KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
(BİR SONRAKİ) Dizisi
ŞAUD 2: “Rüyamda Uyuduğumu Gördüm”
ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe
Kırmızı Çembere sunulmuştur
4 Eylül 2010
www.crimsoncircle.com – http://kirmizicember.org
İndirin, Şambra! İndirin! İndirin! (kahkahalar) İçinize alın. Nefesinizle içinize alın. Hepsi buradaydı. Herşey. Elbette o güzel müzik, enerjiler, Şaud’umuzun tüm bilinci. (az önce Hannibal Means tarafından canlı olarak sunulan müziği kasteder)
Ben o Ben’im, Egemen, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus. Bu kutsal alana, bu kahkaha ve sevinç alanına hoşgeldiniz.
Yeni olanlarınız, bunun biraz garip olduğunu düşünebilir, yani burada bulunmanın. (kahkahalar) “Bu ne biçim bir grup? Burada ne tür soytarılıklar oluyor? Gözlerini kapatan ve sonra da ansızın etrafta dolaşmaya başlayan bu varlık da ne yapıyor?” Ama buna bir an için bir de benim açımdan bakmanızı istiyorum. Bu benim için gerçekten garip. (kahkahalar) Kesinlikle Merlin’ler olduğunu bildiğim, ve uykudaymış gibi davranan bu sözde insan denen grubun önünde durmak, benim için tuhaf. İskemlemde otururken birdenbire mesajlarımı ileten bu insan bedenine, tıpkı sizin gibi uykudaymış gibi davranan bir varlığa girmenin nasıl bir şey olacağını bir an için hayal edin, üstelik ben bunun aracılığıyla konuşmak zorundayım. (kahkahalar) Bu tuhaftır. Bu gariptir.
Uykudaymış Gibi Davranmak
Bir an için kendinizi benim yerime koyduğunuzu hayal edin, önceden tanıdığım, daha önce de birlikte çalıştığım ve Üstat olarak bildiğim – çok, birçok Üstat – sizlere konuşmak ne kadar da garip, ama siz Üstat değilmişiniz gibi davranıyorsunuz. Böylece, biz bu toplantılarımıza başlamadan önce kendime diyorum ki, “Onlara bugün ne diyeceğim? Sadece uykudaymış gibi davrandıklarını onlara nasıl anlatabileceğim?” Gerçekte kim olduğunuzdan çok daha azı bir şeymiş gibi davranıyorsunuz. Neden? Neden? Günün büyük sorusu bu. Neden? Diyorsunuz ki – ben sizi duyuyorum, sizi duyuyorum – diyorsunuz ki, “Ama Adamus, nasıl uyanacağımı bilmiyorum.” (kafasını iskemleye vuruyormuş gibi yapması kahkahalara neden olur) Hayır, uyanmak istemiyorsunuz.
Diyorsunuz ki, “Adamus, herşeyi araştırıp inceledim. Her türlü kursu aldım.” Ha, biliyorum. “Adamus, gidebileceğim her şifacıya gittim. Adamus, gerçekten zorlu bir çocukluk geçirdim.” Eeee? Bir gün sizi kristalime götürüp üzerinize de kapıyı kilitleyeceğim; o zaman bakın bakalım bu hoşunuza gidecek mi?
Aslında geçenlerde bana çok güzel, güzel, yalın bir – sanırım siz buna şiir ya da nesir diyorsunuz – gönderildi, ve hepinizi pek ifade ediyordu. Elektrikli motorlar. (bir vantilatörü kapatır) Ve ben onu burada bir an için paylaşmak istiyorum. Yalın ve güzeldi.
Hadi birlikte derin bir nefes alalım.
(duraklama)
Bu, anonim bir insan melekten geliyor.
“Rüyamda uyuduğumu gördüm …”
Ah evet! Buna derin bir nefes alın.
“Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla
Rüyamda uyuduğumu gördüm tüm olabileceklerimin ardında
Rüyamda uyuduğumu gördüm o büyük görüşün karşısında
‘Uyan, uyan’ diye duydum içimde
Uyan, uyan ki hayat başlayabilse
Uyan, uyan, uyumak bir yalan
Uyan, uyan, çünkü Tanrı, o Ben’im işte”
Hannibal, bunu şarkı olarak söyleyebilir misin? Hiç prova yapmadan söyleyebilir misin?
Linda bunu yazar mısın lütfen.
LİNDA: Elbette.
HANNIBAL: Evet, elbette yapabilirim.
ADAMUS: Kesinlikle.
HANNIBAL: Bunu yapabilirim!
ADAMUS: Biz hazırlanırken… ben bunun çok güzel olduğunu düşündüm, çünkü, sevgili Şambra, siz rüyanızda uykuda olduğunuzu görüyorsunuz. Siz uykudayken rüya görüyorsunuz. Ne olabileceğinin rüyasını görüyorsunuz. Neler olacağının rüyasını görüyorsunuz. Siz bu başkalaşmış halde bulunuyorsunuz. Bu gerçek değildir. Siz rüya görüyorsunuz. Uykudasınız.
Rüyamda uyuduğumu gördüm. (Linda yazar) Rüyamda uyuduğumu gördüm…
LİNDA: Hızlı hızlı yazıyorum, çünkü sen sabırlı değilsin.
ADAMUS: … akıp giden zamanlarda. Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla.
LİNDA: Tekrar mı var, tamamını yazayım mı?
ADAMUS: Tekrarlar için denden koyabilirsin. (Linda yazar) Bu bugün uzun bir toplantı olacak. (kahkahalar)
LİNDA: Ha, tamam.
ADAMUS: Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla.
LİNDA: Kahkaha ve gözyaşlarıyla?
ADAMUS: Kahkaha ve gözyaşlarıyla.
LİNDA: …la mı?
ADAMUS: …la.
LİNDA: ..la! Ben de öyle demiştim.
ADAMUS: Güzel görünmesi gerekmiyor.
LİNDA: Tamam.
ADAMUS: Yine… Rüyamda uyuduğumu gördüm… tüm olabileceklerimin ardında.
LİNDA: Sen yaz. (yazma işini Adamus’un devralması üzerine kahkahalar)
ADAMUS: …hm…hmm… Rüyamda uyuduğumu gördüm o büyük görüşün karşısında. Ve bu g-ö-r-ü-ş diye yazılıyor.
LİNDA: Karşısında…
ADAMUS: O büyük görüşün karşısında. Tamam, şu ilk bölümü bir deneyelim, Hannibal?
HANNIBAL: Evet.
ADAMUS: Aklında bir melodi var mı?
HANNIBAL: Onu şuraya koyabilir misiniz ki görebileyim? (sayfayı yırtarlar ve Hannibal’in görebileceği gibi tutarlar, sergilenen becerisizlik kahkahalara neden olur)
HANNIBAL: Başlıyoruz.
ADAMUS: Uyan.
HANNIBAL: Tamam.
ADAMUS: Uyan, uyan. Hm, hayır, hayır. (kahkahalar) Uyan… o bunun üzerinde çalışadursun. (Hannibal piyanoda melodiyi çalarken Adamus da Linda’ya sonraki dörtlüğü dikte eder) … diye duydum içimde.
HANNIBAL: (şarkı olarak söylemeye başlar)
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla
ADAMUS: Dur, bir dakikalığına kesebilirsem. Bu, kulağa oldukça iç karartıcı geliyor.
HANNIBAL: Kulağa oldukça iç karartıcı mı geliyor?
ADAMUS: Kulağa oldukça iç karartıcı geliyor. Şunu baştan alalım. (Adamus Hannibal gibi söylemeye başlar) Rüyamda uyuduğumu gördüm!
HANNİBAL: Majöre mi geçelim?
ADAMUS: Evet.
HANNIBAL: Mavi tonda.
ADAMUS: Bu o kadar güzel bir şiirdi ki, onun güçlü bir ifadeyle çıkmasını istiyorum.
HANNIBAL: Kelimeler burada benim için pek net değil.
ADAMUS: Evet.
HANNIBAL: Bir bakalım… bu doğru mu? Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda. Ve sonra…
ADAMUS: Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla. Rüyamda uyuduğumu gördüm tüm olabileceklerimin ardında. Rüyamda uyuduğumu gördüm o büyük görüşün karşısında.
LİNDA: Üzgünüm. Üzgünüm Hannibal.
ADAMUS: Bir kez daha deneyelim.
HANNIBAL: Linda, lütfen buraya gelebilir misin?
LİNDA: Evet efendim.
HANNIBAL: Tamam.
LİNDA: Herkesin emrindeyim. (yoğun kahkahalar)
ADAMUS: Bugün Linda için zor bir gün.
HANNIBAL: Bana şimdi metinde yardımcı olabilirsin.
Rüyamda uyuduğumu gördüm olabilecek zamanlarda… Sonra şurada tekrarlıyor muyuz?
LİNDA: Tekrarlıyoruz.
HANNIBAL: Akıp giden zamanlarda.
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Rüyamda uyuduğumu gördüm kahkaha ve gözyaşlarıyla
Rüyamda uyuduğumu gördüm tüm olabileceklerimin ardında
Rüyamda uyuduğumu gördüm o büyük görüşün karşısında
Yırtabilir misin? (ona sonraki sayfayı getirirler) Biliyor musun, sen konuşmaya başladığında bunu sanki biliyormuşum gibi hissettim. Evet ya. (yeniden çalmaya başlar) Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda…
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Uyan, uyan, diye duydum içimde
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda, ki hayat başlayabilse
Rüyamda uyuduğumu gördüm akıp giden zamanlarda
Uyumak yalan söylemektir, Tanrı…
Bu ne?
LİNDA: Benim.
HANNIBAL: Benim! (izleyiciler alkışlar)
ADAMUS: Pekâla, sevgili Şambra, ne demeye çalışıyoruz? Ne demeye çalışıyoruz? Teşekkür ederiz, sevgilim.
LİNDA: Bir şey değil, efendim.
ADAMUS: Teşekkür ederiz. Ne demeye çalışıyoruz? Birkaç şey. Herşeyden önce, bu sevdiğim, çok yalın, yalın bir şiirdi, çünkü birçoğunuzun içinden geçtiği enerjiyi taşıyordu. Siz aslında rüyanızda uyuduğunuzu görüyorsunuz, ve uykudayken rüya görüyorsunuz. Ve bu gerçek değildir, ve farketmez, ve siz ondan nasıl çıkacağınızı merak ettiğiniz başkalaşmış bir halin içindesiniz.
Buna birazdan geleceğiz.
