• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Şaud 8 "Guru İkilemi"

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

e2012 Serisi

 

Şaud 7  "Guru İkilemi "

Geoffrey Hoppe kanallığıyla,  ADAMUS’un mesajı

7 Nisan, 2012 tarihinde

Kırmızı Çember’e sunulmuştur

www.crimsoncircle.com     www.kirmizicember.com

 

Ben, ben olan, Adamus. Mütevazi bir şekilde hizmetinizdeyim.

Hoş geldiniz sevgili Şambra. Yeni dekorasyonunuza alışmam biraz zamanımı alacak. (Toplantı odası oturma düzeni, bir önceki Şaud’dan beri tekrar düzenlendi.) Bazılarınızın hep aynı yerde oturmasına çok alıştım ve şimdi yer değiştirmişsiniz. Yoksa yer değiştiren ben miyim? Ah! İşte size soru.

Hepinize, bu yeni Adamus Tiyatrosunu yarattığınız için teşekkür etmek istiyorum. Teşekkürler. (seyirciler alkışlar)

Bu çok özel günde toplandık – pek çok nedenden dolayı özel. Yeni oturma düzeniniz var. Tabii ki, Adamus Tiyatrosu’nda tüm bu kameralar – tüm bu kameralar, tavanda her yerde – oh evet, her açıdan görüntü alıyorlar. Seni ve beni Pete.

PETE: Evet.

ADAMUS: Evet. (Adamus kıkırdar) Kimse kameranın gözünden kaçamaz. Hm.

 

Özel Bir Gün

 

Sevgili Şambra, özel bir gün. Neden? Yeni bir oturma düzenine sahipsiniz, oldukça da güzel aslında. Cauldre’nin ayakları için iyi (yeni bir halı var), görüntü olarak iyi. Eesa’li Linda’nın da bahsettiği gibi “Kutsal Cuma” ile “Paskalya” günlerinin arasındasınız ve buradaki bütün bu ölüm ve yükseliş enerjileri arasındasınız. Yolculuğunuzdaki çok özel bir zamandasınız, bu dünyanın tarihinde çok özel bir zaman.

Bir anlığına derin bir nefes alın – bundan yirmi ya da yüz yıl sonra yazılacak kitapları gözünüzün önüne getirin - bu zamanlar hakkında. Bu zamanlar. Bazen neler olup bittiğini anlamıyor olabilirsiniz. Çünkü bu durmadan esen rüzgârların ve fırtınaların içinde sürüklenip gitmekten kendini koruyabilmeyi, bütün gün, günün sonunda şarap şişesini açtığınız zaman, şifalı bir yudum alarak gevşeyebilmeyi ummaya sıkıca tutunuyorsunuz. Ve sonra da biraz endişeyle yatağa gidiyorsunuz. Yatak  –  eskiden sevişme ve rüya durumu için tahsis edilmiş bir yerken, şimdiyse daha fazla karmaşa, gerilim ve travma yeri haline geldi.

Dinlenmek üzere geceleri yatmaya gitmeden önce, sadece birkaç dakikanız var. Gün sona erdi. Bir sonraki görevinize, rüya halinde başlamak üzeresiniz. Eskiden lolipoplar, gökkuşakları, tüm o şirin küçük hayvancıklar ve gerçekten sevdiklerinizle ile dolu olan, o gitmeye alışkın olduğunuz yerlere, lay lay lom rüya haline giderdiniz. Ama şimdi, şimdi durum, burada olmaktan neredeyse daha çetin ve daha zor.

Sabahları yarı bitap, ambale olmuş bir halde, bir sonra neyin geleceğini merak ederek, bir an için rüya haline geri gidebilmeyi dileyerek uyanıyorsunuz. Ama hayır. Oradan dünyaya geri dönmek için, kaçarak uzaklaştınız. Yattığınız yerden “Yeni bir gün başladı kalkmaya cesaretim yok. Uyumaya cesaretim yok çünkü orası korkutucu bir yer.” diyorsunuz. Gerçekten de öyle.

Rüya hali değişti. Rüya hali, Yakın Dünya Âlemlerine kadar uzanıyor – ve ötesine ve ötesine- ve Yakın Dünya Âlemlerinin içine giriyor. Bu âlemlerin, rüya halleriyle ilintili olan, insan bilinciyle bağlantılı kısımları var. Ve sizler de oraya gidiyorsunuz. Şuan oraları çok ama çok yoğun. Pek çok değişim gerçekleşmekte. Buradaki değişimi hiçbir şeymiş gibi gösteriyor. (biri “Ha ha.” der) Ah ha, ha. Ha. Çok yoğun.

Bu, söylemeliyim ki – burada yaratmış olduğunuz bu yer – aslında sahip olduğunuz birkaç gerçek sığınaktan biri. Gelip derin bir nefes alıp uyuyabileceğiniz yerlerden biri. Hayır! (Adamus kıkırdar) Rahatlayabilirsiniz. Gülebilirsiniz. Burası gülüp kutlama yapabileceğiniz ve tüm o gerginlikten bir anlığına uzaklaşabileceğiniz bir yer.

Bu Şaud’u, derin nefesler alarak başlatmak istiyorum. Orası oldukça yoğun! Orası yoğun! Rüya halleri yoğun. Nereye gidebilirsiniz? Buraya gelebilirsiniz. İçinizde o yeri bulabilirsiniz; ama sıklıkla içinizdeki o yer de oldukça karmaşık. Fark etmiş miydiniz?

Öyleyse hadi birkaç dakikamızı derin nefesler alıp rahatlayarak geçirelim. Burası güvenlidir. Gerçekten de öyle. Sadece benle muhatap olmanız gerekiyor. Burada rahatlayabilirsiniz. Tüm o enerjetik iletişim sisteminin – anayatron - bedeninizi onarmasına, yenilemesine izin verin. Bedenleriniz enerjiyle dövülüyor. Kaslarınızın bazen nasıl da ağrıyıp sızladığını fark ettiniz mi? Aaa, evet. Bu yoğun enerjiden kaynaklanıyor.

Bu yılın “Kurtuluş Yılı” olacağını söylediğimi hatırlıyor musunuz? Kurtuluş yılı. Her yerden pek çok enerji geliyor. Güneş patlamalarından gelen enerjiler, her zamankinden daha büyük, her zamankinden daha kötü. Dünyadan gelen enerjiler, diğer âlemlerden gelenler. Enerjiler her yerde ve geliyorlar. Onları siz istediniz. Şimdi geliyorlar ve siz şikâyet ediyorsunuz.

Kutsal alanımız, Şambra merkezinde derin bir nefes alalım.

(duraklama)

 Hadi, derin bir nefes alalım.

Enerjiler yoğun ve bununla baş edemediğiniz için kendinizi eleştiriyorsunuz. Diğer Yükselmiş Üstatlarla geçen gün çay içiyorduk. Evet, biz çay ve puro içeriz. Geçen gün çay içip yüzlerce binlerce yıl önce yükseldiğimiz zamanlar hakkında konuşuyorduk. O zamanlara geri dönmek aslında biraz sıkıcıydı. Her şey çok yavaş hareket ediyordu. Her şey, o zamanlar bulanıktı. Şimdiyse yoğun. Her an değişmekteler. Sizin için ne kadar zor olduğu konusunda kendi aramızda gülüşüyorduk. Biz, sizinle çalışırken ne kadar keyif aldığımızdan bahsediyorduk ama söylemeliyiz ki, geçmişte yükseldiğimiz için de memnunuz.

Ne! Televizyona mı bakıyorsun?! Bana bak! (kahkahalar) (Adamus’ un görüntüsü odanın ön kısmındaki büyük ekranda gösterilmektedir.) Bu nedir?! Burada canlısı varken televizyona bakıyorsun? Seni ekrana bakarken gördüm. Hayır, ben buradayım! (Adamus kıkırdar ve seyirciler kahkaha atar) Bu gerçeğin çarpıtılması. Bu çok garip. Yükselmiş Üstatlar kulübünde gelecek sefer bu konuya değineceğim:“ Onlarla canlı olarak bir aradayken bile, hala ekrana bakıyorlar. Bunun nedeni nedir? Niçin?” (biri “o yeni!” der) Hayır, bunu hep yapıyorsunuz. Seneye hala bunu yapıyor olacaksınız.

Sevgili Şambra, orası oldukça yoğun. Derin bir nefes alın. Derin bir nefes alın…

(duraklama)

 … Ve yoğun olmaya da devam edecek. Edecek. Evet, devam edecek. Kendinize gülebiliyor olmanız gerekiyor. Kendiniz ve tüm o veçhelerinizle gülebiliyor olmanız gerekiyor. Evet. Veçhelerinizle gülün, çünkü onlar zaten gülüyorlar. Bari siz de onlarla birlikte gülün. (kahkahalar ve Adamus kıkırdar) Ve Aandrah tam olarak neden bahsettiğimi çok iyi biliyor. Veçhelerinizi kahkahada geçin. Evet.  Veçhelerinizi kahkahadan kırıp geçirin. (kahkahalar) Bunu diyeceğimi biliyordunuz. Evet. Evet. Başka bir Şambra tişörtü. Evet. Evet.

Kendinizle gerçek olmanız gerekiyor. Bugün o konuya değineceğiz. Bu arada, bugün size fazla bir şeyden bahsetmeyeceğim. Hayır, özür dilerim. Ah! Ah, (kahkahalar) ve şimdi birinin aklından “zaten hiç bahsetmez ki” diye geçirdiğini duydum. Öyleyse buraya yiyecekler için geliyorsun. Pekâlâ.

