteliği ne olabilir?
DIANE: Bir numara?
ADAMUS: Evet, yani çok var ve her biri de gayet işliyor, ama…
DIANE: Tanrı?
ADAMUS: Tanrı. Bildiğin gibi, Tanrı, insanlar için yabancı, mevcudiyette değil. Sanki,” yönetim yok” gibi. Peki işletici kim? Muhtemelen vergiler.
DIANE: Evet.
ADAMUS: Hükümetler.
DIANE: Hükümet diyecektim.
ADAMUS: Siz, hükümetten bir biçimde uzak durabilirsiniz. Ama vergilerden kaçamazsınız.
DIANE: Hayır.
ADAMUS: Yani, vergiler…
DIANE: Yıllardır deniyorum. (kıkırdar).
ADAMUS: Biliyorum! (bazıları kıkırdar). Ve aileler. Bir çok insan bunu kabul etmeyecek ama insanların aileleri, insanların hayatlarında muazzam miktarda kontrol uyguluyorlar, çünkü kafalarında aile sesini duyuyorlar– anneleri, babaları, eşleri ya da her kimse – “Bunu yapmamalısın. Bunu yapmamalısın.” ya da “Bunu yapman gerek. Kendini geliştirmen lazım.”
DIANE: Mım hımm.
ADAMUS: Evet, bu büyük bir kontrol faktörü. Evet. Ve işler. İşte çalışmak zorundalığı. Yıllardır Şambradan kaç kere duyduk, “Pekala, faturaları ödemek için çalışmak zorundayım.” Hemen onlara bir su tabancası verin. Gerçekten böyle mi? Gerçekten? Bu sizin bilinciniz mi, sevmediğiniz bir işiniz olmalı ve böylece sevmediğiniz, başkasının sahibi olduğu bir dairenin kirasını ödeyebilesiniz, -size fatura da çıkarıyorlar- diye durmadan aşağılarda, bu sefil ve iç karartıcı yolda devam eden sizin bilinciniz mi…..uçurun havaya. Ama iyi yanıt. Teşekkür ederim. Kontrol.
DIANE: Okey.
ADAMUS: Bir tane daha, sonra kendiminkine geçeceğim.
LINDA: Gönüllü var mı? Kurbanlar? Ooh! Vay anasını! (bir kaç kişi kıkırdar)
ADAMUS: Evet, Joseph.
JOSEPH: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Hoşgeldin, bu arada. Seni tekrar görmek güzel. Hayli zaman olmuştu. Hayli zaman. Bir çok yaşam, her neyse. Evet. Güzel.
JOSEPH: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Sakıncası yoksa, ayakta kalır mısın?
JOSEPH: Evet.
ADAMUS: Evet.
JOSEPH: Ben insanları düşünüyorum ya da hissediyorum, öncelikle bilgi ya da gücü arıyorlar, ondan sonra kontrol peşine düşüyorlar. Ama sanırım, gerçekten aradıkları; bir şeyin önemli olması.
ADAMUS: Değecek bir şey. Evet, evet.
JOSEPH: Bir şey önemli olsun, değsin istiyorlar ama gerçekten önemli değil.
ADAMUS: Evet. Fark yaratacak, bir nevi gerçek, anlamlı tutkulu bir şey istiyorlar. Bana bir rakam ver, uydur bir rakam, ama dünya nufusunun yüzde kaçının, gerçekten önemli, değecek bir şeyi var? Öyle garajdaki bir araba cinsinden bir şey değil, gerçekten önemli.
JOSEPH: Yüzde üç.
ADAMUS: Bu oldukça geçerli bir yüzde, tanrım! Evet, çok yakınlaştın. Çok kişi değil, çoğu da, yani siz eski tutkunuzda olduğunuzda neye benzediğini hatırlarsınız, akabinde söner ve gerçekten cehennemdir. Sonra yeni tutkunuzu bulursunuz ve bu tamamen farklıdır. Ama çoğu insan önemli, çok anlamlı bir şey arıyor. Bunu her şeyde bulmaya çabalıyorlar, ekseriya ailelerinde, sonra işlerinde bulmaya çabalıyorlar, mesleklerinde yada dinlerinde bulmaya çabalıyorlar. (Joseph kıkırdar) Yüce tanrım, çok azının önemli, değen bir şeyi var. Senin durumun ne?
JOSEPH: Benim için önemli olan tek şey varoluşum ve varoluşumun deneyimi.
ADAMUS: Evet, güzel. Tipik olarak makyo ile suçlar, “Eh, bırak bu klişeleri kullanmayı.” derdim, oysa sen makyo yapmıyorsun. Şimdi her ne yapıyorsan, yapmaya devam et.
