Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe Kanallığı ile 7 Temmuz 2018'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur
Ben Ben'im St. Germain'in Adamus'ı.
Hadi biz Kanatlar Dizisi'nin bu son Şaud'una başlarken güzel, derin bir nefes alalım. Ah! Sizin bugün burada çok zengin bir enerjiniz var.
Ben bugün buraya normale göre St. Germain'in biraz daha ağırlıklı olduğu bir şekilde geldim. Biliyorsunuz - Cauldre'nin de açıklamış olduğu gibi - Adamus, St. Germain, hepiniz, Cauldre, Linda, herkes demek. Adamus'ı yaratmak bilincin ilginç bir eylemi oldu. Onun çok da o eski St. Germain gibi olmaması gerekiyordu. O, bir amaca hizmet ediyordu. O, onlarca yıl birçok, birçok iyi bilgi verdi. Bir sürü insan bunları hala okuyor, hala takip ediyor ama benim Şambra için içinde biraz daha fazla çeşni olan, biraz daha, nasıl denir, asi korsan enerjisi içeren, biraz daha farklı bir şey tasarlamam gerekiyordu. Aksi halde siz uykuya dalardınız ve biz bunu istemiyoruz. (bazı kıkırdamalar)
Siz geçmişte uykunuzu getiren ne kadar çok Yeni Çağ (New Age) işine girdiniz biliyorsunuz değil mi? Gerçekten uykunuzu getiren. Onlar zaten sizi sık sık gözlerinizi kapatmaya davet ediyordu. Biz burada bunu yapmıyoruz. Gözler açık. Gözler siz tam olarak nereye gittiğinizi görebilin, deneyimin içinde olabilin diye tamamen açık. Sizin kötü bir gün, boktan bir gün diye nitelediğiniz bir gün ne deneyimdir ama! Ve siz Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde ne hikayeler anlatacaksınız!
Bu yüzden Adamus bilinç tarafından dikkatlice hazırlanmış bir roldür ve biz bir gün Adamus'u havaya uçuracağız. O kadar. Adamus artık olmayacak. Sizin ona ihtiyacınız olmayacak. Dünyanın ona ihtiyacı olmayacak çünkü onlar için Adamus'ın yerine siz olacaksınız. Ne harika bir koşu yapıyoruz birlikte ama. Bizim gidecek biraz daha yolumuz var. Biz birlikte Adamus diye bilinen bilincin bu hareketiyle ne harika bir koşu yapıyoruz ama!
O, bana, St. Germain'e Shakespeare karakteri de dahil diğer karakterlerden gerçekten çok daha eğlenceli geldi, kesinlikle daha eğlenceli geldi çünkü hepinizin yanı sıra ben olan bu karakter daha spontan, daha komik, daha kışkırtıcı, daha derin. Ah, çok ilginç oldu. Hepimizin oynadığı o karakteri, Adamus karakterini bir noktada iptal etmek zor olacak. Ama bizim o zamana kadar yapacak şeylerimiz var. Bizim yapacak bazı işlerimiz var.
Yeni Dizi
Biliyorsunuz biz Kanatlar Dizisi'ni bitiriyoruz. Kanatlar, kozadan gün ışığına çıkacak gibi, gitmeye hazır gibi, o kelebek neredeyse varolmak üzere. Biz önümüzdeki ay yeni dizimize başlayacağız. Şeyler değişecek; enerji dinamikleri sizin açınızdan, benim açımdan değişecek. Ben bu yeni dizinin adını şey koydum - bu biraz zaman aldı ve ben bunu aslında Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne danıştım. Bu arada bazılarınız, "Gerçekten öyle bir yer var mı?" diye merak ediyor. Kesinlikle. Kesinlikle, ah, biz orada 9700 kişiden fazla Üstat ile birlikteyiz. Hepimiz daha önce insan formuna girdik. Biz bunun nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. Biz konuşmak, paylaşmak için bir araya geliyoruz, biz akşamdan kalmalık durumu yaşamadan çokça içiyoruz, biz kötü sigaralar ve güzel sigaralar içiyoruz. Öyle bir yer var ama evet ve sizin de orada olmanız, sizin de Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde olmanız için çok da uzun bir zaman kalmadı.
Ama ben ilerisini planlamak, sırada ne var diye bakmak üzere yeni bir isim buldum. Ben bu konuda bazı Yükselmiş Üstatlar ile konuştum ve ben yeni Şaud Dizisi için bulduğum terimi söyleyince aralarından bazıları aslında küçük bir şok geçirerek, "Siz gerçekten hazır mısınız? Siz gerçekten hazır mısınız?" diye sordular. Ben de, "Şey, kesinlikle, ben kesinlikle böyle hissediyorum." dedim.
Onlar, "Ama Adamus sanki birçok Şambra şeylerin üzerinde çalışmaya devam etmek istiyor gibi gözüküyor." dediler. (bazı kıkırdamalar) "Onlar araştırmaya ve aramaya devam etmek istiyorlar." Ben de, "Evet, bu doğru ama biz onların engel teşkil etmelerine izin vermeyeceğiz çünkü farkındalığa ulaşmakta olan yeterince Şambra var zaten." dedim. Bunlar belki ufak tefek şeyler olabilir, onlar bir gün büyük farkındalıklar gerçekleştirirken bir başka gün kötü bir durumda oluyorlar tabii ama idrak edenler yeterli sayıda, öbür tarafa geçiş yapan yeterince Şambra var, bunların sayısı - sanırım bu rakam bir tesadüf değil - bugün itibariyle 144 Şambra geçiş yaptı ve aydınlanmalarına izin verdi. Onlar fiziksel bedende kalmadılar ve onlar bu yüzden pişmanlık duymuyorlar. Demek istediğim, onlar burada fiziksel beden içerisinde kalmayı dilediler ama o Farkındalık noktasına gelince, özellikle ölüm yatağınızda, gerçekten kalmadım diye bir pişmanlık olmuyor.
Ama biz o noktaya geldik. yeterince kitle var, bizim yaptığımız şeyle alakalı yeterince ciddi kitle var, biz hazırız. İnanırsınızya da inanmazsınız benim ulağım, bana kanallık yapan Cauldre bile beni, "Sen gerçekten o adı kullanacak mısın? Biz gerçekten hazır mıyız? diye sorguladı.
Ben bunu ona geri yönlendirdim, "Siz hazır mısınız efendim?" Biraz şoke edici oldu. Sonra ne biliyor musunuz, mikrofon geldiğinde çoğunuza olan tipik şeygibi, ben Cauldre'ye, "Hazır mısın?" diye sorunca, o, ned dedi biliyor musunuz? O, "Bunun üzerinde düşünüyorum. Bunun üzerinde düşünüyorum." dedi. Tek ihtiyacım olan şey bir evet ya da bir hayırdı ama "Ben bunun üzerinde düşünüyorum." aldım. Bu kulağa sanki ne gibi geliyor, (birisi "Bilmiyorum" der) "Bilmiyorum." (kahkahalar) Bu kulağa çoğunuz gibi gelmiyor mu? O, burada. O, hazır. O yüzden ben yeni diziyi Gün Işığına Çıkış Dizisi diye adlandırıyorum.
Biliyorsunuz siz bir anlamda bu gezegende yaşam döngülerine batmış bir haldeydiniz. Siz meleksi realitelerden geldiniz, siz bu gezegene iniş yaptınız, Gaia'ya daldınız- şey, şimdi o gidiyor zaten ama siz bir fiziksel bedene bürünmek için ki bu son derece doğal olmayan bir şey, buraya pike yaptınız. Sizin ona alışmanız için Tanrı bilir kaç milyon yıl geçti; siz fiziksel bedene alıştınız ama o yine de doğal değil. Siz onun tuhaflıklarını, kendine özgü özelliklerini biliyorsunuz. Siz onun hasta olduğunu ve osurduğunu ve bunun gibi şeyler yaptığını biliyorsunuz. (bazı gülüşmeler) ama o yine de yapaydır. Onun doğal bir hal olması asla düşünülmedi ve şükürler olsun ki siz şimdi ondan dışarıya doğru kayıyorsunuz.
Ama siz burada batık hale geldniz. Siz sanki şurada başladınız (bir çemberin tepesini gösterir) ve siz gezegene dalış yaptınız ve siz deneyimden başka hiçbir neden olmaksızın bir yaşamdan diğerine, bir yaşamdan diğerine geçmeye başladınız. Sınavlar yok. Bu, Tanrı'dan ödül kazanmak için değildi çünkü bu Tanrı'nın lanet umurunda değil. Ben uzun bir süre önce Tanrı'nın güzelliğinin bu olduğunu keşfettim. Tanrı bunları bok kadar umursamaz... ben bunları size sizi biraz silkeleyip kendinize getirmek için söylüyorum. Onun umurunda değildir. Bu iyi haber. Eğer siz bunu şimdi anlamıyorsanız daha sonra anlayacaksınızdır. O basitçe umursamaz.
Ama her durumda siz buraya geldiniz ve sadece deneyim için o yaşamları yaşadınız. Hepsi bu. Daha güçlü olmak için değil, kendi başına bir tanrı olmak için değil. Bir şeyleri halletmek için değil, sadece deneyimlemek için. Siz sonra dibe battınız ve o yaşam çemberinden çıkmak için bir yol bulmaya çalıştınız. Siz uyanıştan ve geriye kalan her şeyden geçtiniz ve biz şimdi bulunduğumuz noktadayız - çemberi tamamlayın ve şimdi doğal olmayan halerden gün ışığına çıkın, fiziksel bedenden gün ışığına çıkın, zihnin sınırlarından gün ışığına çıkın, eski kimliklerden gün ışığına çıkın, bunlar güzel hikayeler ama siz şimdi onları bırakıp gün ışığına çıkın.
O nedenle ben önümüzdeki ay başlayacak olan yeni dizimizin adını Gün Işığına Çıkmak koyuyorum ve Yükselmiş Üstatların ve Cauldre'nin sorduğu yeniden soruyorum, biz gerçekten hazır mıyız? Yani Farkındalığın zamanı geldi mi? Ve cevap kesinlikle evet. Evet. Siz bu yükü neden daha fazla taşıyasınız? Siz bunu neden daha fazla uzatasınız? Sizlerden zaten yeterince kişi farkındalığı gerçekleştirmekte. Şu anda yeterince anti yerçekimi işbaşında, yeterince olan var diyebiliriz, siz artık parmaklıkların arkasında değilsiniz; siz farkındalığa doğru yuvarlanıyorsunuz ve ben eğer yapmam gerekirse gelip sizi ona itebilirim.
Neden daha fazla beklenilsin ki? Neden sürekli üzerinde düşünülsün ki? Neden devamlı şeylerin üzerinde çalışılsın ki? Biz bazı sorunları, sizin yolunuzda duran şeyleri basitçe havaya uçuracağız. Biz onları basitçe parçalayacağız. Benim size şimdi bir şey söylemem gerek, sizin yolunuzda duran en büyük şey kendinizsiniz (Adamus kıkırdar), insan benliği ve biz onu havaya uçururken eğleneceğiz. Biz onu yoldan çekerken eğleneceğiz. Onlar tıpkı kaya parçaları gibiler, sanki doğal akışın meydana gelmesini engelliyorlar. Biz basitçe havaya uçuracağız. Süreç insan için sıkıntı yaratmayacak. İnsan aslında gizlice, belki o kadar da gizlice değildir, bizim onları havaya uçurmamızı umuyor.
Ve insan bir açıdan bağırıyor, "Ah! Sen şeyleri havaya uçuramazsın. O şeklide konuşmamalısın Adamus! Şeyleri havaya uçur ve barış ve sevgi ve sevinç olsun." Eh, biz basitçe havaya uçuracağız ve insan bunun için çok şükran duyacak çünkü insan çünkü insan uzun zamandır oturmuş yolda duran o kayaları izliyor, yoldaki kayalara şaşırıyor, "Kayalar neden burada? Kayalar bana ne anlatmaya çalışıyor?" (kahkahalar) "Ben belki kayaları olan diğer insanları ararsam biz yoldaki kayalar konusunda konuşabiliriz." (kıkırdamalar artar) ve hiçbir şey yapılmaz.
Geriye o kadar az şey kaldı ki, bu bir açıdan korkutucu ama bir açıdan da eğlencelidir. Biz başlayacağımız yeni dizimizde bunu basitçe yapacağız. Yeni hayat, gün ışığına çıkmak, etrafta asılı duran tüm ıvırı zıvırı bırakmak. Zaman geldi.
Biliyorum... salondaki enerjileri bir anlığına hissedin, internetten izleyenler de. sadece enerjileri hissedin.
(duraklama)
Ben Gün Işığına Çıkmak Dizisi'ne başlayacağımızı söylediğimde - "Aha sıçtık! Ah, evet! Aha sıçtık! Ah, evet!" oluyor. (bazı kıkırdamalar) "Biz gerçekten hazır mıyız? Evet, hazırız. Ben öyle düşünmüyorum." (Bazı kıkırdamalar) Eğer siz geri durup bir anlığına hissederseniz bunun ilginç bir çatışma olduğunu anlarsınız. Sonra insan tabii, "Neler olacak?" diye sorar ve Üstat, "Lanet olası kimin umurunda?" diye cevap verir. (bazı kıkırdamalar) Ben'im, "Hey, yaratımına doğru yürü." der. Hepsi bu. Hepsi bu. Neler olacağının bir önemi yok. Gün ışığına çıkmak şimdi gerçekten kendi yaratımınıza yürümek demektir. Tanrı'nın yaratımına değil. Aslında Tanrı yaratmaz. Hayır, Tanrı yaratmaz. Bu kandırmacadır. Siz kendi bilinçli yaratımınıza yürüyeceksiniz, o halde endişelenecek ne olabilir ki? Yani Üstadın bilgeliği ve Ben'im'in bilinci ile birlikte hepsi size ait. Bizim şimdi yaptığımız şey bu, gün ışığına çıkmak.
Eğer sizin endişelenmeniz değil farkında olmanız gereken bir şey varsa, biz farkındalığı gerçekleştirirken herhangi bir şey varsa bu sizi kitle bilincinden, diğer insanlardan her zamankinden daha fazla ayrı tutacaktır. Bu, sizi her zamankinden daha fazla farklı hissettirecek, bazı şeylerin üstesinden gelmek belki daha zor olacaktır ama bu bir süre sonra yatışır ve siz, ah, nasıl bir izin Verme alanında olduğunuzu keşfedersiniz. Cauldre "barış" diyecekti ama ben o kelimeyi kullanmak istemiyorum.
Siz kendinizle, insanla, Üstatla, Ben'im ile birlikte öyle bir İzin Verme alanında olacaksınız ki çok yakında diğer insanlar sizi pek ilgilendirmeyecek. Bazılarınız seslere karşı, başkalarının enerjisine karşı, şehirlerde olmaya, havaya, çevresindeki her şeye, cep telefonu veya Baz İstasyonu veya sadece sesler gibi her yerde olan görünmez enerjilere karşı aşırı hassas oldu. Siz bunlara karşı gerçekten aşırı hassas oldunuz ama bunlar yerine oturacak çünkü siz derin farkındalığa giriyorsunuz - sadece zihinsel değil ama gerçek idrake - "Bu bana ait değil. Hiçbirisi bana ait değil." Siz çok onaylayıcı olabilirsiniz ve bunların size işkence etmesi gerekmez. Sizin bu enerjilerle ve hassas durumunuzla mücadele etmeniz gerekmez. Onlar aniden gelip geçmeye başlarlar ve siz, "Ah, ben onların orada olduğunun farkındayım. Ben diğer insanların enerjisinin bazen ne kadar berbat olabileceğinin farkındayım. Ben farkındayım ama bunlar artık bana ait değil. Benim değil " dersiniz.
