KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
e2012 Serisi
ŞAUD 12 "Atlantis Çizgisini Geçmek "
Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS mesajıdır
4 Ağustos 2012 tarihinde
Kırmızı Çember’e sunulmuştur
www.crimsoncircle.com www.kirmizicember.com
Ben ben olan, Egemen Alandan Adamus ve bugün enerji çok yüksek.
Hoş geldiniz Şambra. Bugün sıkı bir grubumuz var. Egemen Alandan Adamus’um; ama bugün yanımda takviye kuvvetler de getirmek zorunda kaldım – Başmelek Mikail (Robert Theiss kanallığıyla). (Biri “Olur!” ve “Evet!” der.) Olur? Benden memnun değil misin?! (Kahkaha ve alkışlar)
Neden? Çünkü bir değişim yaşamadan, buradan ayrılmanıza bu gün izin vermeyeceğiz. Değişim, dedim Linda. Değişim.* (Kahkahalar ve Adamus kıkırdar.) Onun aklını okuyabiliyorum.
*ÇN: Adamus, değişim, kayma, hareket anlamına gelen “shift” kelimesini kullanır. Söyleyişi, sık sık kullandığı saçmalık hatta bok anlamına gelen “shit” kelimesini çağrıştırdığından, Linda’nın buna dikkat kesileceğini bilmektedir.
Neden mi? Çünkü bunu siz istiyorsunuz. Peki, bunu nasıl yapacağız? (Biri “Merabh”; başka biri “Kolay” der) Kolay yolla, umuyorum. Umuyorum. Neden olmasın?
Bugün bir kutlama için buradayız. Bugün, biraz kahkaha ve kavrayış ve anladığım kadarıyla yiyecek, şarkılar ve bir günlük kutlama için buradayız. Ah, kutlayacak çok şey var. Birkaç dakikaya kadar o konuya değineceğiz. Ama öncelikle bu güzel insan grubuna şöyle bir bakmalıyım. Hımm? (Biri “Merhaba” der) Merhaba. (Adamus onun elini öper.) Teşekkürler. Güzel bir Şambra grubu. Ah!
İlginç bir grupsunuz.(Kahkahalar) Bu gezegende, neredeyse yedi milyar insan var. Bu çok. Bu çok. Bu gezegenin enerjilerini tıkayan, yedi milyar insan – mm, mm, mm, Adamus’a yol açın (İskemle sıraları arasından geçer) – ve ancak 150 milyondan daha az sayıda diyeceğim kişinin, uyanış hakkında bilgisi var… (Dave Schemel’in önünde durur) Crash? Oo evet. (Fotoğraf için poz verir)
CRASH: Yükselmiş kanka? (Kahkahalar; flaşlar patlar.)
ADAMUS: Kör oldum! Tobias gibiyim! Göremiyorum. (Seyirciler kahkaha atar.) Uyanış hakkında tek bir fikri bile olmayan, yüz elli milyon civarı kişi… (Adamus kameraya öpücük yollar). Aydınlanmayı seçen, bu gezegen üzerindeki belki bir milyondan daha sayıda az insanın, aslında aydınlanmanın ne olduğu konusunda hiçbir fikirleri yok. Oo, pek çok insan cennete gitmek istediklerini sanıyor. Aslında cehenneme gitmekten korkuyorlar. Pek çok insan, aslında biraz daha iyice bir yaşam istiyor. Mm, mm, mm, evet, işte; Adamus için bir geçit. (Birinin iskemlesini iterek kendine yol açar.) Seni kucaklayacağımı mı sandın koca adam?! (kahkahalar)
Ama siz, sevgili dostlarım… Ah! (Açık kapıya ulaşır.) Buradan kaçabilirim! (Kapıdan çıkıp giderken kahkahalar duyulur) Başmelekler dışarda.
Siz sevgili Şambra. Aydınlanma. Aydınlanmayı siz istediniz. Nefes almaktan çok, bu yaşamda aydınlanmayı istediniz. Hadi deneyelim. (Adamus nefesini tutar.) Nefes alamıyorsunuz. Nefesten daha çok. Aydınlanma. (Adamus nefesini tutmaktadır) Nefes almıyorum, sadece aydınlanma.
(Adamus nefesini tutmaya devam ederken, bir duraksama olur.)
Uzun zaman bekleyebilirim. (Kahkahalar.) Bu sigara içen birinin akciğerleri, ama Yükselmiş Bir Üstadın bilgeliği. (Bolca kahkaha) Hahhh. (Nefesini salıverir.)
Aydınlanma. Neden? Linda, mikrofon lütfen.
LINDA: Zevkle.
Niçin Aydınlanma?
ADAMUS: Niçin aydınlanma? Sorumuz “Aydınlanma nedir? Değil, ama niçin? Niçin seçiyorsunuz…
LINDA: Gönüllüleri ben seçeyim mi?
ADAMUS: Tahtaya yazar mısın tatlım. (Seyircilerden birine).
LINDA: Gönüllüleri ben seçeyim mi?
ADAMUS: Evet, her zamanki gibi. Neden aydınlanma? Cevap vermeden önce, sizinle çalışmak, size destek vermek, sizi sevmek, sizi cesaretlendirmek, aydınlanma yolunda sizi uçurumdan aşağı itmek için buradayım. Bu nedenle siz ve ben buradayız.
Aydınlanma, ama neden? O, orada değilmiş gibi yapabilirsiniz. Başka bir yaşam daha bekleyebilirsiniz. Neden, tatlım, neden? Daha iyi kamera görüntüsü.
ELIZABETH: Belirli bir…
ADAMUS: Ayağa kalkar mısın?
ELIZABETH: Zihinsel bir…
ADAMUS: Gerçekten inanarak konuşur musun?!
ELIZABETH: Tabi. (Biraz daha güçlü konuşur.) Zihinsel bir açıklamam yok.
ADAMUS: Evet.
ELIZABETH: Ben de… Onu bir dürtü olarak tanımlamak istemiyorum; ama bu bir öz… Yapmakta olduğum şey bu.
ADAMUS: O nerede? Onu açığa çıkaracağız.
ELIZABETH: Belirli bir yeri yok. Bu sadece bir tutku ve kelimelerin ötesinde. Kelimeler mevcut değil. Bu sadece gittiğim yön hakkında bir biliş hali.
ADAMUS: Zihnin, istediğin bu aydınlanma denen şeyi hiç sorguluyor mu?
ELIZABETH: Oh, şükürler olsun ki hayır. O hiç olmuyor… Tabii ki! (Kahkahalar.)
ADAMUS: Aandrah bile, dönüp bakışlarıyla sana dik dik bakacaktı. (Daha fazla kahkaha.)
ELIZABETH: Elbette.
ADAMUS: Evet. Öyleyse, peşinde olduğun bu aydınlanmanın, zihnin kendisinden daha büyük olduğunu söylüyorsun.
ELIZABETH: Kesinlikle.
ADAMUS: Güzel. Peki ya o aydınlanmayı senden alsak ve başka bir yaşam için bir kasaya kilitlesek? O zaman ne olurdu? Ne hisseder, ne düşünür ya da yapardın? O zaman ne olurdu? Bu aydınlanma tutkusu olmadan nerede olurdun?
ELIZABETH: Hayal bile edemiyorum.
ADAMUS: Güzel. Mükemmel. Ama aynı zamanda onu tanımlayamadığını da söylüyorsun.
ELIZABETH: Hayır.
ADAMUS: O sadece orada. O bir tutku. O kocaman bir şey.
ELIZABETH: O sadece var. Sadece var. Uzun zamandır orada. Zihinsel olarak ne zaman başladığını sana söyleyemem. Daha fazlasının var olduğunu bildiğim bir yaşamla başladı.
ADAMUS: Evet, o zamandan beri yaşamın nasıl gidiyor?
ELIZABETH: Oo, çok garip. Sana anlatamam bile. (Kahkahalar.)
ADAMUS: Grubumuza bunu nasıl tanımlardın, “Neden aydınlanma?”. Sadece var diye mi?
ELIZABETH: (Duraklar) Neden aydınlanma? (Tekrar duraklar ve derin bir nefes alır.) Gittiğim tek yön bu. Tek yol. Zamanın şu anında bildiğim ya da istediğim tek şey bu.
ADAMUS: Onu hissedebiliyor musun? … Onun senden geldiğini ben hissedebiliyorum. Senden geldiğini hissedebiliyor musun?
ELIZABETH: Hissedebiliyorum. Evet hissedebiliyorum.
ADAMUS: Güzel. Güzel.
ELIZABETH: Söylemek istediğim Ben Benim. (Seyirciler güler ve alkışlarlar.) (Adamus onu ön tarafa çıkarır)
LINDA: Hayır! Hayır!
ADAMUS: Bunu sen başlattın. “Ben Benim” dediğinde, o şöminedeki tuğlaları yerinden oynatmalı. Şambra’nın kollarındaki, bacaklarındaki ya da her nerelerindeyse oralarındaki tüylerini diken diken etmeli. Demin ifade ettiğin tutkuya sahip olmalı. “Ben Benim” şimdi nasıl çıkar? Nasıl çıkmalı?
ELIZABETH: Onu söylemen ilginç çünkü…
ADAMUS: Onu ben her zaman söylüyorum. Ben Benim. O benim cümlem.
ELIZABETH: Onu sık sık söylüyorsun ve… Çatının kirişlerini sallaması gerekmiyor. Yüksek sesle söylenmesi gerekmiyor.
ADAMUS: Evet, yüksek sesle olması gerekmediğini söyledim.
ELIZABETH: Tamam. Pekâlâ.
ADAMUS: Tamam. Güzel. Hadi yapalım.
ELIZABETH: Ben Benim.
ADAMUS: Eh, oldukça iyi. Duygusu güzel. Duygusu güzel. İyi. Peki, şimdi onlar için de yapmaya ne dersin? (Bazıları alkışlar.)
ELIZABETH: Ben benim.
ADAMUS: Birazcık titrek oldu.
ELIZABETH: Evet, biliyorum! Onların yüzünden! (Kahkahalar.)
ADAMUS: Hadi bir daha deneyelim.
ELIZABETH: Hepsi bana bakıyorlar!
ADAMUS: Evet. Gözlerinizi kapatır mısınız lütfen? (Seyircilere söyler. Daha fazla kahkaha.)
ELIZABETH: Ben benim. (Adamus yüzünü ekşitir.) Hayır mı?
ADAMUS: (Gülerek) Tek kelime etmedim.
ELIZABETH: Seni gördüm. Pekâlâ. Pekâlâ. (Duraklar) Norma? (Kahkahalar)Tamam. Ben benim.
ADAMUS: Çok daha dengeli.
ELIZABETH: Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler.
ELIZABETH: Teşekkürler. Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler.
ELIZABETH: Şimdi yerimde dönebilir miyim?
ADAMUS: Evet dönebilirsin.
ELIZABETH: Namaste.
ADAMUS: Evet, köşeyi dönünce hemen dışarda. O küçük komik bina. Evet, şimdi gidebilirsin. (Tuvaleti kasteder.)
ELIZABETH: Teşekkürler.
ADAMUS: Yoksa çoktan? Oo. (Adamus kıkırdar.) Aydınlanma; ama neden? Neden? Neden? Neden? Neden?
SHAUMBRA 1 (Kadın): Bilmiyorum.
ADAMUS: Devam et ve lütfen ayağa kalk. Teşekkürler.
SHAUMBRA 1: Neden olduğunu bilmiyorum.
ADAMUS: Neden olduğunu bilmiyor musun?
SHAUMBRA 1: Onu sadece içimde hissediyorum.
ADAMUS: Evet.
SHAUMBRA 1: Kelime yok.
ADAMUS: Kelime yok.
SHAUMBRA 1: Bu sadece bir duygu.
ADAMUS: Bu senin için önemli mi?
SHAUMBRA 1: Evet!
ADAMUS: Daha önemli başka bir şey var mı?
SHAUMBRA 1: Şuan için hayır.
ADAMUS: Hayır. Ama kelimelere dökemiyorsun.
SHAUMBRA 1: Hayır.
ADAMUS: İlginç. İlginç. Eğer sen, onunla ilgili duygular bile olsa, kendini tanımlamaya zorlasan, o ne olurdu, bu aydınlanma duygusu .Özlem?
SHAUMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Senin kelimelerini senin adına söylemek istemiyorum.
SHAUMBRA 1: Heyecan.
ADAMUS: Heyecan.
SHAUMBRA 1: Özlem, tutku.
ADAMUS: Tutku.
SHAUMBRA 1: Eeee, oooohh.
ADAMUS: Oooh. Bu iyi bir kelime. Evet. (Kahkahalar.)
SHAUMBRA 1: Evet.
ADAMUS: Bu arada, ilk tanım Elizabeth için “Sadece var”dı. Ve şimdi de “Kelimelere dökemiyorum, oooh”. Eğer yapabilsen…
SHAUMBRA 1: Bu iyi bir tane.
ADAMUS: Bu iyi bir tane. Evet, aslında bu hoşuma gitti. Bunu yapabilir misin?
SHAUMBRA 1: Söylediğimde, tüylerim diken diken oluyor.
ADAMUS: Evet.
SHAUMBRA 1: Ve şimdi anladım.
ADAMUS: Kesinlikle.