JOSEPH: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Kendin için seçtiğin yön, seçtiğin hayat yolunu kast ediyorum, devam et. Güzel.
JOSEPH: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederim.
Evet, insanlar ne arıyorlar? Teşekkür ederim, sevgili Linda. Dinlenebilirsin, lütfen. Kahve ister misin?
LINDA: Hayır, teşekkür ederim, efendim.
ADAMUS: Hayır, Ben (parmağını şıklatır) işte böyle tezahür ettirebilirim. Evet, (Adamus kıkırdar, kahve getirmeye kalkan Kerri’ye “parmağını şıklatarak”). Teşekkür ederim, Kerri. Kerri çok tatlı. Sanırım, Kerri’ye yaptıkları için büyük bir … (izleyici alkışları). Vee, oh – oh, İşte geliyor! Evet. (Adamus alkışlar ve daha fazla izleyici alkışlar). Oh, beni nasıl da tolere ediyor. Pekala.
İnsanlar, hayatta ne arıyorlar.. Biraz değindiniz- bir amaç, bir tutku. Genellikle söylenen, filozoflar – Bittim, bu kör edici ışıkları durdurabilir misiniz (izleyici ışıkları azaltılır) “hayatın anlamı,”nı arıyorlar der, insanlar anlam arıyorlar anlamına geliyor. Bir çoğu, bir biçimde böyle. Belki de her beş altı yılda bir, beş saniye, “Hayatın anlamı nedir?” diye düşünebilirler ve sonra devam ederler.
Aslında, korona virüsünün güzelliği, çok kişiyi durdurdu – ara verdirdi, diğer bir deyişle – bir an durup, baktılar “Ne anlamı var?” ya da “Ben neden buradayım?” dediler. Bunu çok kişi yaptı. Biliyorsunuz, arada sırada ölçüm yapıyoruz. Kendi alemlerimizde, bir nevi bu şeyleri ölçüyoruz. Hep bir miktar vardı ama çok kısa sürüyordu, sadece bir an, yani, “Burada ne yapıyorum? Eh, eh. Bu soruları sormuyoruz.”
Koronavirüs sırasında çok soruldu. Burada ne yapıyorum? Ne anlamı var? Amaç ne? Ne oluyor? Neden bu sefil işte çalışıyorum?” ya da “Şimdi, hep eşimle ya da partnerimleyim. Hep.” Çok şeyler oldu. Bazı insanlar, bir insanı ne kadar çok sevdiklerini anladılar, diğer bazı insanlar bir başka insana bir saniye daha katlanamayacaklarını anladılar. Ama sonra “Bitti. Üzgünüm, ama bizim için bitti” diyerek ilişkilere ara verdiler- bunu çok daha önce yapmalıydılar. Olan şeyler fenomendi. Puufft! Ben tasvir bile etmeye çalışmıyorum, ama ana noktaya dönersek, çok az insan gerçekten hayatın anlamını arıyor.
Nihayetinde, benim yanıtım insanların gerçekten aradıklarının, "nasıl yaşamak olduğu" olacak. Hayatın anlamını arıyorlar tamam, ama aslında bu da "mutluluk" gibi. Yani hiç bir zaman bulamayacaksınız. Böyle söylediğim için kusura bakmayın ama hayatta anlam yoktur. Bunun bir çok insanın ayağının altından halıyı çekmek gibi olduğunu biliyorum. Öyle değil. Demek istediğim, hayatta öyle büyük bir anlam yok. O, içinden geçmeniz gereken harika büyük bir test değil. Burada sadece deneyim için bulunuyorsunuz. Belki de anlamı bu, ama sonra buna yanlış nitelikler konuyor.
Yazın sıcak bir günde göle yüzmeye, suyun serinliğini ve kendinizi suyun içine daldırmanın neye benzediğini deneyimlemeye gidiyorsunuz. Bunda çok da anlam yok. Bir göle atlamanın ne anlamı olur? (bir kaç kişi kıkırdar) Bilmem yani, sonra bir balıkla yüzersiniz. Kim bilir? İşte bu da bir nevi hayat gibi. Çok da anlam yok. Bunu söylemem bazı insanların gerçekten canını sıkacak. Ama hayır, bu deneyimdir. Sadece, neye benzediğini anlamak için yalnızca atlamak ve sonra da kahrolası çıkıp çıkamayacağınız görmek. (Adamus kıkırdar). Çıkıp çıkamayabileceğinizi görmenizi, kast ediyorum.