Bugün konuşacağım şeyler gerçi uzun zamandır bahsettiğimiz şeylerin hatırlatması. Gerçekte onlara ihtiyaç duymadan çok önce kendinize bu bilgeliği verdiniz. Onlar gerçekten gerekli olmadan çok önce, kendinize bu iç görüyü sağladınız. O zamanlar daha çok ‘işte budur’ hissi gibiydiler.  Şimdiyse alet kutunuzdaki aletler olacaklar. İlk yardım kutunuzdaki sargı bezi ve merhem olacaklar. Sizin için yatıştırıcı görevi görecekler.

Şimdi onları geri getireceğim. Onların bazılarını geri getireceğim çünkü onları, daha gereksinim duymadan çok önce yolunuza yerleştirdiniz. Şimdi gerçekten onlara ihtiyacınız var.

Geçen gün çay toplantımızda da konuştuğumuz gibi orası oldukça yoğun. Bütün bu olup bitenlere rağmen şuan yaptığınız gibi dayanabilmeniz inanılmaz. Gülebilmeniz inanılmaz. Bedenlerinizin hala dağılmadan kalması inanılmaz. Zihinlerinizdeki sigortaları hala attırmamış olmanız inanılmaz– çok fazla sigorta var, birkaçı şurada ve şurada. (kahkahalar) Hala kendinizi tanıyabilmeniz inanılmaz. Bu inanılmaz bir şey. Hala kendinizi tanıyabilmeniz inanılmaz. Çok, ama çok inanılmaz.

 

Kendini Tanımak

 

Şimdi soruyu soruyorum – Eesa’li Linda’dan tahtaya gidip, cevapları yazmasını isteyeceğim – bir’den on’a bir değerlendirmede – 1, 10 – bir’den on’a değerlendirme de, on en çok, bir en az demek. David’den mikrofonu almasını isteyeceğim.

Kendinizi ne kadar iyi tanıyorsunuz? Hadi buradan başlayalım. Hep görmezden gelinen masadan. Eh, sen seç, David. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun? Hmm. Kamera konusunda endişelenme.

BONNIE: Tamam.

ADAMUS: O, otomatik olarak hareket etti – vıırrr! Evet.

BONNIE: Biraz.

ADAMUS: Biraz.

BONNIE: Biliyorum.

ADAMUS: 1’den 10’a sıralamada “biraz”. 1 ile 10 arasında “biraz” yok.

BONNIE: En çok olan?

ADAMUS: Hayır, en az olan. Kendini en az tanımak 1, en çok 10 demek. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun?

BONNIE: 7.

ADAMUS: 7. Güzel. Bir tane 7’miz var.

LINDA: Sadece 7 rakamını mı yazıyorum?

ADAMUS: Sadece 7 rakamı. İnanılmaz. Basit. Pekâlâ, güzel. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun, kameradaki Timothy? Diğer kameralar her yerden sana zum yapıyorlar. Üzerine doğru alçalıyorlar. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun, Timothy?

TIMOTHY: 8.

ADAMUS: 8. Güzel, güzel. Bir yedimiz bir de sekizimiz var.

LINDA: Aşağıdan yukarı mı, yoksa yan yana mı istiyorsun?

ADAMUS: Eğer o tür kararları benim vermem gerekiyorsa… (kahkahalar)

LINDA: Sadece sana uymaya çalışıyorum.

ADAMUS: … Çay için döneceğim.

LINDA: Sorun değil.

ADAMUS: Güzel soru. Sağdan sola yaz lütfen. Bir sonraki. Hadi, yerde oturan beyefendiye geçelim. Ah,  nerdeyse kaçırmak üzereydin. O yerde.

MATT: 10.

ADAMUS: Bir 10.

MATT: Evet efendim.

ADAMUS: Kendini 10 derecesinde tanıyorsun. Güzel. Mükemmel. İsmin nedir?

MATT: Matt.

ADAMUS: Matt. Güzel, Matt. Kendinle ilgili bileceğin başka bir şey yok mu?

MATT: Gelecekte vardır.

ADAMUS: Eh, sen 10’sun. Sen 10’sun. Bilecek bir şey yok.

MATT: Şuan burada olarak? Hissetmiyorum, hayır.

ADAMUS: Hayır. Güzel.

MATT: Hayır.

ADAMUS: Mükemmel. Adamus Tiyatrosunda  – özür dilerim– Şambra Tiyatrosunda yanlış cevap yoktur. Aslına bakarsanız doğru cevap da yoktur (kahkahalar) Güzel. Hadi Bay Collins’e geçelim. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun?

MR. COLLINS: Hımmm, iyi bir soru.

ADAMUS: Biliyorum. Benim sorum.

MR. COLLINS: Hımm, belki 6,5 diyebilirim.

ADAMUS: 6,5. Güzel. Güzel. Sıfırlıyoruz. Sıfırlıyoruz. Lucky’nin yanına gidelim. Lucky.

LUCKY: Ihh, 8,5.

ADAMUS: Sekiz buçuk… Bunu kameralar için tekrar yapmalısın. Kameraları görüyor musun? Onlara kimse dokunmadan nasıl da hareket ettiklerini görüyor musun?

LUCKY: 8,5.

ADAMUS: 8,5. Güzel, güzel. Harika. Diğer 1,5’da olan şey nedir?

LUCKY: Sanırım, sürekli başkalarının ya da kendi algın aracılığıyla, kendin hakkında hala bir şeyler öğreniyorsun.  

ADAMUS: Evet, güzel. Güzel. Öyleyse gidecek çok yolun kalmamış. Neredeyse varmışsın. 8.5’a varmak sadece 1,039 yaşamını almış. Hiç fena değil. Bunu yaklaşık 100 yaşamda yapabiliriz derim. O zaman varacaksın. Oh saçmalık, değil mi? Evet.

Aklıma gelmişken, Sart.

SART: Oo, 12 olmalı. (kahkahalar)

ADAMUS: On iki. Bayanlar ve baylar. Ben 1’den 10’a kadar derecelendirdim. O ise o kadar… (Adamus Sart’ın “Saçmalık” yazan tişörtüne işaret eder ve izleyiciler okuyup “Saçmalık!” derler– daha fazla kahkahalar) saçmalıkla dolu ki… Güzel. Nasıl oyun oynayacağınızı anlamadığınız için teşekkürler.

SART: Kural diye bir şey mi var?

ADAMUS: Sadece benim talimatlarım var. Evet. Kural yok. Güzel. Hadi şöyle geçelim…  Evet, Ali’ye. Ali, kendini ne kadar iyi tanıyorsun? Bir’den On’a.

ALI:  Kendinizi tanımlamak dediğinde, ben de eğer hala kendimizi tanımlayabiliyorsak, bunun muhtemelen de pekiyi bir şey olmadığını düşünüyordum. Yani, iyi ya da kötü değil; ama belki de…

ADAMUS: Peki sen neredesin?

ALI: Belki 5.

ADAMUS: Belki 5.

ALI: İkisinden de pek emin değilim.

ADAMUS: 5 konusunda kararsızım. 5’i parantez içine koy.

ALI: Evet

ADAMUS: Güzel.  David şimdi sen seç. Gözlerimi kapatacağım. Bir sonrakini sen seç. Evet.

LESLIE: Belki 2; ama artıyor.

ADAMUS: Artmak. Güzel, güzel. Biliyorsun ki oraya varmak için aceleye gerek yok.

LESLIE: Gününe bağlı.

ADAMUS: Evet, öyle… Bugün nasılsın?

LESLIE: Bugün 2’den 10’a daha yakınım; ama 2 olabilir...

ADAMUS: İkisinin arası çok açık.

LESLIE: Bu doğru. Bu doğru.

ADAMUS: Tamam, 10’dan 2’ye. 2’den 10’a.

LESLIE: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet, 10,4, 2 – Burası biraz Dr. Pepper’ı hatırlatıyor.* Güzel. Güzel. Sen seç, David. Jeffrey?

 (* Dr Pepper Zamanı’nın saat 10, 2 ve 4 olduğu eski bir “Dr.Pepper” meşrubat reklamına göndermedir. Ref: Wikipedia)

JEFFREY: Sıfır.

ADAMUS: Sıfır. Ah, orada çalan keman ile birlikte. Sıfır.

JEFFREY: Tekrardan başlıyorum.

ADAMUS: Evet, sıfır. Ok. Vay canına. Vay canına. Pekâlâ. Onu bırakacağım. Mofo’ya ne dersin – Yani… (Adamus bir önceki Şaud’da “Mofo” diyen Marty’e yönelince herkes güler) 1’den 10’a, MF, dostum.

MARTY: Ah evet!

ADAMUS: Evet, evet, evet.

MARTY: Söylemeliyim ki bu günlerde oldukça yakınım. Benimki 9.

ADAMUS: Yokuş aşağı mı gidiyorsun?

MARTY: Evet.

ADAMUS: Evet, evet. Neredesin? 9 musun?

MARTY: 9. Hı hııı.

ADAMUS: 9’sun ve geri geri gidiyorsun?

MARTY: Hayır, “tam bilge Çekirge’ye yaklaşıyorum.”

ADAMUS: Ooo, gerçekten! (kahkahalar) Eh, 9 tamamlanma rakamıdır. Değil mi? Numerolojide – tamamlanma rakamı? 9’da Mofo. Ah ah. (Adamus başını sallar ve güler)

MARTY: Ohhhh! .

