• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Kanatlar Dizisi: Şaud 10


Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 2 Haziran 2018'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur.



Ben Ben'im St. Germain'in Adamus'ı.

Biz bu toplantıya başlarken hadi güzel, derin bir nefes alalım sevgili dostlar.

Bunların hepsi gerçekten de sizin yolculuğunuzun bir kaydı. Hepsi bu, sadece sizin yolculuğunuzun, bin veya binden fazla yaşam sürdüğünüz yolculuğun, sevinç dolu, zorluklarla dolu, aramakla dolu, sorgulamakla dolu, karanlık gecelerle dolu yolculuğunuzun bir kaydı.

Ama bu gerçekten tarihin bir kaydı ve bizim yaptığımız - dünyanın her yerinden bedenli aydınlanmayı gerçekleştirecek olan bir grubun - yaptığı bu son derece tarihi yolculuğun kaydının düğüm noktası, bizim en iyi bölümlerimiz - Üstadın Yaşamı dizisidir. Üstadın Yaşamı. Bizim ne yaptığımızı gerçekten anlamak isteyenler varsa, bizim yolculukta geldiğimiz bu noktayı bilmek isteyenler varsa Üstadın Yaşamı'na baksınlar. Her şey oradan anlaşılır.

Biz şimdiye kadar yedi bölüm çektik. Hepsi sizin hikayeniz. Onlar sizin öğrendikleriniz. Onlar sizin kalbinizde olanlar. Yıllar sonra gelecek olanlar, hemen şimdi değil ama yıllar sonra gelecek olanlar sizin nelerden geçtiğinizi göreceklerdir. Onlar birçok, birçok insanın yaşadığı gerçek anlamdaki dibe vuruşları, kızgınlıkları, hayal kırıklıklarını, endişeleri ve sizin nasıl su yüzüne çıktığınızı işiteceklerdir. Bu harika bir hikaye ve biz onu tabii ki her Şaud kaydediyoruz. Biz Tobias'ın zamanından bu yana, 1999'dan bu yana kaç Şaud gerçekleştirdik? Kaç toplantı, kaç çalıştay yaptık?

Ben Danimarka ve Norveç'te yaptığımız son toplantılarımızdan bu yana sadece bir an geçmiş gibi hissediyorum. Ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne geri dönmek, bir bardak kahve içmek, tuvalete gitmek için zar zor vakit buldum. Biliyorum benim gerçekte tuvalete gitmeye ihtiyacım yok, ben sadece tuvalete gitmekten hoşlanıyorum. (bazı kıkırdamalar) Bilirsiniz işte, sizin insan olarak yapıp değerini bilmediğiniz bir sürü şey var. Tuvalete gitmek sakin geçirilen hoş bir zamandır. Rahatlama ve salıverme zamanıdır. (kıkırdamalar) Yani, evet, ben hala tuvalete gidiyorum. Gitmem gerekmiyor ama gitmek istiyorum.

Ben sadece bir an önce Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ndeyken şimdi buradayım. Ah, biz İskandinavya'da ne toplantılar yaptık. Harika. Harika Şambra, harika bilgiler ve yeniden söylüyorum bilgi benden gelmiyor. Ben Cauldre ve Linda ile birlikte onları kelimelere döküyorum ama bu sizin yolculuğunuz. Bu sizin hikayeniz. Onun nasıl geliştiğini görmek çok heyecan verici.

Birkaç yıl önce bazı noktalarda biraz sinir bozucu şeyler oldu. Biz aşamadığımız bazı engellere takıldık. Şambra'ya biraz kızdığımı söylemem gerekir. Bu benim doğru yaptığımı göstermez ama ben sadece... (bazı gülüşmeler) biraz sinirlendim. Bizim makyo zamanlarımızdı. Siz makyoya batmıştınız, ben de sizi ondan çıkarmaya çalışıyordum. Makyo sizin spiritüel zırvanız, sizin dikkat dağıtıcınız, sizin spiritüel gürültünüz. Bu herkesin başına gelir. Spiritüel yolculuğunun bu bölümüne gelen herkesin yaşadığı boktur. Ama biz son birkaç toplantımızda ve hatta son birkaç Şaudumuzda ve özellikle de Keahak'ta farklı bir şeyler yapıyoruz. Biz yeni bir yere gidiyoruz.

Bu toplantılar, gerçekleştirdiğimiz son iki toplantı, Eşik - diğer Eşik toplantılarından çok farklıydı. Ve yeni olan Üstadın Rehberi, sanırım adı böyleydi. Şey, o, Üstatlar toplantısıydı. Kaç farklı ülkeden gerçek Üstatlar gelmişti Linda?

LİNDA: Yirmi dört.

ADAMUS: Yirmi dört farklı ülke bir yerde toplandı ve biz gerçekten bazı şeyleri değiştirdik. Biz aslında insanın ayrılmasını istedik. Biz onu ilk günden oradan çıkardık ve geriye sadece Üstat kaldı. Biz, bazı Üstatlar bundan memnun olmasa da üçüncü gün insanı geri getirdik. Biz insanı geri getirdik ve biz bir bütünleşme sürecinin meydana gelmesine gerçekten izin verdik.

Son Şaudmuzda da belirttiğim gibi her şey çok ileride gelişiyor. Biz oraya İzin Vemek sayesinde ulaşıyoruz. Çok çalışarak değil, çok düşünerek değil ama İzin Vererek.

Kutsal Üçleme

Bizim geldiğimiz nokta - bunu o alete yazar mısın lütfen?

LİNDA: Bir bakalım.

ADAMUS: Biz şimdi insanı birleştirdiğimiz noktaya ulaşıyoruz - "insanı" listenin altına yazarsan - "insan, Üstat, Ben'im." Biz bütünleştiriyoruz, biz bilinçli bir şekilde insanı bütünleştiriyoruz... (duraklar, bazı kıkırdamalar) Ben Linda'nın yazdığını görüyorum, ben ekranda bir şey görmüyorum. (yazı aleti düzgün çalışmıyordur) Ah, teknoloji. Siz de nefret etmiyor musunuz? (bazı kıkırdamalar)

Biz insanı birleştirdiğimiz bir noktaya geliyoruz ve insan... eh, ben buradayım. (Peter aleti düzeltmek için gelir) Hepiniz karışıklığı izliyorsunuz! (kahkahalar) Bu makyo. Bu dikkat dağıtma. Siz herkesin buraya doğru kaydığını fark ettiniz (Linda ve Peter'e), sanki değişim burada oluyormuş gibi. Sanırım biz konuşurken benim burada durmam gerekiyor. (kahkahalar artar)

LİNDA: Bu bir dikkat dağıtma. Bunun ustası sensin.

ADAMUS: Evet ama herkes sizi izliyordu.

LİNDA: Ah, iyi. (kahkahalar)

ADAMUS: Hayır, biraz dram, biraz sıradanlık artık çok tipik değil mi? Ki ben burada tüm zamanların en büyük spiritüel bilgeliğini kazandırırken - sizin bilgeliğinizi.

LİNDA: Peki o zaman ne istiyorsun? Sen insanı istiyorsun ve...

ADAMUS: Unuttum şimdi.

LİNDA: İnsan, Üstat, biri ya da öteki.

ADAMUS: Eh, evet, evet, evet. Bir şey uydur. Bir şey uydur. (birisi, "İnsan, Üstat, Ben'im." der) İnsan, Üstat ve Ben'im. Bizim şu anda yaptığımız şey insanı derin bir şekilde bütünleştirmek ki bu... hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. İnsan, Üstat...

LİNDA: Ah.

ADAMUS: Öyle.

LİNDA: Özel olmasını istiyorsan özel ol!

ADAMUS: Böyle yap... Öyle değil...

LİNDA: Tanrım! Sen nasıl bir acısın!

ADAMUS: … çünkü o zaman karışıklık yaratırsın. (bazı kıkırdamalar) Ben o cihazı beğendim.

LİNDA: İşte, yaptım. (her şeyi siler, kıkırdamalar artar)

ADAMUS: İnsan deneyimdir. İnsanın amacı budur. Siz, "Ben neden buradayım? Hayatın anlamı nedir?" diye soruyorsunuz. Hayatın anlamı deneyimlemektir. Hepsi bu. Son konuşmamda dediğim gibi insana kalsaydı siz başka bir yaşam için, onlarca yaşam için, yüzlerce yaşam için yine geri dönerdiniz çünkü siz deneyime sürükleniyorsunuz, siz deneyime obsesif bir şekilde sürükleniyorsunuz. İnsan deneyimlemeyi seviyor. İnsan kendisini batırmayı seviyor, inanırsınız ya da inanmazsınız ama o bunların iyi bir deneyim mi yoksa kötü bir deneyim mi olup olmadığını umursamıyor.

LİNDA: Hım.

ADAMUS: Siz, "Ben şimdi sadece mutlu deneyimler istiyorum. Ben tek boynuzlu atlar ve pamuk şekeri ve bunun gibi şeyler istiyorum." diyorsunuz. Hayır, siz bunları istemiyorsunuz. Aksi halde ben burada konuşurken siz o tarafa bakmazdınız. Siz biraz dram, biraz heyecan istiyorsunuz - "Meteliksiz kalmak ne demek?!"

LİNDA: Ben dram değilim!

ADAMUS: (kıkırdar) Bu bana pek dram gibi gelmedi. (bazı kıkırdamalar) Siz dram istiyorsunuz ve insan bunu seviyor ve bunun için insanı gerçekten methedin. İnsan özünüzü methedin. Siz insan benliğinize karşı çoğunlukla sertsiniz. Siz deneyimi seviyorsunuz ve siz zorlu şeyleri sevmediğinizi söylüyorsunuz ama seviyorsunuz. Size eğlenceli geliyor. Size deneyimsel geliyor ve ortaya gerçekten iyi hikayeler çıkıyor.

İnsan, Ben'im'in deneyimsel parçasıdır. Ben'im, Varlık'tır, bilinçtir ama harika deneyimler yaşayınca - harika derken, kasvet hariç gerçekten iyi, gerçekten kötü şeyler - o zaman insan buraya yapmaya geldiği şeyi gerçekleştirmiş oluyor. İşin eğlenceli yanı da budur, o yüzden tüm deneyimleri için insana teşekkür edin.

İşin ilginç yanı bir sınavın olmamasıdır. İnsan deneyimi sınanma içermez. Onu yargılayan birisi yoktur. "Bu kötü ya da bu iyi." diyen kimse yoktur. İnsanlar yargılamaya başlayana kadar böyle bir şey yoktur, şey, onlar yargılarlar ve sonra ona bir sürü enerji, yerçekimi iliştirirler ve "Ah, bu günah. Bu kötü karma. Benim yeniden gelip bunu baştan yapmam lazım." derler. Ben onların kıkırdadıklarını görüyorum, "Ah, bende gerçekten kötü bir karma var. Benim birkaç yaşam daha gelmem gerekiyor. Benim biraz daha deneyim yaşamam ve biraz daha karma yaratmam gerekiyor ki bu da beni daha çok deneyimin içine çekecektir." Kendi kendini sürdüren deneyimsel bir hayvanat bahçesidir bu ama insanın da gerçekten iyi yaptığı bir şeydir.

İnsan şimdi farkında olmak nasıl bir şey, Üstat ile bütünleşmek nasıl bir şey şeklinde tamamen farklı, yeni bir deneyim yaşıyor. Bu başlangıçta biraz korkutucu gelir çünkü insan, "Bekle, burada yetkili kim? Ben insanım, bu benim deneyimim. Hepsi ben ve benim egom ile alakalı şeyler. Benim bir adım var. Benim bir egom var. Benim bir kimliğim var. Üstat içeri geliyor derken ne demek istiyorsun? Ah, evet, Üstat; insan Üstat haline gelecek. Hayır, hayır, hayır. Gelmeyecek. İnsan, Üstat için yer açıyor ve Üstat burada bilgeliği tamamlayan parça. İnsan; deneyim, Üstat; bilgeliktir.

İnsan yapabileceği kadarıyla… bundan hoşlanır - “Ah, ben bir Üstat olmayı deneyimleyeceğim” - gerçekte pek öyle değil. Deneyimleriniz artık Üstadın bilgeliğini içerecek ama biz insanı ustalaştırmayacağız.

LİNDA: Ustalaştırmak?

ADAMUS: Benim kelime uydurmak için iznim var. (bazı kahkahalar) Ve neden biliyor musun?

LİNDA: Çünkü bunu yapabilirsin.

ADAMUS: Çünkü var olan bütün kelimeler uydurulmuştur. (izleyenler, "ahh" derler)

LİNDA: Hım. Güzel bir nokta.

ADAMUS: O, bariz bir şekilde Üstattır. (Adamus kıkırdar)

LINDA: Güzel bir nokta. Güzel bir nokta.

ADAMUS: Ben şimdi kelime uyduracağım.

Yani konu insanın ustalaşması değil. Siz de bunu gerçekte istemezdiniz. Bu, bilgeliği birleştirmekle alakalı bir şey ve size tamamıyla farklı bir deneyim yaşatır. Buna gerçekten izin verenleriniz deneyimlerinin değiştiğini fark etmeye başlayacaklardır. Deneyimler gerçekten farklı oldular. Onlar şimdi bilgelik ile birleştiler ve bilgeliği mutlaka insan kontrol etmeye veya yönetmeye çalışacak diye bir şey yok - zaten bunu hiçbir şekilde yapamazsınız; öyleymiş gibi rol yapabilirsiniz ama siz bilgeliği devralamazsınız ve aniden deneyimler değişir.