Evet, ben insanların gerçekte, “nasıl yaşamaları” gerektiğini aradıklarını, söylüyorum. Nasıl yaşayacaklarına ilişkin bu sorunun yanıtını uzun, çok uzun zamandır arıyorlar. Üzerinde çok çalışarak, belki de okula giderek, diğer insanların öğütlerini dinleyerek, deneme yanılma yoluyla, “Okey, bu deneyimi sevmedim. Şu deneyimi pek sevdim.” diyerek, araştırıyorlar. Evet, sonra da nasıl yaşayacaklarına dair bir kalıp yaratma çabasına giriyorlar. Ama, hiç kimse oraya ulaşabildi mi, ben gerçekten bilmiyorum. Nasıl yaşayacaklarını kast ediyorum, bunun doğrusal (lineer) anlamında nasıl olacağını kast ediyorum. Bu öyle birinin eline bir kitap ya da şimdilerde olduğu gibi bir internet sınıfı (cloud class) verip – “İşte, nasıl yaşamanız gerektiği. İşte gezegenin kurtuluş rehberi.” gibi bir şey değil. Tek bir yanıtı yok.
Ancak bu beni bugünün önemli konularından birine getiriyor ve bazı … ooh! İşte kahve. Teşekkür ederim, Kerri.
LINDA: Oh! Çok teşekkür ederim.
ADAMUS: Linda, tatlımdan bir ısırık ister misin? Evet, (Linda’ya tatlı önerir).
LINDA: Evet, niye bu kadar kibarsın?
ADAMUS: Bu gerçek ben. (bazıları kıkırdar). Daha önce ortaya çıkan diğer Adamus benim kötü ikiz kardeşimdi. (daha fazla kıkırdamalar) Bu gerçek Adamus (Adamus kıkırdar). Neden bu kadar kibarım? Çünkü makyodan kurtulmayı becerdik.
LINDA: Okey, evet.
ADAMUS: Biz, burada gerçekten Gerçekleştirimlerini yapmak ve gezegende bir Üstat Olarak kalmak için bulunmayanlara elveda demeyi becerdik. Şimdi rahat olabilirim.
LINDA: Oh!
ADAMUS: Evet, biliyorsun …
LINDA: Oof! Oof! Vovv.
ADAMUS: … siz, hepiniz kaldınız, hepiniz şimdi buradasınız, işte gerçek olan şey bu.
LINDA: Vovv!
ADAMUS: Şimdi, kibar Adamus olabilirim.
LINDA: Vovv!
ADAMUS: Evet, evet (bazıları güler).
LINDA: Vovv!
ADAMUS: Evet. Ben Cauldre ‘den …
LINDA: Vovv! (Adamus güler)
ADAMUS: Cauldre’den bir kaç slayt hazırlamasını istedim, çünkü halledebilirsek, bir konuya parmak basmak istiyorum.
Şambra Yaşamı
Evet, insanlar nasıl yaşayacaklarının yolunu arıyorlar. Şimdi bunu Şambraya yönelteceğim. Hayır, hayır. Teşekkür ederim. Hayır, hayır. Durdur şunu! Durdur şunu! İlk slayt (doğru slayt olup olmadığına dair biraz karmaşa olur). Okey. Ya böyle ya da Linda’ya tahtaya yazdıracağız.
LINDA: Dikkatli ol.
ADAMUS: İnsanlar, nasıl yaşayacaklarını araştırıyorlar ve şimdi Şambra için ben ısmarlama elbise gibi hazırladım, Şambra hayatını. İşte burada, çok basit.
İlki, enerjinizi gözüpek bir tutkuyla kucaklayın.
Bu gerçekten çok önemli. Bu sizin enerjiniz. Ruhunuzun şarkısı. Onun sizin olduğunu inkar ediyorsunuz. “O dışarıda. O başka bir şey. Benim değil. Dışarıda olan enerjiye kendimi adapte etmem gerek." Enerjinizi cesaretli bir tutkuyla kucaklama zamanı.
Yani, bu bir şey aramak, amaç ve anlam aramak dediğimiz şeyleri, kast ediyorum. O, sizin enerjiniz. Ben gözüpek tutkuyla dediğim zaman, ona öyle pek de sessizce, parmak uçlarında yürüyerek giremeyiz, demek istiyorum. Gerçekten sert çarpılıp, devrilirsiniz. Evet, kendi enerjinizle cesaret içinde olmak zamanı. Güzel olan yanı, enerji başkasının değil. Tanrının bile değil. Sizin enerjiniz. Neden onu kucaklamayasınız, onu cesurane karşılamayasınız? Bu öyle, “Oh, bunu yapmaktan korkuyorum.” gibi kocaman büyük kararlar almak gibi değil. Ana hatlarla başlayalım. Enerjinizi cesaretle kucaklayın, hepsini, tutkuyla, işte nasıl yaşayacığınız, budur. Gayet basit.