İkincisi, bundan böyle, her zaman için beklenmeyene hazır olun. Her zaman. Linda, yazı yazma becerisi için onu çağıracağımızı bilmiyordu. Hannibal, öne gelip de doğaçlama bir şarkı söyleyeceğini bilmiyordu. Ve bu herkes için çok iyi bir derstir, çünkü artık bundan sonra böyle olacak – anda. Anda.
Normalde yaptığınız tüm planlar, tüm gelişmiş çalışmalar, kapıdan çkıverip gitmeye başlayacak. Herşey anda olacak, ve bazılarınızı hazırlıksız yakalayacak. Bocalayacağınız, telaşlanacağınız zamanlar olacak. Biraz kızıp, bunu planlamak için neden daha fazla zaman bulamadığınızı bilmek isteyeceksiniz. Herşey anda olacak.
Anda, 500 kişilik bir grubun önüne çıkıp konuşmanız istenebilir, ve siz, o küçük kalbinizin güm güm attığınızı hissedeceksiniz. Burnunuzun dibinde ansızın, “Şunun hakkında ne hissediyorsunuz?” diyen ve tüm dünyanın izleyeceği bir TV kamerası belirebilir.
Herşey anda olacak. Ve burada gerçekleştirdiğimiz şu küçük alıştırmamızla, anda olmanın garip ve sakarca olduğunu, ve anda çok zihinsel olunduğunu gösterdik. Bildiğiniz ya da deneyimlediğiniz şeylere gerisin geri koşmaya çalışırsınız. İşe yaramaz, ve sonra teslim olursunuz. Sonra teslim olur ve bırakırsınız çıksın. Ve kelimeleri biraz da olsa karıştırmanız umurunuzda olmaz, çünkü belki daha iyi kelimeler bulacaksınızdır.
Rüyamda uyuduğumu gördüm! Evet. Bunu duyayım.
HANNIBAL: Rüyamda uyuduğumu gördüm!
ADAMUS: Evet, evet. Ve sonra oradan akar. Yani gelmekte olan budur. Bu… eh, aslında, burada olan budur. (kahkahalar) Bilin bakalım ne oldu, o zaten burada.
Pekâla, Şambra, o burada! Ben birkaç hafta önce mısır tarlalarında, Iowa’da bundan söz ettim. (kahkahalar) Aslında ben o gezinin en ince ayrıntısına kadar keyfini çıkardım.
Gelen Enerjiler
Enerjiler burada. Orada toplanan gruba şu anda birçok enerjinin geldiğini söyledim. Bunu son birkaç hafta içinde farketmiş olabilirsiniz. Bazılarınız bununla beklenmedik bir şekilde iyi başa çıktı. Bazılarınız sadece derin bir nefes alıp gelmesine izin verdi. Bazılarınız çok, çok bocaladı. “İşte yine geldi. Neden hep ben? Neden sanki bu engellenme ve çılgınlık ve huzursuzluk döngülerinden sözde hep ben geçiyorum?” dediğiniz bir duruma düştünüz.
Şu son birkaç hafta çok çılgındı. Gerçekten öyleydi, sadece sizin için değil. Son haftalardaki dünyanın haline bir bakın. Çılgın! Şimdi, o genelde içinden geçtiği şeylerden geçiyor ama, aslında şu anda bunlar yoğunlaşıyor. Dünya her yerde değişiyor, politik durumlar karmaşıklaşıyor, şu son birkaç haftadır olmuş olan ama daha haber olmamış şeyler oluyor.
Buraya muazzam bir enerji aktı, genelde buraya yolunu bulan enerjilerden farklı bir enerji geldi, bu ister fiziksel enerji olsun, belki uzayın başka alemlerinden gelen, ya da fiziksel-olmayan, Dünya’yla ilişkisi olmayan enerjiler olsun – yığınlar halinde geldi – ve bu kaostu. Tümü kaos, kargaşa enerjisiydi.
Kaos, normalde alışık olduğunuz o tipik niteliklere sahip olmayan büyük hacimli enerjilerin gelmesi demektir. Bazen o büyük hacimlerin çok güzel, yararlı olduğunu görüyorsunuz, sizi canlandırıyor. Bazen de bunaltıcı olabiliyor, çünkü bu aşılama her geldiğinde, hassas dengeleri bozabiliyor. Ve siz hepiniz çok hassas bir dengedesiniz. Doğrusu, hepiniz zar zor ince, incecik bir sicimde asılısınız. (kahkahalar) Ve bu iyi haber. Gerçekten! Çok doğru. Asılı olduğunuz… biz bazen diğer alemlerde, böyle asılı kalmayı nasıl sürdürebildiğinize şaşıyoruz!
Bunun sırrı nedir biliyor musunuz? Bırakıverin. Bırakıverin. Bırakıverin.
Ama kaosa geri dönelim. Birkaç hafta önce gelmeye başlayan muazzam bir enerji akışı oldu. O hâlâ oralardan buraya ilerliyor, oradan hemen buraya, ve neden? Neden? Yıldızlar uyumlandığı için mi? Hayır. Güneşte şu an fazladan patlamalar olduğu için mi? Belki. (Adamus güler) Uzaylılar saldırmaya hazırlandığı için mi? Evet. (yoğun kahkahalar)
LİNDA: Bu iyi yorumlanmayacak.
ADAMUS: İşte bu! İşte bu. Ha, onlar hazırlanıyor, ama ben bundan başka bir konuşmada söz edeceğim. Biz, “Melekler ve Uzaylılar”dan söz edeceğiz. Ama evet, hazırlanıyorlar. Fazla bir mesafe kat etmeyecekler… sanmıyorum. Ama yanılıyor olabilirim. (Adamus’un izleyicilerle dalga geçmesi kahkahalara neden olur) Ben bu enerjilerle oynuyorum.
Böylece, bizim kaos enerjisi diyeceğimiz enerjiler inanılmaz miktarlarda geliyor. Mantıklı değiller. Eski kalıpları izlemiyorlar. Geliyor, çünkü…
KATHLEEN: Bizim yüzümüzden.
ADAMUS: Teşekkür ederim!
KATHLEEN: Çünkü bizim yüzümüzden.
ADAMUS: Dur bir dakika, hemen oracıkta kal. (Adamus salonun arka tarafına yürür) Sizin yüzünüzden, çünkü onu siz çağırdınız, çünkü uzun bir süre önce siz bir çağrıda bulundunuz. Şu özel şeyimi alabilir miyim… (kadrodaki birinden bir şey ister) Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (bir paketi alıp öne gelmesi, ve tek dizinin üzerine çökerek paketi Kathleen’e vermesi üzerine izleyiciler “Oo!” der) Senin için sevgilim. (izleyiciler alkışlar) Buraya gel. Evet, “o” senin buraya gelmeni istiyor.
KATHLEEN: O mu!
ADAMUS: O.
KATHLEEN: İnternettekiler merhaba! (kameraya doğru bir öpücük gönderir, sonra paketi açar)
ADAMUS: Hepimizden sana özel bir armağan.
KATHLEEN: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Kirlilik yaratma. (paket kağıdından düşen bir parçayı toplar)
KATHLEEN: (metalden işlenmiş bir levhayı çıkartır ve okur) Bayan İnanılmaz!
ADAMUS: Bayan İnanılmaz. (izleyiciler alkışlar) Teşekkür ederiz.
Evet. Sizin yüzünüzden. Siz – hepiniz – onu buraya çağırdınız. İnsanlık onu buraya çağırdı. Meleksel aileler de onu buraya çağırdı diyebilirsiniz. Yakın Dünya alemleri, ki onlar şu anda gerçekten yaralı bir dünyadalar, onu buraya çağırdı. Senin için. (altın renkli paket kağıdını Linda’ya uzatması, ama onun almaması üzerine kahkahalar yükselir)
KATHLEEN: Ben alırım. Ben alırım.
ADAMUS: Bu değerli. Altın varak!
LİNDA: Biliyordum. (kahkahalar)
ADAMUS: Böylece, bu muazzam enerji akışı var ve o karmakarışık bir halde. Onun için de kaos nasıl geliyorsa, o da öyle gelecek. Beklenmedik biçimde, öngörülemez biçimde gelecek. Sizler enerjilerin belli ağlardan ya da meridyenlerden ya da bedenin enerji kalıplarından içeri akmasına alışıktınız, ama o artık bu yollardan gelmiyor. Farklı biçimde geliyor.
Bu sizi gerçekten, gerçekten dengeden çıkartabilir. Sizi gerçekten… Şu son birkaç haftadır kaç kişi dramlar yaşadı? Ben gözlerimi kapatacağım. (kahkahalar, bir dolu el havaya kalkar) Evet ya. Ve bu sadece başkalarıyla yaşanan dramlar – yani sizin dışınızdaki insanlarla. Peki kaç kişi kendiyle dram yaşadı? (bazı eller havaya kalkar) Ya da kendiyle travma yaşadı? Evet, evet.
KERRI: Peki ya uykusuz geçen geceler?
ADAMUS: Uykusuz geceler. Evet. Son zamanlarda diğer alemlerde çok fazla partiye katıldınız. Evet, evet.
Ama bu enerji buraya geliyor. Çok kaotik, ama daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, kaos aslında kaotik, kargaşa değildir. Sadece farklıdır – hatta kalıpları bile yoktur – farklı ölçüler, farklı teslimat yolları geliyor. O, sizin için burada olmak üzere geliyor.
Bu kaos enerjisinin bir bölümü, sizin eski titreşimsel enerji diyeceğiniz şeydir. O bölüme alışıksınız, ama onun gelme biçimine değilsiniz. Bazı bölümleri tam anlamıyla Yeni Enerjidir.
Yeni Enerjiye aşina olmayanlardan, hâlâ fazlasıyla dualitede olup da gerçekten dualiteye tutunmak isteyenlerden, Yeni Enerji geçip gidecektir. Ama çöpe gitmeyecektir; sanki döne döne yolunu geri bulacak ve sonradan inecektir.
Onun farkında olan, onunla başa çıkabilecek, onu gerçekten nefesiyle içine alabilecek sizler içinse – ve onu, kendinizi ve çevrenizdeki herkesi, hatta şu anda yanıbaşınızda oturan ama öteye itmek istediğiniz kişiyi bile mutlak bir kabul haliyle içinize soluyun – ulaşılabilir olacaktır.
Çekirdek Sorun Nedir?
Şimdi, geçtiğimiz haftalarda farkettiğim ilginç bir şey de, bunun bazılarınızı çekirdekten vurmasıydı, ki öyle de olmalı. Kendinizi berbat hissedebilirsiniz, ama o çekirdekten/özden vuruyor. Böylece şu anda size soracağım şudur, çekirdekteki nedir? Onun vurduğu çekirdek sorun nedir? Sevgili, güzel Linda’dan mikrofonla izleyicilerin arasına gitmesini isteyeceğim.