ADAMUS: Tamam, iyi denemeydi. Buna bayıldım. Güzel. Güzel.  Hadi iki tane daha alalım. İki tane daha.

DAVID: Bir.

ADAMUS: David için bir

DAVID: Evet.

ADAMUS: Hayır, iki kişi daha. Evet, burası biraz kafa karıştırıcı. Evet. Demek sen 1’desin.

DAVID: Evet.

ADAMUS: Evet, iki kişi daha. Hadi bir kişi daha alalım. John Kuderka. Sessiz olan. Bilge olan. Sen neredesin?

JOHN: 22. 

ADAMUS: 22. Hımm, şu Üstat numaralarından biri. Bir Üstat numarası.

LINDA: 22.

ADAMUS: O, 4’de. (kahkahalar) Bu iyi mi? Kötü mü? Güzel ve bir tane daha.

PETE: 6.

ADAMUS: 6. Güzel. Tamam. Linda, şimdi çok çabuk, tüm rakamları akıldan topla. Ortalama kaç çıkıyor?

LINDA: Hayatta olmaz! (kahkahalar) Hayır, aklım karıştı.

ADAMUS: Bazılarınız çoktan yaptı bile. İnternet üzerinden seyreden bazılarınız – buradakiler değil ama çevrimiçi olan bazılarınız – ya kafanızdan ya da hesap makinelerinizle toplama yapıyorsunuz. Eğer talimatları dinlemeyenleri çıkartacak olursak ortalamamız nedir? – 12 ve 22’i çıkarın – hadi yaklaşık 4,5 diyelim ve çok çabuk hesaplıyoruz, hesaplıyoruz…

(duraklama)

Fark etmez. Fark etmez. Gerçekten de öyle ve bugün söylemek istediğim, konuşmanın ilk kısmında, bugün söylemek istediğim – fark etmez. Aslında, fark etseydi sıfıra yakın olmanın en iyisi olduğunu söylerdim. Çünkü artık oraya gidiyorsunuz. Evet. Evet.

Yukarı doğru tırmanmaya çalışıyorsunuz. Yukarı doğru tırmanmaya çalışıyorsunuz. Kim olduğunuzu bildiğinizi düşünüyorsunuz. Bütün hepsini anladığınızı düşünüyorsunuz. Sevgili dostlar, bunu sıcak patatesi bırakır gibi bırakın. Şimdi hemen bırakın. Kim olduğunuzu bilemeyeceksiniz. Tanrıya şükür. 10 numara diye bir şey yok. Spiritüel yolda olanlar için 9,9 bile yok.

Orada ne yiyorsun, Laughing Bear*?

(ÇN: Laughing Bear = Gülen Ayı)

LAUGHING BEAR: Hay Allah!

ADAMUS: Kameralardan biri onu çeksin lütfen. Aman Tanrım! Aman Tanrım! (Adamus, Laughing Bear’in dolu tabağını kameraya gösterir.) Şuna bakın! (kahkahalar) Evet… Evet, tam buraya (kameraya). Tam buraya. Böylece tüm dünya Laughing Bear’in bu kutsal konuşmanın tam ortasında neler yediğini görebilsin.

LINDA: Açık büfenin keyfini çıkarıyor. Açık büfenin keyfini çıkarıyor!

ADAMUS: Sanki ara vermeyecekmişsiniz gibi. Biraz ister misiniz? (Adamus tabağı başkalarına sunmaya başladığında kahkahalar.)

LINDA: Onu korkutacaksın. Bir süredir buraya gelmiyordu.

ADAMUS: Gelmiyor muydu? Hayır mı? Linda?

LINDA: Hayır! Tabağını ona geri ver! Ne kadar kabasın!

ADAMUS: İnsanlar ve yiyecekleri. Aslında, sevgili dostum, bunu senin için kutsadım. (Adamus elini yemeğin üzerinde gezdirir, sonra da üfler.)

LINDA: Ooo! (Laughing Bear ona birkaç boncuk verir.)

ADAMUS: Aaa, teşekkürler! Teşekkürler. (Boncukları takar)

LAUGHING BEAR: Rica ederim.

ADAMUS: Onları böyle tak. (kahkahalar) Bu ağır.

LINDA: Kötü davranışı ödüllendiriyor. Bu güzel.

ADAMUS: Kesinlikle. Evet. (Adamus boncukları takmaya çalışır) … Söylediğim gibi, söylediğim gibi,  aslında en iyisi…

LINDA: (boncuklara bakmaya gelir) İlginç.

ADAMUS: Gardrop düzenlemesi, evet.

LINDA: Yardıma ihtiyacın var mı?

ADAMUS: (Adamus boncuk dizisinden bir şey alır) Burada ne içildi? (kahkahalar) (Linda boncukları onun için düzeltir)

Söylediğim gibi, şuan sıfıra yakın olmak en iyisi, çünkü gittiğiniz yön zaten bu. Bu ilginç bir evrim. Sakıncası yoksa tahtaya yazacağım şimdi. Teşekkürler. Teşekkürler.

LINDA: Senin için sayfayı çevireyim. Bu rakamları saklamamızı ister misin?

ADAMUS: Bu kendini tanıma olayında belli bir noktaya gelirsiniz. Geldiğiniz nokta… 7’ye gelirsiniz ve kendiniz hakkında bayağı iyi hissedersiniz. (Adamus, tam kapalı olmayan bir daire çizer) Başlama noktası (saat 12); saat 3 ile 4 arası buraya varırsınız; bu oldukça kötü hissettirir; 5 ya da 6’ya gelirsiniz ve 8’e 9’a çıkarsınız ve kendiniz hakkında çok iyi hissedersiniz. Varmak üzeresiniz. Kim olduğunuzu bilmeye az kaldı ve sonra birden – djıııttt! (tersine giderek) – Adeta, ters yöne döner. Bunu fark ettiniz mi? (birkaç kişi “evet” der) Evet. Evet.

Tam oradaymışsınız, neredeyse başarmışsınız gibi hissettirir. O kadar ki, kitabınızı yazmak üzereymişsiniz gibi – “Kendimi tanımaya, kendimi sevmeye başlıyorum” – aniden ufalanır ve paramparça olur ki bu iyi bir şeydir.

Onu oraya siz koyarsınız. O bubi tuzağını oraya siz koyarsınız – üzerine basacağınızı sizi havaya uçuracağını bile bile– kasten. Çünkü kendini tanımak diye bir şey yoktur. İnsan terimleriyle en azından??. Kendinizi o kadar iyi tanımak istemezsiniz, çünkü o zaman sıkışıp kalırsınız.

Buna döneceğim. (Adamus boncukları Laughing Bear’e geri verir) Onlar da kutsandılar, ama benim tarafımdan değil.

LAUGHING BEAR: Evet.

ADAMUS: Evet.

Patladığınız noktaya geldiğinizde, onu serbest bırakın. Çünkü tanımaya başladığınızı zannettiğiniz kimliğin aslında yanlış olduğunu anlıyorsunuz. Kesinlikle. Kötü anlamda yanlış değil. Sadece kuruntulara dayalı, yanılsamaya dayalı bir yanlış.

Böylece, onu bir şekilde sabote edersiniz. Gerçekten evrilebilmek için onu salıverirsiniz. Gerçekten bu, kendinizi tanımakla ilgili değildir. Sadece ben olmakla ilgilidir. Biliyorum arada çok küçücük bir fark var, ama onu salın, çünkü her şeyden önce o 10 numaraya asla çıkamayacaksınız. 9.99999 ‘a geleceksiniz ve sonra hepsi dağılacak. Neden tekrar deneyesiniz ki? Eğer o 4,5 ya da 8 veya 22’deysen, John, neden deneyesin ki? Serbest bırak gitsin. Bu kazanılamayacak, kazanılmaması gereken bir oyun.  Bu, çok fazla enerji gerektiren bir oyun ve sonundaki ödül gerçekten de kendini tanımanın bir yanılsama olduğunun keşfi. Sadece bir ilüzyon.

Aniden, kendilerini tanıdıklarını sanan pek çok kişi, Aandrah’ın bildiği gibi, sadece bir veçhelerini tanıdıklarını keşfediyorlar. Sonra, tanımaları gereken iki, on, yüz tane daha veçhe ortaya çıkıyor. Böylece bu tip bir labirentte sıkışıp kalıyorlar. İllüzyonların bu garip dünyasında sıkışıp kalıyorlar. Bu garip yanılsama dünyasındayken, kaybolmak gerçekten de çok kolaydır.

Şuan artık, “önemli bile değil” diyebileceğiniz bir noktadayız. Gerçekten de öyle. Gerçekten de önemli değil. Onu aramanın bile manası yok. Bu sadece her gün Ben olmakla alakalı. Onu aramak zorunda olmadan, zaten burada olduğunu bilmek. Arayıştan çok deneyimin içinde olmakla ilgili. Hepsi bu.

Komik olan şey, o noktaya vardığınızda, gerçekten kendinizi tanımaya başlıyorsunuz – ama insan olan kendinizi değil,; Tanrı olan / Ben olan kendinizi.

Hadi bunun için derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Bu küçük bir fark; ama önemli bir fark. Kendinizi tanımakla, kendiniz olmak arasındaki küçük bir fark.

Hadi yoğunlaştığınız tüm o enerjiden uzaklaşalım. O bile artık önemli değil.

Şuan olmakta olanlardan konuşalım. Bu arada… Cauldre sonda soru cevap kısmı istiyor. Buna zaman ayıracağız. Şimdiden soracağınız tüm o güzel soruları düşünmeye başlayın. Zaman ayıracağız.