LINDA: Adamus, ben şurdan çekileyim çünkü beyaz pantolonum …
ADAMUS: Ehhh! Okey, teşekkür ederim.
LINDA: … harfleri bloke ediyor.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Heh, teşekür ederim. Daldım, gidiyordum. Nerede kalmıştım.? Eğer gerçekten sizin enerjiniz olduğunu düşünmüyorsanız- çoğunuz düşünmüyor; burada güzel bir kavram dolanıp, duruyor, “sizin enerjiniz, sizin bilinciniz, la-di-da.”
Önemli bir nokta daha, araya gireceğim– sözüm kesildi, kendimin sözünü keseceğim – bilinç var ve bu farkındalık. Enerji var ve bu ikisi tamamen ayrılar. Onlar karışmış halde değiller. Onlar bir ve aynı değiller.
Bilinç enerji değildir. Lütfen, karıştırıp, yanlış yönlenmeyin. Bazıları var, – Bunu kibarca söylemeye çalışıyorum. –bizim yaptığımızın arkasından geliyorlar. Onlar bunu henüz yeterince anlamadılar. Onlar hala enerji ve bilincin aynı şey olduğunu düşündükleri bilinç, farkındalık safhasındalar. Enerji ve bilinç aynı değildir. Aynı değildir. Bunu pek de anlamayan metafizikçiler olacak, - halihazırda da var. Aman lütfen Şambra, kafanız karışmasın.
Bilinç farkındalıktır. O, bundan ibarettir. Başka hiç bir şey içermez. Saftır. O, Ben-im’dir ve enerji içermez. O, tarih içermez. Onun fikirleri ve yargıları yoktur. O, “Ben O Ben-im.” dir.
Sonra enerji vardır ve o ayrıdır. Bu ise, sizin bilinci kaosa döndürmeden, karman çorman etmeden enerji ile oynamanıza izin verir. (Adamus kıkırdar). Bu durum sayesinde bilinç en saf halini korur. Bu yüzden lütfen, kafanızı karıştırmayın. Ana konuya dönün.
Eğer gerçekten sizin enerjiniz olduğunu düşünmüyorsanız – çoğunuz sözcükleri pek seviyorsunuz ama henüz pek de anlamaya ulaşmadınız. “Pekala, tamam, söyleneni biliyorum ama anlayamıyorum. Bana hâlâ benim dışımda olan bir şeymiş gibi geliyor.” şeklindesiniz. Eğer durumunuz buysa, pek çok Şambranın olduğu gibi, enerjinizi daha da cesaretle, daha da tutkuyla kucaklayın.
“Benim enerjim, benim enerjim değil.” gibi gündüz düşlerine kapılmaya başlayıp da ondan kaçmayın. İçine dalın. Enerjinizi kucaklayın. Ondan korkmayın. Hepsi sizin. O, size incitmeyecek. O, sizin enerjiniz ve sizin onu cesaretle, tutkuyla kucaklamanızın zamanı. Tekraren, karar-verme zamanı olduğunu söylemiyorum. Bu sonra gelir, hayatınızda şeyleri seçerken gelir. Şu sıralarda temelle başlayın. Kucaklayın enerjinizi.
Bunu nasıl yaparsınız? Derin bir nefes alın ve enerjinin gelmesine izin verin, tutkuyla, “Hayatı seçiyorum! Bu BENİM! Bu benim enerjim! Onu nefesimle çekeceğim! Onu yaşayacağım! Herşeyden kaçan küçük korkak fare olmayı bırakacağım. Hakkında konuşulan harika koca fil olacağım, şimdi. Enerjimi tutkuyla kucaklayacağım.” diyerek izin verin. Çok basit, çok basit. Nasıl yaşayacağınız anladığınız zaman çok basit, nasıl yaşayacağınızı anladığınızda.
Evet, söylediklerimizi bir araya toplarsak, bir şey daha var, enerjinizle aşk içinde olun. Ça-ça yapın onunla. Bakın, enerjinizle yakın, samimi olun ve aynı enerjiyi (samimiyeti) bulacaksınız, o da sizinle aşk içinde olacak. Aşk içinde olun demekle onu sevin demek istiyorum. Onu getirin. Geri tutmayın. Sevişin. Ben yalnızca onu sevin, demiyorum. Aşk yapın, sevişin diyorum. Onunla bir olun. Sonra izleyin, o nasıl hayatınızı seviyor. Yani, o, sizsiniz. O, sizle sevişen sizsiniz. Enerji – eh, siz tuhafmışınız gibi değil. (bazıları güler). Pekala, öyle de olabilir. (Adamus kıkırdar). Aşk içinde olun, enerjinizle her duyumsal yolla yakın olun ve sonra onun sizin hayatınızı nasıl sevdiğini izleyin.