EDITH: Ha, ben sandım ki soruyu Linda’ya soracaksın.
ADAMUS: Ona da soracağım, ama önce izleyicilerin arasında dolaşacak.
Pekâla Linda, istediğin bir gönüllüyü seç, aslında bu enerjinin şu anda ortaya çıkardığı iki sorun var. Nedir? Evet. Elini kaldırmayıp mikrofonu aldığın için teşekkür ederiz.
JAN: Pek emin değilim.
ADAMUS: İçine dönüp hisset. Sadece nefesini kapat. Ya da (gülerek) gözlerini kapat ve bir nefes al! (kahkahalar)
LİNDA: Kötü bir fikir!
JAN: Sanırım, bilirsin işte, bu hafta yaşamımda travmatik bir şey oldu. Ben evcil hayvanımı kaybettim, ve sanki kalbim parçalanmış gibi hissettim, ve şimdi parçaları yeniden yerine koyarken, çok ilginç, hmm… Herşey biraz farklı görünüyor. Parçaları yerlerine yerleştirdikten sonra ben ne kadar farklı görüneceğim, bilmiyorum.
ADAMUS: Peki çekirdek sorunun ne? Çekirdekteki sorun ne? Bu enerji bir şeye vurdu. O nedir? Ve sen neredeyse bana yanıtı veriyorsun. Etrafında dans edip duruyorsun. Çekirdek sorun.
Bu arada, bir dolu evcil hayvan gidecek. Lütfen, gittiklerinde bunalıma düşmeyin. Onlar bir nedenden ötürü gidiyorlar: (a) enerji çok yoğun, çıkıp gitmek istiyorlar; (b) geri gelecekler. Onlar sizinle birlikte olmak amacıyla sizin deyiminizle daha yakın, daha muhteşem evcil hayvanlar olarak geri gelecekler.
Pekâla, çekirdek sorun.
JAN: Hmm… (uzun bir duraklama) emin değilim. Sadece… kendimi kabul mü?
ADAMUS: Eh, sen de pek verdiğin yanıta inanmıyorsun ama, ben yine de yazacağım.
JAN: Teşekkürler.
ADAMUS: Sen kendine diyorsun ki, “Bu biraz sıradan bir yanıttı.” Ama bunu yazacağım, çünkü sen de, ben de bu yanıtın doğru olmadığını biliyoruz. (kahkahalar) Ama yazalım.
Pekâla, sonraki. Çekirdekteki sorunlar nedir? Sizin için – Şambra için – bu ara ortaya çıkan iki tane çekirdek sorun var. Dünyadaki herkes için değil, sizin için.
CAROLYN: Farkettim ki kalbim…
ADAMUS: (keserek) Ben sadece sana daha yakın durmak istiyorum.
CAROLYN: Pekâla, ben de. (kucaklaşırlar) Farkettim ki kalbim devasa.
ADAMUS: Evet.
CAROLYN: Ve kendimi baltalama (sabote etme) yeteneğim de aynı derecede büyük.
ADAMUS: Ah! Güzel, güzel. Bu… mikrofonu bana verme. Bana zaten bir tane verdiler. Pekâla, baltalama. (yazar) Evet, tamam. Sonraki? Çekirdekteki sorunlar. Aandrah’a sormayın. O zaten biliyor.
VINCE: Benim için çekirdekteki sorunun yitirmek olduğunu, yitimin farkedilmesi olduğunu düşünüyorum.
ADAMUS: Yitim. Neyin yitirilmesi?
VINCE: Herşeyin! Herşey.
ADAMUS: Bu iyi bir nokta. Evet. Peki nasıl hissediliyor? … diye soruyorlar ağzına tuttukları bir mikrofonla.
VINCE: Boşluk.
ADAMUS: Evet. Evet. Bu aslında kötü bir şey değil. Zor bir şey, ama kötü değil. Benim uykuda diyeceğim bir açıdan bakıldığında, zordur. Uyanıklık açısından bakıldığında ise aslında oldukça güzeldir. Böylece, biz az sonra uyanacağız. Pekâla, yitim.
Başkaları? Çekirdekteki sorunlar. İki tane, onları bulduğunuz zaman zıplayacağım.
CATHY: Ben derim ki, Eski’ye karşılık Yeni Enerji. Eskiyle yüzleşip onu salıvermek ki, boşluğu dolduracak Yeni Enerjiye yer açılabilsin.
ADAMUS: Eskiye karşılık Yeni. Buna dualite diyelim mi?
CATHY: Evet.
ADAMUS: Tamam, dualite. Ve bu arada, bu şeylerin hepsi gelmekte olan bu kaos enerjisinden etkileniyor – o dalga dalga geliyor. Bunu aslında görebilseydiniz ya da düşünebilseydiniz, biraz bunalabilirdiniz ve, neyse, bu başka bir öykü. Çekirdek sorunlar.
PAUL: Zihnimin ödü patlamış durumda. (bazı gülüşmeler)
ADAMUS: Güzel! Güzel. Önce seni bir kucaklayacağım.
PAUL: Harika. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve sonra da sana bir Adamus ödülü vereceğim, çünkü sen ve ben uzun süredir bunun üzerinde çalışıyorduk. Sen zorluydun. Beni her açıdan denedin. Biz zihinden çıkmak hakkında konuşurken… Buna ne demek istersin? Zihni salıvermek mi? Yani…
PAUL: Biliyorum, bu zor.
ADAMUS: Zihni aşmak.
PAUL: Evet, zihni aşmak.
ADAMUS: Tamam. Sen… (yazar) zihnini aşıyordun. Senin için bunu öğretmek, başkalarını eğitmek iyi olurdu, çünkü sen gerçekten inatçıydın, gerçekten buna çok tutunuyordun. Ve sence bir sakıncası yoksa, sonra, gerçekten salıverdiğinde neler olduğunu paylaşır mısın?
PAUL: Huzur.
ADAMUS: Güzel.
PAUL: Denge.
ADAMUS: Evet.
PAUL: Mutluluk.
ADAMUS: Güzel. Mükemmel. Görünebileceği kadar kötü değildir.
PAUL: Hayır, ama korkutucu olabilir.
ADAMUS: Çok korkutucu. Aklını kaybedersen, uykudayken zihnin ötesine geçersen, çok korkutucudur. Bu çok zor bir şeydir. Ve sen – hepiniz – hâlâ uykuda olduğunuzu kabul etmek zorundasınız. Öylesiniz. Zihniniz, aklınız uyanmaya çalışıyor ve bunu yapamaz, çünkü en başından beri sizi uykuya yatıran zihninizdir. Bu (zihin için) imkansız bir görev halini alır.
Bu, bırakmak, salıvermekle ilgilidir, ve – tıpkı şiirin de söylediği gibi – uykunuzda rüya gördüğünüzü anlamakla ilgilidir. Rüya görüyorsunuz – tıpkı bir bilimkurgu filmi gibi! – ne olabileceğinin rüyasını görüyorsunuz. Bir zamanların rüyasını ya da şimdiki zamanın rüyasını görüyorsunuz. Bu gerçek değildir. Sadece gerçek görünüyor. Bir dakikaya kadar buna gireceğiz.
Başka bir tane. Çekirdek sorun. Şimdilerde gerçekten ortaya çıkan nedir?
ALAYA: Benim için, 16 yıllık kontrol eden bir ilişki içinde olduktan sonra…
ADAMUS: Evet.
Alaya: İki hafta önce…
ADAMUS: Peki neden kontrol ediyordun?
ALAYA: İzin verdim.
ADAMUS: Evet. Hayır, sen neden kontrol ediyordun?
ALAYA: Hayır, ben kontrol ediliyordum.
ADAMUS: Gerçekten.
ALAYA: Evet. Eh, ben…
ADAMUS: Peki.
ALAYA: Peki. Ben izin verdim. İzin veriyorum. Evet dedim.
ADAMUS: Evet.
ALAYA: Ve artık bu ilişkide yaşamak istemediğimde, iki hafta önce dün, ayın 20’sinde, kızımı aldım ve o ilişkiden çıkarak kadınları koruma sığınağına gittim.
ADAMUS: Evet, güzel.
ALAYA: Benim çekirdek sorunum başkalarından alıp kabul edememek ve bağımsız, egemen olamamak.
ADAMUS: Kesinlikle. Ne kadar kişisel olabilirim?
ALAYA: Tümüyle.
ADAMUS: İyi. Şimdi, sende hâlâ oyunların oynanmasına izin verecek enerji kalıntıları var. Ve ben, “kim kontrol ediyor?” derken şaka yapmıyordum. Sen, kontrol edildiğini düşünmekten hoşlanıyorsun, ve her bir kanıt… senin her bir duyun, kontrol edildiğini söylüyor, ve sen benimle bütün gün kavga edip duracaksın.
Kontrol edenin sen olduğunu farkettiğinde – ve bu bir yargı değildir, bir gözlemdir – kendi cennetinden başka güvenli bir cennette kalman gerekmeyecek. Şu anda oyun hâlâ oynanıyor. Dram hâlâ orada duruyor. Bir yanın aslında onu yaratıyor, kontrol ediyor, manipüle ediyor.
Bunu gerçekten salıverebildiğin an ve yaşamındaki kontrol için bir başkasını suçlayamayacağını anladığın an, sadece içine bak, herhangi bir güvenli cennette, dışardaki bir yerde olman gerekmeyecek. Kendi yaşamına gireceksin. Ne senin için, ne çocuğun için, ne de herhangi biri için hiç korku olmayacak. Ve senin tehlikeli bir durum olarak duyumsadığın şey, buhar olup yok olacak.
ALAYA: Buna inanıyorum.
ADAMUS: Buhar olup yok olacak. Artık kaçman gerekmeyecek. Saklanmak zorunda kalmayacaksın, çünkü o kontrol, o kaçış ve saklanma yalnızca seninle ilgili – senin kendinden kaçmanla. Hepsi bu.
Böylece, şu anda bu noktada derin bir nefes alabiliriz.
ALAYA: Evet.
ADAMUS: Bunu bırakabiliriz.
ALAYA: Beni bilmek istiyorum.
ADAMUS: Evet. Ve bugün birlikte olduğumuz zamanın sonuna geldiğimizde ve sen ansızın rüyadan uyanmaya başlamana izin verdiğinde, kovalamacadan vazgeçmene, gerçekten olmakta olan kontrolden vazgeçmene izin verdiğinde, öyle bir özgürlüğe kavuşacaksın ki, onunla ne yapacağını bilemeyeceksin. Ve gelip beni kocaman bir kucaklayacaksın.