İnsan bir bakıma bunun nasıl bir şey olacağını hayal edemez. Edemezsiniz. Benim yıllardır dikkat dağıtmamın nedenlerinden biri de bu. Çoğunlukla "Biz burada bir şey yaparken, oraya bak." durumu oluşuyor çünkü insanın olanlara dair bir fikri vardır. Aranızdan bazıları bunun insanın hayal ettiği gibi bir şey olmadığını fark etmeye başlayacak. O, hayal edemez. O, hayal edemez.

Biliyorsunuz biz öngörülemezlik konusunda konuşuyoruz. Sanırım öngörülemezlik filozofların ve fütüristlerin çıkardığı bir terim. Öngörülemezliğin anlamı insan deneyiminin daha önce hayal edilemeyen bir taşma noktasına gelmesi ve bu şimdi teknolojide böyle. Siz bunları öngöremezdiniz, siz tipik insan ile 50 yıl sonrasını görüp, "İşte gezegen şu hale gelecek." diyemezsiniz. Bunu yapan gruplar ve organizasyonlar var biliyorsunuz; onların tahminleri olandan çok uzak kalıyor çünkü buradan bakılan bir perspektifle bunu yapamazsınız. Siz tasavvur edemezsiniz. Bunlar zihnin doğasında, geri planında, zihnin referans noktasında yoktur, o nedenle insan bunu asla yapamaz.

Siz bunlardan kendiniz geçeceksiniz. Siz Üstat olacağınızı tasavvur edemezdiniz. Siz diyelim bundan 10, 20 yıl önce - "Ben Üstadım" - demiş olsaydınız suda yürümek, yoktan ellerinizde bir şey var etmek gibi şeylere kalkışırdınız ve bunların hepsi makyodur. Bunların Farkındalıkla hiçbir alakası yoktur.

Şimdi aranızdan yeterince sayıda kişi Üstadın bilgeliği, tüm yaşamların bilgeliği içeri gelsin diye gerçekten izin vermeye başladı. Biz şimdi bilge bir deneyim yaşıyoruz. Biz şimdi yeni bir derinlik formuyla ilgili bir deneyim yaşıyoruz.

İnsan derinliği olan bu yeniliği istiyordu. Kasvetli yaşamı onu yormuştu, her enkarnasyonunun bir önceki enkarnasyonuna çok benzemesi onu yormuştu. O, bu yeni deneyimi arzu ediyordu ama onu tasavvur edemiyordu. O, yoruldu. İnsan yeni dünyayı, yeni yaşamı, yeni olanı hayal etmeye çalıştı ama gerçekte bunu yapamadı. Hepsi eski olanın tekrarıydı sadece. Bunlar, benim daha önce belirttiğim gibi biraz daha fazla zenginlik, biraz daha gençlik ve biraz daha mutluluktu ama gerçekte pek yeni değillerdi.

Şimdi insan Üstadın bilgeliği ve Ben'im - Ben'im bilinci, onun Varlığı ile yeni bir deneyim yaşıyor. Ben, Ben'im kelimesini "tanrısal"dan daha çok seviyorum. "Tanrısal" kelimesinde İsa ile ilgili ve Yeni Çağ ile ilgili çok fazla şey var. Ben'im Varlıktır, farkındalıktır. Hepsi bu. Biz burada üçünü bütünleştiriyoruz ve bütün bunlar şu anda oluyor ve yeniden söylüyorum insan bunları gerçekten tasavvur edemez. Onun yapabileceği tek şey bunlara izin vermektir.

Aslında tüm süreci kışkırtan Üstattır. Farkındalığı isteyen Üstattır. İnsan yeni bir deneyim istiyor ama Farkındalığı isteyen Üstattır. İşte biz bu bütünleşme nedeniyle çok heyecan verici bir zaman geçiriyoruz. Biz birazdan bu konu ile ilgili daha çok konuşacağız ama siz şimdi sadece güzel, derin bir nefes alın ve nerede olduğunuzu hissedin.

Siz nerede olduğunuzu hissedin ve bunu insan ve Üstat perspektifi açısından hissedin. Yolda neler değişiyor, neler meydan okuyor.

Farkındalık gerçekten de en basit şeylerden biridir. Çok basittir. Basit olduğu için zaman zaman karışık ve zor hale getirilir. Çok basittir ama üzeri makyo ve zorluklar ve sıkıntılarla örtülür ve kendinden iğrenme ve kendini sınama ile birleştirilir. Aslında oldukça basittir ve sizlerden sonra gelecek olan grup bunu sizin deneyimlerinizden öğrenecekler. Nasıl... buradan, buradan. Buradan. (bazı kıkırdamalar) İnternetten izleyenler, burada biraz karışıklık, teknik sorunlar var. Sanırım ben size birçok kez teknoloji ile ilgili birçok sorun yaşayacağınızı söylemiştim.

LİNDA: Bu senin hatan.

ADAMUS: Evet, her zaman olduu gibi benim hatam ama... çok sorun çıkacak. Neyse ki yedekte birazdan kullanacağımız eski tarz yazı tahtası var diye inanıyorum. (bazı kıkırdamalar)

Ben daha önce söyledim, ben daha önce Farkındalığı ilk defa bu insan grubunun gerçekleştireceğine dair cesur bir açıklama yaptım, diğer gruplardan örnekler verdim - onlar bunun yakınından bile geçmiyorlar. Guruları olan diğer grupların sistemlerinin, onların disiplinlerinin ve onların kavramlarının bununla uzaktan yakından alakası yok. Onlar yoldaydılar ama geri döndüler. Bu grup - ben bunu Yükselmiş Üsttalar Kulübü'nde de teyit ettim - bu insan grubu gerçekten de Farkındalığı gerçekleştirecek gruptur ve bu spiritüel ya da dini bir şey değildir. Ben gerçekten siz bunu nasıl ifade edersiniz bilmiyorum ama sadece uygun bir şey oluyor. O kadar. Bu ilk grup. Tüm Yükselmiş Üstatlar bunu bireysel olarak yaptılar. Bu tüm zamanlarda ilk kez oluyor çünkü zamanlama ve bazen çalışıp bazen çalışmasa da teknoloji buna uygun. Benim Atlantis rüyası diye adlandırdığım şeyden dolayı bu grup Farkındalığı gerçekleştirecek olan ilk gruptur.

Birçok grup spiritüel ve kutsal ve mukaddes metinleri inceledi. Birçok grupta insanlar birlikte yola çıktılar ama çeşitli nedenleden dolayı bu kadar ilerleyemediler ve bu konu benim bugün soracağım soru ile ilgili güzel bir geçiş olacak...

LİNDA: Ahh.

ADAMUS: … bizim Şambra bilgeliği diye adlandırdığım şeye.

Şambra Bilgeliği

Biliyorsunuz biz bunu son zamanlarda bilgelik diye adlandırabildik çünkü - hımm - ben bu bölümü daha önce bilgelik kategorisine sokamazdım. Önceden sadece sorulara verilen cevaplar vardı ama biz şimdi...

(video başlar)

Ve şimdi Şambra Bilgeliği Zamanı!

Güzel. Bu bölüm bazen sadece kötü bir oyun gösterisi gibi oluyor. (bazı kıkırdamalar) Peki, ışıkları artıralım lütfen. Linda mikrofonu alsın.

Soru şöyle, ben şimdiye kadar ilk defa gerçekten bu gruptakilerin Farkındalığı gerçekleştirdikten sonra bedenlerinde kalacaklarını, gezegende kalacaklarını söylüyorum. Peki neden o kadar çok sistem ve kişisel gelişim programı aydınlanma veya Farkındalık açısından gerçekten etkin değiller?

Bir sürü kişisel gelişim programı var ve hepiniz bunlara çok para harcadınız. Benim guru kursu diye adlandırdığım bir sürü kurs var ve aranızdan bazıları bu kurslara gitti. Aranızdan bazıları uzun bir zaman aşramlarda kaldı. Aranızdan bazıları disipline girmek ve acı çekmek ve size salak olduğunuzun söylenmesi için bir sürü para ödedi. Burada değil tabii, başka yerlede. Onlar Farkındalık açısından neden pek verimli değiller? Linda, lütfen.

LİNDA: Sen çok istiyordun. (Mary Sue'ya)

MARY SUE: (kıkırdar) Öyle.

ADAMUS: Evet, tatlım.

MARY SUE: Ben onların yeni olana içeriden yaklaşmaları gerekmesine rağmen dışarıdan yaklaştıklarını düşünüyorum.

ADAMUS: Peki. Dışarıdan yaklaşmak. Peki, güzel. Güzel. Güzel cevap. Gördünüz mü? Bilgeliği gördünüz mü? Ah! Sadece ışık saçıyor. Peki. O kişisel gelişim ve spiritüel kurslar neden Farkındalık açısından etkili değiller? Evet, efendim.

VİNCE: Temel anlamda mı?

ADAMUS: Evet.

VINCE: Senin kendin için bir programın olması gerekirken onların senin için bir programı var.

ADAMUS: Evet. Olağanüstü. Olağanüstü. Güzel. Birkaç tane daha. Şu kişisel gelişim programları ve kursları neden etkili değiller?

LİNDA: Senin elin havadaydı.

JOE: Öyle mi, hı?

ADAMUS: Burnuna dokunacaktı sanırım (kahkahalar) ama...

JOE: Para getirmiyor.

ADAMUS: Para getirmiyor.

JOE: Farkında olunması onlara para getirmez.

ADAMUS: Ah! Peki. Sanki bu işe yatırım yapmışlar.

JOE: Şey, evet.

ADAMUS: Onun için asla o noktaya gelmezsin.

JOE: Şey, evet.

ADAMUS: Vay.

JOE: O nedenle çek defterin hep incelir.

ADAMUS: Ah, ha! Ve...

JOE: Ya da kredi kartın.

ADAMUS: İlginç. Yani bir yatırım. Başka kelimelerle ifade edecek olursak insanlar asla tam anlamıyla iyileşmezler. Hep, "Senin yeni bir sorunun var." denir.

JOE: Şey, evet!

ADAMUS: Güzel, güzel. Başına öyle bir şey geldi mi?

JOE: Şey, evet! (kahkahalar) Hepimizin gelmedi mi?

ADAMUS: Bırakmana sebep neydi? Neden ayrıldın?

JOE: Farkındalık.

ADAMUS: Güzel. Ah! Millet siz fazlasıyla iyisiniz. Ben size artık kusur bulamıyorum. (bazı kıkırdamalar) Bu sinir bozucu. Bilirsiniz işte, sizinle uğraşabilecek bir şey kalmadı.

LİNDA: Adamus, benden...

JOE: Şey, evet!

LİNDA: Öyle bir şey ister misin, başka bir enerji bulmamı ister misin?

ADAMUS: Şey, böyle bir şey şimdi çok açık açık yapılmış olur. (gülerler) "Peki artık bilgelik yok. Şambra aptallığı nasıl!" Bam! (kahakahalar) Ben bunun için mikrofon dolaştırmak istemezdim. Hayır, bilgelikte kalalım. Bunlar gerçekten çok iyi ve bunlar sizin bilgeliğe izin verdiğinizi gösteriyor. Cevaplar verilirken izleyin. Siz eskiden kekelerdiniz ve zihinsel cevaplar veririlirdi - cevabı veren kişinin zihnine gittiğini görebilirdiniz. Siz efendim, siz doğrudan kalpten, makyo olmadan net bir cevap verdiniz. Bu bilgeliktir.

JOE: Şey, evet! (kahkahalar artar)

ADAMUS: Ve onun hikayesini oluşturması 15 dakika almadı. Yani o burada demek istiyorum. Bu bilgeliktir. Hatırlayın toplandığımızda, ben bir soru sorduğumda o kişi durmadan anlatmaya devam ederdi ta ki ben kaba bir biçimde araya girip, "Soruya dön, özetle. Cevap ne?" diyene kadar. Siz artık hiç eğlenmiyorsunuz millet (kıkırdamalalar artar) çünkü bunu yapmıyorsunuz. Öyleyse devam edin. Göreceğiz.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Lütfen devam edin. Kişisel gelişim programları, sözde spiritüel sınıflar. Bu arada siz buna bir cevap vermeden önce ben biraz mola vereceğim. Cauldre bana arada bir - her gün - bazen o ve Linda kötü e-postalar alıyorlar diye şikayet ediyor - ve kötü e-postalar Bonnie'ye geliyor - benim için kaba şeyler söylüyorlar...

LİNDA: Ah!

ADAMUS: … sömürü. (Adamus kıkırdar) Merhaba! Veya makyo onlar. Ama makyoyu dışarı çıkaranları değil onu alan insanları suçlayın. Evet, onlar alıyorlar. Neden? Şey, hadi devam edelim. Evet.

ALAYA: Benim şöyle bir deneyimim oldu, ben üniversiteyi bitirdikten hemen sonra öyle gruplara katıldım ve onlar ders verirken ben hep, "Şey, ben bunu biliyorum, ben bunu biliyorum." dedim ve benim bilmediğim belli şeyler de vardı. O nedenle ben biraz daha çalışma yapmak istedim ama gerçekten biliyordum. Ben kendi bilgeliğimi bildiğim gibi oradakileri de gerçekten biliyordum. Benim artık o gruplara kaydolmam veya devam etmem gerekmiyor. Ben mezun oldum. Ben mezun oldum. Sınıfı geçtim. (seyirciler alkışlarlar)

ADAMUS: İlginç.