(Adamus duraklar)

Hiç alkış duymadım. Aslına bakarsanız, korku hissettim! (kahkahalar) Daha sonra Linda gönüllülerin soruları için mikrofonu seyircilerimize götürebilir.

 

Mevcut Enerjiler

 

Pekâlâ, bir sonraki. Neler oluyor?

Nisan ayındayız, 2012 Nisan’ının başlarında. Büyük enerjilerin ve ayrıca büyük bir değişimin kurtuluş yılında. Birinin bu odayı da değiştirme fikriyle gelmesine şaşırmamalı. Dünya düzeyinde küçük gibi görünse de, düzenli olarak buraya gelenler için, enerjiyi değiştirdiğiniz için aslında bu oldukça önemli bir adım. Burada farklı olan bir şey var. Burada bir şeyler oluyor. Bazılarınızın bu hoşuna gidiyor. Bazılarınız – duyduğuma göre – bazılarınız, “ Oh evet,  güzel olmuş.” deseniz bile “ eski haline dönmesini istiyorum. Eski haline alışmıştım. Rahattım. Nereye oturacağımı biliyordum. Yanımda kimlerin oturduğunu biliyordum. Nereye bakacağımı biliyordum. Kahrolası kameranın nerede olduğunu biliyordum.” diyorsunuz.

Bu değişimle gelen, belirli bir rahatsızlık duygusu hâkim. Bu inanılmaz değişimlerin yılı. Daha önce görülmemiş derecede enerjilerin gelişinin yılı. Benzeri görülmemiş.

Küresel bağlamda, şuan olmakta olanları gözlemlemek oldukça ilginç. Bu enerjiler dört bir yandan, her yerden geldikleri için, insanlar bununla başa çıkmaya ya da onu anlamaya çalışıyorlar. Onu tanımlamaya çalışıyorlar. Aslında, insanların onu aşırı tanımlamaya çalışmasından hoşlanmıyorum çünkü bu sefer zihinselleşiyor. Bu sadece büyük miktarda enerjinin, büyük değişimlere neden olmasından başka bir şey değil. Bunların hepsi insanlığın elini kaldırıp “Biz hazırız” demesinin sonucu. Bu kadar basit.

Bu enerjiler şu an gelmekte ve hepsi genel olarak insanlar, genel olarak bireyler tarafından içselleştiriliyorlar. İçselleştiriliyorlar.  İnsanlar – Burada sadece Şambra’dan bahsetmiyorum. Herkesten bahsediyorum –  neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar. Niçin farklı hissediyorlar? Burada (kafalarında) onları anlamaya ve haklı çıkarmaya çalışıyorlar. “Bu ve bu değiştiği için.” demeye çalışıyorlar. Genellikle yoldan çıkmış vaziyetteler. Bu sadece enerji miktarının artışından kaynaklanıyor.

Aydınlanmak için 110 volt kullanmaya alışık bir elektrik ampulü olsaydınız ve size aniden 130 volt verilseydi, eh biraz farklı hissederdiniz. “Neler oluyor? Neden bununla eskisi gibi başa çıkamıyorum? Evet, parlıyorum ama bu beni patlatacak mı? ” diye merak ederdiniz.  

Aniden, 220’ye sonra da 440’a ve daha da yükseğe çıkıyor. Bu da insanları paniğe sürüklüyor. Pek çoğu ondan sakınmaya çalışacak. Onun yönünü değiştirmek isteyecekler. Orada yokmuş gibi yapacaklar. Ve böylece ne yapacaklar? Geri dönecekler. Eskiye geri dönecekler. “Her ne oluyorsa işe yaramıyor. Öyleyse ben de eskiden işe yarayana geri döneceğim” diyecekler. Genelde bunu yapma eğilimindeler.

Ne zaman başınız biraz belaya girse “ Geçen yıl ya da on yıl önce işe yarayana geri döneceğim çünkü biliyorum o işe yarıyor” diyorsunuz. Bir anlığına geçmişe bir bakın. O zamanlarda da çok işe yaramıyordu aslında. Başa çıktınız. Üstesinden geldiniz. Ondan öğrendiniz ve her şeyden ötesi onu deneyimlediniz.

Şuan bu enerjiler geliyor ve şunu söylemeliyim ki, eğer bir şeye çarpıyorlarsa ya da birindeki bir şeylere tutunuyorlarsa, bu tamamen onların zihnidir. Bu nedenle antidepresan ve diğer ilaçları alan insan salgınıyla karşı karşıyayız. Sadece şarap için. Diğerlerine ihtiyacınız yok. Aşırıya kaçmadan. Elizabeth, aşırıya kaçmamak nedir?

ELIZABETH: Her gün.

ADAMUS: Her gün. Bu… (kahkahalar) aşırıya kaçmamak. Güneşin parladığı her an. Aşırıya kaçmadan.

Ve bu enerjiler zihinlerine iniş yapıyor ve onları deliye çeviriyor. Sonra zihinden bedene iniyor, çünkü bedene zihni takip etmesi öğretildi. Ardından beden bazı sağlık sorunları yaşıyor ve bedende bozulmalar başlıyor.

Fakat aslında, çoğu insan için, bu inanılmaz miktardaki enerjiler onların veçhelerini aydınlatmak için geliyor. Onların veçhelerini. Eh? Böylece hepsinden kaçınmaya çalışıyorlar. Orada değilmiş gibi yapıyorlar. Veçheler “ Şu enerjilere bak. Şu kaos potansiyellerine bak. Kitlesel kafa karışıklığı yaratmak için, tüm şu potansiyellere bir bak. Her zaman istediğimiz dikkati çekmek için, tüm şu potansiyellere bak.” diyorlar. Kısaca, veçheler gayet meşgul.

Oh, Aspektoloji ile ilgilenenler şuan tonla para kırıyor olmalı– insanlar kapılarında kuyruk olmuşlardır – ama görüyorsunuz, veçheler oraya gitmeyecekler. İnsanlar neler olduğunu bilmiyorlar. Doğru.

Zihinde, veçhe düzeyinde bu inanılmaz içselleştirme süreci devam ediyor ve insanlar neler olduğunu merak ediyorlar. Şuan biraz garipleşiyor, biraz aşırıya kaçıyor. Öyleyse ne olacak? Hepiniz iyi kâhinlersiniz, evet, medyum değilsiniz. Bir sonra neyin olacağını kestirmek için medyum olmanız gerekmiyor. Hepsini içselleştiriyorsunuz ve?

GARRET: Dışarı çıkmaları gerekiyor!

ADAMUS: Patlayacak. Uzun ve sıcak bir yaz olacak. Sizi kandırmıyorum. (birisi “he yo” diye bağırır) Şaka yapmıyorum. Evet. (Adamus kıkırdar) Pek çok açıdan çılgın bir yaz olacak. Şuan olmakta olan… Olmakta olan şeylerin çoğu, kişisel düzeyde gerçekleşiyor ve insanlar tüm bunların içinde kendi yollarını hissetmeye çalışıyorlar. Bundan nasıl bahsedeceklerini bile bilmiyorlar. Bu nedenle bu konuyu açmıyorlar.

Ama birkaçı patlamaya başladığında, birkaç organizasyon kendilerini bu enerjiye uydurmaya başladığında, başka bir değişle,  cevaplar bulmaya başladıklarında, – oh, sevgili dostlarım,  burada bir anlığına durup açık konuşacağım. Bunu pek sık yapmıyorum. (kahkahalar)

İnsanlar… Her bir insan yaratımdaki en büyük şeydir. İnsanoğlu, herhangi bir yerdeki varlıkların en harikasıdır. Biraz seyahat ettim. Farklı boyutlarda bulundum. Kesinlikle harika olan farklı yaratımlar gördüm; ama insanoğlu kadar muhteşem başka bir varlıkla hiçbir yerde karşılaşmadım.

Ve şunu söylemeliyim ki, insanlar bir organizasyona girinceye kadar harikadırlar. (kahkahalar) Herhangi bir organizasyon – bir şirket, bir kilise, bir hayır kurumu – Ne olduğu umurumda değil. İnsanların nesi var? Bireyken harikalar; ama organize olmaya başladıkları an kontrol sorunları, güç sorunları, hiyerarşi sorunları yaşıyorsunuz. Cinsel enerji virüsü, işte burada bulaşmaya başlıyor. Organizasyonlara bayılırım. Hıımm- … Cauldre beni durduramazsın. Onun, bu harika insanların organizasyonunu bile etkileme potansiyeli var, ama muhtemelen etkilemez. (Adamus kıkırdar)

İnsanlar bir kez organize oldu mu, bu bazen içlerindeki en kötüyü çıkarıyor. Neden? Dinamik niçin böyle işliyor? (biri cevap verir) Pardon?

LARA: Organize olmamaları gerekiyor.

ADAMUS: Organize olmamaları gerekiyor. Bingo! Bu gün bir Adamus ödülü kazandın. Bu tatlı… Evet, evet. (Ona büyük pembe bir tavşan getirir ve herkes “Oh”  der ve alkışlar) Bu tatlı yumuşak ayı! Evet. Ayağa kalk ki bütün dünya seni görebilsin. Evet, çok şirin.

LARA: Teşekkürler.

ADAMUS: Evet. Evet. Bunu hak ettin. Güzel. Geriye bir tane daha kaldı. Gözünüzü dört açın.

Kesinlikle. Temelde” egemen olmak” kendini sevmek, kabul etmek ve ona sahip çıkmak demektir.

