• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

(BİR SONRAKİ) Dizisi ŞAUD 5: “Şa-daar”

ŞAUD 5: “Şa-daar”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

(BİR SONRAKİ) Dizisi

ŞAUD 5: “Şa-daar” – ADAMUS’un katılımıyla

Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

11 Aralık 2010

www.crimsoncircle.com –   http://kirmizicember.org

Ben o Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus. Sihirin, büyünün olmadığını kim söylüyor?

Bu, yılın güzel bir zamanı; ah, bu, yılın haftasonu, yılın kutlaması, herkesin biraz gevşediği – tabii aileyi görmek için evlerinize gitmiyorsanız (kahkahalar) – gevşediği ve büyünün keyfini çıkarttığı bir zaman. Şambra’yla ve Ralph ile (Ralph Nichols Şaud’dan hemen önce şarkı söylemiştir) ve hepinizle, şu an büyülüdür – müzik ve Noel Baba ve cinler, periler.

Noel Baba gerçek mi? (izleyiciler, “Evet” der) Kesinlikle! Kesinlikle. Bakın, insanlar bilinçlerinde belli arketipsel enerjilere kabul verdiklerinde, onları aslında yaratırlar. Şimdi, Noel Baba ille de Kuzey Kutbu’nda yaşamıyordur, ama o öz, sihir ve Aziz’in güzelliği yaşıyordur. Bu sizin kalplerinizdedir. Sizler çocukken ve bu enerjiyle bağlantı kurmanıza izin verdiğinizde, bu… bu – (durur, ve birisinin kocaman bir çiçekle bezenmiş şapkasına bakar) aman tanrım! (kahkahalar) – gerçekti. İzin verir misin… izin verir misin. (şapkayı alıp başına koyar, kahkahalar) Bir dakika, sadece bir saniye, biz… (ceketini çıkartır ve Linda’ya uzatır) Evet, evet. Linda…

LINDA: Ha, ha, evet efendim, evet efendim, evet efendim. (yoğun kahahalar)

ADAMUS: Evet, evet, evet. Ha ve Linda, hazır aklıma gelmişken… (cebindeki parayı ona uzatır, kahkahalar) Israr ediyor da.

LINDA: Ah tanrı esirgedi, yoksa bu yedi doları saçardın. (kahkahalar)

ADAMUS: Böylece… böylece… böylece… Kendimi gülünç hissediyorum. Genelde hiçbir şey canımı sıkmaz ama kendimi gülünç hissediyorum. Umarım gurur duyuyorsundur. (kahkahalar, şapkayı geri verir)

Pekâla, havada sihir var; ah, bunu nefesle içimize çekelim. Nefesle içimize çekelim. Bu gerçektir. Bunu uydurmuyorsunuz. Ço… (bir köpeği okşamak için duraklar) Evet, çok, çok gerçektir.

Bugünün Konukları

Peki, sevgili Şambra, bugün özel bir konuğum var. Genelde konuklar getirmem, ama geçen yılı gözden geçireceğimiz ve yıl sonunu kutladığımız için pek sevgili bir dostumuzun bugün bize katılmasını rica ettim.

LINDA: İsa? (kahkahalar) Sadece bir yorumdu!

ADAMUS: O meşgul. Bilirsin, şu yemlik meselesi. Ben sevgili dost Metatron’dan rica ettim bugün bize katılmasını.

LINDA: Aaa!

ADAMUS: İlginç, Metatron’u içinize solumanıza ve hissetmenize izin verirseniz, içinize solumak ve hissetmek. Metatron (eskiden) sizin daha soğuk olarak nitelendireceğiniz bir enerjiydi, az çok metalik, benim kadar kişisel ve dostane değil, çünkü Metatron sizin ruhtaki sesinizdi. Ama Metatron başka boyutlarda bulunuyordu da diyebilirsiniz. Ayrıydı, farklı bir yerdeydi.

Ve siz, birkaç yıl önce Kuantum Sıçraması’nda da sözünü ettiğimiz gibi, Metatron’u yakınlaştırdınız, Metatron’un adı aslında değişti ve evrimden geçerek Yoham oldu. O müzik grubu değil – eh evet, siz de Yoham’sınız. Metatron evrimden geçti.

Biliyor musunuz, birçoğunuz bazen bana ruhsal adınızın ne olduğunu soruyorsunuz. (mutfaktaki birine hitap eder) Bir fincan kahve alabilir miyim, lütfen. Krema (da koy).

KERRI: Evet, hazırlıyorum.

ADAMUS: Doğumgünü çocuğu.

KERRI: Sadece…

ADAMUS: Tamam, hazır olduğunda ön tarafa getiriver, sence bir sakıncası yoksa. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

LINDA: İstediğin başka bir şey var mı?

ADAMUS: Seçim yapıyorum, bu olur! (kahkahalar) Bugün çukulatanızı bile deneyeceğim. İlginç…

Yani adınız bile değişir. Çoğu zaman soruyorsunuz, “Ruhsal adım ne?” Size söyleyemeyiz. Sır olduğundan değil, sürekli değiştiği ve evrimden geçtiği için, tıpkı sizin gibi.

Ruhsal adların insan adları gibi olmadığını hatırlamanız gerekiyor – doğarsınız ve size bir ad verilir – Mary Beth ya da her ne ise – ve bu gerçekten sizin seçtiğiniz bir ad değildir, ama onu az çok  benimsersiniz. Onunla özdeşleşirsiniz, ve sonra da onunla yaşarsınız. Ama ruhsal adlar farklıdır, sürekli evrimden geçerler. Onlar şarkıdırlar, ad değil. Bir tondurlar, kulak tırmalayıcı bir insan sesi değil. Ruhsal adınızı aslında anlamazsınız, onu şarkı halinde söylemeniz, tonlamanız gerekir. Onu katı bir insan kelimesine oturtmaya çalışmak, ona zarar vermek olur.

Hadi bunu yapalım. Bunu yapalım. (birisinin cin/peri şapkasını kapar) Tonlama yapacağız… (şapkayla poz verir, kahkahalar) Sizin ruhsal adınızı tonlayacağız. Bunun için müziğe ihtiyacımız yok. Onu sadece tonlayacağız.

Şimdi, bu biraz aamyo, biraz kendine güven gerektirecek, içinizden çıkmaya başlayan ton… (bir fotoğraf için poz verir, kahkahalar) Habsburg yeleğimle. Evet, bunu bana Kardinal verdi – Wulfing.

Pekâla… aa, lütfen. Utanma. Evet, evet. teşekkür ederim. (Sandra ona bir fincan kahve getirir) Teşekkür ederim. Tepsi yok mu? Fincan tabağı yok mu? Peçete yok mu? Porselen değil mi? Hmmm.

SANDRA: Yok.

LINDA: O seninle evli değil. (kahkahalar)

ADAMUS: Benim zamanımdan bu yana kahvenin biraz düzeldiğini söylemem gerekir. Cauldre’nın içtiğinden daha iyi.

Ruhtaki Sesiniz

Şimdi o adı tonlayalım, ya da adı hissedelim. Sadece bırakın çıksın. Üzerinde düşünmeden çıksın. Zihni baypas edin, bırakın çıksın, üzerinde hiç düşünmeden, ve biraz da taşkınlık yapmanıza izin verin. Ve bu tonun, bu şarkının sürekli değiştiğini de hatırlayın. Yani şu anda onunla belli bir biçimde özdeşleşiyorsanız, değişeceğini hatırlayın.

Hadi derin bir nefes alalım…

Sizi bunun için gözlerinizi kapatmaya davet ediyorum ki beyninize fazla takılmayın.

Derin bir nefes alın ve özünüzü hissedin, Yoham’ınızı, ruhtaki sesinizi, birliğinizi.

Derin bir nefes alın… ve şimdi bırakalım çıksın. Sesin neye benzediği sizi kaygılandırmasın. Onun çıktığını hissedin.

Pekâla derin nefes ve yapalım.

(HERKES TONLAMAYA BAŞLAR)

Biraz yapısal oldu. Hâlâ biraz ürkek.

(birisine bakar, duraklama, onların orada olduğunu farketmelerini bekler)

Oooo! (kıkırdar) Sart, buraya gel. (kahkahalar)

LINDA: Eyvah!

ADAMUS: Sart, sen bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsun. Peki… bir an için gözlerini kapat, şu anda 20.000 kişinin seni izliyor olmasına takılma. (kahkahalar) Evet. Unut onları.

Peki – evet, mikrofonla – bu nasıl bir şey? Nasıl bir ses? Bir nefes al ve bırak çıksın. Ben elimi hemen şuraya koyacağım (sırtına) onu az çok çıkartmak için.

(SART TONLAMA YAPAR)

(İzleyiciler alkışlar)

ADAMUS: Çok güzel. Çok güzel. Teşekkür ederiz. Teşekkür ederiz, ve Sart, ben dünyanın her yanında bulundum. Birçok farklı dil biliyorum…

SART: Ayyy!

ADAMUS: … ama emin değilim… bu dili gördüğümü hiç sanmıyorum. Bu gizli bir kod mu? (Sart’ın tişörtünden söz eder)

SART: Latince! Okulda herkes Latince aldı, öyle değil mi?

ADAMUS: Yok, bu Latince değil. Latince olmadığını biliyorum. Bu nedir, güzel dostum?

LINDA: Bakmayın. Bakmayın. (izleyiciler güler ve alkışlar çünkü Sart onlara ne anlama geldiğini gösterir – “si… git”)

ADAMUS: Ha, anladım. Bu, Şambra’nın yeni dili. (kahkahalar) Teşekkürler beyim. Teşekkürler.

Hadi bunu tekrar yapalım, Sart’ın rehberliğinde – onun cesaretiyle, taşkınlığıyla. Hadi tekrar yapalım. Ruhunuzdaki sesinizi hissedin. Onun nasıl ses vermesi gerektiğine dair her türlü önyargılı fikir ya da kavramlarınızdan kurtulun. Onu hissedin. Bu önemlidir. Ben burada durmuş zaman harcamıyorum. Bu gerçekten önemli, çünkü sizi, bizim daha sonra kullanacağımız parçalarınıza yeniden bağlayacak. Ben sizin her bir parçanızı içinize getirmek istiyorum.

Sözünü ettiğimiz gibi, ruhunuz içinize gelmeyi bekliyordu. Hayatınıza girmeyi, yaşantınızın bir parçası olmayı bekliyordu. Siz onu uzakta tutuyor, biraz kilo vermek, biraz daha akıllanmak, biraz daha iyi, nazik olmak gibi şeyleri gerçekleştirmeyi bekliyordunuz. Ama o size hemen şimdi katılmak istiyor. Sizi hiç yargılamıyor. Sadece burada Dünya’daki bu büyük deneyimin bir parçası olmak istiyor.

Hadi derin bir nefes alın. Sizi hissedin. Sizi! Uzaklardaki bir varlığı değil. Teorik, felsefi, esoterik uzak bir varlığı değil, sizi. Sizi.

Hadi derin bir nefes alın ve konuşmanıza izin verin. Başlayın, bırakın çıksın.

(HERKES YENİDEN TONLAMA YAPAR)

Güzel. Güzel, güzel, güzel. Bir müzik yarışmasını kazanamayacaksınız ama konu bu değil. Biz sesin kulağa güzel gelmesine çalışmıyoruz. Onu aşırı yapısal bir hale sokmaya çalışmıyoruz. Biz onun sadece akmasına izin vermeye çalışıyoruz.

