• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    
Özgür olmaktan sizi ne alıkoyuyor?

" Özgür olmaktan sizi ne alıkoyuyor? Söyleyeyim. Veçheler. Ah, o küçük – ben şimdi bizim o gri ya da karanlık veçheler diye tanımladıklarımızdan, o ayrı tutulanlardan söz ediyorum – o küçük yaratıklar! Onlar hamam böcekleri gibiler. Zararlı böcek gibiler, ve o kadar kolay saklanabiliyorlar ki. Siz ölürsünüz onlar hâlâ yaşarlar, ve geri gelirler. Nükleer bir faciada sağ kalan hamam böcekleri gibiler. Hâlâ oradalar. Dünya sona erdiğinde hamam böcekleri tarafından ele geçirilecek. Veçheleriniz, birçok açıdan, sizin hamam böceklerinizdir. (kahkahalar) O ayrı tutulanlar. Onlar sizi özgür olmaktan alıkoyuyor. Sizi manipüle ediyor. O küçük lafları kafanıza sokuyorlar. Değerli olmadığınızı söylüyorlar.

Bunu yapmalarına siz izin veriyorsunuz. Cinayetten paçayı kurtarmalarına siz izin veriyorsunuz, tam anlamıyla, çünkü kendi özgürlüğünüzden ve kendi özgür iradenizden vazgeçtiniz. Bilinçli, bilinçsiz, onu teslim ettiniz. Ve onu bir kiliseye ya da hükümete teslim etmiyorsanız, veçhelerinize ediyorsunuz. Onu feda ediyor, teslim ediyorsunuz!

Onun için soruyorum size, özgür olmaya hazır mısınız? (izleyiciler bağırır, “Evet!”)

Bunu söylüyorsunuz. Bunu söylüyorsunuz ama, az önce kitle bilincine bakmanızı istediğimde, aslında bir anlamda kendi içinize bakıyordunuz. Ve ben bugün sizi zorluyorum, umarım. Umarım sizi rahatsız ediyorumdur. Umarım şu anda saatlerinizi izliyor ya da uyuyormuş gibi davranıyorsunuzdur, çünkü bu önemli – sizin için, dünya için. Onun (dünyanın) belki hiç umurunda değil, ama bundan niçin söz ettiğimizi söyleyeyim – çünkü siz istediniz. Bunu siz istediniz. Siz kendi özgürlüğünüzü bilmek istediniz, sizi durduranın ne olduğunu, engelleyenin ne olduğunu bilmek istediniz.

Özgürlük yoksunluğunuz bazı eski inançlar(dan kaynaklanıyor), ama bunların büyük bir bölümü ya eriyip gitti ya da sökülüp alındı. Özgürlük yoksunluğunun çokça kısmı ise hâlâ özgüven yoksunluğudur. Biz aamyo’dan söz ediyoruz, ama aamyo’nun ne olduğunu gerçekten anlıyor musunuz? Belki burada (kafa), ama burası (kalp) aamyo’ya hazır mı? Hayır. Hayır. Yaklaşıyorsunuz, ama ben aamyo dediğim zaman, bu o kendine duyulan tam güvendir, ve artık bedeninizle ilgili kaygılanmazsınız. Bedeninizin kendi iyileştirmesine izin verirsiniz. Herşeyi düşünüp taşınmaya çalışmak sizi kaygılandırmaz.

Düşünmeyi bıraktığınızda, ben de sizinle birlikte kutlayacağım, sabaha kadar sizinle dans edip içeceğim. Ve, “Düşünmeyi bırakın” demem kulağa küfür gibi geliyor, çünkü şöyle diyorsunuz, “Tüm sahip olduğum bu. Düşünmeyi bırakırsam ne olur? Şeytan (beni) ele geçirir!” Aa, buna bayılıyorum, “şeytan.” Böylece tetikte olmanız gerekiyor. Hep düşünmeniz gerekiyor. O sizin kalbiniz değil. O eski bir beyin. Veçheler sızıp beyine girdiler. Beyini kullanıyorlar, ve kitle bilinci de bunu yapıyor ve tüm o diğer hipnotik makyo da bunu yapıyor – beyini kullanıyor.