Çok basit, basit bir şey, şimdi bunu tek bir ifadeye koyarsak: Cesaretli bir tutkuyla enerjinizi kucaklayın. Eğer gerçekten sizin enerjiniz olduğunu düşünmüyorsanız, hiç olmadığı kadar daha da cesaretle, daha da tutkuyla kucaklayın. Enerjinizle, aşk yapın o da sizin hayatınızla aşk yapacak.
Oldukça basit. Oldukça basit. Tamam. Teşekkür ederim.
Haydi bununla derin bir nefes alalım.
İnsanlar ne arıyor? Günün sonunda, nasıl yaşayacaklarını. Nasıl yaşayacaklarını. Kitapçılardaki bütün kendine yardım kitaplarına bakın. Hep nasıl yaşayacaklarını araştırıyorlar. Şambra ya gelirsek, nasıl yaşamalılar? Cesaretle enerjinizi kucaklayın. Entelektüel olarak değil. Cesaretle kucaklayın onu.
Aşk
Şimdi, Cauldre bana uzun konuştuğumu söylüyor ama o kadar çok olmadı. Aşk hakkında bir kaç dakika konuşmak istiyorum. Aşk hakkında pek fazla konuşmam. Onunla ilgili olarak Cauldre’nin kullandığı bir sözcük var: Eski tarz kandırmaca. Büyükanne kandırmacası, yani, bir araya gelip, aşk, akıcılık ve birbirimizi sevmekle ilgili konuşabiliriz ve bu biraz, hadi yani, gerçekten? Bu çok ucuz (Adamus kıkırdar) ve dandik olmuyor mu?
Ben seviyorum, seviyorum ama ben Şambrayla onun hakkında konuşarak başlamadım ve şimdiye kadarda çok fazla söz etmedim. Yine de – biraz bir şeyler söyeleyelim burada – bir kaç yıl önce Fransa’da bazı harika oturumlarımız oldu. (Birisi “Vovv” der.) – yoo, yaptık. Harikaydı. Bazı harikulada oturumlarımız oldu. Aşkın Gizemleri.* Dikkatinize sunmak isterim. Yarı fiyat, Adamus’un saygılarıyla. Harika birşey.
* Bu ürün, 50% indirimle 2021 Ağustos ayı boyunca sunumda olacaktır.
İlginç, ilginç olan aşkın ilk olarak bu gezegende deneyimlenmiş olmasıdır. Başka bir yerde değil.
Ruhunuz aşkı bilmezdi. Tanrı yada her ne diyorsanız, hiç bir fikri yoktur. Ruh, nasıl bilebilir ki? Yani, siz onu deneyimleyene kadar nasıl bilebilirdi ki. Aşk, dünyada deneyimlendi, tüm yaratımda ilk kez Dünya’da deneyimlendi. Bu Dünya’yı bir biçimde özel kılıyor. Ben bu yüzden, insanların şu uzaylı varlıkların Dünya’ya gelip de size hayatınızı nasıl yaşayacağınızı anlatmaları hakkında konuşmalarına sinir oluyorum. Herşeyden önce onların hiç bir fikirleri yok. İkinci olarak, onlar sizden öğrenmeye çalışıyorlar. Uzaylı roketleri, uzaylı araçları, herneyse, onlar tek bir şey için geliyorlar. Şu aşk denen şeyi duymuşlar ve onun hakkında daha çok şey bilmek istiyorlar. Araştırıyorlar, kesiyorlar, dilimliyorlar, lokma lokma ediyorlar, beyne girip, “Şu aşk ne? Nerede? Burada mı? Burada mı – oh, yoksa etrafında mı?” diye bulmaya çalışıyorlar. Hayır. O bir duyum. İnsanlar onu Dünya’da ilk kez deneyimleyinceye kadar da asla var olmamış olan, belki de tüm duyumların içinde en güzeli
* Duyumlarla ilgili daha fazlası için Üstat’ın Yaşamı 4 – Duyumsallık
Sizden sadece bir an için beyninizden çıkmanızı istiyorum. Bu gezegende, insan olarak aşkı ilk deneyimlediğiniz zamanı, bir an için hissedin. Bu yaşamda değil. Çok uzun zaman önceydi.
(duraklama)
Aşkı ilk hissettiğiniz zaman, detaylarla ilgilenmeyin.