ALAYA: Bitt. Bitti, bitti, bitti.

ADAMUS: İlginç. Nereye geçtin?

ALAYA: Ben'im'e.

ADAMUS: Ben'im. Güzel. Yani sen mez...

ALAYA: Ben, Ben'im'e geçtim.

ADAMUS: Güzel. Diplomanı aldın mı?

ALAYA: Aldım.

ADAMUS: Diplomanı ve her şeyi?

ALAYA: Sertifikalarımı.

ADAMUS: Hangi bölüm?

ALAYA: İşletme sertifikası, bilgisayar bilgi sistemleri sertifikası.

ADAMUS: Ah, ben sandım ki sen sadece bir insanken, kasvetli bir insan mezun olup... ah! Ben sandım ki...

ALAYA: Ben'im!

ADAMUS: Ben senin tişörtün üzerindeki "B"nin, bilgeliğin "B"si olduğunu sandım. "Bilge Üstat."

LİNDA: Vay!

ALAYA: Evet, "Bilge Üstat." Benim bazen, "Neden?" diye sorduğum oldu. (kahkahalar) Neden?!

ADAMUS: Neden, neden, neden, neden?

ALAYA: Merak ediyorum, merak ediyorum, nedenini merak ediyorum. Ama evet, evet.

ADAMUS: Ah, senin bir insan diploman var.

ALAYA: Bir insan diploması. Ben insanın arzusunu tatmin ettim ve borçsuz olarak yarattım. Peki ya buna ne dersin?

ADAMUS: Vay. Vay.

ALAYA: O nedenle ben gerçekten...

ADAMUS: Tebrikler.

ALAYA: Teşekkürler. Teşekkürler.

ADAMUS: Ama benim soruyu sormam gerek.

ALAYA: Evet.

ADAMUS: Sen Farkındalığa ne zaman geçeceksin?

ALAYA: Hemen şimdi.

ADAMUS: Öyle olduğunu sanmıyorum.

ALAYA: Peki.

ADAMUS: Ben öyle düşünmüyorum ve bugünkü kouşmamızın önemli noktası da bu - sen ve senin mezuniyetlerin. (Adamus kıkırdar) Hepimiz bunu konuşacağız.

ALAYA: Onun için bunları söyledim. Sen dedin ki...

ADAMUS: Hayır, biz bugün, "Neden?" ve Neden değil?"i konuşacağız. Evet. Ben senin, ben hepinizin, "Ben hazırım." dediğini duyuyorum ama...

ALAYA: Ben yapana kadar numara yapıyorum.

ADAMUS: … Emin değilim. Numara yapmak...

ALAYA: Ben yapana kadar numara yapıyorum.

ADAMUS: … bunu sevdim. Yapana kadar numara yapmak.

ALAYA: Ben olana kadar söylüyorum.

ADAMUS: Bunda bir sorun yok çünkü biz bir zaman biraz uzaklaşıyoruz ve sonra ulaşıyoruz. Ben o yüzden memnunum ve bugünlerde de Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde gururlu bir baba, bir tavuskuşu gibi dolaşıyorum. Ah! Ben bazen başkalarını gerçekten kızdırıyorum. Evet.

LİNDA: Bu, inandırıcı. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Herkesi değil. Beni seven az kişi var. (Adamus kıkırdar)

ALAYA: Biz yaptığımız şeyi yapmaya devam edeceğiz...

ADAMUS: Kesinlikle.

ALAYA: Sen de böylece bizimle gururlanabilirsin.

ADAMUS: Öyle yapıyorum!

ALAYA: Kesinlikle.

ADAMUS: Öyle yapıyorum! Güzel.

ALAYA: Ve ben mezuniyet pastası getirdim - pizza da. (birisi, "vay" der) Yani herkesin keyifle yiyebileceği bir mezuniyet pastası var.

ADAMUS: Mezuniyet pastası pizza mı? (bazı kıkırdamalar)

ALAYA: Hayır. Sanırım pizza sonra olacak.

ADAMUS: İkisi çok farklı şeyler.

ALAYA: Evet.

ADAMUS: Aslında insanlar...

ALAYA: Pizza.

ADAMUS: Ben bir süredir gezegendeyim ama insanlar pizza ve pastayı bir öğünde yiyorlar.

ALAYA: Mm hımm. Evet.

ADAMUS: Oof! Peki olayı iyice tuhaflaştırmak için onun yanında biraz taze pisi balığına ne dersin? (bazı kıkırdamalar) Ben... ıyy! Biliyorsun son yaşamımda benim için yemek demek yulaf ezmesi, bal ve fındıktı.

ALAYA: Evet, bu güzel.

ADAMUS: Ben pizza yiyeceğiniz duydum ama o muhtemelen gerçekten harika bir pizza değil - özür dilerim Sandra. Onu kokladım. Iyy!

LİNDA: Sen pizza hakkında mı konuşuyorsun?

ADAMUS: Evet, evet.

LİNDA: Ah, peki. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Ben yemedim ama kokladım ve sen de onu pastayla birlikte mi sunacaksın?

ALAYA: Şey, ben aslında buradaki herkesin çikolata sevdiğini biliyorum.

ADAMUS: Gerçekten.

ALAYA: Ben çikolata yemiyorum.

ADAMUS: Ah.

ALAYA: O nedenle yarısı çikolatalı, yarısı da limonlu ve ahududulu ve beyaz şekerli.

ADAMUS: Sen çikolata ve limonu bir arada kullanmışsın.

ALAYA: Çikolata ve limon ve ahududu.

ADAMUS: Son yaşamımdan bu yana ne oldu bu gezegene?

ALAYA: Ve ahududu ve şeker!

ADAMUS: Şey, ahududulu ve çikolatalı bir çalışma.

ALAYA: Ahududu ve limon.

ADAMUS: Aslında uymuyorlar. Enerjisel olarak uymuyorlar.

ALAYA: Aslında uyuyorlar.

ADAMUS: Gitmez.

ALAYA: Şey, denemen gerek.

ADAMUS: Ben denedim ve dediğim gibi ben Bay Yulaf Ezmesi'yim. Yani, evet.

ALAYA: Yulaf ezmesini ben de severim.

ADAMUS: Çok güzel!

ALAYA: Harika.

ADAMUS: Bazen akşam yemeği yemeliyiz. Yulaf ezmesi.

ALAYA: Evet! Yulaf ezmesi.

ADAMUS: Evet, evet.

ALAYA: Ve içine kuru erik at bilirsin işte...

ADAMUS: Kuru erik yiyeceğimi sanmıyorum ama...(kadın güler)

ALAYA: Ağır ateşte pişirilmiş erikler!

ADAMUS: Hayır, kuru eriğe düşkün değilim. Kuru erik düşkünü değilim.

ALAYA: Ben bir kuru erik ülkesinde büyüdüm. Ne diyebilirim ki?

ADAMUS: Sen aslında itiraf ediyorsun...

LİNDA: Tuvaleti sevdiğini söylemiştin!

ALAYA: Evet! (kıkırdamalar artar)

ADAMUS: Sen aslında bir kuru erik ülkesinde büyüdüğünü mü itiraf ettin?

ALAYA: Öyle yaptım. Öyle yaptım.

ADAMUS: Kuru erikleri nerede yetiştiriyorlar?

ALAYA: Şey, onlar aslında erik, sonradan kuru erik haline geliyorlar.

ADAMUS: Ah! Bir sahtekarla karşı karşıyayız. Bir sahtekar!

ALAYA: San Jose, California'da biz üçümüz San Jose hakkında konuştuk. Ben üçüncü jenerasyon olarak San Jose, California'da büyüdüm ve biz kuru eriğe dönüşen erikler yetiştiriyorduk.

ADAMUS: Bir şey nasıl erikten, kuru eriğe yükselir?

ALAYA: Kuruyarak. (kahkahalar) Onlar kurutulurlar...

ADAMUS: Benim için çok hızlısın!

ALAYA: Bunu bana sen öğrettin!

ADAMUS: Bir insan gibi yani?

ALAYA: Emerek kurut!

ADAMUS: Şey, belki benim bunu yeniden tanımlamam gerekir. İşte elimizde erik var.

ALAYA: Bir erik, harika bir erik, erik.

ADAMUS: Harika bir erik ama birgün dalından yere düşer, kafasını çarpar ve orada öylece yatar ve ne yapabilir? "Ehhh, ben yeniden erik olmak istiyorum." mu der? Cevap, "Mümkün değil. Bir daha asla bir erik olmayacaksın." Ne yaparsın? Bir erik ne yapar? Derin bir nefes alır ve izin verir - "Ben kendime erik olma izni vereceğim."

ALAYA: Evet.

ADAMUS: İzin vermek sayesinde.

ALAYA: Aslında erikler toplanıp kurutma raflarına konularak kuruyana kadar güneşte bırakılıyorlar.

ADAMUS: Yani özgürce dolaşmıyorlar.

ALAYA: Evet. (kahkahalar) Özgürce dolaşmıyorlar. Onlar özgürce dolaşmıyorlar. Hayır. (kıkırdar) Onlar insanlar tarafından düzene sokuluyorlar yani özgür değiller.

ADAMUS: Güneşin altında ızdırap çekmek ne kadar insansı bir şey! (kadın güler)

LİNDA: Nereye gidiyor?

ADAMUS: Mikrofona, sana.

ALAYA: Neler konuşuyoruz!

ADAMUS: Bu kesinlikle olmak zorunda. Başka sözcüklerle ifade etmek gerekirse, çıkar demek. (bazı kıkırdamalar)

ALAYA: Çıkarma. Böyle iyi.

ADAMUS: Hım. Bu arada mezuniyetini kutlarım. Sen şimdi insan olarak mezun oldun ama biz şimdi gerçekten mezun olacağız. Güzel. Güzel.

ALAYA: Sana tamamen katılıyorum.

ADAMUS: Evet. Son dört, beş yılda senin enerjin çok değişti. İnanılmaz. Evet, evet. Güzel. Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde göstermek için bir fotoğrafını çekebilir miyim?

ALAYA: Kesinlikle.

ADAMUS: Peki, kimsede - ah, David! Ben ne düşünüyorum? Hadi ama bunu yapmam lazım.

ALAYA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Benim bunu kulübe götürmem gerek. (izleyiciler bunun güzel bir fotoğraf olduğunu söylerler) Senin şapkanı takabilir miyim?

ALAYA: Kesinlikle. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Peki.

LİNDA: Senin kafana küçük gelir.

ALAYA: Ben onurla mezun oldum bile.

ADAMUS: Adamus steroid hormonları konusuna girdi. (mezuniyet kepini takıp modellik yapınca kahkahalar artar) Teşekkür ederim Linda'nın dediği gibi büyük bir kafam var.

ALAYA: El işçiliğini gördün mü?

ADAMUS: Ah, çok sevdim!

ALAYA: Kızım tasarlaı. (birisi, "ahh! der)

ADAMUS: Ah! Vay. Güzel. Teşekkür ederim. Dikkat dağıttığın için sana teşekkür ederim.

ALAYA: Rica ederim.

ADAMUS: Soruya dönelim. Bunlar neden işe yaramıyorlar? Şu kişisel gelişim programları, spiritüel kurslar, disiplinler neden bir noktaya kadar etkili oluyorlar? Neden iş farkındalığa gelince yararsız oluyorlar? Evet, efendim.

DAVID: Bip, bip, bip! Bir dakika bekle. Ah, pardon. Evet. Şey oldu...

ADAMUS: Çöp kamyonu geldi.

DAVID: Çöp kamyonuydu.

ADAMUS: Anlamadılar.

DAVİD: Evet, biliyorum.

ADAMUS: "HI" diyorlar.

DAVID: Hı!

ADAMUS: Çöp kamyonu. Kuthumi, geldi geçen ay. Peki, harika. Geçtiğimiz ay sana göre nasıl geçti? Çok çöp attın mı?

DAVİD: Yaa!

ADAMUS: Evet, evet. Güzel. Ben sadece senin enerjini kontrol ediyorum. Evet. Eh, bizim bugün kurtulmamız gereken bir şey var.

DAVİD: Evet. Biz o nedenle buradayız.

ADAMUS: Sorun değil ama. O kadar büyük bir şey değil. David , sen de o kurslardan bazılarına katıldın... onlara biraz para harcadın.

DAVİD: Kesinlikle.

ADAMUS: Biraz da zaman harcadın.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Onlar neden Farkındalık üzerinde pek etkili değiller?

DAVİD: Çoğu zihinsel.

ADAMUS: Evet.

DAVİD: Çaba, çalışma...

ADAMUS: Evet.

DAVİD: … disiplin …

ADAMUS: Evet.

DAVİD: … ve onlar en çok gereken malzemeyi - İzin Vermeyi - içermiyorlar.

ADAMUS: Daha iyi anlatılamazdı. David basitçe özetledi. Bu küçük şeyi bir süreliğine uzatacaktım ama yapamam. David hepinizin dediklerini özetledi.