Şimdi bunu tekrar yapalım, ama bu kez buradaki grup ve online olan herkes – sizler de bize katılın – grup Yoham’ını, grup özünü gerçekleştirelim. Bugün oturmuş online izliyor, enerjleri birleştiriyorsunuz. Hadi şimdi şu tonu çıkartalım. Onu buraya topraklayalım ve çıkartalım.

Bir an için onu, grup enerjisini hissedin. Grup enerjisini, dünyanın her yanından bağlantı kurmuş olan herkes dahil, bunu okuyacak ya da dinleyecek olan herkes dahil. Bu, kulağa nasıl geliyor? Bu, burada, bu güzel yıl sonunda, gündönümü/pagan/Hıristiyan/Musevi enerjide kulağa nasıl geliyor?

Derin bir nefes alın. Onu hissedin. Yılın çok güzel bir zamanı.

Ve başlayalım. (hımlamaya başlar)

Bırakın çıksın. Bırakın büyüsün, gelişsin.

(HERKES YENİDEN TONLAMAYA BAŞLAR)

Harika. Teşekkür ederiz. Teşekkür ederiz.

Kendinizle, ruhunuzla, her bir parçanızla olan bu bağlantı, gelecek günlerde çok önemli bir rol oynayacak. Artık bunları ayrı tutmayalım. Hepsini buraya getirelim.

Şimdi buna derin bir nefes alalım.

Aamyo

Gabriella, ne oldu? İlginç çizmeler giydiğini görüyorum. Ne yaptın sevgilim?

GABRIELLA: Ayağımı kırdım.

ADAMUS: Ayağını mı kırdın? Ayağını kırdın. Peki bunu nasıl yaptın? Nasıl yaptın?

GABRIELLA: Sakin olmam gerekiyordu, onun için de kendime bunu yarattım.

ADAMUS: Ah! Keşke biraz param olsaydı. Ah! Evet. Sakin olman gerekiyordu. Ona verebileceğin paran var mı? (ekipten birisine söyler) Harcamalarına sayardın. Kesinlikle doğru, ve bunun bir kaza olduğunu söylemediğin için teşekkür ederiz. Aptalca bir şey yaptığını söylemediğin için teşekkür ederiz. Sen aslında parlak bir şey yaptın. Parlak.

Şimdi, bedenin bazı fiziksel acılardan geçti. Kendine sinirlendin. Kısa bir süre için neyi yanlış yaptığını merak ettin, biz konuşana kadar. Yanlış bir şey yapmadın. Bu güzeldi. Aamyo’ydu. Aamyo’ydu çünkü, evet, kendine çok gereksindiğin bir dinlenme verdin. On yaş daha genç görünüyorsun. Şimdiye kadar olduğundan çok daha güzel görünüyorsun. Buna ihtiyacın vardı.

Fazla hızlı gidiyordun. Fazla kaos ve karmaşa içindeydin. Anlamaya… şu iskemleyi çekebilir miyim? (bacağını o iskemleye koymuştur)

GABRIELLA: Ha…

ADAMUS: Hayır, hayır. (kahkahalar) Herşeyi anlamaya çalışıyordun; fazlasıyla analitiktin; birçok amaca yönelmiştin – bir amacının olmasına çalışıyordun; çok fazla plan yapıyordun – çok, çok fazla yılını planlamaya ve yapılandırmaya harcadın – ve bu, bunların tümünü bırakman için sana güzel bir fırsat sundu. Ha evet, tüm o faaliyetlere bu kadar alışık olan insan yanın bundan nefret etti. Nefret etti. Ama işte kendi yaratının güzelliğini, aamyo’yu keşfetmiş olarak burada oturuyorsun. Yanlış bir şey yapmadın. Bu mükemmeldi.

Şimdi, bir sonraki sorun şu, “Buna sahip olmak için hep bir bacağımı ya da kolumu ya da bir şeyi mi kırmam gerekiyor?” Kesinlikle hayır. Kesinlikle hayır, ama o zamanki insani enerjini göz önünde bulundurursak, bu mükemmeldi. Ve o iyileşecek, çünkü sen buna izin veriyorsun. Biz bunu bir dakikaya kadar yapacağız.

GABRIELLA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, kesinlikle.

Trish, ne oldu?

TRISH: Ben… (kıkırdar)

ADAMUS: Evet. Mikrofonu buraya getireceğiz. Dostlar arasındayız. Umarım sence bir sakıncası yoktur. Ne oldu? Buraya koltuk değnekleriyle gelmişin?

TRISH: Kalça kemiğimi kırdım.

ADAMUS: Kalça kemiğini kırdın.

TRISH: Evet.

ADAMUS: Bilerek mi?

TRISH: Evet.

ADAMUS: Evet. Doğrusu herhalde.

TRISH: Doğrusu, evet.

ADAMUS: Herhalde. İlk düşüncen bunun bir kaza olabileceği idi – hiç de değil.

TRISH: Bu onun sadece etiketi, evet.

ADAMUS: Kesinlikle – onun etiketi. Peki burada gerçekte ne oldu?

TRISH: Eh, anlaşılan her türlü enerjiyi dışarı attım.

ADAMUS: Evet. Bunu duydunuz mu Şambra? Anlaşılan her türlü enerjiyi dışarı atmış. Ve her türlü enerjiyi dışarı attığında, başka ne oldu?

TRISH: Cehennem azabıydı.

ADAMUS: Cehennem azabıydı. (kahkahalar) Evet, bunu daha önce görmüştüm, “Yok canım!” Peki. Yok canım. Peki sonra ne oldu?

TRISH: Hımm, ben…

ADAMUS: Nefes aldığında ne oluyor?

TRISH: Bilmiyorum.

ADAMUS: Enerjiyi içine aldın. O şok, o travma – biz bundan daha önce söz ettik – olayın şoku, her şeyden önce, seni kesinlikle beyninden çıkartır, çünkü öylesine lanet acılar içindesindir ki, düşünemezsin bile.

TRISH: Evet ya.

ADAMUS: Bu olduğu zaman, tanrısallığın, Benliğin muazzam bir şekilde akar. Sana hizmet etmeyen bir dolu şeyi anında salıverdin. Oysa zihinsel olarak ya da başka yollardan ondan kurtulmak yıllarını alabilirdi. Ha, danışmanlara gidebilirdin, her türlü şeyi yapabilirdin ama sen dedin ki, “Hayır, bunun icabına ilk ve son kez olarak hemen burada bakacağım.” Kalça kemiğini kırdın. Neden olmasın? (Trish güler)

Ve güzel olan şu ki, iyileşiyor! İyileşiyor. Aslında güzel olan şey, hanımlar, öncekinden daha iyi olacağıdır. Şimdi, gidip de daha iyi olsunlar diye ellerinizi kırmayın, ama daha iyi olacaktır. Şimdiye kadar olduğundan çok daha iyi olacak.

Yani bu bir hata değildi. Aptallık değildi. Doğrusu güzel bir parçan şöyle dedi, “Hadi muazzam miktarlarda enerjiyi içimize alalım.” Sonuç olarak, her ikiniz de şifanın gerçekte ne olduğuna ilişkin yeni farklı bir anlayışa sahip olacaksınız. Ve bunun, ah, benim başlıca şikayet konularımdan biri olduğunu söyleyebilirsiniz – yani şifanın eski tanımı. Bu o kadar eski, o kadar zahmetli ve usandırıcı ki. İyileşme/şifalanma aslında çok, çok hızlı ve güzel olur, özellikle de Yeni Enerjiyle birleştirildiğinde. Çok güzeldir. Onun için, kendine teşekkür et, çok acımış olmasına rağmen. Kendine teşekkür et.

Roy, sana ne oldu?

ROY: Kendi Pakauwah’ıma dönüştüm.

ADAMUS: Evet, evet, evet. (kahkahalar, çünkü Roy başına kara karga gibi görünen büyük bir şapka geçirmiştir) Onu gerçekten nefesinizle içinize aldığınızda, işte bu olur sevgili Şambra. Neler olduğuna bakın. Bu eğitimli bir profesyonel tarafından yapıldı; lütfen bunu evde denemeyin.

ROY: Fazla nefes aldım.

ADAMUS: Fazla nefes aldın. Peki senin ve Linda’nın hayatında neler oldu? Neler oldu? (duraklama) Son altı ayda, ne oldu?

ROY: Biz… ben ruhumla iletişime geçtim. İkimiz de geçtik.

ADAMUS: Linda, ne oldu? (Roy’un eşine sorar)

LINDA H.: Sanırım kendi dışıma baktığım zaman gördüğüm herşey, kim olduğumun bir yansıması, bu ister Sarah Palin, ister Barack Obama, Kraliçe Elizabeth ya da Çin’deki bir pirinç çiftçisi olsun. Ama kendi içime baktığım zaman, gerçekten, Ben sadece o Ben’im, ve hepsi bu.

ADAMUS: Linda, Roy, Aandrah ile çalışarak altı ay boyunca çok yoğun bir süreçten geçtiler, yoğunluğu yüzünden, çok kişiye öneremeyeceğim bir süreçten, tabii insanlar sizin kadar inanca ve kararlılığa ve içlerinde o derin sevgiye, ve ayrıca Aandrah’ın rehberliğine sahip olmadıkça.

Böylece sizler, ortalama bir insanın beş, on yaşamını alacak, eski şeyleri temizleme, inançları ve kendine duyulan kuşkuları ve yargıları ve biriktirilmiş çöpleri temizleme sürecinden geçtiniz. Breckenridge’de yaptığımız Zihinsel Dengesizlik Sempozyumu’ndan başlayarak bu ikisi “Evet” dedi. Bu ikisi, “Biz bunu yapacağız. Yapacağız çünkü zamanı geldi. Yapacağız çünkü o zaman diğerleri için Bayrak olabiliriz. Yanlışın olmadığını göstermek için yapacağız” dedi. Yanlış yok. “Neyi yanlış yapıyorum?” mentalitesine insanların girmesi o kadar kolay ki. Yanlış olan hiçbir şey yok. Bu yaşamda ve diğerlerinde muazzam, inanılmaz deneyimleriniz oldu, ve sonra dediniz ki, “Zamanı geldi. Bunu aşmanın, oyunu oynamaktan vaz geçmenin zamanı geldi, ya da en azından” dediniz, “en azından oyunu oynayacak bile olsam , onun bir oyun olduğunun farkında olmak istiyorum. Eğer rol yapacaksam, bir rolü oynayacaksam, en azından sadece rol yaptığımı bilmek istiyorum.”

Ben rol yapmaya bayılırım. Her zaman bilerek rol yaparım. Burada  rol yapıyorum. Bu benim, ve benim rolümü oynuyorum, çünkü bunu yapabiliyorum. Başka hiç bir nedeni olmasa bile rol yapabildiğim için yapıyorum. Ama konuştuğumuz gibi, rol yaptığınız gerçeğinin farkında olmanız gerekir. Siz bir insan rolünü oynuyorsunuz. Fiziksel sorunları olan birinin rolünü oynuyorsunuz. Parasal sorunları olan, ya da her neyse, birinin rolünü oynuyorsunuz. O zaman gerçekten rollerinizi seçerken, bunu fazla ciddiye almadan çok eğlenebilirsiniz.