(duraklama)
Nasıl hissediyordunuz?
(duraklama)
İyi haber, kötü haber. İyi haber; Aşkı hissettiniz ve meleksi alemlerdeki hiç bir yerde hiç bir zaman bunun gibi bir şey deneyimlememiştiniz. Aşka sahip değildiniz ve aşk size dokundu ve size derinden değiştirdi.
Kötü haber – aşkı deneyimlediniz ve, “Ben aşkı deneyimlemeyi sürdürmek için bu gezegende çok uzun, uzun zaman kalmak istiyorum.” dediniz. (Adamus kıkırdar) Üzgünüm ama, böyle dediniz.
Aşk çok güzel ve ben şimdiye kadar onun hakkında konuşmak istemedim ve şimdilerde herşeyle çok fazla ilişkilendiriliyor. İletişim, enerji ve bir sürü şeyle ilişkilendiriliyor. Ama aşk, ilk olarak burada deneyimlendi.
Biz şimdi, aşkın bütünüyle yeni bir anlayışına ilerliyoruz. Bir çok yaşamlar önce, aşkı ilk defa deneyimlediğinizde, karşı konulmaz derecede yoğundu. Ruhunuza dokundu. Oh, bir bakıma, ruhunuz aşkı tanımıyordu. Aşk ruhunuza dokundu ve ruh aşk deneyimi ile aniden, hızla açıldı.
Ne yazık ki, aşk çok çeşitli biçimlerde kayboldu, ticarileşti, tacize uğradı, yozlaştırıldı ve böyle olduğunu siz de biliyorsunuz. Ebeveynlerinizin, “Şimdi seni azarlayacağım çünkü seni seviyorum,” demesinden, bilirsiniz, pek de sevgi değildir. Bu gezegendeki ilk aşk deneyiminizle yaşadığınız şeyle eşleşmez. Bu ikisi aynı şey değil, gibidir. Sıklıkla, insanlar sizi sevdiklerini söylerler, sonra size sırtınızdan bıçaklarlar yada bir hafta sonra yan komşuya yada sütçüye aynı şeyi söylerler, onları severler, ve sanki bunda hiç bir anlam yoktur. Hiç anlamı yoktu. Ama yine de, sizin aşk deneyimlerinizde güzellik vardır. Evet, zaman zaman onunla birlikte zorluklarda gelir ama siz hâlâ aşkın deneyimine sahipsinizdir.
Bütün diğer âlemlere, bu gezegende hiç bulunmamış olan ruhlu varlıklara bir göz atarsanız; aşkı hiç yaşamamışlardır. Aşk kozmosta baskın bir duyum değildir. Baskın değildir. İnsanlar bu kadar çılgın olarak, bu gezegene gelmek için bu nedenle sıraya giriyorlar. Onlara olacak bu kadar şey varken neden hâlâ gelmek için kuyruktalar? Bu nedenle. Aşkı deneyimlemek için.
Sizler aşk öğretmenlerisiniz. Onu diğer yaşamlarınızda öğrettiniz. Onu yakın dünya alemlerinde öğrettiniz. Ama aşkı öğretmede en zor olan şey, onu öğretemeyeceğinizdir. Aşkı deneyimleyebilirsiniz, deneyimin enerjisi ile iletişim kurabilirsiniz, sadece sözcüklerle değil, gerçek ruh iletişimi. Onunla iletişimde olabilirsiniz ama öğretmek, hayır. Aşkı nasıl öğretirsiniz? Aşkı nasıl öğretirsiniz? Aşka düştüğünüz, söylenir. Siz aşkı planlayamazsınız.
Biz şimdi Şambra ile bütünüyle yeni bir koronavirüs sonrası düzeye ilerliyoruz. Bu, kendini sevmektir. Deneyimleyeceğiniz şey, gerçekten kendinizi sevmek olacak ve bu deneyim, aşkla olan ilk deneyiminizin bile ötesine geçecek. Ötesinde olacak. Kendinden geçirici,…… (Adamus içini çeker) Sözcüklerle anlatmak bile zor ama onu hissedebilirsiniz. Biz, kendinizi sevmeyi öğrenmeyi konuşmuyoruz; biz enerjinize cesaretle girmekten konuşuyoruz, tutkuyla enerjinize girmenizden ve kendinizi sevmekten söz ediyoruz.
