Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe Kanallığı ile 4 Mayıs 2019’da Kırmızı Çember’e sunulmuştur.
Ben Ben’im Egemen Alan’dan Adamus ve St. Germain.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım. Ahh! O Never Going Back Again (bir daha asla geri dönmek yok) şarkısının azalarak sona ermesi gibi. Ah! Deneseniz bile yapamazsınız. Hayır, bazılarınız bunu hala cidden, gerçekten deniyor ama siz basitçe geri dönmeyeceksiniz. O halde hemen şimdi derin bir nefes alalım. Asla geri dönmeyecek olanların kutlaması. (izleyenler, “Oley!” derler ve bazıları tezahürat yapar ve alkışlar) Ah! Siz tezahürat yapıp alkışlıyorsunuz ama – öhöm (bazı kıkırdamalar) – aranızdan bazılarınız gün sonunda geri dönmek isteyebilir.
Yeni Gelenlere Hoş Geldiniz
Ben buradaki herkese, internetten izleyenlere ve yakın bir zamana kadar Kırmızı Çember ile bir bağlantısı olmayan yepyeni 47 kişiye hoş geldiniz demek istiyorum. Biz sizi burada ağırlamak istiyoruz. Sizin bizimle birlikte geçireceğiniz önümüzdeki bir saat gibi bir zamanda beklentiniz ne olacak? Beklediğiniz şey olmayacak. (bazı kıkırdamalar)
Ben makamımdan St. Germain olarak konuşacak olursam Adamus denilen varlık bir süre önce Şambra tarafından, St. Germain tarafından yaratıldı. Bazılarınız St. Germain’i tanıyor olabilir, St. Germain bu işin temelini oluşturuyor ama tüm Şambra tarafından yaratılan bir faseta, bir dışavurum, bir şahsiyet var...Şambra uzun bir zaman birlikte olmuş olan kimseler için kullanılan bir terim. Onlar kendilerini Şambra diye adlandırıyorlar. Bu bir kulüp değil. Kesinlikle bir ödeme yapılmıyor ve siz istediğiniz zaman çıkabiliyorsunuz – öhöm – ya da öyle sanıyorsunuz. (kahkahalar)
Biz burada her şeyi biraz farklı yapıyoruz. Burada fazla seremoni yok. Burada, umuyorum, bizim makyo diye adlandırdığımız şeyden fazla yok. Makyo sizin spiritüel olarak dikkatinizi dağıtan şeylerdir ve yolda herkes makyoya sahip oluyor. O, sizin gerçek yolunuzdan sapmanıza, kalbinizi izlemeyi bırakmanıza ve sizin dikkatinizi dağıtan şeyleri izlemenize neden olan şey. Bu bazıları için, ah, birkaç yıl, bazıları için birkaç ömür sürüyor ama herkes makyoyu bir dereceye kadar deneyimliyor.
Bu konuda her şeyi sahiplenmeye çalışan, insanın aydınlanacağını veya yükseleceğini düşünen insan zihni ve sınırlamalarıdır ve onlar asla aydınlanmayacaklar. Bu noktada insanı ilgilendiren bir şey yok.
Yani hepiniz olan, benim kanalım Cauldre olan, onun tapılası, tapılası partneri Eesalı Linda olan Adamus’ı biz yarattık.
LİNDA: (fısıldar) Sana daha sonra ödeme yapacağım! (bazı kahkahalar)
ADAMUS: Ve diğer herkes. Biz onu doğrudan her şeyin özüne inmek için, makyonun üzerinden uçup gitmek, onu geçmek, onu yıkmak, gerekiyorsa havaya uçurmak, şu anda bu gezegende bu yaşamda gerçekte yaptığımız şeye ulaşmak için yarattık. Dikkatin dağılması çok kolay ve buraya ayda bir gelmek ve oturup biraz güzel müzik dinlemek ve ruh halini düzeltmek ve ilahi söylemek ve buna benzer şeyler yapmak için gelmek isteyenler var ama bizim bunlar için vaktimiz yok. Biz sizin özgürlüğünüzün ve tutkunuzun karışımı olan gerçek tutkulu misyona (massion), gerçek amaca doğru gidiyoruz, sizin misyonunuz ve tutkunuza, biz doğrudan ona gidiyoruz çünkü biz bu yaşamda Tam Farkındalığa sahip olacağız.
Biz sadece onun çevresinde oynamıyoruz. Biz onu başka bir yaşam için tutmayacağız. Biz onu şimdi yapıyoruz ve bu her zaman kolay olmuyor. Öz’ün bunu aslında istemeyen çok büyük parçaları hatta eski veçheleri ve geçmiş yaşamları var çünkü onlar kimliksiz kalmaktan korkuyorlar. O nedenle tutunuyorlar. Onlar korkudan, çok uzun zamandır insan oldukları için salt korkudan dolayı tutunuyorlar.
Evet, insan olmaktan dolayı duyulan muazzam derecede bir korku var – kendinden, bedeninden, düşüncelerinden, geçmişinden korkmak. Biz bunların hepsinin ötesine geçiyoruz. Biz bu yaşamda doğrudan Gerçekleştirime gidiyoruz ve bu aslında o kadar da zor değil. O, İzin Vermek denilen çok, çok basit bir şey sayesinde meydana geliyor. İzin Vermek. Bu, sizin kendi yolunuzdan çekilmeniz, doğal bir sürecin meydana gelmesine izin vermeniz anlamına geliyor. Ancak bunun zor kısmı enerjinin yeniden yöneltimi, enerjiyle yeni bir ilişki kurmak çünkü eğer sizin enerjiyle alışverişiniz hala eskisi gibi olursa siz bir Üstat olarak, tam farkında bir varlık olarak basitçe bu gezegende kalamazsınız.
Enerjinin yönelimini değiştirmek kulağa harika geliyor ama bu sizin bedeninizde muazzam stres yaratıyor. Bedeniniz strese giriyor çünkü onun enerjiyi içeri getirme şekillerini tamamıyla değiştirmesi gerekiyor. Beden esasen bizim anayatron diye adlandırdığımız bir şey, bir ışık iletişim ağı kullanıyor. Tüm hücreler, DNA bile birbirleriyle bu anayatron denilen şey sayesinde iletişim kuruyorlar. Enerjiyi içeri getiren odur ve enerjiyi bedene dağıtan odur. Anayatron yüzyıllardır var ve DNA da yüzyıllardır var. Bu, tamamen değişiyor. Tamamen değişiyor.
Siz Atlantisliler olarak bir noktada bilgi iplikçiği gibi bir şeye sahiptiniz, bu esnek iplikçik, biyolojik bir varlık olarak yaşamak için tüm bilgilerin yerleştirildiği bir şeydi, böylece siz başka bir yaşam için geri döndüğünüzde sizin dönüp her şeyi yeniden öğrenmeniz gerekmiyordu. Yani her şey bu iplikçiğe yerleştirilmişti ve bu sonunda DNA haline geldi ve sonunda çok sabit – çok, çok sabit – iki iplikli bir sistem haline geldi ama orijinal DNA bilgiyi tutmak ve taşımak için sadece tek ipliklidir.
Siz enerji ile ilişkinizi yenilediğiniz zaman bunların hepsi değişir. Bu, kelimenin tam anlamıyla DNA’yı değiştirir ve sizin anayatronunuzu değiştirir. Siz sonunda Özgür Enerji Bedeni diye adlandırılan bedene sahip olacaksınız, çoğunuz ona ışık beden diyor. Eh, benim o terimle pek aram yok ama o sizin ışık bedeniniz, sizin Özgür Enerji Bedeninizdir. Siz bu yaşam sürecinizde enerjiyle ilişkinizi tamamen değiştirdikten sonra o Özgür Enerji Bedeni olacaksınız.
Ben ışık beden hakkında fazla konuşmadım çünkü bu şu anda çok büyük bir dikkat dağıtma olur. Çok büyük bir dikkat dağıtma. Her şeyden önce bu zaten olmakta ve sizin bunun daha hızlı olmasını kolaylaştırmak konusunda bir şey yapmanız gerekmez – yapamazsınız. Sizin dikkatiniz dağılacaktır çünkü bunun ışık bedenle ilgisi yok. Bu makyodur. Makyo. Makyo –hatırlayın, o, sizin spiritüel dikkat dağıtıcınız, o, spiritüel saçmalık. Siz o zaman ışık bedene odaklanırdınız çünkü siz şu anda daha sağlıklı ve daha genç olmak istiyorsunuz. Ama gerçek şu ki sizin ışık beden hakkında konuşabilmeniz – konuşabilmemiz - daha çok sizin enerjiyle olan ilişkinizle alakalıdır ki her şey dikkate alındığında, bu, pek de iyi değil. Pek iyi değil. Sizin enerjiyle çok, çok eski bir ilişkiniz var, sanki o dışarıdaymış gibi, sanki size ait değilmiş gibi, sanki onun için çalışmanız gerekiyormuş gibi. Bunların hiçbiri doğru değil.
O yüzden ben yeni gelenlere bizim biraz daha farklı bir yaklaşım benimsediğimizi söyleyeceğim. Biz eğleniyoruz. Biz gülüyoruz. Eğer siz küfürden, kötü sözcüklerden rahatsız oluyorsanız bilgisayarınızı hemen şimdi kapatabilirsiniz çünkü biz bazen öyle konuşuyoruz. Onlar öyle konuşuyorlar, izleyiciler. (kahkahalar) Ben pek öyle konuşmuyorum.
Biz birçok kez kasten kısa süreli olarak dikkat dağıtıyoruz. Biz bir şey buluyoruz ve kasten dikkat dağıtıyoruz çünkü insanın her konuda zihinselleşmeye eğilimi var. Siz – yeni gelenler – bunu bugün ilerleyen zamanda göreceksiniz. Yani biz birinin zihninden çıkıp doğal bir işlemin sürmesine izin vermesi için hızlıca onun dikkatini dağıtıyoruz.
Ve siz bizim burada yaptıklarımızı bazen – eh, çoğu kez - saygısızlık olarak görebilirsiniz. Ben zamanın büyük bölümünde çok direkt olacağım. Örneğin dünyada ışık bedeni öğreten bir sürü kişi var. Onların onun ne olduğu konusunda hiçbir fikirleri yok. Onlar enerjiyi anlamıyorlar. Onlar Özgür Enerji Bedeninin ne olduğunu veya hatta ona neden sahip olunacağını anlamıyorlar. Onu ışıldayan, parlak, bir tür eterik insan bedeni sanıyorlar ve o hiç de öyle bir şey değil. O, öyle bir şey değil.
Gezegende ışık bedeninizle nasıl 10 adımda bütünleşeceğiniz konusunda kurs veren insanlar var. Her şeyden önce bu kolay bir şey değil. İkinci olarak gerçekte 10 adım yok. İki adım var. Biz şimdi bu konuya girmeyeceğiz. Ben bunu gördüğümde söylüyorum ve insanlar kırılabiliyorlar, yok, insanlar kırılıyorlar ve ben bunu pek umursamıyorum. Daha önce Şambra’ya anlattığım üzere ben sadece beş kişi olmasını umursamıyorum çünkü bu gezegende yürüyen beş tam farkında Üstadın olması herkes için bir fark yaratmaya yeterlidir. Şimdi, bizim yıllar boyu gösterdiğimiz muazzam gelişmelerden dolayı beşten fazla kişi olacak.
Kendilerini Şambra diye adlandıran bu grup çok güçlü. Onlar Cauldre’nin son makalesinde yazdığı gibi çok güçlüler. Beklenenden çok güçlüler. Onlar dış görünüş olarak bazen, ah, peksimet gibiler. (bazı kıkırdamalar) Peksimet neden yenir sahi? Hiç tadı yok. İçinde hiç öz yok. Hiçbir şey yok. Onlar bazen çok, çok hassas gibi duruyorlar. Bazen ağlıyorlar. Bugün erken saatlerde sebepsiz ağlayanlar çok oldu. Onlar belli bir sebep yokken ağlıyorlar ki bunun gerçekte bir sebebi var. Ama siz bunun ötesine geçiyorsunuz, onlar çivi kadar sertler. İzin verin anlatayım, ben on yıldır burada duruyorum, onlar altta çivi gibi sertler. Onlar ısıracaklar. Onlar kavga edecekler. Onlar her şey yapacaklar. (bazı kıkırdamalar)
Onlar çok katılar ama onlar da – eh, hadi bugün başlayacaklar diyelim – sizin bundan sonra atacağınız adımların sizin ne kadar güçlü olduğunuz ile ilgisi olmadığını öğrenecekler. Hiç ilgisi yok. Sizin azminiz, sizin dayanıklılığınız, sizin yumruk atma ve geri dönüp daha fazla yumruk atma yeteneğiniz bundan sonra size pek hizmet etmeyecek. Dayanma gücü mutlaka gerekli bir değer olmayacak. O yüzden gücü kullanan, azmeden veya zorlayarak yolunu bulmaya çalışanlarınız bunu basitçe bıraksınlar. Bunların bundan sonra bir yardımı dokunmayacak çünkü siz kendi içinizdeki o güçlü yere gittiğinizde - “Ben güçlü olacağım, ben dayanacağım, ben bunu karşıma çıkan bu zorlukla başaracağım” – bunu bir savaş, bir kavga haline getiriyorsunuz. Ve siz şimdi kavgaların kendi içinizde olduğunu biliyorsunuz, peki güçlü olmanın anlamı nedir?
Peki, şu andan itibaren güçlü olmanın yerine sadece bilge olmaya ne dersiniz? Bilge – ben “müthiş adam” (trump) sözcüğünü kullanacaktım ama Cauldre bana bunun patavatsızca olacağını söyledi (bazı kıkırdamalar) – bilge güçlüyü her zaman gölgede bırakır.