SHAUMBRA 1: Bu tıpkı “haah” gibi!
ADAMUS: Daha önce ne diyordun? OOh!
SHAUMBRA 1: Ooooh!
ADAMUS: Ooooohhhh! (Kahkahalar) Tüm dünyanın görebilmesi için kameranın önünde bir kez daha yapabilir misin? Ooooh!
SHAUMBRA 1: Oooooh!
ADAMUS: Aaaaa!
SHAUMBRA 1: Ooooh!
ADAMUS: Hepimizin yapmasına ne dersiniz? Ooooooh!!
SHAUMBRA 1: Evet! Bu kadar.
ADAMUS: Teşekkürler. Oooh, oooh!
SHAUMBRA 1: Ateş gibi oldum!! Bu kadar.
ADAMUS: Teşekkürler. (Mikrofonu ona vermeye çalışır.) O şeyi istemiyorum. Aydınlanma. Neden? Neden? Neden? Neden?
YVONNE (Kadın): Neden olmasın? (Linda “Ahhhh” der.)
ADAMUS: Ben buna işte, iyi bir neden derim. Neden olmasın? Başka her şeyi denedin. Aydınlanmayı da deneyin bari. (Kahkahalar) Ona karşı tutkun var mı?
YVONNE: Tek önemi olan da bu. Başka bir şey yok.
ADAMUS: Başka bir şey yok.
YVONNE: Başka bir şey yok.
ADAMUS: Güzel. Şuan, burada senin aydınlanmanı 1000 dolarla takas edeceğim. Linda, bunun için hemen şuan sana bir çek yazacak.
LINDA: Evet tabii ya! (Kahkahalar.)
ADAMUS: Hayır mı? (Adamus kıkırdar)
YVONNE: Kabul etmem ki.
ADAMUS: Kabul etmezsin.
YVONNE: Hayır.
ADAMUS: Kabul etmezsin. Aydınlanman için bana 1000 dolar verir miydin?
YVONNE: Olsaydı.
LINDA: Hepsini bizim organizasyonlarımıza harcadı! Gelecek yıla yetecek kadar geriye parası kalmadı!
ADAMUS: Burada bir ikilem seziyorum. (Kahkahalar) Bu her şeyden daha önemli, ‘Neden olmasın’. Sadece 1000 dolara – fiyat artıyor – 1000 dolara ona sahip olabilirsin, ama 1000 doların yok?
YVONNE: Üstümde yok. Kasten yanımda getirmedim, anlarsın ya. (Adamus kıkırdar)
ADAMUS: Ama aydınlanma önemli.
YVONNE: Kesinlikle.
ADAMUS: Belki gelecek yaşamında sınıfa 1000 dolar getirirsin. (Kahkahalar.)
YVONNE: Belki.
ADAMUS: Sadece 1,000 dolar… Güzel. Teşekkürler. Teşekkürler.
Aydınlanma. 1,000 doların var mı?
LINDA: Onu dinlemeyin.
BRIAN (Yvonne’nun kocası): Bankada.
ADAMUS: Bankada mı? Bankaların hepsi çökecekler. Orada paranız ne yapıyor öyle? (Adamus kıkırdar) Şaka yapıyorum. Sakın…
Aydınlanma, ama neden? Neden? Neden?
BRIAN: Daha önce de söylediğim gibi, bu bir tutku.
ADAMUS: Tutku ama neden? Heyecan peşinde koşmayı seviyor musun? Hiç paraşütle serbest atlayış yaptın mı?
BRIAN: Hayır.
ADAMUS: Hayır mı? Yaptığın en korku verici şey neydi?
BRIAN: Gökdelenin demir iskelelerinde yürüdüm.
ADAMUS: Ne yaptın?
BRIAN: Gökdelenin demir iskelelerinde yürüdüm, inşaat işçisiydim.
ADAMUS: Bu bayağı korkutucu.
BRIAN: Evet.
ADAMUS: Aa evet. Öyleyse aydınlanma bir sonraki heyecan olabilir mi, bir sonraki yüksek gerilimli hamle?
BRIAN: İçinde bir heyecan görüyorum, evet.
ADAMUS: Evet, evet. Ve zihnin bu aydınlanma hakkında sana ne söylüyor?
BRIAN: Sorun da bu ya zihinde olmam. Zihinden çıkmam gerekiyor.
LINDA: Ahhh!
ADAMUS: Ah! Öyleyse doğru günde doğru yere geldin. (Kahkahalar.)
BRIAN: Evet öyle.
ADAMUS: Tek eksiğin 1000 dolar! (Daha fazla kahkaha) Güzel. Teşekkürler. Teşekkürler. Güzel.
LINDA: Teşekkürler, Brian.
ADAMUS: Evet, zihin. Hhm. Aydınlanma; ama neden? Neden? Neden? Öylesine. Burada ortaya bazı garip cevaplar çıktı. “Başka hiçbir şeyin önemi yok” Seninkini nasıl tanımlamak isterdin? Onun için başka kelime var mı?
BRIAN: Ben heyecan arayışı derdim.
ADAMUS: Heyecan! Güzel. Aydınlanmanın heyecanı, vay! Güzel. Bir sonraki.
LINDA: Uslu dur.
SHAUMBRA 2 (kadın): Teşekkürler, Linda.
ADAMUS: Ben her zaman usluyumdur.
SHAUMBRA 2: Evet, eminim.
ADAMUS: Evet. (Adamus kıkırdar) Aydınlanma; ama neden? Bugün yüzünde kocaman bir gülümseme var. Evet, burada dostlar arasındasın. Burada yaşayan yükseliş sınıfındasın. Aydınlanma!
SHAUMBRA 2: Gecikmeden, artık zamanı, yol bu. Yaklaşıyor…
ADAMUS: Üzerinde yürüdüğün yol bu.
SHAUMBRA 2: Evet.
ADAMUS: Başka yol yok mu?
SHAUMBRA 2: Bu yaşamda mı?
ADAMUS: Evet. Başka birkaç yol daha var. Sana yolları gösterebilirim. İlle de aydınlanma olmak zorunda değil; ama aydınlanma var. Bu sana nasıl hissettiriyor?
SHAUMBRA 2: Sadece…
ADAMUS: (Yiyeceklerin yanına gider) Sen bunu düşünürken ben yemek yemeğe gidiyorum.
SHAUMBRA 2: Pekâlâ. Kahve zevki. Belki. Burada kahve var mı?
ADAMUS: Devam et. Aydınlanma.
SHAUMBRA 2: Bütünsel tamamlanma.
LINDA: ( Adamus ‘un direkt kaptan yediğini görür) Ohhhh!
ADAMUS: Ne?!
SHAUMBRA 2: Ve keyif.
ADAMUS: Aydınlanma.
SHAUMBRA 2: Sadece bu. Eğlence, keyif alma.
ADAMUS: Eğlence, keyif alma.
SHAUMBRA 2: Sadece tam bir…
ADAMUS: Tam.
SHAUMBRA 2: Tamamlanma, gerçekleşme. Bilmiyorum. Sadece olmak.
ADAMUS: Olmak, evet, evet.
SHAUMBRA 2: Hadi! (Gülerler)
ADAMUS: Aydınlanmayla ilgili tüm bu şeyler hakkında hiç şüpheye düştün mü? Hepsinin ne kadar da aptalca olduğunu düşünüyor musun?
SHAUMBRA 2: Hayır.
ADAMUS: Hayır mı?
SHAUMBRA 2: Hayır. Aptalca olan kısım, oraya ulaşma biçimi.
ADAMUS: Yol – oh evet. Evet, evet! Güzel. Hala başka bir… “Bilmiyorum” ya da “Bu yolda sıkışıp kaldım” ı nasıl tanımlardın? Bu iyi bir tane.
SHAUMBRA 2: Hayır, hayır sıkışıp kalmak değil. Sadece, sadece…
ADAMUS: Yolda arabamla gidiyordum; arabam bozuldu; tekerleğim patladı; şimdi bu aydınlanma yolunda sıkışıp kaldım.
SHAUMBRA 2: Hayır, hayır sıkışıp kalmak değil. Hayır, sıkışıp kalmak yok.
ADAMUS: Sıkışıp kalmak yok. Hayır. Hayır.
SHAUMBRA 2: Bu yolun sonu. Demek istediğim, gideceğin yere vardığın zamanki gibi. Yolun sonu. Sonunda oraya vardığında…
ADAMUS: Bu sadece gittiğin yer.
SHAUMBRA 2: … Eve.
ADAMUS: Bu sadece gittiğin yer.
SHAUMBRA 2: Sanırım.
ADAMUS: Tamam. “Sadece gitmekte olduğum yer.”
SHAUMBRA 2: Yolun sonu.
ADAMUS: Aydınlanmaya doğru küçük bir seyahat! Bu gün fazla ilerleme kaydedemediğimizi fark ediyorum. Başmelek Mikail gelip konuşmak istiyor ve bugün konuşacak çok şeyimiz var. Ooo, zaman ne çabuk geçiyor.
İki tane daha. Aydınlanma. Aydınlanma; ama neden?! Başka bir şey de yapıyor olabilirdin. Bir yerlerde kumsalda uzanıyor olabilirdin. Herhangi bir şey yapıyor olabilirdin. Neden aydınlanma? Bir kilise de papaz olabilirdin. Senden iyi bir papaz olurdu.
TERRY: Ama asla sevildiğimi hissetmezdim.
ADAMUS: Sevildiğini hissetmezdin?
TERRY: Bir papaz olsaydım ruhumun sevgisini böylesine derinden hissedemezdim.
ADAMUS: Şimdi gelişme kaydediyoruz. Güzel Güzel.
TERRY: Ve bunu satın alacak hiçbir para mevcut değil.
ADAMUS: Mevcut. Bin dolar mevcut. (Kahkahalar) Sen bir şüphecisin ama!
TERRY: Kimse onu bana veremez.
LINDA: Mmmmm.
ADAMUS: Oooo. Belki…
TERRY: Ama ben alabilirim.
LINDA: Ohhhh.
ADAMUS: Güzel. Güzel. Mükemmel tuzak. Neden almadın?!
TERRY: Aldım.
ADAMUS: Ah! Ooo! Güzel. Güzel. Aydınlandın mı?
TERRY: Evet.
ADAMUS: Tamamen, tam da istediğin gibi mi?
TERRY: Hayır. (Kahkahalar.)
ADAMUS: Güzel.
TERRY: Ama.
ADAMUS: Ama.
TERRY: Sadece bir nefes uzaklıkta ve o nefes mevcut.
ADAMUS: 1,000 dolara sana o nefesi gösterebilirim. (Kahkahalar)
TERRY: Hayır, yapamazsın! Bu benim seçimim, dostum! (Kahkahalar.)
ADAMUS: Vaav, Başmelek Mikail, burada yardıma ihtiyacım olacak! (Kahkahalar) Bu zorlu çıktı.
TERRY: O benim omuzumda.
ADAMUS: Onun arkasında dur, ben de onu iteyim! (Kahkahalar) Güzel. Güzel. Aydınlanma, ama neden? Neden? Neden?
TERRY: Beni bu gezegende tutan şey bu. Bu beni canlı tutan şey.
ADAMUS: Tutku?
TERRY: Başka hiç bir şey beni hayatta tutamazdı.
ADAMUS: Ah, güzel.
TERRY: Hiç bir şey.
ADAMUS: Hm. Bunu hissediyorum. Teşekkürler.
TERRY: Evet.
ADAMUS: Teşekkürler.
LINDA: Hmm.
ADAMUS: Ve bir tane daha. Teşekkürler. Pekâlâ. Aydınlanma; ama neden? Neden? Neden? Linda koşuyor. Neden?
CHRISTY: Beni seçeceğini biliyordum.
LINDA: Ayağa kalk lütfen.
CHRISTY: (İç geçirerek) Çünkü artık zamanı.
ADAMUS: Bu hoşuma gitti.
CHRISTY: Mm hmm.
ADAMUS: Artık zamanı. Sessizce alkışlıyorsun, arkanda bir golf alkışı. Evet. Çünkü artık zamanıdır, güzel.
CHRISTY: Evet.
ADAMUS: Ama neden?
CHRISTY: Çünkü yeterince zaman geçti.
ADAMUS: Ne yaparak?
CHRISTY: Ehhh, biliyorsun, “Ben kimim?” sorusu.
ADAMUS: Doğru, doğru, doğru.
CHRISTY: Onu deneyimliyorum.
ADAMUS: Evet.
CHRISTY: Kim olduğumu, kim olmadığımı keşfediyorum.
ADAMUS: Evet.
CHRISTY: Artık zamanı geldi de çoktan geçiyor bile. (Kahkahalar.)
ADAMUS: Artık zamanı geldi de çoktan geçiyor bile. Teşekkürler. Bu grup, tişört ve araba stikerları söz konusu olduğunda çok yaratıcı. “Artık zamanı geldi de çoktan geçiyor bile.” “Aydınlanma. Artık zamanı geldi de çoktan geçiyor bile.” Güzel. Alışveriş merkezinde bazı insanların kafasını karıştıracaksınız. Güzel. Teşekkürler.
Aydınlanma. Bu nedenle sizler ve ben buradayız. Ben bitirdim (Linda’ya).