Siz bir süre sonra dramda oynamayı özleyebilirsiniz, siz, "Ben iyi bir dramı gerçekten özledim." dersiniz ve dram arada bir eğlencelidir de. Siz bunu fark edip, "Ben gerçekten iyi bir dramı özledim." dersiniz, eğer siz yediklerinizi gerçekten takip ediyorsanız ki bunu yapmamalısınız ama siz eğer yediklerinizi takip ediyorsanız, "Ah, sadece bir pizza. İki ay oldu. Sadece bir pizza!" dersiniz. (bazı kıkırdamalar) Bu neden böyledir - ben anlamıyorum - tüm dünyadaki insanlar pizza ve patates kızartması için can atıyorlar. (kıkırdamalar artar) Onlar seviyorlar. Siz aniden şunu fark edersiniz, "Ben biraz pizza yiyebilirim. Ben biraz dram oynayabilirim. " ama Üstat olarak farkındasınızdır,, "Ben bunu basitçe sadece eğlence ve deneyim için oynuyorum ama bu bana ait değil." dersiniz.
Yani sizin gün ışığına çıkmanız ile ilgili bir şey olduğunda bu sizi diğer insanlara, kitle bilincine karşı bir süre mesafeli hissettirecektir ve bu iyidir. Bu iyidir. Biliyorsunuz buraya ulaşmak aslında uzun, uzun bir zaman aldı. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, siz aslında yaşamlar boyu bir yabancı gibi hissettiniz, siz yaşamlar boyu biyolojik ailenizin bile gerçekte sizin olmadığını hissettiniz. Bilirsiniz işte, aranızdan kaç kişi evlatlık alınıp alınmadığını merak etti? Aranızdan kaç kişi evlatlık olmayı diledi? (bazı kıkırdamalar) Siz, o "yabancı" enerjisini yaşamlardır hissediyorsunuz ve biliyorsunuz Tobias sizinle çalışırken en büyük zorluğu bu durumu düzeltmeye çalışmayı kesmeniz gerektiğini size fark ettirirken yaşadı. Bu basitçe işe yaramaz. Siz bunu basitçe yapamazsınız ama siz bunu birçok yine de birçok yolla denediniz. Ah, sizin orada, dışarıda uyum sağlamaya ve normal olmaya çalıştığınız kaç evliliğiniz var? Ve bu işe yaramadı ve ben şimdi sizin bu noktada bunu kabul edebileceğinizi düşünüyorum. Siz bunu serbest bırakabilirsiniz.
Diğer insanların arasında olmak, kitle bilincinin içinde olmak size biraz daha zor gelecek ama sonra düzelecek - gerçekten düzelecek - ve biz bu 20 yıl sonra olacak demiyoruz. Bu, çok kısa bir zaman sonra düzelecek ve bunun yerini onlar için üzgün hissetmeden, onları kabul etmek alacak. Onların yüzüne karşı gülmeden yoğun bir mizah duygusu olacak. Yoğun bir mizah duygusu. İlk başta bazılarınız, "Ah, ben bu insanları alıp silkelemek ve 'İşte temel şeyler, 'izin vermek ve nefes' demek istiyorum." diyecek ve sonra kendinize gülecek ve bunun iyi bir şey olmadığını fark edeceksiniz. Onlar kendi yolculuklarını yapıyorlar. Onlar hazır olduklarında, onlar bir gün hazır olduklarında, ah, onlar en kötü, en umutsuz anlarında, karanlığın en karanlığındayken, hayatlarında her şey paramparça olurken - siz bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuz - işte onlar o anlarda size veya sizin gibi birine gelip, "Bu nedir? Bu nedir? Ben bu değişimi senin hayatında gördüm, sen ne yaptın? Kutsal bir su mu içtin?" diye soracaklar. (Adamus kıkırdar) "Ya da kutsal bir müzik mi dinledin?" Siz bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuz.
Ve sonra siz durup derin bir nefes alır ve bunun oldukça basit olduğunu fark edersiniz. Siz dönüp kendi yolculuğunuza bakarsınız ve her şey oldukça basittir ama siz onu karmaşık hale getirmişsinizdir. Her şey gerçekten çok güzeldir ama siz hep Farkındalığınızın veya gerçekleşmekte olan Farkındalığınızın yumuşak karnına bakıyordunuz.
Ve bu eğlencelidir çünkü bazen sizinle yapılan çalışma gibidir özellikle de Tobias'ın sizinle çalıştığı zamanlarda olduğu gibi. Ah! Her gün bilek güreşi tutar gibiydik ve ikimize edilen küfürler, kötü sözcüklerle anılmamız ve öfke ve hoşgörüsüzlük ve... ama biz sadece derin bir nefes aldık ve gülümsedik çünkü biz bu noktaya geleceğinizi biliyorduk. Ben şeyleri devamlı ve devamlı yinelemeyi sürdürdüm. Ben Tobias'ın yıllarca söylediği şeyleri tekrar ettim. Ve yineledim, "Ve ve İzin Vermek. Ve ve İzin Vermek." Şimdi nihayet oluyor. Biz burada Gün Işığındayız.
İlginç olacak. Toplatılarımız, Şaudlarımız, böyle bir araya gelmemiz, onlar bazı dönüşler ve dönemeçler almak zorunda olacaklar çünkü her şey sadece eski sorunların sizden çıkarılıp atılmasıyla sınırlı olmayacak ama şeyle ilgili olacak, yeni bir yaşam şekliyle, bunu nasıl yaptığınızla ve nelerin meydana gelmesiyle. Geçmişin kalıntıları yine olacak. Baştan çıkarma, yerçekiminin sizi eski yollara çekmeye çalıştığı zamanlar olacak. Biliyorsunuz biz bunlarla savaşmayacağız. Biz bunları sadece büyük bir bilgelikle ve mizah duygusuyla izleyeceğiz. Gün Işığına Çıkmak dizimizde bizim gittiğimiz yer bilgelik ve mizah olacak. Bu, Kuthumi'nin sahip olduğu bir nitelik - bilgelik ve mizah - ve enerji enerjinin size hizmet etmesi ama bilgelik ve mizah - nasıl harika bir yaşam şekli. Aynı anda bilge ve komik olmak. Oldukça heyecan verici.
İşte bunların hepsi oluyor. Bu o kadar... bazen bazılarınız bunun çok hızlı meydana geldiğini söylüyor. Gezegen değişirken bunların hepsi oluyor. Biliyorsunuz ben bazı gezegensel değişimler konusunda konuşuyorum, diğerleri bu konuda benden daha çok konuşuyorlar ama ben insan bilinci seviyesinde, gezegen, yeşil gezegen seviyesinde gezegensel değişimlerden bahsediyorum. Bunu hala reddeden birçok insan var; onlar reddediyorlar. Bunlar mutlaka Şambra diye bir şey yok ama insanlar genel anlamda olanları reddediyorlar. Onlar bu değişimlerin olmasını istemiyorlar. Değişim her yerde, her gün oluyor ve giderek daha da, daha da hızlanıyor. O nedenle birçok insan kabuğuna çekildi, evlerine, işlerine, saklandı. Onlar şeylerin değişmesini istemiyorlar. Onlar şeylerin olduğu gibi kalmasını istiyorlar - belki biraz daha cilalı, biraz daha hoş olabilir ama temelde aynı - ve bu imkansız olacak. Dünyada meydana gelen değişimleri yadsıyan çok insan var, değişimler daha önce olmadığı kadar hızlı ortaya çıkıyorlar.
Siz zaman zaman dünyada meydana gelen değişiklikleri istememek yönünde eğilim gösterebilirsiniz, her şeyin olduğu gibi kalmasını isteyebilirsiniz. Bu olmayacak. Değişi kötü de olmayacak, iyi de olmayacak. Sadece olacak. Her şey sadece değişiyor.
Asıl nokta sizin tüm bu değişimlerden geçmiş olmanız. Siz bu değişiklikler konusunda aslında gerçekten bilince önderlik ettiniz. Değişim şimdi dünya çapında oluyor ve insanların yakında gerçekten uyanmaları ve onların bildikleri dünyanın, onların birçok yaşam süreci geçirerek deneyimlediği dünyanın hızlıca değiştiğini fark etmeleri gerekiyor. Bu değişim sadece Gaia'nın gitmesi ile alakalı değil, teknoloji değişiyor. Teknolojiden de fazla insanlardaki bilinçte değişim oluyor. Dünyayı gerçekten değiştirecek olan şey sizin gibi burada bedenli olarak, farkında olarak kalacak olan insanlardır; çıkıp kamuya açık yerlerde dua edenler değil, dışarı çıkıp birinin inançlarını değiştirmek isteyenler değil, bisikletle gezip insanların kapısını çalanlar değil ama sadece ışığını yayanlar. Bu kadar, sadece ışığını yayanlar. Değişime daha çok yol açan şey budur.
Bilirsiniz işte ben yıllar önce Kuantum Sıçramadan bahsetmiştim. Ben, gezegende sağlık, teknoloji, finans, üretim, enerji ve her konuda meydana gelen değişimlerden bahsetmiştim ve bunların hepsi bilinç nedeniyle oluyor. Bunlar bilinç olmasa meydana gelmezdi, bu sadece sizin için değil, gezegendeki bir sürü insan için geçerli.
O halde hadi güzel, derin bir nefes alalım.
Biz Gün Işığı'na Çıkış dizisine başlıyoruz. Ben bu dizi için gösterebileceğimiz güzel bir açılış videosu olsun isterim. Gün Işığı'na Çıkış Dizisi'ni yapıyoruz. Biz bunu yapıyoruz.
Ve bu tamamen temizlenmiş bir ev de gerektiriyordu. Bizim kendimizi odaklamamız gerekti. Bedenli Farkındalıklarına gerçekten, gerçekten, gerçekten izin verecek olanların diğerlerini kovmaları gerekiyordu çünkü onlar - şey ben gerçekten dürüst olacağım - onlar enerjisel olarak besleneniyorlardı. Onlar sizin burada yaptığınız işten, sizin adanmışlığınızdan nemalanıyorlardı. Onlar enerjilerden beslenmeye çalışıyorlardı ve bizim onları ayrılmaları için davet etmemiz gerekti ve onlar da bunu yaptılar. O nedenle önümüzdeki birkaç yılda siz, diğer Şambra, ben, biz çok odaklanmış olacağız - nodaklanmış tam olarak doğru kelime değil - biz çok fazla deneyime gireceğiz. Bizim önümüzdeki birkaç yılda yapacaklarımız net olacak. Ondan sonra dikkatli olun. Burada vaziyetler çok farklı olacak. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, yaptıklarımız ve deneyimlediklerimiz konusunda çok net olan bu birbirine yakın, sıkı sıkı bağlanmış grupla olacağız. Güzel.
Güzel, derin bir nefes.
Şambra Bilgeliği
Şimdi, Linda mikrofon lütfen, bu benim yapmayı en sevdiğim şeylerden birisi. Şambra Bilgeliği zamanı. Linda mikrofon lütfen.
(Şambra Bilgeliği videosu gösterilir ve bazı kıkırdamalar)
Tamam. Mikrofon açık mı?
LİNDA: Hayır. (kıkırdamalar artar)
ADAMUS: Mikrofonu birine verelim ve onlar kendi bilgeliklerini paylaşsınlar ve... (Adamus kısık sesle söylenir) Güzel. İşte...
LİNDA: Neden bana bakıyorsun?
ADAMUS: Çünkü mikrofonu sen tutuyorsun.
LİNDA: Ben, ben... o kumanda.
ADAMUS: Peki. O zaman soru.
LİNDA: Ben sadece hizmetteyim.
Soru 1
ADAMUS: Biz geçen ayki toplantımızın sonunda bir şey kahhında konuştuk. Ben, "Neler olduğunu biliyorsunuz. Bu enerji, bu dinamik var. Biliyorsunuz, biz giderek ve giderek saf Farkındalığa yaklaşıyoruz ve lanet olası ne oluyor? Neden şeyler darmadağın oluyor gibiler? Neden siz bir adım ileri, beş adım geri atıyor gibisiniz. Bunlar neden oluyor?" diye sordum. Ben, "Şey, siz kendinizi sınıyorsunuz." dedim.
Bunu yapan Ruh (Spirit) değil. Bunu yapan hiçbir şey değil. Siz kendinizi sınıyorsunuz ve bu doğal, doğal olmayan olgu tüm Yükselmiş Üstatlarda ortaya çıktı. Siz kendinizi gerçekten sınadığınız bir dönemden geçiyorsunuz. Siz bu Farkındalığa o kadar yakınsınız ki neredeyse onun tadına bakabilirsiniz. Siz onun anlık görüntülerini gördünüz. Siz bir deneyim ya da birçok deneyim yaşadınız. Siz bir sürü, "Aha" anı yaşadınız ve siz basitçe onun burada olduğunu biliyorsunuz. Siz onu neredeyse koklayabilirsiniz. Siz onu neredeyse hissedebilirsiniz. Bu o kadar gerçek ki rüyalarınıza bile giriyor. Şu anda sizin rüyalarınızda meydana gelen şey Üstadın bilgeliğinin gelişi ve çok derinlerde olan tutulan şeylerin bilgeleştirilmesi. Yani, o, rüya halinize bile girip bir sürü çöpü temizliyor. Ben bugünlerde rüyaların oldukça rahatsızlık verici olduğunu ve bu durmun daha da, daha da süreceğini biliyorum çünkü siz bu sorunlara sonsuza kadar tutundunuz. Kendinizi sınıyorsunuz. Bu tüm Yükselmiş Üstatların Aydınlanmadan önce yaptıkları bir şey. Onlar Farkındalığın zaten burada olduğunu fark ettiklerinde, Farkındalığın farkındalığı onların kendilerini sınamalarına neden oluyor. Ben geçen ay dedim ki: “Geri çekiliyorum. Bir ara verdim. ”Ben çoğu zaman hepinizin yanındayım - çoğu zaman. Bizim bazen uzun sohbetlerimiz oluyor ve ben sizin arada bir bana küfür ettiğinizi biliyorum ama bu sorun değil. İşte ben bu yüzden buradayım ama siz kendinizle ve testlerinizle başa çıkmak zorunda kalın diye ben ayrıldım.
O halde soru - ve benim bugün birkaç Şambra Bilgeliği sorum olacak - soru şu, siz kendinizi nasıl sınadınız? Siz kendinizi sınamak için hayatınızda ne yaptınız? Linda, lütfen.
LİNDA: Iyy! Ellerini ayak parmaklarına dokundurma. Iyy!! (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Peki. Bizim Linda için - nasıl denir - o antiseptik ıslak mendillerden almamız lazım ve mikrofon lütfen, evet.
STEPHAN: Çok geç.
ADAMUS: Mikrofonu uzatmadan ellerinizi ayak parmak uçlarınıza dokundurmayın lütfen. (kahkahalar)
STEPHAN: Şimdi bende.
ADAMUS: (kıkırdar) Evet.