Gerçekten düşünmeyi bıraktığınızda özgür olacaksınız.

Ve biliyorum bu biraz zorlu, çünkü zihniniz “İyi de, düşünmeyi nasıl durdururum?” demeye çalışıyor. Eh, o sizin zihniniz, besbelli. (kahkahalar) Düşünmeyi sürdürmenizi istiyor. Düşünmeyi sürdüresiniz diye zorluyor. Düşünmeyi sürdüresiniz diye herşeyi yapar. Ama düşünmeyi bıraktığınızda, kendinize o denli güvendiğinizde, Bilinç Bedeninize geri gelirsiniz, ruhunuza. Ve siz daha o denli kendinize güvenmiyorsunuz, onun için de özgür değilsiniz. Ama oraya geliyorsunuz. Ve sizinle birlikte geçirdiğim zaman içerisinde yapabileceğim bir şey varsa, o da sizi kızdırmak ve yüreklendirmek ve sataşmak ve kendinize güvenip de özgürleşmenizi sağlayacak herşeyi yapmaktır.

Neden? Çünkü bunu siz istediniz. Yoksa umurumda bile olmazdı. Çıldıracak kadar çok istiyorsunuz bunu, ama sonra ben size özgürlüğün ve sizi bundan alıkoyanın ne olduğunu söylediğimde, bazılarınız kızıyor ve zavallı Cauldre ve Linda tüm o epostaları alıyor.



Pekâla, sevgili Şambra, özgürlüğünüzle ilgili başka bir durumumuz daha var. Ruhunuzla aranız açık. Ruhunuzla aranız açık. Ruhunuz özgürlük istiyor, ama siz istemiyorsunuz. Bu kendi kişisel özgürlük arzunuz, ruhunuzdan geliyor. Sizden – beyninizden – gelmiyor. İnsan veçhesi özgürlük yoksunluğuna öyle koşullanmış ki, temelde bunu kabul etmiş, ama ruhunuz çağrıda bulunuyor. Sizin tamamınız, Bilinç Bedeni, kalbiniz, adına her ne demek isterseniz, o özgürlük istiyor.

Ve siz onu alıkoyuyorsunuz, ve o kızgın. Ruhunuzu özgürlüğe sahip olmaktan alıkoyuyorsunuz, çünkü siz ruhunuzun bir parçasısınız ve onun özgürlüğe sahip olmasına izin vermiyorsunuz. Ruhunuzun ne kadar kızgın olduğunu hayal edebilir misiniz? Ruhunuzu alıkoyuyorsunuz, çünkü siz şu insan halindesiniz, özgürlükten yoksun, ve aslında özgürlük yoksunluğunu da kabul ediyorsunuz.

Öte yandan, özgürlük yoksunluğunuz için, dolaylı olarak ruhunuzu suçluyorsunuz. Ruhunuzu suçluyorsunuz. Biliyorum, çünkü sizin şöyle dediğinizi duyuyorum, “Eh bu biraz da tanrısal plan olmalı. Üzerinde hiçbir etkimin olmadığı şeyleri manipüle eden ve yöneten, insan benliğimin ruhum denen bir amiri olmalı. Ve bu yüzden ruh, kontrol eden bir varlık, ve bir gün onunla buluşabilir ve onunla yeniden birleşebilirim, ama bu ne piç kurusu bir ruh ki bana bunları yapıyor! Yaşamımda neler olacağını ruhun tam olarak yazması gerekirdi. Ruhun, o kötü şeylerin bana olmasını engellemesi gerekirdi, benim o kahrolası ruhum.” Ve bu, özgürlüğe sahip olmamak için bir başka bahane daha olur. Bunun için ruhunuzu suçluyorsunuz, ve ruhunuz size çok kızgın! Bu iyi bir durum değil. (kahkahalar)

Bu bir anlaşmazlık, bir çatışmadır, benim sevgili dostlarım, ve buna gülebildiğinize memnun oldum. Ona gülebilmeniz gerekir. Ama bu çok doğru. Çok, çok doğru. Ruhunuzla süregelen bir savaş halindesiniz. Siz onu suçluyorsunuz. O sizi suçluyor. Peki ne yapacağız? Yanıt nedir?