Yani evet bu grup çok, çok güçlü, aşırı güçlü idi. Ama biz hemen şimdi derin bir nefes alacağız ve gücün şu andan itibaren size pek bir iyilik sağlamayacağını anlayacağız. Ve ben bunun, “Ben güçlü olacağım.”ın sizin eski insan alet çantanızdaki dışarı çıkarmanız gereken muhtemelen son şeylerden biri olduğunu biliyorum. Ve ben sizin zihninizde kendinizi güçlü kılmanızı seviyorum, tıpkı o çılgın günlerde olduğu gibi – son zamanlarda böyle günler geçirenler yok mu aranızda? (bazı kahkahalar) Siz o çılgın günlerden birini geçirirken ne yapıyorsunuz? Siz, “Ben değen her şey için dayanacağım. Ben güçlü olacağım. Ben bunu atlatacağım. Ben biraz nefes yapacağım. Ben İzin Vereceğim.” diyorsunuz ki bunu da gerçekte yapmıyorsunuz, Siz, “Ve ben bunu başaracağım.” diyorsunuz. Buna hemen şimdi bir son verin. Biz buna sonra değineceğiz ama siz delirmenize izin verin. Öteye geçmenize izin verin. Güçlü olmaya bir son verin. Bilge olun. Bilge olun.
İşte bunları yeni gelenler için anlatıyorum, hala buradaysanız – ah biz bir tanesini kaybettik. (bazı kıkırdamalar) Pardon bu oluyor. Eğer hala buradaysanız bu ilginç bir grup. Biz çok uzun bir zamandır birlikteydik. Çoğumuzun geçmişi Atlantis’e kadar dayanıyor. Ve bu arada burada yeni bulunanlar eğer Atlantis’te benim kristal hapishanemle ilgili öykümü dinlemek isterseniz ben anlatmaktan keyif duyarım (izleyenler sızlanırlar ve birisi, “Sorun değil.” der) Sorun değil. Herhangi bir Şambra’ya sorun onlar öykünün tamamını her açıdan biliyorlar.
Biz Atlantis’ten bu yana birlikteyiz ve oradan gelen derin bir bağımız var. Biz Yeshua zamanında geri döndük ve “Şambra” terimi ilk o zaman kullanıldı. Oradan kaynaklanan çok derin ve duygusal bir bağ var, çok, çok duygusal. Ve aramızdan birçok kişi, özellikle Avrupa’da Gizem Okulları’nda birlikteydi, özellikle, ah, bundan 300 ila 800 yıl öncesine kadar. Yani biz uzun bir süre birlikteydik. Biz yeni gelenlere hoş geldiniz diyoruz ve bazılarınız gerçekte yeni değiller. Siz tüm o zamanlarda bizimle birlikteydiniz. Bazılarınız tamamen yeni. Ve siz asla dışarıdan biri gibi hissetmeyin. Bizim yaptığımız şeye katılmanız için size buyurun diyoruz çünkü bu sadece bu grup için düşünülmedi. Bu grup Tobias adındaki benim sevgili arkadaşım, kardeş Yükselmiş Üstat rehberliğinde bir araya getirildi. Bu grup Tobias’ın altında birleşti ve o zamandan bu yana kaynaştı. Onlar bu olağanüstü dönüşümden geçiyorlar, bu o kadar olağanüstü bir şey ki zihin bunu hala kavrayamıyor. O kadar olağanüstü ki zaman zaman belki büyük bir oyun gibi geliyor. Ama onlar bir gün uyanacaklar ve bunun bir oyun olmadığını anlayacaklar. Eh, Mavi Ülke’de olmak, sınırlı olmak, kendini geri tutmak, kendinden şüphe etmek, kendini sevmemek bir oyundu. Bunlar oyundu.
O halde herkes hoş geldi ve düzenli gelenler de öyle, hadi derin bir nefes alalım ve yeni gelenlere hoş geldiniz diyelim. Daha birçok, birçok kişi gelecek.
Biz bugünün konularına başlamadan önce ikinci olarak, bugünün oradan oraya atlıyormuşuz gibi gelebileceğini anlayın ve öyle yapıyoruz. Bizim artık lineer olmamız gerekmiyor, biz o nedenle oradan oraya atlayabiliriz ve biz en sonunda nasıl bitireceğiz göreceğiz. Biz belki de başlangıçta bitirebiliriz çünkü – buna alışın – hayat böyle olmalı. Onun her zaman düz bir çizgi olması gerekmez. O, daireler şeklinde olabilir. Hatta çökebilir. Her şey çökebilir ve siz anlarsınız, “Ah, sorun yok. Ben hala buradayım. Ben Varım. Bunların hiçbiri gerçekten önemli değildi.” Hım.
Yakın Zamanda Geçiş Yapan Şambra’dan Mesaj
Önce bir konu, konuşulması gereken bir şey var. Ben iki gece önce son iki hafta içinde geçiş yapan, hepsi de kendisini Şambra diye adlandıran on bir tane çok güzel varlıkla bir araya geldim. Bazılarınız onları tanır ama bazılarınız tanımaz çünkü onlar çok sessiz Şambralardandı ama onlar geçiş yaptılar. Ben onlarla bir araya geldim ve onlara, “Neler oluyor? Ben sizin tam farkındalığa ulaşmış bir Üstat olarak Dünya’da kalmak istediğinizi sanıyordum.” diye sordum. Onlarla konuştuk ve onlar, “Bilirsin işte, iş özellikle bedenin tükendiğini veya ona fazla geldiğini hissettiğimiz bir noktaya geldi ve biz o anda her şeyi bırakabileceğimizi hissettik. Her şeyi. Artık hiçbir şeyin gerçekte bir önemi yoktu. Bizim gerçekten önemli sandığımız şeyler o kadar önemli değilmiş çünkü her şey Ben Varım. Tek şey bu.” dediler. Onlar, “O nedenle biz sadece her şeyi serbest bıraktık. Biz sadece bıraktık.” dediler ve bunlar bile bile yapılan geçişler bile değildi. Onlardan bazıları fiziksel hastalıkları ile mücadele etmek için dayanma güçlerini kullandılar. Bazıları kendi içsel şeytanlarına karşı – ejderhaya karşı değil, içsel şeytanlara karşı - çok zor bir savaş verdiler – ve onlar basitçe artık savaşamadılar. Onlar sadece serbest bıraktılar. Aralarından hiçbiri, “Ben ayrılmayı seçiyorum.” demedi ama onlar o muazzam salıveriş sırasında belli bir noktaya geldiler ve tam farkındalığa ulaştıklarını fark ettiler. Onlar fiziksel beden için umut olmayan o son anlarda farkında olduklarının farkına vardılar ve geçiş yaptılar.
Onlar geçiş sırasında tam farkındalığa ulaştıklarını fark ettiler ve onlar fiziksel bedenin öldüğünü ama aslında hiç olmadıkları kadar canlı olduklarını fark ettiler. Ve onlar sonra insanın fiziksel beden içinde gezegende kalma arzusunda olduğunu hissettiler ve onlar bir dereceye kadar pişman oldular, onlar burada hepinizle birlikte olmadıkları için, bizim yaptığımız şeyi yapmadıkları için kısa bir an pişmanlık duydular. Ama onlar daha sonra her şeyden önce bunu yapmak zorunda olmadıklarını anladılar. Bedeni terk etmek muazzam bir salıverme oldu, tam farkındalığa ulaşmak muazzam bir salıverme oldu, demek istediğim, onlar yükseleceklerini beklemedikleri gibi bunu da beklemiyorlardı. Onlar her şeyle savaşarak ya da her şeyin üzerinde çalışma yaparak gezegende daha uzun yıllar geçirecekleri beklentisi içindeydiler ama onlar aniden orada oldular.
Şimdi, o zaman onların her birinin şöyle bir fırsatı vardı, bilirsiniz işte, sanırım siz buna beyaz ışık senaryosu diyorsunuz - “Ah, ben öldüm. Bu, harika. Şu anda her şey çok iyi hissettiriyor.” – onların her birinin geri dönmek, fiziksel bedene geri girmek için fırsatı vardı. Fiziksel hastalıklar geçirenler, “Kesinlikle olmaz.” Kesinlikle olmaz.” dediler. Derin içsel savaşlar verenler geri dönmeye katlanamadılar. O nedenle ayrıldılar. Onlar ayrıldılar ve ben onlara sordum. Ben, “Siz Şambra ile şu anda gerçekten ne paylaşmak istersiniz?” diye sordum. “Ben önümüzdeki Şaud’da onların her biri ile sizin hangi bilge sözlerinizi paylaşabilirim?” Ve işte onların söyledikleri bazı şeyler.
İlk olarak kendinize gerçekten her şeyden daha fazla izin verin. Ve onlar “İzin Vermenin” hala birçokları için sadece bir sözcükten, sadece bir kavramdan ibaret olduğunu anladılar ama onlar, “Gerçekten izin verin.” dediler çünkü onlar sadece minik adımlar atmış olmasalardı her şeyin kendileri için çok farklı olmuş olacağını fark ettiler.
Ve sonra onlar tutkunuzu gerçekten şu anda hissedin dediler. Tutkunuzu gerçekten hissedin. Ve ben de onlara şöyle karşılık verdim, “Ama sizler tutkum yok diye her şeyden sıkıldım diye en çok şikayet edenlerdendiniz ve sıkıntı aslında birçoğunuzun ayrılmasına, buraya dönmesine yol açtı.” Ve onların hepsi, “Bilirsin işte, değişim sırasında, Gerçekleştirime giderken, hayatımın son zamanlarına yaklaşırken çok tutku olduğunu fark ettim. Çok tutku vardı ama ben onu geri tuttum. Ben, örneğin, eski bir insan tutkusu aradım. Ben neredeyse, tutku olmadığını, sıkıldığımı iddia ediyordum.” dedi, hepsi, “Sen herkese eğer izin verirlerse tutkunun orada olacağını ve o tutkunun onların enerji ile ilişkilerini değiştirirken en önemli faktör olacağını söyle.” dedi.
Onlardan birkaçı, “Adamus, onlara şunu söyleyebilirsin. ‘Onun üzerinde çok fazla düşünmeyin’ Kahretsin! Onu düşünmeyi kesin. Onu zihninizde işlemden geçirmekten vazgeçin. Basmakalıp lafların ve klişelerin ve buna benzer şeylerin zihninizde dolaşmasına son verin. Sadece derin bir nefes alın ve sadece olun. ‘Onun’ veya ‘olmanın’ ne olduğunu analiz etmeyi bırakın. Sadece yapın.” dedi.
Bu, muhtemelen günümüze başlamak için çok neşelendirici bir mesaj olmasa da ben bu mesajı getirdim, ben bunu getirdim ama onların hepsi şöyle dediler, “Biz burada olacağız” çünkü bizim buna ihtiyacımız olacak. Bizim buna, diğer taraftan gelen dengeye ihtiyacımız var. Evet, ben her şeyin sizin içinizde olduğunu biliyorum ve bazen bir arkadaşınızın olması ve birinin sizin yaptığınızla gerçekten ilgilenmesinin verdiği rahatlık gerçekten hoş oluyor.
O halde hadi geçiş yapanlarla birlikte derin bir nefes alalım ve onların her biri insan her ne kadar, “Hayır, hayır ben kalmak istiyorum.” dese de sizin öyle bir ana, öyle bir zamana isabet edeceğinizi anlıyorlar, onlar sizin geçiş yapıyor gibi hissedeceğiniz bir an olacağını anlıyorlar. Ama siz ölüme yakın deneyimden geçtikten sonra size kalmak mı ayrılmak mı istediğiniz bir kere daha sorulacak. Sizin yine bir fırsatınız olacak.
Zaman zaman zor, gerçekten zor oluyor ve özellikle bizim şimdi atılım yaptığımız şu anlar çok, çok zor. Siz bedeninizde, zihninizde neler oluyor bilmiyorsunuz. Ama ben zaten bizim bu yaşamda oraya ulaşacağımızı biliyorum. Bu sadece... hadi, şey, bu açıklamayı biraz erteleyeceğim.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
(duraklama)
Güzel.
Şambra Bilgeliği
Günün rutin bölümüne başlamak için soru. Soru. Linda, mikrofon lütfen. Bu, ilginç bir soru. Ben soruyu sormadan önce birinin gönüllü olmasına izin vereceğim. Bu şekilde salondaki tansiyon gerçekten yükseliyor.
SART: Bok! (kahkahalar)
ADAMUS: Ah, bok doğru! (Adamus kıkırdar) O zaman bu konuda başı sen çek.
Soru, eğer hiçbir şey yapmamalıysanız, şu anda ne yapmalısınız?
Ben birçok kez, birçok kez bir şey yapmayın dedim. Kendinizi aydınlatmaya çalışmayı bırakın. Ama o zaman ortaya şu sorusu çıkıyor, peki şu anda ne yapmalı? İlginç bir soru.
SART: Ben bir plajda dinlenirdim.
ADAMUS: Güzel. Güzel yanıt. Güzel yanıt. Evet, peki neden dinlenmiyorsun?
SART: Engel var. (kahkahalar)
ADAMUS: Gerçekleştirim öncesi engel. Evet, evet!
SART: Sanırım önce oluyor.
ADAMUS: Şey, demek istediğim, bu mantıklı bir soru. Neden sahilde dinlenmiyorsun?
SART: Bunu yapmak için kendime izin vermiyorum.
ADAMUS: Eh, onu anladık! (Adamus kıkırdar) Demek istediğim, bu verilen bir şey, sen şu anda üzerinde çok çalışıyor musun?
SART: Hayır. Hayır.
ADAMUS: Şu anda paran var mı?
SART: Yeterince yok.
ADAMUS: Yeterince yok, eh... (Sart kıkırdar)
ADAMUS: Peki ne yapıyorsun?
SART: Ben aslında öyle takılıyorum.
ADAMUS: Takılıyorsun.
SART: Evet.
ADAMUS: İşte doğru yanıt bu, hiçbir şey yapmamanız gerekiyorsa, ne yapmalısınız – takılmak.
SART: Evet.
ADAMUS: Belki bir plajda takılmak?
SART: Daha iyi olurdu.
ADAMUS: Sadece plajda takılmaktan sıkılmaz mıydın?
SART: Muhtemelen.
ADAMUS: Muhtemelen? Evet.
SART: Evet.
ADAMUS: Peki o zaman ne yapardın?
SART: Başka bir şey denerdim.
ADAMUS: Başka bir yerde takılırdım.
SART: Başka bir yerde takılırdım.
ADAMUS: Doğru, doğru. Genel anlamda hayattan sıkıldın mı?
SART: Evet.
ADAMUS: Evet.
SART: Ben hala tutkulu misyonu bekliyorum.
ADAMUS: Peki. Hala tutkulu misyonu bekliyorsun.
SART: Evet. Ve ben onun parçalarını gördüm ama içeri almadım.