ALAYA: Bunu gözümün ucuyla gördüm.
ADAMUS: Evet.
ALAYA: Evet.
ADAMUS: Evet. Ve şu anda ne yapman gerektiğini biliyor musun?
ALAYA: Ah, nefes almak.
ADAMUS: Nefes almak.
ALAYA: Nefes almak. Evet.
ADAMUS: Ve sadece gerçekten bir seçim yapmak. Şeyleri kontrol etmen hâlâ gerekiyor mu? Onları senin kontrol etmen hâlâ gerekiyor mu?
ALAYA: Hayır.
ADAMUS: Ama hayır demeden önce, tüm o kontrolleri bıraktığında ne olur, bir an için düşün.
ALAYA: Düşüneyim…
ADAMUS: Hisset. Sen kontrol etmekten vazgeçtiğinde ne olur?
ALAYA: Bu benim için yeni bir şey olacak.
ADAMUS: Yeni olacak.
ALAYA: Yeni olacak.
ADAMUS: Ve ben kaos kelimesini duydum. Evet, kaotik hissedilecek, ve rahatsızlık hissedilecek. Sana bu nokta bir an için sormama izin ver. Bu kontrol etme ihtiyacını, ve bu yüzden yaşamına kontrol eden kişileri çekme ihtiyacını ne tetikledi? Bir an için bunu hisset.
ALAYA: Doğru yanıtlara ya da daha iyi bir vizyona sahip olduğumu hissetmek.
ADAMUS: Güzel. İki ödül. Kesinlikle. Kesinlikle, ben buna bir tür doğruculuk ya da dürüstlük hissi diyeceğim. Ne zaman ve nereden geldiği önemli değil, ama bu, senin için en iyi olanı bildiğin, ilginç bir doğruculuk türüydü. Sonra, çevrendeki herşeyi kontrol etmeye başladın ve o kontrol, dışardan da başka kontrolleri sana çeker. Sonra birdenbire, sen kendi kontrolünün kurbanı olursun, ve bu ansızın seni gerçekten, böyle bir anda durup, “Eh, kendime ya da başkalarına karşı bu kadar doğrucu olmam gerekiyor muydu?” demeye zorlar. Belki şu anda biz bunu salıverip sadece kabul edebiliriz. Kabul etmek. Güzel, saf, yalın bir kabul. Hepsi bu. Kontrol yok. Doğruculuk yok. Korku yok. Sadece kabul.
Hadi birlikte hepimiz derin bir nefes alalım. Ooooo evet. Ve bu şimdi bir Hannibal ânını gerektiriyor. Bakın, biz salıverdik, bir nefes aldık, ve şimdi sadece bir … (birisi “Şükürler olsun!” der) Ben bundan daha iyisini yapacağım. Ben… ben şu anda biraz kaos gerçekleştirmek istiyorum. Kaos. Uyumsuzluk. Hiçbir kalıp olmasın. Şarkı olmasın. Mutlak bir karışıklık. Kaosa öncülük edebilir misin?
HANNIBAL: Kaosa öncülük edebilirim!
ADAMUS: Ah evet – sen kaosu bi-li-yo-o-o-r-sun!
HANNIBAL: Kaosa nasıl öncülük edeceğimi biliyorum!
ADAMUS: Pekâla, biz bunu güzel yapmaya çalışmayacağız. Biz bunu çirkin yapmaya çalışacağız. Biz şuradan gürültü yapıp çıkmasını sağlıyacağız. Ben sizden ayağa kalkmanızı isteyeceğim, ve Hannibal? Kaos zamanı! Kaos.
(Hannibal bir dolu kaotik gürültüler çıkartarak izleyicileri yönlendirir)
ADAMUS: Kaos! Kaos!
(Kaotik gürültüler devam eder)
ADAMUS: Peki, güzel.
HANNIBAL: Vaay!
ADAMUS: Vaay! Teşekkür ederiz. Güzel kaos (oldu).
LİNDA: Vaaay! Teşekkürler bayım.
ADAMUS: Yani sadece enerji hareketini sürdürmek. Bakın, biz şimdi onu burada kontrol etmeye kalksaydık, amaç az çok iptal olurdu. Bu, sadece onun çıkmasına izin vermektir. O sadece enerjidir. Sadece kalıbı olmayan, disiplini olmayan, tümüyle kabul veren enerjidir. Ve o mucizeler yaratır – biraz nefes, biraz seste kaos.
Şimdi, bu sadece enerjiydi. Belki kulaklara ya da hatta fiziksel bedene hoş gelmedi, hele zihine kesinlikle, ve ben bazılarınızın kaostan kaçınmaya çalışarak kendini kapattığını gördüm. Ama, sevgili dostlar, şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda, bu enerjiler gümbür gümbür geliyor ve bu kaostur. Ve bu sizin geçmişinizden gelmiyor. Geçmişinizden gelen hayaletler ya da benzeri şeyler falan değildir. Bu tazedir. Yenidir. Gelişmiştir ve dışardan geliyor. (kahkahalar) Ve o gerçekten kaotiktir.
Böylece, bu tür bir kaosun içindeyseniz, ondan kaçmayın. Onu içinize soluyabilirsiniz. Onu kabul edebilirsiniz. Ve o doğruca gidip sizin seçimlerinize hizmet edecektir.
Şimdi, az önce gelen o enerji girdabını alalım ve, Hannibal…
HANNIBAL: Buradayım!
ADAMUS: Son bir kez. BANA HİZMET ETMENİ EMREDİYORUM! (izleyiciler sevinçten bağırır ve tezahürat yapar) O buna bayılıyor! (kahkahalar) Ve bunun nereden geldiğini de tam olarak biliyor.
HANNIBAL: Peki şimdi ne yapacağız?
ADAMUS: Biz şimdi dün seninle birlikte olanları alacağız… (çvr: bir gün önce Hannibal, Şaud’a gelen izleyicilerden bir kısmının katıldığı bir ses çalışması yapmış)
HANNIBAL: Oo evet!
ADAMUS: … ve onların ayağa kalkmasını isteyeceğiz.
HANNIBAL: Evet!
ADAMUS: Ve biz… biz kaostan güzel bir yaratım çıkartacağız. Sen yönet. Sen yönet. Atölye çalışmasına gelen grup, lütfen ayağa kalkın.
HANNIBAL: Buraya (sahneye) çıkabilirler mi?
ADAMUS: Kesinlikle. Daha iyi olur.
HANNIBAL: Hadi gelin, çabuk çabuk. Yeterince yer var. Bir daire oluşturalım. (yaklaşık 30 kişi öne gelir) Ay, bu güzel olacak! Hadi gelin, hareketlenin. Hareketlenin çocuklar, hareketlenin! (kahkahalar) Çok güzeller değil mi, güzeller değil mi, güzeller değil mi?! (izleyiciler alkışlar) Hadi kaos yapalım.
(Hannibal onlara kaotik gürültüler çıkarttırır)
Hadi kurt yapalım. (Bir dolu kurt sesleri çıkartırlar)
Hadi yavru kedi yapalım. (Vahşi yavru kedi sesleri çıkartırlar)
Hadi yavru köpek yapalım. (köpek sesleri çıkartırlar)
Hadi şimdi eeeeeeeeeeee diyelim… (“eeeeeeee” sesi çıkartırlar)
Hadi aa yapalım. Aaaaaaaaaaaaaa…. (Hannibal’in yönetiminde aaaaa ve oooooo ve eeeeee seslerinin türlü varyasyonlarını çıkartırlar)
Teşekkür ederim. Hepinize teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar)
ADAMUS: Pekâla, çekirdek sorun. Birkaç yorum, katkı daha alalım. Çekirdek sorunlar. Büyük bir kaos topu geliyor, bazılarınızı harap ediyor, dengenizden fırlatıp atıyor, size ne oldu diye endişelenmenize neden oluyor. Çok zihinsel oluyorsunuz. Beyninize başvuruyorsunuz. Ama şu anda hangi çekirdek sorunları – iki tanesini – etkiliyor? David?
DAVID: Yargılama.
ADAMUS: Yargılama.
DAVID: Ve bana göre bu, sanki başkalarını yargılıyormuşum gibi görünüyor, ama aslında ben kendimi yargılıyorum.
ADAMUS: Güzel. Kendini nasıl yargıladın?
DAVID: Katı.
ADAMUS: Katı. En kötüsü neydi?
DAVID: Çok katı. (kahkahalar)
ADAMUS: En kötüsü neydi? Ben sana benimkini gösteririm eğer sen bana seninkini gösterirsen! (kahkahalar) Lütfen. Dedim size, ‘beklenmeyeni bekleyin.’ Buyrun bakalım.
DAVID: Belki de otursam iyi olacak. (kahkahalar)
ADAMUS: Belki ben de seninle birlikte otururum o zaman. (kahkahalar) Ne kadar kötü olabilir ki? (duraksama) O kadar kötü.
DAVIS: O kadar kötü, evet.
ADAMUS: O kadar kötü. Şu anda kaç kişiye yardım edeceğini biliyor musun?
DAVID: Eh, kendime.
ADAMUS: Doğru. Gerisi farketmez zaten, öyle değil mi? Ama onlara da yardım etsen güzel olmaz mıydı?
DAVID: Evet. Evet.
ADAMUS: Bunu yapacağımızı biliyordun.
DAVID: Unutmuşum. (kahkahalar)
ADAMUS: Ben unutmadım.
DAVID: Ve kendini kabul…
ADAMUS: Evet ya. Şimdi dans ediyoruz işte.
DAVID: Tamam.
EDITH: Seni seviyoruz David. Söyle gitsin.
DAVID: Hmm… (duraksama) Eh, aslında, ben sorduğun sorudan bile emin değilim.
LİNDA: David, sen elini kaldırdın.
DAVID: Kaldırdığımı biliyorum.
ADAMUS: O (kaos enerjileri) senin içinde hangi sorunu ortaya çıkardı? Yargılama dedin; o yargı neydi? Duyduğun şey neydi – o gerçekten sana ait değil, ama onu duydun ve hissettin, o hançerin doğrudan sana yöneldiğini hissettin – o neydi? Bunu benim değil de senin söylemeni tercih ederim.
DAVID: Bunu benim değil de senin söylemeni tercih ederim. (kahkahalar)
ADAMUS: Hayır. (yoğun kahkahalar) Biliyorum.