Size, şimdiye kadarki yanıt neydi söyleyeyim, ve ben sizi bunda zorlayacağım. Ben sizi, şimdiye-kadarki-yanıt’ın ötesine geçmeniz için zorlayacağım. Yanıt şuydu, “Ben insani yollarıma/tarzlarıma geri dönüvereceğim ve ne olacağını göreceğim. Yarın ne olacağını göreceğim. Belki uyanırım ve bir de bakarım ki, ruhum ve ben yeniden arkadaş olmuşuz…” Siz bunu çok, birçok yaşam boyunca denediniz. Pek de iyi iş görmez.

Peki ne olacak? Evet.......



... Sorumluluğu kendimize verelim! Çünkü siz ruhunuzsunuz ve, basitleştirilmiş biçimde, yanıt budur. Siz ruhunuzsunuz; sadece o olduğunuzu düşünmüyorsunuz. Onu, tıpkı bedeninizi ve zihninizi ve özünüzü ayrı tuttuğunuz gibi ayrı gördünüz. Özünüzü, ruhunuzu başka bir yere yerleştirdiniz ve sonsuzlukla ve cennetle ilgili tüm o öykülere inandınız. Ve yeterince bilge olmanıza rağmen hâlâ oraya geri gidiyorsunuz. Sonsuzluktan söz eden o küçük, dırdırcı, dindar veçheye hâlâ sahipsiniz. Bazen cennette güzel bir oda kapmaya çalışıyorsunuz. (kahkahalar) Böylece, beden/zihin/öz/gnost/diğer herşeyde bir bölünme olduğu sürece, insan benliğiniz ve veçhelerinizde bir bölünme olduğu sürece, onlar bu tür çatışmalar içinde ve hatta ara sıra birbirleriyle savaş halinde bile olacaklardır.

Onun siz olduğunuzu farkettiğiniz an, ruhunuz olursunuz – oldukça korkutucu, öyle değil mi? Siz onun daha muhteşem bir şey olmasını istiyorsunuz. Onun büyük ve büyülü olmasını istiyorsunuz. Aslında onun bir tür amir olmasını istiyorsunuz. Onun, duvarların ötesini görebilen ve zihinleri okuyabilen ve geleceği söyleyebilen ve bu tür şeylerin hepsini yapabilen koca kanatlı şu büyüğün de büyüğünden de büyüğünden de büyük varlık olmasını istiyorsunuz. Oysa öyle değil. Evet, ne yazık ki. (kahkahalar) Ve siz, “İyi de, o zaman bunu neden yapıyoruz!” diyorsunuz. Çünkü zihin onu uygun şekilde manipüle ederek ruhu oldukça büyük ve karmaşık bir hale soktu, çünkü, anlıyor musunuz, zihnin sevdiği şey budur. Zihin büyüklük sever. Karmaşıklık sever. Bu onu önemli hissettirir. Ama alttan alta zihniniz özgürlük için bağırıyor. Artık baş edemiyor. Bu iyi bir şey.

Şu anda Dünya’da öyle çok enerji var ki, olan biten öyle çok şey var ki, zihin aşırı yükleniyor ve kendi tarzında avaz avaz bağırıyor. Özgürlük istiyor. Ama zihnin özgürlüğünü o ölümle bağdaştırıyor, oysa gerçekten o şekilde değildir. Zihin bütünlenir. Bedenle, ruhla, özle, her neyse hepsiyle karışır, kaynaşır ve sizin kendi bir’liğiniz haline gelir. Egemenliğiniz. Özgürlüğünüz. Siz.