Böylece bu süreç sayesinde, en karanlık, en derin, çukur diyeceğiniz yerlere giderek, var olmak isteyip istemediğinizi, yalnızca bu gerçeklikte değil, ama başka alemlerde bile var olmak isteyip istemediğinizi bile bilmeden, bunu anladınız. En zor bölümü budur. Çaresizlik içinde burayı terk eden kişiler, bunu unutabileceklerini sanırlar – oysa kendileriyle birlikte götürürler. Ama siz en sonunda güzel kelimeler keşfettiniz – “Tüm sahip olduklarım ben’im.” Vaay! Tüm sahip olduklarım ben’im. Şimdi, bazı insanlar için bu kulağa biraz üzücü gelebilir, ama aydınlanmış varlıklar için bu en büyük armağandır. Bu, Ben o Ben’im’dir.

Sevgili Linda ve Roy, Aandrah ile birlikte çalışarak “Tüm sahip olduklarım ben’im”i keşfetmek için kendi cehennemlerinden geçtiler. Bu bir nimettir. Bu gerçek sevgidir. Bu inanılmazdır, ve senin sen olduğunu keşfettiğinde, seni asla kaybetmemişindir. Asla kaybetmemişindir. Seni asla kaybetmemişindir, Linda ve Roy. O hep oradaydı. Şimdi her türlü şeyi deneyimleyebilirsiniz. (yeleğinin cebinden bir 100 dolar çıkartıp Roy ve Linda’ya verir) Gizlemiştim… (izleyiciler alkışlar) Geri gelir. Geri gelir.

LINDA H.: Vay canına. (alkışlar ve tezahürat)

ADAMUS: Kesinlikle. Linda, bir sorun mu var?

LINDA: Senin Zihinsel Dengesizlik Çalışmanı önereceklerini düşünüyor musun?

ADAMUS: Sor!

LINDA H.: Eğer cesaret edebiliyorsanız, öneririm.

ADAMUS: Cesaret edebiliyorsanız, ah evet. Ama bu zaten bu yaşamınızın tamamıyla ilgili bir şey değil miydi – cesaret ediyorsanız? (izleyiciler, “Evet” diye karşılık verir) Cesaret ediyorsanız. Az çok eğlenceli ama, öyle değil mi? (birisi, “Evet, şimdi” der) Evet şimdi. Güzel.

Yeniden Dengelenmek

Pekâla Şambra, şimdi burada güzel bir şey yapalım birlikte. Tüm o yeniden dengelenmenin birleşmesine izin verelim, hemen şimdi. Biz bundan daha önce söz ettik. Bedeniniz kendine nasıl bakacağını bilir. Zihniniz aslında nasıl yeniden dengeleneceğini bilir. Gerçekten hiçbir sorununuz yok, tabii istemediğiniz sürece. Gerçekten yanlışınız yok, tabii bu oyunu oynamaktan hoşlanmadığınız sürece.

Böylece, yeniden dengelenmek için bu ânı – bu saf aamyo ânını, bu temelde amaçsızlık, baskısızlık ânını kullanalım. Sanırım buna Eski Enerji şifası derdiniz ama, bu yalnızca doğal varoluş haline geri gelme meselesidir, kendinizi yeniden dengeleyebileceğinizi bilecek kadar aamyo’ya ya da güvene sahip olmaktır. Her an kendinizi yeniden yönlendirebilirsiniz, ve aslında bir şey yapmanız da gerekmez. O kendi kendine yapar. Bunu yapmayı bekliyor. Gerçekten bekliyor, kesinlikle. Bedeniniz – Bilinç Bedeniniz – bekliyor.

Siz, insan kimliği olarak, özellikle de şu son yıllarda, etrafta koşuşturup çalışıyor, düşünüyor, eyleme geçiyor, çok deneyimlerden geçiyor, çok – buna ne deniyordu? – yeniden canlanmalardan, yeniden yapılandırmalardan geçiyordunuz.

Şimdi şu birkaç dakikayı, bir aamyo – mutlak güven – halinde, bedeninizin kendini zaten iyileştirdiği, zaten şifalandırdığına ayıralım. Zihniniz dengededir, ama yeni bir yerde. O eski yere geri dönmeyeceksiniz. Bu, yeni bir yerde şifalanmaktır. Yeni bir yerde dengelenmektir. Ve sonra bırakıverin olsun. Şu birkaç dakika boyunca müzik çalarken – (John’a) bir dakikaya kadar sana haber vereceğim – sadece olmasına izin verin. Sadece izin verin. Hiçbir zikir yapmanız gerekmiyor. Hiçbir şey düşünmeniz gerekmiyor. Sadece gevşeyin.

Bu sanki kendi kendinize ruhunuz için verdiğiniz bir mesaj gibidir. Bırakın olsun. Düşünmeye ya da kuşku duymaya başladığınız an, sadece derin bir nefes alın. Salıverin gitsin.

Dr. Kuderka, müziği hazır edebilir misin, ikinci parça. Şimdi bu, öyle tıngırdatılmış bir müzik değil. Yeni çağ müziği değil. Sadece eğlenceli bir müzik, ama bunu yapmak için ne harika bir müzik. Bu, CD’deki parçanın sonu, John.

Böylece derin bir nefes alın, ve tüm yeniden dengelenmelerin size yetişebilmesi için şu birkaç dakikayı kendinize ayırın.

(MÜZİK ÇALAR – “Happy Holidays (Beef Wellington Remix)” (YouTube’da şuradan dinleyebilirsiniz http://www.youtube.com/watch?v=fgOC52mSzh8 )

Vaay! Çok mu kolaydı? Zor olması gerekmiyor. Kendinizi her yeniden dengelemek istediğinizde, zor olması gerekmiyor. Bu kadar kolay olabilir. Eğlenceli olabilir. Öyle can sıkıcı bir müzik çalmanız gerekmiyor, tabi istiyorsanız başka. Seçtiğiniz yere ulaşmak için bir dolu ıstıraptan geçmeniz gerekmiyor. Onu düşünmeniz gerekmiyor. Çok keyfine vardığınız herhangi bir ortamda sadece birkaç dakikanızı ayırıp olmasına izin verirsiniz.

İşte bu, Yeni Enerji yeniden-dengelenmedir, ki eskiden buna şifa denirdi. Karmaşık sistemleri bilmeniz gerekmiyor. Basitlik, sevgili Şambra. Gurulardan eğitim almanız gerekmiyor. Aydınlanmış bir guruyla daha karşılaşmam gerekecek. Ve başka bir insanı aydınlatan bir guruyla daha hiç karşılaşmadım, hiç. Kaçını tanıyorsunuz? Aydınlanmış olup da tümüyle fiziksel beden içinde olan kaç tane varlık tanıyorsunuz? Kaç tanesi sınıflara ya da okullara ya da tüm o diğer şeylere gitmiş de oradan aydınlanmış bir halde çıkmış? Çünkü bunu basit kılmayan her sistem, onu başka bir yere öteler.

Sizler, sevgili dostlarım, sizler – eğer bunu seçerseniz – ruhun basitliğini, benliğin basitliğini öğreteceksiniz. İnsanlar bunu binlerce, onbinlerce, hatta belki milyonlarca yıldır çok zor hale getirmeye çalışıyor. Neden? Çünkü, açıkçası – Cauldre benim böyle küstah bildirilerde bulunmamdan hoşlanmıyor ama eh, bu benim gösterim, onunki değil – şimdiye kadar kimse onu gerçekten anlamadığı için böyle karmaşık hale getiriyorlar. Gerçekten anlamadılar. Anlamadılar. Kimse gerçekten anlamadı. Peki ne yapıyorlar, karmaşık bir sistem icat ediyorlar, sizi bir labirentten geçiriyor, aynı zamanda paranızı da alıyorlar, ve sonra oradan çıktığınızda, “Eh, ben yeterince iyi değilim. Anlamadım,” diyorsunuz, çünkü karmaşıktı. Oysa basittir. Bilinç Bedeni’nizi, bedeninizi, zihninizi, ruhunuzu yeniden dengelemek mi istiyorsunuz? Bunu basit bir biçimde yaparsınız. Doğrusu, ne kadar az çaba harcarsanız, o kadar kolay ve etkili olur. Ne kadar çok oturur da herhangi bir müziği dinlerseniz ya da her ne yapmak istiyorsanız – banyo almak, yürüyüşe çıkmak ya da hiçbir şey yapmamak – işte bu o zaman olur.

Bu, tekrarlıyorum, aamyo’nun tanımıdır – bu,Tanrı’nın ilahi parçaları olarak sizin, daha yola çıkmadan çok önce her aracı yolunuza zaten koyduğunuzun anlayışıdır. Siz zaten tüm potansiyelleri yerlerine yerleştirdiniz, ve bu şimdi sadece bunu farketme meselesidir. Netlik, berraklık meselesidir. Basitlik meselesidir.

Diğer Grup

Bunu sadece güncellemek adına söylüyorum, size bir yıl kadar önce Şambra ile çalışmak üzere geldiğimi söylemiştim. Bir seçime sahiptim. Başka bir grup vardı – aslında birçok grup vardı, ama… (kahkahalar) – başka bir grup, onların “üstadı” olarak onlarla çalışmamı istiyordu, ve aslında o seçimi yapmak fazla uzun sürmedi. Tobias gelip Kırmızı Meclisle, Kırmızı Çemberle ve Şambrayla çalışmamı istemişti. Bu seçimi yapmak gerçekten uzun zaman almadı, ama şimdi o öbür grubu izlemek ilginç oluyor, dağılma, parçalanma sürecindeler, birkaç nedenden ötürü.

Onlar, her bireyin kendini dengeleyebileceğini ve yenileyebileceğini kabul etmek istemediler. Gerçekten, birbirlerini şifalandırmada, diğer herşeyi şifalandırmada sıkışıp kaldılar. Bu, çalışmalarının temelini oluşturdu. Birbirleri için şifa seansları yapıyorlardı. Bu enerjisel olarak gerçekten de kötü bir şey değildir, ama sonuçta çok kısıtlayıcıdır. İlle de şifa istemeyen başka insanlar için haftada bilmem kaç tane seans yapmaları gerektiğini hissettiler, ve bunları yapmanın iyi, güzel bir karma olduğunu hissettiler. Grup harikaydı, harika varlıklar, ama Şambra değillerdi. Organizasyonları içinde epey hiyerarşik bir sistem vardı. Epey bir örgütsel yapı vardı.

Biliyor musunuz, aslında öyle insanlar var ki, özellikle de bu ruhsal arayış içinde, yapısallığı seviyorlar, kuralları seviyorlar – “Bugün yapman gereken şey şudur. İzlemen gereken şey şudur. Hiç anlamadığın lanet bir dile tercüme etmen gereken şey şudur. Mesajı nasıl yayman gerektiği şudur.”  Ve bu öyle bir sistemdir ki, doğrusu asla kazanamazsınız ya da ondan çıkmadığınız sürece asla onu aşıp gelişemezsiniz. Böylece bu diğer grup çok hiyerarşik, çok yapısal bir hal aldı, ve oyunun bir bölümü, yapının bir bölümü de, “Hepimiz birbirimizi şifalandırıyoruz” idi. Önemli bir şeyi unuttular. Bu nedir? Kendine bakmak, kendiyle ilgilenmek. En büyük şifacı, en büyük öğretmen, en büyük Bayrak, önce kendiyle ilgilenendir.