Organizasyonlar bunu sizden alır. Gerçekten de öyle. Organizasyonlar genelde mutlak varlık olmanızı istemezler. Eşit söz hakkı istemezler. Çok fazla birey yerine, bütünlük ve uyum isterler. Kurallar isterler. İtaat isterler. Karşımızda muhteşem insanoğlu dururken, onlar kalkıp gruplar halinde organize olmayı seçiyorlar.

Biliyorsunuz. Biliyorsunuz. – Ailelerinizden bahsetmiyorum– şirketlerinizin, politik organizasyonlarınızın içinde.

Konuyu dağıtıyorum yine; ama bunu yapmayı seviyorum. Nerede kalmıştık?

Patlamak! Sıcak yaz, uzun sıcak yaz, hareket halindeki tüm o enerjiler. Siz nerede olacaksınız?

MARY ALYCE: Kumsalda.

ADAMUS: Kumsalda. Olmanız gereken yer kesinlikle orası. Onu kim söyledi. Diğeri de senin. (Büyük sarı bir civciv verirken kahkahalar) Kumsalda. Teşekkürler.

Ah evet. Linda, bugün getirdiklerin sadece bunlar mı? (Bazıları diğer Paskalya dekorlarına işaret ederek “yumurtalar” der) Yumurtalar? Yumurtalar. Yiyeceklerin bazılarını kakalayabiliriz. Laughing Bear’in tabağı var. Onu da verebiliriz.

LINDA: Her zamanki Adamus Ödüllerimiz var.

ADAMUS: Adamus Ödülleri. Tüm yaratımda, Adamus Ödüllerinden daha çok istenen bir şey yoktur. Tüylü bir arkadaş dışında. Evet, Güzel

Peki, tüm bunlar oluyorken bu yaz ve sonbahar nerede olacaksınız? (Biri “nefes alıyor olacağız” der) Nefes almak. (Biri “ gülüyor olacağız” diye ekler) Hepsine gülmek. Olanlarda kesinlikle bir tuhaflık olmadığını anlamak. Hiç bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Kendiniz için o sorumluluğu almanız gerekmiyor. Dünyayı kurtarmanız gerekmiyor. Sadece hayatın keyfini çıkarabilirsiniz. Bu yaz olmanız gereken yer, işte bu – hayatın keyfini çıkarmak, bu her ne demekse! Geçen ay konuştuğumuz gibi kendinize bağlı kalmak. Kendinize bağlı kalmak, bu her ne demekse! Kendinize hediyeler vermek. Hak ettiğiniz kabul ve sevgiyi kendinize vermek.

 

Dört Konu

 

Şuan içinizde, her birinizde, dört şey olmakta. Sevgili Linda özet olarak bunları tahtaya yazabilirsin. Bugün özellikle güzel görünüyorsun. (seyirciler onaylar) Özel bir gün mü?

LINDA: Hayır. Giyeceğim ceketin üzerine kan bulaştırdım.

ADAMUS: Oh! Çok güzel. (bazıları güler) Toplantı başlamadan önce biraz acı çekmek iyidir.

LINDA: Bilirsin, Kutsal Cuma’nın hemen ertesinde. Ne bekliyordun ki? (kahkahalar)  

ADAMUS: Şuan içinizde dört şey olmakta. Bilmeniz gereken şeyler. Muhtemelen “Hah! Biliyordum zaten!” diyeceğiniz şeyler. Size söyledim. Size söyleyeceklerimi zaten biliyorsunuz; ama bunun farkında değildiniz. Dört şey olmakta.

İlk önce, ki bu en büyüğü, onun ne kadar büyük olduğunu anlamanız biraz zaman alabilir. Ancak ona geçmeden önce, şunu demeliyim ki, DNA’nızın – chtt! chtt! chtt! –tekrardan yapılandırıldığını hepiniz anlıyorsunuz. Yapım aşamasındasınız. Enerjilerinizi tekrardan demirliyorsunuz; bu gerçeklikte kendinizi nasıl tuttuğunuzu, kendinizi nasıl ayakta tuttuğunuzu, düşündüğünüzü, hatırladığınızı, hareket ettirdiğinizi, tüm bunları tekrardan yapılandırıyorsunuz.

Gerçekliğinize getirebileceğiniz enerji ve ışık düzeylerinin, miktarını tekrardan ayarlıyorsunuz. Bazı günler çok yoğun gelmesine ve onu kapatmak istemenize rağmen, gerçekte bunu yapamazsınız. Çok büyük miktarda enerji ve ışık var.

 

1. Zihinsel/Yaratıcı Bütünlenme

 

Şuanda olmakta olan bu. Gelecek ay değişebilir; ama şuan olmakta olan kısmen bu.

Öncelikle temelde zihinsel varlıklarsınız. Çoğunlukla zihinsel düşüncelerle, zihin aracılığıyla hareket ediyorsunuz. Olayları analiz ederek, yargılayarak, küçük düzenli zihinsel kutucuklara koyarak. Zamanınızın yaklaşık % 96’sında, günlük yaşamınızda zihinsel veçhenizi kullanıyorsunuz. Yaratıcılığa sadece % 4 gidiyor. Ve aslında bu iyi de bir gelişme, çünkü birkaç yıl önce bu sadece % 1 kadardı.

Şimdi bir sıçrayış yapmakta, büyük bir sıçrayış, sağ beyin/sol beyin senaryosunun yerine, zihinden yaratıcılığa geçmenin yerine, şimdi ikisi birleşmeye başladı.

Şöyle olduğunu düşünün. Mutfakta ya da banyoda bir lavabo –eski bir lavabo - düşünün. Şurada bir soğuk su, şurada da bir sıcak su musluğu olsun. İkisini, birini ya da diğerini açmaya ve onları karıştırmaya çalışıyorsunuz. Ya da bu durum can sıkıcı olduğundan sadece birini kullanın. Bir tarafı haşlarken, diğer tarafı donduyor.. Bu zihin ve yaratıcılık için bir benzetme – zihnin ve yaratıcılığın bütünleşmesi. (Linda’ya).

Şimdi ikisinin de aynı muslukta birlikte olduğunu düşünün. Her gün evde kullandıklarınız gibi. Suyu açıyorsunuz. Belirli bir miktar basınç oluşuyor. Elinizi yıkamak, kapları ve tavaları temizlemek yada yüzünüze şöyle serin bir su çarpmak  isteğinize bağlı olarak ısıyı ayarlıyorsunuz.

Bu önemli. Şuan yarı yarıya olduğunu söylemiyorum; ama ikisini bir potada eritme yetisinden bahsediyorum. Böylece bir zihin, bir yaratıcılık, sonra tekrar, tekrar ve tekrar zihin ve biraz yaratıcılık olmayacak. Bütünleşiyorlar. Şuan içinizde yaratıcılık ve zihinselliğin bir araya geldiği bir bilince sahipsiniz.

Kulağa harika geliyor değil mi? Daha fazlasını istiyor musunuz? (seyirciler “evet” der) Ehh, öyle diyorsunuz; ama sonra değişimler gerçekleşmeye başlıyor. Sonra aniden kendinize       

“Eskiden olduğu gibi neden artık çalışmıyor ki?”  diye soruyorsunuz. Soğuk su musluğu, sıcak su musluğu ve şimdi tek bir musluk – Bir süre farklı hissettirecek. Rüyalarınızı etkileyecek, çünkü çoğu zaman rüyalar çok daha doğrusal, çok daha zihinseldi. Şimdiyse rüyalarınıza yaratıcılık tozu karışıyor. Bu durum düşünce sürecinizi etkileyecek, özellikle de karar vermenizi – problem çözmenizi – çünkü çoğu zaman yaratıcılıkla çözülmesi gereken bir şeye zihinsel enerji harcıyorsunuz.

Diyelim ki, bir sorununuz var; bir şey çalışmıyor. Teknik bir sorun var. – Benim yeni tiyatromu kurarken karşılaştıkları teknik sorunlar gibi – sıklıkla zihin araya girer ve “ bir problemimiz var. Hadi tüm senaryoların üzerinden geçelim. Hadi yanlış olanı iyice analiz edelim” der. Aslına bakarsanız yaratıcılığınızı en çok kullanmanız gereken anlar bunlardır. Gerçekten! Çoğunlukla yaratıcılık. Ne zaman bir sorun çıkarsa yaratıcılığınızı konuşturun. Çözümü bulacaksınız.

Yaratıcılık, yanıtı bulan şeydir. Zihinsellik yaratıcılığın bulduklarını idam eder, en azından şimdiye kadar.

Yaratıcılığın ve zihinselliğin ilginç bir birleşimini yaşıyorsunuz. Aklınızı karıştıracak. Gerçekten de karıştıracak. Yaşamsal problemlerinizi, işteki durumlarla nasıl başa çıktığınızı ya da vergi hesaplama şeklinizi değiştirecek. Mağazadan, evde kurulması gereken bir şey satın aldığınızda, onu paketten çıkarıp bakmadan önce, onu kuracak birini çağırırsınız. Ya da yaratıcı olmak yerine zihinsel olmayı seçersiniz.

Şimdi ikisini birleştiriyorsunuz. Bunu çoktan yaptınız. Çoktan tamamlandı. Ama şimdi eğer farkederseniz, eğer zihniniz bunu anlarsa, biraz daha rahatlayabilirsiniz. Çünkü sizin durumlara/sorunlara yaklaşımınız değiştiriyor. 