Aydınlanma. Bu bir histir. Tanımlaması güç. Kelimelere dökmesi zor. Neden mi? Çünkü bu gerçekten de zihinsel bir şey değil, bir amaç değil, bir sonraki insan macerası değil, sadece sizi eğlendiren bir şey değil. Tam tersine. Zaman alması gereken bir şey değil. Aydınlanma, içinizdeki ateş, içinizdeki tutku, arzudur.
Aydınlanma ile ilgili ilginç olan şey, insan zihninden gelmemiş olmasıdır. Bu nedenle tanımlanması güçtür. O kafanızda geliştirdiğiniz bir şey değil: “Hey! Aydınlanmayı deneyeceğim. Neden olmasın?” O kalpten, dört biryandan ve her yerden gelen bir şeydir. Ve zihin hala onu anlamaya, onu tanımlamaya, belki de uzaklara itmeye ve bu konuda ne kadar ciddi olduğunuzu anlamaya çalışıyor. Ancak, aydınlanma sizin doğal bir parçanızdır. “Ben kimim?” sorusunun cevabıdır.
Aydınlanma, daha önce de pek çok kez söylediğim gibi, zaten gerçekleşecek. Bu doğal bir süreçtir. Er ya da geç – muhtemelen geç – Dünya’daki insanların geri kalanı hazır olduklarında, kendilerine uygun bir zamanda aydınlanma sürecinden geçecekler. Bir nedenle, siz, sevgili dostlarım, bunu şimdi seçtiniz ve o da gerçekleşiyor.
O her gün gerçekleşiyor. Bazen deneyimlemesi zor çünkü aydınlanma üzerine bir kitap yok – geçerli bir kitap – ve neredeyse olamaz da. Bu süreçten geçmiş insanlar ve onların yaşamları hakkında hikâyeler olabilir, ama bu adım adım takip edilecek bir süreci tanımlayamaz. Kimse “İşte böyle aydınlanabilirsin” diyemez. Biri hikâyeler anlatabilir ve onun hikâyesini okuyan diğerleri, onun tutkusunu, insan trajedisinin bir kısmını, sonuçta gerçekleşen kaynaşma ve bütünlenme sürecini hissedebilir, ama aydınlanma gerçekleşmekte olan doğal bir süreçtir.
Atlantis Çizgisini Geçmek
Bu konuyu dile getiriyorum çünkü bugün bir kutlama – gerçek bir kutlama – pek çok açıdan. Bugün konuşmamın başlığı “Atlantis Çizgisini Geçmek.”* Atlantis Çizgisini Geçmek.
Mayalar ve Maya Takvimi hakkında 2013 yılı için çok fazla yorum duydum – çok doğru, bu arada, bir noktaya kadar; insanın ticari anlayışı, dramları ve diğer her şey hakkında – ama Maya Takviminde dönemler vardı. Ama… Ama Atlantis hayal gücünde de dönemler vardı. O tam olarak bir takvim değildi. O, bir öngörü ya da bu dönemlerin anlaşılmasıydı.
Çn.* Gemi mürettebatı yada yolcular ilk kez ekvatoru geçerken, gemi güvertesinde bir kutlama yapılır.(crossing the line)
Atlantisliler – ki onlar sizlerdiniz – Atlantisliler, özellikle de Tien Tapınaklarındakiler, gerçekleşecek 13 dönem olduğunu biliyorlardı. Bunlar takvim yılları olmadığı için, ne kadar sürdüklerinin önemi yok. Onları yıllara bağlayamazsınız: İnsan gelişiminin, gezegende gerçekleşecek spiritüel gelişimin ve sonuncusu da Atlantis zihinsel bilinç çizgisinin geçilmesi olan on üç devre.
Şambra olarak 13. yılınızda olmanız tesadüf değil. Ay ve yılı topladığınızda 13 sayısını bulmanız tesadüf değil. On üç çok, çok kutsal bir sayıdır.
13’den korkan pek çok insan var biliyorum. Dünyanın dört bir yanında pek çok binanın on üçüncü katı yok. “Biz orada yokmuş gibi davranacağız” tutumundalar. Bir bakıma da bu uygun, çünkü 13’e görünmez kutsal güç sayısı da denir – ‘Güç’ tam olarak doğru kelime değil ama- potansiyel sayısı.
Onüç, havarilere baktığınızda, 12 Havari ve Yeshua, yani on üç. Yuvarlak Masa’da kaç şövalye var? Yuvarlak Masa’da kaç şövalye var? On iki ve Arthur’la birlikte on üç. 13. Cuma, o korkunç sayı. Aslında hiç de öyle değildi. Aniden, bazılarının, bazı organizasyonların Gizem Okullarını, Tapınak Şövalyeleri’nin parçası olanları, pek çoğunuzun yaptığı çalışmaların parçası olanları öldürmeye başladıkları o cadı avına çıktıkları 13. Cuma gününe kadar, o da kutsal bir sayıydı. Ama 13 – çok, çok kutsal, değişimin ilginç sayısı. Değişimin.
Kutlama
Bugün, bu ay Atlantis Çizgisinin ötesine geçtiğimiz bir kutlama zamanı. Bunun, aydınlanmanın, ne olduğunu dile getirmekte bu nedenle güçlük çekiyorsunuz. Ne olduğunu dile getirmek güç. (Birisi “Bar mitzvah” der (Yahudi erkek çocukların 13 yaşına gelmeleriyle ve dolayısıyla dini sorumluluklarının başlamasıyla birlikte aldıkları sıfat. Zorunlu olmasa da bu durum bir seremoni * ile kutlanabilir.) Adamus kıkırdar) Bu bir bar mitzvah değil. (Birisi güler)
Teşekkürler. On üç, Bar mitzvah’dır. Teşekkürler. Evet, güzel. Büyüyor. Kesinlikle haklısın.
Hadi bir tören yapalım. Hadi bir… (Seyirci “Merabh!” der) Sonra. Merabh! Merabh! Merabh! Şimdi tek istediğiniz bu. Uzun bir konuşmaya ne dersiniz?! (Birisi “Vaavv!” diye bağırır) Peki ya… (Kıkırdayarak) tüm istedikleri merabh. Ben gidebilirim, siz devralabilirsiniz (Yoham’a). Siz merabh yapıyorsunuz. (Gerhard “Merabh nedir?” diye sorar, kahkahalar)
Bilmiyorum, ama bitirdiğimizde, onun on üçüne birden sahip olmuş olacağız. Hadi kutlayalım.
Şimdi, bunu yapmak için, Sevgili Linda, doğru şekilde giyinmediğimi hissediyorum. Lütfen, evet. (Linda arka odaya gider) Kötü bir turist gibi giyinmiş hissediyorum. (Kahkahalar) Bu gün için Linda’dan daha uygun kıyafetler getirmesini istedim. Evet, evet.
Hadi kutlayalım. Bu, çeşitli şeylerin birleşimi. Bu bir bakıma bir işaret, bir dönüm noktası – Atlantis Çizgisini geçmek, yeni bir şeyin içine girmek, şuan kocaman kesin bir değişim yaşamak. Evet. (Linda güzel bir cüppe getirir.) Şimdi biraz daha uygun. (Seyirciler “Ooo!” ve “Aaa!” diye tepki verirler) Keşke bir de bu taca uyacak çizmelerim, uygun pantolonum ve fırfırlı gömleğim olsaydı. (Biri “Oo, bu harika” der) Evet, değil mi? Evet. Evet. Evet. Lütfen.
LINDA: Oo bekle ve bir taç. (Linda, Adamus’un kafasına mor çiçekli bir saç tokası takar. Bolca kahkaha)
ADAMUS: Burada ne güzel çok ciddi görünüyordum. Eh, o kadar da kötü değil. Şuraya arkaya. (Kafasının arkasına takar) Oo. (Daha fazla kahkaha) Erkekliğim konusunda endişe duymuyorum. Çok güzel. Mükemmel. Mükemmel.
Şimdi bir sonraki adım. Bu gün burada, bir sunum töreni olduğunu biliyorum. Öyleyse lütfen sunalım. (Dave McMasters ve Robert Thiess, Adamus’a Robert Theiss’in yaptığı kürsüyü getirirler.)
LINDA: Tamam. Hmmmm. Ohhhh! Ohhhh! (bazı seyirciler alkışlar) Vaayy!
ROBERT: Zevkti.
ADAMUS: İste ve elde et.
ROBERT: Kesinlikle.
ADAMUS: Biraz açıklama yapmak ister misin?
ROBERT: Ağacı Afrika’dan güzel bir sepele ağacı ve baktığınızda kendi olmaya devam etmesine rağmen, farklı veçhelerini de gösteren bir özelliğe sahip ( Farklı açılardan ahşabın damarlarını gösterir) Buna konuşmacı standı adını veriyoruz.
ADAMUS: Konuşmacı standı.
ROBERT: Büyük konuşmacılar için.
ADAMUS: Mmm, güzel.
ROBERT: Burada onu istediğin şeyle süsleyebilirsiniz. Ve anladığım kadarıyla buraya koyacağın bir logon var?
ADAMUS: Hemen geliyor.
ROBERT: Evet.
ADAMUS: Evet.
ROBERT: Evet.
ADAMUS: Güzel.
ROBERT: Teşekkürler.
ADAMUS: Sen gerçek bir sanatçısın.
ROBERT: Aaa, teşekkürler.
ADAMUS: Evet ve de bir Üstat.
ROBERT: Teşekkürler.
ADAMUS: Sormam gerekiyor. Bunu sen mi yaptın?
ROBERT: Küçük bir yardım aldım.
ADAMUS: Yoksa dostum Michael’dan mı?
ROBERT: İkimiz de bunu yapabilecek yetenekteyiz. O, sendeki aynı duyarlılığa, şerit testeresine ve geçme planyasına ve testere tezgâhına sahip değil.
ADAMUS: Gerçi Kılıç’ta iyi.
ROBERT: Kılıç’ta çok iyi ama bugün burada, senin onuruna kılıcını bıraktı.
ADAMUS: Aa Teşekkürler.
ROBERT: Teşekkürler.
ADAMUS: Evet, teşekkürler. Aa, ve… (Seyirciler alkışlar.)
LINDA: Güzel. Vay! Kilise de gibi hissettim.
ADAMUS: Aa. Güzel. Şimdi evde gibi hissettim. Evet. Mm.
Şimdi törenimize devam edebiliriz, evet,” Atlantis Çizgisini Geçmek.”
Hadi birlikte derin bir nefes alalım…
(duraklama)
… Atlantis Çizgisini geçmek… Aydınlanmanın anlaşılmasına doğru hareket etmek. Bu kürsüyü gerçekten çok beğendim.
Sevgili Şambra… Mezuniyet konuşmasındaymışım gibi hissediyorum.
Öteye Geçme Zamanı
Sevgili Şambra, yolculuk hepimiz, hepimiz için Atlantis’teki Tien Tapınaklarında başladı. Tien Tapınaklarında bir araya geldik. Aynen böyle bir zamanın, on üç devre sonrasında, hepimiz için bir değişim zamanının, bir evrim zamanının hayalini, kurduk. O, orada başladı.
Yolda ne tür sorunlarla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bizi bekleyen zorluklar, mücadeleler, gözyaşı ve kahkaha hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. O zamanlar tamamen kayıp, tamamen umutsuz, öngörüsüz ve kimliksiz hissedeceğimiz günlerin geleceğini hayal bile edemezdik. Ama Tien Tapınaklarında, “Aydınlanmadan” bahsedeceğimiz, onu içimize kabul edebileceğimiz, o bilinci tam olarak bu gerçekliğe – yoğun ve güç olacağını bildiğimiz, onu bizlerden çekip almaya çalışacak bir gerçekliğe - getirebileceğimiz bir zamanın hayalini kurmuştuk. Ve biz, Atlantis’den hepimizin geri getirdiği bu derin tutkunun Dünya’da devam ettirilebileceğini ve Dünya’da, burada çiçekleneceğini biliyorduk.
Atlantis zihnin gelişimini temsil eden zihinsel bir zamandı. Çok sevdiğimiz bu gezegende, insan olarak kendimizi standartlaştırdığımız bir çağdı. O, düşünme, yapılandırma, tasarlama zamanıydı ve biz bunu başardık. Gezegende şuan gördüğümüz insan kalıbının tümünü tasarladık.
Ve Atlantis’de, zihinsel çizginin ötesine geçeceğimiz bir zamanı da hayal ettik. Bizi hizada, bir arada tutan, bir araya getiren, zihinsel ve insan gözleriyle dünyamızı görmemize izin veren bir zihin. Ama kendimize şunu da söylemiştik: “Çizgiyi geçeceğimiz, zihinsel çağın ötesine geçeceğimiz, Yeni Enerji’nin bir sonraki çağına adım atacağımız zamanda gelecek.” Ve şuanda işte oradayız. Bugün o noktadayız.
Atlantis’den sonra, korunmak için yerin altında yaşamaya başladık. Âmâ ayrıca bu durum, dışarısı ve yukardaki dünya aktiviteleri ile hala içli dışlıyken yapılması çok zor olan, bizim kendi içsel görüşümüz ve içsel vizyonumuzun oluşmasının ve ruhumuzla, tanrısallığımızla bağlantının kurulabilmesinin bir sembolüydü de..