Ha, biliyorum, bazen oraya çıkıp kendi şeyinizi yapmak istiyorsunuz. Gidip başkalarına yardım etmek istiyorsunuz – bu eski bir şartlanmadır – ama kendinizi mutlak biçimde sevdiğiniz ve, “Bu o kadar kolay ki. O kadar eğlenceli ki. Ve o kadar benim seçimim ki” dediğiniz noktaya gelene kadar, gidip de ellerini sallamaya, zikirler yapmaya kimin hakkı var? Biliyor musunuz, bu biraz da bencilliktir. Birinin önünde durup da gözlerinin içine bakarak, varlığının her bir parçasından “Ben o Ben’im” diyene kadar, bu nedir? (birisi “Makyo” der) Makyo! Kesinlikle.

Yani, ben bu gruba geldiğim için çok memnunum, çünkü siz yaşıyorsunuz, canlısınız. Bazı yeni projeler görüyorum. Bir grup olarak yaptıklarınızı, birey olarak yaptıklarınızı görüyorum – bu grup canlı. Yani buraya gelmem ne büyük nimet.

Gözden Geçirme

Şimdi hızlı hızlı bir gözden geçirelim – yıl sonu tekrarı. Bu yıl bir dolu bilgiden geçtik, ve ben hemen geri dönüp, nereden geldiğimize bir bakmak istiyorum, sonra da Yoham – Metatron – ve ben birleşik bir mesaj vereceğiz. Pekâla, nereden geldik?

Dalga biçimlerinden söz ettik – oldukça temel şeyler – ruhun ve insanın binlerce yıldır bu dansı nasıl birlikte yaptığından. Birlikte akmalarından, ayrılmalarından, tıpkı bir akordiyon gibi. Akordiyon çalan var mı?

LINDA: Beni ele vermen gerekmiyor.

ADAMUS: (güler) Bir akordiyon gibi. (kahkahalar) Ah, bu çok romantik. Akordiyon çalmak çok seksi. (yoğun kahkahalar) Gerçekten öyle!

İçeri girmesi, dışarı çıkması; yakına gelmesi, ayrılması – hepsi de mükemmelen doğal – ama sonra bir şey olur. Bu gelip gitmelerden, akordiyon etkisinden bıkarsınız. Farklı bir şey istersiniz. Dersiniz ki, “Peki biz ne zaman birleşeceğiz? Ne zaman bütünleşeceğiz?” İşte içinden geçtiğiniz şeyler bunlardı. Biz buna uyanış diyoruz. (çizer)

Şuradaki, hemen şuradaki noktaya gelirsiniz, X kuşağına, uyanış kuşağına. Tanıdık geldi mi? (Awakening Zone – Uyanış Kuşağı adındaki radyo yayınına göndermede bulunur) Uyanış kuşağı… (Michelle’e hitaben) bunu seçtiğin için teşekkür ederiz. Buraya ulaşırsınız ve yaşadıklarınız buydu. Şurada (“X” öncesi) yıkım olduğunu, kaos gibi görünen, hayatınız cehenneme dönüşmüş gibi görünen, kendinden-kuşku-duymaların falan olduğu, ve bir dolu makyo ile dolu bu yeri hatırlayın.

Bu zor, meydan okuyan hisleri kendinize bir dolu makyo vererek, kendinize, “Ben ruhsal bir varlığım”lar vererek, ve kendinize aslında meydan okumayı şiddetlendiren gizemli zihinsel şeyler vererek yatıştırmaya ya da karşı koymaya çalıştınız. Ama bu bir anlamda iyiydi. Ateşe ne kadar çok makyo attıysanız, ateş de o kadar harlandı, siz de kendinizi o denli kötü hissettiniz, ve bu ateş, eh, Kuthumi’nin bileceği gibi, tezek ateşiydi, ve gerçekten kötü kokuyordu, ama yanmaya da devam ediyordu. Enerjiyi sürdürüyordu. “Ben artık kendi makyoma bile inanmıyorum. Kim olduğumu bilmiyorum” dediğiniz bir noktaya geldiniz.

Ve elbette, son bir kez daha dışsallaştırma denemeleri olur, yanıtları dışarlarda bir yerlerde bulmaya çalışmak, yanıtları kendinden başka diğer herkeste bulmaya çalışmak, ve sonra bu iş görmez olur. İş görmez. Peki ne yaparsınız? Varolmaktan çıkmaya çalışırsınız.

Varolmaktan çıkmaya çalışırsınız; kesinlikle o kadar uyuşmaya, o kadar hissiz ve ilgisiz olmaya çalışırsınız ki, düşünemeyesiniz diye zihninizi kapatıverirsiniz, akılcı bile olamazsınız; yeniden dengelenmesin diye bedeninizi kapatırsınız – aslında sizi Dünya üzerindeki bu korkunç yolculuğa soktu diye bedeninize kızgınsınızdır – bedeni kapatırsınız. Bazen bazılarınıza şaşıyorum – kimsenin yüzüne bakmayacağım – bazılarınıza şaşıyorum… biliyor musunuz, bedeniniz inanılmazdır. Şimdiye kadar ölmüş olmalıydı! Sizi zehirlemiş olmalıydı. Gerçekten olmalıydı – inanılmaz – ona dayattığınız şeylerden ötürü ve kendinize iyileşme izni vermeyişinizden ötürü. Ve bugünlerde bedene tıkılan abur cuburdan ötürü. Ben çağdaş ilaçlara karşı değilim, yeter ki onları alan kişi iyileşmek istesin.

Kaç kişi – ben burada bulunan sevgili doktora sorayım (Dr. Peggy Ensign) – gördüğün tüm insanların arasında, yalnızca Şambra değil, ama her türlü insan – ayağa kalkabilirsin, evet – tıp sanayi ortamında gördüğün onca insanın içinde, sence kaç tanesi gerçekten iyileşmek istiyor?

PEGGY: Çoğunlukla dikkat çekmek istediklerini düşünüyorum.

ADAMUS: Teşekkür ederiz! İşte herşeyi söyledi. Tekrar söyler misin?

PEGGY: Çoğunlukla dikkat çekmek istediklerini düşünüyorum.

ADAMUS: Dikkat çekmek istiyorlar. Neden? Çünkü bunu kendilerinden alamıyorlar. Gerçekten istedikleri, kendilerinden alamadıkları sevgi. Peki ne yapıyorlar? Bir tür bunalıma ya da yıkıma giriyorlar, dikkat çekiyorlar, gidip senin gibi insanlara görünüyorlar…

PEGGY: Başkasına güveniyorlar.

ADAMUS: Başkasına güveniyorlar. Sence gerçekten iyileşmek isteyenlerin yüzdesi nedir?

PEGGY: Onların aslında iyileşmenin, şifanın ne olduğunu bildiğini sanmıyorum.

ADAMUS: Doğru.

PEGGY: Onlar…

ADAMUS: Gerçek şifaya karşılık ıstırabı sadece biraz daha katlanılabilir düzeye indirmek hakkında kafalar karışık.

PEGGY: Sadece yeterince…

ADAMUS: Sadece yeterince.

PEGGY: … ertesi günü çıkartacak kadar.

ADAMUS: Evet. Peki, tekrar soruyorum – senden zorla bir yanıt almaya çalışıyorum – kaç kişi gerçekten yeniden dengelenmek istiyor? Kaç kişi sağlıklı şekilde tümüyle kendi bedeninde-zihninde-ruhunda olmak istiyor? Ben rakkamı biliyorum. Seninkiyle karşılaştıracağım. Bekle. Benimkini yazacağım. (bir rakkam yazar ve saklar, kahkahalar)

PEGGY: Ben sıfır derdim.

ADAMUS: Sıfır!

PEGGY: Evet…

ADAMUS: Aa, sen benden daha kötümsersin. (kahkahalar)

PEGGY: … yani gelip de başka birinin onlarla ilgilenmesini bekleyenlerin arasında.

ADAMUS: Evet. Ve biz aslında oldukça yaklaştık. Ben yüzde üç diyorum. Senin ortamındaki insanların yüzde üçü – yaklaşık yüzde üçü gerçekten esaslı bir bakım, esaslı bir değişim istiyor. Ve sen sıfır diyorsun, hmmm. Evet, teşekkürler canım.

Ve sadece bunun için, bugün için özellikle hazırlanmış Adamus ödüllerinden birini alacaksın, hazırlayan…

LINDA: Steven.

ADAMUS: Steven, ve – birçoklarından biri – “Seç.” Teşekkür ederiz. (Adamus Peggy’e “Seç” yazan bir metal uzatır, izleyiciler alkışlar)

Size şunu söyleyeyim ki, herkes burayı bir armağanla terk edecek. Kendimi Oprah gibi hissediyorum. (kahkahalar) Dışarıya bakıyorsunuz. Orada arabalar mı var? Yeni arabalar?

Pekâla, evet, yaklaşık yüzde üçü aslında gerçekten şifalanmak istiyor. İnsanların doktorların muayenehanesine girip de, “Hey doktor, ben şifalanmak istiyorum. Bana bu konuda yardımcı olacak mısın? Ben değişmek istiyorum” dediğini hayal edin. Bu pek de sık olan bir şey değildir.

Böylece şurada (çizimde “X” den önceki bölgede) yapılandırmayı yıkmak var. Ateşe atılan ve aslında süreci sürdüren ve ateşi körükleyen makyo burada, ama insanların eğilimi… şu berbat şeyi (vantilatör) kapatabilirsiniz. Bu doğru akım olmalıydı, alternatif ya da dalgalı akım değil. Bunun titreşimleri! (Linda’ya hitaben) Seni çıldırtmadığına şaşıyorum! (Linda’nın yüz ifadesi kahkahalara neden olur)

LINDA: Güzel bir dikkat dağıtıcısı olabilirdi.

ADAMUS: Bakalım bir numaralı kapının ardında ne var. (David vantilatörü kapamaya çalışıyordur) Neyse!

Pekâla, içinden geçtiğiniz şey buydu. Tanrı’ya şükür bu işlemi bitirdiniz. Küçük bir tortu kaldı ama bitirdiniz. Bunun için kendinize teşekkür edin.

Böylece buradaki kuşağa geldiniz. Evet ya, kendiniz alkışlayın. (izleyicilerden alkışlar ve tezahürat yükselir) Ve biliyor musunuz, burasıyla ilgili tasarladığınız şeyin güzelliği şu ki, geri dönemezsiniz. Geri dönemezsiniz. Onun güzel tarafı budur. Bazılarınız bundan korkuyor, ama geri dönemezsiniz. Ve dönecek olursanız, ben orada olacağım. Orada olup sizi yaklaştırmayacağım.

Böylece şuradaki bu güzel kuşağa (X) girersiniz ve birkaç farklı şey olur. Birincisi, biz aamyo’dan söz ettik. Aamyo o güvendir. Burada kendinize mutlak biçimde nasıl güveneceğinizi öğrenmeye başlarsınız. Biraz zaman alır. Bir gecede olup bitmez, ama, tıpkı Linda ve Roy’un öğrendiği gibi, sahip olduğunuz yegâne varlığın siz olduğunu öğrenirsiniz. Ve güzellik budur. Sır budur. Hayatın gizemi budur.

Tek varlık sizsiniz. Şimdi, bununla ne yapacaksınız? Kendinizden nefret mi edeceksiniz? Kendinizi red mi edeceksiniz? Kendinizden tiksinecek ya da kendinizi sevecek misiniz? Aslında pek de fazla bir seçime sahip değilsiniz, değil mi? Bu, sonunda kendinizi sevmekle ilgilidir.