Ayrıca, zihnin ve yaratıcılığın bu şekilde birleşimi, yaptığınız her şeye renk, derinlik ve boyut katacak. Daha önce de bahsettiğim gibi, bir projeye ya da işe başlamak için harika bir zaman. Pek çoğunuz daha önce iş kurmayı denedi. Bu konuda çok fazla zihinseldiniz. Yapmadan önce onu anlamaya, çözmeye çalıştınız. Tıpkı kendini anlamaya çalışan, kendini tanımaya çalışan bir insan gibi. Sizin kendinize yaptığınız gibi. Bu aslında yaratıcı bir süreçtir.

Yaratıcılık, zihin için daha zor bir şeydir– aslında, temelde çok daha kolaydır – zihin için daha güçtür. Çünkü zihin olayları anlamak ister. Bubi tuzaklarının nerede olduğunu bilmek ister. Çeşitli senaryoların neler olduğunu bilmek ister. Bu, olayları kavramaya çalışan zihnin ta kendisidir. İşte bu nedenle, çoğunuz gerçekte sizin tutkunuz olan tüm o şeyleri yapmadınız çünkü önceden hepsini kavramaya çalıştınız. İyice düşünüp taşınmak istediniz.

Yaratıcılık… Onu serbestçe akan ve genişleyen bir enerji olarak hayal edebilirsiniz. Yaratıcılık – hadi bir anlığına hayal kuralım – her an renk değiştirebilen, sıvıdan gaz haline aniden dönüşebilen ve sonra tekrar sıvıya ya da istediği her şeye dönüşebilen bir şey gibidir. Yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya akabilir. Fark etmez. Oysaki zihin, çok doğrusaldır, çok tanımlıdır ve büyük amaçlara hizmet eder. Harika amaçlara. Öncelikle sizi burada tutar.

Şimdi, bu biraz güç. Çünkü yaratıcılık eski şablonları takip etmez. Kendinize güvenmenizi ister– ahmyo, özüne güvenme. İlk senaryoda zihinin ve yaratıcılığın birleştiğini söyleyebilirsiniz. Bu güzel bir şey. Daha önce bu kadar büyük bir insan gurubu tarafından başarılmamıştı. Pek çok birey bunu başardı.

 

2. Duygusal Özünüzden Uzaklaşmak

 

İki numara. Yıllar içinde tanımaya çalıştığınız özün büyük bir parçası ki o özün büyük bir parçası sizin duygusal özünüzdür. O şimdi çözülüyor. Dağılıyor. Parçalara ayrılıyor. Bu iyi bir şey mi? Evet. Evet. Kesinlikle.

Şuan olmakta olan şey, özellikle de yaratıcılık-zihin birleşmesi sürecinde, duygusal öz – küçük şımarık velet - için artık otelde oda kalmadı. (Adamus kıkırdar) Evet. O küçük şey – Aslında bu büyük bir şey – sık sık sizin dikkatinizi çekip, sizin önünüze çıkıyordu. Biliyorsunuz ki, duygu zihinden gelir, kesinlikle % 100 zihinden. Bu zihnin, ruhun gerçek duygularını kötü bir şekilde taklit edişidir.

Artık karar verildi. – Zihin, kendisinin gerçek duyguları olmadığı için, biraz kıskanıyordu – Bu nedenle duygular yarattı. Bu duygular, hiç de olgun değiller. Gerçek dışılar. Talep kârlar. Kendi içlerinde tamamlanmadan benciller.

Duygular asla doymaz. Onlar enerjilerden beslenirler. Diğer insanlardan beslenirler. Bu da, küçük iniş çıkışlara neden olur. Öfkeye neden olur. Olaylara hiç de olgun olmayan bir açıdan bakmanıza neden olur.

Şimdiyse, duygusal öz dağılıyor.

KATHLEEN: He yoooo! (Adamus kıkırdar ve seyirciler kahkaha atar)

ADAMUS: Buraya gelip onu burada yapmak ister misin? Bir kez daha söyleyeyim. Ve şuanda duygusal öz dağılıyor.

KATHLEEN: He yooo! (Adamus güler, daha fazla alkış ve kahkaha) Bu iyi haberdi ve şimdi de kötüsünde sıra.

Öyleyse ne oluyor? O duygusal öz dağılmaya başladığında, kendinizi hissediş biçiminizde neler oluyor? Neler oluyor? Mikrofonu kendisine verirseniz, bu soruyu Aandrah’ya yönelteceğim.

Duygusal öz dağılmaya başladığında, bunu birlikte çalıştığın pek çok, pek çok kişide gördün, –  lütfen ayağa kalk  – neler oluyor?

AANDRAH: Çığlık çığlığa nöbetler geçiriyorlar.

ADAMUS: Kesinlikle, çığlık çığlığa nöbetler geçiriyorlar. Evet. Bunu onlara söylemen gerekmiyor. Onlara söylemen gerekiyor. (seyircilere doğru hareket edince kahkahalar)

AANDRAH: (seyircilere) Çığlık çığlığa nöbetler.

ADAMUS: Çığlık çığlığa nöbetler. Çığlık çığlığa nöbetler, çünkü duygusal öz istediğini böyle elde etmeye alışık. Sizi bir kukla gibi oynatmaya alışık. Sizin kasten olmasa da, belki bilinçsizce, enerji çalış biçiminiz olmaya alışık. Bu nedenle pek çok kere o küçük duygusal velet ortaya çıkıp, emirler yağdırmaya, isteklerde bulunmaya ve spiritüel sizi bastırmaya başladığında, kendinizi daha canlı bile hissettiniz.

Şuan o solup gidiyor. Ona yer yok. Tabii ki bu olurken çığlıklar atacak. Sizde, öfke nöbetleri, küçük garip duygusal sallantılar, çok uzun zaman önce kontrol etmeyi öğrendiğinizi sandığınız duyguları ortaya çıkaracak – kıskançlık, diğerlerinin daha fazlaya sahip olması gibi. “Neden daha fazla para ya da ilgi elde edemiyorum? Nasıl oluyor da bana güzel bir şeyler söylemezler?” gibi fırtınalar koparacak. Küçük garip şeyler. Bir parçanız ” Bu çok garip. Niye böyle düşünüyorum ki? Bunu çok geride bırakmıştım hâlbuki.” diyecek.

Şuan duygusal öz başkaldırıyor. Teşekkürler. (ona su veren Linda’ya) Oz Büyücüsündeki, üzerine su dökülen Kötü Cadı gibi. Çığlıklar. Çığlıklar “İmdat!”

KATHLEEN: Eriyorum! Eriyorum!

ADAMUS: Buraya gel ve onu burada yap. (Kahkahalar) Oz Büyücüsündeki çığlık atan Kötü Cadı gibi…

KATHLEEN: Eriyorum! Eriyorum!

ADAMUS: (kıkırdar) Teşekkürler. Teşekkürler. Çok daha iyi yapıyorsun. Bir gün burada kanallık yapmak ister misin? (Adamus kıkırdar) Evet. Evet dedi. Hepiniz duydunuz. Kameralar kaydetti. Kameralar şuan sana çevrili. Sana el sallayıp göz kırpmasına bak. (kamera öne arkaya hareket ettikçe kahkahalar) Oh evet! Şimdi dördü birden.

Kesinlikle eriyor. Eriyor. Yok oluyor.

Burada birkaç şey gerçekleşiyor. Duygusal öz, çaresiz bir şekilde pozisyonunu korumaya çalışacak. Sizi tehdit edecek. Türlü garip şeyler yapacak. Rüyalarınızda karşınıza dikilecek. En olmadık anlarda ortaya çıkacak. Sizinle savaşacak. Bu sizi endişelendirmesin. Derin bir nefes alın ve “Geber seni cadı” deyin. (bol kahkaha) “Bu kadar! Elveda. Su attım. Çek git artık. Ben büyüyorum, gelişiyorum. Sense sonsuza kadar gidiyorsun. No más.(İspanyolca; Artık yeter.)”

Sevgili Şambra, duygusal öz gittiğinde birkaç şey gerçekleşir. O kötü bir arkadaş gibiydi. Her zaman yanınızda olan bir arkadaş ve bir parçanız onunla sürekli sahip olduğunuz, bu işlevsiz etkileşimi özlemeye başlayacak. Onun bir parçasını bile olsa, geri isteyecek bir tarafınız olacak. Bu dönemde arkadaş olarak kimi seçtiğinize dikkat edin, çünkü gitmekte olan bu duygusal özün yerini ilginç bir şekilde onlar doldurabilirler.

Ayrıca duygusal özün, yemeklerini – diğer insanlardan enerjetik beslenme yemeklerini - sizinle paylaşmaya başladığını fark edebilirsiniz. O kocaman bir tabak alır ve size başka biri aracılığıyla doldurmuş olduğu o enerji tabağından bir parça verir; ama en azından elinize bir şeyler geçmiştir. En azından, büyük resme baktığınızda, size kahvaltınızı vermiştir.

Bir parçanız, enerji eksikliği çekecek. Vitaminler bir işe yaramayacak. İçecekler bu konuda size yardımcı olamayacaklar. Bir parçanız çaresiz bir şekilde başka bir yerlerden enerji arayışına geçecek.

Durun. Tam orada durun. Derin bir nefes alın. (Adamus derin bir nefes alır) Derin bir nefes alın ve “Ben benim. Ben kendi buzdolabımım. (kahkahalar) Her şey içimde. Aşçı benim. Yaratabilirim. Başka bir yere gitmeme gerek yok.” deyin.