Her şeyden önce onlar size ait değiller. Size ait değiller ve siz ne tür bir terapist olursanız olun, bu, güzel bir not. Her şeyden önce eğer siz kendinizi enerji ile çalışan biri, bir terapist olarak görüyorsanız çalışmalarınıza devam etmeden önce enerjinin ne olduğunu anlasanız daha iyi olur. Sizin enerjinin ne olduğunu önce kendiniz anlamanız, tanımlamanız gerekir. Aksi halde siz baştan çıkarıcı bir güç potansiyeline sahip olan bir şeyle oynuyor olursunuz. Yani eğer siz enerji ile çalışan biriyseniz, kendinizi öyle görüyorsanız ki bunda kötü bir şey yok, sizin enerjinin ne olduğunu anlamanız gerekir.

Bu kursların gerçekte etkili olmamalarının nedeni onların size ait olmamalarıdır. Onlar başkalarına aitler. Onlar başkalarının Reikisi, başkalarının enerji dengelemesi, başkalarının fizikel veya zihinsel dengelemeleridir.

Sizin o kurslarda öğrendikleriniz sizi bu noktaya taşıdı ama onlar sizi Farkındalığa taşımayacaklardır. Her şeyin size ait olması gerekiyor ve bu çok önemli bir şey. Bunlar bugün kilit noktalar. Siz bu noktaya geldiğinizde artık bir başkasına - bir başkasının sistemine, bir başkasının disiplinine, bir başkasının şarkısına, ohmuna, rahat mekanına veya her neyse ona bel bağlayamazsınız çünkü o kişi sizin ulaştığınız bu noktaya ulaşmadı. Sizi bu noktaya o kursu açan kişi getirmedi. O nedenle siz neden kursa gidesiniz ve onlardan ders alasınız ki? Enerji, bilinç size ait değildir ve bunlar işe yaramayacaktır.

Artık onların programlarıyla bir uyumluluk söz konusu değil. David ve aranızdan bazılarınzın dediği gibi onlar çok zihinseller. Onlar çok, çok zihinseller. Onlar birer disiplin. Onlar sizi içine hapsedecektir. Bu başlangıçta çok, çok iyidir ve bazı şeylerin hareket etmesini sağlar ama sonra kalmanızı sağlamak için sizin kanınıza girerler - ve bu sadece para için olmasa da sizi kendilerine inandırmak içindir. Siz yolculukta bu noktaya gelirsiniz ve sonra her şeyi bırakırsınız. Siz hayatınızda oldukları için onları onurladırır, kutsarsınız ama sizi Farkındalığa onların götürmeyeceklerini fark edersiniz.

İzin Vermek

Bu noktada sadece tek bir şey var, sadece tek bir şey ve o İzin Vermek. Hepsi bu kadar. İzin Vermek gerçekten korkutucu gelebilir çünkü siz bir başkasına veya başka bir şeye bağlanmazsınız.

Ben burada Şaudlarda veya çalıştaylarda veya toplantılarda bir hikaye anlatıyorum. Ben size ne yapmanız gerektiğini söylemiyorum. Biz yeni sistemler geliştirmiyoruz. Ben size bazen şeylerin nasıl yapılandığını gösteriyorum, ben sizin zaten bildiğiniz şeyleri tanımlamanıza yardım ediyorum ama bunları kelimeleri nasıl dökeceğimden tam olarak emin olmuyorum. Bizim yaptığımız işte - Kırmızı Çember'de - izlenmesi gereken bir sistem yoktur. Sizin belli bir noktada başlayıp belli bir noktada bitirmeniz, çeşitli düzeyleri geçmeniz gerekmiyor. Bu tip şeyler basitçe ifade edersek bu noktada çalışmazlar ve hatta size karşı çalışabilirler.

İzin vermek - ve ben bazılarınızın gözlerini çevirdiğini biliyorum, ben sizin, "Ah, biz yine İzin Vermek konusunda konuşacağız." dediğinizi gördüm. Evet öyle çünkü bu şu anda sizin kendiniz için yapabileceğiniz tek şey. Siz daha önce başkalarını izliyordunuz. Onların kurslarına, sınıflarına devam ediyordunuz. Siz onların kişisel gelişim programlarına katılıyordunuz. Şimdi sadece siz varsınız. Siz, Üstat ve Ben'im o bütünleşmeye izin veriyor. Ben burada kelimeler sarfetmiyorum. Ben size spesifik olarak bir yön tayin etmiyorum. Ben sadece tekrarlıyorum, Şaudlara gelip size zaten bildiklerinizi, yolun neresinde olduğunuzu söylüyorum.

Sonuç olarak şu andan itibaren her şey İzin Vermek. Ve bu oldukça ilginç çünkü İzin vermek seyir modudur, doğal, otomatik pilottur. İzin verirken günlük disiplinleri yerine getirmek yok. İzin verirken tuhaf diyetler yapmak yok. Sizin bir guruyu izlemeniz gerekmiyor. Siz ve Siz varsınız - özünüz, deneyim insanı, bilgelik Üstadı, Ben'im Varlığı - vayyy! Sadece bunların hepsine izin vermek var. Artık öğrenmek yok, artık çalışmak yok, artık strese girmek yok, artık makyo yok. Her şey İzin Vermek.

Hadi bunu bir anlığına yapalım. İzin Vermek konusunda çok yanlış anlaşılmalar var. İzin Vermek, dışarıdaki her şeye izin vermek şeklinde yanlış anlaşılıyor. Hayır, hayır. İzin vermek Üstat, insan, Ben'im'e izin vermektir. Bu kulağa her ne kadar basit bir şeymiş gibi gelse de, biliyorsunuz işte, çoğu insan bundan korkuyor çünkü onlar kendilerinden korkuyorlar. Onlar aniden açıldıklarında şeytanın veya karanlık bir gücün veya uzaylıların ortaya çıkmasından korkuyorlar. Bu, eski bir korkudur. Bu, dini bir korkudur. Bu, kendinden korkmaktır.

Onlar İzin Vermek, açılmak, tüm duvarları yıkmak, savunmayı tamamıyla bırakmak, karanlık güçlerin içeri girmesi konularında endişelenirken aslında gerçekte kendileri için endişe ediyorlar. Yani ssonuç olarak dışarıyı, dışarıdaki bir şeytanı suçluyorlar.

Çok fazla değil ama yine de var, anal sondalar takan uzaylılara, onların bedenlerine bağlanan uzaylılara ve çevrelerinde dolaşan karanlık şeytani güçlere inanan Şambralar var hala. Hayır. Hayır, hayır, hayır. Bu neredeyse hiç olmaz. Buna ne deniliyordu unuttum Linda, şey gibi... hayalet değil.

LİNDA: Şeytan çıkarma.

ADAMUS: Şeytan çıkarma, cin çarpması vakalarının Yüzde 99.999'unun nedeni dış güçler değildir. Bunların nedeni içsel karanlıktır. Siz her şeyi dışarıdan geliyor diye bildiğinizde, siz, "Ben karanlık uzaylı güçler tarafından saldırıya uğruyorum." dediğinizde onlarla başa çıkmak daha kolay gelir. Bu çok daha kolaydır çünkü siz o zaman kurban olursunuz ve siz o zaman o insan deneyiminin içinde oynayabilirsiniz ama siz nihayetinde onların sizin kendi karanlığınız olduğunun farkına varırsınız. O şeytanlar, o karanlık varlıklar kendinizsinizdir.

Yani birinin İzin Vermesi, Ben'im'e muazzam derecede güven duyduğu anlamına gelir. Muazzam derecede güven. Bu şimdi aynı zamanda seyir halinde olmak, derin bir nefes almak demektir. Siz zor işlerin hepsini tamamladınız, biz buradayız ve şimdi sadece İzin Vermek var.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve sadece bunu yapalım. Sadece izin verelim.

Ben yine sizin gözlerinizi çevirdiğinizi gördüm. Ben bizim izin vermek konusunda çok konuştuğumuzu biliyorum ama şu anda sizin kendinize verebileceğiniz en değerli armağan budur. Öz'e İzin Vermek, Üstadın ve Ben'im varlığının bütünleşmesine izin vermek. Kozaya giren bu tırtılın şimdi gün ışığına çıkmasına izin vermek. Hepsi bu. O tırtıl zor bir çalışma yapmakla, zihinsel egzersizlerle, mantralarla ya da bunun gibi şeylerle ortaya çıkmaz. Bu, İzin Vermek sayesinde meydana gelen çok doğal bir süreçtir. O kadar.

Hepiniz öğreteceksiniz, bu mutlaka bir sınıfın önünde olacak diye bir şey yok ama siz bilgeliğinizi başkalarıyla paylaşacaksınız. Bu belki bire bir, belki de bir kitap aracılığıyla ya da bir sınıf şeklinde olacak. Siz kimseye disiplinleri, sistemleri öğretmeyin. Siz birinci düzey, ikinci düzey, üçüncü düzey şeklinde kesin şeyler öğretmeyin. Bunlar nihayetinde insana hizmet etmez ve buradaki zorluk bunların muazzam derecede güç içermesidir.

Biz şimdi biliyoruz ki, siz şimdi biliyorsunuz ki güç bir illüzyon ve güç seksten, paradan ve bunun gibi her şeyden daha muazzam derecede baştan çıkaran bir şey. Güç. Ve güç nihayetinde bir illüzyondur çünkü temelde şöyle der, "Enerji benim dışımda yer alıyor. Benim onu oralardan elde etmem gerekiyor." İster para formunda, ister diğer insanları kontrol formunda olsun, güç, gerçekten de budur ve güç, "Her şey benim dışımda, o nedenle benim güce ihtiyacım var." der.

Ona hiç gerek yok çünkü her şey sizin içinizde mevcut. Hepsi sizde var. Sizin hiçbir şekilde güce ihtiyacınız yok ve siz gerçek enerji Üstatları olmayı öğreniyorsunuz. Sizin herhangi bir yerden enerji almaya ihtiyacınız yok ve yeniden söylüyorum, her şey izin vermekle gelir ve çok büyük bir rahatlamadır. Öyle büyük bir rahatlamadır ki onu başka kişilerden, başka varlıklardan, kontrolden veya çok çalışarak sağlamanız gerekmez. Her şey basitçe oradadır. Ama her şey aynı zamanda muazzam derecede meydan okur.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Bolluğa İzin Vermek

Ah! Devam etmeden önce, aklıma bir şey geldi, bizim geçen toplantımızdan kalan bir iş. (Adamus kıkırdar, birisi, "Ah, ah!" der)

LİNDA: Ah, ah!

ADAMUS: Ah-ah doğru. Edith! Edith! Bana bir şey getirmeni söylemiştim, benim için küçük bir armağan.

EDİTH: Evet, istedin.

ADAMUS: Mikrofonu o tarafa uzatabilir miyiz lütfen? Edith, her zaman oturduğun sandalyede mi oturmak istersin? (bazı kıkırdamalar) Bana bir iyilik yapar mısın?

EDİTH: Evet.

ADAMUS: Önümüzdeki ay başka bir yere otur ve yanındaki sandalyeye değil. Başka bir sandalyeye.

EDİTH: Hayır. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Peki. Ben burada size yapacağım konuşmada senin açından şeylerin neden değişmeyeceğini anlatacağım. Peki. Nerede benim para... (para verir) Peki. Bunu almadan önce...

EDİTH: İşte 100 dolarlık bir banknot.

ADAMUS: Almadan önce, bu, sana mı ait?

EDİTH: Evet, benim.

ADAMUS: Mikrofona lütfen.

EDİTH: Evet, benim.

ADAMUS: Ön tarafa gel. O yüzlüğü de yanında getir. Belki ona ihtiyacım olur. Ben senin için burada bir oturma yeri ayarladım.

EDİTH: Kutsal inek.

ADAMUS: Kutsal inek. (bazı kıkırdamalar) Ah, Edith, bunu sen istedin.

EDİTH: Öyle mi?

ADAMUS: Lanet olsun, istedin.

EDİTH: Yerimi bırakabileceğimi sanmıyorum.

ADAMUS: Edith, derin bir nefes al ve uç. (kıkırdamalar artar) (A) bir numara, ben onu başka bir yere oturttum. (izleyenler tezahürat yaparlar ve bazıları alkışlarlar) Tanrım!

İşte ben senden bana yüz dolar getirmeni istedim.

EDİTH: Evet.

ADAMUS: Ve sen de getirdin.

EDİTH: Evet.

ADAMUS: O sana mı ait? Mikrofon lütfen.

EDİTH: Evet, bana ait.

ADAMUS: Onu sana kimse vermedi.

EDİTH: Hayır.

ADAMUS: Banka hesabından çektin.

EDİTH: Kesinlikle.

ADAMUS: Peki, aslında benim 102 dolara ihtiyacım var. Sende var mı?

EDİTH: (duraklar, sonra homurdanarak cevaplar) Evet. (kahkahalar)

ADAMUS: Yolu geri gideceksin. Bana parayı beş dakika içinde vereceğine dair sana güveniyorum.

EDİTH: Evet.

ADAMUS: Ben görevlendiriyorum.

EDİTH: Evet.

ADAMUS: Evet. (birisi, "Neden?" diye sorar) Şey, ben onun temsilcisiydim ve benim bir temsilci ücretim. var. Yüzde on. Bu yüzden bana 102 dolar borçlusun.

EDİTH: Senin kesinlikle çok canlı bir hayal dünyan var. (Adamus güler)

ADAMUS: Ben realite ile başa çıkıyorum. Acınaklı Yoksulluk Parti Programı'nda ne kadar para kaldırdın?

EDİTH: Bin yirmi dolar.