Bir varlık sadece bu kadar uzun bir süre kendinden nefret edebilir ya da kendini reddedebilir – birkaç milyon yıl, topu topu bu kadar (kahkahalar) ve sonra kendini sevmenin öğrenilmesi gerekir. Şunu açabilirsin. (vantilatör) Seni etkilediğini görebiliyorum.

LINDA: Ay, çok tatlısın. Pek tatlı anların var. (David yeniden vantilatörü açar)

ADAMUS: Böylece biz aamyo’yu, kendine olan o güveni öğrendik. Siz aamyo’yu, o güzelliği, o zerafeti hâlâ öğrenmektesiniz. Aamyo öylesine zarif bir varoluş halidir ki, hiçbir şey için kaygılanmanız gerekmez. Ha evet, dışarda hâlâ o dış dünya vardır. Hâlâ aileniz ve işleriniz vardır, ama birdenbire bu bile dönüşür. Birdenbire, artık o kadar da önemli olmayıverir. Birdenbire, enerjiler akar. Gelecek ay enerji akışından daha çok söz edeceğiz, enerjilerin nasıl sürekli girdap gibi döndüğünden. Bazı günler size nasıl vurduklarından, nasıl hücum ettiklerinden, ama artık buna gerek yok. Bu, aamyo’nun güzel, zarif bir dansıdır. (ellerini dalgalandırır) Bunu hissediyor musunuz?

LINDA: Hı hııı.

ADAMUS: Aa! Hissediyor musun?

LINDA: Hı hııı.

ADAMUS: Ben bir şey yapmadım. (güler) Yaptım.

Pekâla, biz aamyo hakkında konuştuk. Biz yazgı hakkında konuştuk. Evet, tekrar yapıyorum. Üzgünüm. Oralarda bir yerlerde bazılarınız diyor ki, “Bugün bize yeni bir şey sunmayacak mı?” Evet, en sonunda. Oraya geliyorum, ama bu gözden geçirme önemli. Bu yıl o kadar çok şeyden geçtiniz ki, bizler bile – Metatron, bazı başka varlıklar, bendeniz, Kırmızı Meclisten olanlar – sizin kadarını gerçekleştirebileceğimizi düşünmedik. Siz gerçekten daha fazlasından geçtiniz, yani şu yıl sonu özetini sunmak iyidir. Pekâla, yazgı ve amaç – ya da yazgı ve amaç olmadığı gerçeği.

Biz bu anlayışı gündeme getirdiğimiz zaman, daha büyük bir başkaldırma, daha büyük bir devrim olmadığına aslında çok memnun oldum, çünkü kişinin yazgısını elinden almak, onun en sevdiği yorganını elinden almaya benzer. Amacını elinden almak, temelde hayatının tüm makyo anlamını elinden almaktır.

İnsanlar, genelde, amaca, hedeflere bağımlıdırlar. Kaçınız kurumsal dünyada bulundunuz da hedefleriniz oldu, ve gündemleriniz oldu ve programlarınız oldu? Bu, şeyleri gerçekleştirmenin yapay, çok kısıtlı bir biçimidir. Bazılarınız hedefler üzerine eğitildiniz. Üzgünüm. Ama gerçekten yaşarken, hedefler yoktur. Var olmaktan – var olmanın coşkusundan – başka

amaç yoktur.

Benim hiçbir hedefim ya da amacım yok. Yarın bu grup dağılacak olsa, dönüp Üçüncü Çemberime kadar gülerdim. Neden? Çünkü sizinle birlikte burada olmaktan zevk aldım. Benim bir hedefim yok. Bu yaptığımda bir beklenti yok. Biz öbür tarafta sayıları izlemeyiz. Kaç kişinin inancını dönüştürdüm? Kaç kişi yükseldi? Kaç kişi intihar etti? Kaç kişi çıldırdı? (kahkahalar) Biz bu kayıtları tutmayız. Her biriniz, yaşamlarınızda ya da işlerinizde, o hedeflerden kurtulun. Biliyorum, zavallı Cauldre’nın bir dakikaya kadar nefesi tıkanacak, ama hayır, gerçekten. Hedeflerin olması gerekmiyor. Projeler, içine atladığınız şeyler, çabalar, sadece öylesine yaptığınız şeyler, sadece var olmak adına, sadece size büyük bir sevinç verdiği için yaptığınız şeyler. Sadece öylesine.

Böylece, şu son ayın üzerinden geçerken, var olmak adına bir amacınızın olması gerekmediğini söylüyorum. Nasıl olsa var oluyorsunuz. Çağdaş bilinç, var olmaya layık olmak için bir tür amacınızın olması gerektiğini söylüyor. Hiç de değil. Hiç de değil. Yalnızca var olma uğruna. Yalnızca burada olmak uğruna.

Şimdi biz şundan söz ediyoruz, siz bu kuşaktayken, aamyo’yu kucaklarken, yazgıyı ve amacı salıverirsiniz, ve başka bir şey daha var. Biz “akıtmak” kelimesini kullandık. Biz bir nesneye nefes üflemekten söz ettik. Biz nefesi içinize çekmekten söz ettik.

Şa-daar

Aslında bunu betimleyen daha doğru bir kelime var. (yazar) Şa-daar. Şa-daar. Size bir şey ifade ediyor mu? Şa-daar. Bu kadim bir kelimedir. Çok eskilere dayanır, Atlantis’ten bile öncesine. Kadim, çok kadim. Özgün seslerden biridir – şa-daar – ve hayat vermek anlamına gelir, hayata hayat vermek. Ve bu kulağa tanıdık gelmeli, ya da herhangi bir şekilde tanıdık gelmeli, çünkü siz bunu buraya geldiğinizden beri gerçekleştiriyorsunuz. Kendinizi kendi hayatınıza soluyorsunuz, akıtıyorsunuz – siz bunu fiziksel biçim edindiğinizden beri gerçekleştiriyorsunuz.

Fiziksel varlık kendi içinde büyülü bir şeydir. (duraklar, bir hanıma bakar, “ben şa-daar’ı yazıyordum” der hanım) (kahkahalar) Güzel, güzel. Sadece cep telefonunu kullanmaya kalkmadığından emin olmak istedim.

Pekâla, hayata hayat vermek, hayata nefesle hayat üflemek ve sonunda kendi hayatına katılmana izin vermek. Bu, yeniden canlandırmak, geri getirmek istediğimiz bir kelime.

Size, pakauwah’larınızla bağlantı kurmaktan söz ettik. Bu, şa-daar’ın bir biçimidir. Birkaç ay önce bir nesneyi alıp – herhangi bir nesneyi, çantanızdaki bir şeyi, evinizdeki bir şeyi, araba anahtarlarınızı, herhangi bir şeyi – ona kendinizi akıtmaktan söz ettik. Neden? Çünkü siz çok içsel çalışma yaptınız, son beş, 10, 20 yıldır bir kozadaydınız, içsel çalışmalarınızı yapıyordunuz; bunu ortaya çıkarmak zamanıdır. İçinize o çok derin dalışı gerçekleştirdiniz. Ve siz bunu yaparken, yıllar önce Tobias’ın sözünü ettiği o parçanız, hani Yuva’yı terk eden parçanız – Meleklerin Yolculuğu’ndan hatırlayın, bir parçanız Yuva’yı terk etti ve dışsal bir ifade haline geldi; bir parçanız başka alemlerde kendi kozasına girdi – bunu bitirdiniz, gerek başka alemlerde gerekse burada Dünya’da. Artık bunu yapmanıza gerek yok. Ve bunu yapmanız gerekmiyor.

Böylece bundan sonra olan şey, kendi şa-daar’ınızla, hayata, kendi hayatınıza hayat verme yeteneğinizle bir olmanın doğal eğilimidir. Ne inanılmaz bir anlayış/kavram – kendi yaşamınıza nefesle hayat vermek. Çoğunuz kendi yaşamından hayatı sıkıp çıkarmaya çalışıyor ve hissisleşiyordunuz, hayatı reddediyordunuz. Biz şimdi hayata nefesle hayat verme noktasına geliyoruz.

Böylece, şimdi her birinize bu kutlama/tatil zamanının küçük bir nişanını armağan etmek istiyorum. Ve Eesa’lı Linda armağanları dağıtacak, kimden yardım alarak…

LINDA: David McMaster.

ADAMUS: David.

LINDA: Salonun her iki tarafına yetecek kadar var.

ADAMUS: Bu gerçekten bir Adamus ödülü ya da bir maça. (çvr: Adamus, Yeni Enerji Üstatlığının simgesi olarak maçayı kullanıyor. Daha önce de toplantıya katılanlara yaka iğnesi olarak bu maçalardan dağıtılmıştı) Herkes bir tane alacak. (izleyiciler alkışlar)

(ARMAĞANLAR DAĞITILIR)

Bir zaman önce konuştuklarımızı hatırlayın, bir maça. Bir maça, tersyüz edilmiş bir kalptir. Ya da daha doğrusu, bir kalp, tersyüz edilmiş bir maçadır. Aşağı tarafa işaret eden bir kalp, maddeye iniş, Dünya’ya gelip biyolojik biçim edinme anlamına gelir. Maça – yükseliş, yükselmek – yeniden yukarı yükselmek. Bunlar aslında bir araya geliyorlar, çünkü siz Dünya’ya gelme deneyimine ve şimdi de onu aşmak deneyimine sahipsiniz. Yani her ikisine de sahipsiniz.

Pekâla, onları takmadan önce, elinizde tutmanızı istiyorum ve şu hayata hayat vermeyi yapalım. Biliyor musunuz, bir yaratıcı için herhalde en doyurucu ya da tatmin edici şeylerden biri, kendi yaşamını bir şeye nefesle üflemektir, ona hayat vermektir – cansız bir nesneye, metal bir maçaya, her ne ise – işte eğlence burada başlar, Şambra. Onu yaşama geçirmek.

Siz şeyleri az çok işlemden geçirilmiş biçimde, zihinsel biçimde yaratmaya alışıksınız. İş planlarınızı yapar, şeyleri düşünür, onları hayata geçirmek için az çok zorlarsınız. Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Evet, yine de insani işlevlerin bazısından geçmeniz gerekecek, ama özündeki enerji, hayata nefesle hayat vermek olacaktır – şa-daar.

Böylece, bu armağanı alın – o şimdi sizin; şimdi sizin – ve ona nefesinizle hayat vermenize izin verin.

Bakın, ben “nefesle” dediğim zaman, bunun ağızla ya da burunla olması gerekmiyor. Önemli olan akıtmadır. Kendi ışımanızı ona akıtmak. Bunu yaptığın zaman bir şey kaybetmezsin, Kathleen. Kathleen’in hiçbir şeyi kaybolmaz. Bunun güzel tarafı budur. Bunu hatırlayın. Hiçbir şey kaybolmaz. Kendinizi başka bir şeye akıttığınız zaman – dikkatinizi çekerim, ben başka birisine demedim; başka bir şeye dedim – ona akıttığınızda, sizden hiçbir şey alıp götürmez. Bilinç Bedeniniz aynı dengeyi tutar, aynı enerji ve bilinç oranını birlikte tutar. Yani bunu yaptığınız zaman kaçağınız olmuyor.

Böylece, hayata hayat vermenize izin verin. Çevrenizdeki şeylere sizi akıtın. Bu sadece kendini açmak meselesedir.