Kendinizi sevmek, bazı insanlarda tuhaf çağrışımlar uyandırır. Kendinizi sevmeniz sizden beklenmemişti. Ya da diğerlerine öncelikle sevmeniz öngörülmüştü yada bildiğiniz gibi kendini sevmek bir biçimde, nasıl isimlendiriyorsunuz, narsistikti. Öyle değil. Lütfen bütün bu kavramları bir yana koyun. Bu dünya gezegeni, Dünya gezegeninin tüm nedeni, bilincin ve enerjinin anlayışına varmak, enerji ile bilincinizin ilişkisini anlamaktı. Tüm neden, kozmozdaki bütün ruhlu varlıkların neredeyse sonsuza kadar sıkışmış gibi oldukları enerjiden özgürleşmeleriydi. Bu yerine getirildi. Ruhsal aileler dağıtıldılar çünkü enerjiler yeniden hareket ediyorlar. Bilinç ve enerjinin yeni anlayışı ve lütfen bu ikisini şimdilerde bir araya koymayın. Bu, daha sonrası için olacak bir şey, ancak bu hiç bir zaman, hiç bir yerde daha önce asla yapılmadı.
Konu, enerji ve bilincin anlayışına varmaktı ve görev yapıldı. Çünkü yeterli sayıda yapıldı ve şimdi bu diğerlerine doğru ışıyacak. Onlar da yapmaya başlayacaklar.
Şimdi, bir sonraki düzeye ilerliyoruz, kendiniz cesaretle, tutkuyla sevmeye. İnsanlar buraya gelene kadar, başka hiç bir yerde aşk yoktu. İnsanlar da buraya aşk için gelmediler. İnsanlar buraya bilinç ve enerji için geldiler. Ancak, melekler bu gezegene geldiği zaman ne olacağına dair, hiç kimsenin-benim bile- tahmin etmediğim, hiç kimsenin fikrinin olmadığı, en ufak bir sezgisinin dahi olmadığı şeylerden biri- aşkdı. Ruh, aşkı bilmiyordu. Ben-im onu bilmiyordu, hiç kimse onu bilmiyordu. Aşk bu gezegene gelmiş geçmiş en harika şeydi. Bilinç ve enerji, muhakkak. Ancak, o verilmişti. Peki aşk? Hiç kimse bilmiyordu.
Şimdi biz kendini sevmeye gideceğiz. Onun karanlık köşeleri ve sert yolları olacak. Belki de pek de hoş olmayan anıları olacak ama biz onu cesaretle ve tutkuyla yapacağız ve böylece sizler bu gezegendeki bir sonra ki düzey deneyimiyinize gelebileceksiniz. – kendini sevmek. Çok güzel bir şey ve çok basit. Ancak, sizin dikkatinizi dağıtabilecek bir çok şey var.
Biraz merabh müziği ile Şambra olarak kendimizi sevme yolculuğumuza başlamak için vakit ayıralım.
Kendini Sevme Merabh’ı
Bazıları, kendini sevme oyununu konuşuyor. Ben dinliyorum – ve Cauldre bana sinirleniyor şimdi.
(müzik başlar)
Cauldre, diğer insanların yaptığı işleri küçümsememem gerektiğini söylüyor. Neden olmasın? Heh! Hey, mikrofonum var (bir kaç kişi kıkrdar).
Hayır, bu diğerlerinden bazılarını, sevgi kursları verenleri kontrol ettim ve onlar – daha bilinç ve enerjiyi anlamadan, nasıl onun hakkında konuşabilirsiniz? Yani, herşeyin üzerine peri tozu serpmak, bu aşk değildir. Bu aşk değildir. Aşk değil, bir demet peri tozudur.
Bu gezegende ilk defa aşkı deneyimlediğiniz zaman, – Lemurya, Atlantis, Mısır, nerede olduğunun önemi yok – şimdi sizden onunla ilgili hiç bir detayı bilmeksizin, ona nefes almanızı isteyeceğim. Detaya ihtiyacınız yok.
Aşkın ilk deneyiminde iletişim var.
Onda gizem var ve o sizi değiştirdi.
Diğer insanlar da, daha sonra aşkı deneyimlemeye geldiler ve aşk şimdilerde sıradanlaştı.
Aşk, insanların onu kullandığı şekliyle, ben ona –monoton- diyorum; gerçek duyumsalıktan çok uzak. Ben aşkı eleştirmiyorum. Sadece farklı bir düzeye geçiyor olduğumuzu söylüyorum.
Aşkı ilk kez deneyimlediğiniz zaman, detaylara girmeden hissedin onu.
Bir an için, hissedin onu. Oh!