DAVID: Ve tabii, o kendini yargılama, bilirsin işte, yine benim dışımda meydana geldi. Çevremdeki herşeyi ve herkesi yargılıyordum. Ama kendimi yargıladığımı ve kendimi kabul etmediğimi de biliyordum. Ve ben gerçekten zihnimi ve beynimi kabul etmiyordum. Aptal olduğum için kendimi dövüyordum.
Dahasını ister misin?
ADAMUS: Sadede gelelim.
DAVID: Tamam.
ADAMUS: Sadede gelelim.
DAVID: Ben kendimi sevmiyordum.
ADAM: Evet ya. Bu, bunu söylemenin güzel bir yolu.
DAVID: Kendimden kuşku duyuyordum.
ADAMUS: Bu, bunu süslenmiş bir şekilde söylemek.
DAVID: Kendimi kabul etmiyordum.
ADAMUS: Korkak bir şekilde söylemek. (kahkahalar)
DAVID: Kendimden hoşlanmadım.
ADAMUS: Yaklaşıyorsun.
DAVID: Kendimden nefret ettim.
ADAMUS: Eh, sanırım herhalde budur, ama neden? Neden?
DAVID: (uzun bir duraksama) Emin değilim.
ADAMUS: Evet, hm, yalan. Yalan. Bir yalancı olduğunu hissetmek. Sen bir sahtekârsın. Belki manipülatifsin, ve bunların hepsi sahte. Sen çekirdeğine gittiğinde ben bunu algıladım. Ve bu zorludur. Zorludur, ve insanı kendinden nefret etmeye götürür. Açıkçası, sevgi yoksunluğuna götürür. Yani herşeyin bir yalan, herşeyin bir şaka, herşeyin bir oyun olduğunu hissetmen. Sonra da tüm yan-öykülere girersin – “Daha iyisini yapabilirdim. Bunu şu şekilde yapmalıydım. Keşke bu şekilde yapsaydım,” ama o noktaya geldiğin zaman, herşey büyük bir yalandır. Peki o zaman gerçek olan nedir? Teşekkür ederiz.
DAVID: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Gerçekten, teşekkür ederiz.
DAVID: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve bu herkes içindi. (izleyiciler alkışlar)
LİNDA: Dostum, bu zorlu ve çılgın bir çalışma oldu. Ben ona Geoff’in parasından vereceğim!
ADAMUS: Ha tabi, kesinlikle. Ve biliyor musun, biz yaklaşıyoruz David. Sen bizim çekirdekteki sorunun ne olduğuna yaklaşmamıza yardımcı oldun. Bir yanıt daha alacağım, ve sonra benim yanıtıma geçeceğiz, benim ne deneyimlediğime – ve David, bunun az önce konuştuğumuz şeyle nasıl örtüştüğüne bak.
EDITH: Tüm deneyimlerimize tümüyle kabul vermek, çünkü biz de Tanrı’yız ve Ben o Ben’im.
ADAMUS: Az çok. Az çok, evet, ama bu da, yine, bunu güzel bir şekilde ortaya koymak. Tümüyle kabul vermek, Ben o Ben’im’in anlaşılması, peki ama, bu enerji oraya girdiğinde gerçekte ne yaptı? Senin durup da düşünmeni sağlamak için ne yaptı? Ve ben bunu burada Aandrah’a soracağım.
EDITH: Sadece tüm deneyimleri kabul etmek.
ADAMUS: Şu son birkaç hafta içinde sen ne gördün, Aandrah, yani – vay canına! – düzeyinde. Sorun neydi?
AANDRAH: Biz yalana inanırsak, onu burada (kafada) kabul ederiz, ve o hemen burada oturur. Ama onu nefesimle içime almaya ve sahiplenmeye istekliysem… çok farklıdır. Onu yemeye, içinize almaya, sahiplenmeye ve her bir lifinizde hissetmeye istekli misiniz? Aşık olursunuz. Aşık. Kabul, hâlâ reddetmedir, çünkü hepsi buradadır (kafa). Bu, kabul vermekle ilgili değildir, bana göre. Onu yemenle ilgilidir, onu sahiplenmenle, onu içine almanla, onu olmakla. Olmakla… (Edith yorumda bulunur) Peki. Bana göre kabul burada (kafada) kalır ve burada oturur, ama işte ben bu yüzden sadece (içeriye) davet ediyorum. Benim çalışma tarzıma göre bu, onu evine götürecek ve sahiplenecek misindir?
Çekirdekteki Gerçek Sorun
ADAMUS: Teşekkür ederiz. Ve, buna gerçekten lazer gibi odaklanacak olursam, ki bunu hepiniz deneyimlemediniz, ama çoğunuz deneyimledi, bu doğrudan çekirdeğe gidiyor. Özellikle de, David için ifade ettiğim gibi, bazı çekirdek sorunlara indiğinizde ve bir yalanı yaşadığınızı hissettiğinizde, ki az çok yaşadınız… az çok. Planlanmış, kasti bir yalanı değil. Asla bunu düşünerek yola çıkmadınız, ama eğer hâlâ uykudaysanız, o zaman bir yalanı yaşıyorsunuzdur. İşte hepsi bu.
Ve sonra geçtiğimiz birkaç haftada olan şuydu, gelen o yoğun kaos enerjileri yüzünden – onlar hiçbir dengeye sahip değillerdi, onun için de sizi gerçekten sarstılar – ve siz, burada olmak isteyip istemediğinize baktınız. Burada olmak istiyor muydunuz?
İşte şu son birkaç haftadır ortaya çıkan şey budur – gerçekten burada olmak istiyor musunuz? – ve bu, düğmelere basıyor. Herşeyi zorluyor. “Burada olmak istiyor muyum?” Ve bazılarınız bundan söz etmeye bile korkuyor. Bazılarınız bunu kendine bile itiraf etmekten korkuyor. Bazılarınız, bu düşünceler geldiğinde, onları kovuyorsunuz. Gelip de, “Yarın neden uyanayım ki” dediğinde, o düşünceleri kovuyorsunuz. Bu düşüncelere sahip olmamanız gerektiğini düşünüyorsunuz. O düşüncelere kesinlikle sahip olabilirsiniz.
Bir parçanız bir yalanı yaşadığını hissediyor, çünkü gerçekte olduğunuz kişi değildiniz. O zaman diyorsunuz ki, “Neden burada olayım ki?” Ve sonra da şu şeyleri yapıyorsunuz – umarım diğer alemlerde yaptığımız konuşmaları hatırlıyorsunuzdur, ama herhalde hatırlamıyorsunuz – neden burada kalmanız gerektiğinin sebeplerini sıralamaya başlıyorsunuz. Yakın o listeyi! Çocuklarınız mı? Hadi canım. Başkaları size ihtiyaç duyduğu için mi, tamamlanmamış birkaç şeyiniz olduğu için mi, öbür tarafa geçmekten sadece korktuğunuz için mi… sevgili dostlar, peki ya olduğunu düşündüğünüz büyük yalan bu idiyse ve siz öteye geçtiğiniz zaman asıl o, gerçekten büyük bir yalansa? (kahkahalar) İşi berbat etmiş oldunuz. Peki şimdi ne olacak? Şimdi ne olacak? Ve bu sürekli oluyor. İlle de size değil belki ama sürekli oluyor. Şimdi ne olacak? Hooop! Hemen aşağıya geri dönüveriyorsunuz, bunu tekrarlamak için.
Böylece bu enerjinin böyle devasa bir itelemesi oldu. O sizin sorununuza yöneliyor ve çalışmayı o yapmayacak, ama onun yaptığı şudur, doğrudan o en hassas, en kırılgan, asılı olduğunuz o incecik sicime gidip, “Burada olmak istiyor musun?” diyor, ve bu bir nimettir. Bu inanılmaz bir nimettir. Bu, yapılanmayı yıkmanın bir parçasıdır, ve aynı zamanda, sizi gerçekten içinizin derinliklerine inip, “Neden burada olmak istiyorsun? Neden? Neden?” demeniz için yüreklendiren bir parçadır.
Sizi hipnozdan çıkarmaktır yaptığı, çünkü siz – genelde insanlar – gün be gün tekrar tekrar aynı şeyleri yapıyor, aynı şeyleri oynuyor, aynı rolleri sergileyip duruyorsunuz, ve “Neden burada olmak istiyorsun” diyen, sizi bilercesine zorlayan o duruma geldiğinizde, çok, çok gerçek olmak zamanıdır. O durumda, David ve diğerlerinin size söyleyebileceği gibi, kendinize yalan söyleyemezsiniz. Söyleyemezsiniz.
Tuş olmuşsunuzdur. Bu sizsinizdir ve siz ve sadece siz. Ben orada değilim. Diğerleri orada değil. Olamayız, ve bir anlamda bizim olmamıza izin vermiyorsunuzdur. Ama tuş olmuş ve, “Şu anda neden burada olmak istiyorum?” diyorsunuzdur.
Ellerinizi kaldırmak zorunda değilsiniz, ama kaç kişi bunu hissetti? Eminim, bu yaşamda birçok kez (hissettiniz bunu), ama bu şu anda farklı bir şeydir. Bu, sizden makyo’yu (spiritüel palavraları) söküp atıyor. Artık ne kendinize ne de herhangi başka birine zırvalamayasınız diye söküp atıyor. Gerçek olasınız diye suyunuzu sıkıp çıkartıyor, ve olan işte buydu – ve, bu arada, o bir süre daha olmaya da devam edecek. İyisi mi, onunla şimdi yüzleşin. Çoğunuz bunu yaptı ya da yapmakta.
Sonraki Soru
Gelmekte olan bu enerji, bu kaos, “Burada kalmak istiyor musun, istemiyor musun” demesinin sonucu olarak, büyük bir soru da soruyor. Diyor ki, “Ne yapacaksın?” Büyük bir soru. Ve bu zorlu bir soru, çünkü diyorsunuz ki, “Eh, kalmak istediğimden pek emin değilim, ve of, kalırsam ne yapmak istediğimi bile bilmiyorum.”
Ve buradaki sorun şu ki, siz önce… şu yoğun kaos geliyor. Ortada o Büyük Soru var – “Kalmak istiyor musun?” – ve şimdi bir de, “Kalırsam ne yapacağım?” ve o zaman buraya (kafaya) geri dönüyorsunuz. Buraya geri geliyor ve şöyle demeye başlıyorsunuz, “Eh, belki de ben sadece şöyle bir şey yapmak istiyorum….” Zihinsel oluyorsunuz. Bu konuda akılcı oluyorsunuz, ve bu tür bir planlamaya girişiyorsunuz, ve “Eh, bilirsin işte, bir dolu para yapmak istiyorum ve daha genç olmak istiyorum ve herşey…” Bunlar önemsizdir. Bunların hiçbiri önemli değildir.