STEPHAN: Ben nasıl...
ADAMUS: Sen kendini nasıl sınadın?
STEPHAN: ben geçen ay kendimi sınadığımın farkında değilim.
ADAMUS: Peki. kendini sınaman gerekmiyor, hadi şimdi sadece bir oyun oynayalım.
STEPHAN: Tamam.
ADAMUS: Ben bunu Bilincin Hareketi diye adlandırıyorum. Eğer kendini sınayacak olsaydın bunu nasıl yapardın? Biz sadece bir oyun oynuyoruz.
STEPHAN: Doğru.
ADAMUS: Sen ne yapardın?
STEPHAN: Şey, bu şey gibi, bilirsin işte, yeni bir şey aldığımda, bir yazılım ya da her neyse nonun çalıştığından emin olmak istersiniz.
ADAMUS: Kesinlikle.
STEPHAN: Yani belirsizlikleri ve programı denemek için her türlü testi yaparsınız.
ADAMUS: Kesinlikle yazılımı denersin ama peki ya hayatın? Sen hayatına da tıpkı bir yazılıma yaptığın gibi test yapıyor musun?
STEPHAN: Şey bir açıdan bunu hayal edebiliyorum, bilirsin işte, yapmak istediğin şey belirsizliklerden kurtulmak.
ADAMUS: Ah, ah. Ah, ah. Doğru, doğru. Peki sen bunu kendin nasıl teste tabi tutuyorsun?
STEPHAN: (duraklar) Şey, güzel soru. (kıkırdarlar)
LİNDA: Ahh! Bu…
ADAMUS: Alo! Evet, bu güzel bir soru.
STEPHAN: Bu güzel bir soru.
ADAMUS: Bu, bilirsin işte, cevap her zaman, "Ben henüz cevabın farkındalığına varıyorum." şeklinde olabilir. (kahkahalar)
STEPHAN: Kesinlikle.
ADAMUS: Bunun anlamı, "Bilmiyorum"dur ama en azından ağızından o sözler çıkmamış olur. yani kendini sınamak. Sadece bir anlığına numara yap.
STEPHAN: yani kendimi sınıyor olsaydım.
ADAMUS: Evet, evet. Bunu nasıl yapardın?
STEPHAN: Bunu nasıl yapardım?
ADAMUS: Evet. Mm hımm. Peki bu arada bunu şimdi yapıyor musun?
STEPHAN: Evet.
ADAMUS: Evet.
STEPHAN: Yani, biliyorsun işte, sanırım, biliyorsun, sınadığım şey mi?
ADAMUS: Evet.
STEPHAN: Ve sonra her şekilde bunun yine de faydasız olduğunu anlarsın.
ADAMUS: Evet, evet.
STEPHAN: Bu...
ADAMUS: ben gerçekten açık sözlü olacağım yoksa bu böyle devam edip duracak çünkü...
STEPHAN: Biliyorum.
ADAMUS: … bu testi kendin için yaparsın. Netlik eksik, "Ben nereye gittiğimden, ne yaptığımdan emin değilim. Herhangi bir söz vermeyeceğim. Şunu yapmayacağım - ben istemiyorum..." Netlik yok. Yani sen kendini sürekli berrak olmayarak sınıyorsun demektir.
STEPHAN: Mm hımm.
ADAMUS: Hayır, şu anda mikrofona konuştuğun şekliyle ve...
STEPHAN: Ben netim. Evet. (kıkırdarlar)
ADAMUS: Şey, sen net olmamak konusunda netsin. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, birisinin kendine yaptığı harika bir sınavdır. Ben seni didelemiyorum ama bu sandalyede oturduğun için dideleyeceğim. Hayır ve bu kendini suçlu hissedeceğin bir şey değil. Bilirsin işte test böylece belirsiz kalır.
STEPHAN: Evet.
ADAMUS: Evet. "Ben belirsiz kalmaya devam edebilir miyim? Ondan sonra sen bazı günler kalkar ve "Cevapları bilmeyi dilerdim. Olmasını isterdim. Bilişin burada olmasını isterdim. Her şey konusunda vizyonum olsun isterdim. Eh, ben belirsizliğe dönüyorum." Bu bir çeşit test. Bu sanki ters bir test.
STEPHAN: Doğru. Yani bu durumlar oluyor ve sonra aniden netlik oluyor. Bu, bilirsin işte, birkaç gün sürüyor...
ADAMUS: Peki o zaman neden yeniden belirsizliğe dönüyorsun?
STEPHAN: Belirsizlik.
ADAMUS: Evet. Neden oraya geri dönüyorsun? Bunu yapmak zorunda değilsin.
STEPHAN: Şey, bu sadece, bilirsin işte, bu sadece insan olmanın bir parçası sanırım.
ADAMUS: Hayır, değil.
LİNDA: Hımmm.
ADAMUS: Hayır, değil. hım, hım. Hayır. Bu en fazla senin insan deneyiminin bir parçası olabilir.
STEPHAN: Doğru.
ADAMUS: Ama kitapta bir şey yok. Ben insan olma kitabına baktım. Orada belirsiz olunması gerektiği yazmıyor.
STEPHAN: Ama biliyorsun geçmişten gelen şeyler var.
ADAMUS: Yani birisinin yeniden belirsizliğe dönmesi büyük bir sınav.
STEPHAN: Doğru.
ADAMUS: Ve bunu belirsizliği giderip netliğe kavuşup kavuşmayacağını görmek için yaparsın.
STEPHAN: Ve gurur duymak için.
ADAMUS: Evet ve bu bir eleştiri değil bir gözlem ve çoğunuz bunu yapıyorsunuz. Şöyle denir, "Ben bir süre belirsiz olacağım." tuhaf bir test. sen net olmak istiyor musun?
STEPHAN: Evet.
ADAMUS: Güzel. Bu netti. Güzel. Güzel. Kendini netlikten yoksun bırakarak sınama.
STEPHAN: Peki.
ADAMUS: Evet. Bu kadar.
STEPHAN: Kolaymış.
ADAMUS: “Kolay” diyorlar. (kıkırdarlar)
STEPHAN: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Kendinizi nasıl sınıyorsunuz? Kendinizi nasıl sınıyorsunuz? (Linda mikrofonu silerken gülüşmeler olur)
STEPHAN: Ayağımı yıkamıştım. Onlar temiz! Benim ayaklarım temiz!
ADAMUS: Ya da burnunu karıştırma! (kahkahalar artar)
LiNDA: Şiştt! (Alice'in başına vurur gib yapar)
ADAMUS: Linda, sen… (Linda, Alice mikrofonla müstehcen bir şey yapınca boğulur gibi olur) Linda, belki o eldivenleri getirmek istersin...
LİNDA: Ben neyi getireceğimi... evet, evet!
ADAMUS: Plastik eldivenleri getir.
LİNDA: Plastik eldivene ihtiyacım var.
ADAMUS: Evet, evet, evet.
LİNDA: Bu çok fazla. (Alice başka bir şey yapar) Ah! (laughter) Ben gidip...
ADAMUS: Hey, hepimiz bir aileyiz! (Adamus kıkırdar)
LİNDA: Ögh!
ADAMUS: Hepimiz bir aileyiz! Sen nasıl test ediyorsun? Yani nasıl sınıyorsun demek istiyorum? (kahkahalar artar) Sen kendini nasıl sınıyorsun?
ALİCE: Evet, ben Stephan konuşurken bunu düşündüm. Ben de aynı şeyi, kendimi sınamadığımı söyleyerek başlardım söze.
ADAMUS: Gerçekten mi?
ALİCE: Ama dur.
ADAMUS: Ya, ya, ya.
ALİCE: Bekle. Bir dur. Geçen ay muhtemelen çünkü Keahak filan vardı ve buraya da geldim çok farkındalık hissettim.
ADAMUS: Evet, evet.
ALİCE: Ve sonra hissetmediğim zamanlar oluyor ve bu hissetmediğim zamanlarda ben, "Nasıl olur?" diyorum. Yani, ah, neden o şekilde kalamıyorum? Sonra cevap kendimden geliyor. Bunun cevabı olduğunda bunun hala bedene, insan bedenine aşırı gelmesi.
ADAMUS: Doğru.
ALİCE: Ve o nedenle ben kendimi sınadığımda farkındalığa adım atıp ayağını geri çekmek gibi oluyor, "Aah! Şey, ne kadar güçlü. Off! Geri dön."
ADAMUS: Evet.
ALİCE: Yani benim için... bu bir anlam ifade ediyor mu bilmiyorum.
ADAMUS: Kesinlikle. Bu suya tüm bedeninle girmeden ayağını sokmak gibi bir şey.
ALİCE: Mm hımm.
ADAMUS: Senin ve birçok Şambranın en büyük korkusu - biyoloji. "Bedenime ne yapacak?"
ALİCE: Doğru. Kesinlikle.
ADAMUS: Biliyorsun işte, zihnin, zihinsel dengen iyi.
ALİCE: Mm hımm. Mm hımm.
ADAMUS: Ama şu var, "Lanet olası beni öldürecek mi?"
ALİCE: Mm hımm.
ADAMUS: Bilirsin işte, kalp krizi? Hastalık? Bunun gibi şeyler. Sen tıp alanında çalıştın ve bedenin yapısal özelliklerini biliyorsun yani aslında biraz korkutucu. Sen o tıbbi bilgileri unutsan daha iyi olurdu.
ALİCE: Evet, şaka değil. (kıkırdar)
ADAMUS: Ama bu büyük bir - kendini sınama, "ben kendime biraz farkındalık vereceğim sonra geri döneceğim. Hala hayatta mıyım?"
ALİCE: Evet.
ADAMUS: “Bir hastalığım var mı?”
ALİCE: Kesinlikle.
ADAMUS: Yani, evet.
ALİCE: Kesinlikle. Tam olarak doğru.
ADAMUS: Şöyle diyelim... bedenin bundan dolayı yumruk yiyor ama her seferinde dur, başla, dur, başla yaptığında daha çok yumruk yiyor.
ALİCE: Hım.
ADAMUS: Peki basitçe ona gitsen ne olur? Sınamaya son vererek. en kötü ne olabilir bedenine?
ALİCE: Ya. Evet. Ben bunu çocuklarıma söylüyorum, "Olabilecek en kötü şey ne? Ölürsün. Geri gelip yeniden yaparsın."
ADAMUS: Hayır, hayır. Geri gelmene gerek yok.
ALİCE: Ben geri gelmek istemiyorum. (kıkırdar) Evet.
ADAMUS: Ama bu ölüm korkusu çok fazla,şey, bu da bir açıdan bir sınama ama o da başka bir hikaye. Ama ölüm korkusunun ötesine geçersen... şimdi öl. Onu aş, biz bunu bazı toplantılarımzıda yaptık. ölümü yoldan çek. Zaten bir şekilde öleceksin.
ALİCE: Mm hımm.
ADAMUS: Yani istesen de istemesen de öleceksin demek istiyorum. Ama hadi gerçekten yeni biyolojiyi içeri getirelim. Enerjisel düzeyde, sadece tıbbi düzeyde değil senin biyolojiye dair çok uyumlu bir anlayışın var. Sen şimdi bunun, gelmekte olan ışık bedenin dinamiğini gerçekten anlayacak kadar mükemmel olacak mısın? Yap bunu. Örnek ol.
ALİCE: Evet. Evet. Evet. Evet.
ADAMUS: Sen tıp ve enerji anlayışınla örnek ol. Onu içeri getir ve sınamayı bırak.
ALİCE: Anladın.
ADAMUS: Evet. Güzel.
ALİCE: Mm hımm.
ADAMUS: Teşekkürler. Teşekkürler. Ahh! Bunu dört gözle bekliyorum. Sana gereken tek şey sadece ruhsattı. O kadar. Senin sadece sana, "Bunu yapmakta bir sorun yok. Sadece yap." denmesine ihtiyacın vardı. Evet. Birkaç tane daha. kendinizi nasıl sınıyorsunuz?
ANDY: Ah, test, evet.
ADAMUS: Test.
ANDY: Gerçekten ben daha çok kendimden şüpheleniyorum. Biliyorsun yıllar önce...
ADAMUS: Şey, o test değil.
ANDY: Evet, şey, yıllar önce ben şöyle düşündüm, "Biliyorsun tüm korkularından kurtulmalısın."
ADAMUS: Doğru.
ANDY: Biliyorsun, normalde hiçbir şeyden korkmuyorum ama sonra sen geliyorsun ve düğmelerime basıyorsun. (Adamus kıkırdar) Sanırım ben kendimden korkuyorum. Sanırım başarmaktan korkuyorum.
ADAMUS: Doğru. Neden?
ANDY: Şöyle ki...
ADAMUS: Yani biraz başarıp sonra - baam! - şeklinde her şey,n gittiği o komik durumu mu yaşıyorsun?
ANDY: Evet. Ben, geçmiş yaşamlara dair memnuyiyet verici ve başarılı olmayan vizyonlar görüyorum.
ADAMUS: Banka hesabında çok para var mı?
ANDY: Şimdi biraz var evet.
ADAMUS: Çok mu?
ANDY: Ahh, çok değil, hayır.
ADAMUS: şey, hım, altı haneli mi?
ANDY: Eh, belki. (kahkahalar)
ADAMUS: ben yediye doğru gidiyordum.
ANDY: Eh, şey, evet, evet. Muhtemelen...
ADAMUS: Peki.
ANDY: … biraz param var. Evet.
ADAMUS: Benim bu konudaki fikrim.
ANDY: Evet.
ADAMUS: Sen başarıdan mı korkuyorsun da kendine...
ANDY: Evet.
ADAMUS: … fazla değil ama göreceli bir konfor mu sağlıyorsun? Ve bu sadece para ile ilgili değil. Ben onu sadece örnek olarak kullanmıştım ama...
ANDY: Evet, basitçe her şey çünkü...
ADAMUS: … ilişkiler?
ANDY: Çok başarılı olunca hedef haline gelirsin, "Ah! Şey, biliyorsun, bu herifte çok para var. Hadi gidip onun parasını alalım. Bu herifin büyük bir işi var belki bana iş verir." gibi. Bu tıpkı...
ADAMUS: Bunlar sadece senin duyduğun şeyler.
ANDY: Evet.
ADAMUS: Dışarıda senin bilmediğin çok parası olan bir sürü insan var çünkü onlar... ben "göt" diyecektim. (Linda daralır)
ANDY: Söyle. Sorun değil.
ADAMUS: Ama söyleyeceğim. Onlar paralarını göstermiyorlar. Biliyor musun gezegende sessiz duran gerçekten çok zengin insanlar var. Onlar başkaları bilmesin diye enerjisel olarak kırmızı işaret fişeği ile renk vermiyorlar. Onlar yaşamlarında bolluğa izin veriyorlar ve bunu size göstermek zorunda değiller. Siz sadece hedeflerine ulaşanları duyuyorsunuz çünkü bunu onlar istiyorlar aksi halde onlar herkes onların arkasından gitsin diye kırmızı işaret fişeğini ve havai fişakleri koymazlardı.
ANDY: Bu hoşuma gitti. Teşekkür ederim.
ADAMUS: Ne için?
ANDY: Bu bilgiler için.
ADAMUS: Ah, güzel, güzel.
ANDY: Farklı bir düşünce.