ADAMUS: Belki Kerri mutfakta bizim için biraz yemek pişirebilir (bazı kıkırdamalar), sadece büyük bir tabak tutkulu misyon. Evet.
KERRİ (mutfaktan bağırır): Olur! (yoğun kahkaha)
SART: Öyle yap!
ADAMUS: Hemen geliyor! Hemen geliyor! Kerri, bu tarafa geldiğinde bir tabak tutkulu misyon getir. Peki, güzel yanıt. Güzel.
Sıradaki. Eğer hiçbir şey yapmamalıysanız, şu anda ne yapmalısınız? Ve ben gerçekten şunu diyorum, dedim, “Gerçekleştiriminizin üzerinde çalışmayın. O, size, insana düşen bir şey değil.” Peki o zaman ne yapmanız gerekir?
ALAYA: Ben de plajda olurdum.
ADAMUS: Sart ile birlikte.
ALAYA: Bunu bazen birlikte yapabiliriz. Elbette.
ADAMUS: Evet, evet.
ALAYA: Kesinlikle.
ADAMUS: Ama bir saniye durun. O mayo giymiş. (dar yüzme şortu) İşte... (kahkahalar)
ALAYA: Ben bir üstsüzler plajı biliyorum.
ADAMUS: Bunu ortaya atan Cauldre idi çünkü ben onun ne olduğunu bilmiyorum. Onun ne olduğunu bilmiyorum.
ALAYA: Ben üstsüzler plajları nerede biliyorum, peki ne diyebilirim?
LİNDA: Hadi be!
ADAMUS: Evet. Evet. Yani plajda olursun. Peki neden plajda değilsin?
ALAYA: Aslında ben sık sık gidiyorum.
ADAMUS: Ah, gidiyorsun. Güzel. Güzel. Peki şu anda neden orada değilsin?
ALAYA: Buradayım.
ADAMUS: Güzel yanıt. Çok Zen vari bir yanıt. Evet. Büyük bir tabak tutkulu misyon için bizim burada bir masaya daha ihtiyacımız var.
ALAYA: Tutkulu misyon!
KERRI: Patatesimiz var. (Kerri bir tabak patatesle çıkıp gelir; kahkahalar)
ADAMUS: Bir saniye. Biraz meyve salatasına ne dersin? (Kerri’ye fısıldar, o da kafasını sallar) Evet. (kıkırdamalar artar) Evet, bana onlardan bir tane at! Onlardan birini at.
LİNDA: Hayır.
ADAMUS: Hadi ama. Tanrım! (Kerri Adamus’a bir patates atar, izleyenler bağırırlar ve gülerler) Vay.
Peki. Biz yeni gelenlerden ikisini daha kaybettik. (kahkahalar) Onlar anlamıyorlar! Bilmiyorum...
Peki, biz tutkulu misyonu konuşuyoruz ve eğer tutkulu misyon konusunda Şambra’nın konsepti buysa – bir patates. (kıkırdamalar artar) Bir patates! Tatsız, genellikle kızartılmış, pek bir besleyici özelliği olmayan ve gerçekten sıkıcı bir şey. Herkes patates yiyebilir ama hadi biz başka bir şey alalım - bu tutkulu misyon değil, bu can sıkıntısı. Bu, senin plajdaki mayolu halin. (Adamus, onu Sart'a fırlatır). Evet ve mayonun içine sokmak için değil o. (kahkahalar artar) Oh, üç kişi daha kaybettik! Tabak için şu ön tarafa küçük bir masa alabilir miyiz? Joe, oradaki duvarın arkasında küçük bir masa var.
LİNDA: Benim sandalyemi kullansana.
ADAMUS: Getiriyor.
LİNDA: Sandalyeyi kullan.
ADAMUS: Sonra oraya oturacaksın ve ne olacak biliyorsun...
LİNDA: Ah, ah.
ADAMUS: Peki, konumuza dönelim. Eğer hiçbir şey yapmaman gerekseydi şu anda ne yapardın?
ALAYA: Maui’de bir ev yapardım.
ADAMUS: Peki neden yapmıyorsun?
ALAYA: Yapıyorum. Öyle bir süreçteyim.
ADAMUS: Güzel. Güzel. Güzel. Ama sen şu anda Maui’de değilsin.
ALAYA: Fiziksel olarak değilim.
ADAMUS: Ev ne zaman bitecek?
ALAYA: İki yıl sonra.
ADAMUS: İki yıl. Vay. Çok yavaş. (Adamus kıkırdar) Sen kendin mi inşa ediyorsun?
ALAYA: İş bölümü var.
ADAMUS: İş bölümü.
ALAYA: Ortak yürütülen bir süreç.
ADAMUS: Ah, güzel, güzel. Peki adres ne, Şambra gelip ziyaret etsin.
ALAYA: Ya Hana’da ya da Makawao’da olacak.
ADAMUS: Peki. Güzel. (birisi küçük bir masa ve bir tabak meyve salatası getirir)
ALAYA: Ve orası Şambra’nın bir araya geleceği bir yer olacak.
ADAMUS: Yani siz tutkulu misyonunuzu izliyorsunuz.
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Güzel. Güzel.
ALAYA : Evet.
ADAMUS: Evet, gülümsemenden, ışıldamandan anlıyorum. Güzel.
ALAYA: Evet. Oraları seviyorum.
ADAMUS: Birkaç tane daha. Teşekkür ederim.
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Hım! (kendisine biraz meyve salatası alır)
LİNDA: Evet. (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Pardon. Evet.
ŞAMBRA 2 (kadın): Merhaba.
ADAMUS: Merhaba. Yükselmiş bir Üstada bir çatal vermeniz mümkün mü? (kıkırdamalar artar) Ah. Saygı yok. Saygı yok.
Şu anda ne yapmalısın? (birisi sahneye plastik bir çatal getirince kahkahalar) Teşekkür ederim. Evet. Devam et. Benim yememe aldırma.
ŞAMBRA 1: Hayır, hayır, hayır. Devam et.
ADAMUS: Güzel. (kıkırdarlar)
ŞAMBRA 1: Gerçekte benim fiziksel dünyada bir şey yapmak, hatta başka bir yerde olmak ilgimi çekmiyor. Bazen hayal kuruyorum...
ADAMUS: Biraz meyve salatası ister misin?
ŞAMBRA 1: Hayır aslında.
ADAMUS: Başka bir tabak daha alabilir miyiz? Ah, tabağı unutun. Tabağı unutun. Devam et.
ŞAMBRA 1: Aslında ben bomboş hissediyorum ve ben dolu hissetmek istiyorum. Benim yapmak istediğim şey kendimi hissetmek. Kendimle bütünleşmek sanırım.
ADAMUS: Peki. Neden bütünleşmedin?
ŞAMBRA 1: Dikkatim çok dağıtıldı.
ADAMUS: Ne tarafından?
ŞAMBRA 1: Fiziksel dünya ve zihnim tarafından ve...
ADAMUS: Bunların hepsi saçmalık.
ŞAMBRA 1: … sadece böyle... oldu. Böyle.
ADAMUS: Hayır, gerçekten öyle.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Demek istediğim, şöyle oluyor, “Ha? Ne diyorsun? Ben kelimeleri duyuyorum ama sanki bana “Vız, vız, vız! gibi geliyor.” Bu yüzden öbür tarafta benim yanımda 11 tane ölü var.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Neden hala ortaya çıkmadı?
ŞAMBRA 1: Şey, ben aslında bununla geçtiğimiz son birkaç haftada çok derin bir şekilde yüzleştim ve ben kendimi bir deliğe tıkmış ve o aynı delikte devam ediyormuş gibi hissettim ve bu şimdi “tersine dönüyor.”
ADAMUS: Çok da sıkıcı bir delik.
ŞAMBRA 1: Evet. Evet, evet. Sıkıcı bir delik.
ADAMUS: Evet, evet. Evet. Vay.
ŞAMBRA 1: “Sadece dön. Adım atıp çıkmana izin ver...”
ADAMUS: Bunu değiştirmek için ne yapacağız?
ŞAMBRA 1: Sanırım ben yapıyorum. (kıkırdar)
ADAMUS: Pek değil. Pek değil.
ŞAMBRA 1: Pek değil mi?
ADAMUS: Hayır. Hayır. Sanki...
ŞAMBRA 1: Yapmaya çalıştığımı sanıyordum.
ADAMUS: Sorunun bir parçası da bu.
ŞAMBRA 1: Çalışmak işe yaramaz.
ADAMUS: Evet, sorunun bir parçası da muhtemelen bu.
ŞAMBRA 1: Evet, çalışmak işe yaramıyor.
ADAMUS: Evet. Eh, peki ne yapmak istiyorsun? Sen de Maui olayını mı yapmak istiyorsun?
ŞAMBRA 1: Sanırım ben …
ADAMUS: Ya da Sart ile plaja gitmek?
ŞAMBRA 1: Sanırım... hı?
ADAMUS: Sart ile plajda olmak?
ŞAMBRA 1: Hayır. Hayır. (kahkahalar) Özür dilerim Sart.
ADAMUS: Sen kendi plajını istiyorsun.
ŞAMBRA 1: Kendi plajımı mı? Evet.
ADAMUS: Peki. Tamam. Güzel. Teşekkürler. Birkaç kişi daha.
LİNDA: Peki. Bakalım.
ADAMUS: Hiçbir şey yapmamalıysan, ne yapmalısın?
LİNDA: Hadi bakalım.
ADAMUS: Selam, biraz meyve salatası ister misin?
ŞAMBRA 2 (kadın): Hayır, teşekkürler. (kadın kıkırdar)
ADAMUS: Sanırım hepsini benim yemem gerekecek. Devam et. Ne yapmalısın?
ŞAMBRA 2: Hiçbir şey.
ADAMUS: Hiçbir şey.
ŞAMBRA 2: Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum.
ADAMUS: Peki ne yapıyorsun?
ŞAMBRA 2: Bir sürü şey.
ADAMUS: Ah.
ŞAMBRA 2: Ben şu anda çok fazla şey yapıyorum, o nedenle sanırım...
ADAMUS: Neden?
ŞAMBRA 2: Ben iş arıyorum. Ben bir ay önce işten ayrıldım ve sorun yok. Ben hareket ediyorum, yani olan...
ADAMUS: Ah, eminim. Evet.
ŞAMBRA 2: … çok şey var. Onun için ben...
ADAMUS: Keyif alıyor musun yoksa sıkıcı mı geliyor?
ŞAMBRA 2: Ah, hayır.
ADAMUS: Ah, keyif almıyorsun.
ŞAMBRA 2: Ah, hayır.
ADAMUS: Ah.
ŞAMBRA 2: Ben yeniden dinlenmek istiyorum. (kıkırdar)
ADAMUS: Evet, evet.
ŞAMBRA 2: Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum.
ADAMUS: Hiçbir şey yapmamak. Peki.
ŞAMBRA 2: O zaman her şey kolaylıkla akışta olur ve...
ADAMUS: Peki, “hiçbir şey” nedir?
ŞAMBRA 2: İstediğim her şey.
ADAMUS: Yani, hiçbir şey...
ŞAMBRA 2: Ben dışarıda durup yıldızlara bakmak istiyorum.
ADAMUS: Ama o hiçbir şey değil ki. O, oturmak.
ŞAMBRA 2: Peki.
ADAMUS: Ya da yıldızlara bakmak.
ŞAMBRA 2: Peki. Peki.
ADAMUS: Evet, evet.
ŞAMBRA 2: Oturmak, bakmak. Ben sadece rahatlamak ve keyif almak istiyorum.
ADAMUS: Pek, güzel. Ama...
ŞAMBRA 2: Her an.
ADAMUS: Evet. Sen yaşamında yakın geleceği görmüyor gibisin.
ŞAMBRA 2: Belki de.
ADAMUS: Bu kulağa pek iyimser gelmiyor.
ŞAMBRA 2: Belki de çünkü ben her şeyin ortasındayım ve bu tıpkı, peki, çıkış nerede? (kıkırdar)
ADAMUS: Evet. Evet. İyi. Teşekkür ederim. Şimdiye kadar gerçekten iyi yanıtlar geldi. Bu zor bir soru. Evet. Bana ya da kocana bakma. (Linda'ya) Evet, hiçbir şey yapmamanız gerektiğinde ne yapmalısınız?
AEMO: Başka bir şey.
ADAMUS: Başka bir şey.
AEMO: Evet.
ADAMUS: Sen ne yapıyorsun?
AEMO: Benim yaptığım şey, bilirsin işte, param olduğundan beri her şey yapabilirim ve be bunu yapıyorum. Ben birçok şey yapmaya meraklıyım...
ADAMUS: Benim seni burada kesmem gerek çünkü sarı bayrak kaldıran bir sürü Şambra var. Onlar, “Aah! Onun nasıl aniden parası oldu?” diye soruyorlar. Bunu nasıl yaptın?
AEMO: Bana miras kaldı.
ADAMUS: Sana miras kaldı.
AEMO: Evet.
ADAMUS: Peki. Yani başka bir yaşama gelen biri zengin anne baba seçsin. (bazı kıkırdamalar)
AEMO: Şey, onlar çok zengin değillerdi, bu sadece, bilirsin işte, ben aptal değilim. Ben doğru şeyler yaptım ve onlar şimdi benim için çalışıyorlar çünkü ben tam farkındalığa kendim ulaşamayacağımı fark ettim.
ADAMUS: Doğru, doğru.
AEMO: Yani, insan olarak.
ADAMUS: Evet. Sen ne yapıyorsun? Demek istediğim...
AEMO: Ben sehayate çıkıyorum.
ADAMUS: Seyahat. Güzel.
AEMO: Ben birçok enkarnasyonumdan tanıdığım insanla bir yer arıyorum, bazı arkadaşlarla, güneydoğu Asya’da, Amerika’da. Ben yıllardır, yıllardır gerçekten memnun olduğum bir yer bulamadığımı biliyorum.
ADAMUS: Doğru. Doğru.
AEMO: Benim o nedenle her zaman yapmam gereken şey... neden?
ADAMUS: Hayır, ben sana katılıyorum.
AEMO: Evet.
ADAMUS: Evet.
AEMO: Çünkü sıkıcı geliyor.
ADAMUS: Sıkıcı geliyor.