(duraklama)

O akış kalbinizden, Bilinç Bedeninizden gelir, coşkulu, zarif bir biçimde. Sadece o dansı yapar.

(duraklama)

Bu yalnızca maça biçimindeki şu küçük metal parçasıdır, ama burada bir şey oluyor.

(duraklama)

Dünya böyle yaratılmıştı – melekler hayata hayat vermişti, sizler buraya gelip hayata hayat vermiştiniz. Orada uzun süre tıkanıp kaldınız, çok zihinsel oldunuz, çok, çok sıkışıp kaldınız. Bu yüzden zihinsel dengesizlik benim tutkum haline geldi. Sıkışıp kalmış çok enerji var. Biz zihnin ötesine geçiyoruz. Zihin, yolculuğun bir parçası olacak, ama kendi yeni adını ve kendi yeni biçimini, şeylerle çalışmanın kendi yeni tarzını üstlenecek. Bırakın kendi ışımanız o maçanın bir parçası olsun.

Burada ilginç bir şey oluyor. İki şey oluyor. İlki, o küçük maça hayata geçiyor, canlanıyor. İlle de kollar ve bacaklar edinip göğsünüzde dans etmeye başlamıyor ama, canlanıyor. O şimdi kendi ışımasına, kendi özüne sahip oluyor. Bazılarınız buna enerji demiş olabilir, ama o şimdi sizin niteliklerinizi – sizin hayatınızı – üstleniyor ve bunu ışıyor. (O ışıma) sizden geldiği gibi o küçük maçadan da geliyor.

Olan ikinci şey, cesur olup da kendi enerjilerinizle oynamanıza izin verirseniz, bu, onların yeniden harekete geçmesini sağlar. Enerjileri tıkanıklıktan kurtarır, ve sizin, bir yaratıcı olmanın – hayata hayat vermenin – gerçekten neye benzediğini görmeye ve hissetmeye ve hatırlamaya başlamanızı sağlar. O zaman onu dışardan bir yerden almaya çalışmazsınız. Onu başka insanlardan ya da yiyeceklerden ya da paradan ya da güçten ya da herhangi başka bir yerden almaya çalışmazsınız. Birdenbire farkedersiniz ki, “Vaay! O buradaymış. O hemen buradaymış. Yapmam gereken tek şey onu serbest bırakmakmış. Yapmam gereken tek şey onun akmasına izin vermekmiş” yapısal olmayan bir biçimde… hani neredeyse güdülmemiş diyebilirsiniz – evet, bu güzel bir kelime, güdülmemiş – biçimde çıkmasına izin vermek.

Bazılarınızın kafasında hemen belirebilecek ilk şey şu olabilir, “Bu gücü istismar edecek miyim?” Kesinlikle hayır. Bana bu soruyu sormaktan vazgeçin. Bu eski bir korkudur, ve bir yaratıcı olmamak için gerçekten makyo bir bahanedir. “Gücü istismar edecek miyim?” Hayır.

Herşeyden önce, aslında bunu hiç yapmadınız, ve ikincisi de, o zamanlara göre bilinciniz şimdi çok farklı. Bunu yapmayacaksınız, onun için cesurca ve korkusuzca bırakın çıksın. Bunu yaptığınız zaman, ahh, kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Sanki uzun süredir ruhsal kabızlık çekiyormuş da şimdi açılmasına izin veriyormuş gibi hissedeceksiniz. Bunu yaptığınız zaman, sihirden söz ederken aslında ne dediğimizi gerçekten anlayacaksınız.

Sihir

Sihir, geçen ay sözünü ettiğimiz gibi, yaşamın doğal bir parçasıdır, ama kapatılmıştır. Sihirin hayatına – kendi sihirinize – hayat verebildiğinizi göreceksiniz. Kendi sihirinizi yaratacaksınız. Sadece, zaten orada olan bulut perilerini ve su devalarını ve bu tür şeyleri görmeyecek, ama yenilerini de yaratacaksınız. Bu yüzden geçen yıl sizinle başlarken bir pakauwah ile bağlantı kurmanızı istedik. O sizin yaratınızdır. Onu başka alemlere göndereceksiniz. O sihirlidir. O sizdir.

Çoğunuz zaman zaman onunla oynuyorsunuz, ama onu az çok görmezden geldiniz. Onu da geri getirmek zamanıdır. Bunların tümü ışımanın bir yoludur, kendi ışımanızın. Gittiğimiz yer orası.

(bir içecek alır) Şerefe. Kahveye teşekkürler sevgili doğumgünü çocuğum. Teşekkür ederiz.

Sırada Ne Var?

Böylece soru şu oluyor, sırada ne var? Sırada ne var? Araçlara sahipsiniz. Ne yapacağınızı biliyorsunuz – basit tutacak ve hayata hayat vereceksiniz. Tüm araçlara sahipsiniz. Aslında bazen geri gidip hatırlamaya çalışıyorsunuz, “Biz ne söylemiştik?” Hatırlamaya çalışmayın. Zaten biliyorsunuz. Peki, sırada ne var?

Biz bundan gelecek günlerde söz edeceğiz, ama 2011 ve 2012 Dünya üzerinde çok, çok kaotik, karmakarışık zamanlar olacak. (birisi “lanet olsun” der) Lanet olsun. (kahkahalar) Evet. Bunu kim söyledi? (ona metal bir levha uzatır, gülüşmeler ve alkışlar) “Sen de Tanrısın.” Evet. Güzel.

Bu zamanlar çok karmaşık olacak, ve biz bir süredir bundan söz ediyorduk. Neden? Çünkü – çok kolay – sadece bu yaşamda nelerden geçtiğinize bir bakın, belki son birkaç yaşantınıza, işte Dünya bunlardan geçecek. O sizi izliyor. Sizler bilinç modasının eğilimini, trendini saptayanlarsınız. Evet. Temelde diğerlerinin geldiği yolu açan sizlersiniz.

Ne olduğunu mu bilmek istiyorsunuz? Dönüp kendi yaşamınıza bakın. Önünüzdeki birkaç yıl parasal kargaşa (olacak). Eğer ben Federal Hazine’nin başı olsaydım – (birisi “Kaç” der) Kaç; kim kaç dedi? (ona bir levha uzatır) “Şambra” – paniklerdim. Şimdi lütfen bir an için söylediklerimi duyun.

Dünyanın finansal sistemi uçurumun kenarında! Ve biz komplolardan söz etmiyoruz. Biz dram ya da korku yaratmak için konuşmuyoruz. Aslında kutlamanız gerekir. Finans sistemi çok, çok ince bir ipliğe bağlı. Onu işlevsel tutmak için hükümetlerin her gün yaptıklarına bir bakın. İpliğe bağlı. Bu iyi haber. Çünkü bu, dünya parasını yöneten insanlar için öylesine bir stres ve kaos yarattı ki, bundan yorulmaya başladılar. İpliğe bağlı olmaktan  yoruldular. Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Bilmelisiniz. Onlar gerçekten bu konuda bir şeyler yapacaklar. Ve bu da, bunun bir komplo olduğunu ya da uzaylıların ele geçirdiğini ya da buna sebep olanların Habsburg’lar ya da Rockefeller’ler ya da her neyse olduğunu iddia eden birçok insanın keyfini kaçıracak. Oysa değildir! Değildir.

Size şunu söyleyeyim. Hiçbir hükümet ya da aile ya da aile grubu dünya finansını artık kontrol edemeyecek. Bu fazlasıyla kafa karıştırıcıdır. Fazlasıyla farklılık yaratıyor. Muazzam. Yani küçük bir grup… iki, üçyüz yıl önce bu olabiliyordu, ama hayır efendim. Artık olmayacak.

Sistem aslında gerçek değerleri temel almıyor. Peki neye dayanıyor? (birisi, “Güven” der) Güven! İşte bu. Lütfen bir başka… evet. Hangisini isterdin? (ona bir levha getirir) Hm, sen “Berraklık”ı alacaksın. “Berraklık”ı alacaksın. Evet, evet.

VINCE: Ona bakıp duruyordum!

ADAMUS: Ha, ona bakıp duruyordun demek. (kahkahalar) Kendimi bugün Oz Büyücüsü gibi hissediyorum! (yoğun kahkahalar) Pekâla, sana “Berraklık.”

Güven. Herşey güvene dayalı. Ve şu son yıllar boyunca güvenle olan kendi kişisel deneyimlerinizden ne biliyorsunuz? Kuşkulu. Makyo-msu. (Adamus güler) Yapabildiğiniz son şey gerçekten kendine güvenmek oldu, yani dünyanın da içinden geçtiği budur. Bu çok kolay. Öngörülerde bulunan ve enerjileri okuyan ünlü biri mi olmak istiyorsunuz, bilirsiniz, hani yılbaşlarında bunlar gazetelerde başlıklarla yayınlanır. Bunu yaptığınız için ünlenebilirsiniz. Bunu bilmek için, doğrusu kendi yaşadıklarınızdan başka bir şey bilmeniz gerekmez.

Dünya finansı ipliğe bağlı. Bu iyi haber, çünkü hükümetleri, insanları ve – (kısa bir an için oturur) Cauldre oturmak istiyor; ben öyle düşünmüyorum! (kahkahalar) – ve diğerlerini yeni bir sistem üzerinde çalışmaya zorluyor. Ha evet, tüm komplocular ortaya çıkıp, “Aa, biz tek bir dünya hükümetine gideceğiz” gibi şeyler söyleyecekler. Belki. Belki zamanı gelmiştir. Belki ufak ufak birleşmelerin de zamanı gelmiştir. Ve benim bu konuda belirli bir görüşüm yok, ama olanlara bakın.

Böylece dünyada yepyeni bir finans ve yepyeni bir bolluk anlayışına geliyorsunuz. Bir gün birisi uyanacak; onlar ünlü olacak ve televizyona çıkıp şöyle diyecekler, “Bu dünyada herkese yetecek kadar bol miktarda kaynak var ve üstelik on misli de “kasa”da artacak.” Kesinlikle! (bazı alkışlar) Cansız bir alkış bu, ama kesinlikle. Ve bu (kaynaklar) var. Bol bol yiyecek var. Onlar her gün yiyecekleri atıyordu. Yiyeceklerin yetiştirilmesi için bol bol arazi var. Tarım sanayi inanılmaz bir teknolojiye sahip, çekmecelerdeki klasörlerde duruyor. Neden? Çünkü finansal olarak mantıklı değil, çünkü zaten fazla fazla yiyecek var. Kötü dağıtım ve kötü politikalardır mesele.

Bu arada, dünyadaki finans sistemleriyle ilgili, onu düzeltecek olanlar hükümetler ya da bankalar olmayacak…. (biri “Biz” der) Evet, ama bilinciniz, yaşam gücü enerjiniz iş dünyasına girecek. İş dünyası. Bu şeyi bir arada tutacak en büyük haklı ilgiye sahip olanlar onlar. Aslında bir şeyler yapanlar da onlar. Onlar bir düzeyde, sizin oluşmasına yardımcı olduğunuz potansiyellerle çalışacaklar, bununla bağlantı kuracaklar. Birleşen, iş dünyası olacak.

İş dünyası savaşa girmez. Bunu farkediyor musunuz?