ADAMUS: Yani sen kendini, ah, gücünl, başarınla, kişi olarak sınıyorsun ve bu durmadan, durmadan tekrar ediyor. Ben hizalanan bazı ilişkiler görüyorum.
ANDY: Evet. ah, evet. Evet.
ADAMUS: Evet. ah, evet! (Adamus kıkırdar)
ANDY: Evet, evet, evet.
ADAMUS: Doğru. Evet.
ANDY: Sulanmış bir mesele. (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Evet, evet. O halde Andy, kendini neden o şekilde sınıyorsun?
ANDY: (duraklar) Sanırım özden korktuğum için.
ADAMUS: Peki.
ANDY: Korku burada başarılı oluyor.
ADAMUS: Evet. Peki farkındalık, o da başarının bir formu değil mi? Bilirsin işte, uzun zamandır üzerinde çalıştığın bir şey? Başarılı olma korkun varsa farkındalığa nasıl ulaşabilirsin ki?
ANDY: ben o korkudan kurtulmak istiyorum.
ADAMUS: Evet, peki. Neden kurtulmadın? (bazı kıkırdamalar)
ANDY: Belki benimyenşden "Dur" videosunu izlemem gerekiyordu. (bazı kahkahalar)
ADAMUS: Bu iyiydi.
ANDY: Evet, evet. Bu iyiydi. Bu hoşuma gitti.
ADAMUS: Ama hayır cevap açık: çünkü sen hala bundan kayif alıyorsun aksş halde bunu yapmazdın. Bu, bilgelik ve mizahın harmanlandığı basit şelerden birisi. Eğer hoşlanmadığın bir şey yapıyorsan bunun sebebi muhtemelen hoşlandığın içindir. Sen ondan hala bir fayda sağlıyorsundur. Sen ondan hala bir şey alıyorsundur. O zaman oraya odaklan - sen ondan hala nasıl bir fayda sağlıyorsun? - sonra da bunu sona erdir.
ANDY: Evet. Evet. Belki konfor, eh - eskiden buna ne denirdi? - en iyisi bildik olan şeytan.
ADAMUS: Doğru. Doğru. Evet. Ve bunun para veya başarı veya herhangi bir şeyle bir alakası yok ama Farkındalıkla alakası var ve eğer kendinden korktuğunu, kendinden şüphe ettiğini söylüyorsan bunu olduğu gibi farkındalığa bağlarsın.
Biraz geri dur ve hayatındaki enerji kalıplarına bak - ilişki, para - ve sen geçmişte para konusunda çabaladın ve ondan sonra, o, daha kolay geldi. İlişkiler, para ve senin bedenin, senin biyolojin sorundan fazlası değiller. Bunlara bak ve şimdi bir sonuca ulaştırıp, "Bunlar aslında benim gün ışığına çıktığımda yapacağım şeyler. Ben bunu sınayacağım. Ben bu konularda biraz yoldan çekileceğim ve kendimi hırpalayacağım ve bunların üzerinde çalışmaya devam edeceğim." de.
ANDY: Bu fikir hoşuma gitmedi.
ADAMUS: Güzel.
ANDY: Ama bu muhtemelen benim yaptığım şey değil mi zaten?
ADAMUS: Muhtemelen. Belki. Bilmiyorum. Geçen Şaudda söylenen şey çok açıktı, gün ışığına çıkma noktasına, farkındalığa geldiğinde kendini sınamaya devam edersin. Bu da birçok insanı geri tutan şeydir - testler, testler ve testler - "ben buna layık mıyım? Ben hazır mıyım?" Ve bir de insanların üzerinde düşünmeyi sevdiği ama aslında yapmadığı bir şey var. Biliyorsun bazen rüya gerçeklikten büyük olur. Biliyorsun bazen insanlar aydınlanma konusunda rüya görmeye e konuşmaya devam etmek ister ve onu gerçekleştirmek yerine kurslara yazılır ve bunun gibi şeyler yapar. Benim burada dikkat çekmek istediğim nokta da bu. Evet.
ANDY: Teşekkür ederim. Evet. Sanırım ben sefaletimle rahat ediyorum.
ADAMUS: Evet. Evet. Güzel. O zamana kadar ben bunu hatırlatacağım ve işte herşey o zaman daha sefil bir hal alacak. (kıkırdarlar)
ANDY: Şimdi daha iyi olacak, evet! Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler. İki kişi daha alacağız.
LİNDA: Peki.
ADAMUS: İki tane daha. Siz kendinizi nasıl sınıyorsunuz? Ooh-ooh (Adamus kıkırdar)
ŞAMBRA 1 (kadın): Aman Tanrım! (bazı kıkırdamalar)
ADAMUS: Mümkün olan en kötü korku Şaudda mikrofonun uzatılması. (kıkırdamalar artar)
ŞAMBRA 1: Doğru!
ADAMUS: Sen de ayağa kalkar mısın lütfen?
ŞAMBRA 1: Ah, Tanrım.
ADAMUS: Evet. Seni sahneye alabilirdim ama böyle olsun. Sen kendini nasıl sınıyorsun?
ŞAMBRA 1: Hımm. Bilmiyorum. Kelly, ben kendimi nasıl sınıyorum? (kadın kıkırdar) Bilmiyorum, bu sadece... (Linda daralır ve izleyenler, "Ahhh! derler)
LİNDA: Aaah! Bu tuvalet cevabı. (birisi oradan, "Ah, hayır" der) Ahhh!
ADAMUS: Sen tuvalete gitme fırsatını kullanabilirsin.
ŞAMBRA 1: Tamam.
EDİTH: Çok kötü.
LİNDA: Ona bir şans daha ver.
ADAMUS: Mikrofonu başkasına uzat sen sevmiyorsun. Başkasına uzat. (Adamus kıkırdar)
LİNDA: Tam önüne. Tam önüne. (birisi, "Ellerini yıka" der)
ŞAMBRA 1: Onu tanımıyorum.
ALAYA: Beni mi?
ŞAMBRA 1: Evet. (kıkırdamalar artar) Aman Tanrım.
ADAMUS: İki dakika iyi. Birisi onu alabilir mi - ve erkekler tuvaleti olmalı. (kahkahalar artar)
LİNDA: Ahhh! Onu erkekler tuvaletine gönderemezsin!
ADAMUS: İki dakika yeterli, eğer biiri gelip iki dakika sonra onu oradan çıkarabilirse. iyi madem. Mikrofon şimdi sende. O halde, test. Sen kendine test uyguladın mı?
ALAYA: ben kendimi parayla sınıyorum.
ADAMUS: Parayla.
ALAYA: "Paramı yetirebilecek miyim, yetiremeyecek miyim?" şeklinde.
ADAMUS: Ah!
ALAYA: “Bunun için para harcamalı mıyım?” Ben bununla biraz oynuyorum.
ADAMUS: Gerçekten mi? İnsanlar bunu hala yapıyorlar mı? Paraları varken endişe ediyorlar mı?
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Vay! Vay, vay. Peki. Evet: O halde bana son zamanlarda yaptığın bir örnek ver, mesela gerçekten güzel bir otomobil alayım mı yoksa almayayım mı diye karar vermeye çalıştığın bir örnek.
ALAYA: Aslında bir ev almak.
ADAMUS: Bir ev almak, peki.
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Evet.
ALAYA: Bir ev almak.
ADAMUS: Harika.
ALAYA: Almalı mıyım...
ADAMUS: Aldın mı?
ALAYA: Henüz değil.
ADAMUS: Neden?
ALAYA: Kendimi şu an muallakta hissetmem gerektiğini hissediyorum, daha fazla akışkan, fazla katı değil (Adamus kıkırdar). Benim istediğim… (kahkahalar)
ADAMUS: Makyo! Öhöm!
ALAYA: … mevcut.
ADAMUS: Ne?!! Ne?!
ALAYA: Sadece mevcut, bilirsin işte. Fazla...
ADAMUS: Tamam. Tamam.
ALAYA: Katı değil.
ADAMUS: Ben buna, “Bu senin lanet hayatın” derim. (kadın kıkırdar) Ne kadar zamandan bu yana bir ev satın almak istiyorsun? Kaç zamndır evsizdin?
ALAYA: Ben evsiz değilim.
ADAMUS: Kaç zamandır evin yoktu.
ALAYA: Muhtemelen altı aydır.
ADAMUS: Peki.
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Kaç zamandır ev istiyorsun?
ALAYA: Kendime ait mi?
ADAMUS: Evet.
ALAYA: ben küçük bir kızken arka bahçede bir evim vardı. (kadın kıkırdar)
ADAMUS: Tamam, konuya gelelim.
ALAYA: Ev seviyorum.
ADAMUS: Ve bana tam tersini söylüyorsun.
ALAYA: Şey...
ADAMUS: Ve her şey için hazır ol.
ALAYA: Mm hımm.
ADAMUS: Her yere ev enerjisi yazmışsın. (kadın kıkırdar) Hayır, öyle. Biliyorsun bazı insanlar göçebedir. Sen evcimensin. Orası senin demirlediğin yer. Senin yerin. Senin korunağın. Ve sen kendini hayatın boyunca güvenli bir evin olmasından alıkoydun.
ALAYA: Mm.
ADAMUS: lanet tüm hayatın boyunca.
ALAYA: Beni ağlatacaksın. (kıkırdar)
ADAMUS: Büyüdüğünde evsizdin şimdi yaşayacak bir yerin olduğu açık ama o sana ait değil. Güvenli bir ev sana göre bir şey, alabilirsin - ve yolculuğa çıkabilirsin, istediğin her şeyi yapabilirsin - ama güvenli bir ev olmalı. Ben senin kalbine bakıyorum, orada ve sen şimdi bana şu test bokunu anlatıyorsun, "Ben evsiz kalmak istiyorum." diye. Hayır, ah, ah. Hayır, hayır, hayır, hayır.
ALAYA: Hazır mıyım? (she chuckles)
ADAMUS: Hazır olacak en iyi yer senin kendi evin. Ben sadece... ben sana ne yapıp yapmayacağını söylemeyeceğim ama...
ALAYA: Bu korkutucu. Bu korkutucu.
ADAMUS: Neden?!
ALAYA: Ben - ıh - ben... tuvalete gitmek istemiyorum. (gülerler)
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır! Her seferinde bir kişi.
ALAYA: O zaten erkekler tuvaletini kullandı!
ADAMUS: Hayır, şimdi ev zamanı.
ALAYA: Ah, ev zamanı.
ADAMUS: Şimdi ev zamanı. Kendini sınamayı bırak.
ALAYA: Peki.
ADAMUS: Evi al. Senin içinde çok güvenli olacağın bir evin olacak. Eh, ben birazdan evler hakkında konuşmaya başlayacağım.
ALAYA: Ev. Ev çok iyi bir şey.
ADAMUS: Ev. Evet, ev güzel bir şey.
ALAYA: Ben ev seviyorum. Evet.
ADAMUS: Peki onun özgürlükle ne alakası var?
ALAYA: Bunun anlamı benim...
ADAMUS: Kendini sınıyorsun. aynı şey...
ALAYA: Sen sordun! (güler)
ADAMUS: Sen aynı şey olduğunu tahmin ediyorsun. Burasını dikkatlice dinle. Sen... ah, geldin mi? (Şambra 1 tuvaletten döner)
ŞAMBRA 1: Ah, evet.
ADAMUS: Ben sifonun çekildiğini duymadım. (bazı kıkırdamalar) ama sorun değil.
Sen, "Ben bir ev satın almayı düşünüyorum ama ben şimdi gezmek istiyorum, ben kendimi fırsatlara ya da herhangi bir şeye açmak istiyorum." diye aynı sonuca varabilirsin. Sen aydınlanman konusunda aynı lanet şeyi yapıyorsun. "Şey, ben kendime, Ruha, yaşama, herhangi bir şeye söz vermek istemiyorum. Ben sadece..." Sen ödleksin. (bazı kıkırdamalar) Hayır öylesin. Sen bunları bahane olarak kullanıyorsun ve bunlar tabii ki yüzde yüz makyo. Bunlar saçmalık!
ALAYA: Peki.
ADAMUS: Biz burada ev oyununu görüyoruz ve yapabilirsin, sen tamamsın ama sen bunu Farkındalığınla yapmaya başladığında - "Şey, uygun zaman olmayabilir" veya "Yapmam gereken başka bir şey var mı diye bekleyip göreceğim" veya "ben sadece kendimi açacağım ve Üstadın ne dediğine bakacağım" diyorsun" - bunlar saçmalık.
ALAYA: Peki.
ADAMUS: Tamam.
ALAYA: Tamam.
ADAMUS: O nedenle evi al.
ALAYA: ve aydınlan.
ADAMUS: Evi al ve aydınlan. Bu hoşuma gitti. Evet.
ALAYA: Aydınlanmış bir ev.
ADAMUS: Evet! Evet!
ALAYA: Peki. Sandalyeni değiştir! (Alaya, mimik yapan Edith'e bakınca kahkahalar ve Adamus ona bir öpücük kondurur)
Peki. bir tane daha ve ondan sonra başka bir sorum var. Uzun bir gün olacak. Bir tane daha. Son zamanlarda kendini nasıl sınadın? Ah! Umarım kamera mikrofon onlara geldiğinde yüzlerinde oluşan ifadeyi yakalayacak kadar iyidir. Sen kendini nasıl sınadın?
SUE: Şey, geçtiğimiz son birkaç ayda ben korkunç bir öfke ile uğraştım.
ADAMUS: Evet, evet. ah, güzel.
SUE: ve bunu dışarıya projekte ettim.
ADAMUS: Evet.
SUE: ben çok fazla derin düşünmüyorum, çünkü gerçekten “Durdur” halindeyim.
ADAMUS: Doğru, doğru. Yani sen köpeklere falan mı tekme atıyorsun ya da bunun gibi şeyler mi yapıyorsun?
SUE: Hayır, şoförlere bağırıyorum ve...
ADAMUS: Onlar seni işitiyorlar mı? (kadın evet anlamında başını sallar) Ah, işitebiliyorlar! (kahkahalar) Evet. El hareketi yapıyor musun?
SUE: Eh, hayır.
ADAMUS: Hayır, hayır. Sadece onlşara bağırıyorsun.
SUE: Evet, yeterince gür çıkan bir sesim var.
ADAMUS: Ne diye bağırıyorsun onlara? ben hiç arabaya binmedim. Ben ata çok bindim ama arabaya hiç binmedim. Yani bu nasıl bir şey oluyor?
SUE: Şey, şöyle, "Well, it’s either, “Geri çekil bok kafalı."
ADAMUS: Evet.
SUE: Evet. veya...
ADAMUS: camlar kapalıyken seni nasıl duyuyorlar..
SUE: Şey, camlar açık oluyor.
ADAMUS: Ah, açıklar. (kadın kıkırdar) Nasıl yapıyorsun? Diyelim ben diğer arabadayım ve senin önünü kestim, sen ne yapıyorsun?
SUE: Şey, ben onları dikiz aynamda gördüğümde, "Geri çekil bok kafalı!" diyorum.
ADAMUS: Arkana dönüyor musun?
SUE: Evet. (kıkırdar)
ADAMUS: Ah, dönüyorsun.
SUE: Şey, hayır. Ben dikiz aynasından bakıyorum.
ADAMUS: Ah, tamam, tamam. Peki.
SUE: Yani enerji yönleniyor.