ADAMUS: İki dolar daha vereceksin o zaman. Ben yüzde on alacağım. Ben çok yakın tahmin ettim. Ben onun bunu yapacağını biliyordum ve çok yakınlaştım. Ben ondan yüz dolar getirmesini istedim çünkü ben onun ne toplayacağını biliyordum - ne kadar topladın, bin yirmi mi?

EDİTH: Evet.

ADAMUS: Mikrofonu ağızına tut lütfen. (kadın cüzdanından iki dolar getirir) Bana cüzdanını ver. (Adamus kıkırdar)

EDİTH: Hayır.

ADAMUS: Hayır. O senin ehliyetin mi?

EDİTH: Evet. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: (ona ki dolar verir) Teşekkür ederim. Bu benim komisyonum. Onun temsilcisi olduğum için komisyon alıyorum ve ben sen daha başlamadan senin yaklaşık bin dolar toplayacağını biliyordum. Sen o bin dolar ile mutlu musun?

EDİTH: Hayır.

ADAMUS: Neden?

EDİTH: Çünkü daha fazlasını istiyordum.

ADAMUS: Mikrofonu ağzına tutman gerekiyor. Bizim o cüzdanla işimiz bitecek. Sorun yok. O şeyi oradan alacak birine ihtiyacımız var. (biri gelir ve onun cüzdanını alır gider)

EDİTH: (fısıldar) Teşekkürler.

ADAMUS: Şimdi, Edith, biliyorsun sen kolaylıkla on bin dolar toplayabilirdin, bunu kolayca yapabilirdin ve ben bunu herkese söylüyorum. O sana gelir. Sen neye izin veriyorsun? Sen beni mutlu etmediğini bildiğin bu kampanyayı herkese anlatmak ister misin? Ama ben 102 dolar yaptım. Senin düzenlediğin kampanya ne ile alakalıydı? Açıkla.

EDİTH: Ben sadece, ben sadece para toplamaya çalışıyordum - geçen sefer yaptığımda bir sürü topladım, neredeyse yedi bin. Çoktu.

ADAMUS: Evet ama senin...

EDİTH: Ama benim yapmam gereke...

ADAMUS: … çocuklarından birinin ölümü.

EDİTH: Evet. Benim ço...

ADAMUS: Evet.

EDİTH: Evet. Ben şeker hastalığı yüzünden iki çocuğumu kaybettim.

ADAMUS: Evet. Bu son kampanyanı sosyal medyadan duyurdun.

EDİTH: Bilmiyorum.

ADAMUS: Kesin, kesin, kesin. Sen paylaştın.

EDİTH: Bunu söyleyemem demek istiyorum.

ADAMUS: Paylaşımlarda ne diyordu? "Yaşlı..."

EDİTH: Boşver.

ADAMUS: Şey, hayır, hayır. Orada çıktı. Halka açık. "Yaşlının paraya ihityacı var." Ne için paraya ihityacı var? Ev giderleri için mi?

(duraklama)

Sen böyle olacağını biliyordun. Sen paylaştın, biliyordun. Sen benden saklandın ve bunu yapma Edith.

EDİTH: Ben senden saklandım mı?

ADAMUS: Evet. Bunu yapma. Sosyal medyada her yerde paylaşımlar vardı, "Umutsuz..." bunlar pek senin sözlerin değil (kadın içini çeker) ama "Umutsuz kurbanların sizin enerjinize ihtiyacı var." demek. Sen her şeyden önce kendi dışına çıktın. İkinci olarak daha çok toplayabileceğin için hayal kırıklığı oldu. Eğer temsilcini, beni dinlemiş olsaydın çok daha fazlası olurdu. (bazı kıkırdamalar) Sen onu yaşlılığa dayandırdın. Yaşlılık. Olgun mu olmak istersin yoksa yaşlı mı?

EDİTH: Şey, ben "olgun" kelimesini tercih ederim.

ADAMUS: Peki, o zaman biz o kelimeyi kullanacağız. Sonra sen paraya ihtiyacın olduğunu söyledin çünkü... neden?

EDİTH: Bunu tartışmak zorunda mıyız?

ADAMUS: Kesinlikle.

EDİTH: Neden?

ADAMUS: Çünkü bunu sen çıkardın.

EDİTH: Şey...

ADAMUS: Ve çünkü ben senin bunu yapacağını biliyordum. (kadın içini çeker)

Edith, biz burada enerjinin sana gelmesinden bahsediyoruz ve sen bunu yaptın ama gerçekten çok kurban bir şekilde yaptın, güzel olmayan bir şekilde yaptın, öyle bir şekilde yaptın ki ben neredeyse bu parayı sana geri vermek istiyorum çünkü senin onu, "Ben kurbanım ve sen kurban değilsin" programıyla başka insanlardan aldığını biliyorum ki sen kurban değilsin.

Sen değişmeyeceksin. Sen aynı sandalyede oturup ölene kadar ya da ben sana yeterince kızana kadar ya da oradakiler kızıp, "Ah, zavallı Edith. Edith'e bulaşmayın." diyene kadar sen aynı kurban şeylerini yapacaksın. (bazı kıkırdamalar) O bunları biliyor. O bizim burada ne yaptığımızı biliyor. Ben bizim burada ne yaptığımızı biliyorum. Bunlar senin hoşuna gitmiyor, bense eğleniyorum ama enerji senin için bu şekilde çalışmaz. Yaratım bu şekilde meydana gelmez. Sen on bin, yirmi bin yapabilirdin.

Edith, seni tüm dünyada tanıyorlar. Sen bir ikonsun. Öylesin. Kaç tane Facebook arkadaşın var? İki binin üzerinde değil mi? (kadın başını sallar) Peki. Bu çok. Edith, Şaud ikonu, Kırmızı Çember kadar tanınıyor. Sen, "Ben imza vereceğim, her biri yüz dolar." diyebilirdin ve sen bunu alırdın (birisi yüksek sesle kahkaha atar) - ben ciddiyim- en azından yüz, belki iki yüz veya üç yüz dolar alırdın. "Edith ile Skype'ta beş dakika" yapabilirdin ve insanlar bir sürü para öderlerdi. Şu günlerde bunu yapmak zor değil sen çok, çok basit, küçük bir kitap hazırlayabilirdin - "Edith-izm" (kahkahalar) - Edith'ten harika alıntılar ve bunu gönüllü olarak üstlenecek - acıdıkları için değil ama yaratmak için - küçük çizimler veya resimler hazırlayıp sana yardım edecek insanlar var. Sen bu şekilde çok para yapabilirdin ve biz burada bunları konuşuyor olmazdık. Benimle aran böyle bozulmazdı. Ama sen benden bunu yapmamı istedin, yani...

Yani Edith, biliyorsun işte, bu enerjinin sana hizmet etmesine izin vermek değil. Bu, yeniden kurban bilincine dönmektir ve ben senin bunları yaşadığını görmek istemiyorum.

EDİTH: Ben de bunları yaşamak istemiyorum.

ADAMUS: Neden yaşıyorsun o zaman?

EDİTH: Bu iyi bir soru.

ADAMUS: Sen Üstat Yaşamı 7, Ben Yaratımım'dan ne öğrendin? Ne öğrendin?

EDİTH: Ben daha onu almadım, öyle değil mi?

ADAMUS: Bunu biliyorum. (bazı kıkırdamalar) Peki. Tamam. Şey, peki o zaman Üstat Yaşamı 6'dan ne öğrendin?

EDİTH: (içini çeker) Ben onu da almadım.

ADAMUS: Neden Edith? Neden almadın?

EDİTH: Onu almak için bir şey göremedim.

ADAMUS: Ama sen sosyal medyayı sevimli fon kampanyaları için kullanmayı seviyorsun Edith, sen para içinde yüzebilirdin ama sen sandalyenden kalkmıyorsun. Sen değişmeyeceksin ve sen bunları yapmaya devam edeceksin. Bazı Şambralar buna gerçekten kızmaya başlayacaklar çünkü onlar yaratımın açık olduğunu fark ediyorlar. O, akıyor. Enerji sizin için çalışıyor. Senin bunun için acınaklı bir bağış veya beş dolar veya on dolar için insanları, "Ah, zavallı Edith." dedirtmen gerekmiyor. Sen öyle mi olmak istiyorsun Edith?

EDİTH: Hayır. Hayır, teşekkürler.

ADAMUS: Yoksa sen Edith Uluslararası Girişimi'nin başkanı mı olmak istiyorsun? (birisi, "Vay! der ve bazıları alkışlarlar)

EDİTH: Evet, ben Edith Uluslararası Girişim'inin başkanı olmak istiyorum.

ADAMUS: İşte sen mükemmel bir örneksin - ve bunu hepimiz için yaptığın için teşekkürler - sen enerjinin sana hizmet etmesine izin vermemenin, ister bilgelik için olsun, ister para için olsun dışarı yönlenmenin mükemmel bir örneğisin. Sen başka insanlara bel bağlıyorsun ve bu çok az bir kazanım demektir.

EDİTH: Hım, hım.

ADAMUS: Para için çok az bir kazanım bu ve sen çocuklarının geçiş yapmasına acıyanların yedi bin dolarını aldın.

EDİTH: Biri için. Sadece Lon.

ADAMUS: Biri için. Peki. Sonra sen bin yirmi dolar aldın. Ben bin diye tahmin etmiştim ama bin yirmi dolar, bu para, "Yaşlı kadın umutsuz." diye verildi. Onun evini geçindirmesi, yemek yemesi gerek." Ve Edith senin olmak istediğin şey bu mu? Ve - şuradaki kameraya bak - tüm dünyada seni alkışlayan Şambra var onlar – “Edith! Edith! Edith!” – diyerek her şeyin senin için de iş görmesini istiyorlar. Ama sen bunu oradan beş, buradan on dolar alarak yapamazsın. Sen nasıl alırsın?

EDİTH: İzin Vererek.

ADAMUS: Peki ve başka bir sandalyeye otur. (bazı kıkırdamalar) Kalıpları değiştir, eski kalıplardan çık, enerjinin sana hizmet etmesine izin ver. Ama ben senin buna hazır olup olmadığını bilmiyorum.

EDİTH: Şey, hangi sandalyeye oturacağımı sanıyorsun? (bazıları kıkırdalar)

ADAMUS: Herhangi başka bir sandalyeye. Orada 59 tane daha sandalye var. Önümüzdeki ay Joanne'ninki hariç başka bir sandalyeye otur çünkü onunki senin şu anda oturduğun sandalyeye çok yakın. Herhangi başka bir sandalye.

Hepinize söylüyorum, bu eski yolları bırakın. İşe yaramıyorsa, siz sıkıştıysanız, siz dışarı çıkıp yaşlı olduğunuz için para istiyorsanız bırakın - siz yaşlı değilsiniz! (kıkırdar)

Edith, biz burada otururken ben iki senaryo, iki potansiyel görüyorum. Eğer sen sandalyeni değiştirmezsen iki yıl, yedi ay sonra geçiş yapacaksın (birisi kıkırdar) ve bu bir metafor. Ya da Edith sen bu gezegende kolayca ve keyifle daha 30, 35 yıl kalabilirsin. (kadın mutsuz bir yüz ifadesi takınır) Sevinç ve bolluk içinde... (Adamus güler) Peki, şimdi iki yıl, dört aya düştü. (kahkahalar artar) Biz hızlı bir şekilde düşüyoruz! Sevinç içinde Edith ve duyusallıkla. (Edith başka bir yüz ifadesi takınınca kahkahalar artar) Tamam, tamam. Para da, çok para. Çok para. (kadın başını sallar) Peki, buna katılıyor.

Ve ben senin mutlaka bu şekilde yaşamak istemediğini biliyorum ama sen tuzaktan nasıl kurtulacağını bilmiyorsun. Sen oradan nasıl çıkacağını bilmi... sen potansiyelleri nasıl araştıracağını bilmiyorsun. Sen, "Ben Yaratımım."ı almadın çünkü paran yok. Sen ona para vermek istemedin ve sen her şeyi bir bahane olarak kullanacaksın. Sen, "Sevgili Kırmızı Çember benim sizden borç almam mümkün mü, ben size olan borcumu büyük bir yaratıcı olduğumda ödeyeceğim?" diyebilirdin. Ama sen o küçük kafesinden ya da sandalyenden ayrılmak istemiyorsun.

Senin bolluk içinde bir hayatın olabilirdi ve ben çoğunuza bunu söylüyorum. Biz burada enerjinin size hizmet etmesinden ve aydınlanmadan ve Farkındalıktan bahsediyoruz ama ben bazen bunların sizin için bir hobi mi yoksa bir oyun mu olup olmadığını merak ediyorum.

EDİTH: İkisi de değil.

ADAMUS: İkisi de değil. Ne peki?

EDITH: Yaratıcı olmak benim kalpten arzum - ben Kırmızı Çember'i seviyorum. Ben buraya ta...

ADAMUS: Kesinlikle.

EDİTH: …1999'dan bu yana geliyorum ve...

ADAMUS: Sen pizzayı seviyorsun.

EDİTH: Tamam. (kahkahalar)

ADAMUS: Linda, sihirli tahtamıza - "yaratmak" yemektir yazabilir misin?

EDİTH: Yaratmak ne?

ADAMUS: Yemek.

EDİTH: Yemek mi?

ADAMUS: Linda, bunları yazar mısın lütfen? O, bunu yazarken monitörü izleyin.

LİNDA: Ah, sen - pardon. "Yaratım" mı yazmamı istiyorsun?