AEMO: O yüzden ben bir yerde sadece bir yılın yarısını geçirebiliyorum ve benim sonra oradan ayrılmam gerekiyor, biliyorsun. Ve ben teknolojinin geleceği ile çok, çok ilgileniyorum. Ben aynı zamanda kriptoya, robotiğe yatırım yapıyorum.
ADAMUS: Peki bütün bunlar tatmin edici mi? Zevk alıyor musun?
AEMO: Ah, evet, evet.
ADAMUS: Ne güzel.
AEMO: Bu gerçekten de, gerçekten de – beni canlı tutuyor.
ADAMUS: Doğru. Güzel. Bu, önemli.
AEMO: Ve bu benim çevremdeki insanları da etkiliyor. Onlar da heyecanlanıyorlar, bilirsin işte, bunun nedeni benim onlara yaşamlarında sıkılmamalarını sağlayacak bir şey göstermem veya onları ızdıraptan çıkarmam.
ADAMUS: Doğru. Doğru. Yani sen seyahat dedin, biz küçük toplantılarımızda Şambra ile konuştuğumuzda onların yapmak istedikleri şeylerin listesinin ilk sırasında seyahat etmek var.
AEMO: Evet.
ADAMUS: Sadece seyahat. Çık ve gezegendeki son yaşamında dünyayı gör. Geçmiş yaşamlarında yaşadığın yerlere git veya hiç ziyaret etmediğin yerlere git ama seyahat bir numara.
AEMO: Evet, ben adalara gitmeye başladım, Kanarya Adaları’na. Ve ejderha giriş yaptığında ben Thailand’da Ko Pha-ngan’da idim ve orada sanki Disneyland gerçeğe dönüştü. Orası öyle bir ada ki...
ADAMUS: Hiç sıkıldın mı peki?
AEMO: Hayır.
ADAMUS: Hayır. Güzel.
AEMO: Hayır.
ADAMUS: Peki, güzel. Güzel yanıt. Teşekkür ederim.
AEMO: Ben yapacak bir şeyim olmadığında sıkılıyorum. Örneğin, gerçekten çok sıkıldığımda Almanya’da otobana gidiyorum.
ADAMUS: Evet. Bu...
AEMO: Ve saatte 160 mil hızla otomobil sürüyorum.
ADAMUS: Evet, evet. Öyledir.
AEMO: Bu, harika.
ADAMUS: Öyledir. Evet.
AEMO: Bu, beni canlandırıyor. (kıkırdar)
ADAMUS: Evet. Öyle. Bu, yaşamak. Çok anlamlı bir şey olması gerekmez. Demek istediğim...
AEMO: Hayır.
ADAMUS: … hiç gerekli değil. Bu, şimdi kendine gerçekten güvenmek ile ilgili bir şey. Biz buna birazdan değineceğiz.
AEMO: Evet. Evet çünkü olay şu ki ben çok fazla param olmadığını biliyorum. Ben bir milyarder değilim ve muhtemelen olacak - ama devam edersem yine olacağını biliyorum.
ADAMUS: Olacak.
AEMO: Evet.
ADAMUS: Olacak. Ama – burada küçük bir ayrıntı var – eski şekilde olmayacak, miras ya da bir işte çalışarak ya da gözünde biraz para canlandırarak değil. O şekilde gelmeyecek, o nedenle bunu şimdi aş. Tamamen farklı şekillerde olacak.
AEMO: Bunu duyumsuyorum.
ADAMUS: Enerjiyle ilişkini değiştirdiğinde – buna şimdi girmek istemiyorum ama – o basitçe orada olacak. Bunun üzerinde çalışmak zorunda bile değilsin. Ve insan gerçekten zor bir zaman geçiriyor ve zihin hep meteliksiz olduğun zamanlara gidiyor ve bu sen şimdi, “Ama benim param olacak gibi görünmüyor.” dediğinde bile böyle. Senin enerji dinamiklerinin değiştiği belli bir noktada, o basitçe olacak.
AEMO: Evet. Ve ben senden de bir sürü tavsiye aldım.
ADAMUS: Ah. Evet.
AEMO: Ve Şambra’dan.
ADAMUS: Yüzde on beş komisyon. (kahkahalar)
AEMO: Biz bunu daha sonra konuşalım olur mu? (gülerler)
ADAMUS: Verdiğin yanıt için teşekkürler.
AEMO: Tamam.
ADAMUS: Birkaç kişi daha. Bu sırada kanalımı beslediğim için özür dilerim. Sen de ister misin?
LİNDA: Hayır. Geoff rahatsız olur.
ADAMUS: Neden? Güzel, taze meyve. Güzel.
LİNDA: Rahatsız olur!
ADAMUS: Rahatsız olur.
LİNDA: Rahatsız olur!
ADAMUS: Mm. Mm. Mm (bazı kıkırdamalar) İsteyen varsa alsın lütfen. Bir avuç al lütfen, tabak yok. (kıkırdamalar artar) Eğer hiçbir şey yapmamalıysan, ne yapmalısın?
ANNETTE: Sadece kendimden keyif almak.
ADAMUS: Bu ne anlama geliyor?
ANNETTE: Eğlenmek.
ADAMUS: Bu ne anlama geliyor?
ANNETTE: Tutkumla temasa geçmek.
ADAMUS: Bu ne anlama geliyor?
ANNETTE: Kendime izin vermek.
ADAMUS: Peki. Evet ama demek istediğim, tamam, hepsi güzel sözcükler.
ANNETTE: Evet ama bu zor bir soru, bunu biliyorsun.
ADAMUS: Biliyorum.
ANNETTE: Evet, öyle.
ADAMUS: İşte bu yüzden seviyorum.
ANNETTE: Ne yapmalıyım? Seyahat, hım...
ADAMUS: Şu anda yaşamında... (Kerri daha çok tabak ve kap getirir) Teşekkürler. (kahkahalar) Gördün mü? Ben istemedim bile. O kendi geldi. Sadece ortaya çıktı. Teşekkürler.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Şu anda sıkılıyor musun?
ADAMUS: Şu anda değil.
ADAMUS: Şu anda korkuyor musun?
ANNETTE: Evet, gerginim.
ADAMUS: Demek istediğim burada mikrofonu almak ve 18 milyar insanın karşısına çıkmak değil.
ANNETTE: Hayır, korkmuyorum. Hayır.
ADAMUS: Yaşamında?
ANNETTE: Hayır.
ADAMUS: Korkmuyorsun.
ANNETTE: Hayır. Hayır, korkmuyorum.
ADAMUS: Hah.
ANNETTE: Hayır. Aslında özgür hissediyorum çünkü ben – evet, kendimi özgürleştirmiş gibi hissediyorum.
ADAMUS: Neyden?
ANNETTE: Uzun zamandır içinde bulunduğum sınırlamalardan.
ADAMUS: Yakınından bile geçmedin. Özür dilerim.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Özür dilerim.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Özellikle Linda ve biraz da Cauldre benden insanlara sataşmamamı istediler.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Ama ben öyle düşünmüyorum. Ben bunu sevgi olarak düşünüyorum. (bazı kıkırdamalar) Bu bana göre...
ANNETTE: Evet, evet, evet. Ama sorun değil. Sorun değil.
ADAMUS: … en heyecan verici sevgi.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Hayır, ben...
ANNETTE: Ama ben kendimi son yıllarda hissettiğimden daha fazla özgür hissediyorum. Bu yüzden daha özgür hissediyorum, sen bunu belki...
ADAMUS: Hayır, ben buna kaşımı çatıyorum çünkü ben bütüne bakıyorum ve – ben ne kadar özeline girmeliyim bilmiyorum...
ANNETTE: Evet, özelime girebilirsin.
ADAMUS: Bunu söylemeleri çok hoşuma gidiyor.
ANNETTE: Evet, evet. Bunu yapabilirsin.
LİNDA: Pişman olacaksın.
ANNETTE: Hayır, pişman olmayacağım çünkü evet, öğrenmek bu...
ADAMUS: Yani, sen daha önce olduğundan daha özgür hissediyorsun ama korkunun nereden geldiğine bak. Ve sen büyük değişimlerden korkuyorsun. Demek istediğim, sen küçük artımlı değişimleri seviyorsun ve biliyorsun sonra “Ah, bak!” diyorsun. “Biz açık maviden, mavinin biraz daha koyu rengine dönüştük.” diyorsun ama bu hiçbir şey. Ve senin... çok fazla korkun var.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Evet biliyorsun ejderha orada işleri karıştırmaya çalışıyor ve o benden onun işini yapmamı istedi ve o şöyle diyor, “Ama neden bu kadar korkuyorsun? Neden bu kadar korkuyorsun?” Belki uçmak ya da otomobil kullanmak gibi küçük şeylerden korkmuyorsun ama seni sırada bekleyen şeylerden korkuyorsun. Ben böyle duyumsuyorum. Belki de yanılıyorum. Yanılıyorum.
ANNETTE: Evet, evet. Bu konuda ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben sadece mutlu ve özgür hissediyorum.
ADAMUS: Güzel.
ANNETTE: Ve ben daha önce yarattığım şeylerden farklı birşey yaratmaya muktedirim.
ADAMUS: Ama üzgünüm ki...
ANNETTE: Ve ben dışarıyı izlemeden şeylerin bana geldiğini hissediyorum. Evet, ben bunu gerçekten hissediyorum.
ADAMUS: Peki sen gündelik hayatında neler yapıyorsun? Sen Norveçlisin.
ANNETTE: Evet, ben Norveçliyim ve benim dört çocuğum var.
ADAMUS: Orada ne kadar zamandan beri yaşıyorsun?
ANNETTE: Evet, tüm yaşamım boyunca. Ben orada doğdum.
ADAMUS: Ah, gerçekten.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Hangi kentte yaşıyorsun peki?
ANNETTE: Sandnes. Ben daha yeni Ålgård diye bir yere taşındım ama orası Stavanger’e iki, üç mil uzaklıkta. Evet.
ADAMUS: O zaman ne kadar uzağa gitmiş oldun?
ANNETTE: Sadece bir mil.
ADAMUS: Ah. Peki. (kıkırdamalar artar)
ANNETTE: Yani bir mil güneyde... yani... evet. Yani büyük değişimler. Benim dört çocuğum var.
ADAMUS: Yani şimdi doğup büyüdüğün yere ne kadar uzaktasın?
ANNETTE: Çok uzak değil. İki mil kadar.
ADAMUS: Peki. Ben diyeceğimi dedim. Hayır, gerçekten öyle.
ANNETTE: Evet. Evet ama ne demek istiyorsun? Ne demeye çalışıyorsun...
ADAMUS: Bunu hissetmek çok kolay, sanırım sen nispeten mutlu olduğunu ve her şeyin yolunda olduğunu ve o Mavi Ülkede o kadar mavi kaldığında korkmadığını söylüyorsun. Ve sen sonra, “Ah, hayır. Ben gerçekten mutluyum. Her şey yolunda.” diyorsun. ”Ne kadar ileri gittin? Demek istediğim, şimdi, buraya gelmek kousunda çok cesur davrandın. Sen bir uçağa atladın, buraya geldin, böylece ben de seni taciz edebiliyorum. (bazı kıkırdamalar). Bu çok cesurca.
ANNETTE: Evet. Demek istediğim, beni kısıtlayan şeyler var. Ben çocuklarımdan ayrılamıyorum. Benim çocuklarıma bakma sorumluluğum var.
ADAMUS: Bu ne kadar sürecek?
ANNETTE: En azından bir beş yıl çünkü onlar o zaman 18 yaşında olacaklar.
ADAMUS: Peki sen o zaman ne yapacaksın?
ANNETTE: Ben, evet, hayatımı yaşayacağım.
ADAMUS: Yani onlar şimdi senin bodrum katında ya da çatı katında ya da her neyse orada yaşıyorlar.
ANNETTE: Evet, evet, benim evimde. Benim evimde.
ADAMUS: Ve hala oradalar.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Gerçeleştirimde ya da gerçek özgürlükte çocuklarını terk etmek gibi bir şey önemli mi?
ANNETTE: Ne demek istiyorsun?
ADAMUS: Bunun – şey – ben doğrudan asıl konuyu söyleyeceğim. Çocuklar seni geri tutuyorlar mı?
ANNETTE: Evet. Ben bunu hissediyorum.
ADAMUS: Tamam.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Güzel dürüst bir yanıt.
ANNETTE: Evet ve bu gerçekten zor bir şey çünkü ben yıllardır yalnız onlarlayım ve en büyük oğlum gerçekten hasta ve ben taşınınca daha da hastalandı. Bu onda öyle bir travma yarattı ki konuşmayı bıraktı, o artık konuşamayacak. Evet, benim çocuklarım...
ADAMUS: Bu gerçekten özel ama neler olduğunu düşünüyorsun?
ANNETTE: Uyanış.
ADAMUS: Senin…
ANNETTE: Onun. Onun.
ADAMUS: Evet, oğlunun.
ANNETTE: Ayrıca bütün aile için bir rol oynuyor, sanki...
ADAMUS: Belki de o bir sürü enerjiyi emiyor, o, senin için ve diğer aile bireyleri için her şeyi üstüne alıyor, buna ne dersin?
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Çocukların için sorumluluk almak iyi bir şey mi? Bu, iyi bir şey mi?
ANNETTE: Ah, çocuklar için sorumluluk almanın iyi bir şey olup olmadığını bana mı soruyorsun?
ADAMUS: Evet. Evet. Demek istediğim, bu sorumluluk mu?
ANNETTE: Hayır. Hayır. Ama biliyorsun onları terk edemem.
ADAMUS: Ah, oğluna yardımcı olabilirsin.
ANNETTE: Hayır. Ben aslında ona satın aldım – o şimdi hastanede, dört aydır orada – ben ona bir daire satın aldım. Ben onu daha fazla yanımda tutamıyorum çünkü çok sınırlayıcı ve engelleyici.
ADAMUS: Ama uzun zamandır yanındaydı değil mi?
ANNETTE: Evet. Evet. Benim özgür hissetmemin onunla alakası var, nasıl denilir? Hangi kelime? Ayrılmak sanki...
ADAMUS: Onun için en harika şey ne biliyor musun?
ANNETTE: Hayır.