ADAMUS: Ben sadece senin nasıl söylediğini duymak istiyorum. Bden seni geçtim veya seni arkada bıraktım gibi mi, peki ya sonra?
SUE: Geri çekil, göt!
ADAMUS: Aah, aman! Peki, güzel. Güzel. (bazı kahkahalar) Yani öfke sorunları.
SUE: Doğru.
ADAMUS: Bu şekilde kendini nasıl sınamış oluyorsun? Bu şekilde sanırım diğer insanları sınamış oluyorsun.
SUE: Şey, ben bunu ertesi gün fark ettim. Bu beni kendimle olmaktan alıkoyuyor. Bilirsin işte, ben hala dışarı projekte ediyorum.
ADAMUS: Mm hımm.
SUE: Öfke olması gerekmiyor ama benim net olmam gerek.
ADAMUS: Buyaşamında ne kadar süredir öfkeyi bastırıyorsun?
SUE: Aman Tanrım. Doğduğumdan bu yana.
ADAMUS: Evet. Yani çok var demek istiyorum. Çok bastırılmış.
SUE: Doğru.
ADAMUS: Ve bu senin de bildiğin gibi bedeni etkiler.
SUE: Doğru.
ADAMUS: Çok iyi değil.
SUE: Doğru.
ADAMUS: O nedenle ben bunu bir sınama olarak kabul edemem, bilirsin işte, sadece bağır. Sen arabandan bir sopayla inmiyorsun kesinlikle değil mi?
SUE: (kıkırdar) Hayır.
ADAMUS: Peki. O zaman biraz bağır. Ve ne biliyor musun? Pek çoğunuz görünmez olmayı öğrenmeye başladınız. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, bilirsin işte, küfür, bilirsin işte, "Geri çekil..."
SUE: Göt.
ADAMUS: “…göt,” sen bunu yüksek sesle söylüyorsun ama onlar habersiz. Onlar seni görmüyorlar. Onlar seni duymuyorlar. Sen içindekini çıkarınca iyi hissediyorsun ama bu gerçekten bir kendini sınama şekli değil. Sen kendini gerçekte nasıl sınıyorsun?
SUE: Şey, diğer “aha” olayı kendini sevmekle ilgiliydi ve ben böyle bir an yaşadım ve kendime karşı inanılmaz derin bir sevgi duydum.
ADAMUS: Evet.
SUE: Ve ben ellerimi yüzüme koydum.
ADAMUS: Güzel.
SUE: ve... evet.
ADAMUS: Sen öyle bir şey yapıyorsun ve onu zihnine tıkıyorsun ve onu zihinselleştirip zihinselleştiremediğine bakıyor ve onu zihinsel bir kavram haline getirerek kendini sınıyorsun. Senin şeyleri zihninde dosyalamak gibi ilginç bir tarzın var ve sen en harika "aha" anlarını yaşasan bile onları özgür bırakacağına ve hislerini açık tutacağına zihinsel dosya dolaplarına koymaya çalışıyorsun. Sen, "Ben tüm bunları yapacak kadar akıllı mıyım?" diye kendini sınıyorsun. "Ben yeterince zeki miyim?" senin hayatındaki temel sorunlardan birisi.
SUE: Şey, ben kendimi hislere açtığımı, hislere izin verdiğimi de söyleyebilirim.
ADAMUS: Kesinlikle. Şey, sen zihinselleştiğinde şöyle oluyor. Sen harika bir his - doğal, gerçekten farkındalık gibi bozulmamış içgüdüsel bir his - duyumsadığında, hissettiğinde insan devreye giriyor ve o hissi alıp çabucak zihinsel dosya dolabına koymaya çalışıyor. Bu senin kendini sınama yöntemin ama bu aynı zamanda özellikle öfkeli olurum diye hislerini gerçekten açmakla ilgili bir korku, sen onları hep bastırmaya çalışıyorsun. Sen onları artık bu şekilde dosyalamaya çalışma.
SUE: Doğru.
ADAMUS: Sen kendine karşı sevgi hissi duymuştun, sen onu analiz edeceğine veya, "Peki, bu hissin 'kendine sevgi' dosyasına konması gerekiyor ve ben şimdi onu analiz edebilirim." diyeceğine rahat bırak. Bunu yapmayı bırak. Bu seni sadece yavaşlatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
SUE: Tamam.
ADAMUS: Güzel. peki.
SUE: Teşekkürler.
ADAMUS: Güzel. Teşekkürler.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
Farkındalık yolunda hepiniz kendinizi çeşitli yollarla sınadınız. Bu çok doğal, o yüzden kendinizi kötü hissetmeyin. kendinize zor bir zaman yaşatmayın. Siz bunu yapıyorsunuz ve bu aslında şu soruyu sormak anlamına geliyor, "Ben gerçekten hazır mıyım? Ben gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten hazır mıyım?" Sonra da kendinize başka bir küçük test uyguluyorsunuz.
O nedenle sen hayatındaki bazı alışkanlıklara ve kalıplara bakmaya başla ve konuştuğumuz üzere şu ev olayını yap. Sadece yap. Biliyorsun işte, kendini sınamayı bırak, tamam mı? Sen testlerin bir hayli farkına varmaya başlayacaksın.
Şimdi gerçekten önemli olan bir şey var bir de ve ben bunu bugün Kanatlar Dizisinin son Şaudunda gündeme getireceğim çünkü bakın sizin kanatlarınız açılmaya başlıyor. Siz uyanıştaki o koza durumundan gün ışığına çıkmaya başlayacaksınız. Sizin kanatlarınız açılmaya başlıyor ama sizin kanatlarınızda gerçekten yapışkan bir şey var, gerçekten yapışkan ve bizim bunu burada ele almamız gerek.
Soru 2
Ben soruyla başlıyorum - Linda, mikrofon, pis mikrofon. (bazı kıkırdamalar) Ben şu soruyla başlayacağım, Siz bir kurban mısınız?
Linda, mikrofon lütfen. Sen bir kurban mısın?
DAVID: Ben kesinlikle 'evet' diyeceğim.
ADAMUS: Ah. peki. Açıkla.
DAVID: Bu soruda mikrofon bana geldi ya! (yoğun kahkaha ve bazıları alkışlar)
ADAMUS: Bu bilgelik ve mizahın harmanlandığı güzel bir örnek. Sen bir kurban mısın?
DAVID: Bilinçli olarak hayır.
ADAMUS: Mm hımm.
DAVID: Ama atlı karıncaya binmiş gibi bin beş yüz yaşamdan sonra, bilirsin işte, öyle bir şey olabilir diye şüphelenebilirsin.
ADAMUS: Peki. (bazı kıkırdamalar) Sen neyin kurbanı olduğunu düşünüyorsun? Öhöm.
DAVID: Şey, benim için en büyük şey şüphe ama onu kendin yaratıyorsun.
ADAMUS: Doğru.
DAVID: Ben hayatımı frenliyorum. Aslında bu pek kurban olmak demek değil. Sadece hayatımı frenliyorum.
ADAMUS: Mm hımm. Ama bir kurban olduğunu hissediyorsun?
DAVID: Aslında öyle değil.
ADAMUS: Peki. Güzel. Sen SES (seksüel enerji okulu) aldın. Sen bir SES öğretmenisin yani sen kurban enerjisi olayını tamamen anlamış birisin ama öyle olmadığını söylüyorsun.
DAVID: Öyle dedim. Sadece öyle dedim.
ADAMUS: Peki. (David güler) Peki. Güzel. Hayır, bu...
DAVID: Bunu neden yaptığımı bilmiyorum! (Adamus kıkırdar)
ADAMUS: Güzel. Teşekkürler. Sıradaki. Sen bir kurban mısın?
ŞAMBRA 2 (kadın): Ah, ben.
ADAMUS: Bu, mikrofonu aldığındaki kurban bakışıdır. Birisi de lanet mikrofonu alınca gülümseyebilir mi acaba? "Teşekkürler Linda. Ben de bunu bekliyordum." Evet. Sen bir kurban mısın?
ŞAMBRA 2: Bu doğru değil. Özür dilerim. Ben daha önceleri bir kurban olduğumu düşünüyordum çünkü bu kitle bilinci ile ilgili bir konu ve şimdi hayatım...
ADAMUS: Sen bugün mikrofonun sana gelmesini istemedin mi?
ŞAMBRA 2: Hayır.
ADAMUS: Mikrofon gelmesin istedin değil mi?
ŞAMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Evet.
ŞAMBRA 2: Biraz korktum.
ADAMUS: Sen daha önce Cauldre'ye İngilizcen konusunda endişelendiğini söylemişsin değil mi?
ŞAMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Ama İngilizcen iyi. Evet. Oof! Evet. Hızlı bir dikkat dağıtma oldu bu o nedenle asıl konuya dönebiliriz. Yani sen bir kurban mısın?
ŞAMBRA 2: Şimdi kurban olmadığımı düşünüyorum.
ADAMUS: Hayır.
ŞAMBRA 2: Önceden evet.
ADAMUS: Senin önceden en çok kurban olduğun konu neydi?
ŞAMBRA 2: Kitle bilinci.
ADAMUS: Evet, evet. Bu, önemlilerinden biri.
ŞAMBRA 2: Korku.
ADAMUS: Sen saldırıya uğrayan ve öldürülen ve tecavüz edilen ve kötülükler yapılan çok güzel insanların yaşadığı güzel bir ülkeden geliyorsun.
ŞAMBRA 2: Ben Polonya'dan geliyorum ve...
ADAMUS: Orası çatışmanın kalbi.
ŞAMBRA 2: Evet. Ben o ülkeden 16 yıl önce gittim. O nedenle şimdi çok iyi hissediyorum. Sorun işimde. (kıkırdar)
ADAMUS: Nasıl bir işin var?
ŞAMBRA 2: Ah, bunu söylemek istemiyorum. Özür dilerim çünkü insanlar...
LİNDA: Ah, dur...
ADAMUS: O bir ajan. O bir ajan. (kahkahalar) Onlar bunu asla söylemek istemezler. Güzel. Soru şu, sen bir kurban mısın? Sen muazzam bir kurban bilinci katmanına sahip bir ülkeden geliyorsun. Biz orada bir toplantı yapmıştık. Ben Polonya'ya yeniden gitmek istiyorum çünkü oradaki Şambra ile yapmamız gereken bazı işler var.
ŞAMBRA 2: Evet, tabii.
ADAMUS: … bunu gerçekten salıvermek için.
ŞAMBRA 2: Özellikle de şimdi din konusu var.
ADAMUS: Yani sen bir kurban mısın, evet mi hayır mı?
ŞAMBRA 2: Hayır.
ADAMUS: Hayır. Peki, güzel.
ŞAMBRA 2: Artık değil.
ADAMUS: Ah, ne güzel. Ne güzel. Bunu geçtiğimizi gördüğüm için çok memnunum. Birkaç tane daha.
ŞAMBRA 2: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Buradaki gruptan seçelim. Sen bir kurban mısın?
LARA: Hayır.
ADAMUS: Daha önce kurban mıydın? Bilirsin işte, beş yıl önce, on yıl önce?
LARA: Evet.
ADAMUS: Evet.
LARA: Evet.
ADAMUS: Vay! Neyin?
LARA: Sanırım kendi belirsizliğimin...
ADAMUS: Mofo (kocası) ile yaşamak seni otomatikman kurban yapmaz.
LARA: Şey, öyle! (kahkahalar)
ADAMUS: Otomatikman. (kıkırdarlar) Bu, sorgulanabilir ama seni bir kurban yapmaz. Peki sen neyin kurbanıydın?
LARA: Kendi belirsizliğimin ve berrak olmamamın ve huzrsuzluğumun.
ADAMUS: Mm hmm. Mm hımm. Senin geçmişin, çocukluğun yüzünden mi?
LARA: Hayır.
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır.
LARA: Hayır.
ADAMUS: Hayır.
LARA: Sadece yetişkin deneyimlerinde sanırım.
ADAMUS: Peki bunları atlattın mı?
LARA: Hayır.
ADAMUS: Tamam. O zaman hala biraz kurban...
LARA: Hayır, ben artık kurban gibi hissetmiyorum.
ADAMUS: Sen artık bir kurban gibi hissetmiyorsun?
LARA: Ah, ah..
ADAMUS: Peki. Şey ama ben buada biraz çelişki görüyorum.
LARA: Mm hımm. Ben...
ADAMUS: Sen bir kurban değilsin ama biraz öylesin. Neler oluyor?
LARA: (kıkırdar) Ben hala biraz belirsizlik ve huzursuzluk hissediyorum.
ADAMUS: Belirsizlik doğru sözcük değil.
LARA: Hım.
ADAMUS: Bunun ne olduğunu bilmek ister misin?
LARA: Neyin?
ADAMUS: Bu benim fikrim.
LARA: Lütfen.
ADAMUS: Hayır. Bunu sana söylemem lazım.
LARA: Ah, ben bunu biliyor muyum?
ADAMUS: Sen neden belirsizlik diye adlandırıyorsun? Öyle demiştin değil mi?
LARA: Mm hımm.
ADAMUS: Sen neden öyle adlandırıyorsun? Sen neden öyle adlandırıyorsun? Sen bunun ne olduğunu biliyorsun.
LARA: Kararsızlık mı?
ADAMUS: Hayır, değil.
LARA: O da değil.
ADAMUS: Sen konunun çevresinde dans ediyorsun.
LARA: Mm hımm.
ADAMUS: Bu nedir?
LARA: Korku.
ADAMUS: Yakın.
(kadın duraklar)
Hangi kelime? Biliyorsun. Yarısını biliyorsun zaten.
(kadın yeniden duraklar)
Güzel ayakkabılar. (onun önünde oturan Jason'a yönelik)
JASON: Teşekkür ederim. (kıkırdar)
ADAMUS: Evet, bunlar benim hoşuma gitti. (bazı kıkırdamalar) Belki Cauldre'ye de şunların yerine böyle bir şey giydirebiliriz. (Cauldre'nin s sandaletlerini gösterince kahkahalar) Ah, pardon nerede kalmıştık?
LARA: Biz korkuda kalmıştık ama o değildi.
ADAMUS: Eğer sen o sözcüğü söyleyebilirsen içindeki bir sürü şeyi aydınlatabilirsin.
LARA: Tamam.
ADAMUS: Peki. Biz belirsizlik, şüphe konusunda konuşuyoruz. Sen bazı makyo kelimeler kullandın. Sen artık bir kurban gibi hissetmiyorsun.
LARA: Hayır.
ADAMUS: Sen aslında dışarıdaki şeyler tarafından yakalanıyorsunç Peki burada ne oluyor? Senin geçtiğimiz son on yılda en çok duyumsadığın his nedir?
LARA: Hımm.
ADAMUS: Evet.
LARA: Sıkışmış hissetmek mi?
ADAMUS: Hayır.
LARA: Üzgün hissetmek mi... bilmiyorum.
ADAMUS: Ne dediğini duydum bu arada.
LARA: Biliyorum.
ADAMUS: Evet.
LARA: Ama ben tuvalete gitmeyeceğim.
ADAMUS: Peki. Tamam. (kadın kıkırdar) Peki, güzel. Bunu biraz örtbas ettik ve bu şu anda biraz aşırı geliyor. Yani evet, bu biraz hayal kırıklığına uğratabilir çünkü o zaman devam edebilmemiz için benim seninle birlikte gelmem gerekirdi. (kahkahalar)
LARA: Ve kameraman. Becerisizlik yapabilir.