ADAMUS: Hım, hım.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Bunu beyaz tahtaya yazabiliriz.

LİNDA: Hayıri hayır, hayır. hayır, hayır.

ADAMUS: O nedenle bunu düşün. Birçok insan "yaratmak" için şöyle diyor, "Ben bunu yapamam çünkü benim tüm vaktim işimde çalışarak geçiyor, ben sadece yemek yiyebiliyorum." ama biliyor musun sen yaratıcı olduğunda yemek yiyorsun. Kelimenin içinde de geçiyor. (İngilizce C-r-e-a-t. 'Eat' yemek yemek demek) (Edith kıkırdar) Senin karnını doyurmak konusunda endişelenmen gerekmez, o, yaratımın içinde var. Senin temel ihtiyaçlar konusunda endişelenmen gerekmez. Ben senin Kırmızı Çember'i sevdiğini biliyorum ve ben senin şu anda bana kızgın olduğunu biliyorum ve ben bu yüzden çok memnunum.

EDİTH: Ben sana kızgın değilim.

ADAMUS: O zaman onlara kızgınsın çünkü şu anda birisi bana kızıyor.

EDITH: Ben kimseye kızgın değilim.

ADAMUS: Peki.

EDİTH: Ben sana neden kızayım ki?

ADAMUS: Çünkü sana zor bir zaman yaşatıyorum.

EDİTH: Bu umurumda değil. (kahkahalar)

ADAMUS: Edith, bu bir oyun mu, bir hobi mi yoksa gerçek mi?

EDİTH: Gerçek.

ADAMUS: Başka bir yere otur ve artık internetten yalvarma. Ben senin yaratmanı istiyorum. Sen burada benim poster çocuğumsun. Hatırla daha önce Kathleen vardı. O artık gelmiyor (bazı kıkırdamalar) ben o poster çocuğunu kaybettim. Özür dilerim Kathleen. Orada olduğunu biliyorum ama...

EDİTH: Orada. Ben bir süre önce onun harika bir resmini gördüm.

ADAMUS: O çok, çok sevgili biri. Ama benim yeni poster çocuğum sensin ve her şey yalvarmaktan yaratmaya gitmekle ilgili, bunlar diğer insanların sempatisini kazanmayı bırakmak ve enerjisini almayı bırakmakla ilgili. Senin elde ettiğin para boktan bir para, bağış yapanlardan özür dilerim. Sen bunu yanlış nedenler göstererek yaptın. Sen bunu Edith'i bir yaratıcı yapmak için değil ama onun eski yolda yürümeye devam etmesi için yaptın ve bunun bir sonu olmalı Edith. Evet. Peki. O yüzden önümüzdeki ay sandalyeni değiştirmeyeceksen gelme.

EDİTH: Benim nerede oturduğum senin neden umurunda?

ADAMUS: Bu bir metafor. Bir örnek. Sen bazı değişiklikler yapmaya istekli olmazsan değişiklik meydana gelmez. Meydana gelmez. Sen neden aynı sandalyede ısrar ediyorsun?

EDİTH: Çünkü hoşuma gidiyor.

ADAMUS: Neden? (izleyenler Linda sandalyesini alırken, “Ahhh!” derler) Neden hoşuna gidiyor? Neden hoşuna gidiyor?

EDİTH: Ben buradan her şeyi iyi görüyor ve duyuyorum.

ADAMUS: Ön taraf güzel bir yer.

EDİTH: Şey, başka insanlar da var oturan.

ADAMUS: Burası öyle değil. (birisi sandalyesini vermek için kalkınca gülüşmeler olur) Edith, sandalyeni kapmak için iki saat öncesinden burada oluyorsun.

EDİTH: Hayır ben o nedenle erken gelmiyorum. Joanne kahve hazırlamak için burada olmak zorunda ve biz arabada birlikte geliyoruz ve yolda birlikte olmaktan keyif alıyoruz ve o gelip senin için kahve hazırlıyor!

ADAMUS: Şimdi kızdı işte! (Adamus kıkırdar) Lanet olsun!

EDİTH: Şey, doğrusu bu.

ADAMUS: Biliyorum. Asıl konu bu değil Edith. Edith, konu bazı değişiklikler yapmak. Sen yalvaran biri yerine yaratan biri olmak ister miydin?

EDİTH: Evet, tabii.

ADAMUS: Sana baskı yapmayı bırakmam için istekli misin?

EDİTH: Sanırım. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Bu gezegende diyelim 20 yıl daha kalmaya istekli misin? (içini çeker ve duraklar)... bolluk içinde. Biz burada o eski insan kostümünü çıkaracağız.

Biliyorsun benim sorunum Üstat Özü'nün gelmeyi çok istemesi, o bilgeliği vermek istemesi ve senin hareket etmeye istekli olmaman. Sen değişmeye istekli değilsin -"Ben Edith olacağım ve ben değişmeyeceğim ama ben her şeyin değişmesini istiyorum" - ve biz bu şekilde burada biraz sıkışıyoruz. Senin Üstadın, seni bir şey yapana kadar kızdırmam için beni rahatsız ediyor.

EDİTH: Ben değişmeye istekliyim.

ADAMUS: Ben bunu görmüyorum Edith. O zaman sandalyeyi değiştir. Hadi bununla başlayalım.

EDİTH: Peki!

ADAMUS: Peki. Tamam. Güzel, derin bir nefes Edith.

EDİTH: Senin bir zorba olduğunu düşünüyorum. (kahkahalar)

ADAMUS: Ben korkunç, korkunç bir zorbayım! Sen beni o nedenle tuttun. Sen bana zorba olmam için 102 dolar verdin.

Yani Edith sen bir ikonsun ve birçok insan kendini Edith'te görüyor, onlar yaptıklarımızı çok seviyor ama değişmekten korkuyorlar. Şambraya çok sevgi duyuyorlar ama biz artık o Farkındalık zamanına geldik. Artık yalvarmak yok, artık yaratma zamanı. İzin vermek zamanı. Ben senin sosyal medyadan çağrı yaptığını görmek istemiyorum. Ben aranızdan kimsenin on kuruş daha vermesini istemiyorum çünkü o kendisi tezahür ettirecek. Tamam mı?

EDİTH: Tamam.

ADAMUS: Çok daha fazla para yapabilirdin. Bir dahaki sefere bana ya da Üstada danış. Çok kolay. Senin değerli şeyin Edith, Edith ismi. Sen onu markalaştırmalısın Edith çünkü bu Şambra için çok anlamlı. Eğer sen burada Adamus ile oturan Edith ile beş dakikalık bir Edith seansı yapsaydın ödeme yaparlardı - ne kadar öderdiniz... (birisi, "Beş yüz dolar" der) Bir seans için 500 dolar? Gördün mü? Bak Edith! Gördün mü? (bazı kıkırdamalar)

EDİTH: (kıkırdar) Bunu kim söyledi? (kahkahalar artar)

ADAMUS: Yani Edith, herhangi bir şey yapacaksan, değerlerini hesaba kat. Hesaba kat. "Enerji benim için çalışıyor." Edith sandalyesi düzeyinin ötesinde bir düzeye izin ver, biz buna Edith sınırlaması da diyebiliriz. Açıl, izin ver. Hepsi burada. Beş yüz alabilirdin, bilmiyorum, sadece bu salondan bile beş bin alabilirdin ve benim komisyonum beş yüz olurdu. Bu, ikimiz için de daha iyi olurdu. Teşekkür ederim Edith.

EDİTH: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Tüm dünyadan bizi izleyen Şambra'ya söyleyeceğin son bir şey var mı? Bazıları seni alkışlıyorlar, bazıları tezahürat yapıyorlar, bazıları da, "Aman Tanrım." diyorlar.

EDİTH: Hepinizi seviyorum ve hepinize iyi dileklerimi sunuyorum. Herkese sevgi dolu kutsamalar.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim Edith.

EDİTH: Bir şey değil.

ADAMUS: Teşekkürler. (izleyenler alkışlarlar) Ve Edith, senin burada sahneye çıkmanın ödülü olarak ben komisyonumdan feragat edeceğim. Ben bunu sana geri vereceğim. Neydi, yüz iki dolar mı?

EDİTH: Ah, teşekkür ederim.

ADAMUS: Ve sen, izin verdiğinde enerjinin senin için nasıl çalıştığını izle sadece. (ona daha çok para verir) Sen neredeyse paranı ikiye katladın. Cauldre sana borç veriyor ama sen paranı ikiye katladın! Ne kadar kolay bak. O basitçe sana gelir. Burada daha çok kazandın - bu kasvetli şey ne kadardır sürüyor on dakika, on beş dakika? (bazı kıkırdamalar) Sen sosyal medyadan daha çok kazandın. Derin bir nefes al ve enerjinin sana hizmet etmesine izin ver. Artık bunun için çalışma. Sana hizmet etmesine izin ver.

EDİTH: Peki.

ADAMUS: Ve lanet olsası başka bir sandalyeye otur. (kahkahalar ve bazı alkışlar)

EDİTH: Sanırım şimdi değiştireceğim çünkü birisi benim sandalyemi aldı.

ADAMUS: Ben almadım. Edith'in sandalyesini ben almadım. Bunun için teşekkürler Edith. O nereye oturacak? Ah! Bir beyfendi. (birisi ona kendi sandalyesini verir) Hayır, o buraya dönmek istiyor! (Adamus kıkırdar) Güzel.

Hadi derin bir nefes alalım. Bunu yapmamız gerekiyordu. Ve Edith, seni irite ettiysem bile oynadığın için teşekkürler.

Bazı şeyler var ve bunlar bizi önemli bir noktaya götürüyorlar, ben bunu birazdan anlatacağımı umuyorum. Ben dört aşama sayacağım. Bunlar çok tanımlanabilen şeyler değil ama anlamanıza yardımcı olacaktır.

İlk olarak siz... (birisi bir sandalye çalıp Edith'in yerine oturunca kahkahalar) Ah! Yeni Edith! Yeni Edith! Biliyor musun, gömlekleriniz benziyor. (kahkahalar artar) Bilmiyorum, benzer ekose desen. Bilmiyorum. Onun için sana bir soru sormam gerek. Bolluk durumun ne halde?

LİNDA: Vay! Vay! (Linda mikrofonla koşarken sandalyelere takılıp Adamus'a çarpınca kahkahalar artar) Ayağım takıldı!

ŞAMBRA 1: Benim bolluğum harika.

ADAMUS: Bu Edith değil. Güzel. (kahkahalar artar)

ŞAMBRA 1: Sorun değil.

ADAMUS: Güzel. Teşekkürler Tanrım. Ben o sandalyenin manyetik, yerçekimsel bir etkisi mi var diye merak ettim ve... Vay! Bunu bilmek iyi oldu.

Çağrı

İşte dört adım. İlki çağrı. Çağrı, bunu tahtaya yazarsan. Hepiniz bunu yaşadınız. Siz çağrının ne olduğunu biliyorsunuz. Yaşamak sizi hasta etti ve siz yoruldunuz. Siz bir şeylerin değişmesi gerektiğini biliyorsunuz. Sizin içinizde, sizi rahatsız eden, başınızın etini yiyen, sizin yadsımaya çalıştığınız o ses var ve o ses, "Zamanı geldi. Zamanı geldi. Zamanı geldi." diyor. Ve siz onu duymazlıktan gelmeye çalışıyorsunuz. Siz hayata odaklanmaya çalışıyorsunuz ya da bir sürü esrar içiyorsunuz ve bir sürü şarap içiyorsunuz ama "Zamanı geldi." hala oradan sesleniyor. Uyanıştan önce böyle olur ve aslında bazen yaşamlar boyu sürer ama genellikle hayatınızda nerede olduğunuza bağlı olarak üç, dört, beş yıl sürer. Ama bu çağrıdır.

Uyanış

Siz çağrıdan uyanışa geçersiniz. İki numara, uyanış. Ve uyanış, ah! Onu yazdıktan sonra mikrofonu alman gerekiyor. Uyanış. Uyanışınızı hatırlıyor musunuz? Bazılarınız yaşadı - baam! - o hemen oldu. Bazılarınız sanki ona kayarcasına ulaştı. Ama o mutluluk hissini, uyanışın o masumiyetini hatırlayın. Siz aniden, "Daha fazlası var. Yaşanacak daha fazla şey var." dediniz.

Işıkları artıralım. Linda mikrofon. Bana gerçekten hızlı bir şekilde uyanışınızı anlatın. Yani sevinç dolu muydu? Mutluluk verici miydi? Nasıldı? Şimşek çakması oldu mu? Veya...

MOSHE: Evet, oldu diyebilirim, oldukça hızlı bir şekilde meydana gelmeye başladı. Evet.

ADAMUS: İlk seferinde nasıldı?

MOSHE: Heyecan verici.

ADAMUS: Evet.

MOSHE: Heyecan verici. Tüm cevaplar geldi.

ADAMUS: Peki sen çıkıp bunu herkese anlatmak istedin mi?

MOSHE: Evet.

ADAMUS: Evet, evet.

MOSHE: Evet, ben yeni bir program bulmuştum. Ben yeni bir disiplin bulmuştum, her şeyi iyileştirecileceğim yeni bir şey - daha iyi uyumak, her şeyin daha iyisi.

ADAMUS: Daha iyi seks, daha iyi uyku, daha iyi - evet. Ve herkes bu konudan çok etkilendi. (Moshe omuzunu silker ve başını sallar) Pek değil. (Adamus kıkırdar) Hayır. "Hu, hu, hu." gibi. (deli gibi yapar) Peki o ilk mutluluk hissi, uyanışın saflığı ne kadar sürdü?