Sizin gerçek özünüz parayı umursamaz. Umursamaz, ve umursamamalı da. Sizin – biz buna ruhunuz, tanrısallığınız, gerçeğiniz diyebiliriz – parayı ya da sağlığı ya da özellikle başkalarıyla olan ilişkileri umursamaz. Nasıl göründüğünüz ya da IQ’nuz umurunda değildir, ve gerçekten olmamalıdır da, öyle değil mi?
Ruhunuz bolluk sorunlarıyla boğuşsaydı ne olurdu? Bu gerçekten kötü olurdu! İnsanın böyle bir şeyle boğuşması yeterince kötü zaten, ama bir de ruhunuz boğuşsaydı? Özünüz? Tüm bu şeyler özünüzün umurunda değildir. Özünüz kendini sevmeyi umursar. Kendini hatırlamayı. Öz – sizin, ruhunuz diyeceğiniz şey – sadece uyanmanızı istiyor.
Ruh ile insan arasında böyle garip bir ilişki var. Eğer insan uyumada ısrar ederse, ruh da sanki uykudaymış gibi yapacaktır. Eğer insan kaybolmuş gibi davranmada ısrar ederse, ruh da, tanrısal şefkati yüzünden, kaybolmuş gibi davranacaktır. Bunun nasıl çalıştığını görüyor musunuz? Bir tür yansımadır bu.
Böylece, muazzam miktarlarda gelen ve size burada olmak isteyip istemediğinizi soran bu enerji şimdi şöyle diyor, “Ne yapmak istiyorsun?” Ve o pratik, uygulanabilir şeylerden söz etmiyor. “Doktor olmak istiyor musun, şifacı olmak istiyor musun?” demiyor. Sorular bunlar değil.
Sorular şunlar, “Yaşamını nasıl deneyimlemek istiyorsun?” Ve, bu arada, siz şu anda yaşamıyorsunuz, gerçekten. Bizim şeyleri tanımlama biçimimize göre yaşamıyorsunuz. Siz uykunuzda rüya görüyorsunuz. Uykunuzda rüya görüyorsunuz. Siz daha yaşamıyorsunuz. Yakında yaşıyacaksınız, ama daha değil.
Böylece bu güçlere bazılarınız direnmeye çalışıyor ve bazılarınız onlara çok kızıyor ve bazılarınız bir dolu makyo şeylerle üzerlerini kaplamaya çalışıyor – (bu yaptığınız) işe yaramıyor, çünkü bir düzeyde çağırdığınız bu enerji o kadar güçlü ki, doğrudan çekirdeğe gidiyor. Ne istiyorsun? Ne istiyorsun?
EDITH: Biz neden uykudayız.
ADAMUS: Neden uykudasınız? Edith mükemmel bir soru soruyor. Neden uyuyorsunuz? Yanıtlayacak biri var mı? (açık, net olmayan bazı yanıtlar gelir)
ŞAMBRA: Biz bu kurallarla geldik.
ADAMUS: Diyelim ki, bu kurallarla geldiniz. Peki kuralları kim yarattı?
ŞAMBRA: Biz yarattık.
ADAMUS: Peki kim onları yıkabilir?
ŞAMBRA: Biz yıkabiliriz.
ADAMUS: Hayır, sadece ben. (kahkahalar) Uyanık olup olmadığınızı görmek istedim.
Haklısın. Onları siz yıkabilirsiniz. Ama bu neden bir “kural” olmalıydı? Bunu neden seçmiş olabilirsiniz? (duyulmayan bir yanıt gelir)
Pardon? BUGÜN O BÜYÜK SESİ KULLANALIM ki herkes duyabilsin. Teşekkür ederiz Hannibal!
EDITH: (bağırarak) Dünya’da kalabilelim diye!
ADAMUS: Dünya’da kalabilesiniz diye. Eh, Dünya…
LİNDA: İşte burada. (mikrofonu getirir) Sana yüksek sesle söyletmeye çalışıyor. Bir daha söyle Edith.
ADAMUS: Devam et.
EDITH: Ben sadece bilgiçlik taslıyordum.
ADAMUS: Peki neden uykudasınız? Neden uykuda olmayı seçtiniz?
EDITH: Bilmiyorum (birisi, “Bunun eğlenceli bir oyun olacağını düşünmüştük” der.)
ADAMUS: Eğlenceli bir oyun mu? Bu hoşuma gitti! Evet. Ve bu aslında çok doğru. Bu az çok eğlencelidir – bir noktaya kadar. Bir noktaya kadar, ve sonra… şunu lütfen gerçekten yüksek bir sesle söyler misin?
KAY: Sonra berbat bir hal alır! (kahkahalar)
ADAMUS: Hayır, demek istediğini söyle. Ayağa kalk. Sen dün Hannibal’in kursuna katıldın.
KAY: SONRA BERBAT BİR HAL ALIR!
LİNDA: Hannibal’in sınıfına gitmiş.
ADAMUS: Bu pek de iyi değildi. Başka biri?
LİNDA: Bekle, onun 16 yaşındaki oğlu ne diyecek, bilmek istiyorum.
ADAMUS: Hannibal, bunun nasıl söyleneceğini gösterebilir misin? Hadi.
HANNIBAL: Neyi?
ADAMUS: VE SONRA BERBAT BİR HAL ALIR!
HANNIBAL: SONRA BERBAT BİR HAL ALIR!
ADAMUS: İşte böyle! Kesinlikle. Evet.
MACKENZIE: Bu kolay bir çıkış yolu. Uyanmaktansa uykuda kalmak daha kolay.
ADAMUS: Evet, ama daha en başında neden uykuya daldınız.
MACKENZIE: Eh, farklı bir şey olduğu için, yani farklılığın neye benzediğini görmek istersin. Ve sonra yine uyanmak istersin ama, çok zordur, bu yüzden de uykuda kalmaya karar verirsin.
ADAMUS: Çok güzel. Bu bir Adamus ödülü hak ediyor. Teşekkür ederiz. Teşekkür ederiz.
Evet, çok zor, ve sizi uykuda tutmaya çalışan çok fazla zorlayıcı güç var; öncelikle kendiniz ve çevrenizdeki herşey – kitle bilinci, çocuklarınız, işleriniz, korkunuz – herşey el edip sizi çağırıyor. Uykuda kalmanız için sizi baştan çıkartıyor, ama sonuçta kalamazsınız. Bu güzel bir noktadır. Sonuçta, kalamazsınız.
Neye Mâl Olursa Olsun
Ha, yüz binlerce yıl böyle devam edebilir ve bir kristalin içinde uyuyormuş gibi davranabilirsiniz, ama en sonunda, bir şey gelir, bu durumda bu kaostur. Bu durumda, bir parçanızın daha önce çağırdığı ve şöyle dediği bir enerji söz konusu, “Buraya gel ve gözümü tümüyle, tümüyle aç. Beni sarsarak uyandır. Umurumda bile değil, çünkü ben artık uykuda kalmak istemiyorum. Umurumda değil…” Bunu söylediğinizi hatırlıyor musunuz? “Neye mâl olacağı umurumda bile değil, başa çıkabilirim” dediğinizi hatırlıyor musunuz? (kahkahalar) Evet ya. “Neye mâl olacağı umurumda değil.” Sanırım bunu yapmamız gerek, ve Hannibal, bir dakikaya gitmen gerekiyor. Sanırım bunu birlikte yapmamız gerekiyor, “Umurumda değil” şarkısını. “Neye mâl olacağı umurumda değil.”
HANNIBAL: Neye mâl olacağı umurumda değil.
ADAMUS: Ve biz onu anda uyduracağız, anlıyor musun. “Neye mâl olacağı umurumda değil!” Her biriniz bunu söylediniz, “Neye mâl olacağı umurumda değil.” Ama sonra bu olduğunda? Eh, işte buradayız, “Aaaa. Neden ben? Neyi yanlış yaptım?” Yanlış yaptığınız şey, “Neye mâl olacağı umurumda değil” demekti. Böylece…
HANNIBAL: Bu bir “Neye mâl olacağı umurumda değil” şarkısı.
ADAMUS: “Neye mâl olacağı umurumda değil.”
HANNIBAL: (piyanoyu çalmaya ve şarkıyı söylemeye başlar) Umurumda değil
ADAMUS: Umurumda değil.
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Neye mâl olacağı.
HANNIBAL: Umurumda değil neye mâl olacağı (Adamus onunla birlikte söyler)
Umurumda değil
ADAMUS: Umurumda değil!
HANNIBAL: Neye mâl olacağı (izleyiciler de katılır)
ADAMUS: Bana ne olursa ver (ya da yap)!
HANNIBAL: Umurumda değil
ADAMUS: Umurumda değil.
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Herşeyi kaldırırım!
HANNIBAL: Umurumda değil (Adamus onunla birlikte söyler)
Neye mâl olacağı
Umurumda değil
ADAMUS: Ben büyük ve güçlüyüm!
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Ben onlardan daha iyiyim.
HANNIBAL: Umurumda değil
ADAMUS: Bununla başa çıkabilirim.
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Gelsin!
HANNIBAL: Umurumda değil
ADAMUS: Ben zorluyum, sağlamım.
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Şimdi üstüme doğru geliyor!
HANNIBAL: Umurumda değil
ADAMUS: Umurumda değil!
HANNIBAL: Neye mâl olacağı
ADAMUS: Ben en iyisiyim!
HANNIBAL: Neye mâl olacağı umurumda değiiiiiiiiiiiiiil!!!
ADAMUS: Umurumda değil! (kahkahalar ve alkışlar) Ha sanırım Cauldre az önce bayıldı. (kahkahalar)
Bunu söylediğinizi hatırlıyor musunuz? (izleyiciler “Evet” diye yanıt verir) Evet. Demin şarkıda yaptığımız kadar güzel değil, ama benzer bir şekilde.
EDITH: Biz bunu son onbir yıldır söylüyoruz.
ADAMUS: Son onbir yıldır, ve sonra o geliyor ve oooooooo! (ağlamaklı, mızmız bir tonla)
Böylece bu çekirdeğe gidiyor, ve bu bir ders değildir. Şu anda bu bir ders değildir. Bir kurban olduğunuz için değildir, yanlış bir şey yaptığınız için değildir, kötü seçimler yaptığınız için değildir – siz onu istediğiniz içindir, ve o burada. Kürekler dolusu – hah! (kahkahalar)
Pekâla, devam edelim.