(duraklama)
Bir çoğunuz, aşkı ilk deneyimleme ve hissetme anınızda ve belki de başka birisi ile birlikte olsanız dahi, o aynı şeyi hissetmedi bile. Ama siz hissettiniz ve “Oh! Melek aileme dönmem ve bu şeyi onlara anlatmam gerek’ ama onu nasıl tanımlayacağım acaba? Geri dönmem ve tüm varoluştaki bütün meleklere bu şeyi, aşkı anlatmam gerek.” dediniz.
Şimdi, bütün Üstatlarla birlikte burada oturuyorsunuz, sizler Üstatlar, hepinizin halihazırda aşkla bir çok deneyiminiz var. Bazılarınız unutmak istediniz. Bir çoklarınız, “Oh, evet. Oh, evet.” diyerek boşanma yaşadınız.
Aşkı daha genişleyen bir deneyim haline getirelim ve şimdi kapıları cesaretle kendini sevmeye açalım.
(duraklama)
Bir şarkı gibi, yakınlık ve iletişim, onlar realiteyi yaparlar. Yakınlık, sevecenlik ve kendin, tamamen kabul. Kendini tamamen kabul, sonra iletişim, enerjiniz. Budur.
Kendini sevmek, Pratik yapacağınız, çalışacağınız, prova edeceğiniz bir şey değil.
O, “Ben bütün kötü alışkanlıklarımdan kurtulmalıyım. Gerçekten hoş bir insanım.” Dediğinizde gelmez. Bu biçimde gelmez.
O, derin bir nefes alıp, kendinizi kabul ettiğinizde gelir.
Biz Şambranın bir sonraki safhasına girerken, burada bir adım daha öteye gideceğim. Kendini sevme deneyimi, yalnızca kendiniz tarafından, sadece sizle olmayacak. Yani, o kendini sevmek, şüphesiz.
Sizin deneyimleyeceğiniz, siz onu deneyimleyene kadar, aşkı tanımayan, ruhunuzun aşkıdır. Ama o şimdi tanıyor. Ruhunuzun aşkı.
İnsanlar ruhunuzun sizi gerçekten nasıl sevdiğini konuşuyorlar. Hayır, hayır, hayır. Ruh aşkı bilmiyordu. Ama şimdi ruha getirilen bilgelikle, o aşkı biliyor, ve … (Adamus iç çeker) … onu sizinle paylaşmak istiyor.
O aşkı sizden öğrendi ve şimdi onu sizinle paylaşmak istiyor.
Geçmişinizin aşkı, bütün yaşamlarınızın aşkı, ruh onu sizinle paylaşmak istiyor, ruhun aşkı ve gelecek.
Buraya, Dünyaya geldiğimiz bu zaman, planlamadığımız kadar öteye gittiğimiz ne kadar kıymetli zamanlar.. Ne kadar da değerli zamanlardayız.. Senin için, insan, şimdi onu kendinden almak vakti.
Derin güzel bir nefes alın.
Kendini sevmek. Bu sadece aynaya bakan insanın, “Seni seviyorum, şahanem” (bir kaç kişi kıkırdar) demesi değil. Hayır, hayır.
Kendiniz sevmek, ruhun, geçmişin, geleceğin, Üstat’ın, her bir parçanızın şimdi sizi ne kadar çok sevdiğini göstermesine izin vermek. Kendini sevmek budur.
Sabahları kalktığınızda “Ben iyiyim. Ben güzelim. Kendimi seviyorum.” demek değildir. Hayır, şimdi o almakla ilgilidir.
Ruhunuz gerçekten bunu size göstermek ve onun deneyiminde sizinle birlikte dans etmek istiyor.
Bu yeni sayfayı Şambra için açalım.
Derin güzel bir nefes alalım.
Ne çılgın bir dünya. Ne tuhaf bir dünya. İçinden geçtiğimiz ne biçim bir dönem ve şimdi girişimde bulunduğumuz şey, ben ona gerçek tutku diyeceğim- Öz’ün sevgisini bilmek nasıl bir şey?
Sanırım, yol boyunca biraz engebeler olacak. Eski zırvaların dibini tarayacak. Çok, çok zihinsel olacağınız zamanlar olacak. Kendi-hayatınızı düşündüğünüz zamanlar olacak ve size kıçınızdan tekmelemek zorunda kalacağım ve bunu yaptığımda, yüz papel, tamam mı? Sizi kıçınızdan tekmelediğim için, yüz papel.
Şimdi, bizler gezegende Üstatlar olarak kendini Sevmeye doğru giderken, işler biraz sertleştiğinde, dünya çılgınlaştığında, sadece tek bir şeyi hatırlayın: Tüm yaratımda her şey yolunda.
Bununla birlikte, Öz’ünüze (SELF) tekrar hoş geldiniz. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (izleyici alkışları).
Çeviren: Nilgün Börükanlar