Ve oradan yüzeye çıkarak, dünya üzerindeki tapınaklar ve piramitlerin olduğu Mısır zamanlarına geçtik. Yüzeye çıktık. Birçoğunuz Mısır zamanlarındaki bu büyük piramitlerin içinde, Kral odalarının içinde tanrısallığınızı, insanlığın bu çağı için potansiyelleri soludunuz.
Daha sonra, sırları bu gezegene getirenler ve yeni bir zamanın, yeni bir çağın geleceğini müjdeleyenler olarak; Eseniler olarak Yeshua zamanında, bir bedende yâda bedensiz olarak bir araya geldik. Ama hepiniz, bunun çoktan başlamış olduğunu biliyordunuz. Büyük Üstat Yeshua ile yürümek, İsrail ülkesi, o enerjileri getirmek, bu dünyayı İsa enerjisiyle, Mesih enerjisiyle tohumlamak.
Tobias zamanlarını da unutmayalım. Evet, Tobias. Sevgili Tobias. Pek çoğunuz da o zamanlarda oradaydınız. Tobias, Sr, ayrıca Tobit diye de bilinir. Tovius. Tobias, Jr., Sarah, Başmelek Rafael. Tekrar hep birlikte olduğumuz, Atlantis tapınaklarında hayal ettiklerimizi gerçekleştirme amacıyla bir araya toplandığımız, güzel bir hikâye ve zamanlar.
Ve sonra Avrupa’nın her köşesindeki Gizem Okullarına – ah Gizem Okulları - geçiş yaptık. Eğlence ve eğitim yerleri, tanrısallığı nasıl getireceğimizi gerçekten de anlama yerleri. Ama sizin de bildiğiniz gibi, dünya o dönemlerde çok da hazır değildi. Gizem Okulları ada gibiydiler, kendi içlerinde birer ada. İçerde bol miktarda kutlama yapılırken, dış dünyaya adım atıldığı anda şok etkisi yapıyordu. Gizem Okullarının güzel enerjilerinden, insan dünyasının çok çok yoğun bilincine geçiş yapmak travmatik bir deneyimdi.
Ve şimdi de içinde bulunduğumuz zamanlar. On üç yıl önce, Şambranın gerçek enerjisi kendini göstermeye başladı. Yıllar içinde pek çoğunuz Başmelek Cebrail’in bu yeni çağrısıyla bir araya geldiniz. “Aydınlanmanız zamanıdır” diyen bu yeni çağrı, bir araya gelmenizi istiyordu. Artık zamanıdır. O çağrı, bizi aylar yıllar içinde bir araya getirdi. İçinizdeki bir şeyi açığa çıkaran, size kendi aydınlanmanız için cesaret ve umut veren bir çağrı. Dünya için değil, aileniz için değil, sizden başka kimse için değil. Aydınlanmanız için, bu dünyaya indirilmiş potansiyeli size verdi.
Bu gün daha öteye geçiyoruz. Atlantis Çizgisini aşıyoruz. Zihnin ötesine geçiyoruz. Uzun süredir içinde olduğunuz, neredeyse kapana kısıldığınız zihnin. Toplantılarımız sırasında bundan çok sık bahsettik, ama bugün enerjilerin doğru olduğunu hissedebilirsiniz. Öteye geçmeniz için, sizin için buradalar. Öteye.
Bu güzel kürsü, gelecek aylarda ve birkaç sene daha yaslanıp, üzerine vuracağım bir şeyden daha fazlası. O, mobilya olmanın ötesinde, ağaç olmanın ötesinde.
Bu kürsü – ve umarım hepiniz bugün buradan ayrılmadan önce ona dokunursunuz – bu kürsü gerçekten de bir sembol. Hepinizin nerede olduğunun bir sembolü. Bu sizin bilgeliğinizin bir sembolü. Bu bana verilmedi. Bu size verildi. Bu sizin bilgeliğinizin bir sembolü. Spiritüel enerjilerin öğretmenleri olarak, diğerlerine sunabileceklerinizin bir sembolü. Son on üç yıl zarfında öğrendiğiniz, birlikte söylediğimiz, her şeyin bir sembolü.
Bu aydınlanmanın bir sembolü. Sizin bir sembolünüz. Kürsünüzdeki haklı yerinizi almaktasınız. Her biriniz, metaforik olarak seyircilerin arasında oturmuyor, kendi kürsünüzde ve kendi sesinizle konuşuyorsunuz. Sizden başkası olmayan ya da kocaman salonları dolduracak bir seyirciyle.
Bu yolculuğun bir sembolü. Atlantis’deki Tien Tapınaklarından beri, ne kadar mesafe kattettiğinizin; sadece on üç yılda ne kadar yol adlığınızın bir sembolü. Yaşamınızı ve daha fazlasını adadığınız on üç sene. Şambra enerjisi olarak on üç yıl. Ama Atlantis çağlarının, Tobias, Yeshua ve hatta Gizem Okulları zamanının ne kadar geçmişte olduğunu düşündüğünüzde, on üç yıl çok kısa bir zaman gerçekten de.
Tek eksiğimiz şampanya. Ama anladığım kadarıyla bugün daha sonra biraz eğlence olacak.
Sevgili Şambra, bilgeliğiniz, öğretileriniz ve yolculuğunuzun sembolü için derin bir nefes alalım. Kürsü – ona ne demek isterseniz deyin, konuşma standı, podyum – o sizin bilgeliğinizi temsil ediyor.
Ah, derin nefes. Ah. Güzel. Güzel.
Atlantis Çizgisi
Size bahsettiğim Atlantis Çizgisi zihinseldir ve belki de şuan hepinizin üstesinden gelmeniz gereken en büyük engeldir. Cauldre bana zamanımın azaldığını söylüyor. İnanılmaz açıklamamı yapmak için yedi dakikam var.
Atlantis Çizgisi zihinseldir. Belki de, en büyük dinamik diyebileceğim… (Birisi tuvalete gitmek için ayağa kalkar) Evet, birlikte gideceğiz.
JOANNE: Oo, pekâlâ.
ADAMUS: Evet, lütfen. Sana eşlik edeceğim.
Şuan olmakta olan en büyük dinamik… Nereye gidiyoruz?
JOANNE: Senin nereye gittiğini bilmiyorum ama ben tuvalete gidiyorum.
ADAMUS: Oh, ben de öyle! Ben de tam oraya gidiyordum. (Odadan onunla birlikte çıkarken kahkahalar.) Güzel. Güzel. Memnun oldum. Evet, sana yolda yardımcı olurum. Bu aydınlanmayla ilgili şeylerden biridir. Evet, yolda yürümek. Evet. (Kahkahalar) Hangisini istiyorsun? (Joanne güler.)
JOANNE: Bu kızlarınki.
ADAMUS: Sağdakini mi yoksa soldakini mi istiyorsun?
JOANNE: Kızlar içerdekini, erkekler de dışarıdakini kullanabilir.
ADAMUS: Oo hayır, ben seninle buraya içeri gireceğim.
JOANNE: Oh!
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Buraya kadar yeterli. Evet. Bir saniye. (Linda boğazını temizliyordur; Dave fotoğraf makinesiyle geri dönmüştür.) Resim çektirmemiz lazım. Evet. Bu gün üzerimde elbisem varmış gibi hissediyorum. Bunun gitmesi için bu şeyi nasıl kaldırıyorum? Oo, tamam. İyi şanslar. İyi şanslar. Yardıma ihtiyacın olursa, sadece seslen. (Toplantı odasında döndüğünde kahkahalar.) Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum. Orada her şey yolunda mı?
Şaud sırasında bu size tuvalete gitmemeyi öğretir. (Kahkahalar) Eğer çok sıkıştıysanız tutun. (Daha çok kahkaha)
Neredeydik? Şuan sizler için ne büyük bir değişimin gerçekleştiğinden bahsediyorduk. En büyük değişim. Aslında, bu belki de en büyük gezegensel değişim ve sizin deneyimlediğiniz en büyük değişim. O da orada değişim yaşıyor mudur? (Kahkahalar)
Geçirdiğiniz en büyük değişim özgürlüktür. Eğer şuan gezegende olan her şeyi özetlerseniz – çatışma ve karmaşa ve diğer her şeyi – hepsi sadece özgürlükle alakalı. Hepsi özgürlükle ilgili. Ve bundan bahsettik. Daha önce içinizden birinin canını sıkmıştım, çünkü insanların özgür olmaya hazır olup olmadıklarından emin olmadığımı söylemiştim. Gerçekten! İnsanlar ona sahip olmamaya alıştılar. Bununla yetinmeye başladılar. Başkalarının onları çekip çevirmesine ve sonra da, bu konuda şikâyet etmeye alıştılar.
Ama şuan olmakta olan, eğer savaşların bazılarına, bu gezegende olmakta olan şeylerin bazılarına baktığınızda, gerçek çatışma özgürlükle alakalı. Ama burada kocaman bir soru mevcut. İnsanlar özgürlüğe hazırlar mı? Evet, Pollyana, insanların kesinlikle çok güzel, harika varlıklar olduklarını söylemek iyi olurdu, ama onlar hala Atlantis zihinsel bilincindeler. Özgürlüğe sahip olmamaya programlanmış, öyle eğitilmiş bir bilinç. Özgür olduklarını düşünmeye, özgürlüğe sahipmiş gibi davranmaya ama aslında ona sahip olmamaya.
Aydınlanma tutkunuzla, egemenlik tutkunuzla, özgürlüğe doğru bir değişim yaşıyorsunuz. Gerçek özgürlüğe. Egemenlik. Ben olma, diğer varlıklara bağlı olmama, kitle bilincinin işleyişine kapılmama. Bu zor olan. Spiritüel ailelerinizden, meleksel ailelerinizden kendinizi özgürleştirmek. Biyolojik ailenizden kendinizi özgürleştirmek. Onları sevin. Onları terk edin. (Kahkahalar.) Atasal karmaya, Atasal biyolojiye bağlı kalmamak için, kendi özgürlüğünüz adına onları geride bırakın. Onları, Ben Ben’im olduğunuz için, içinizdeki Tanrı nedeniyle sevin. Sadece aileniz olduğu için değil. Kendi ifadenizin, kendi ifadenizin özgürlüğü. Zihinden özgürleşmek.
Bu, zihnin artık bir yeri yok anlamına gelmiyor tabii. Aslında gerçekten onu hissederseniz, o da artık kapladığı yeri istemiyor. Gerçekten de istemiyor. Bu sizi şüphede bırakan şey. Aslında, zihin sizi gerçekten şüphede bırakmıyor. O sadece, şüphe hakkındaki tüm bilinci işliyor. Kendi kendinizden şüphe duyan sizsiniz. Ve zihinde, size hizmet etmek için aslanlara, kurtlara ve tüm o canavarlara atıldığınız geçmişi hatırlatarak, görevinin başına koşuyor. Kısaca zihin tüm bu süreç içinde, sadece bir işbirlikçi.
Bugün şuanda dünyanın her yerinden Şambra’yla beraber, bu odada özgürlük noktasına gelmiş bulunuyoruz. Ve size şu soruyu soruyorum, bir kez daha. Bireysel olarak – hemen cevap vermeyin, önce hissedin, çünkü ince ayrıntılar var – özgürlüğe giden bu değişime hazır mısınız? İnce ayrıntı şu ki özgürlüğe sahip olacaksınız. Egemenliğe sahip olacaksınız. Ama özgürlüğe adım attığınızda, sizi bir çeşit hapishane gibi içeride ya da özgürlükten uzakta tutan tüm o bağları, serbest bırakacaksınız.
Hemen “ Ee, bu iyi bir şey değil mi ki?” diyeceksiniz. Bilmiyorum. Çünkü hala tutunduğunuz şeyler nedir bilmiyorum. Para ya da paranın aklınızdaki eski kavramı? Arkadaşlar ve aile? Dünyada yalnız kalma korkusu? Egemenlik, yalnız olmak demektir. Bu arada, ama hala pek çoğunuz korku içinde… Oh, bunu sevdim (Kürsü). Bu çok güzel. (Kahkahalar; Robert bir şey söyler, Adamus kıkırdar.) O bunu kapsamıyor! Evet. Cash için harika pozlar gerçi. Evet. Sağlam olduğundan emin olmak için üzerinde zıpladın mı? Evet. Ona konuşmacı standı adını verdin. Henüz onun üzerinde durmuyorum* ama. (Robert cevaplar, ikisi de güler.)
*Ç.N: Stand, fiil olarak aynı zamanda ayakta durmak anlamına gelmektedir.
Bu özgürlük için hazır mısınız? Çünkü bu, çok geniş kapsamlı bağları serbest bırakmak anlamına gelecek. Ya yarın işinizi kaybederseniz? “Aah! Nerede yanlış yaptım ki?” diyeceksiniz. Hayır, bu özgürlüktür. Bu gerçekten de özgürlüktür. İlişkiler, her şey, tüm o konulara girmeyeceğiz çünkü içinizi karartmak istemiyorum, ama o egemenliğinizin, özgürlüğünüzün içine karışıyorlar. Ancak bu gün gerçekten bakacağımız şey, zihnin ötesindeki özgürlük. Zihnin ötesindeki özgürlük.