LINDA: Tabi Halliburton olmadığın sürece. (yoğun kahkahalar, Adamus ona metal bir levha verir, alkışlar)

ADAMUS: “Öz-sevgi.” Çok güzel. Ama onlar başka iş alanlarıyla savaşa girmiyorlar; işin kendisi savaş. İş dünyası savaşmaz. Yani onların birlikte çalışmayı ya da birbirlerini farklı yollardan yok etmeyi öğrenmesi gerekti. Ama onlar birbirlerini havaya uçurmuyorlar.

İş dünyası da değişecek. Tüm şu rekabet anlayışı ilginçti, peki ya işbirliği, işbirliği? Dünyada olacak olan işte budur.

Pekâla sevgili Şambra, bunların hepsi olup bitmekte. İçinden geçtiğiniz her türlü şeyin içinden şimdi dünya geçiyor. Yoksulluk, kendinden-kuşku-duymak, kilo almak, hastalanmak – dünya bunlardan geçecek, özellikle de sonraki iki yıl içinde. Paniklemeyin. Şefkat duyun. Nefes alın. Her şey güzelce hallolacak.

Ve biliyor musunuz, tahmin edin bakalım? Bunun sizden herhangi bir şey alıp götürmesi gerekmiyor. Siz – Cauldre beni yine durduruyor – siz artık bunun bir parçası değilsiniz. Birkaç yıl önce (orayı) terk ettiniz. Bir seçim yaptınız – biz sizi bağırta çağırta oradan çekip almadık – dediniz ki, “ben kendimi kitle bilincinden özgürleştireceğim.” Ve içinizde bununla bağlantılı az sayıda his tuttunuz, sizi gördük. “Ben çoğunlukla kitle bilincinden özgürleşeceğim.” Yani bu artık sizin sorununuz değil. Kaosun, kargaşanın bir parçası olmanız gerekmiyor.

Şehirler yanacak, sanırım bunu söyleyen Tobias idi, gitmeden hemen önce. Benim şehrim ve başka şehirler demedi, ama olan budur. Bunu görüyorsunuz. Sistemlerin, bilimin, matematiğin, tıbbın, 500 yıldır ya da daha fazla zamandır var olan bankacılığın kitlesel bir yapısallığı yıkma (süreci). Bunların değişme zamanı geldi. Olacak olan budur.

Tek tek her biriniz için önemli olan, kendi güvenli alanınızı hatırlamaktır, kendi tanrısallığınızı hatırlamak, kendi hayatınıza nasıl hayat vereceğinizi hatırlamaktır. Gerçekten neden burada olduğunuzu hatırlayın – yeni dünya için potansiyeller yaratmak. Yeni dünya için potansiyeller yaratmak.

Adamus’un İsteği

Şimdi asıl noktaya geliyoruz, Metatron’un neden bugün burada olmak istediği, sizin neden bugün burada olmak istediğiniz noktasına geliyoruz.

Pekâla, Cauldre buna hazırlıklı değildi, ama biz onun oturmasına izin vereceğiz (oturur) – peki, birçoğunuz Yeni Dünya’da sadece arada bir değil de tam zamanlı eğitim vermek istediğinizi söylediniz, düşündünüz, hissettiniz. Bazılarınız, belki de artık gitmek, (dünyayı) terk etmek zamanıdır dedi; bazı şeyleri gerçekleştirmek için buraya gelmiş ve hepsini de gerçekleştirmiştiniz ve öbür taraftakilere yardım ederek daha verimli olabilirdiniz. Bazı Şambra arkadaşlarınız gittiler. Onların kim olduğunu biliyorsunuz. Onlar öte tarafa geçtiler, oradan size yardım ediyor, sizinle çalışıyor, bazen de size gülüyorlardı. Ama bazılarınız belki zamanın geldiğini hissediyor, düşünüyordu. Öyle dramatik umutsuzca intihar gibi bir yoldan değil, ama yani, eh, sanki “Belki de zamanıdır” gibilerinden.

Biz, sevgili Şambra, sizden kalmanızı rica ediyoruz, ve sizden bunu şu anda rica ediyoruz. Bu çok önemli bir noktadır, özellikle de gelecek birkaç hafta içinde, enerjisel olarak şeyler hareket edip değişirken. Gelecek birkaç hafta, şimdi ila 5 Ocak arası, çok önemli bir zamandır. Sanırım buna seçim zamanı, oy kullanma zamanı diyebilirsiniz. Ben, ansızın hepiniz yok olmaya, gözden kaybolmaya başlayacaksınız demiyorum, ama bunu yapmak için işlemi oluşturabilirdiniz. Ve bazılarınız şimdiden çıkış yolu üzerinde derin derin düşündü.

Metatron, Kırmızı Meclis’ten daha birçok varlık, bendeniz, sizden burada kalmanızı rica ediyoruz.

Neden? Sadece eğlence olsun diye. (kahkahalar) Sadece eğlence olsun diye. (izleyicler alkışlar) Neden olmasın? Buna yeniden askere yazılmak gözüyle bakın. (kahkahalar) Ve yeniden askere yazıldığınız için ikramiye de almadığınız gözüyle bakın. (Adamus güler) Esas hizmetinizin bittiği ve artık gidebilirsiniz gözüyle bakın, ama bunu gerçekten istiyor musunuz?

Bazılarınız bunun üzerinde derin derin düşündü. Bazılarınız neden burada olduğunu merak ediyor. İşte bizim şu amaç ve yazgı meselesini ele almamızın tek sebebi buydu. Öncelikle – öncelikle ve en başta – Dünya’da sevinç duymanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemeniz için burada olmanızı isteriz. Biz sizin burayı bazı eski katı enerjilerle, acı enerjilerle, geride bırakılmış eski şeylerle terk etmenizi istemiyoruz. Biz sizin Dünya’da olmanın, özellikle de tüm çevrenizde süregelen kargaşanın tam ortasında Dünya’da olmanın nasıl bir şey olduğunu kutlamanızı, ve hayatınızın zamanını yaşamanızı istiyoruz.

İkincisi, aydınlanmış varlıkların orada olmaktansa burada olması daha etkilidir. Oraya gidersiniz ve, bilirsiniz, enerjiniz değişir. Dünya ile ve insanlarla ve diğer herşeyle olan bağlantınız değişir. Bu, hemen burada bu sandalyelerde oturmak kadar etkili değildir.

Kendi içinizdeki potansiyelleri değerlendirdiğiniz zaman, ki yıllardır bunu yapıyorsunuz, yaşamınızda yapmak isteyeceğiniz seçimleri değerlendirdiğiniz zaman, bu yalnızca sizinle ilgili değildir. Bu, gezegeni etkiliyor. Enerjileri stratosfere yerleştiriyor. Gerçek değişim için potansiyelleri Dünya’nın dinamiklerine yerleştiriyor.

Sizden bunu istememizin nedeni şudur, aslında şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla insan gerçekten değişim istiyor; aslında yüzde üçten fazlası istiyor. Bu yaklaşık dörttür. (kahkahalar) Ama, “Yaşamımızda değişimi seçiyoruz” diyen yeterince insan var. Ve bu herşeyi etkiler, özellikle de hâlâ kitle bilincine bağlı olanları. Bu tam anlamıyla kitle bilincinin dengesini değiştirir.

Bu arada, kitle bilinci değiştikçe, Dünya’nın kutupları da değişir. Dünya’nın manyetik kutupları da değişir. Dünya’nın ekseni değişir. Bunlar arasında doğrudan bir bağıntı vardır. Yani bilinçteki küçücük bir değişme, Dünya’nın manyetiğinde ve ekseninde küçücük bir değişme yaratır.

LINDA: Değişme?

ADAMUS: Değişme.

Böylece biz her birinizden, her şeye rağmen, burada kalmayı düşünmenizi istiyoruz. Gerçi farklı bir biçimde kalmayı. O eski biçimde kalmak değil. Sevinç, coşku adına kalmak – bir amaç olduğu için bile değil, ama bunun bir etkisi olduğunu anlayın. Bir amaç yok, ama bir etki var. Bu, zihnin düşünme tarzına terstir, ama amacı ya da anlamı olmayan bir şey yapabilir ve muazzam bir etkiye sahip olabilirsiniz. Bu aslında şeyler üzerinde giderek artan bir etkidir.

Böylece, sevgili Şambra, biz diyoruz ki, bu, Dünya’da olmak için ne harika bir zaman. Neden şimdi gidesiniz ki? Neden çıkış işleminizi başlatasınız ki? Neden yaşamınıza hayat vermeyeseniz, hemen burada sahip olduklarınıza? Bu hayatınızın en güzel, en güzel deneyimleri olabilecek şeylerin keyfine varın. En sonunda sevinç duymak. Dolapları ve çekmeceleri tasfiye edip temizlediniz. Size gerçekten de pek yakışmayan o eski karmik ilişkilerden kurtuldunuz. Ve şimdi en iyi, en güzel yıllar geliyor. (izleyicilerden tezahürat ve alkış yükselir)

Sevgili Şambra, bazılarınız şöyle düşünüyor, “Bu gerçek mi?” Eh, siz ne kadar gerçek olmasını istiyorsanız, o kadar gerçektir. Evet gerçektir. Biz Dünya’daki enerji dengelerini ve bilinç düzeylerini sürekli ölçüp izliyoruz. Dünya üzerinde şu anda olduğundan daha muazzam bir zaman yok. Kesinlikle daha muazzam bir zaman yok.

Şimdi, bir yandan bunu söyleyip bir yandan da 2011, 2012 tümüyle keşmekeş içinde geçecek nasıl diyebilirim? Kendi hayatınıza bakın. Nelerden geçtiğinize bakın. Nelerin yapısını yıkmak ve salıvermek zorunda kaldığınıza bakın. Bu hayatınızın zamanı olacak, Ali. Ve ben… (hanıma bir levha getirir) ah, bu bugün senin olmalı, evet, “Bayan İnanılmaz.” Evet, evet. (alkışlar) Daha en baştan size ait olmayan onca kuşkuyu ve beraberinizde taşıdığınız şeylerden sonra, bu hayatınızın en muazzam zamanı olacak.

Peki, meydana gelecek onca karmaşayla nasıl başa çıkacaksınız? Dünya’daki karmaşa, şu son birkaç yılın az çok önemsiz, hafif görünmesine neden olacak, ve hepsi de uygundur. Nasıl başa çıkarsınız? Onu nefesinizle içinize alırsınız. Tıpkı hayata hayat vermek gibi, o kaosu nefesinizle içinize alırsınız – korkusuzca, sistemlerinizi, ruhunuzu, Bilinç Bedeninizi altüst edecek mi diye merak etmeden. Onu yersiniz. Onu içersiniz, tıpkı bir şişe zehir içip de onun sadece enerji olduğunu ve dönüşeceğini bilmek gibi. Onu nefesinizle içinize alırsınız ve o size hizmet eder. Gerçekten eder.

Eh. Buna kabul verdin mi? Güzel. Bir ödül alacaksın. Bir saniye bekle. Güzel. Mükemmel.

Pekâla, şimdi şunu yapalım. Bir dolu – “Nefes al” (hanıma bir levha verir) – çokça kaos olacak, ve hepsi de uygundur. Kaosun tuzağına düşmeyin. Dramların tuzağına düşmeyin, ama bunu biliyorsunuz.