MOSHE: İki yıl kadar, bir yıl.

ADAMUS: İki yıl. Bu oldukça iyi.

MOSHE: Yaklaşık o kadar. İki yıl.

ADAMUS: İki yıl bulutlarda gezmek gibi.

MOSHE: Evet ve ben o sırada hayatımda bazı değişikliklerin olmasına izin veriyordum.

ADAMUS: Kesinlikle.

MOSHE: Biliyorsun işte ben bunların hepsine inanmıyordum ama evet birkaç yıl sürdükten sonra şeyler parçalanmaya başladı.

ADAMUS: Güzel, güzel. Ah ve bu çok tipik bir kalıp - şeylerin parçalanmaya başlaması ama teşekkürler. Güzel cevap. Sıradaki. Uyanış nasıl bir şeydi? Hatırlıyor musun? Evet. Senin uyanışın?

ŞAMBRA 2 (kadın): (kıkırdar) Ben uyanışımı hatırlamaya çalışıyordum.

ADAMUS: Bir anda mı oldu yoksa...

ŞAMBRA 2: Sanırım bir şekilde oldu. O, gözyaşları içinde eski bir erkek arkadaştı ve hangi yola sapacağını bilmiyordu.

ADAMUS: Ah.

ŞAMBRA 2: Ve ben, "Tek bir doğru yol yok. Bir sürü doğru yol var. "dedim. Ve sanırım bunu diyen bendim, bilge bendim. (kadın kıkırdar)

ADAMUS: Belki de ruhsal rehberlerin falandı.

ŞAMBRA 2: Öyle bir şey evet.

ADAMUS: Evet, vay! Vay.

ŞAMBRA 2: Evet ama biliyorsun işte, bunlar şimdi biraz saçma geliyor. Biliyorsun, sanırım ben, "Ah, evet, ben yapabilirim - ben bildiğimi sanmadığım şeyleri biliyorum." diye düşündüğümde oldu her şey.

ADAMUS: Peki uyanışın saflığı ne kadar sürdü? Bir ay mı, bir yıl mı?

ŞAMBRA 2: Hım. (İçini çeker) Muhtemelen... muhtemelen hala sürüyor.

ADAMUS: Ah.

ŞAMBRA: Sanırım.

ADAMUS: Her şeyi kaybetmeyi, hayatının cehenneme dönmesini yaşamadın mı?

ŞAMBRA 2: Evet, ah, ah! Şey, evet. Hayır, yani ben...

ADAMUS: Çünkü ileriye bakman için o da gerekliydi. (kahkahalar)

ŞAMBRA 2: Hayır - hayır, peki. Yani çok iniş çıkış yaşadım. Yani hepimiz...

ADAMUS: Kesinlikle.

ŞAMBRA 2: Ben, "Ah, işte budur. Buldum." diye düşündüğüm bir noktaya geldim.

ADAMUS: Doğru.

ŞAMBRA 2: Ve sonra her şey...

ADAMUS: Baam!

ŞAMBRA 2: … oradaki genç adam söyledi.

ADAMUS: Neden öyle? Neden öyle?

ŞAMBRA 2: Şey, sıradaki...

ADAMUS: İnişler ve çıkışlar ve sonra biliyorsun aniden bir gün, "Ah, aydınlandım." ve ertesi gün çöp kamyonu gelir ve...

ŞAMBRA 2: Evet veya altı ay içinde.

ADAMUS: Evet, evet. Evet.

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Neden böyle?

ŞAMBRA 2: Sanırım - hım - ben 'düzey kelimesini kullanacaktım ama o makyodur belki o nedenle... (kıkırdarlar)

ADAMUS: Burada konuşan kim? Üstat mı? İnsan mı? Üstat mı? İnsan mı? Çatışma var. Evet, sadece derin bir nefes al Üstat ve bu neden böyle anlat?

ŞAMBRA 2: İnişler ve çıkışlar yaşamamızın nedeni mi?

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA 2: Çünkü biz inişlere bağımlıyız.

ADAMUS: Bu güzel. Bunu sevdim.

ŞAMBRA 2: Çünkü bildiğim şey bu. Kalıp bu.

ADAMUS: Dram, deneyim, her şey.

ŞAMBRA 2: Hım hımm. Şey, biz yeniden ayağa kalkmak için inişler yaşıyoruz.

ADAMUS: Senden sonra gelenler bunları yaşamak zorunda kalacaklar mı, iniş çıkışlar yaşayacaklar mı?

ŞAMBRA 2: Şey, hayır, umarım yaşamak zorunda kalmazlar. Ama birazını yaşayacaklardır.

ADAMUS: Belki hepimiz gizlice onların da biraz yaşamalarını istiyoruzdur. (bazı kıkırdamalar) Çok fazla değil ama birazcık çünkü öteki türlü kanatlarını tam anlamıyla hak etmiş olmazlar.

ŞAMBRA 2: Doğru.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Bir tane daha. O uyanış, o masumiyet zamanları. O... evet.

SART: Boktan zamanlar.

ADAMUS: O boktan zamanlar. (kahkahalar) Senin uyanışın, o sevinç dolu, masum kısım nasıl geçti?

SART: İnsanlarla dolu bir odada ve odanın girişinde aniden oldu. Onun için dehşet vericiydi. Yıllarca sürdü. Şimdi lanet çöp kamyonu iki günde bir geliyor. (Kahkahalar artar) Şey, bazen.

ADAMUS: Bazen, evet. Evet, evet.

SART: Evet. Bazen. İnişler ve çıkışlar var.

ADAMUS: Biliyorsun, bu tüm dünyadaki Şambra tarihinin bir gerçeği. Biliyorsun sen uyanışa ulaştın - teşekkür ederim - ve sen uyanışa ulaştın. Ben onu yeni gün diye adlandıracağım. Yeni gün. Bunu 'uyanış'ın altına yazarsan. Ah! Aniden çok daha fazlası olduğunu fark edersiniz. Bu, yeni bir gündür. Her şey lolipop gibi. gelir. Şöyle olur, "Ah! Mutluluk!" Ve bilmiyorum ama bu bazen üç ya da dört ay sürer, bazen de karanlık gece gelene kadar birkaç yıl kadar sürer.

Karanlık gece

Bunu üç numara olarak yazarsan lütfen, karanlık gece. Siz karanlık geceyi deneyimlemeye başlarsınız ve hayret edersiniz, kendinizden şüphe edersiniz, "Uyanışa ne oldu? O masumiyete ne oldu, o saflığa, o sevince ne oldu?" dersiniz.

Siz şimdi karanlık gecedesiniz. Siz şimdi şeytanlarla uğraşıyorsunuz. Daha önce de söylediğim gibi, onlar dışarıda bir yerlerde değiller. Bu şeytanlar, onlar içeriden geliyorlar ve siz şimdi onlarla uğraşıyorsunuz. Siz Farkındalığa geçerken, "Neden, ah, neden, ah, neden karanlık geceler var?" diyorsunuz. Siz, "Bunlar gerçek mi? Yoksa ben mi uyduruyorum?" diye soruyorsunuz. Siz eski günleri düşünmeye başlıyorsunuz, "Ah, keşke uyanış günlerime geri dönebilseydim." Kesinlikle olmaz. Onlar sona erdi. Siz şimdi karanlık gecedesiniz.

O şeytanlar çıkıp sizin, "Bunlar gerçek mi?" demenize neden oluyorlar. Siz herkesin dediği gibi bir deli misiniz? Belki de sanrılarınız vardır sizin ve belki de size bir süredir tavsiye ettikleri gibi sizin gerçekten bir doktora gözükmeniz gerekiyordur. (kıkırdamalar artar) Ah! (Adamus kıkırdar) Neden karanlık geceler var? (seyircilerin üzerindeki ışıkları azalmaya başlayınca kahkahalar artar) Ben hala ışıktayım. Sizin için üzgünüm ama...

Şey, sizde gerçekten derinlerde gömülü olan çok şey var ve bunlar şimdi ortaya çıkıyor. Siz onları farkındalığa taşıyamazsınız. Siz pisliğinizi Farkındalığa taşıyamazsınız. Kuthumi o nedenle çöp kamyonu ile gelip onları toplamanıza yardımcı oluyor. Siz o şekilde yapamazsınız. Değersiz bir varlık Farkındalığa geçemez.

Kapıda sizin bunu yapamayacağınızı kesinleştiren bir ejderha var. Eşik bu demek. Kapıda sizin meselelerinizi bedenli Farkındalığa taşıyamayacağınızı kesinleştiren bir ejderha var. Bu bir kutsama. Bu bir lanet değil. Bu, zaman zaman size bir lanetmiş gibi gelecek ama aslında bir kutsama.

Eğer siz bunları zorlamış olsaydınız delirirdiniz - siz değersizlik sorunlarınız varken aydınlanmayı zorlasaydınız delirirdiniz. Siz delirirdiniz. Daha önce bunu deneyenler oldu. Onlar kapıdaki o ejderha ile savaşmaya çalıştılar. Onlar zorlamaya çalıştılar ve bazıları bunu doğal olmayan araçlarla yapmayı denediler - uyuşturucular ve törenlerle, o çok uç törenlerle. Onlar kapıdaki ejderhayı kandırmaya çalıştılar ve bunlar çok, çok büyük zihinsel dengesizliklerle sonuçlandı çünkü eğer birisi değersizse - değersiz hissediyorsa - ve aydınlanmaya çalışıyorsa - baam! - her şey yıkılır.

Karanlık gecenin birkaç anlamı vardır: bisiri, o pisliğin içine dalıp, o pisliği, birçok katmanda ve düzeyde yer alan o değersizlik duygularını hissetmek.

Değersizlik duyguları geçmiş yaşamlardan geliyorlar. Onlar bu yaşamdan geliyorlar. Siz gün boyunca bir aynanın karşısında durup, "Ben iyi biriyim. Ben kendimi seviyorum." diyebilirsiniz ama siz buna gerçekte inanmazsınız. Bu bir tür makyodur. Bu, keki bokla kaplamaya benzer. Bu hoş bir görsel oldu. Ah, bunun için özür dilerim. Ah! Getirmiş olduğunuz kek için özür dilerim. (bazı kahkahalar) Böyle dememeliydim.

ALAYA: O gerçek çikolata ile kaplı.

ADAMUS: Gerçek çikolata! (Adamus güler) Peki.

Karanlık gecede bizim şu anda yaptığımız şeyle çok alakalı önemli bir parça var. Biz enerjinin şimdi size nasıl hizmet ettiği konusunu çokça konuşuyoruz. Enerji. Biz şimdi bu konudayız. O, kolay yaşamdır. Edith, oraya geri mi dönüyorsun? Ah, seni görüyorum! Evet. Enerjinin sana hizmet etmesine izin vermek kolay yaşamaktır.

Ancak çoğunuz değerli olduğunuzu düşünmüyorsunuz. Ben dediklerinizi duyuyorum. Siz, "Evet, ben farkındalık için hazırım. Evet, ben enerjinin bana hizmet etmesi için hazırım." diyorsunuz, biz giderek enerjinin size hizmet etmesi için izin vermeye yoğunlaştığımız için ben bu ay izledim ama çok değersizlik duygusu var. Siz enerji havuzuna ayak ucunuzu sokuyorsunuz ama oraya atlamak için kendinize izin vermiyorsunuz.

Bu başlı başına bir canavar. Bu büyük bir sorun. Ben size gerçek fiziği anlatıyorum: Bilinç, Ben'im var; onun tutkusu enerjiyi yaratır; enerji size hizmet etmek için buradadır. Bunların hepsi kulağa harika geliyor ama iş gerçeğe gelince siz gerçekten de enerjinin size hizmet etmesi için hazır mısınız? Yoksa siz dışarıdaki şeylere mi bel bağlayacaksınız? Siz sosyal medyadan çağrılar yaparak mı, "Ben enerjinin bana hizmet etmesine zin veriyorum" diyeceksiniz Edith? Özür dilerim ama ben bunları söyleyebilmek için sana para verdim. Sen buna, "Enerjinin bana hizmet etmesine izin vermek" mi diyorsun? Öyle değil. Bu dışarıya bakmaya devam etmektir.

Burada size hizmet etmek için hazırda bekleyen o kadar çok enerji var ki ama siz kendinizi değerli hissetmiyorsanız onu bloke dersiniz. Siz onu bloke edersiniz. Siz onu durdurursunuz. Gücün, paranın, başkaları üzerinde kontrol sağlamanın sizi baştan çıkaracağını düşünüyorsanız alın işte şu anda burada sizin için bir enerji bolluğu var. Ben Şambra ülkesinde bu olguyu gözlemliyorum birkaç istisna var tabii ama ben sizin geri dönmeniz, beklemeniz, onu uygulamamanız, sözleri söylemeniz ama onları bir mantra gibi söylerken hazır olduğunuza inanmamanız ile ilgili olguyu gözlemliyorum. Ben bunların şimdi neden çıktıklarını izlediğim için zor bir ay geçirdim ama siz, "Ben buna layık mıyım? Ben bunu istismar eder miyim? Ben o zaman da insan yöntemleriyle sömürülecek miyim?" diye soruyorsunuz. Siz aslında çok doğal olan bir enerji akışına karşı kendinizi baskılıyor ve kendinizi durduruyorsunuz.