Zihin potansiyelleri görme yeteneğinizi sınırlamıştı ve potansiyeller devasadır. Ekim ayında başlayacak yeni Şaud serimizde- … (Kürsüye vurmaktan son anda vaz geçer) Ekimde başlayan – belki biraz teşvik – Ekim ayında başlayacak yeni serimiz, potansiyeller üzerine olacak. Ona “Yeni Potansiyeller” ya da ondan daha akıllıca bir isim vereceğiz.
Zihin sizi uzun süredir geride tutuyordu… Zihne, potansiyelleri görmenizi engelleme izni vermiştiniz. Bundan dolayı gerçekten özgür değilsiniz. Zihnin ötesindeki potansiyeller olağanüstü, nefes kesici ve heyecan vericidir. Ama onlar artık çok kuantum, şimdiye kadar düşüne geldiğiniz şekilden, kuantum bakımından farklılar. Kuantum bakımından farklı.
Neredeyse onu şuan açıklayabilmek imkânsız. Gerçekleştirmeniz için size gelen yaşamınızdaki potansiyeller, benden gelmiyorlar. Onlar sizden geliyorlar– …
JOANNE: (Tuvaletten geri döner) Selam.
ADAMUS: Döndün mü? Güzel.
Potansiyeller zihnin ötesindedir. Şuan hayal bile etmenin çılgınlık olduğunu düşüneceğiniz şeyler. “Bu delilik. Bu kesinlikle delilik.” ama aslında değil. Ancak unutmayın yaşamınızda değişimler olacak.
Değişimler
Bir süre bu değişimlerden bahsetmek istiyorum. Son yaptığımız DreamWalker Life ‘da (on iki gün önce yapılmıştı) çok yüksek bir enerji konferansı deneyimledik. Çok yüksek. Somut bir örnekti. Çok güzeldi. İnanılmazdınız. İlk sabah geldiğimde şunu dedim: “Enerjiler şimdiden hareket ediyor.” ve “Devam edecekler. Onları yepyeni seviyelere çıkaracaksınız, ama …” dedim ve kimse “Ama’yı” duymadı. Hm. Belki de söylemeyi unutmuşumdur. (Adamus kıkırdar) Hayatınıza, eski kimliğinize – eviniz, arabanız, işiniz ve diğer her şeye - geri döndüğünüzde bir süre zorluk yaşayacaksınız. Neden mi? Çünkü bir kuantum değişimi yaşıyorsunuz.
Ayrıldığınızda hiç bir şey eskisi gibi değildi. Dağlarda DreamWalker Life’da deneyimlediğiniz, birkaç yıl boyunca deneyimleyeceklerinizin yanında, küçücük kalır. Küçücük, gerçekte tüm o olanların yanında.
Sevgili dostlar, değişimi nasıl yaşarsınız? Bunu nasıl deneyimlersiniz? Sizi tamamen ezip geçmesine nasıl engel olursunuz?
Öncelikle, sizi ezip geçmeyeceğini bilin. İkincisi, bazı etkiler hissedeceksiniz. Bedeninizde hissedeceksiniz, çünkü bedeniniz şuan büyük ölçüde değişiyor. Bu tür bir değişimi yaşadığınızda, yaşamınızda da değişimler olacaktır. İlk başlarda sert ve zorlu olacak. Dinlenme ve diğerlerinden uzak durma ihtiyacı hissederseniz, anlayacaksınız ki, zihin kendini haklı çıkarmak, kendini meşgul etmek için aktiviteler yaratıyor. Çoğunuz sürekli bir şeylerle meşgulsünüz. Bir aktiviteyi diğeri, bir projeyi bir diğeri, takip ediyor. Bunlar pek de aydınlanma yoluna uygun değil. Sadece kendinizi meşgul tutuyorsunuz.
Büyük değişimi yaşadığınızda olaylar gerçekleşmeye başlayacak. Sizi olumsuz etkileyebilir. Hastalanabilirsiniz. Aklınızı kaçırabilirsiniz. Gerçekten. Şambra dostlarınızdan birine olan bu. Ve bu iyi bir şey. Bu iyi bir şey. Kötü hissetmeyin.
Sevgili Joe, sevgili Joe’nun o sakin döneme, zihnin dışına çıkmaya ihtiyacı vardı. Şuan zihnin ötesine geçmekten bahsediyorken, aslında bunun Joe üzerinde güzel kalıcı bir etkisi var. Çünkü Joe, bir şekilde hepiniz için zihnin dışına çıkıyor. Bunu kendi için yapsa da, bunun sizin üzerinizde de etkisi olacak. Bunu şuan hissetmeniz ona yardım ediyor.
Bu konuyu açtım – daha sonra size hatırlatmak için tekrar bu konuya değineceğim – bizler… Sizler değişimden geçiyorsunuz; ama bir sonraki seri ve ötesinde kuantum değişimlerinden geçiyor olacağız. Bu değişimlerin yaşamınızda gerçekleşmesine izin verin. Bir şeyler olduğunda hata yaptığınızı düşünerek paniklemeyin. Aydınlanmada hata yapamazsınız! Aslında geri bile dönemezsiniz. Yapamazsınız. “Bu aydınlanma işinden artık emin değilim. Geri döneceğim.” diyemezsiniz. Hem de hiç. Aydınlanma sürecinde hata olmaz.
Hadi buna derin bir nefes alalım.
Son birkaç hafta içinde, pek çoğunuz büyük değişimlerden geçtiniz – büyük değişimler – ve onları genel olarak da zarafetle atlattınız. Bu değişimlerin olmasına izin verdiniz. Kendinizi dinlediniz. Yorgun hissettiğinizde uyudunuz. Yapmanız gerekenleri yaptınız. Başınız belaya girmeye başladığında, başka bir değişle, zihne düştüğünüzde, nefes alıp verdiniz. Aandrah’yı gözünüzün önüne getirdiniz. Bazılarınız… Pek çoğunuz Aandrah’ya gitti. (Adamus kıkırdar.) Bu değişimler gerçekleşmeye devam edecek.
Değişimleri, tüm bu olanları, gerçekten anlayabilmek için İnsan özünüz, Bilinç Bedeniniz ve ruhunuz, tanrısallığınız arasındaki ilişkiyi anlamak önemlidir.
Bir anlığına harika bir kitap gözünüzün önüne getirin. (Adamus kendi kitabı “Tanrısallığınızı Yaşayın/Live Your Divinity”i eline aldığı için kahkahalar.) Bu kitap birkaç farklı element içermekte. Kâğıt. Genellikle ağaçlardan gelen kâğıt. Kâğıt. Gerçekten kâğıda bakarsanız, ona yakından bakarsanız, içinde lifleri görürsünüz. Kâğıt, sıkıca birbirine bastırılmış pek çok liften oluşmaktadır.
Sayfaların üzerinde mürekkep vardır. Kelimeleri oluşturmak için, sayfaların üzerindeki mürekkep. Onlar kargacık burgacık gibi görünürler, ama onları okuduğunuzda pek çok anlam içermektedirler. Ve hepsini bir arada tutan, tutkal vardır.
Çok genel bir benzetme, ama bu sizin insan özünüze benzetilebilir. Siz mürekkepsiniz. Siz kâğıdın üzerindeki kelimelersiniz. Siz kâğıdın üzerinde yazılı olan hikâyesiniz. Kâğıdın sizin ruhunuz, özünüz olduğunu söyleyebiliriz. Ve tutkal, tutkal enerjidir ve bilinç hepsini bir arada tutar.
Kelimeler bir noktaya kadar kâğıttan ayrıdır. Kâğıdın üzerindeler, ama ayrılar. Ve bir şekilde siz kendinizi işte böyle görüyorsunuz. Siz kâğıt değilsiniz. Siz kelimelersiniz. Sizler, kâğıt üzerindeki mürekkepsiniz ve kâğıt bir süredir ayrı duruyor. Ve tutkal – çoğunlukla bunun farkında bile değil.
Tüm bu elementlerin ilişkisini anladığınızda olan şey şudur. Aniden artık ortada kâğıt yoktur. Gerçekten ortada bir mürekkep kalmaz. Birleşmeye başlarlar. Kâğıdın içindeki lifcikler bile artık lif olarak bir arada durmaz. Artık kâğıt, kelimeler, mürekkep ve tutkal hareket etmeye, değişmeye, bir araya gelmeye ve tamamen farklı türden bir lif yaratmaya başlarlar ta ki aralarında ayrılık olmayacağı bir noktaya gelinceye kadar. Şuanda olmakta olan da bu.
Siz artık sadece insan değilsiniz. Zihnin Atlantis Çizgisini geçtiniz. Ruh, insan, zihin ya da her türlü enerji, tüm bu şeyler arasında artık bir ayrım ya da ayrılık bulunmamakta. Bir araya geliyorlar. Bu her birinizin deneyimlemekte olduğu dönüşüm sürecidir.
Yolda çukurlar, kazalar varmış gibi hissettirecek değişimler söz konusu, ama aslında öyle değiller. Hiç değiller. Buradan gitmekte olduğumuz yer, kuantum potansiyeller, zihnin ötesindeki kuantum değişimlerdir. Bazen çıldırdığınızı zannettiğiniz zamanlar olacak. Zihninizin kapandığı ya da kendini ayrı tuttuğu zamanlar veya bedeninizin acı çektiği, dengesinin bozulduğu zamanlar olacak. Hatta ölecekmişsiniz gibi hissettiğiniz zamanlar olacak. Aslında yaşama geri dönüyorsunuz.
Hadi derin bir nefes alalım.
Değişime İzin Vermek
Değişimleri nasıl gerçekleştiriyoruz? Derin nefes alın. Her zaman yardımcı olur. Zihni sakinleştirmeye, bazı enerjileri buraya getirmeye ve yaşadığınız değişimleri kolaylaştırmaya yardım eder.
Ayrıca bir merabh da yapabilirsiniz. Öyleyse neden şimdi bir tane yapmıyoruz. (Bazıları alkışlar, Linda “Yaşasın” der.) Hadi Atlantis Çizgisini, Zihinsel Çizgiyi geçmenin merabh’ını yapalım. Yoham’la birlkte, bu merabh’da, sadece mevcut olun. Sadece izin verin. Merabh gerçekten de izin vermektir. İzin verin. Zorlama yok. Üzerinde konuşacağımız kuantum değişimlerinden biri bu. Artık zorlama yok.
Müzik başlamanda önce, artık çaba sarf etmek zorunda olmadığınız, yepyeni bir potansiyeli hayal edebiliyor musunuz? Çabalamak yok mu? Çaba sarf etmek zihinsel bir enerjidir. Hiç bir şeyi zorlamak zorunda olmadığınız bir yer. Merabh ile hiçbir değişimi zorlamak zorunda değilsiniz. O kendiliğinden olmaktadır. Neden mi? Çünkü onu siz hayal ettiniz. Onu siz buraya getirdiniz.
Bununla söylemek istediğim, artık onu anlamaya çalışmak yok. Olayları anlamak yok. Bunu yapamazsınız da zaten. Çünkü bunu istemezsiniz. Olayları anlamaya çalışmak zihinseldir ve olayları anlamaya çalışmak sizin için gitgide daha da rahatsızlık verici olacak. Olayları anlamaya çalışmamak da rahatsızlık yaratacak, çünkü insanlar size soru sormaya başlayacak.
İnsanlar yanınıza gelip “Aydınlanmak da niye?” diyecekler ve siz bu soruyu cevaplayamayacaksınız. Bu sorunun bir cevabına sahip olmayacaksınız. Kısa bir süre için, kendinizi aptal gibi hissedeceksiniz ve şu düşünce aklınızdan geçecek. “Yaptığım her şey aydınlanmayla ilgili ve ben sokaktaki insanın basit bir sorusunu bile cevaplayamıyorum.” Ve zihniniz sizi artık sınırlandırmadığı ya da düşüncelerinizi kontrol etmediği için aniden anlayacaksınız. Cevap zihinden gelmeyecek, ama anlayacaksınız. Size “Neden aydınlanma?” diye sorduklarında kelimeler ağzınızda tıkanacak, ama siz şunu yapacaksınız (Nazikçe birine dokunur). Sadece omuzlarına, yüzlerine ya da başka bir yerlerine dokunacaksınız ve onlar da anlayacaklar. Tek bir kelime bile söylemeye gerek yok. Ah! İşte biz buraya doğru gidiyoruz Şambra. Biz buraya doğru gidiyoruz.
Bu büyü değil. Hem de hiç değil. Aslına bakarsanız gülmem gerekiyor. Ha, ha, ha. (Kahkahalar, Adamus kıkırdar.) Sır diye bir şey yok. Gizem diye bir şey yok. Büyü diye bir şey yok. Bu var oluşun doğal hali. Var oluşun doğal hali. Onun dışındaki her şey bugüne kadar doğalık dışıydı.
Hadi Atlantis Çizgisini geçerken, zihnin ötesine hareket ederken bir merabh yapalım. Oo, zihni de yanınızda getirin çünkü o değişecek. Mürekkep, kâğıt ve tutkal arasındaki ilişkinin değiştiği gibi, zihinle olan ilişki de değişiyor. Artık onu anlamaya çalışmanıza gerek yok, şükürler olsun. Onun için çaba sarf etmeniz artık gerekmiyor.