Dört bir yandan gelen enerjiler var. Her yerden. Bolluk had safhada. Şuan dünyada enerji bolluğu yaşıyoruz – kozmik enerji – o kadar ki, bu insanları etkiliyor. Beslenme ihtiyacı hissettiğinizde, derin bir nefes alın – O tam burada (içinizde). O burada ve bedava kaynaklardan gelmekte – kozmos, tanrısallığınız, her bir parçanızdan –Sadece derin bir nefes alın ve hissedin.

Sevgili dostlarım, bu duygusal özden biraz bağırtı çağırtı duyacaksınız. Ona ne olacak? Ona ne olacak? Biliyorum bazılarınız ona zarar verdiğinizden gerçekten endişe duyuyor. Onu korumak istiyorsunuz. Onu geri getirip “ böylesine spiritüel bir ahmak olduğum için özür dilerim. Senden kurtulmaya çalıştığım için özür dilerim” demek istiyorsunuz. Ona ne olacak?

SHAUMBRA 1 (kadın): Dönüşecek değil mi?

ADAMUS: Dönüşecek. Kesinlikle. Tüm yapacağı işte bu. Küçük bir bebeğin içinde sıkışıp kalmıştı. Olgunlaşamamış bir ergenin içinde tuzağa düşmüştü. Ve şimdi, Ben olan Ben’e dönüşecek.

Bunun için, derin bir nefes alalım.

 

3. Zaman

 

Diğer bir faktör – önemli bir faktör – üç numara; Zaman. Şimdi zaten biliyorsunuz. Zaman gerçekten de… Öncelikle zaman, aslında bir yanılsamadır. O gerçek bir yanılsamadır. Zaman zihinseldir. Yaratıcılık ve zihinsellik birleşmekte olduğundan, derinden bağlı olduğunuz zaman kavramı…  – Saat kaç Bonnie?

BONNIE: Bakmam lazım.

ADAMUS: Güzel, güzel. “Bakmam lazım” dedi. Kafadan atmadığına sevindim.

Zaman kavramı değişiyor ve aslında onun ne kadar da esnek olduğunun farkına varıyorsunuz. Onun enerjetik bir araç olduğunun farkına varıyorsunuz; ama aynı zamanda, onun sizin için ne kadar büyük bir hapishane olduğunu da anlamaya başlıyorsunuz.

Zaman ilerledikçe, onun ileri geri ya da yanlara hareket edebileceğini göreceksiniz ve ne kadar kulağa komik gelse de, zamanda geri gidebileceğinizi. Burada sadece doğrusal bir zamandan bahsetmiyorum. Ben deneysel zamandan bahsediyorum. Bu biraz farklı. Açıklayacağım.

Doğrusal zaman saatinizdir. Doğrusal zaman, güneşin ve yıldızların hareketine göre hesaplanır. Çoğu insan günlerini buna göre yaşar. Deneysel zaman, gerçekleşmiş olaylar zinciri, diğer deneyimlerden elde edilmiş bilgelik ve bir sonraki büyük potansiyellerin evrimi ya da ortaya çıkışıdır. Taktığınız saatin dışındaki zamanı, ben böyle tanımlıyorum.

Aniden zamanın biçimlendirilmeye çok açık olduğunu anlamaya başlayacaksınız. Zamanda geri gidebilirsiniz. 1823 tarzı bir zamana değil, muhtemelen gidebilecek olmanıza rağmen; ama gitmek istemezsiniz. Çok iyi bir yıl değildi; ama deneysel zaman aracılığıyla geri gidebilirsiniz. Olaylar zinciri ve o olayların algısı, o olaylardan damıtılan bilgelik aracılığıyla geri gidebilirsiniz. İstediğiniz zamana geri gidebilirsiniz.

Ve gittiğinizde ilginç bir algı yaşayacaksınız ve “Bu garip. Bu tamamen yep yeni gibi. Zamanda geri gitmeme rağmen gelecekteymişim gibi hissediyorum.” diyeceksiniz. Çünkü garip bir şekilde, öyle. Açıklamama izin verin.

Bilincinizi genişlettikçe – ve bazen bunu kelimelerle açıklamak çok güçtür – genişlemeyi şu şekilde düşünmeyin… Şu bardağı tutar mısın? (bardağını Linda’ya uzatır)

LINDA: Zevkle.

ADAMUS: Genişlemeyi, dışarı doğru hareket etme olarak düşünmeyin. Genişleme, garip bir şekilde, aslında şöyledir. (ellerini birleştirir). Şimdi, zihin “Hayır. O çöküyor.” der.  Hayır, o damıtıyor. Bilincinizi genişlettiğinizde, onu aslında netleştiriyor, basitleştiriyor, damıtıyorsunuz.

Bu nedenle, zamanda geri gittiğinizde, deneysel zamanda, istediğiniz zaman bunu yapabilirsiniz, aniden onun yepyeni olduğunun farkına varırsınız. “Adamus zamanda geri gidebileceğimizi söyledi sanıyordum. Ben gelecekteyim.” diyeceksiniz. Gerçekten mi?  Bu oda gerçekten de bugün yeni mi? Hah.

Geri gidebilirsiniz ve o deneyim aniden değişir – onunla ilgili her şey de – böylece yeni gibi görünür. Eskiden olduğu şey değildir. Neden? Çünkü orayı yeni bir bilinçle, yeni bir çift gözle, ziyaret ediyorsunuzdur. Zaman değişiyor, deneysel zaman; ama o aynı zamanda sizin doğrusal zamanınızı da etkileyecek. Bu iyi bir şey. Değil mi?  Dezavantajları nelerdir? Her zaman birine saat kaç diye sormak, evet.

Zamanın… (Sart “kendine bir saat al!” der.) Bir saat alayım, evet. Zamanın sınırlamalarından kurtulmanızın sıkıntıları ne olabilir? Randevularınıza her zaman geç kalırsınız. Evet. Evet.

GARRET: Ya da her zaman erken gidersiniz.

ADAMUS: Randevularınıza her zaman erken gidersiniz, evet.

Olaylar konusunda, oldukça huzursuz hissediyorsunuz. Gün boyunca, zamana bağlı olarak hareketlerinizi ve zihinsel süreçlerinizi hesaplamaya alışıksınız. Sabahki açlığınız, öğleden sonraki yorgunluğunuz, geceki dinlenmeniz bile, ya da başka her nelerse, zamanın tümünü düşündüğümüzde, hepsi önceden belirlenmişlerdir.

Zaman kaymaya başladığında ya da sonunda yok olmaya başladığında, bu sizi biraz garip hissettirecek ve öyle hissettiğinizde ne yapacaksınız? (Biri “nefes alın” der)

Hayır, ne yapacaksınız dedim. O benim yapacağım şey. Siz  geri gitmeye çalışacaksınız! Siz “Ooo, ben bunla başa çıkamıyorum. Bu beni aşıyor. Tanrım, ne berbat bir gün.  Bu gece uyumaya gitmeye korkuyorum. Bu nedenle geri gideceğim. Geri gitmek istiyorum. Biraz Tobias Şaudları okuyacağım, çünkü onlar gerçekten de beni zamanda geri götürüyor.” diyeceksiniz. (kahkahalar) “O çok iyi biriydi ve gözlerini hep kapalı tutuyordu.” (daha fazla kahkaha)

LINDA: Üç numara nedir?

ADAMUS: Oh, üç, zaman.

LINDA: Zaman. Zaman ne? Zaman değişiyor? Zaman...

ADAMUS: Sadece genel olarak zaman.

LINDA: Ok.

ADAMUS: Her şey değişirken siz kendinizi rahatsız hissediyorsunuz. Bedeniniz bile yeni zamana / olmayan zamana alışmaya çalışıyor. Ve sonra bu acıtacak çünkü bedeniniz, onu hissetmeye eğittiğiniz şekle alışık. Onu belirli saatlerde uyumaya, belirli saatlerde yemek yemeğe, belirli saatlerde yaptığı diğer bedensel şeyleri yapmaya eğittiniz. Bu nedenle, çok rahatsız hissedecek. Zihniniz deliye dönecek. Zihniniz çıldıracak, özellikle de Başak burçları. (Adamus kıkırdar) Çünkü, işler artık o kadar da önceden tahmin edilebilir olmayacak. Önceden tahmin edilebilir olmayacaklar.

Ne yapacaksınız? Evet, derin bir nefes alacaksınız. Derin bir nefes alacaksınız. Kendinize güvendiğiniz an budur. Kendinizin topraklanmış ama genişlemekte olduğu an budur. Kendinize, hepsini tamamen damıtmaya izin verdiğiniz yer. “Benim neyim var böyle? Bende yanlış olan şey ne?” diye sormayı bıraktığınız yer.

Öncelikle, “benim neyim var böyle?” diye sorduğunuzda, ki pek çoğunuz soruyorsunuz – belki tam bu kelimelerle değil; ama farklı bir terminolojide – ne yazık ki, bir cevap alırsınız. Tüm veçhelerinizden, evrenden, her yerden uzun bir liste gelir. “Oh! Sorun nedir öğrenmek istiyor. Hemen söyleyelim!” O soruyu artık sormayın.

Böylece “Ben benim. Bas git! Ben benim” diyeceksiniz. Artık o eski soruyu sormayın. Ve “Ben kimim?” diye sormayın. Oo Tanrım, bu berbat bir soru. (Adamus kıkırdar)

İçinden geçtiğiniz enerjetik sürecin dördüncü elementi. Evet, Laughing Bear?