(duraklama)
ADAMUS: Eğer ben söylersem senin kişisel olarak bazı şeyleri salıvermen çerçevesinde yarısı kadar etki eder ama eğer sen söylersen tamamen gidebilir. (kadın içini çeker) Zihnin şeyleri bloke etmesi komik değil mi? Sen kesinlikle benim neden bahsettiğimi biliyorsun ama sözcüğü ağızından çıkaramıyorsun ve bu...
LARA: Ben hissedebiliyorum.
ADAMUS: Sen hissedebiliyorsun. Bu kendi kendini sınadığın şeylerden biri.
LARA: Evet.
ADAMUS: Ve ben bunun sizin belki yüzde 30, 40'ınızın gerçekten anladığını sanıyorum ama ahh! ne yapıyoruz?
(kadın duraklar)
Benim sana söylememi ister misin?
LARA: Evet.
ADAMUS: Peki. Mikrofonu Linda'ya geri ver ve biz soru bölümünü bitirdik ve ben asıl konuma döneceğim ama gerçekten ve gerçekten benim burada söylediğim -şeyi hisset çünkü sen böylece - off - .ok şeyi salıverebilirsin. Peki. Işıkları azaltalım lütfen.
Bizim gerçekten tespit etmemiz gereken bir sorun var ve bu zor, yapışkan bir sorun ve bu sizin salıvermek istediğiniz bir şey ama siz bunu hemen yapmayacaksınız. Çok yapışkan, çok köklenmiş olduğu için bu biraz zaman alacak, bu çok çirkin bir şey ve bu sizi bir kurban haline getiriyor.
Hepiniz gerçekten çok yol katettiniz, çok bilgelik kazandınız ve ailenizin kurbanı olmayı bıraktınız, bilirsiniz işte, bu sizin asırlar önceki aile sorunlarınız ve onları suçlamanız gibi bir şeye benzemiyor mu? Siz eski partnerlerinizin, eski karılarınızın ve eski eşlerinizin ve aşklarınızın bir kurbanı olmayı bıraktınız çünkü siz bunun yanınızda fazladan taşıdığınız bir çöp olduğunu fark ettiniz. O nedenle siz onların kurbanı olmayı bıraktınız.
Siz genel anlamda kitle bilincinin kurbanı olmayı bıraktınız. Yani siz onun hala orada durduğunu, baştan çıkarıcı olabildiğini biliyorsunuz ama size gerçekten musallat olmasına bir son verdiniz demek istiyorum ama sizde tek bir kurban olgusu var, geriye büyük bir kurban olgusu kaldı ve bu suçlu hissetmek, suçlu hissetmek.
Suçluluk
O, sizi bir kurban haline getiriyor, "Ben suçluyum çünkü ben başka birine kötü bir şey yaptım. Ben suçluyum çünkü iyi biri değilim. Ben suçluyum çünkü ben uzun zaman önce yapmış olduğum şeyleri beraberimde taşıyorum - sırlarımı - onlar kötü sırlar olabilir, derine gömülü sırlar olabilir. Suçluluk sizi diğer insanlardan, dışarıdaki her şeyden daha fazla kurban haline getirecektir. Biz şimdi kanatlarımızı açarken, biz havalanırken, biz gerçekten gün ışığına çıkarken o yapışkan şey yine sizin kanatlarınızda olursa, siz çok iyi uçamazsınız. Siz çok takla atarsınız. Şimdi içinizde yer alan suçluluk duygularına bir göz atma zamanı.
Şimdi bunlar komik çünkü onlar varlar, siz onların var olduklarını biliyorsunuz, siz aslında onların ne olduklarını da biliyorsunuz ama zihin bir oyun oynuyor. Zihin büyük bir oyun oynuyor ve siz sonunda kendini suçlamanın sahip olabileceğiniz en büyük kurban duygusu olduğunu fark edene kadar, o, her şeyden önce bir kurban olduğunu yalanlayacaktır. Kendini suçlamak ailenin veya bir ilişkinin veya bir işin kurbanı olmaktan çok daha beterdir.
Siz o suçluluk duygusuna tutunuyorsunuz. Siz ona utanç duyduğunuz için tutunuyorsunuz. O sizin için kendinizi sınamanın en büyük formu olduğu için siz ona tutunuyorsunuz. Siz çok fazla suçlu hissettiğiniz için onu bırakmıyorsunuz. Siz o kadar inanılmaz korkunç bir şey yaptığınıza inanıyorsunuz ki salıveremiyorsunuz. Onu nasıl salıverirsiniz? Siz nasıl onun - şak! - diye gitmesini sağlayabilirsiniz? İçinizden bir şey, "Bunu salıvermem doğru değil. Ben bunu bir daha asla kötü bir insan olmamak için yanımda taşımalıyım." diyor. O nedenle siz kendi kendinizi kurban haline getiren bu suçluluk duygusuna sahipsiniz. İnsanlar genellikle dışarıdan birinin kurbanı olduklarını düşünürler ancak en büyük kurban olunan, kurban olmaya neden olan şey bizzat kendiniz, suçluluğunuzdur.
Burada ilginç bir ikilem ortaya çıkıyor. Siz onunla ne yapacaksınız? Siz suçluluğun üstesinden nasıl geleceksiniz? Bunu ben şimdi size anlatacağım ama çoğunuz suçluluk ile savaşılamayacağını biliyor. O, kazanacaktır. O sizin hassas noktalarınızı biliyor. Siz onunla ne yapacaksınız?
Siz bir kurban olarak Aydınlanamazsınız. Sizin kurban olgusunun ötesine geçmeniz gerekir ama ya içinizdeki kurban? Peki ya suçluluk?
Ben burada konuşurken salondaki enerjileri, hepimizin enerjisini hissediyorum. Geçmişi gösteren ilginç sahneler gelip geçiyor. Hepiniz ve her biriniz kendi suçluluk duygusuna baktığında enerjinin yoğunlaştığı hissedilebiliyor. Bu, komik zihin bunları saklayacak bir yol buluyor. Siz onun mevcut olduğunu biliyorsunuz. Siz böyle bir şey olduğunu biliyorsunuz ama o kelimeyi söyleyemiyorsunuz. O, en kolay kelime olsa bile söylemesi zordur.
Suçluluk duygusu böyle yapar ve bilirsiniz işte biz suçluluğu bir işlemden geçirmeyeceğiz. Benim aslında bunun için gerçekten pek sabrım yok. Biz ondan basitçe kurtulacağız ama bu suçlulık konusunda suçluluğa neden oluyor. (Adamus güler)
Bir Soru
İşte biz konuda ilerlemeden önce ben ilginç bir soru yöneltmek istiyorum. Yeniden mikrofon Linda. Eğer suçlulık bir varlık olmuş olsaydı ve sizin gerçekten içinde bir sürü odası olan kocaman bir eviniz olsaydı (Alaya'ya bakınca kıkırdamalar olur) sizin içinde bodrum katı, çatı katı olan gerçekten büyük bir eviniz olsaydı suçluluk nerede yaşardı? Linda mikrofon, ışıklar açılsın lütfen. Suçluluk nerede yaşardı? Evin hangi odasında?
JANE: Bodrum katında. Neden?
ADAMUS: Bodrum katında. Neden?
JANE: Çünkü ona ihtiyaç yok.
ADAMUS: İhtiyaç yok. Evet ama kapı kapalı olsa bile o hala aşağıda bodrum katında olmuş oluyor.
JANE: Evet.
ADAMUS: Evet. çok suçluluk duygusu var mı sende?
JANE: Evet.
ADAMUS: Evet. Onlar şimdi bodrum katında mı duruyor?
JANE: Hayır.
ADAMUS: Neredeler peki?
JANE: Buradalar.
ADAMUS: Evet. Salonda mı?
JANE: Yatak odasında.
ADAMUS: Yatak odasında, peki. (bazı kıkırdamalar) Salon ve yatak odası.
JANE: Birbirine yakındır.
ADAMUS: Evet, evet.
JANE: Çok yakın.
ADAMUS: Evet. Ben salon diyorum çünkü aslında onlar hayatınızda oluyor. Biliyorsun bu onları bodrum katına depolamaktan iyidir çünkü bodrum katında olduklarını unutuyorsunuz ama yinde enerjilerinin sızdığını hissedebiliyorsunuz.
JANE: Evet.
ADAMUS: Yani onlar salonda, yatak odasında. Böyle yaşanmaz.
JANE: Hayır.
ADAMUS: Hayır! Ve biliyorsun sorma lazım, sen hangi konuda suçluluk duyuyorsun?
(kadın duraklar)
Bu arada bir cevap beklemiyorum. (bazı kahkahalar) Gergin bir an oldu. (Adamus kıkırdar) Hayır. Ben sözbilim açısından soruyorum. Kendini gerçekten suçlu hissettiğin ne var? O suçluluğu kim yaratıyor?
JANE: Ben.
ADAMUS: Evet, insan.
JANE: Evet.
ADAMUS: Üstadın lanet umurunda bile değil.
JANE: Hayır.
ADAMUS: Bunlar, aynı şekilde ne Tanrı'nın, ne Ben'im'in umurunda değil. Umursamaktan hoşlanan insan. Onların umurunda değil! Onların umurunda değil! Yani sen hayatında bir şeyi yargıladın ve o da suçluluğa dönüştü ve sen de şimdi o suçluluğu beraberinde taşıyorsun.
JANE: Evet.
ADAMUS: O suçlulukla ilgili şeylerin ayda bir, iki kez su yüzüne çıktığını düşünüyorr musun?
JANE: Son zamanlarda daha çok oluyor.
ADAMUS: Daha sık. Neden acaba diye merak ediyorum? Şaud. (kıkırdarlar) Ah, bizim - burada bulunanlar veya internetten izleyenler için - suçluluk olgusunu gündeme getirmemiz gerekiyordu. Benim 30 günlüğüne sizin yanınızdan ayrılmam aslında bunun için gerekliydi. Bu gerçekten de suçluluğun yüzeye çıkması içindi ve bu muhtemelen size rahatsız hissettirdi ama siz bir suçluluk kafesinin içindeyken uçamazsınız. O şekilde olmaz. Ben sizin şimdiye kadar yaptığınız en kötü şeyin o kadar da kötü olmadığını söylüyorum.
Sen bunun kötü bir şey olduğunu düşünmekten hoşlanıyorsun ve ben de bu noktada bunun senin oynadığın bir oyun olduğunu söylüyorum - sadece senin değil; sizin de oynadığınız bir oyun (izleyenlere), sizin de oynadığınız bir oyun. (kameraya) Ben bu noktada buna oyun diyorum. Bu suçluluk şeyi sizin oynadığınız muazzam bir oyun.
Peki. Ben buna birazdan değineceğim. Biz buna geri döneceğiz. O yüzden teşekkürler. Cevabın için teşekkürler.
Suçluluk sizin büyük evinizin neresinde yaşıyor?
LİNDA: İkinci şansın.
ŞAMBRA 1: O çok kararlı! (Adamus kıkırdar) Şey, biliyorsun dinledikten sonra...
ADAMUS: Ah, sen, "ben bilmiyorum"dan, "Ben biliyorum"a geçtin.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Peki, güzel.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Bu iyi oldu.
ŞAMBRA 1: Şimdi ben bir şey söylemek istiyorum.
ADAMUS: Evet, evet. Evet. Ayağa kalkar mısın lütfen?
ŞAMBRA 1: İzlediğim Şaudlarda sen hep, "Serbest bırak. Salıver." diyorsun.
ADAMUS: Evet, evet.
ŞAMBRA 1: “O artık sana ait değil.” diyorsun.
ADAMUS: Kesinlikle, kesinlikle. Senin suçlulukların nerede yaşıyorlar?
ŞAMBRA 1: Hiçbir yerde. ben artık hiç suçluluk hissetmiyorum çünkü zamanında elimden geleni yaptım. ben ne gerekiyorsa...
ADAMUS: İddia ederim suçluluk hissediyorsun, iddia ediyorum. Öyle hissetmediğini söylediğin için memnunum ama...
ŞAMBRA 1: Hissetmemeye çalışıyorum. (kıkırdar)
ADAMUS: … iddia ediyorum hissediyorsun.
ŞAMBRA 1: Öyle mi?
ADAMUS: Evet, aslında hissediyorsun. Herkes hissediyor. Bu gezegendeki her insanda bir düzeyde suçluluk duygusu var. Evet.
ŞAMBRA 1: Ben bizim insan olduğumuzu fark ediyorum.
ADAMUS: Doğru.
ŞAMBRA 1: Benim demek istediğim şey, bilirsin işte, biz Eski Enerji ve Yeni Enerjiarasında bir ileri bir geri gidip geliyoruz çünkü zamanıkn böyle bir noktasındayız. Biz bağlantıyız.
ADAMUS: Bu benim için bir anlam ifade etmez.
JANE: Öyle mi? Bir anlam ifade etmez mi?
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır.
ŞAMBRA 1: Hayır, şöyle...
ADAMUS: Hayır, ben ne dediğini duyuyorum ama ben...
ŞAMBRA 1: Biliyorsun bunun benim için bir anlamı var, peki...
ADAMUS: Senin içinde hiç suçluluk var mı?
ŞAMBRA 1: Şey, biliyorsun, birşey varsa o da sabırsızlıktır.
ADAMUS: Sabırsızlık, peki.
ŞAMBRA 1: Evet. (içini çeker)
ADAMUS: Sen hiç başka birine kötü davrandın mı?
ŞAMBRA 1: Şey, ben bazen kocama bağırıyorum.
ADAMUS: Mikrofonu biraz daha yakın tutarsan hepimiz senin itiraflarını duyabiliriz.
ŞAMBRA 1: (kıkırdar) Kocama bağırıyorum. Suçlu hissediyorum.
ADAMUS: Sen kocana bağırıyorsun.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Evet, evet. Onu seviyor musun?
ŞAMBRA 1: O nedenle suçlu hissediyorum.
ADAMUS: Buna tutunuyor musun... onu seviyor musun?
ŞAMBRA 1: Tabii ki seviyorum! (Linda daralır)
LİNDA: Mmm.
ŞAMBRA 1: ve onun için sanırım...
ADAMUS: O zaman küçük bir suçluluk hissi olmuyor mu?
ŞAMBRA 1: Evet, ona bağırdığımda oluyor. (kıkırdar)
ADAMUS: Ona neden bağırıyorsun?
ŞAMBRA 1: Şey çünkü o...
ADAMUS: Bazen bir ahmak oluyor. (bazı kahkahalar) Her zaman değil.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Arada bir.
ŞAMBRA 1: Bunu demek istemedim. (kıkırdar)
ADAMUS: Bekle, o yakınlarda mı yaşıyor? İri yarı bir herif mi çünkü...
ŞAMBRA 1: Şey, biliyorsun herkesin sorunları var.
ADAMUS: Doğru.
ŞAMBRA 1: Ve bilirsin işte, ben bazen onunla hemfikir olmuyorum ve bilirsin işte bu nedenle bana aptalmış gibi geliyor, ben de o yüzden ona bağırıyorum. Bu konuda suçlu hissediyorum.
ADAMUS: Ona ne diye bağırıyorsun? Adı ne?
ŞAMBRA 1: (içini çeker) Michael.