ADAMUS: Bu büyük adımı atman için kendine izin vermen ve tam farkındalığa ulaşman. Sen geri tutuyorsun. Sen bunu sorumluluk sahibi olduğun için yaptığını söylüyorsun ama bu bir bahane ve o tüm aile için muazzam miktarda enerjiyi üzerine alıyor, bir sürü enerji emiyor ama bu aynı zamanda çok dikkat dağıtıcı bir şey. Sen kendi Gerçekleştirimine onunla veya onsuz izin verirsin. Konu bu değil ama bu muazzam bir hizmet. Sen o derin korkuları aştığın zaman gerçekte neler olacak izle. Bunun onun içinde nasıl bir değişiklik yapacak gör.
ANNETTE: Evet ama sen onları nasıl görüyorsun? Çünkü ben şimdi özgür hissediyorum...
ADAMUS: Ne özgürü? Mavi Ülke’de mavinin içinde istediğin kadar uzağa gitmek mi bu?
ANNETTE: Özgür hissediyorum, evet, ben Mavi Ülke’nin yaratılmasının bir parçası olduğumu tamamen anlıyorum o yüzden şimdi bunu eski haline döndüren ben olmalıyım.
ADAMUS: Doğru.
ANNETTE: Ve kendimi korku sınırlamasından özgürleştirmeliyim.
ADAMUS: Bunlar laf kalabalığı ama ben senin yaşamında sadece sözcükleri değil gerçek bir şeyi görmeni istiyorum. Ve ben şey yapmaya çalışmıyorum...
ANNETTE: Hayır, ben iyiyim.
ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkür ederim.
ANNETTE: Evet. Bu hoşuma gidiyor. Bunu takdir ediyorum. Öyle.
ADAMUS: O zaman ben senin bunu gerçekten hissetmeni istiyorum, yani, ister burada, ister buradan ayrıldıktan sonra, derinlemesine. Ben çok spesifik bir korku enerjisi tespit ediyorum. İnsanların bunu göz ardı etmeleri ve “Korkmuyorum. Bak bana. Benim hayatım iyi.” demeleri çok kolay. Ama çok hasta olan bir oğlun var. Sen sırtına çok sorumluluk yüklüyorsun. Sen hayatta yapmak istediğin şeyi asla yapmadın - demek istediğim, bunun bir mazisi var ve bu senin üç ya da dört yaşında olduğun zamana kadar gidiyor ve o zaman senin yapmak istediğin şeyler vardı ve bunları sen 12 yaşına gelene kadar içinde tuttun- ve sonra yapmadın.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Ve sen sonra güvenli alanında kaldın ki bu anlaşılabilir bir şey ama senin içinde, “Ben burada artık kalamıyorum. Ben artık bu güvenli alanda kalamam.” diyen bir şey var. Ve sen özgür olduğunu ve hayatındaki her şeyin iyi olduğunu söylüyorsun. Öyle değil.
ANNETTE: Hayır, iyi değil.
ADAMUS: Peki.
ANNETTE: Ama ben özgür hissediyorum, sanki – şu andan itibaren hayatımı değiştirmek veya yaratmaktan sorumluymuşum gibi. Yani, hiç iyi değil.
ADAMUS: Peki.
ANNETTE: Hayır ama ben bununla mutlu olmayı seçtim.
ADAMUS: Kaç tane çocuğun var?
ANNETTE: Dört.
ADAMUS: Diğerleri kaç yaşında?
ANNETTE: Onlar 14 ve ikizler 13 yaşındalar.
ADAMUS: Onlar nasıllar?
ANNETTE: Taşındıktan sonra ve ağabeylerinin gerçekten hasta olduğunu gördükten sonra çok iyi değiller. Onlar, “Nasıl olur da konuşmaz.” dediler.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: Evet öyle ve çok kızdılar.
ADAMUS: İşte ben o zaman sadece...
ANNETTE: Evet onlar çok kızgınlar ve onlar bana kızgınlar çünkü ben taşındım ve... evet.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: Evet. Ama ben o durumda onunla kalamazdım ve onlarla tek başıma o yerde yaşayamazdım. O kadar şeydi ki – nasıl – bunaltıcı.
ADAMUS: Evet, evet.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Evet. Ve biliyorsun bunalmak...
ANNETTE: Benim bunu değiştirmem için zor bir şey yapmam gerekiyordu çünkü artık o şekilde dayanamıyordum.
ADAMUS: Ve bunalmak sizin bazen alıştığınız bir şey oluyor, demek istediğim, zamanla yavaş yavaş olduğu için. Tutkundan, yaşamdan, her şeyden bunalıyorsun ve bu çok yavaş oluyor ve siz,” Eh, hayır, hala nefes alıyorum.” diyorsunuz ama pek değil. Ve sen bu yüzden buraya geldin.
ANNETTE: Evet, biliyorum.
ADAMUS: Ve ben şu anda bunu sizle paylaşıyorum. Sizler, hepiniz Gerçekleştirimi ve aydınlanmayı kendiniz için yapıyorsunuz. Siz bunu kendiniz için yapıyorsunuz. Başka birisi için değil. Siz bunu başka birisi için yapamazsınız, bu o şekilde size geri teper. Fakat bunun çocuklarınıza, ailenize çok büyük etkisi olur çünkü devam eden bir dengesizlik, bir enerji dengesizliği vardır. Sizin istek ve ihtiyaçlarınız; sizin çocuklarınız olarak onların ihtiyaçları. Onlar sizin bu yaşamda gerçekte ne için buraya geldiğinizi ve bunun yarattığı muazzam enerji dengesizliğini hissediyorlar. Ben şu anda senin ev halkını hissediyorum.
ANNETTE: Evet, doğru.
ADAMUS: Sadece fiziksel bir yer olarak değil ama tüm hane halkını. Ve herkes bu konuda nazik davranıyor. Herkes bu konuda iyi davranıyor ama devam eden bir enerji dengesizliği var. Ve bu nihayetinde sana geri dönüyor çünkü onlar anneleri olarak seni seçtiklerinde bunun senin yaşam sürecindeki önemini anlamışlardı. Onlar senin en büyük hayranların ve destekçilerin ve onlar şu anda hayal kırıklığına uğradılar çünkü çok az yaptın. Sen kapattın ve “Hayır, her şey yolunda” diyorsun. Yolunda değil. Şimdi, ben senin hayatınızı berbat etmeye çalışmıyorum…
ANNETTE: Ama öyle olacak.
ADAMUS: Ne zaman?
ANNETTE: Evet, yakında.
ADAMUS: Hayır, ne zaman? Yakında.
ANNETTE: Evet, evet. Hissediyorum, sanki...
ADAMUS: Hayır. Hayır. Olmayacak.
ANNETTE: Ah.
ADAMUS: Hayır mevcut durumda değil ve sen bu yüzden buraya geldin, biz böylece her şeyi değiştirebiliriz. Sen içinde bulunduğun mevcut enerji modelinde kalırsan, bu, uzun, çok uzun bir süre devam eder.
ANNETTE: Peki.
ADAMUS: Ve sen bunu istemiyorsun.
ANNETTE: Evet. O zaman bunu nasıl kırabilirim.
ADAMUS: Bunu buraya gelerek yaptın.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Bunu burada durarak yaptın...
ANNETTE: Evet, evet, evet, evet . Evet, evet.
ADAMUS: … benimle.
ANNETTE: Evet, bu, tutkumu izlemekti, kendime izin vermekti çünkü ben tutkumu bastırdım çünkü, evet, amaç neydi?
ADAMUS: Amaç neydi?
ANNETTE: Evet ama şimdi değil.
ADAMUS: Ve senin kullandığın...
ANNETTE: Ve evimin bulunduğu yerde insanlar deli olduğumu düşünüyorlar. Sanki bilirsin işte, oğlanlar 14 yaşına girdiğinde Hristiyanlık’ta olduğu gibi onay istiyormuş gibi.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: İşte cumartesi ve önümüzdeki cumartesi bunları yaşayacağım, “Şimdi nasıl böyle sorumsuz olabilirsin ve uçup gidebilirsin?” diyecekler.
ADAMUS: Evet. Ah, kesinlikle.
ANNETTE: Ama ben gerçekten bunu yapmak istediğimi hissettim, o halde neden olmasın?
ADAMUS: Ve buna alıştın, bir şey yapmak için o tutku var ama zihin, “Bu aptalca ve benim çocuklarım var ve paradan ne haber?” diyor.
ANNETTE: Sadece zihin değil, tüm aile.
ADAMUS: Evet, öyle. Herkes.
ANNETTE: Evet, evet. Bu konuda benimle gerçekten uğraşıyorlar.
ADAMUS: Alış buna. Artık çılgınlık yok. Yok. Ve “Ben bir hafta sonu için Colorado’ya gidiyorum. Neden bilmiyorum.” demek ilk başta çok tuhaf hissettiriyor.
ANNETTE: Sadece üç gün. Üç gün.
ADAMUS: Evet. “Üç gün, biliyorsun, gidip döneceğim. Neden bilmiyorum.” Demek istediğim, bu tamamen bir çılgınlık, çılgınlık, çılgınlık. Ve yüzeyde insan bakış açısından bakıldığında bu çok çılgınca bir şey! Senin neyin var?
ANNETTE: (kıkırdar) Evet.
ADAMUS: Ama gerçekte ne olduğuna bakarsan, kalbini takip ediyorsun. Burada olman gerektiğini biliyordun. Kıçına tekme atılmasına ihtiyacın olduğunu biliyordun ve o kadar da kötü değildi, değil mi?
ANNETTE: Hayır, hayır, hayır! Ben keyif aldım...
ADAMUS: Kıçına tekme atılmasından. (kahkahalar)
ANNETTE: Evet ama ben... evet! Evet!
ADAMUS: Linda, ona bir tabak meyve getirir misin lütfen? (kıkırdamalar artar) Hayır ve ben hep hayret ediyorum çünkü – ve bu ilk kez olmuyor – ama birisi kalkıp şöyle diyor, “Ah, benim hayatımda her şey yolunda. Ben çok iyiyim.” Ve ben enerjiye bakıyorum, “Bu bir tren enkazı! Demek istediğim, sen nasıl...” diyorum. Ama bu hoş bir tren enkazı. Bu, “Evet ama ah, çarpışma iyi olacak.” şeklinde bir şey.
LİNDA: Ağzın tatlı olsun diye. (ona bir tabak meyve verir)
ANNETTE: Teşekkür ederim! Teşekkür ederim. Evet.
ADAMUS: En harika şey de – senin buraya gelme sebebin – berraklık. Yani ejderha sana, “Kıçını Colorado’ya at.” dedi ki bu berraklığa sahip olasın. Bahane yok. Sen Gerçekleştirimine izin ver. Ve bu senin taşınman ya da başka bir şey yapmak zorunda olman anlamına gelmiyor ama izin ver çünkü sen bundan deli gibi çekiniyorsun ve kendini haklı çıkarıyorsun. Sen gerçekten de bir şeyleri sağlama almak, yumuşatmak konusunda iyisin.
ANNETTE: Evet, evet, evet.
ADAMUS: Sen Gerçekleştirimine izin ver ve başta çocuklarına ne oluyor izle ve özellikle de bunları gerçekten hisseden oğluna. Yani bir şeyler oluyor demek istiyorum. O, bir şeylerin olduğunu biliyor. Git bak ona ve o çok yakın bir zamanda yeniden konuşacak.
ANNETTE: Ama ben terk etmekten korktum...
ADAMUS: Ah, hayır. Korkmadın.
ANNETTE: Evet ben daha önce çocuklarımı terk etmekten korktum.
ADAMUS: Bir açıdan yaptın bunu. Bunu zaten yaptın. Kendini terk ederek ve buraya geliş nedenin...
ANNETTE: Evet, evet, evet. O şekilde.
ADAMUS: … sen bu yaşam sürecinde çocuklarını terk ettin gibi ve onların tepki göstermelerinin nedeni bu. Onlar bu yüzden hasta oluyorlar ve bu nedenle bir sürü duygusal şey oluyor ve bunlar sonra sana suçluluk olarak yükleniyor. Ama hayır, başta dediğin gibi sen korkmuyorsun. Her şey yolunda, tamam mı?
ANNETTE: Evet ama öyle değildi ama ben şimdi bunu hissediyorum.
ADAMUS: Sen şimdi hisset.
ANNETTE: Evet, evet.
ADAMUS: Peki. Demek istediğim, bu gelecek için bir umut olmasın, “Belki her şey düzelir.” gibi. Bu, insanların kendilerini kandırmaları için harika bir yol.
ANNETTE: Evet. Hayır, ben bunun olduğunu aslında şimdi kalbimde hissediyorum.
ADAMUS: Peki benim sana söylediğim en önemli şey neydi?
ANNETTE: Şimdi mi?
ADAMUS: Mm hımm.
ANNETTE: Bu… ah … (duraklar) … evet.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Hadi sadece ikimiz derin bir nefes alalım.
Varlığına izin ver. İzin ver – nasıl diyorsun – Gerçekleştirime ama izin ver ve sen bunu yapmadın çünkü sen herkese bakman gerektiğini sandın.
ANNETTE: Evet, evet.
ADAMUS: Ve beş yıl daha bakmak 50 yıl gibidir ama şöyle deniliyor, “Ah, ben bekleyeceğim.” Bekleme. Ve senin çocukların – seni çok seviyorlar ve onlar birçok dengesizliği üzerlerine alıyorlar çünkü onlar senin neden burada olduğunu biliyorlar ve sen bunu yapmıyorsun.
ANNETTE: Peki.
ADAMUS: Sen yapmıyorsun. Bu yüzden sana söylediğim en önemli şey, ertelemeyi ya da dikkatini dağıtmayı bırakman. Çocukların için en iyisi bu. Bunu çocukların için yapma ancak bu onlar için en iyisi. Bu, onları terk etmen gerektiği anlamına gelmez. Sen onlara her zamankinden daha yakın olabilirsin. Bu, senin toplumunun seni birden bire dışarı atacağı anlamına gelmez. Aslına bakarsan, onlar gerçekte senin olacağın şeye karşı kör, en iyi ihtimalle kayıtsız olacaklar çünkü onlar hala Mavi Ülke’deler ve sen Gökkuşağı Ülkesi’nde olacaksın. Tamam mı?
ANNETTE: Peki. Teşekkür ederim.
ADAMUS: Tamam. Benim sana söyledğim en önemli şey ne?
ANNETTE: Gerçekleştirimime izin vermek.