Böylece, sevgili dostlar, kendinize konuşmak zamanıdır. Kendinize beden/zihin/öz olarak konuşun. Her bir parçanız kendi özgürlüğünü istiyor. Her bir parçanız bütünlenmenin olmasını istiyor. Artık hiçbir parça diğerini kontrol etmek istemiyor. Artık hiçbir parça gerçekten, hakikaten bu ayrılığı istemiyor, ve bunun hemen burada başladığı açıktır. Bu o amir ruhla başlamaz, çünkü hemen burada olan sizsiniz. Bu, bu bütünlenmeye, bu egemenliğe, kendinize bu bir olma hali için izin verdiğiniz şu anda başlar.

Ben sizden bir an için kendi kişisel özgürlüğünüzü hissetmenizi isteyeceğim…

(duraklama)

Beden, zihin, öz, gnost’un eski anlayışını nasıl aştığınızı (hissedin)…

(duraklama)

Özgürlük sizin doğuştan gelen hakkınızdır, ruhunuzun hakkı ve sizin insan hakkınızdır, ve dünyanın her yanında ve Gaia’nın kendisinde de bu özgürlük ayaklanması meydana gelirken, ben size soruyorum, hazır mısınız? Onu düşünmeyin, değişiklik olsun diye. Onu düşünmeyin; sadece hissedin.

(duraklama)

Makyo’yu aşın.

(duraklama)

Bu Ben’dir. Bu Ben’im’dir.

(duraklama)

Hadi derin bir nefes alalım…........

Biz burada gerçek özgürlükten, gerçek egemenlikten söz ediyoruz. Bu, bazı şeylerden vazgeçersiniz anlamına gelir. Bu, şeyler değişecek anlamına gelir, besbelli. Bu, insanlığınız, her ne kadar özgürlük istese de, belli şeyler neden oluyor diye yakınacak ve bilmek isteyecek anlamına gelir. Ama nefes aldıkça, bunların hepsinin sizin tarafınızdan yaratıldığını farkedersiniz. Hepsi gerçek anlamda özgür olma işleminin parçasıdır – eğer özgürlük istiyorsanız. Eğer gerçekten özgürlük istiyorsanız....

Siz, sevgili Şambra, özgürlük için herşeyi göze aldınız, onun için herşeyi göze aldınız. Yaşamlardır onun peşindesiniz, ama bazı eski engellere çarpıp duruyorsunuz – sorumluluk için gerçekten hazır olup olmadığınızı merak eden, ve gerçekten kendinize güvenip güvenemeyeceğinizi merak eden veçhelere (çarpıyorsunuz). Tüm tarihsel kanıtlar, kendinize güvenemediğiniz gerçeğine işaret ediyor. Eski programlanmaların, eski altyapının ve deneyimlerin tümü, “Bunu her yaptığımda kazık yiyorum” diyor.

Peki ne olur? Gider yeni ve farklı olduğunu düşündüğünüz bir şeyi dener ve tepetaklak aynı kalıpların içine düşersiniz. Sonra da bazı parçalarınız, “Gördün mü, sana demiştim” der. Veçheleriniz o sözleri çok iyi bilirler – “Gördün mü, sana demiştim. Yine berbat ettin.”

Ama, sevgili Şambra, şu anda burada bütün bir varlık olarak, ruhu olan bir varlık olarak, Tanrı olarak otururken, o özgürlük seçimini yapabilirsiniz, istiyorsanız tabii. Ya da bekleyebilirsiniz. Biz bu konuşmayı bir sonraki yaşamınızda yaparız.


Bu yazı (BİR SONRAKİ) Dizisi 

ŞAUD 7: “Özgürlük Açmazı” ndan alınmıştır.

  
3501 kez okundu