ADAMUS: Michael. Ona ne diye bağırıyorsun? Merak ettim.
ŞAMBRA 1: Bilirsin işte, "Neden bu kadar salaksın?!” diye.
ADAMUS: Evet. Arada sesin bundan daha yüksek çıkıyor ama değil mi?
ŞAMBRA 1: Ah, evet.
ADAMUS: Peki ya Michael ne yapıyor?
ŞAMBRA 1: Sadece bana bakıyor.
ADAMUS: Sadece şey gibi - peki. Tipik bir koca gibi. (bazı kıkırdamalar) "tek kelime duymadım." peki.
ŞAMBRA 1: Aman Tanrım! (kıkırdar)
ADAMUS: O zaman senin suçluluk duyguna dönelim. Bu mutlaka Michael ile alakalı değil ama...
ŞAMBRA 1: Şey, aslında öyle yapmamam gerek. Ben bunun daha iyi bir şekilde üstesinden gelebilirdim.
ADAMUS: Doğru.
ŞAMBRA 1: Ve bundan sonra kendimi kötü hissediyorum.
ADAMUS: Evet. Ve bugün bunlara psikoanaliz yapmayacağız, ama…
SHAUMBRA 1: Hayır, aynı şeyi bilmesi gibi…
ADAMUS: ...Havaya uçuracağımız suçluluk sorunu bundan çok daha derine iniyor
ŞAMBRA 1: Pardon?
ADAMUS: (kıkırdar) Suçluluk duygusu Michael'dan veya ona bağırmaktan daha derinlerde yatıyor. Başka sorunlar var. Biz onları havaya uçuracağız. Biz psikanaliz yapmayacağız. Yeni Enerji psikanalizi havaya uçurmak - fiyuv! basitçe havaya uçur.
ŞAMBRA 1: Evet, işte bu yüzden ilerlemelisin.
ADAMUS: Evet. Evet.
ŞAMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Güzel.
ŞAMBRA 1: İşte bu benim yaptığım şey. Yapmaya çalıştığım şey, tamam, yaptığım şey. Bu konuda kendimi suçlu hissediyorum.
ADAMUS: Hangi oda? O, hangi odada?
ŞAMBRA 1: Oh, bilmiyorum, oturma odası.
ADAMUS: Oturma odası, tamam (kıkırdar). Evet. Yatak odası?
ŞAMBRA 1: Hayır..
ADAMUS: Yatak odasında suçluluk yok mu?
ŞAMBRA 1: Hımm, hayır! Fazla yaşlıyız. (kıkırdar)
LİNDA: (güler) Ah, dur, dur, dur, dur, dur!
ADAMUS: Bu da bir tür "Bilmiyorum." abnalına geliyor. Çok mu yaşlı? Çok yaşlı.
ŞAMBRA 1: Hayır!
ADAMUS: Sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum, insanlar yaş aldıkça cinsellikte daha iyi olmalı.
ŞAMBRA 1: Ahh, birlikte uyumuyoruz bile.
ADAMUS: Uyumuyorsunuz…
LİNDA: Bunun doğru olduğunu biliyorum!
ADAMUS: Evet, tamam (kıkırdar). Ama… hiç yok ... tamam.
ŞAMBRA 1: Ah, gerçekten özel şeylere girdik! (kıkırdar)
ADAMUS: Linda, karışma! (kahkahalar)
ADAMUS: Hayır, özel değil. Hayat bu. Bu yaşak. Gerçekten, insan bedeniyle, yaşı itibarıyla daha rahat olunca, onun…
ŞAMBRA 1: Eh, o yüzden değil.
ADAMUS: … onun enerjisi daha iyi olur aslında, yatak odası 50, 60, 80 yaşından sonra daha renkli olmalı. Sen 100 yaşı haya edebiliyor musun? Baam! (kahkahalar)
ŞAMBRA 1: Hayır, bunu hayal edemiyorum! (kıkırdar)
ADAMUS: Niye ya? Niye ya? Biliyorsun, bu…
ŞAMBRA 1:O yaşa gelmem lazım.
ADAMUS: Uzun Ömür. Uzun ömür mü istiyorsun? Seks yap.
ŞAMBRA 1: Şey, evet, biz…
ADAMUS: Hayır, kendinle ya da başka biriyle seks yap. Uzun ömrün anahtarlarından biridir bu. Seks yapmayı bırakınca, yaşamayı bırakıyorsun (kadın omuz silker, Adamus kıkırdar). Neyse…
ŞAMBRA 1: Onun bir hastalığı var.
ADAMUS: Bu önemli değil.
ŞAMBRA 1: Şay, o, biliyorsunuz işte.
ADAMUS: Hayır, bilmiyoruz - kendinle olabilirsiniz, bunun ne demek istediğimi anlıyorsan.
EDİTH: Mastürbasyon.
ADAMUS: Ahh, Edith! (yoğun kahkaha) Edith çok sessiz fısıldamaz, “Mastürbasyon!” (daha fazla kahkaha) Bakın neler oldu! Basit bir sandalye değişimi ve o… (alkışlar, alkışlar ve kahkahalar) O, “sikeyim” dediğimde bundan hoşlanmayan bir kadındı ve şimdi mastürbasyondan bahsediyor (kıkırdamalar artar). İkisi de aynı şey değil mi? (Adamus kıkırdar) Üzgünüm. Her neyse, mikrofon Linda'ya verilsin. Bir tane daha. Bir kişi daha.
LİNDA: Tamam, tamam.
ADAMUS: Suçluluk.
LİNDA: Bir kişi daha, bir kişi daha.
ADAMUS: O, senin evinde hangi odada yaşıyor?
LİNDA: Tamam. Evet, burada. Oh, adamım, bunu hissedebiliyordum.
ADAMUS: Evet.
PAUL: Merhaba St. Germain.
ADAMUS: Merhaba. Daha çok Adamus.
PAUL: Adamus.
ADAMUS: Evet, sende suçluluk duygusu var mı?
PAUL: Kesinlikle.
ADAMUS: Evet. hangi konuda.
PAUL: Kaçırdığım fırsatlar konusunda çünkü bunu seçtim.
ADAMUS: Evet. Neden kaçırılan bir fırsat hakkında kendinizi suçlu hissedersiniz?
PAUL: Geriye bakmaya başlıyorsunuz - ve bu aptalca bir şey, belli bir yaşta geriye bakmak - yani, “Hayatım başka türlü nasıl olurdu?” Ve aslında, gittiğim yol gayet iyi.
ADAMUS: Üstat geriye bakar ve ne yapılmadı diye pişmanlık duymak yerine, Üstat geriye bakar ve aslında bunun Ve olduğunu fark eder. Her şey oldu bitti. Arkana bakmazsın ve “Ah, ben bunu yapmalıydım, ben şunu yapmalıydım.” demezsin. Sen, “Bunu ben yaptım ve bunu da ben yaptım” dedin. Sen bunları uydurduğunu dahi düşünsen daima Ve'desin. Geçmiş, ne tekil ne de doğrusal değildir, bu yüzden geçmişe gitmene izin ver ve bu düzeyeye getirmediğin potansiyelleri deneyimlemene izin ver. Peki suçluluk hangi odada?
PAUL: Suçluluk mutfakta.
ADAMUS: Neden? Neden mutfakta?
PAUL: Çünkü büyüdüğüm ailenin yaşadığı yer burasıydı.
ADAMUS: Evet.
PAUL: Bu yüzden herkesin her şeyi genellikle yemek masasında ortaya çıkardı ve bu da çok fazla hazımsızlığa neden olurdu. (kahkahalar).
ADAMUS: Sen de her şeyinin yemek masasında ortaya çıkmasına izin verdin mi?
PAUL: Hayır.
ADAMUS: Hayır.
PAUL: Hayır.
ADAMUS: Suçluluk var mı?
PAUL: Evet.
ADAMUS: Evet. Her şeyi yemek masasına getirmek akıllıca aslında. (Adamus kıkırdar)
PAUL: Herkes yeterince getiriyordu bana ihityaç kalmadı.
ADAMUS: Doğru. Ama aynı zamanda, çok içsel suçluluk var ve onun ne olduğuna girmemize gerek yok çünkü biz bu yüzden burada değiliz. Ama hepsini salıvermenin zamanı geldi.
PAUL: Doğru.
ADAMUS: peki o zaman. Teşekkür ederim.
PAUL: Tamam. Teşekkür ederiö.
ADAMUS: Teşekkürler.
Oyuna Bir Son Vermek
Ben hepinizin bunu hissetmesini istiyorum. Suçluluk duygusu nerede yaşıyor? Eğer ev büyük bir evse bazılarınızınki daha çok bodrumda yer alacaktır, sanki oraya tıkıştırılmış gibi. Siz ondan kurtulmadınız. Bilirsiniz işte, yarısı, hayır yüzde sekseni bodrum katına atılmış. Siz onu bir daha asla kulanmayacaksınız ama siz suçluluğu bir hatırlatıcı olarak tutuyorsunuz, o yüzden onu salıvermek istemiyorsunuz.
Çoğunuz onu tavan arasına koydunuz; bilinçdışı bilinçaltının karşıtıdır. O sizin bilinçdışınızda yer alır ve bu en çok sorun olanıdır çünkü siz bilirsiniz işte tavan arası çok fazla aklınıza gelmez, bilirsiniz işte, o yukarıdadır ama oradan bloke eder. Biliyrsunuz bilinçdışı bloke eder. Siz onu oraya yerleştirir ve sonra unutursunuz ama nereye gitseniz sizi engeller.
Bir çoğunuzun suçluluk duygusu yatak odasında yaşıyor. Seksüel suçluluk duygusu tüm suçluluk duygularından güçlüdür. Seksüel suçluluk duygusu gerçekte birine zarar verme hatta birini öldürmek isteği nedeniyle duyulan suçluluktan çok daha güçlüdür. Seksüel suçluluk duygusu hepsinden güçlüdür. Siz yaşlı bir sapık olduğunuzu düşündüğünüz için veya başkalarını manipüle ettiğiniz için suçlu hissedebilirsiniz, o, geçmiş yaşamdan bile geliyor olabilir. Seksüel büyü hepsinden etkilidir. Siz büyüye biraz seks eklersiniz ve o güçlü bir şey haline gelir ve aranızdan bazıları geçmişte bununla oynadı. Suçluluk duygusu yatak odasındaysa, o, gerçekten yapışkan, gerçekten kötü bir şeydir.
Birçoğunuzun suçluluk duygusu oturma odasında yaşıyor. Siz suçluluk duygusunu oturma odasına koydunuz ve kendinize gerçekten yaşamak için izin vermiyorsunuz. Siz sürekli olarak oturma odasında, sizin yaşadığınız yerde bulunan suçluluk duygusunun çevresinde dans ediyorsunuz.
Paul gibi bazılarınızın suçluluk duygusu da mutfakta duruyor. Bunun sizin enerjiyi nasıl içeri getirdiğiniz, onunla nasıl beslendiğiniz ve kendinize nasıl baktığınız ile ilgisi var. Sizin suçluluk duygunuz mutfaktaysa, o, kendini sizin bedeninizde göterecektir.
Bazılarınız onu banyodan ziyade tuvalete koydu. Ne kadar garip gelse de banyoda fazla suçluluk duygusu yok. Evet. Sanırım ondan kurtulmak için çeşitli çeşitli yollara başvuruyorsunuz.
Ama bir bakın. O suçluluk duygusu nerede? O nerede ikamet ediyor?
Ve biz şimdi suçluluğu anlamaya çalışmayacağız, biz suçluluğu çözümlemeye çalışmayacağız. Şimdi bunun sizin oynadığınız büyük bir oyun olduğunu kabul etmenizin zamanı geldi. Hepsi bu. Siz kendi kurban oyununuzu oynuyorsunuz. Kurbana kurban, insana kurbanı. Bu şekilde devam edemez. Nokta. Siz içeri girip suçu telafi etmeye çalışamazsını çünkü bu sadece suçluluk duygusunu arttırır. Aslında bu şekilde ona enerji verirsiniz. ama sadece, siz bir kez bunun büyük bir oyun olduğunu, kendini test etmenin büyük bir yolu ve kendini geri tutmanın büyük bir yolu olduğunu kabul ederseniz suçluluktan kurtulursunuz, gün ışığına çıkmak, uçmak, havada süzülmek için özgür olursunuz.
Ama siz suçluluğa tutunmaya çalışacaksınız. Siz bir sürü makyo üretmeye çalışacaksınız. Bugün bunların hepsini duydunuz. Makyo vardı. Dikkat dağıtma vardı. Soruları cevaplamama vardı. Bir sürü şey vardı ve siz bunları yapmaya çalışacaksınız. Siz bunu zihninizde çözümlemeye çalışacaksınız, "Ben ne için suçluluk duyuyorum?" Ve ben size garanti ederim ki hepinizde suçluluk duygusu sorunu var. Ben kendi kendinin kurbanı olmak var. Sadece artık bu oyunu bırakmanın zamanı geldi. Cevaplanması gereken soru şu, "Kendi kendimin kurbanı olma oyununu bırakmak için hazır mıyım? Ben kendi kendimi sınamaya bir son vermek için hazır mıyım?"
Suçluluk duygusu tuhaf bir şeydir. Suçluluk duygusu insana özgü bir şeydir, bu duygu insanla birlikte başlamıştır. Başka alemlere giderseniz, başka varlıklara bakarsanız onların suçluluk duygusu ile ilgili sorunları yoktur. İnsanlar gerçekten suçluluk duygusunu mükemmelleştirmişlerdir.
Suçluluk duygusunun başlangıç noktası yargıdır, insan zihni, "Bu, doğru mu, yanlış mı?" diye yargılar. Daha sonra bu yargı suçluluk duygusuna dönüşürek zihinsel olmaktan çıkar. O bir duygu haline gelir ve damarlarınıza girer, hayat damarlarınıza girer, enerji akışının damarlarına ve her yere girer. Ve o suçluluk duygusu sizi tüketir. Sizi tüketir.
Suçluluk duygusu aynı zamanda dramı artırır. Bakın, çoğunuzun hayatında daima dram var. Suçluluk duygusu ve dram arasında doğrudan bir ilişki vardır çünkü siz bir kere suçlu hissetmeye başladığınızda bu his sizin doğal hayat akışınızdaki enerjiyi keser ve siz bu sefer de yaşanan dram konusunda suçluluk duyarsınız ve bu bir kısırdöngü yaratır.
Biz geçmişte Seksüel Enerji Okulu'nda (SES) bunları konuştuk, biz dış dünyada bir kurban olmayı veya suistimal eden kişi olmayı konuştuk. Şimdi kendinizle kurban oyununu, suçluluk oyununu nasıl oynadığınıza bir göz atın.
Şimdi, eğer siz hazırsanız, oyunu bırakmayı kabul etme zamanı. Artık suçluluk duymak yok. Artık suçluluk duygusu yok ve sizin bir parçanız bunda ısrar edecek, "Ben kötü biriydim. Benim suçluluk hissetmem gerekiyor." diyecektir. Artık yeter. Buraya kadar. Bitti. Yazı tahtasını silin ama bu noktada sorunlar ortaya çıkacaktır. "Ben gerçekten yazı tahtasını silebilir miyim?" İşte o zaman suçluluk duygusu konuşacak ve "Hayır, hayır. Bunu yapamazsın. Bunu bu kadar kolay aşamazsın. Bu uzun bir zaman alacak. Bizim bunun üzerinde çalışmamız gerekir. Bizim onunla uğraşmamız ve onu işlemden geçirmemiz, içsel çocuğa aksettirmemiz gerekir." diyecektir. Hayır. Siz o oyunu durdurun.