ADAMUS: Kesinlikle.
ANNETTE: Ve varlığıma.
ADAMUS: Ne olursa oldun bahane yok.
ANNETTE: Bahane yok.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Evet.
ANNETTE: Peki bir ipucu alacak mıyım? (kahkahalar)
ADAMUS: Bunu nasıl yapacağına dair bir ipucu mu?
ANNETTE: Ya da nasıl yapılmayacağına dair ama...
ADAMUS: Evet. Evet, önemli bir şey. Korkmayı bırak. Ürkmeyi bırak. Hatta senin bir parçan, “Hayır korkmuyorum.” diyor. Korkuyorsun.
ANNETTE: Korktuğum şey ne?
ADAMUS: Sıradakinden. Bu salonda bulunan, internetten izleyen herkes aynı şeyden korkuyor “Sonra ne olacak? Yapabilecek miyim?” Ve ben bu Şauda on bir kişinin henüz geçiş yaptığını söyleyerek başladım ve bunun bu işe pek bir yardımı dokunmaz. (Adamus kıkırdar)
ANNETTE: Evet.
ADAMUS: Bu pek iyi bir motivasyon değil! Ama bunlar şimdi karşımıza çıkan şeyler. Ve şu korku var, “Ben o Gerçekleştirim noktasına gelip ayrılacak mıyım?”
ANNETTE: Hım.
ADAMUS: Ve ayrılmak çok cazip geliyor çünkü geriye bakıyorsunuz – hayatınız gözünüzün önünden geçiyor - ve “Tanrım! Ben gerçekten beni anlamayan insanlara, sorunları olan çocuklara, yaşamdaki diğer şeylere geri dönmek istiyor muyum, gerçekten geri dönmek istiyor muyum?” diyorsunuz.
ANNETTE: Yani çocuklardaki dengesizlik...
ADAMUS: Sen çok fazla düşünüyorsun. Sen çook fazla düşünüyorsun.
ANNETTE: Evet, bunu biliyorum. Evet, öyle.
ADAMUS: Evet, çok fazla.
ANNETTE: Ama demek istediğim, yani çocuklar...
ADAMUS: Derin bir nefes al. (birlikte derin bir nefes alırlar) Ahh! Güçten önce bilgelik.
ANNETTE: Hım?
ADAMUS: Bilgelik.
ANNETTE: Evet, güçten önce bilgelik. Evet.
ADAMUS: Güçten önce bilgelik. O yüzden mücadele etmeyi bırak. Sen oldukça güçlüsün ama şimdi bilge ol tamam mı? Ve biz öbür bölüme geçince ben senin sorunu yanıtlayacağım.
ANNETTE: Peki.
ADAMUS: Peki.
ANNETTE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Emin ol. Sen, “Ne yapmalıyım.” diye merak ediyorsun.
ANNETTE: Peki.
ADAMUS: Teşekkür ederim.
ANNETTE: Evet. Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ve burada olduğun için teşekkür ederim. Bu çok cesaret isteyen bir şeydi.
ANNETTE: Evet. Sarılabilir miyim?
ADAMUS: Bir hayli. (izleyenler “Oov” derler ve Adamus sarılınca bazıları alkışlar)
ANNETTE: Teşekkür ederim. Ben bunu gerçekten takdir ettim. Çok teşekkür ederim.
ADAMUS: Ah. Hım. Peki, hadi hemen şimdi güzel, derin bir nefes alalım. Sanırım soru bölümü bitti.
Ah! Herkes için yaptığın şey harikaydı. (izleyenler alkışlarlar) Ve sen pek bir şey hatırlamayacaksın. Hayır, hatırlamayacaksın, o nedenle git ve daha sonra izle veya dinle. Ama çok cesurdun. “Ben uçağa bineceğim, neden bilmiyorum ve ben Colorado’ya gideceğim, neden bilmiyorum ve umarım bir şey olur.” demek senin normal sınırlarının dışında. Sen bu kez ne yapman gerektiğini düşünmek yerine, sorumlulukların yerine kalbini izledin ve sen böyle yaparak birçok insana lütufta bulundun.
ANNETTE: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür derim. Hadi hemen şimdi birlikte derin bir nefes alalım. Ah!
Benim en sevdiğim şeylerden biri insanlarla konuşmak (Adamus kıkırdar) ve özellikle toplantılarımızda, çalıştaylarımızda ve hatta bugün burada bile “Hayır, her şey yolunda ve hayat harika.” diyen biri ile konuşmak. Ben... (mimik yapar) çünkü ben pek çok şeyi görebiliyorum (bazı kıkırdamalar) Ve evet, internetten izleyen yeni gelenler ben sizi de ziyarete geleceğim (kıkırdamalar). Biliyorsunuz, benim niyetim hiçbirinizi utandırmak değil. Amaç, “Bazı şeyler konusunda gerçekçi olalım” demek. O yüzden bırakın ben bugün sizin ejderhanız olayım ve berraklığı ortaya çıkarayım ve bu her zaman eğlenceli olmuyor. Bazen biraz sinir bozucu oluyor ama…
ANNETTE: Benim sinirlerim bozulmadı. İyi hissettim.
ADAMUS: İyi hissettin.
ANNETTE: Evet çünkü...
ADAMUS: Bir daha yapmak ister misin? (Adamus kıkırdar)
ANNETTE: Lütfen. (kahkahalar) Tamamen açıktım.
ADAMUS: Evet, öyleydin.
ANNETTE: Kendimi tamamen kabul ediyor ve kendime izin veriyorum çünkü benim bildiğin gibi buna ihtiyacım vardı. O nedenle bu Şaud’da bana zaman ayırıp bunları benimle paylaştığın için minnettarım.
ADAMUS: Ah, bu herkes için önemliydi.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
İşte ben o soruyu sordum, eğer hiçbir şey yapmamalıysanız, ne yapmalısınız?” Tıpkı benim size hep söylediğim gibi, biliyorsunuz işte, Gerçekleştirimin üzerinde çalışmayı bırak sevgili insan. Bu sana düşen bir şey değil. Sen aslında bunu arzulayan bile değilsin.
Sen sadece daha fazla deneyim yaşayarak devam etmek istedin, sen aralıksız çalışan bir deneyim makinesi (biri kıkırdar) gibi deneyim üzerine deneyim yaşamak istedin. Ben bunun eğlenceli olduğunu sandım. Ben güldüm. (bazı kıkırdamalar) Bilirsin işte, sen aralıksız çalışan devinimli bir makine gibiydin ama sen sadece bunu yapıyordun ve daha çok deneyim yaşıyordun ve sen sonra spiritüel olmak nasıl bir şey deneyimleyecektin ve sen sonra başka bir yaşam süreci daha yaşayıp spiritüel olmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimleyecektin. Ama bu yaşamda değişen bir şey oldu. Bu, Gerçekleştirim yaşamıydı. Nokta. Bu kadar. Bu kadar.
Şimdi, ben, “Eğer hiçbir şey yapmamanız gerekiyorsa, ne yapmanız gerekir?” Hiçbir şey yapmadan Sart ile plajda takılmak mı? Seyahat etmek mi? Teknoloji ile ilgilenmek mi? Tabii ki bunların hepsi var, peki, bir de şuna bakın.
Sizin Tutkulu Misyonunuz (Massion)
Hatırlayın ben birkaç Şaud öncesinde size Yükselmiş Üstatlar Kulübü’nde özgürlük mü yoksa gerçekleştirilecek bir misyon mu diye büyük bir tartışma yaptığımızı söylemiştim ve ben Şambra’nın yaklaşık yüzde 80’inin “özgürlük” ya da “özgürlük ve” diyerek her ikisini de istediğini söyleyebilirim. Çok, çok az kişi tutku kısmına gitti. Ve ben bunun büyük bir şaka olduğunu sandım çünkü şu anda çok eksik olan şeylerden birisi tutku. Ve birçoğunuz çok sıkıldı. Ama siz o can sıkıntısı içinde aynı zamanda bir sonraki düzeye geçmeye aşırı derecede korkuyorsunuz. Siz bir şey bekliyorsunuz – siz gökyüzünden bir göktaşı düşmesini ve kafanıza çarpmasını ve sizi Gerçekleştirime götürmesini bekliyorsunuz. Ve sizin şu anda deli gibi canınız sıkılıyor. Tanrım, ben olsaydım benim de canım sıkılırdı.
Ve ben şu anda her şeyin sizin tutkulu misyonunuz ile ilgili olduğunu söylemek için bu Şauda kadar beklemek istedim. Ve bildiğiniz gibi, özgürlük var mı? Hayır, pek yok. Özgürlük nedir ki zaten? Siz kendinizi enerjiye gerçekten yeniden yönlendirene kadar sizin özgürlüğünüz olmayacak. Sizin enerjiyle o yeni ilişkiniz olana kadar özgürlüğünüz olmayacak. Bu hoş, yüce bir hedef ve “Özgürlük, özgürlük, özgürlük.” demek Şambra için harika bir moda sözcük.” ama şu an çok fazla yok. Çok fazla yok.
Her şeyden önce, eğer siz özgür olmuş olsaydınız o özgürlükle ne yapacağınızı bilmezdiniz. Hepinizi kırdığım için özür dilerim ama siz özgür olsaydınız basitçe onunla ne yapacağınızı bilmezdiniz. Gerçek özgürlüğe sahip olmak şu anda sisteme çok aşırı gelirdi. Ve siz, “Eh, özgürlük, bilirsin işte, ben uçağa atlayıp hafta sonu için Colorado’ya gidebilmek isterdim.” diye düşünüyorsunuz. Eh, özgürlük – özgürlük sizi aşağı çekmeyen bir bedenin olmaması, eski veçhelerin olmaması, tüm o eski çöplerin olmaması, bunların hiçbirisinin olmaması, asla para konusunda endişe etmemek demektir. Gerçek özgürlük budur ve evet sonuçta bizim gittiğimiz yer orası. Ama şu anda aslında her şey tutkulu misyon ile ilgili.
Ben bunu çekeceğim (masa) – ben ileri geri yürüyeceğim ve Cauldre yemek istiyor ama ben yürümek istiyorum.
Yani şu anda her şey tutkulu misyon ile ilgili. Eğer hiçbir şey yapmamalıysanız, ne yapmalısınız? Şey, her şeyden önce, insan yoldan çekil, bırak bunların hepsi olsun. Ve insan, aynı zamanda tutkulu misyonu, tutkuyu gerçekten hissetme zamanı – evet, bu bir tür misyon gibi bir şey. Bu, kontrol edilen ve yazılan veya buna benzer bir şey değil ama bir tutku var ve biz son Şaudumuzda buna değindik.
Biz headbangerlar (kafa sallayanlar) hakkında konuştuk, headbanger insan bedenini ve zihnini tek tip yapmak amacıyla kristaller ve enerjiyle çalışmaya başlayan Atlantisliler için benim kullandığım bir terim ama bu Mavi Ülke’ye, zihne hapsolunmasına – bedene de ama özellikle zihne – DNA’nın değiştirilmesine, sınırlılığın kabul edilebilir olmasına yol açtı. Ve bu iş sırasında kuvvetli kristallerle yaratılanlar – ah, biz bu konuda geçenlerde adada Ahmyo Retreat (Ahmyo dinlenme) sırasında konuştuk. Biz buna çok, çok derinleştik. Bizim yaptığımız işten derin bir şekilde etkilenen 22 Şambra oldu ve bu arada bunların hepsi bugün için bir hazırlıktı.
Orada yapılan iş kötü niyetli bir şey veya şeytan işi değildi. İyi nedenlerle yapılmıştı ama bazı açılardan geri tepti. Bazı açılardan buna geri tepti diyemezsiniz; sadece büyük bir deneyimdi ama muazzam sınırlamaya yol açtı – bedende sınırlamaya, zihinde sınırlamaya – muazzam bir sınırlamaya.
Ve ben son toplantımızda şunu söyledim, “Siz headbangerlardınız.” Bir ses oluyordu, kafa bantları takıldığında çok kendine özgü bir ses oluyordu. Ve kafa bantları şunlara benzemiyordu. (Tad ve Gary’nin takmış oldukları “headbanger” bantlarına istinaden) Bunlar daha çok partilerde kullanılan bantlara ya da kuş yuvasına benziyor. Ama bu kafa bantları kristallerden ve metalden oluşuyordu ve öyle ayarlanıyordu ki birisi onu takıp odaya girdiğinde... bilirsiniz işte, ben onlara şimdi baktığım gibi bakıyorum, benim şeye, bu günlerde nasıl adlandırılıyor – plastik cerrahiye – ilgim var, insanların bedenlerine yaptıkları şeylere ki bu büyük bir marifet değil. Ama o zamanlar herkes kafa bandı takıyordu çünkü onlar herkes gibi olmak istiyorlardı. Bu yapılan bir şeydi. Kafa bantı tedavisi o günün modasıydı. Ve o aslında herkesi beyine, zihne hapsediyordu. Ve sonra zihin bir şekilde öyle bir programlanmıştı ki zihin seni zihinde tutuyordu, zihin zihinden çıkmana izin vermiyordu. Ve sonra sizin içinizde birşey uyandı ve “Benim zihinden çıkmam gerek.” dedi ama siz zihinden çıkmak için zihni kullanıyorsunuz ve bu işe yaramıyor.
O kafa bantları takıldığı zaman bir ses çıkıyordu. Ve hayır, ben asla takmadım. Ben asla takmadım. Ben onu takan bir sürü varlık gördüm. Ben asla takmadım çünkü ben küçük bir köle erkektim. Hayır, ben (bazı kıkırdamalar) izleyenlerin arasında golf oynuyordum. Hayır, hayır. Ben bir kafa bandına sahip olacak kadar değerli değildim. Hayır, kafa bandını sadece elitler – siz - kullanıyordu. Sadece elitler takıyordu. Hayır, ben küçük bir erkek köleydim o nedenle benim hiç olmadı ve bu muhtemelen iyi bir şey aksi halde buradaki büyük sandalyede oturmak yerine ben de şu an izleyenlerin arasında oturuyor olacaktım. (kıkırdamalar artar)
Bildiğiniz gibi, ben size burada kısa bir öykü anlatacağım.
LİNDA: Hayır!