Ve bir merabh. Birkaç dakikalık güzel bir müzik. Bu sefer sizle birlikte şarkı söylememi ister misiniz? (Yoham’a sorar.)
EINAT: Aslında evet! (Adamus kıkırdar)
(Müzik başlar.)
ADAMUS: Birkaç dakikalık güzel bir müzik ve izin veriş. İzin veriş. Tekrar tekrar geri döneceğimiz bir kelime bu. İzin veriş.
Özel bir Kuantum İzin Veriş Deneyimi yaşayacağız – workshop değil, ama deneyim – beş günlük yoğun izin veriş çalışması isteyenler için, gelecek yılın başlarında böyle bir çalışmamız var. Ve sık sık izin vermekten bahsediyor olacağız. Hepsi bununla alakalı. Özgürlük izin vermektir. İzin vermek özgürlüktür.
Müzikle, merabh’la, bir değişim. Bir değişim. Zarif bir değişim. Kimseyi nasıl yapacağını anlamaya çalışırken yakalamak istemiyorum.
Eğer müzik çalıyorsa ve siz, “İşe yarıyor mu? İşe yarıyor mu?” diye düşünüyorsanız lütfen durun. Eski yöntemlerden artık sıkılmadınız mı? Evet, işe yarıyor! Açıkça. Neden mi? Yoham sayesinde. (Kıkırdar) Hayır, çünkü ona siz izin veriyorsunuz. Ona izin veriyorsunuz. İşe yarıyor. Tüm gün kendinizi sorgulayabilirsiniz. Yaşamınızı böyle mi yaşamaya devam etmek istiyorsunuz? Ya da sadece “İşe yarıyor” deyin.
Zarif değişim. Bedende, zihinde ve ruhta tekrar dengelenme. İşe yarıyor. Bu bir merabh’tır. Ah! Hiçbir şey yapmanız gerekmiyor.
Atlantis Çizgisini geçiyoruz… On üç devre sonra işte buradayız.
(duraklama)
Hayalini kurduğunuz bir zaman. Oh, tarihi bilmiyordunuz, ama önemi de yok.
(duraklama)
Bu daha çok potansiyellerle ilgiliydi.
(duraklama)
O çizginin üzerinden zarifçe süzülüyoruz…
(duraklama)
Aydınlanma hakkında bugün ifade ettiğimiz o gerçek duyguya doğru.
(duraklama)
Zihne düşmek zorunda değilsiniz. Duygularınızla kendinizi ifade ettiniz.
(duraklama)
Çizgiyi geçiyoruz…
(daha uzun bir duraklama)
Özgürlük potansiyeli… Ah, özgürlük….. Doğal halinize geri dönüyorsunuz.
(duraklama)
Elde etmeniz ya da başarmanız gereken hiçbir şey olmadığını bilmek güzel. Doğal halinize geri dönme özgürlüğü.
(duraklama)
Zihin aydınlanmayı başarmak için, bir hedefi olsun isterdi.
(duraklama)
O zaten burada. O zaten sizin doğal haliniz.
(duraklama)
Özgürlükte, rüyalarınızı yaşama fırsatı da vardır. Daha önce birçoğunuzla birlikte bundan bahsettik. Sadece rüyalarınızı hayal etmek değil, aslında onları yaşamak. Onların içinde olmak. Onları buraya getirmek. Rüyayı deneyimlemek. İnsan ve rüyalarınız olarak bildiğiniz bu şey arasında, artık ayrım yok. Onlar beraberler.
(duraklama)
Bu kuantum. Bu tamamen izin vermek… Ve oraya ulaşmak için, ona izin vermekten başka yapmanız gereken hiçbir şey yok. Bu en iyisi. Sır yok, gizem yok, 1000 dolar yok. O size geri dönüyor. Kim olduğunuza geri dönüyor.
(duraklama)
Bazılarınızın, onu şuanda aldığını görmek beni çok mutlu ediyor. Bazılarınız hala “Doğru yapıyor muyum?” diye düşünüyor. Bazınız “ Kalkıp tuvalete gitmem gerekiyor, ama Adamus şimdi beni takip eder” diye düşünüyor. Bazılarınızın karnı aç.
Bu ilginç bir şey. Bazılarınız, buna hazır olup olmadığınızı ya da hak edip hak etmediğinizi merak ediyor. Bu çok ilginç. Eğer istiyorsanız tabi ki hazırsınızdır. Ve eğer öğle düşünmeye devam ederseniz asla onu hak etmeyeceksiniz.
Atlantis Çizgisini geçin. Atlantis Çizgisini geçin. Hak edip hak etmediğinizi kendinize sormak zorunda değilsiniz. Bu soru kesinlikle konu dışı. Kesinlikle alakasız. Bu sadece, sizin seçtiğiniz şeyle alakalı. O kadar.
Merabh müziği çalmaya devam ederken dinleyin.
(Müzik çalmaya devam ederken uzun bir duraklama.)
Atlantis Çizgisini geçmek, zihnin ötesine, geniş yepyeni potansiyeller beklemek. Onlara kafa yormanıza ya da gerçekten onların orada olup olmadıklarını veya hazır olup olmadığınızı merak etmenize gerek yok. Hayır. Keşfe çıkacağız. Deneyimlemeye başlayacağız.
Değişimler olacak. Garip hissettiğiniz zamanlar gelecek, çünkü bir düzeyden diğerine değişim geçiriyorsunuz. Değişiyorsunuz. Yeni serimize başladığımızda, sadece derin bir nefes alın ara ara merabh yapın ve bu değişimlerin gerçekleşmesine izin verin. Güzel.
Yoham’a teşekkürler. Merabh’a yakışır güzel bir müzik.
Başmelek Mikail
Şimdi, bizimle gelmesi, burada bizimle olması için, Başmelek Mikail’in sevgisiyle kutsanma zamanı. Genellikle Şambra Tiyatrosunda misafir kabul etmiyorum. Ara sıra belki ama sizle zaman geçirmeyi daha çok seviyorum. Yapacak çok işimiz var. Sizi zorlamayı seviyorum. Ama Michael ve Robert Theiss ve Koka’nın enerjileri bir araya getirişlerini ve hepinize bu güzel Mikail enerjisini getirişleri de hoşuma gidiyor.
Ve şunun altını çizmek istiyorum ki, burada sahip olduğumuz bu kürsü, Başmelek Rafael, Başmelek Mikail, Yeshua ve Metatron ailelerinin bir hediyesidir. Bu nedenle bu sizindir. Teşekkürler. Bu sahneyi, Başmelek Mikail ile paylaşmak bir onurdur. Teşekkürler. Teşekkürler. (Seyirciler alkışlar.)
BAŞMELEK MİKAİL: Yaratıcı, kitabını burada unuttu. (“Tanrısallığını Yaşa/Live Your Divinity”’i kastederek)
ADAMUS: Oo, o senin okuman için. (Kahkahalar)
BAŞMELEK MİKAİL: Oo. Oo evet. Evet.
ADAMUS: Senin için de, yeni bilgiler var içinde, Mike.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Evet.
ADAMUS: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: Hangi bölümü tavsiye edersin, dostum?
ADAMUS: “Karanlık ve Aydınlığın Kimyası”nı seviyorum.
BAŞMELEK MİKAİL: Kesinlikle.
ADAMUS: Benim favorilerimden biri.
BAŞMELEK MİKAİL: Kesinlikle.
ADAMUS: Evet. Evet, güzel. Teşekkürler.
BAŞMELEK MİKAİL: Selamlar. Kılıcım olmadan sizin aranızda nasıl olabilirim? Şeytanlarınızla sizin için savaşmama izin vermekten vaz geçiyor musunuz? Tekrar dışınızda yâda içinizde korkmanız gereken hiç bir şey olmadığını bilmekte özgür olabileceğimiz, o zaman artık geldi mi? Gerçekten de.
Bu, o grup. Böylesine bir özgürlüğün, ön saflarında duran o grubun ta kendisi. Sevgili dostum ve Üstat Öğretmen Adamus’un sunduğu ve sizinle paylaştığı çeşitli ürün, hizmet ve programlar sayesinde tabii. (Kahkahalar.)
ADAMUS: Ama tüh, bir Başmelek değilim.
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru.
ADAMUS: Basit bir Yükselmiş Üstat.
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru.
ADAMUS: Ki sürekli bana hatırlatıyorsunuz!
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru. (Kahkahalar.)
ADAMUS: Ama güzel bir cüppem var. (Adamus ayağa kalkar ve cüppesini gösterir.)
BAŞMELEK MİKAİL: Hm.
ADAMUS: Ve de bir kitap.
BAŞMELEK MİKAİL: Ama bu grupla, tüm bu dersler, dans ve kutlamalardan sonra, yaşamın yeni âşıkları olmak için, bunu – enerjiyi, boyutu, deneyimi ve yaşamın kendisi için olan sevgiyi – sonunda gerçek kılabilecek miyiz? O olmak için kendinize yeterli sevgiye sahip misiniz? Aslında, Adamus’un da sizle paylaştığı gibi, bunun hakkında düşünmeyi bırakmak. Sevgi hakkında düşünmeyi bırakın.
Ben kesinlikle size aşığım yoksa burada olmazdım. Eğer yaşama âşık değilseniz, bu oldukça sıkıcı bir deneyim olmaz mıydı? Beni uğraştırmayın. (Bazıları güler.) Zaman gelmiştir ve siz o grupsunuz. Sizin önünüzde kimse yok. Bu bir can sıkıntısı mı yoksa neşe kaynağı mı? (Seyirci “neşe kaynağı” der.) Doğru. Bu bir can sıkıntısı mı, yoksa neşe kaynağı mı? (Seyirciler tekrar “neşe kaynağı” der.) Doğru.
Öyleyse şuan baktığım yeni yaratıcılara hizmet etmek, benim için de bir neşe kaynağıdır. Tüm Yükselmiş Üstatlar dışında kimsenin keşfetmediği bir şeyi keşfetmek için yolculuğa, maceraya, deneyime açılma cesareti olanlar. Ama onlar da kesinlikle size âşıklar. Olduğunuz kişilere âşık olmamak ellerinde değil, ama eğer bu tip özgürlükten – sizi kendi yaratımlarınızın en ön saflarını koyacak bir özgürlükten - geri adım atmayı seçerseniz, bu gerçekten de onların kalbini kıracak. Her zaman. Ne kadar cesurca bir adım. Ne kadar cesurca bir adım. Bu cesaret için, bu odada öylesine bir sevgi var mı?
Görüyoruz. Görüyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede, tüm bunların gerçek olmasını istediğinizi biliyoruz. Ama bu seferde bedeniniz bütünleşmiş olamazdı. Zihniniz daha da çılgına dönerdi. Bu bütünlenmenin gerçekleşmesi için, gerekli bilgelik ve sevgiye sahipsiniz. Ama bu seçimi gerçekten, gerçek kılacak bir yarın var mı? Bu deneyim için bir ertesi gün mevcut mu? Yarını bekleyecek misiniz? (Biri “Hayır” der.) Doğru. Doğru. Kendinizin yarattığı yaratıklarla savaşmamı istemeyi artık kesecek misiniz? Hm.
Bu grupla, kılıcımı yere bırakıyorum. Neden mi? Hm. Partnerimin şüphelendiği gibi karpal tünel sendromu* geliştiriyor olabileceğimden değil. (Kahkahalar) En derin saygımdan dolayı, bilinçli olarak sizlerle yaratımda bulunmak amacıyla, kılıcımı yere bırakıyorum. Bir Başmelek olarak benim kaynağım olduğunuz için, sizin üzerinize bırakmıyorum.. Ben kimsem siz osunuz. Şimdi ona sahip çıkın. Ona sahip çıkın. O potansiyeli gerçekmişçesine - zihniniz “Bu nasıl olabilir ki? Tüm kitaplar ve öğretiler aksini söylese de.” diye sorgulasa da - nefesle içinize çekin. Yukarı bakın ve orada, sizden daha büyük bir şey göreceksiniz. Biz aşağıya size bakıyoruz ve yücelik görüyoruz. Onu görüyoruz. Şimdi ondan saklanmayı artık bırakın.
*Çn: Karpal tünel sendromu, el bileğinin bir hastalığıdır. Bilekteki karpal tünelden geçen, median sinirin sıkışması sonucu ortaya çıkar.
Şimdi benim sorum– gerçekten benim sorum – Yaratıcılar, size nasıl hizmet etmemi istiyorsunuz,? Kılıç yerde. Artık savaş yok. Bu karanlıkla aydınlık hakkında değil. Orada, artık korkmamız gereken, hiçbir şey yok. Size nasıl hizmet edebilirim? Konuşun. Önce gönüllü. Gerçekten.
ALAYA: Mikrofonu da alayım!
BAŞMELEK MİKAİL: İstediğin her şeyi alabilirsin.
ALAYA: Teşekkürler.
BAŞMELEK MİKAİL: Farklı bir renk tercih eder misin? Kürsüye gel lütfen. (Kürsüye yönelir.)
ALAYA: Kanatlarına tırmanıp gördüklerini görmek istiyorum.
BAŞMELEK MİKAİL: Hayır. Hayır.
ALAYA: Hayır mı? Kanatlarıma tutunup benim gördüklerimi görmek ister misin?