Hadi bunu basitçe bir merabha dönüştürelim ki bu konuda artık zihinselleşmeyelim. Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
Suçluluk Duygusunu Havaya Uçurmak Merabhı
İnsan deneyimi çok suçluluk duygusu içerir.
(müzik başlar)
O bunu üretir ve üretir ve üretir ve onu gerçekten büyük bir kurbana dönüştürür.
Biz bu noktaya geldik, biz Bedenli Aydınlanma noktasına geldik, biz bu noktaya geldik ve bu seçim sizin tarafınızdan yapılacak olan bir seçim. Üstadı, Ben'im'i beklerken yapılacak bilinçli bir seçim. Sizin tarafınızdan alınacak bilinçli bir karar. Siz, kendinize kurban olma oyununu oynamayı bırakacak mısın?
Dışsal şeylere kurban olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuz - kötü aileler, kötü ilişkiler, iş kayıpları, diğer şeyler. Biz bunun ötesine geçtik. Şimdi kurban olmanız konusunda, kendi suçluluk duygunuza kurban olma oyununu oynamak konusunda bir dönüş yapmalıyız. Suçluluğun sizin hayatınızı nasıl yaşayacağınızı nasıl belirlediğini görün; seçim yapın; onun hayatta pek çok şeyden zevk almamanıza nasıl sebep olduğunu görün.
Ben suçluluk duygusuna karşı yapılabilecek en kötü şeyin, onu işlemden geçirmeye çalışmak, onu herhangi bir şekilde ele almak, onu irdelemek, ona herhangi bir şekilde hitap etmek, onu sağaltmaya kalkmak olduğunu söyleyebilirim. Bu tam da suçluluk duygusunun istediği şeydir.
Fakat şöyle söylenebilir, "Ben kendimi kurban haline getirdiğim oyunu oynamayı bitirdim. Oyun bitti. Artık suçluluk duygusu yok." Onu havaya uçurun. Biz bunu yapmak için buradayız. Bu tüm insanlar için uygun değil. Hayır, hiç değil. Bu sizin için uygun, bu noktada olan sizler için.
Size çok garip gelebilir ama insanların, çoğu insanın suçluluk duymaya ihtiyacı var. Onlar buna hayatta kalmak için, kimlikleri için ihtiyaç duyuyorlar. Suçluluk duygusu elementine duyulan ihtiyaç onlar için hayati bir şey.
Sizin için hayati değil. Sizin artık ona ihtiyacınız yok. Sizin kendinize ayar yapmanız gerekmiyor, kendinizi kötü bir insan olmaktan alıkoymanız gerekmiyor.
Şambra'da bağımlılıklar konunda çok suçluluk duyanlar var. İlişkilerle ilgili çok suçluluk duyanlar var.
(duraklama)
Ve işte buradayız, ben sizi oyun sırasında ziyaret etmek için buradayım.
Bazı tuhaf ruhsal suçluluk duyguları var, bilirsiniz işte, Yeshua zamanına kadar bile dayanan çoğunlukla geçmiş hayatlarla alakalı şeyler; Yeshua zamanındaki bilgeliğin bir kısmının kutsallığının korunmaya çalışıldığı birçok yaşam, bunu doğru yapmadım diye suçlu hissetmek. Ama suçluluk duygusunun ne olduğu önemli değil. Bunu anlamaya çalışmak önemli değil.
Önemli olan şey biz gün ışığına çıkmadan, biz gerçekten kendimizi açmadan şu, benim size şunu sorma gerekiyor - ben bir ay yoktum - benim size şimdi bunu bire bir sormam gerekiyor, siz o oyunu bırakmaya hazır mısınız?
Evet ya da hayır. Bu kadar. Evet ya da hayır, başka bir şey yok. Arada hiçbir şey söylemeyin.
Siz kendinize kurban olmaktan, suçluluktan kurtulmaya hazır mısınız? Bu büyük bir oyun ve sizi geri tutacaktır
(duraklama)
Suçluluk duygusunun sizi tekrar eden hatalardan uzak tuttuğunu söyleyebilirsiniz. Suçluluk duygusunun kendi kendiize verdiğiniz bir ceza olduğunu bile söyleyebilirsiniz. Suçluluk duygusunun gerçekten kontrol edebileceğiniz bir şey olmadığını söyleyebilirsiniz; O basitçe orada, o bir iblis. Siz onun birinden ya da başka bir yerden gelmiş olabileceğini söyleyebilirsiniz. Hayır. Hepsi bir oyun.
(duraklama)
Ve sorduğum soru çok basit bir soru, siz kurban olmayı bırakmaya hazır mısınız? Bu kadar. Onu fiyuv! diye salıverebilirsiniz.
(duraklama)
“Kurban” kelimesi genellikle dışarıdaki deneyimlerinizle, ilişkilerinizle ilgili olarak kullanılır; dışarıda bir başkasına ya da başka bir şeye kurban olmak anlamında. Ben şimdiye kadar kendi kendinin kurbanı olma - kendi suçluluk duygunun kurbanı, kendi utancının kurbanı olma - diye bir şey hiç duymadım. İnsan olmaktan utanmak. Gözden güşmek, bu gezegene gelmek, fiziksel bir beden almak.
(duraklama)
Ben sizin şimdiye kadar gerçekte asla kendi kendinizin kurbanı olduğunuzu düşünmediğinize iddiaya girerim. Bilirsiniz işte, bu aynı zamanda sizin hoşunuza giden bir şey de içeriyordu. Sizin suçluluk duygusunda hoşunuza giden bir şey de var.
Ben şimdi bunu size anlatmak için buradayım.
(duraklama)
Suçluluk duygusu en ilginç, en duygusal insan özelliklerinden biridir. Siz durup bir an için onun farkında olana kadar, o, çok yapışkan ve utanç verici ve çok sinsi, çok sinsidir. O, sizin, onu evinizde, metaforik evinizde, tıpkı hamamböcekleri, dev karıncalar gibi, etrafı çok yapışkan ve kirli ve pis ve sinsi ve ürkütücü bir şekilde sürünen bir şey olduğunu düşünmenizi istiyor. O, sizin bunu düşünmenizden hoşlanıyor. Sizin ondan kurtulmanızın zor olduğunu düşünmenizi, buna değer olmadığınızı düşünmenizi istiyor.
Aslında siz bu duyguyu seviyorsunuz. Evet. Evet, öyle. Siz suçluluk duygusunu seviyorsunuz, aksi takdirde orada olmazdı.
Size suçluluk hakkında başka bir şey anlatacağım. Buna nasıl baktığınıza bağlı olarak, o, aynı zamanda teflon, bildiğiniz gibi yapışmaz bir yüzey gibidir. Eğer ona bağlanmazsanız, onu işlemeye ve onu anlamaya çalışmazsınız, eğer o duygu tarafından baştan çıkarılmazsanız, onu teflon gibi, çok kolay, çok kolay bir biçimde temizleyebilirsiniz.
Yani, siz onu bir yandan evinizin girintisinde çok yapışkan, iğrenç, gizlenmiş bir şey olarak algılayabilirsiniz. Ondan kurtulamazsın. Eğer oynamak istediğiniz oyun oysa, ona kurban düşersiniz.
Ya da siz basitçe derin bir nefes alır, oyunu oynamayı bırakıp gidersiniz. O kadar hızlı sona erer.
Bu iki durum madalyonun iki yüzü gibidir. Kötü bir suçluluk duygusu, kurban olma ya da gerçekten sadece gitmesine izin vermek. Pifftt! Gitti.
İşte o yüzden ben size bir kez daha soruyorum. Bu basit bir evet ya da hayır. Kendinizi kurban etme oyununu oynamak size yeterli geldi mi?
Derin bir nefes alın.
Suçluluk, utanç, bazen çok derine gidiyorlar. Ancak biz bunun gibi güvenli bir alanda olduğumuzda, bu ondan uzaklaşmak için gerçekten de en kolay yollardan biri.
Bunlar bazen insanların zor bir zaman geçirmesine neden olur. Onlar mücadele ederler ve şöyle derler, “Onun bu şekilde gitmesine izin veremem” veya “Evren skorları not etmiyor mu?” Hayır, tutmaz. Evren puanları yazmaz. Bunu sadece siz sen yaparsınız.
Eh, siz bunu bir anlığına hissedin. Üstadı hissedin. stat tüm yaşamlarınızın bilgeliğidir.
Bir an için onu hissedin. Üstat skoru tutmaz. Üstat her şeyi bilgelik haline getirir. Üstat yargılamaz.
Ben'im'de, bilincin kendisinde iyiliklerin ve kötülüklerin yazdığı bir kitap yok. Ben'im karmanın bile ne olduğunu bilmez ve umurunda değildir. Bunların hepsi insan algısı.
Evet, evet, ondan uzaklaşabilirsiniz, bu suçluluktan istediğiniz zaman uzaklaşabilirsiniz. Siz istediğiniz zaman oyunun durdurabilirsiniz.
(duraklama)
Ben sizden bu ay önümüzdeki Şauda kadar kendinizi gözlemlemenizi istiyorum.
Siz bu suçluluk, utanç duygusu sorunu hakkında ne kadar sıklıkla düşüneceksiniz ve suçluluk duygusu ile ne kadar mücadele edeceksiniz? Siz bunu ne kadar büyük bir kurban olduğunuz zihinsel bir alıştırmaya mı çevireceksin? Siz suçluluk duygusu ve kurban olma durumu ila ilgili sosyal medyada hikayeler mi yazacaksınız? Eğer siz bu saydıklarımı yaparsanız yine o yapışkan enerjide olursunuz. Hala kendi oyununuzu oynuyorsunuz demektir. Ve bu size ait bir şey. Başka kimseye değil. Siz hala dramdasınız demektir.
Ya da siz basitçe yürüyüp gidebilirsiniz. Oyunu oynamayı durdurursunuz.
Oyunu bitirirseniz bir ceza veya başka bir şeyle karşılaşmazsınız. Oyunu şimdi bitirmeniz sizi daha iyi veya daha kötü bir insan ya da ruh haline getirmez. Bu, sizi Farkındalık yolundan alıkoymaz ve sizi geliştirmez.
Siz oyunu ya bırakırsınız ya da bırakmazsınız. O kadar. O kadar. Güzel, derin bir nefes.
Biz önümüzdeki ay Ortaya Çıkmak Dizisine başlayacağız. Biz sadece kanatlarımızın olduğunu fark etmeyeceğiz, biz onları kullanacağız. Ben o nedenle Kanatlar Dizisi'nin bu son Şaudunda, "Siz suçlu kurban oyununu oynamayı bırakmak için gerçekten hazır mısınız?" sorusunu yönelttim. Hepsi bu kadar.
(Duraklama)
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
(duraklama)
Siz sadece tüm o suçluluk duygularını salıvermenin, onlara sahip olmamanın nasıl bir şey olduğunu - olacağını - hissedin.
(duraklama)
Siz farklı seçimler yapacaksınız. Sizin enerji akışınız değişecek. Sizin kanatlarınızı açma yeteneğiniz kesinlikle değişecek.
(duraklama)
Ve evet, siz içsel olarak biraz boşluk, içinizde bazuı oyuklar hissedeceksiniz. Ve eğer siz, "Artık suçlu bir kurban olmak yok." derseniz biraz boşluk olacak çünkü oralar çok bir uzun zamandır, çok uzun bir zamandır suçluluk duygusu ile doluydu.
Bu oyuklar, bu boşluklar hızlıca bilinçle, sahte değil, gerçek duygularla dolacak: gerçek hislerle.
Suçluluk, sizin duyusal mekanizmanızda o kadar çok yer kapladı ki, konuştuğumuz tüm diğer hisleri gerçekten hissetmenizi engelledi; sizi gerçekten hissetmekten, gerçekten deneyimlemekten alıkoydu.
(duraklama)
Ve siz istediğiniz gibi suçluluk duygusuna bakabilirsiniz. Siz onun nereden gelmiş olabileceğine veya neden orada olduğuna, orada nasıl gittiğine bakmayı deneyebilirsiniz. Bunların hiçbiri önemli değil.
Oyununuzu oynamayı bırakmanın zamanı geldi. Ve bu muazzam bir oyun. Bu belki de insanın oynadığı en muazzam oyun. Evet, suçluluk duygusu ve kendi kendinin kurbanı olmak.
(duraklama)
Ben sizin tüm enerjilerinizi hissederken burada sadece zaman geçiriyorum. Ve biz - bu merabhda - kafa karışıklığından, çok rahatsız hissetmeye, hatta öfke yaşadık - kafa karışıklığı, biraz öfke ve biraz üzüntü oldu.
Ve şimdi hissettiğim şey, birçoğunuz derin bir nefes alıyor ve sadece “Oyun bitti” diyor.
Ve eğer zihin bile bu oyunu tam olarak nerede dosyalayacağını, bunun hakkında ne düşüneceğini bilemiyorsa sizin sezgileriniz, doğuştan hisleriniz var, siz o nedenle, "Oyun biter. Ben onu oynamaya devam etmeyeceğim." diyebilirsiniz.
Bu dışarıda oynanan bir oyun değil. Bu içeride oynanan bir oyun. Suçluluk.
Hadi güzel, derin bir nefes alalım.
(duraklama)
Güzel derin bir nefes.
(müzik sona erer)
Ben sizin yüzde 38'inizin, "Siz oyunu oynamayı bırakacak mısınız?" sorusunu net bir şekilde cevapladığını söyleyebilirim.
Yarış yok. Ötekiler için bir zaman sınırı yok ama bazılarınız bunun üzerinde düşünüyor. Siz o zaman önce "Evet" ama bir dakika sonra da "Hayır" dediğinizi duyuyorsunuz ve böylece doğrudan yeniden oyuna geri dönüyorsunuz. Ben size evet ya da hayır diye bir seçim yapmanız için 24 saat vereceğim ve dediğim gibi biz bunu aşırı bir işlemden geçirmek istemiyoruz, suçluluk duygusu muazzam derecede kendi kendine empoze eden bir oyun. hepsi bu kadar. kendi kendine empoze eden bir oyun. Suçluluk duygusu sizin enerjinizi engelleyecek ve sizin farkındalığınızı engelleyecektir. Siz onu sadece, "Ben oyunu sona erdirdim." diyerek salıverebilirsiniz. Sonrasında kaygılanmayın. Onu bir işlemden geçirmeyin. O kendi yoluna gidecektir. O teflon gibi olacaktır. Siz onun içine dalarsanız o her şeyi analiz etmeye başlayacaktır ve o gerçekten, gerçekten ve gerçekten çok yapışkandır.
O halde derin bir nefes alın. Sizin bunu düşünmek için 24 saatiniz var ve ondan sonra Ortaya Çıkış için ilerleyeceksiniz.
Hangi seçimi yaparsanız yapın hatırlayın...
ADAMUS VE İZLEYİCİLER: … tüm yaratımda her şey yolunda.
ADAMUS: Teşekkürler. Teşekkürler. (izleyiciler alkışlarlar)
İngilizceden çeviren: Meltem Taban