ADAMUS: Hayır, hayır. Bu, gerçekten iyi. İşte ben bu olanları izliyorum ve koşuyorum ve size tabaklarla meyve ve su getiriyorum, bilirsiniz işte, sanki spaya gitmişsiniz gibi, onlar size hizmet ediyorlar ve bu kafa bantlarını takıyorlar ve size masaj yapıyorlar. Onlar sizi bir odaya alıyorlar. Ben olanların hepsini izliyorum, “Eh, ben buna değer değilim. Ben sadece küçük bir köle erkeğim. Ben bunlara layık değilim.” Ve sonra ben o anda anladım ve fark ettim, “Onlar bir gün bu bokları beyinlerinden çıkarmam için beni çağıracaklar.” (kahkahalar) Hayır, gerçekten. Tam olarak öyle düşündüm. Biz o zamanlar bok kelimesini kullanmıyorduk ama ona benzer bir şeydi. “Onlar bir gün kafalarından bu boku çıkarmam için beni çağıracaklar ve bu çok ilginç bir tür karma değil mi? (Adamus kıkırdar) Ben gülüyorum. Ben bunun şey olduğunu düşündüm... ama işte buradayız.
İşte sizi odaya koyduklarında o ses çıkıyordu ve ben bundan bahsetmekten bile neredeyse nefret ediyorum çünkü siz o sesi bir süre duymaya devam edebiliyordunuz. Hayır, biz bir şey oynamayacağız, siz bunu sadece hissedebilirsiniz. Vurma sesine benziyordu. “Bam! Bam! Bam!” gibi. Bu şekilde ama çok yüksek sesle, siz odadayken çok yüksek bir ses çıkıyordu. Aslında siz o kafa bandını takmadığınızda hemen hemen hiç ses çıkmıyordu. Ama siz onları taktığınızda o “Bam!” sesi sanki bir şeye “Bam!” diye vuruyormuş gibi çıkıyordu. Onlar zihinde meydana gelen enerji uyarımlarıydı ve bunlar zihnin o kadar derinlerine gidiyordu ki sonunda onlardan sonra gelen nesillerin, çocukların ve onların çocuklarının buna uyumlu olmasına ve o sınırlamayla yaşamasına, o Mavi Ülke’ye, zihinde yaşamaya, bazı noktalarda da zihinden çıkmaya çalışılmasına yol açtı. Ama bu başarısız olunca zihinden çıkmak için zihin kullanılmaya çalışıldı. Bu, işe yaramaz. Bu, sizi daha derine iter. Bu, zihnin ötesinde olan bir şey olmalı, kalıbı kıran bir şey meydana gelmeli.
İşte siz bunu başaracak ilk kişiler arasındasınız. Bilirsiniz işte, biz her zaman – siz merak ettiniz mi bilmiyorum ama merak edenler var - neden bu grup? Bizi bir araya getiren şey nedir? Bu, uluslararası bir şey. Demek istediğim, sadece bir veya iki ülke değil. Bizi bir araya getiren şey nedir? Siz, Yeshua zamanlarında birlikte olduğumuz öyküyü dinlediniz. Ancak biliyorsunuz, kendi içinde bu bile hepinizi bu kadar uzun bir süre bir arada tutmak için yeterli bir bağ olmadı. Ortak olan şey, Atlantis döneminde, o teknolojiyi geliştirmiş, kullanmış ve uygulamış olmaktı.
Şimdi, bunlar siz herhangi bir suçluluk duygusuna kapılın diye değil. Bu bir karma değil, o nedenle öyle almayın. Yapılan mutlaka kötü bir şeydi diye bir şey yok çünkü o zamanlar bilinç öyleydi. O zamanlar her şey, “Hadi her şeyi bir araya getirelim. Hadi hep Kumbaya yapalım. Hepimiz biriz. Hadi hepimizin aynı görünmesini, aynı şekilde hareket etmesini ve aynı şekilde düşünmesini sağlayalım.” şeklindeydi. Benim bu ‘bire geri dönme’ olgusuna karşı olmamın, katı bir şekilde karşı olmamın sebebi bu. Bunlar Atlantis bokları ve benim buna herhangi bir şekilde hiç toleransım yok çünkü siz hiç kimseye ve hiçbir şeye borçlu olmayan egemen varlıklarsınız.
Ama işte buradayız - biz şu an bulunduğumuz yerde bir araya geldik, biz bundan çıkma, Mavi Ülkenin ötesine geçme modundayız ve şu anda meydana gelen dinamiğin bir parçası olan bir şey birçok Şambra’nın yaptığı bir şey, “Ben iyiyim. Her şey yolunda ve yolun devamında her şey gerçekten iyi olacak.” Ve bu sanrısal bir şey. Bu, belki sizin günlerinizi biraz daha iyi yapıyor. Fakat biliyorsunuz, şüphenin gölgesi yoksa - hiç şüphe yoksa – o zaman orada başka bir şeyler vardır. Bir şeyler oluyordur. Şüphenin gölgesi yoksa bilirsiniz artık tam açılma vakti gelmiştir ve işte bu bir tutkulu misyondur. İşte bu tutkulu misyondur. Ve bunun kristaller ve uyumlanma ve diğer şeylerle ilgili olan eski bir Atlantis öyküsü olduğunu söyleyebiliriz. Bu, eski bir Atlantis öyküsü.
Ben bir süre önce - Cauldre benim başka bir konuya sıçradığımı söylüyor- ben geçmişte kristal mağaralar hakkında konuştum. Bunu hatırlıyor musunuz? Kristal mağaralar. Sanırım biz bir merabh ya da onun gibi bir şey yapmıştık. Ben biraz hayal kırıklığına uğramıştım ve ben bunu size ücretsiz olarak vermek istiyorum, umurumda değil. Oraya giden Şambra'nın yüzde doksanı hazine avcısıydı. Onlar oraya servet istedikleri için gittiler ve siz o kristal mağaralarda ne var biliyor musunuz? O zamanlar yapılanları eski haline getirme tutkusunu hatırlatan şey. O kadar. Bu arada, kristal mağaralar çok, çok gerçekler, orada olan şey tutkuydu. Pek çok kişi oraya altın ve gümüş aramaya gitti ve onlar, “Oraya yaptığım ziyaretten sonra nasıl zengin olamadım?” dediler. Onlar asıl noktayı kaçırdılar. Onların dikkatleri dağıldı. Orada sizin bu yaşam sürecinizin tutkulu misyonunu hatırlatan bir şey vardı. Sizin göreviniz diyelim.
* Kristal mağaralarla ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız DreamWalk to the Crystal Caves
Özgürlük? Şu anda fazla yok çünkü sizin kalbinizde buradaki varlığınıza dair çok daha önemli bir şey var. O nedenle ben size, “Hiç bir şey yapmamanız gerektiğinde ne yapmalısınız?” diye sorarak başladım. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, insan, lanet olası yoldan çekil. Bunun olmasına izin ver. Ama ben bu ifademi iyileştiriyorum ve şu anda sizin tutkulu misyonunuzu serbest bırakma zamanı diyorum. Sizin bu zamanda bu gezegende olmakla ilgili misyonunuz o kristal kafa bandından kurtulmak, Mavi Ülke’den çıkmak. Tutku bu. Sizin sabahları uyanmanıza neden olacak olan şey bu. Siz tutkulu misyonunuza izin verdiğinizde çevrenizdeki enerjinin nasıl değiştiğini izleyin.
Siz o tutkulu misyondan korkuyorsunuz. Siz onun üzerinde belki düşünebilirsiniz ama siz onun yerine, “Hayır, hadi özgür olayım.” demeyi tercih ediyorsunuz. Biz sizin Makineler Zamanı’nda gezegene gelme nedeninizin altını iyice çizmeden ona sahip olmayacağız. Biz bunu geçmeden siz o özgürlüğe sahip olmayacaksınız. Gerçekleştirim, evet ama ben gezegende insan olarak kalmaktan bahsediyorum. Ve ben geçen gece o on bir kişiye şöyle söyledim, “Siz, tutkulu misyonunuzun– misyonunuzun, tutkunuzun – ortaya çıkmasına izin vermediniz.” Ve biz uzun uzun konuştuk, uzun uzun konuştuk ve şöyle dendi, “Ah, hayır, hayır. Hayır, gerçekten. Ben tutkuma izin veriyordum.” Yeme beni. Ben, Adamus Saint-Germain’im. Ben bunu görebiliyorum. Ben korku gördüğümde bana korkmadığını söyleme. Ben kargaşadan başka hiçbir şey görmediğimde bana her şeyin yolunda olduğunu söyleme.
Peki ya özgürlük? Özgürlük gelecek. Bu konuda endişe etmeyin. Ama şu anda o tutkulu misyonu geri getirme zamanı, bu, sizin bu gezegende olmanızın nedeni, hayatınızda inanılmaz zorluklar yaşamanızın nedeni, sorunların bazen siz sanki onları aşamayacakmışsınız gibi yoğun gelmesinin nedeni, sizin bir şeyden kurtulmak isterken ona daha çok kapılmayı deneyimlemenizin nedeni. Her şey, “Peki, işte yapılanlar ve işte ondan çıkacak olan grup.” denilen noktaya gelmenin bir parçasıydı.
Biz birazdan bir merabh yapacağız ama ben sizin bunları gerçekten hissetmenizi istiyorum. Bizim ve Tobias’ın son – kaç yıl oldu – 20 ya da daha fazla yıldır konuştuklarımızı alın, hepsi dönüp dolaşıp basitçe şu kapıya çıkıyor: Siz buraya öncelikle kendiniz sonra başkaları için eski bir kalıbı kırmaya geldiniz. Buna hazır mısınız? Hayır, siz bundan korkuyorsunuz ve ben de olsam korkardım çünkü bu her şeyi değiştirecektir.
Gezegen buna hazır mı? Bunun şu anda gerçekten bir önemi yok. Gerçekten bir önemi yok. Ama siz en azından o kafa bandı programından çıktığınızda, bu, başkaları için bir potansiyel oluşturacak, bu, hala izleyen, yeni katılan az sayıda kişi için olduğu gibi başkalarının da bunu yapması için bir potansiyel oluşturacak.
Sıradaki Şey
Önümüzdeki iki ayda, büyük olasılıkla 45 günde siz hayatınıza çağırdığınız bazı deneyimler yaşayacaksınız – senin (Annette) buraya gelmen gibi, bunlar sizin çağırdığınız deneyimler olacak. Hepiniz bir deneyim yaşayacaksınız, bunun gibi değil ama sizin hayatınızda bir şey ortaya çıkacak; hadi ejderha buna olanak tanınmasına yardım ediyor diyelim ve bu size herhangi bir şekilde zarar vermek için olan bir şey değil ama bu bazı, eh, bazı yaraları, bazı korkuları, sizin içinizdeki bazı şeyleri yüzeye çıkaracak.
Bunun sizin başınıza gelecek olmasındaki tek amaç sizin o anda zihnin ötesine geçmeniz ve öyle olunca siz sanki deliriyormuşsunuz gibi hissedeceksiniz, sanki serbest düşüş yapıyorsunuz ve yere mi çakılacaksınız yoksa uçmayı mı öğreneceksiniz bilmiyormuşsunuz gibi. Siz bazı çok tuhaf deneyimler yaşayacaksınız. Bunu yapan ben değilim. Bunu yapan ejderha değil. Bunu yaşamınızda yapan sizsiniz. Bizim bugünkü konuşmamız yaşamınızda sizi sırada bekleyen şey konusunda herkesi ısıtmak açısından çok önemliydi.
Siz bazen nasıl sanki onu kaybediyormuş gibi hissettiğinizi biliyorsunuz, siz realite algınızı kaybediyorsunuz, her şey karmakarışık oluyor, siz bunu birçoğunuzun yaptığı gibi fiziksel alıp, bedeninize bile bağlıyorsunuz. Siz bazen nasıl kavradığınız her şeyi kaybediyormuş gibi hissediyorsunuz ve siz çok güçlü olduğunuz için ne yapıyorsunuz, siz onlara daha da çok tutunuyorsunuz. Bu kez tutunmayın. Bu, bazılarınıza çok korkutucu gelecek ama tutunmayın. Kendinizi yeniden kutuya sokmaya çalışmayın. Mavi olumlamalar yapmayın. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, siz 3B’ye, beyninize geri dönmeye çalışmayın. Size gelecek olan bu deneyimin, sizin ansızın çıkmanıza, sizin ansızın zihninizden çıkmanıza yardım etmek için Üstadın sizin için ustaca, bilgece planladığı bir şey olduğu söylenebilir.
Zihin çok baş belası bir şey ve biliyorsunuz onu programlamaya siz yardım ettiniz ve zihin çok sınırlı bir şey. Siz alttan alta iyi olmadığını bilseniz de, o, size her şeyin iyi olduğunu söyler. Ve eğer mümkünse size yarina kadar her şeyi erteletir.
Peki sizi sırada bekleyen şey ne, ben sizin hepinizin 45, belki 60 gün içinde hayatında farklı deneyimler yaşayacağını söyleyebilirim. Ve siz bana bunu geçen hafta ya da bir ay önce yaşadığınızı anlatmayın, hatta sosyal medyada bile paylaşmaya kalkışmayın çünkü onlar kesinlikle makyo. Dikkat çekecek bir şey yokken, üzerine dikkat çekmeye çalışan sizsiniz. Hiçbiriniz, hiçbiriniz henüz böyle bir deneyim yaşamadınız ve ben bunun şimdiye kadar gerçekleşmemesinden emin olmak için yardım ettim.
Önümüzdeki 45 ila 60 günde gelecek olan şey sizi içinize döndürecek gördüğünüz en tuhaf rüya olabilir. Bu, dışşal bir deneyim olabilir, belki bir sağlık durumu, siz belki birdenbire, ansızın ayağınızın altındaki kilim çekiliyor gibi hissedebilirsiniz. Bu kez tutunmayın. Bırakın olsun.
Ve benim daha önce söylediklerimi hatırlayın: Bilgelik gücü gölgede bırakır. Ve hayatınızda bu şey olduğunda hatırlayın. Öyle gözükecek olsa da, bu, dışsal bir güç değil. İnsan her ne kadar bu yönde düşünecek olsa da bu size zarar vermek ya da kötülük etmek için sizin başınıza gelmeyecek. O, sizin kurtulmanıza yardımcı olmak için olacak – sizin bir süre önce programlamaya yardım ettiğiniz o zihinden kurtulmanız için.