BAŞMELEK MİKAİL: Ya kanatlar hiç mevcut değilse? Ama hala birlikte kanatlanmaya hevesli miyiz? Senin sözcüklerinle.
ALAYA: Seyahat etmeye ve uçmaya ve görmeye ve deneyimlemeye ve olmaya ve nefes almaya… Hissetmeye.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Şimdi, gerçekten bu özgürlüğü istiyor musun? (Alaya iç çeker.) Göstermeme izin ver. Bedenine dokunabilir miyim?
ALAYA: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: Ona sahip olamazsın. Cevap ver.
ALAYA: Bana dokunmuyorsun bile. Ben gittim, ben bitirdim.
BAŞMELEK MİKAİL: Hm. (David’e) Bacaklara sen dokun. Bedenine dokunabilir mi? (“Evet” diye kafasını sallar.) Bacaklarını tut. (David bacaklarını tutar.) Yürümek istiyor musun? Yürüyemezsin.
ALAYA: Yürüyebiliyorum. Zaten yürüyorum. Bedenimin yürümesine ihtiyacım yok.
BAŞMELEK MİKAİL: Bedenindesin.
ALAYA: Bedenimin bir parçasıyım.
BAŞMELEK MİKAİL: Tüm bu dönüşüm kavramsal olarak değil, fiziksel bir deneyim olarak gerçekleşir. Yürüme özgürlüğünden mahrum olmak nasıl bir his?
ALAYA: Yürüme özgürlüğünü inkâr etmiyorum.
BAŞMELEK MİKAİL: Yürü. (Alaya dener, ama David bacaklarını tutmaktadır. O çabaladıkça kahkahalar.) Nasıl hissettiriyor? Güzel bir adam, ideal bir hizmetçi; ama yaşamının geri kalanında sana yapışık kalacak! Lütfen, kürsüye zarar vermeyin. (Kahkahalar)
Sadece göstermek istedik. Teşekkürler. Teşekkürler.
ALAYA: Rica ederim.
BAŞMELEK MİKAİL: Göstermek istediğimiz, bu özgürlüğü öncelikle istemelisin. Sana takılı kalanlar kim? Başka kimlerin ne adına sana takılı kalmasına izin veriyorsun? Onu özgürlüğünü almalısın ve bundan rahat olanlara hayır demelisin. Adamus’un söyleye geldiği gibi, bu onların zamanı değil. Belki de senin yaşamında şefkatle kalbinin derinden bağlı olduğu o kişiler, bunu asla anlamayacaklar. Onların zamanlaması yüzünden, kendi özgürlüğünü sekteye uğratacak mısın? (Biri “Hayır” der.) “Boğazlarımızdan aşağı tıkılan tüm o doğmanın dışında, bir şeyler var mı?” diye soran tüm insanlık için, yaşayan bir örnek olmaya hevesli misin?
Sizler yeni Ruhun özgürlük yürüyüşçülerisiniz; yeni yaşayan yaratıcılar, yeni şamanlar, yeniden doğmuş rahibeler, vaazsiz - öğütsüz rahipler. Ah! Bu harika hissettirmiyor mu? Darılmaca yok. (Adamus’a).
Vaazsız rahipler. Sadece yürüyen özgürlük. Sadece hayatta olan bilinç. Bugün zamanı gelmiştir. Ona sahip çıkma zamanı gelmiştir.
Özgürlüğün gerçek olması için kanallık mı yapılması gerekiyor? (Seyirciler “Hayır” der) Kendi tanrısallığınız adına konuşabilir misiniz? (Seyirciler “Evet” der) Ve ona sahip çıkabilir misiniz? (Seyirciler “Evet” der) ve hatırlayabilir misiniz? (Seyirciler “Evet” der”)
Başka bir gönüllü. Belki bu taraftan.
LINDA: Hangi taraf?
BAŞMELEK MİKAİL: Tam önümüzden. Bob çok üzgün. Onunla yolda geçireceği üç günü kaldı.( Bir bayandan bahsetmektedir.)
LINDA: Oh! Üzgünüm, Ben sadece bana söylenenleri yapıyorum.
KOKA: Teşekkürler. Soru nedir?
BAŞMELEK MİKAİL: Sana nasıl hizmet edebilirim canım?
KOKA: Bana nasıl hizmet edebilirsin?
BAŞMELEK MİKAİL: … Rahibe?
KOKA: (Duraksar) Gerçekten benimle arabada, üç gün seyahat etmek istiyor musun?
BAŞMELEK MİKAİL: Gerçekten, gerçekten. Kendini tüketmiş bir cinsiyetten doğmuş bir soy adına konuşuyorsun. Gerçekleşmemiş bir egemenlikten bahsediyorsun. İnkar edilmiş bir lütuf durumunda yaşıyorsun. Yeni yaratıcı olarak sana nasıl hizmet edebilirim?
KOKA: Sanırım bana hizmet etmenin en iyi yolu, bunu kendi başıma yapabileceğime güvenmektir.
BAŞMELEK MİKAİL: Teşekkürler. Teşekkürler. Başka bir gönüllü. Ah! Bir kişi zaten bekliyor. (Linda seçildiğinde seyirciler alkışlar.)
LINDA: Bunun olacağını biliyordum.
BAŞMELEK MİKAİL: Ben Adamus kadar kibar değilim. Sana nasıl hizmet edebilirim?
LINDA: (Duraklar.) Kendime, kendi tüm olanım olmak için izin vermek.
BAŞMELEK MİKAİL: Öyleyse ol. Öyleyse ol. Bu kadar kolay değil mi?
LINDA: Evet, aslında.
BAŞMELEK MİKAİL: Şimdi sadece birlikte dans edip, birlikte kutlayabilir miyiz? Fiziksel ve eterik âlemler arasındaki bu yanılsamayı sürdürmek zorunda mıyız? (Biri “Hayır” der) Gerçekten, gerçekten. Öyleyse genel sorulara geçelim mi?
Sorular & Cevaplar
JULIE: Siz hizmet etmekten bahsederken benim hissettiğim keyif almak, perilere ait ailemler, bir şeyler görmek ve hissetmekti. Bu büyülü bir şey.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Evet. Hissedemeyecek ya da bilemeyecek kadar farkında olmayan ya da çok fazla katı görünenlerle bile o büyüyü oynayın. Onları sadece yollarını kaybetmiş periler olarak görün. Ve zaten olduğunuz şey olmak için, gerçekten buradan kanatlanma iznini kendinize vermek için, onları beklemeyi bırakın. Bu onların zamanı olmayabilir, ama sizin zamanınızdı.. Kesinlikle.
Adamus’un sahip olduğu ama sizde eksik olan şey nedir? (Adamus gülümser, kürsüsüne sarılır ve sonra cüppesini gösterir.)
Gerçekten. Adamus’un sahip olup da sizde eksik olan nedir? (Birkaç kişi “Hiçbir şey” der.) Şimdi, hadi. Dürüst olalım.
JOSHUA: Deneyimin gerçekleştirilmesi.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Ama bizlerin, çoktan hem fikir olduğu şey, deneyimin artık sizin için başladığıdır.
JOSHUA: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: Öyleyse eksik olan ne?
(Joshua duraklar.)
BAŞMELEK MİKAİL: Haklısın.
JOSHUA: Sadece gerçekleştirme.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Peki o, şimdi başlıyor mu?
JOSHUA: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: Bu kişiyle şimdi dans etmek eğlenceli olmaz mıydı?
JOSHUA: Barbeküden sonra. (Kahkaha)
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru. O oldukça iyi bir dansçı. (Adamus suratını ekşitince daha fazla kahkaha.)
Adamus size, kendinizi mahrum bıraktığınız özgürlüğü gösteriyor. Sizin doğuştan hakkınız olan özgürlüğü gösteriyor. Komedi ve zarafetle gösteriyor ve çoktan âşık olduğu şeye, sizlerin de âşık olmanız için bir fırsat sunuyor.
Şimdi. Bir sonraki nefesle başlayacak ve sonra da tamam. Yaptınız. Sonra kutlamak için bir araya gelin. Bilinçli olarak nefes almayı seçtiğiniz şey,potansiyel – neye dönüşeceğini bilmediğiniz bir potansiyel – ve sen ve ben büyük savaşlar verdik. Artık karpal tünel sendromuna sen yakalanacaksın. (Kahkahalar.)
Hadi mikrofonu yanınızdakilere verelim. Teşekkürler.
APRIL: Öyleyse ben ne yapıyorum?
BAŞMELEK MİKAİL: Ağzınıza daha yakın tutun. Evet.
APRIL: Soru neydi?
BAŞMELEK MİKAİL: Bu senin sorun. Ben de cevaplar var.
APRIL: Tamam! (Dik duru.r)
BAŞMELEK MİKAİL: Evet, dik durmak çok iyi hissettiriyor. Omurganızın, bütün bedeninizi desteklediğini hissetmek. Taşıdığınız tüm tarih; tüm acılar; giydiğiniz tüm o kostümler.
APRIL: Onları bırakmaya hazırım.
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru. O omurga çok güçlü. O, bu bedeni destekleyecek. Bacakların güçlü. Bedenin sıkı. Şimdi dans etmek istiyor. Tüm yapmak istediği bu.
APRIL: Hazırım.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Evet.
TIM: Birlikte yaptığımız tüm o konuşmalar boyunca…
BAŞMELEK MİKAİL: Evet.
TIM: … Pek çok binyıl boyunca, konuşan kimdi? Sen mi, yoksa benim Büyük öz’üm müydü?
BAŞMELEK MİKAİL: Hm. Konuşmanın çoğunu kimin yaptığına inanmak istiyorsun?
TIM: Büyük öz’ümün..
BAŞMELEK MİKAİL: Öyleyse ona inan.
TIM: Ama…
BAŞMELEK MİKAİL: Ama sonra, senin gerçeğin olduğunu duyduğun şey gibi davranmaya, kendi gerçeğini sahiplenmeye, onun sen olmadığını söyleyen tüm o arka sesleri ve “Konuşan kim?” sorusunu soranları dinlememeye hevesli misin?
TIM: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: O özgürlüğün, bu tür bir netliğe sahip olmasını istiyor musun? O bunu biliyor. (Adamus’u işaret ederek).
TIM: O buna uzun süredir sahip.
BAŞMELEK MİKAİL: Oo, ben onu bilmem. (Kahkahalar) Evet, kendi hapishanesinde benim kuş seslerimi dinleyen Tobias değil miydi?
TIM: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: (Adamus’la konuşarak) Sevgili dostum, kristaline hapsolmuş bir halde aynı kuş sesleriyle bana ne söylüyordun?
ADAMUS: Yüz bin yıl. Size hikâyeyi anlatmış mıydım? (Kahkahalar)
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Sanırım sürekli tekrarlanan dört harf vardı. (Daha fazla kahkaha)
Bunu da netleştirdik. Bir seçim yaptınız ve onu yaptıklarınızın, inandıklarınızın, hissettiklerinizin, deneyimlediklerinizin bilinçli bir parçası yapmak için nefes alın ve sonra yolunuza devam edin.
TIM: Evet.
BAŞMELEK MİKAİL: Senin işin bitti. İki tane Yükselmiş Üstat (Joshua’yı tekrar ayağa kaldırır ve Tim ile ayakta dururlar.) fiziksel gerçekliğe tezahür etmeye daha yeni başlıyorsunuz, çünkü onu gerçek kılan seçimi siz yaptınız. Adamus, sadece çok çok az kişinin gerçekten bedenlendiği bir şeyi gösteriyor. Sadece keki yapmakla kalmayıp, onu yiyebilirsiniz de. Fizikselde, burada olabilir ve aynı anda eterik âlemlerin keyfini de çıkarabilirsiniz. Yoksa eterik âlemler gerçekten çok sıkıcıydı da, o nedenle buraya mı geldiniz? (Adamus’a bakar. Kahkahalar)
Evet. Daha fazla soru ve hadi Adamus’u da ekleyelim:
SHAUMBRA 3 (Kadın): Birine göz kulak olmak ile şefkat duymak arasındaki güçlendiren ve güçsüzleştiren farklar hakkında ikinizin de ne düşündüğünü merak ediyorum.
ADAMUS: Hm.
BAŞMELEK MİKAİL: Evet. Kendin için birine bakmaya hevesliysen, bu şefkatin inanılmaz bir düzeyidir. Seni yaşam destek sistemi olarak kullanan birilerine göz kulak oluyorsan, buna ne ad verilir?
SHAUMBRA 3: Beslenme.
ADAMUS: Kesinlikle. O beslenme tuzağına düşmek çok kolaydır. Sizin enerjinizi isteyen, onu almak isteyen diğerleri hep vardır. Kısaca her şey bunu niçin yaptığınla alakalıdır. Niçin bu tür bir bakımı üstlenesin ki? Şefkat? Keder? Şifa? Geçmişte göz kulak olunan olarak ve şimdi de göz kulak olmaya geri gelerek, belki de aynı rollerin içinde mi olmak ? Bunu sana getiren şey nedir?
(Duraksar)
Bilmiyor musun?
SHAUMBRA 3: Hayır.
ADAMUS: Bundan keyif alıyor musun?
SHAUMBRA 3: Bazen.
ADAMUS: Keyif almadığın zamanlar ne zaman?