2011 – Dramların yılı. Hemen burada onu nefesle içimize alalım. O nefesi cesurca ve korkusuzca alalım. Finansal sorunlar – tam anlamıyla, şehirler, eyaletler ve belki ülkeler, iflas ettikleri için çökecekler. Yok yahu. Evet yahu. Tam anlamıyla, bu gelecek yıl oldukça garip yerlerde savaşlar çıkacak. Hadi bunu nefesle içimize alalım. Bu, onu desteklediğiniz ya da onayladığınız anlamına mı gelir? Hayır, bu, onu anladığınız anlamına gelir. O sadece enerjidir. Sürecin, işlemin doğal bir parçasıdır. Onu nefesinizle içinize alırken, içinden geçtiğiniz şeyleri hatırlayın, ve hallolduğunu da hatırlayın. Hallolduğunu hatırlayın. Siz, öyküyü anlatmak için buradasınız. Ayrıca bu iyi bir öykü.

Onu nefesinizle içinize alın. Önünüzdeki iki yılın kaosunu, karmaşasını şimdi nefesimizle içimize alalım. Ondan kaçmaya çalışmayalım. Onu şifalandırmaya çalışmayalım. Ona danışmanlık yapmaya kalkmayalım. Hayır, Tobias’ın diyeceği gibi, danışmanlık yok. Onu nefesle içimize alalım. Neden söz ettiğimizi hatırlayın. Kaos yalnızca enerjidir. Aslında kaos güzeldir. Zihin onu kaos olarak görür, çünkü o eski kalıpları izlemez, onun için de zihin kaosu reddetmeye ya da onarmaya çalışır. Yeni Enerji insanı, Şambra, kaosun güzellik olduğunu anlar. O, hareket halindeki enerjidir. O, uygun olan yeni potansiyelleri arayan enerjidir. Kaos sıklıkla isyan eden tıkanmış enerjidir, o artık tıkanmış olarak kalmak istemiyor, ve uygun olan yeni potansiyelleri bulmaya çalışıyor.

Onu nefesinizle içinize alın. Korkmayın.

Korkmayın. Onu nefesinizle içinize alın.

Dışardan birine bu garip görünecektir – “Ya, dağın tepesindeki bu grup kaosu nefesle içine çekiyor.” Kesinlikle. O sadece enerjidir. (birisi bağırır, “Beni kaydet!”) (kahkahlar ve alkışlar)

Pekâla Şambra, burada bir noktaya daha değineceğiz. Bir nokta daha, ve biliyorum, partinizin başlama zamanı geldi. (çvr: her yıl bu zamanda Noel’i ve Yeni Yıl’ı kutlamak için Aralık Şaud’undan sonra bir parti veriliyor)

Yeni Enerji Topluluğu

Geçenlerde, sizin CC Melekleri (Kırmızı Çember Melekleri) dediğiniz, burada olan biteni gerçekten destekleyen – enerjisel olarak, parasal olarak – gerçekten destekleyen o güzel gruba konuştuk. Biz onların her birine tek tek teşekkür ediyoruz.

Biz onlara topluluktan söz ettik. Topluluk. Ve ben o zaman şunu dedim, insanlar diyor ki, “Şu anda dünyada yanlış giden ne?” ve siz çok analitik, teorik oluyorsunuz. Ama bana sorulduğu zaman diyorum ki, dünyada yanlış giden nedir ya da şu anda dünyanın neye ihtiyacı var? Dünyanın şimdi gereksindiği şey… (herkes, “Aşk tatlı aşk” der) (kahkahalar) Ödülü alacaksınız. Ama şarkıyı ciğerlerinizi patlatırcasına söylemeniz gerek!

Dünyanın şimdi gereksindiği şey… (izleyiciler şarkı söylemeye başlar, “Aşk tatlı aşk”; Adamus güler) La la la la la la. Evet. Belki bu gece karaoke’de. Senin için – aa bu seninkiydi (Linda’ya hitaben); onu almak istemiyorum – “Öz-sevgi” Elizabeth’e. (hanıma levhayı uzatır) “Öz-sevgi.”

ELIZABETH: Evet.

ADAMUS: Evet. Güzel.  (bazı alkışlar)

Peki, dünyanın şimdi gereksindiği şey, alçakgönüllü görüşüme göre, diğer herşeyi bir kenara koyun – topluluk. Topluluk. Ve siz bunun meydana geldiğini görüyorsunuz, az çok. Internette ve başka yollardan oluşmaya çalışıyor. Ben topluluklardan söz ederken, komün demek istemiyorum. Biz komunist tarzlara ya da Atlantis tarzı komünlere ya da insanın bireysel kimliğini elinden alan topluluklara geri gitmiyoruz. Ama aslında Yeni Enerji topluluğu kendi gücünden beslenen, kendini-gerçekleştirmiş birçok insanı gerektirir, onları bir araya toplar ve sonra ne olur? Toplam, tüm birimlerden daha büyüktür. Ve herkes – her bireysel parça – o zaman o daha büyük toplamla bağlantı kurar. O zaman, potansiyel olarak kendi başınıza yaratabileceğiniz potansiyellerden daha fazlası yaratılır. Ne olursa olsun, farklı bir potansiyeller seti, bağlantı kurabileceğiniz potansiyeller (yaratılır).

Siz, deyim yerindeyse, kendi potansiyellerinize, kendi yarınlarınıza sahipsiniz, ama şimdi onları başkalarıyla paylaşmaya başlıyorsunuz. İkinizin potansiyel yarınlarınızı paylaşmanız, size şu an sahip olmuş olabileceğiniz görüşünüzden farklı bir görüş sunar. Bu Yeni Enerji topluluğu şimdiden oluşmakta. O şimdiden burada. O sizdir.

Ben Kırmızı Çember Melekleri’ne, gerçek Yeni Enerji topluluğunun ne olduğunu hissetmeleri konusunda meydan okudum. Sizler güzel bir başlangıca sahipsiniz. Internet siteniz bir topluluktur. Orası gittiğiniz yer. Orası öğrenme yeri, toplanma yeri, bilgi alma yeri. Böyle toplandığımızda bu, topluluğun bir biçimidir. Ve belli özel yönetmelikleri izlemek zorunda değilsiniz, sadece burada olursunuz. Şu anda meydana gelmekte olan bir paylaşım var. Buraya girerken sahip olduğunuzdan daha fazla potansiyelle ve daha fazla, da denebilir, enerjiyle çıkıp gidersiniz.

Yeni Enerji topluluğu, çoğunuzun hayalini kurduğu gibi, bir merkez ya da fiziksel bir tesis – buna ne diyorsunuz, fiziksel bir bina – olabilir, ya da çok şey olabilir. Yukarıdakilerin hepsi olabilir. En yeni yaratınız olabilir, Uyanış Kuşağı. Bu bir topluluktur.

Melek konuşmasında söylediğim gibi, insanlar kabile gibi yaşamaya oldukça yatkındır. İnsanlar, başka insanlarla er ya da geç bir araya gelme ihtiyacı duyar. Bu iyidir, ama aynı zamanda insanlara pek de iyi hizmet etmedi. Siz kabileyi son birkaç yılda terk ettiniz, kendi yolunuza gittiniz. Evet, arada bir burada yeniden toplanıyorsunuz, ama sizi keşfetmek için çıkıp gittiniz. Sizi bulmak için gittiniz. Böylece topluluğa geri geldiğinizde, tümüyle farklı geri gelirsiniz – onlara bağlı değilsinizdir, onlara bel bağlamıyorsunuzdur, onlardan beslenmiyorsunuzdur, ama bu yeni modele, bir toplulukla ilgili bu yeni fikire şimdi katkıda bulunuyorsunuzdur.

Bu nereye gider? O size bağlı. Bizim bazı fikirlerimiz var, ama sizin onu hissetmenizi istiyoruz. Yeni Enerji topluluğu nedir?

Bunu hissettikçe, paylaştıkça, geliştirdikçe, yalnızca Kırmızı Çember ve Şambra üzerinde bir fark yaratmayacak, dünya için de bir fark yaratacaktır. Sonra da, gelmekte olan tüm Yeni Dünyalar için bir fark yaratmaya başlayacaktır.

Artık sadece bir tane Yeni Dünya yok. Sözünü ettiğimiz o asıl Yeni Dünya, fiziksel Dünya’nın aynası, bir başlangıç yeriydi. Hatırlayın, asla maddeye bedenlenmemiş, asla fiziksel bir deneyime sahip olmamış milyarlarca meleksel varlık, gelmeyi bekliyordu. Geride durup da deneyimlerinizden geçerken sizi izleyen ruhsal aileleriniz, kendi deneyimlerinden geçmek istiyor.

Bu Dünya, üzerinde yaşadığınız bu fiziksel Dünya, şu anda, birçok nedenden ötürü yaklaşık 10 milyar kişiyi, en fazla, kaldırabilir. Peki diğerleri nereye gider? Yeni Yeni Dünyalara. Bu yeni Yeni Dünyaların modelleri nelerdir? Tam burası.

Biz bu yüzden, sevgili Şambra, burada kalmanızı çok isterdik. Fiziksel bir beden içinde var olmayı sürdürmenizi, ama şimdi bunu sevinç dolu bir deneyim – berrak, coşku dolu bir deneyim olarak gerçekleştirmenizi çok isterdik. Bunun, var olmaya başlayan tüm o diğer Yeni Dünyalar üzerinde, fiziksel gerçekliğin niteliklerini üstlenecek olan tüm o ruhsal aile dedikleriniz üzerinde derin bir etkisi vardır.

Bazısı, burada Dünya’da bildiğinizden başkalaşmıştır. Bu fiziksel Dünya’nın çok katı olan bazı şeylerinin o diğer Yeni Dünyalarda ille de uygulanması gerekmeyecektir. Ama bu varlıklar – meleksel varlıklar, milyarlarcası – kendi yükselişlerinden, kendi Ben’im’lerinin keşfinden geçmek istiyorlar. Onlar, “Ben kimim?” sorusunun yanıtını istiyorlar. Yeni Dünyalar bu yüzden inşa ediliyor. Bu yüzden bu Dünya – bu Dünya’nın önünüzdeki birkaç yılda içinden geçeceği şeyler – bu kadar önemli, bu kadar temel. Ve siz bu yüzden burada olmayı seçtiniz.

Derin bir nefes alın.

Biz bugün büyük bir soru soruyoruz, ve bu sizin seçiminiz, kesinlikle sizin seçiminiz, ama (burada) kalır mıydınız? Yeniden kaydolur, yeniden gönüllü yazılır mıydınız? (Şambra, “Evet!” der) Ama evet demeden önce (kahkahalar), bunun bir seçimini yapın, bunu nasıl yaşamak istiyorsunuz, bunun içinde nasıl var olmak istiyorsunuz. Anlıyor musunuz, doğumgünü çocukları, evet – Kerri, Tanya – her gün doğumgününüz olmalı. Her gün. Her gün, sizin seçtiğiniz gibi olmalı. Her gün, yazgıdan, kitle bilincinden, amaçtan, karmadan, eski şeylerden özgür olmalı. Her gün sizin seçiminize göre olmalı.

Böylece, sevgili Şambra, Metatron ve ben, bizi içeriye davet ettiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Sizinle olmamıza, sizinle şakalaşmamıza, birkaç ciddi dakika geçirmemize izin verdiğiniz için teşekkür ederiz. Kutlama, eğlenme zamanınızın geldiğini biliyoruz. Yarın yokmuşçasına kutlayın. Herşey buradaymışçasına kutlayın.

Ve bunu yaparken de hatırlayın – şunu hatırlayın – tüm yaratımda herşey yolunda.

Böylece, Mutlu Noeller!

Ben o Ben’im, Adamus.