Böylece bu enerji, “Burada olmak istiyor musun?” diyor. Siz ve sadece siz buna yanıt verebilirsiniz, ve yanıt yalan olamaz, çünkü yalan söylemeye kalkarsanız, bu enerji doğruca çekirdeğin daha da derinlerine inecektir. Bunun – meydana gelmekte olan bu hareketin – arkasında ruhunuzun ve sizin olduğu da söylenebilir, çünkü yola devam etmek zamanıdır. Uyanmak zamanıdır.
Yani bu enerji, siz yanıt verene kadar burada kalacak da diyebilirsiniz. Artık bir ayağınız içerde bir ayağınız dışarda olamayacak. Ya buradasınızdır ya da yoksunuzdur. Yok olmak o kadar kötü bir şey değildir. Biz size güzel bir oda, (kahkahalar) günde üç öğün yemek ve hizmetkârlar vaat ederiz.
Şaka şaka! (kahkahalar)
Aslında geçişi gerçekleştirmiş bazı Şambralar var ve onların gazı var, çünkü orası çok eterik. (Adamus’un kötü esprisi üzerine izleyiciler sızlanırlar) Onlar sizinle çalışırken harika bir zaman geçiriyorlar, ve bazen de sizi sarsmak istiyorlar. (birini sarsar) ama ben buna izin vermiyorum. Buralarda sarsma işini yapabilen tek varlık benim!
Yani bu çok kötü bir şey değil. Çok kötü bir şey değil. Ama sizler sağlam kişilersiniz, sizler kararlı kişilersiniz, ve sizler kalacaksınız. Öyle değil mi, Bayan İnanılmaz?
KATHLEEN: Kesinlikle.
ADAMUS: Kesinlikle. Hatta az çok depresif olduğunuzda ve dışardaki herşey çıldırmış gibi göründüğünde, ve burada ne yapmanız gerektiğini merak ettiğinizde – sen merak ettiğinde – bile.
KATHLEEN: Evet.
ADAMUS: Evet. İstediğin şeyi yapabilirsin. İstediğin şeyi. İstediğiniz şeyi.
Böylece bu enerji size soruyor, “Burada kalmak istiyor musun?” Şimdi, o sormayı sürdürecektir. Bundan kaçınamazsınız. Bunu erteleyemezsiniz. Size sormayı sürdürecektir, “Burada olmak istiyor musun?” ve siz gerçek olmak zorundasınız.
Peki sonra ne yaparsınız. Ne yaparsınız? Eh, işin bu kısmından bugün biraz daha fazla söz etmek istiyorum. Ne yaparsınız? Çünkü, herşeyden önce, şu anda içinde bulunduğunuz bilinçle, kullandığınız zihinle, ne yapacağınızı hayal etmeniz bile mümkün değil. Hayal bile edemezsiniz. Hannibal, bir yıl önce, şimdi bulunduğun yerde olacağını hayal ettin mi?
HANNIBAL: Hayır etmedim, hiç etmedim.
ADAMUS: Sen… hayır.
HANNIBAL: Hayır.
ADAMUS: Hayır, çünkü bilincinle zihnin birlikte çalışsalar bile bunu hayal edemezlerdi. Bu, görünür dahi olmayan bir potansiyeldi.
HANNIBAL: Doğru.
ADAMUS: Ama sen bazı başka kararlar aldın, ve onlar bu diğer şeyleri yarattı. Aldığın o en büyük tek karar sence neydi?
HANNIBAL: Bir nefes almak!
ADAMUS: Teşekkür ederim. Ve…
HANNIBAL: Ve, EVET!!! demek.
ADAMUS: Evet! Ne kadar basit görüyor musunuz? Onun, “Ben bunu istiyorum, ben şunu istiyorum” demesi gerekmedi. Bir liste hazırlayıp, “America’s Got Talent (Amerika’nın Yeteneği Var) yarışmasına katılmam gerek” ya da “yarın 80.000 kişilik bir grubun önünde şarkı söylemem gerek” demek zorunda kalmadı, ki bu olacaktır.
HANNIBAL: Doğru.
ADAMUS: O düzeye kaçmadı. “EVET!” dedi.
HANNIBAL: Evet!
ADAMUS: Evet! Tüm söylediği buydu. Ben bundan bir şarkının çıkacağını hissediyorum. (kahkahalar) Ha! Ama zaman kısalıyor, bu yüzden biz Evet şarkısını yakında yaparız.
Böylece o evet dedi, ve evet dediğinde, herşey hareket etmeye başladı. Ve sonra, tam olarak az önce sözünü ettiğim şey olur, anda deneyim. O sadece anda olur. Ansızın sizi çağırırlar, damdan düşer gibi, “Tonight Show (Bugece Gösterisi)ne çıkar mısın?” “80.000 kişilik bir grubun önüne çıkar mısın?” Sen bunu planlamamıştın.
HANNIBAL: Hayır.
ADAMUS: Onu kabul ettin. Ah! Kabule geri geldik.
HANNIBAL: Evet dediğimde, sanki kendimi evrenin tümüne dönüştürmüşüm gibi hissettim.
ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle, ve evrenin tümünde, evet demek istediğin şeye evet diyebilir, ve diğerlerini salıverebilirsin. Aslında bir daha hiç hayır demek zorunda değilsin. Sadece bırak, diğerleri (diğer seçenekler) gitsin.
Anda Yeni Potansiyeller
Böylece burada bir dakika kadar – geçen ay kaldığımız yerden devam ederek – potansiyellerden söz edelim. Biz, enerjinin şu şekilde, oldukça yatay biçimde aktığı gerçeğinden söz ediyoruz. (yatay dalga biçimlerini çizer) Bu birdenbire değişir ve şöyle gider. (dikey dalga biçimlerini çizer) Lineer akar. Potansiyeller şimdi bunun içindedir, bunun içinde, şu alanda. (dalga biçimlerinin oluşturduğu ilmiklerin içi)
Potansiyeller (eskiden) şuradan, dışardan gelirdi (dalga biçimlerinin dışından) ve dalga biçimlerinin dinamikleri tarafından (dalga biçimlerine) çekilirlerdi. Dalga biçimleri, bir zamanlar Ateş Duvarı’ndan geçtiğinizde düşündüğünüz ya da tasarladığınız potansiyelleri getiren enerjileri kendine çekti. Anlaşılıyor mu? Başka bir deyişle, Eski Enerjide, şu şekilde (yatay) giden eski dalga biçimi, enerjileri dışardan kendine çekiyor, ve sonra bu enerjiler aslında Yuva’yı terk ettiğinizde düşündüğünüz potansiyelleri tezahür ettiriyordu. Böylelikle uygun durumu yaşamınıza getirdiniz.
Şimdiyse bu biraz farklı. Aslında şimdi çok farklı. Enerjiyi, bilinci ve tezahürü ele alma ya da bunlarla baş etme biçimini tümüyle değiştiriyorsunuz.
Tezahür, düşüncelerinizin sonucu olarak gelmez. Gelmez. Gerçekten gelmez. Bu şeylerin büyük bir çoğunluğuna yolunuzu düşünce aracılığıyla bulmaya çalıştınız. Hâlâ bunu yapmaya çalışıyorsunuz. Düşünmeye ya da imgelemeye çalışıyorsunuz – bana güvenin, şu anda bu sizin için iş görmeyecektir. Başka insanlar için bir dereceye kadar başarılı oluyor, ama iş görmeyecektir.
Şimdi olan şudur, potansiyeller artık dışardan gelmiyor, ve enerji de artık dışardan gelmiyor. Hiçbir şeye çağrı yapmanız ya da hiçbir şeyi içeriye çağırmanız gerekmiyor. Herşey andadır. Herşey andadır. Enerji andadır. Başka bir deyişle, enerjiler şimdi zaten burada, içerde. Artık o eski ‘etki tepki ya da sebep sonuç’ durumunun olmasını beklemek zorunda değilsiniz, ve bu, birlikte çalışmanız gereken en meydan okuyucu şeylerden biri olacak, çünkü siz sebep sonuca, etki tepkiye alışıksınız – bir şey olur, bunun sonucu olarak bir şey olur. Bu artık bu şekilde iş görmeyecek. Ama elbette bir geçiş dönemi olacak.
Potansiyeller, Ateş Duvarı’nda – o kuşaktan geçerken, bu gerçekliğe gelirken – deneyimlediklerinizden gelmeyecek, ve enerji de dışardan gelmeyecek. Bu mutlak bir biçimde anda olur. Az önce şarkıyı anda gerçekleştirdik, Linda anda yazdı, Hannibal anda şarkı söyledi – bunu yaşamlarınızda deneyimleyeceksiniz. İlle de yazmak ve şarkı söylemeyi değil de, anda olmanın deneyimini. Yanıt için çabucak başka bir yere gitme, ya da oraya, belleğe geri gitme, yanıtı önceki deneyimlerde arama eğilimi olacaktır. Oysa bu, ayaklarınızı yerden keserek sizi yere yapıştıracaktır.
Bir an için durmanız, derin bir nefes almanız, ve enerjinin ve potansiyelin zaten hemen orada olduğunu farketmeniz gerekecektir. Potansiyel… bu biraz ilginç, çünkü potansiyel andadır. O ‘bir zamanlar’ olmuş ve şimdi içeri çekebileceğiniz bir potansiyel değildir. Herhalde potansiyeli… Hannibal, seninle Oakland’de görüşeceğiz! (Hannibal bir uçağa yetişmek üzere gider, izleyiciler ona güle güle der)
LİNDA: Güle güle Hannibal!! Güle güle Hannibal!
ADAMUS: Ben onunla birlikte yarın stadyumda olacağım!
Pekâla, potansiyeller şu anda hemen buradalar, ama zihinsel olmaya kalkarsanız ve onları önceden anlamaya ya da çözmeye çalışırsanız, bunu yapamayacaksınız. Bu, kulağa çok kafa karıştıran bir şeymiş gibi geliyor ama, aslında değil. Son derece basittir, harikulade basittir – harikulade basittir.
Potansiyeller, daha önceleri geldikleri yerden artık gelmiyorlar; onlar yeni bir yerden geliyorlar. Enerji, daha önceleri geldiği yerden, bireysel olarak sizin yaşamlarınıza girdiği yerden artık gelmeyecek; o andan gelecek. Herşey anda oluyor, ve bilin bakalım, bundan gerçekten hiç hoşlanmayan kim? (birisi, “zihin” der) Zihin ve? Veçheleriniz. Onlar bundan azıcık bile olsa hoşlanmıyorlar. Bu onlara rahatsızlık veriyor, buna alışık değiller, hiç kuşkusuz, kontrollerini kaybettiklerini hissediyorlar, çünkü onların iş gördüğü yer kontroldu. Onlar geçmişten çalışıyorlardı, ve gelecekle ilgili bir dolu söz veriyorlar. Ama veçheler – fonksiyon bozukluğu olan ya da bağlantısı kopmuş veçheler – Şimdi ânını hiç sevmezler. Hayır, hayır, hayır. Geçmişe takılır, gelecekle oynarlar.