Spiritüel Olgunluk

Her şey Edith ve sizin için burada. Her şey burada ama her şey sizin spiritüel olarak olgunlaştığınızı anlamanıza bağlı. Spiritüel olgunluk, yargılamadan, insanın deneyim, Üstadın bilgelik olduğunu fark etmektir ve onlar şimdi bir araya geliyorlar; spiritüel olgunluk enerjinin gerçekte ne olduğunu ve nereden geldiğini kavramak demektir. Tam olarak buradan gelir. (kalbe işaret eder)

Spiritüel olgunluk öncelikle bir yaratıcı olmaktır ve biliyorsunuz siz Ben'im Yaratımını dinlerseniz bunun çok basit bir şey olduğunu anlarsınız. Ödeyemiyorsanız, bunu yapmanın bir yolunu bulun. Gerçek yaratım sevinçtir ve o şimdi burada mevcut olan insanın, Üstadın, Ben'im'in sevincidir.O, gündemsiz, tanımsız, sınırlamasız sevincin ışımasıdır. Spiritüel olgunluk İzin Vermektir. Sadece o sevincin açık ifadesi, ışımasıdır. Hepsi bu. Bu yaratımdır. O kadar.

Olgun olmayan şöyle der, "Şey, ne yarattım? Ne kadar büyük? Nerede? Ben ondan nasıl yararlanacağım?" Bu hamlıktır. Gerçek spiritüel olgunluk, "Ben yaratıyorum. Titreşimsel değişken. Ben yaratıyorum ve sonra da o deneyimin içine giriyorum. Ben o deneyimin içine giriyorum ve izin veriyorum çünkü bu benim yaratımım. Başkasının değil. Bu, benim yaratımım içinde bana hizmet etmek için gelen benim enerjim." Bu, spiritüel olgunluktur. Tanımlamamaktır. Hangi gün geleceğini, ne kadar büyüklükte olacağını veya paranın miktarını veya nasıl bir otomobilin geleceğini söylememek. Bu, spiritüel olgunluktur. Bu, saflıktır. Çoğunuz bu nedenle geçen ay enerjinin size gerçekten hizmet etmesi konusunda kendinizi geri tuttunuz.

Siz o oyuna katılıp katılmayacağınızı merak ettiniz. Siz spiritüel olarak ham kalıp kalmayacağınızı ve şeyleri daha önce insanın yaptığı gibi yapıp yapmayacağınızı merak ettiniz, siz, "Peki, ben bir yaratıcıyım. Ben yeni bir para, yeni bir araba, yeni bir iş, daha iyi bir fiziksel beden, daha iyi bir zihin yaratacağım dediniz." Bunları serbest bırakın. Siz spiritüel olgunlukla derin bir nefes alın. Siz o eski şeylere geri dönmeyeceksiniz.

Şimdi hiçbiriniz kendinizi korkutmayın. Sizde Üstadın bilgeliği, Ben'im Varlığı ve insan deneyiminin güzelliği var. Enerjinin size hizmet etmesine izin vermekten korkmayın.

Ben çoğunuzun bunu geri tuttuğunu, buna direnç gösterdiğini biliyorum. Siz bunları canlı bir hale değil zihinsel bir şey haline getirdiniz çünkü siz buna layık olup olmadığınızı bilmiyordunuz. Siz bunun sizi geri tutup tutmayacağını veya sizi mahvedip mahvetmeyeceğini bilmiyordunuz. Hadi bunu hemen şimdi kıralım. hemen şimdi.

Siz değerlisiniz. Siz spiritüel olgunlukta olmasanız burada olmazdınız ve gerçekten de artık öğrenecek bir şey kalmadı. Şimdi olay yaratımınızda olmak. Gerçekten de artık öğrenecek bir şey kalmadı.

Hadi derin bir nefes alalım ve bunların hepsini bir merabhın bilinç değişimine ekleyelim.

Gerçekten İzin Verme Merabhı

Bizim bugün bu noktaya gelmemiz biraz zaman aldı ve şunu da hatırlayın, eğer siz bizim burada yaptığımız şeyi sadece hissederseniz bunun bizim birlikte oluşturduğumuz bir hikaye, bir Farkındalık tarihi olduğunu anlarsınız. Hatırlayın, sizin öğrendiklerinizden ve yaptıklarınızdan başkaları öğrenecek. Onlar bunu kendi tarzlarıyla yapacaklar ama onlara buradan, hepinizden gelen bir bilgelik de olacak.

(müzik başlar)

Bu ay, geçtiğimiz ay ben harika Şambra toplantıları gördüm ama ben aynı zamanda çoğunuzun yaratımlarını, enerjinin size hizmet etmesi konusunu geri tuttuğunuzu da bariz bir şekilde gördüm. Ve ben neden diye sormak zorundaydım, neden? Neden?

Enerjinin size hizmet etmesi, sizin hiçbir şeyi manipüle etmenize gerek kalmadığını fark etmeniz çok güzel, çok dönüştürücü. Bunu fark etmek çok güzel - siz bakıyorsunuz, siz doğada yürüyorsunuz - ve enerjinin size hizmet ettiğini fark ediyorsunuz. Bunların sizin biyolojinize ne yaptığını veya cüzdanınıza ne yaptığını düşünmeyin. Siz bir sonraki toplantımıza kadar doğada bir yürüyüş yapın ve doğanın size nasıl hizmet ettiğini, kendi yaratımınızda nasıl gezdiğinizi, ne kadar bilinçli ve farkında olduğunuzu fark edin.

(duraklama)

Biz geçtiğimiz ay sanki yapışkan bir noktaya çarptık. Hepimiz heyecanlı ve mutluyduk ve "Enerji bana hizmet edecek." dedik ve sonra - baam!

Neden diye sormam gerekiyordu. Ben aslında Kuthumi ve Metatron ile birkaç güzel toplantı yaptım. Evet, ben bu ay Metatron'u da getirdim. Kuthumi, Metatron, Tobias ve bazı Yükselmiş Üstatları. Ben onlara, onlar neden "Size hizmet etmesi için enerjiye izin verin." sözcüklerini duyuyorlar ama bunu yapmıyorlar diye sordum. Neden?

Layık olmak. "Ben gerçekten hazır mıyım?"

Şu karanlık geceler. Biliyorsunuz karanlık geceleri tahtada sıraladık, karanlık gece, siz onun gerçekten ne olduğunu biliyor musunuz? Karanlık gece sizin kendinize, "Ben gerçekten hazır mıyım?" diye sormanızdır. O kadar.

İşte siz bu yüzden işkence gibi zamanlar, parçalara bölünecekmişsiniz gibi hissettiğiniz korkunç zamanlar yaşıyorsunuz. Siz kendi kendinizi, "Ben gerçekten hazır mıyım? Ben spiritüel olarak gerçekten olgun muyum?" diye sınıyorsunuz. Ben yolda yürümeye ve mücadele etmeye devam etmeli miyim, ben gerçek miyim? Ben Spiritüel olarak olgun muyum?"

Siz gerçekten hazır olup olmadığınızı anlamaya çalışıyorsunuz ve siz karanlık gecelerde devamlı ve devamlı olarak kendinize saldırıyorsunuz.

Siz bunların neden kaynaklandığını merak ediyorsunuz. Siz bunların neden var olduklarını merak ediyorsunuz. Siz neden bir an çıkışa geçtiğinizi ve bir sonraki an düşüşe geçtiğinizi merak ediyorsunuz. Siz şu soruları kendinize soruyorsunuz, "Ben hazır mıyım? Ben buna layık mıyım?" Siz kendinizi dibine kadar sınıyorsunuz. Ve bu sona ermeli.

Karanlık geceler şeye benzer, eh, mühendislere. Onlar sadece çalışmaya ve çalışmaya ve çalışmaya devam ederler. Sonra bir nokta gelir - onları küçük bir odaya kitler ve yolunuza devam edersiniz.

O nokta burası benim sevgili dostlarım. Kendinizi sınamayı bırakın. Hepiniz bunu yapıyorsunuz ve bu nedenle bu ay enerjiler sizin için iyi bir şekilde çalışmadılar. Ah, evet, siz bunları ağzınızla söylediniz ama bunlar hayata geçmediler. Siz bunları düşündünüz ama yaşamadınız.

Siz hemen şimdi kendinizi sınamayı bırakın. Bu bir, "Yap ya da öl." meselesidir. Bu, "Ya kal ya da eve dön." programıdır. Biz artık bu oyunu oynamaya devam etmeyeceğiz.

Siz kendinizi büyük acı ve sefalet noktasına kadar sınadınız, siz buna gerçekten layık olup olmadığınızı, gerçekten hazır olup olmadığınızı sordunuz. Hadi devam edelim.

Hadi devam edelim ki durağanlık ve engeller olmadan İzin Verelim. Hadi devam edelim ki yaratımlarınızdaki enerji size hizmet edebilsin.

Hadi devam edelim çünkü bu gezegene ikinci dalgayla gelecek olan çok insan var ama siz bunu geri tutuyorsunuz.

Ve eğer siz kendinizi sınamaya devam ediyorsanız, siz oyunlar oynamaya devam ediyorsanız, siz enerji sorunlarınızı, bolluk sorunlarınızı ve bunun gibi şeyleri sürdürüyorsanız burası yeri değil.

Karanlık geceler basitçe sizin kendinizi sınamanız demektir. Siz bu inişlerden ve çıkışlardan kurtulmak istiyorsunuz. Sizin ilk uyanıştan geçerken buna ve bunun gibi şeylere ihtiyacınız vardır, o zaman belli bir içsel değerlendirme olur ama devam ederse takıntı haline gelir.

Hadi derin bir nefes alalım.

Bu, bir karar vermek kadar basit bir şeydir sevgili insan. Sevgili insan, sen kendini sınamaya bir son vermeye hazır mısın? Çünkü bunların hepsi bir oyun. "Ben buna layık mıyım? Ben hala bir salak mıyım? Bende hala dengesizlikler var mı?"

Hadi derin bir nefes alalım ve tahtada dört numara olan gerçek İzin Vermeye doğru hareket edelim. Sıradaki evre budur. Ben yıllardır bu konuda konuşuyorum ve siz de oldukça iyi bir iş çıkardınız ama biz karanlık gecelerden sonra, fırtınalardan sonra gerçek İzin vermeye doğru süzüleceğiz. İnsan artık kontrol etmeyecek. Özür dilerim ama insan artık kontrol etmeyecek. İnsan deneyimleyecek evet ama biz insana, Üstada ve Ben'im'e İzin Verme kısmına geldik.

Önümüzdeki ay ben sizin çoğunuzun bu kendini sınama olayını aştığını ve gerçekten enerjinin size hizmet etmesine izin vermeye başladığınızı görmek istiyorum. Ben kaldırımda yüz dolar bulmak gibi küçük hikayelerden bahsetmiyorum. Bunlar hiçbir şey. Ben siz park yeri ararken birinin tesadüfen oradan çıkmasından bahsetmiyorum. Bunlar küçük şeyler. Bunlar hiçbir şey. Bunlar bir ata kuru üzüm atmak gibi bir şey. Bunlar hiçbir şey. (bazı kıkırdamalar)

Hadi İzin Vermeye başlayalım ve enerjilerin size hizmet etmesine, sizin için çalışmasına izin verelim. Sizin enerjiniz, Edith. Sizin enerjiniz. Bir başkasının değil.

Hadi derin bir nefes alalım.

Ve deneyim yaşayan insan, insan sen sınamayı bırakmaya hazır mısın? Üstat seni sınamıyor. Ben'im sınamıyor. Onlar şimdi sabırsızlanıyorlar. Siz kendinizi buna layık görmeye hazır mısınız? Nokta. Biz o zaman devam edebiliriz.

Ben önümüzdeki ay sizin çevrenide olmayacağım. Ben Keahak'ta olacağım tabii ama ben sohbet etmeye gelmeyeceğim. Ben sizin kendi cevaplarınızı bulmanızı istiyorum. Evet, ben yolun her adımında yine sizinleyim vır, vır, vır (bazı kıkırdamalar) ama bu önümüzdeki ay beni tatilde kabul edin.

Ben sizin kendi içinize dalmanızı istiyorum ve ben sizin karşılıklı olarak Üstatla ve Ben'im ile sohbet etmenizi istiyorum.

Karanlık geceleri yaratan sizsiniz - "Ben buna layık mıyım? Ben gerçek yaratım için hazır mıyım? Ben yaratımlarımın içinde yer almaya hazır mıyım?" Hepsi bu.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Ve Edith'e bugün bu kadar iyi bir ortak olduğu için çok özel bir onurlandırma ama Edith ilerleyelim olur mu? Yeni sandalye. Yeni ay.

Herkes güzel, derin bir nefes alsın.

Biz bu konuda gerçekten ciddi olup olmadığınızı görmek için kendini sınamanın ötesine hareket ediyoruz. Siz aydınlanmak için gerçekten hazır mısınız? Sizin buna cesaretiniz var mı? Biz ilerlemeye hazırız. Bunu ilk önce enerjinin size hizmet etmesine izin vermeniz gösterecek. O kadar.

Ayrıca hepinize saygı duyuyoruz, 30 gün kadar sonra görüşmek üzere.

Ben Ben'im, Egemen Alan'dan Adamus. Teşekkürler.

(müzik sona erer)

Tüm yaratımda her şey yolunda. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlarlar)

İngilizceden çeviren: Meltem Taban