Hadi hemen şimdi güzel, derin bir nefes alalım ve biraz müziğe ve bir merabhla her şeyi bütünleştirmeye ne dersiniz.
(müzik başlar)
Kristal Mağaralara Dönüş – Merabh
Çok büyük bir tutkulu misyon var – ve hadi biz bunu sadece sizin bu yaşamınızdaki misyonunuz diye adlandıralım – ve bunun tamamıyla Gerçekleştirim ile bağlantısı var. Bunun tamamıyla sizin gezegendeki son yaşamınızla ilgisi var. Bunun tamamıyla Makineler Zamanı ile bağlantısı var, eğer bakarsanız siz her şeyin ne kadar mükemmel ve güzel olduğunu görürsünüz.
Uzun bir zaman önce yapılanı yapılmamış yapmaya, kendinizi zihinden özgürleştirmeye, Gerçekleştiriminize izin vermeye dair büyük bir tutku var ve siz zihinde kalamayacağınızı biliyorsunuz. Siz tam farkındalığa ulaşacaksanız zihne hapsolamazsınız. Bu, basitçe olmaz.
Sizin enerji ile alışverişiniz eskisi gibi olamaz. Bu, basitçe işe yaramaz.
Geçenlerde bana gelen on bir kişi şöyle dedi, “Onlara tutkulu misyonlarının ortaya çıkmasına izin vermelerini söyle, artık ondan korkmasınlar, dikkatlerini dağıtmasınlar.” ve ben de, evet, özgürlük gibi şeyler nedeniyle dikkatleri dağılıyor dedim.
Özgürlük siz buraya yapmaya geldiğiniz şeyi yapana kadar yakalanması zor şeylerden biri. Ben sizin hapsolduğunuzu söylemiyorum. Ben size o tutkulu misyonun özgürlükten önce geldiğini söylüyorum. Ah, o, sonunda özgürlüğü de getirecektir.
Bana göre özgürlük ve simya bazen büyük dikkat dağıtıcılar oluyorlar. Biz simyayı yüz yıllarca önce spiritüel vampirleri yoldan çekmek için kullandık. Biz, “Bakın! İşte! İşte! Taşı altına çevirebilirsiniz. Siz sadece o ateşin başında durup onu besleyin, içine taş atmaya devam edin ve izleyin, onlar altına dönüşecektir.” dedik. Bu, o şekilde olmaz bu arada ama bu hazine avcılarını yolumuzdan çekmek için harika bir dikkat dağıtma şekliydi.
Şu anda o tutkulu misyonun ortaya çıkmasının zamanı. Ve şu anda her biriniz için zaman geldi, hadi kristal mağaraları yeniden ziyaret edelim ama şimdi olgun varlıklar olarak, bilge varlıklar olarak, o küçük simya numarasını yapmaya çalışan, servet arayan varlıklar olarak değil.
Ben gerçekten de çok sayıda kişi servet için kristal mağaralara gittiğinde oldukça hayal kırıklığına uğramıştım, bunu söylemem gerek. Herkes değil ama bazıları. Çok fazla kişi.
Hadi oraya yeniden gidelim ve sizi gerçekte ne bekliyor görelim.
Hadi derin bir nefes alalım ve oraya grup olarak, hepiniz, hepimiz gidelim.
Hadi bir araya toplanalım ve headbangerlar, Atlantisliler her birimizin içindeki ortak bağı hissedelim.
Siz sanırım o zamanlar bunu “insanlığın iyileştirilmesi bilimi” diye adlandırıyordunuz. Ama bu biraz pervasız, biraz pervasız ama cehennem gibi bir deneyimdi değil mi? Cehennem gibi bir deneyim.
Hadi biz hep birlikte, hepinizin paylaştığı o ortak bağ ile yine oraya gidelim.
Benim sizi bugün özellikle götürmek istediğim kristal bir mağara var.
Hadi oraya girelim. Biliyorsunuz siz oraya süzülebilirsiniz.
Bizim girdiğimiz bu kristal mağara çok güzel.
Ben ve birçok Şambra’ya göre mağaraların esrarengiz bir cazibesi var. Siz Atlantis’in düşüşünden sonra uzun bir zaman yer altında yaşadınız ve mağaraların aslında çok güzel ve rahatlatıcı bir yanı var. Ama şu da var, onlar gerçekten sınırlayıcılar. Onlar gerçekten darlar. Atlantis’ten sonra, sizin bedeni ve zihni sınırlama çalışmanızdan sonra mağarada birçok, birçok, birçok, birçok hayat yaşamak zorunda olmanız çok uygun olmamış mı? Bu aslında yapılan o uyumlama işinin toptraklanmasına yardımcı oldu.
Hadi şimdi mağaraların içine girelim. Ve ben sizden rica ediyorum, kendinize imajine etme, hayal kurma izni verin, kendinizi – hayır, şüphe yüzünden artık kendinizi geri tutmayın veya başka insanların ne düşüneceklerini merak etmeyin.
Artık geri tutmak yok. Bu olamaz ve siz diyelim 45 ila 60 gün arasında sıradaki deneyimi yaşayacaksınız. Siz doğrudan bu deneyim ile karşı karşıya kalacaksınız. Ama geri tutmayın.
Sizde çok biliş var, çok biliş ama sonra onun üzeri örtülüyor, geri tutuluyor. Yeter. Biz artık oraya gidemeyiz. Artık geri tutmak yok. Ben sizin insanların sizin hakkınızda ne kadar tuhaf diye düşünürler diye düşünmenizi takmıyorum. Bunun bir önemi yok.
Hadi şimdi kristal mağaralara girelim ve orada ne var gerçekten duyumsayalım.
İnsana göre şöyledir, o şunu der, “Şu muhteşem kristallere bak. Bunların bir servet değerinde olduklarına bahse girerim.”
Gerçekte burada hatırlatan bir şey var, bu gezegenin güzelliğini hatırlatan bir şey. O kristal veya Christos enerjisi ile tohumlanmıştı, o, saf kristal, o, sadece taşların içindekilerden değil ama saf kristal.
Ve bu mağaralarda meleksi varlıkların bu gezegeni kristallerle, enerjiyle tohumladıklarını hatırlatan bir şey var.
Kendinize gerçekten hissetme izni verin. Geri tutmayın. Düşüncelerinizi filtre etme işini artık yapmayın.
Bu kristallerde var olan şey canlı enerji.
Burada Yeni Enerji potansiyeli var. Sizin enerjiyi başka bir şekilde kullanmanız için bir potansiyel var ve birinin dediği gibi onlar asla burada gerçekte ne olduğunu anlamayacaklar, onlar enerjinin bu gezegende çok, çok farklı bir şekilde kullanılabileceğini anlayana dek gerçekte asla bu kristal mağaraları anlamayacaklar.
Ve bunun özü, bunun özü onun gerçekten burada olduğunu anlamaktır. Bu, burada bulunan mücevherlerin değeri ile ilgili bir şey değil.
İşte burada Yeni Enerji potansiyeli, enerjinin size şimdi bir Üstat olarak, bilge bir varlık olarak hizmet etmesine izin verme potansiyeli var. Burada bunlar var.
(duraklama)
Ve burada Atlantis’i, çok uzun zamandır zihni ve bedeni değiştirebilen enerjinin saf kristal halini de hatırlatan bir şey var. Bu, hipnotik bir etki yarattı.
Bakın kristaller çok berrak enerjilerdir. Ben sadece maddesel kristallerden değil ama özden, Christos’tan, berraklıktan bahsediyorum.
İşte orada Atlantis’teki kafa bantlarını, her şeyi hatırlatan bir şey var, şey, bunlar sadece hipnoz. Hepsi bu kadardı. Zihin ve sonrasında beden çok derin bir şekilde hipnotize edildi. Ama burada onu salıvermek de var.
Burada gerçek Christos’a, gerçek berrak enerjiye, bazılarının Mesih tohumu enerjisi dediği enerjiye geri dönüş var.
Enerji ile olan yeni ilişki potansiyelinizin Dünya'ya, fiziksel gerçekliğe topraklandığı yer burasıdır.
Siz önümüzdeki birkaç ay içinde, yaşamınızda bir deneyim yaşayacaksınız, bu sizi zihnin ötesine, hipnozun ötesine geçiren bir şey olacak ve bu bazıları için çok rahatsız edici, hatta korkutucu olacak. Ve siz değerli yaşama tutunmaya, tüm gücünüzü, isteğinizi ve kararlılığınızı kullanmaya çalışacaksınız.
Ama sizin hayatınızda bunu yaşamanızdaki amaç tamamen kurtulmak, zihnin ötesine çıkmak, maviden kurtulmak, eski bahanelerden ve mazeretlerden kurtulmak, insan olma korkusundan ve Gerçekleştirime giden bir insanın korkusundan kurtulmak.
O deneyim geldiğinde – bu hepiniz için farklı olacak – o geldiğinde siz derin bir nefes alın ve burada bulunduğunuzu, kristal mağaraları hatırlayın.Ve buraya geri dönmeyi düşünmeyin çünkü o zaman siz bir hazine veya para veya buna benzer bir şey almaya çalışıyorsunuz. Buraya bir enerji besleneni olmak için dönmeyin.
Buraya berraklık ve hatırlamak için dönün.
Siz buraya tutkulu misyonunuzu hatırlamak, neden buraya geldiğinizi, neden bu yaşamı seçtiğinizi, ne için o kadar yolculuk yaptığınızı anlamak için geliyorsunuz. Ve bilirsiniz işte, zihnin her şeyi karıştırmak ve gömmek için harika bir yöntemi vardır. Ama şimdi tutkulu misyonun geri dönme vakti – bu sizin misyonunuz, sizin tutkunuz.
Sizler benim headbangerlar diye adlandırdıklarımsınız, sizler o kafa bandı teknolojisini başlatanlarsınız. O nedenle sizler bundan ilk olarak kurtulmak için gelmeyi seçenlersiniz.
Siz bu kristal mağaralarda kendinize o tutkuyu hissetmek için izin verin.
Ben bugün o soruyu sordum, “Eğer hiçbir şey yapmamanız gerekiyorsa, ne yapmalısınız?”
Artık ondan kaçmak yok. Artık ondan saklanmak yok. O tutkuyu hissetmek, bu yaşama yeniden gelmenizin gerçek nedenini hatırlamak, gerçekten önemli olan şeyi hatırlamak. Sizin günlerinizi endişelenerek geçirdiğiniz diğer tüm küçük şeyler önemli değil. Gerçekten önemli değil. İşte bu tutkulu misyon, o, sizin bu yaşama gelme nedeniniz, işte burada.
Benim geçenlerde konuştuğum on bir kişi şunu dedi, “Keşke kendime hatırlamak için izin verseydim.” Onlar, “Adamus, bunları lütfen, lütfen Şambra’ya ilet. Sen onlara lütfen, eğer onlar burada tam farkındalığa ulaşmış Üstatlar olarak kalacaklarsa, o tutkunun ortaya çıkacağını, o sıkılınan günlerin artık geçtiğini, neden kaldıklarını merak ettikleri günlerin, her şeyin etrafında o mavi-gri sisin olduğu günlerin şimdi geçtiğini bildir. Sen onlara burada olma nedenlerini hatırlat.” dediler.
Ve bunlar zihne inanılmaz, abartılı, görkemli gelebilir. Ve ben zihne, “Siktir” diyorum. (bazı kıkırdamalar) Hayır gerçekten, gerçekten ciddiyim. Sen siktir ol, boş verin istediğinizi söyleyin. Eh, biz yenilerden birkaç kişi daha kaybettik. (kıkırdamalar artar)
Ben zihne, “Kapa çeneni.” diyorum. O, çok görkemli bir şey değil. Bu uyduruk bir hikaye değil, bu sonunda hakikate ve berraklığa ulaşmaktan başka bir şey değil. O kadar.
Zihnin küçümseme şekli komik değil mi? Diyor ki, “Ah, bunun olması mümkün değil.”
Siz önümüzdeki 45 ila 60 gün içinde çok olağanüstü, aşırı, asılsız, gerçek dışı, rüya gibi, neredeyse dehşet verici gibi gelen bir deneyim yaşayacaksınız ve bu deneyim tamamen sizi zihnin dışına çıkarmakla ilgili bir şey. Ve işaret etmek istediğim bir şey… (birinin cep telefonu çalmaya başlar) Her zaman bir tane olur. (birkaç kişi kıkırdar) Dikkatinizin dağılması gerçekten çok kolay. Yapmayın.
Hadi hep birlikte derin bir nefes alalım Şambra.
Görkemli? Hayır. Hayır, hiç değil. Abartılı? Heh, hiç değil. Geri tutmayın.
Hadi hep birlikte güzel, derin bir nefes alalım ve bir kere daha bu kristal mağaraların güzelliğini hissedelim.
İşte burada enerji ile yeni ilişki için tüm potansiyel var. Bu gezegendeki kristaller ve enerji sanki aynı, eşit.
İşte sizin bu yaşamınızdaki tutkunuzu hatırlatan şey burada. İşte burada sizin nereye, ne zamana kadar geldiğinize kadar var, eh, o şey her neyse, onun gelip çatacağı zaman var.
Ve ben bunları söylemeden önce, bunları açıklamadan önce sizinle çalıştım ve siz endişelenmemeniz gereken tek şey benim ifade etmeyi sevdiğim şekliyle büyük bir çarp ve doldur veya öldür ve doldur. (Adamus kıkırdar) Şey, sadece (kıkırdar)... böyle bir şey bu işin bir parçası olmayacak. Bu onun bir parçası olmayacak. Hayır, sizin deyiminiz daha psikolojik, duygusal bir şey olacak, fiziksel değil.
Hadi hep birlikte güzel, derin bir nefes alalım. Ne gündü ama.
Hım. Şimdi ve o zaman aralığında neler olacağını görmek ilginç olacak.
Bu arada hatırlayın, içinizdeki çılgınlığa karşın, çevrenizdeki dünyaya karşın, tüm çılgınlıklara karşın hadi güzel, derin bir nefes alalım ve hatırlayalım...
ADAMUS VE İZLEYİCİLER: … tüm yaratımda her şey yolunda.
ADAMUS: Bunun yanı sıra ben, St. Germain’in Adamus’ı. Teşekkürler.
İngilizceden çeviren: Meltem Taban