Bu yüzden de bundan azıcık da olsa hoşlanmıyorlar. Peki ne olacak? Veçhe isyanı! (kahkahalar) Veçhe isyanı. Evet! Kesinlikle! Onlar bundan biraz bile hoşlanmıyorlar, ve size diyecekler ki, ne kadar da değersiz bir insan … (birisi “bok” der) O kötü sözü kim söyledi? Biz burada küfür etmiyoruz. (kahkahalar) … ne kadar da değersiz bir insan parçası olduğunuzu söyleyecekler.
Böylece onlar organize olacaklar. Birbirleriyle organize olacaklar. Hatta, birbirleriyle çalışmayı kabul edecek kadar ileriye gidecekler, çünkü genelde bunu yapmazlar. Neden kaygılanıyorsunuz? Tüm veçhelerinizi bütünleştirdiniz! (kahkahalar) Norma, Aandrah, sanırım telefonun meşgul olacak. Ama herneyse, hayır, bundan hoşlanmayacaklar, çünkü bu onlar için eşi benzeri görülmemiş bir şeydir. Değiştiğiniz için size çok kızacaklar, John. Yanıldığınızı söyleyecekler. Bunu hepinize söyleyecekler, ama ben John Biradere sataşıyorum. Daha önce de işi berbat ettiğinizi söyleyecekler. Kaç tane programın vardı, John? Tahminen.
JOHN: Çok.
ADAMUS: Çok. Çok derken kaç tane? Dört?
JOHN: Bilmiyorum.
ADAMUS: Dört milyon herhalde.
JOHN: Herhalde.
ADAMUS: Ve hepinize diyecekler ki, “Bu şimdi sadece bir başka program daha mı? Sen, tüm şu yöntemlerin falan, tüm bu programların, tüm bu yeni şeylerin bağımlısı mısın?” Ah, hem de nasıl didişmeye başlayacaklar. Bütün bunlar söylendikten sonra, onları yuvaya geri gelmeye davet etmek için mükemmel bir zamanlama yaratılmış olur. Gerçekten öyle. Gerçekten öyle. Onlarla münakaşa etme zamanı değildir. Onlarla oyun oynama zamanı değildir. Onların, cinnet geçirircesine ortalıkta koşturmalarına izin verme zamanı değildir. Deyin ki, “Seni geri gelmeye davet ediyorum, çünkü biz değişiyoruz. Değişiyoruz. Biz kutupsuz hale geliyoruz. Yepyeni bir yola giriyoruz. Ya tanrısal trene binme zamanındır, ya da biz seni geride bırakırız. Zamanı geldi. Biz yola devam ediyoruz. Biz yola devam ediyoruz.”
JOHN: Şükürler olsun.
ADAMUS: Yani burada söylediğim şey… ben burada ne söylüyorum? (kahkahalar) Ben bunun bir demet kaos olduğunu söylüyorum. Ve ben, kaos pekâladır diyorum. Ben, önceleri şeyleri gerçekleştirme biçiminiz, artık şeyleri gerçekleşme biçiminiz olmayacak diyorum.
Aslında yapmanız gereken fazla bir şey yok. Gidip kendinizi dövmeyin, lütfen. Günde 45 litre su içmeniz gerekmiyor; 11 ya da 15 litre yeter. Yapacak fazla bir şey yok, bir şey hariç – son toplantımızın anahtar kelimesi – lütfen, umarım ilk seferinde doğruyu bulursunuz – son toplantımızın anahtar kelimesi, sizden yapmanızı istediğim bir şey, aslında tek şeydi. (izleyiciler “Kabul” der) Kabul. Her birinizi seviyorum. Kabul etmek. İşte bu.
İşte bu. İşte budur. Diğer herşey makyo’dur. Makyo. Evet. Makyo nedir? (izleyiciler, “Palavra/Bok.” Bu salonda küfür etmemeniz gerekiyordu. (kahkahalar) Yeter ki ben değil de siz söyleyin.
İşte bu! Kabul verin. Nasıl gerçekten kabul edebilirsiniz? Derin bir nefes alırsınız. Ohh! Ve sonra belki biraz şarkı söylersiniz, çünkü şarkı söylemek onun dışarı çıkıp ifade bulmasını sağlar. İşte bu. İşte budur. İşte budur.
Rüya Gören Merlin’ler
Böylece ben bugün burada duruyorum – Cauldre’nın deyimiyle volta atıyorum – bugün. O benim oturmamı istiyor, onun için ben bugün oturuyorum (iskemleye oturuyormuş gibi yapıp hemen kalkması kahkahalara neden olur), bu hiç alışılmadık ortamda konuşuyorum. Kendini uykuya yatırmış, uyuyormuş gibi davranan, uyanmak isteyen, ama nasıl uyanacağını bilmiyormuş gibi davranan bir grup dolusu Merlin’lere konuşuyorum. Uyuyan. Uyuyan. Uykusunda rüya gören. Kim olabileceğinizin rüyasını görüyorsunuz. Rüya görüyorsunuz. Olabileceğiniz herşeyin rüyasını görüyorsunuz. Ve uyanabileceğinizi kabul ettiğiniz an, onu (gördüğünüz o rüyayı) olmaya başlarsınız. İşte o zaman uyanırsınız – yapabileceğinizi kabul ettiğiniz an. Ve yapabilirsiniz. Onu düşünmekten vazgeçin; onu sadece kabul edin.
Muazzam miktarlarda kaos gelmekte, ve onun sizin için kaos olması gerekmiyor. Dünya şu anda şizofrenik bir kaosa giriyor. Ahh – keşke onu bizim gördüğümüz gibi görebilseydiniz, keşke yaptığımız ölçümleri görebilseydiniz, dünya delicesine dönüyor ve daha da delirerek dönecek, ve bu sizinle ilgili değil. Sizinle ilgili değil. O başlıkları okuduğunuz zaman, bazılarınız o korkunç korkuya kapılıyor – “Dünya parçalanıyor” – eee, evet! (kahkahalar) Gerçekten mi? Cauldre ne diyor – “apaçık olanın üstadı” – peki, şimdi, bir sonraki adıma geçelim. Evet, dünya çözülüyor.
Ve biliyor musunuz? Eğer onun kalıplarını seyredecek olursanız, sizi göreceksiniz – 20 yıl önceki sizi, on yıl önceki sizi. Biliyor musunuz, hepiniz, kendi zamanınızda, Tanrı’nın anlık elçileri olabilirsiniz. Nasıl biliyor musunuz? Dünyaya bir göz atıp, on yıl önce, beş yıl önce, üç yıl önce sizin bulunduğunuz yerle dünyayı karşılaştırarak. Onun izleyeceği yol budur. Sallanacaktır. Parçalanacaktır. Kendiyle savaşa girecektir. Bazı günleri görkemli olacaktır. Kendine yalan söyleyecektir. Kendinden nefret edecek ve kendinden saklanmak isteyecektir.
Finansal durumları öngörebilirsiniz. Politikaları öngörebilirsiniz. Hepsini öngörebilirsiniz, çünkü bunlar sizin daha yeni içinden geçtiklerinizdir. Dünyada olan işte budur.
O kendi kaosundan geçiyor, ve kendi uyanışından geçiyor, tıpkı sizin kendi uyanışınızdan geçmeniz gibi. Ama söylemem gerekir ki – neydi sizin deyiminiz – şeyler zıvanadan çıktı bir kere. Ya uyanırsınız, ya da, eh… onu ben söylemedim, ama ya uyanırsınız ya da başka bir alemde varolmaya başlarsınız. Ya uyanırsınız, ya da bu fiziksel bedeniniz ve zihniniz, onlar buralarda olmak istemeyeceklerdir. Ne için buralarda olmak? Daha fazla ıstırap için mi? Daha fazla aldanmak için mi? Daha fazla oyun için mi? Ya uyanırsınız ya da yola devam edersiniz.
Böylece, sevgili Şambra, kaosu nefesle içimize alalım. O burada, çünkü onu siz çağırdınız, Kay. O burada, çünkü size hizmet ediyor, tüm enerjilerin hizmet ettiği gibi.
Bugün burada olmak bir mutluluktu. Gerçekten uyuyormuş gibi davranan bu kadar çok Merlin’in önünde olmak garipti.
Böylece, her zamanki gibi hatırlayın, tüm yaratımda herşey yolunda. Hadi bunu birlikte şarkı olarak söyleyelim. (izleyiciler ona katılır) Tüm yaratımda herşey yolunda!!
Bu nedenle, Ben, Egemen/Mutlak Alandan Adamus’um. Elveda.
Tobias, Adamus Saint Germain ve Kuthumi lal Singh’in katılımıyla gerçekleşen Kırmızı Çember Materyalleri, Ağustos 1999’dan beri bedelsiz olarak sunulmaktadır.
Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçecek ilk kişiler arasında bulunan ve Şambra denen insan meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Onlar yükselişin sevinçlerini ve zorluklarını deneyimlerken, içlerindeki Tanrı’yı keşfetme yolculuğunda olan diğer insanlar için de bir Bayrak haline gelmekteler.
Kırmızı Çember her ay Colorado’nun Denver bölgesinde toplanmaktadır ve Adamus, Geoffrey Hoppe aracılığıyla son bilgileri sunmaktadır. Bu Kırmızı Çember toplantıları genele açıktır ve isteyen herkes katılabilir.
Eğer bunu okuyorsanız ve bir bağlantı hissediyor ve gerçek olduğu duygusuna kapılıyorsanız, gerçekten de Şambra’sınızdır. Benzer insanlar ve melekler için bir öğretmen ve rehbersinizdir. Şu anda ve gelecek tüm zamanlar için içinizdeki tanrısallık tohumunun çiçek açmasına izin verin. Asla yalnız değilsiniz, çünkü dünyanın her yanında aileniz ve çevrenizdeki alemlerde melekler var.
Bu metni, ticari olmaksızın, bedelsiz olarak özgürce paylaşabilirsiniz. Lütfen bilgiyi bütün olarak, ve bu dip notlar dahil paylaşın. Her türlü farklı bir kullanım için yazılı olarak Geoffrey Hoppe, Golden, Colorado’dan onay alınması gerekir. İletişim için aşağıdaki web sitesine gidin:
Telif Hakkı 2010 Geoffrey Hoppe, Golden, CO 80403