(Tekrar duraksar ve iç çeker)
Yorgun ve bitap hissettiğinde mi ya da bunun gerçekten bir faydası dokunuyor mu diye merak ettiğinde mi?
SHAUMBRA 3: Diğer insanlara kendilerini geri vermekten çok, onların basitliğine ve güçlenmesine müdahale ettiğinde.
ADAMUS: Evet. Bu ya da şu şekilde hepinizin birilerine göz kulak olduğunuz zamanlar oldu – ailenize, belki de mesleğinize – ama biriyle ilgilendiğinizde, en zor şeylerden biri, enerji tutuculuğu ve bakıcılığından, enerji öncülüğü ve korsanlığa geçmekti. Çok güç, çünkü her zaman o rolü seven ve ona şefkatle yaklaşan bir yanınız varken, başka bir parçanızsa birazcık bencilce bu aydınlanma yoluna bağlı kalmak istiyor. Aktif bir şekilde, birinin ya da bir şeyin bakıcılığını üstlenen herkesin, sonunda kendileriyle ilgilenmek için yollarına devam etmeleri gerekecek bir noktaya geleceklerini söylemem gerek. Evet. Teşekkürler.
SHAUMBRA 3: Teşekkürler.
ADAMUS: Güzel. Sanırım, üç tane için daha vaktimiz var.
BAŞMELEK MİKAİL: Üç tane daha.
ADAMUS: Üç tane daha.
KATE: Benim sorum şu: Ben çok fazla diğer âlemleri hatırlamıyorum. Orada olduklarını biliyorum. Bu aydınlanmam da önemli bir role sahip mi?
BAŞMELEK MİKAİL: Sadece diğer âlemlerle bağlı olduğunu hatırlaman önemlidir ve o bağın duygusuna güvendikçe, zihnin bir anlam veremese de, bilgi daha sonra gerçeğe dönüşmek için farkındalığında yer edinecektir.Ama eğer o duyguya inanıyorsan, ona inanıyorsundur. Eğer Cauldre, Adamus’un diğer âlemler hakkında onunla konuşmak istediğinde bu ilişkinin duygusuna güvenmese, Cauldre ve Adamus arasındaki bağ asla kurulmazdı. Bu nedenle burada gösterilmekte olan hediye, sizinle paylaşılan hediyedir. Bu aynı zamanda sizin doğuştan gelen hakkınızdır. Hepinizi burada (Önde-sahne de) istiyoruz, çünkü bilgeliğinizi dinlemek için burada oturuyoruz (Seyirciler olarak). Bir süre sonra size söyleyecek sözcüklerimiz tükenecek. Elimizde anlatacak hikâye kalmayacak. (Kahkahalar)
ADAMUS: Hadi tüm o “diğer âlemler” kavramı hakkında küçük bir değişim yapalım. Gerçekten de başka âlemler yok. Çok dar ya da çok geniş bir odakla algılanan bu âlem var. Aslında hepsi aynı. Her zaman öyleydi, her zaman da öyle olacak. Kısaca bu, derin bir nefes alıp, bu âlemin daha geniş alanlarını algılama konusunda özgür hissetmekle ilgili. Onları yukarıda, şurada ya da uzakta olarak düşünmeyelim. Kesinlikle seni bilmem Mike, ama ben çok da boyut -1,2,3,4 - sevdalısı değilim. Aşağı yukarı hepsi aynı. Bu, kendine cesurca onları algıma izni vermekle alakalı.
Şimdi, insanlar bir süredir sınırlı ve belirli düzeyde bir algıyla çevrili olduklarından, bu rahatsızlık verici bir his. Yönlerini kaybediyorlar. Akıllarını kaybettiklerini düşünüyorlar. Bedenleri kusmaya, altına kaçırmaya vs başlıyor ve kendilerini çok rahatsız hissediyorlar. Bu aslında, bu âlemin genişliğine uyumlanma sürecinden başka bir şey değil. Evet.
Tüm o diğer boyutlar ve âlemler konusuna girmekten hoşlanmıyorum. Bu daha da geniş bir ayrılık hissi yaratıyor. Bu âlemin içine nefes vermeye, ne kadar heveslisiniz? Konu bu. Evet. Ne harika bir tişört. Evet.
(Linda mikrofonu Paul’a verir, Paul ayağa kalkar ve bir şey söylemez. Adamus, ona doğru yürüme başlar, BM. Mikail de ona katılır.)
BAŞMELEK MİKAİL: (Paul geri çekilince , kahkahalar) Duymakta güçlük çekiyoruz da. (Birbirlerine “Namaste” işareti yaparlar.) Yaratıcı.
PAUL: Uzun zaman oldu.
ADAMUS: Soru?
BAŞMELEK MİKAİL: Cevap.
ADAMUS: Güzel. Sanırım bitti. (Kahkahalar) Bu biraz garipti.
BAŞMELEK MİKAİL: Bu durumda ne yapıyorsun?!
ADAMUS: Paul, devam et.
PAUL: Hmm.
ADAMUS: Sanırım bir daha yapmamız gerekecek.
BAŞMELEK MİKAİL: Ohhh.
PAUL: Zihnin dışına çıkmak. Onun hakkında konuşmak.
(Adamus Paul’un yanına döner ve iki eliyle yüzüne tokat atar. Bolca kahkaha.)
BAŞMELEK MİKAİL: Oo. Şimdi onun arkasını benim temizlemem gerekiyor. (BM: Mikail geri gider ve Paul’u yanağından öper. Kahkahalar ve alkışlar)
ADAMUS: Hangisi seni zihninden uzaklaştırdı?
BAŞMELEK MİKAİL: Mm hmm.
PAUL: Bu mükemmeldi.
ADAMUS: Sormama izin ver, Paul, zihininde neredeydin? Hikâye nedir? Hikâye nedir?
PAUL: Hikâye yok.
ADAMUS: Tamam. Neden zihin peki?
PAUL: Bir zamanlar rahatlatıcıydı, ama artık değil.
ADAMUS: Tamam. Peki, şimdi nereye?
PAUL: Zihnin ötesine.
ADAMUS: Evet, ama… Evet. Bu seni nereye götürecek?
PAUL: Kalbe.
ADAMUS: Belki. Ama fark etmez demeliyim. Fark etmez. Kendine güvendiğinde gerçekten de etmez. Sınırların ötesinde zihninden çık. Fark etmez çünkü harika olacak. Harika olacak.
PAUL: Evet.
ADAMUS: Güzel. Öyleyse zihnin dışına çıkmayı düşünmeyi bırak.
PAUL: (Kıkırdayarak) Harika.
ADAMUS: Güzel. Teşekkürler.
PAUL: Teşekkürler.
ADAMUS: Çok fazla - fark ettiyseniz - çok fazla zihinsel enerji var ve eğer hissedebiliyorsanız, odada bir ağırlık, sıkışıklık ve uyku durumu söz konusu. Bu kutlama zamanı olmalı, ama hala onun hakkında düşünüyorsunuz. Şuan burada olmakta olan şey nedir? Alttan alta bir değişim gerçekleşmekte ve kim bilir eve gittiğinizde, berbat bir baş ağrısı başlayabilir. Evet, evet. Ya da… Ama neden olmasın? Bu sadece bir şeylerin olduğunun göstergesi. Veya sadece kafanız karışabilir. “Şambra’yla toplantı salonunda ne oldu öyle? Anlamadım gitti.” Şuan yaptığınız gibi anlamaya çalışıyor olabilirsiniz. Fark etmez. Fark etmez. Değişim gerçekleşiyor.
Neden mi? Çünkü ona izin veriyorsunuz. Evet. Güzel. Bir tane daha, gerçekten iyi bir soru, gerçekten harika bir soru olsun. (Biri gerçekten mikrofonu istemektedir)
LINDA: Pekâlâ.
ALAYA: Geoffrey, Adamus’a kanallık ettiği ve, isminizi bilmiyorum, ama siz Mikail’in kanalı olduğunuz için…
ADAMUS: Robert.
ALAYA: Teşekkürler Robert .Bu bizim de serbest bırakıp, çeşitli insanların kanallığını yapabileceğimiz anlamına mı geliyor?
BAŞMELEK MİKAİL: Hadi kanallığı bırakalım. Kanallığımın yapılmasını istemiyorum. Robert’in bir veçhesi olarak kucaklanmak istiyorum. Ayrıca sizlerin bir veçhesi olarak kucaklanmak istiyorum. Bu ayrılığı yaratmayı artık bırakabilir miyiz? Kanallığın, artık uygun olmadığı zamanlar gelecek. Sizce Geoffrey bilgelikten yoksun mu? (Adamus Alaya’ya sorgular gibi baktığında, herkes güler)
ALAYA: Hayır. Ama bunun hakkında çok konuştuğumu ya da onu çok düşündüğümü biliyorum – benim bütünlenmem…
BAŞMELEK MİKAİL: Yüksek benliğin, daha büyük benliğin …
ALAYA: Doğru, daha büyük benliğim.
BAŞMELEK MİKAİL: … Aşağı benliğin, orta benliğin, tüm benliğin…
ALAYA: Doğru.
BAŞMELEK MİKAİL: Tanrısal benlik – Tanrı benlik – Bilinçli yaratıcı benlik. Bütünlenme, gerçekleşmeden önce, insanın anlayabileceği bir şey değildir. Öyleyse durdurabilir miyiz? Aksi halde, ne olacak?
ALAYA: Ayrılık devam edecek.
BAŞMELEK MİKAİL: Doğru. Ve acı ve acı çekmek ve eksiklik. Adamus’un zaten bedenleyebildiği neye sahip değilsin?
ALAYA: Hiç bir şey.
BAŞMELEK MİKAİL: Sorduğun…
ALAYA: Ayrılık hakkındaki soru hariç. Bu Geoffrey gidiyor ve Adamus kalıyor mu demek?
BAŞMELEK MİKAİL: Öyle olmadığını umalım.
ALAYA: Bu aklıma gelen sorular.
ADAMUS: Bu bir potansiyel değil!
ALAYA: Biliyorum ama bu bir soru.
ADAMUS: Tekrar hayal et… Odaklanacağız, Atlantis zihninde hayal edemeyeceğimiz potansiyeller olacağız. Bu nedenle bugün o çizgiyi geçiyoruz.
Şuanda olduğu gibi kanallıklara gereksiniminiz olmayacak, çünkü bir grup içinde olacaksınız ya da birbirinizle bir kürsüyü paylaşıyor, kendi aranızda eğleniyor olacaksınız. Belki de bir varlık ortaya çıkacak ve onu görebiliyor olacaksınız. Şimdi “Bunun nasıl yapılacağını bilmiyorum. Bunu kolaylaştıracak birine ihtiyacımız yok mu?” diyorsunuz. Hayır, bir varlık belirecek, belki fiziksel formunda değil ama enerji formunda ve o varlığı görme ve duymanız mümkün olacak. O varlık, özellikle onu nasıl yapacağınızı size söylemek için burada olmayacak ama yaptıkları şeylerin bazılarının yöntemlerini sizinle paylaşacaklar ve sizin nasıl yaptığınızı da sizden dinleyecekler.
Hadi eski düşünce biçimlerinin hepsini artık masadan kaldıralım. Atlantisliler gibi düşünmeyelim artık.
ALAYA: Bu nedenle o soruyu sormam gerekiyordu.
BAŞMELEK MİKAİL: Kesinlikle.
ALAYA: Ben sadece… Evet.
ADAMUS: Kesinlikle.
Hadi derin bir nefes alalım.
Evet! Atlantis Çizgisini, zihnin ötesine geçme saati, dakikası, zamanı geldi. Sizi izliyor olacağım. Rüyalara ve potansiyellere açılmanız için, bir Atlantisli gibi düşünmenize son vermek için, sizi cesaretlendireceğim. Bugün aklınızda delilik olarak gördüğünüz şeyin, hiç de öyle olmadığını anlayacaksınız.
Bunu yapmak istiyorsunuz – bu aydınlanma denen şeyi – çünkü bu büyük bir meydan okuma, çok ödüllendirici, yüksek derecede ufuk açıcı ve eski insan kalıplarını kırıyor. Çünkü yapabiliyorsunuz, çünkü Dünya’da 1000 yaşam yaşadınız, bunu yapmak için yapmak istiyorsunuz. Ve siz bunu yaptıkça bu, gezegenin bilincinde inanılmaz bir fark yaratacak. Ortaya çıkardığınız tüm o bilinç ve enerji gidip, diğerlerinin potansiyellerine destek olacak.
Atlantis Çizgisini geçerken, doğrusal olmayan, sınırlı olmayan yeni potansiyellere giderken, haydi derin nefes alalım.
Hadi derin bir nefes alalım ve Başmelek Mikail’e, Robert’a, Koka’ya Şambra Tiyatrosu’nda burada oldukları için teşekkürlerimizi sunalım.
Tüm varlıklar ve sizler için derin nefes alalım.
Buradan çıktığınızda, bu enerjiyi terk ettiğinizde ve tüm bu olanları merak ettiğinizde, onu doğru yapıp yapmadığınızı ya da ne zaman gerçekleşeceğini merak ederseniz, derin bir nefes alın ve kendinize şunu söyleyin: “Yaratımda her şey mükemmeldir.”
Parti başlasın, Şambra, parti başlasın. Teşekkürler. Teşekkürler.