LAUGHING BEAR: Bunu araba stickeri olarak kullanabilir miyim? – “Ben Benim. Bas Git!” (kahkahalar)

ADAMUS: Evet. Ondan sonra nereye gittiğime biraz dikkat ederdim gerçi. Boulder’a gitme. (kahkahalar) Ve Teksas’a da gitme. (Adamus kıkırdar)

LAUGHING BEAR: Güney Carolina’ya ne dersin?

ADAMUS: Kesinlikle. Hepsi senindir. Hepsi senindir. Sorduğun için teşekkürler.

 

4. Çoklu Sahneler

 

Şuan deneyimlemekte olduğunuz dördüncü şey. Kulağınızı dört açın. Burada yeni bir sahnedesiniz. Güzel, evet. Çok pahalı. Çok pahalı. Bunların hepsi. Bu bedavaya gelmedi. Öyleyse öne çıkın ve bugün gitmeden önce ceplerinizi boşaltın. (kahkahalar) Cauldre bunu söylemiş olmayı çok isterdi; ama ben söyleyebilirim. Şaka yapmıyorum!

Neyse sevgili Şambra, önünüzde bu harika sahne duruyor. Bu, hadi ona algı, boyut diyelim. Ben, diğeriyim. Ben burada aşağı yukarı yürüyorum ve ben… Sevgili Linda, ben burada ne yapıyorum?

LINDA: Ahkâm kesiyorsun.

ADAMUS: Ahkâm kesiyorum değil mi? Provoke mi ediyorum?

LINDA: Hayır! Şakaydı.

ADAMUS: Belki provoke ediyorumdur.

LINDA: Cesaretlendiriyorsun.

ADAMUS: Dikkat dağıtıyorum!

LINDA: Ohhhh.

ADAMUS: Bu benim hediyem. Ben, harika bir dikkat dağıtıcıyım.

EDITH: Evet, kesinlikle.

ADAMUS: Evet, kesinlikle. Evet, ve dikkat dağıtıyorum çünkü bazen o zihinsel enerjiden çıkmak için buna ihtiyaç duyuyoruz. Birazcık dikkat dağınıklığına. Dikkatinizi dağıtırken, çağırdığınız gerçek enerjiler gelebiliyor çünkü aksi takdirde onların hakkında çok fazla düşünüyorsunuz ve bloke oluyorlar. Ama bu küçük dikkat dağınıklığıyla – svfft! – kendinize geliyorsunuz. Ne harika bir şey.

Burada bir aşamaya geldik, güzel bir aşamaya. Gözlerinizin önünde çok boyutluluğa geçmemi ister misiniz? (seyirciler “evet!” der) Kameraları üzerime çevirin. (Adamus’un arkasındaki ekran onun sonsuz tekrarlayan görüntüleriyle dolar.) İnanılmaz! (Seyirciler kahkaha atar ve “Vaayy!” derler) İnanılmaz! Bir de yapılamayacağını söylemişlerdi!

Şimdi de su üzerinde yürüyüşümü görmek ister misiniz? (seyirciler “evet!” der)

LINDA: Hayır!

ADAMUS: Hayır.

LINDA: Hayır! Hayır, dedim sana!

ADAMUS: Su üzerinde yürümek! (Yere biraz su döker ve üzerinde yürür. Seyirciler kahkaha atıp alkışlarlar) Ve bunun da yapılamayacağını söylemişlerdi! (bol kahkaha) Teşekkürler.

LINDA: Sana hayır demiştim.

ADAMUS: Bir dikkat dağıtıcı! Geçici bir dikkat dağıtıcı, kendinizden küçük bir katkı. Başka numaralarımı görmek isteyen? (kahkahalar)

Bu aşamada neler oluyor. Ben varım. Genellikle algıladığınız, ama sıklıkla ayrı tuttuğunuz şeyin bu olması ilginç. Cauldre’nin aracılığıyla hareketlerimi izliyorsunuz, genellikle de sahnenin farkında olmayarak. Sadece ona odaklanıyorsunuz.

İlginç. Burada konuşuyorken çevrede pek çok sahne daha var aslında. Yaşam sahnesi, deneyimlerinizi yaşadığınız sahneler, rüya sahneleriniz ve onların hepsi gerçekten de buradalar. Burada, etrafta hareket eden sadece bir tek ben değilim. Bugün burada etrafta hareket eden birkaç tane dostumuz dahavar.

İşin özü, çok katmanlı oluyorsunuz. Diğer bir değişle, farklı katmanları ve çevrenizdeki gerçekliğin farklı düzeylerini algılamaya başlayacaksınız. Bu tekil bir şey olmayacak. Zihin, şimdiye kadar olayları ayırma eğilimindeydi. O, bölümleri sever. O, her şeyin güzel ve düzenli bir şekilde tutulmasından hoşlanır. Ancak şimdi gelmekte olan yaratıcılık, bunu değiştirecek. Böylece çok katmanlı olunacak. Bu iyi bir şey değil mi? Ancak zorlukları nelerdir? Zorlukları nelerdir? David?

DAVID: Nerede olduğunu bilememe.

ADAMUS: Nerede olduğunu bilememe, kesinlikle. Güzel ve basiti seviyorsunuz –  basit değil aslında siz karmaşığını seviyorsunuz – Sizler net ve güzelini seviyorsunuz. Tekil bir tarzda karmaşıklıktan hoşlanıyorsunuz. Başka bir deyişle, tek bir boyut; ama onu karmaşıklaştırmaya çalışıyorsunuz.. Çevrenizdeki pek çok boyutu algılayacak bir varlık durumuna doğru dönüşüyorsunuz.. Bu da zihinsel ve fiziksel olarak biraz denge bozucu olacak. Bazen korkutucu olabilir.

Bazılarınız son haftalarda, bedeninizden çıkacakmış gibi hissettiğiniz deneyimler yaşadınız. Ve sonra ne yaptınız. Tutunuyorsunuz. Geri gitmeye çalışıyorsunuz. Nefes alıyorsunuz. Ayaklarınızı yere vuruyorsunuz. Her şeyi deniyorsunuz. Bu sizin ödünüzü patlatıyor.. Bu anlaşılabilir çünkü diğer boyutlara kaydığınız zaman neler olacak? Kendinize bunu yapma izni vermelisiniz. Zarif bir şekilde. Orada çok daha fazlası var.

Yaratıcılık ona bayılır. Yaratıcılık onu anlar. Yaratıcılık onun içine dalar. Ama ondan beslenmez.  O, yaratıcılığın çok boyutlu olması için; burada pek çok sahne olduğunu anlaması için yaratıcılığı hayatta tutar. Aynı anda gerçekleşen pek çok gerçeklik mevcut.

Bunu deneyin. O his size geldiğinde, aniden gerçekliğin kaydığına dair olan his, alışılmış tepkiniz, gözlerinizin kocaman açılmasıdır. Çünkü gözleriniz, sizi belki de her şeyden çok bu gerçekliğe demirleyen organınızdır. Ancak gözleriniz, gerçekliğin en büyük aldatıcısıdır da. En büyük aldatıcısı.

Gözlerinizi kapatın. Gözlerinizi kapatın ve çevrenizdeki boyutları hissedin. Zihin “Eğer görülemiyorsa, öyleyse yoktur.” diyordur. Ah! Ah, ne yalan ama. Ne büyük yalan. Gözlerinizi kapattığınızda yaratıcılık öne çıkacak. Üçüncü göz bölgesinde belirecek. Zihinle çok güzel bir bağlantı kuracak, böylece zihin onları kontrol etmeye çalışmaksızın, çoklu katmanları anlamaya başlayacak.

Bu noktada, gözleriniz kapalıyken, enerjiler üçüncü göz bölgesine odaklıyken, yaratıcılık enerjileri şefkatli bir tarzda yönetmeye başlar. Zihnin eskiden yönettiği gibi değil. Yaratıcılık, bu enerjileri ön plana çıkarıyor. Zihnin kontrolü ele geçirmesine izin vermeyecek. Bundan dolayı bırakın gelsinler. Bırakın gelsinler.

Bunlar benim dördüncü… Çoklu sahneler dört numara oluyor.

LINDA: Çoklu sahneler?

ADAMUS: Çoklu sahneler. Sahneler. Tiyatrolar. Gerçeklikler. Boyutlar. Çoklu sahneler. Çoklu sahneler, ona doğru hareket ediyorsunuz.

Bu dört şeyden nerede olduğunuzu, şuan neyi deneyimlediğinizi anlamanıza yardımcı olmak için bahsettim. Çünkü biliyorum ki endişeleniyorsunuz. Bazen, acaba doğru mu yapıyorsunuz ya da reçete doğru mu diye merak ettiğinizi biliyorum. Her şey yoluna girecek. Şuan inanılmaz sayıda farklı şeyi deneyimliyorsunuz. Bir kerede deneyimlediğinizden çok daha fazlasını.

Hadi derin bir nefes alalım… Gelecek toplantılarımızda daha fazlasına, olmakta olan farklı şeylere değineceğim.  

Soru ve cevaplara geçmeden önce, esas konuya gelmek istiyorum. (Linda kıkırdar)

 

Guru İkilemi

 

Diğer bir konu, belki de beşincisi; ama onu bu şekilde isimlendirmek istemiyorum. O kendi başlığını hak ediyor. Çünkü o, deneyimlediğiniz bir diğer evrim. Aslında bir ikilem. Bir ikilem. Ben buna guru ikilemi diyorum. Bu ne de demek?

Bu sizlerin, burada aydınlanan ve bunun günlük yaşamınıza gelmesine izin veren varlıklar olduğunuz; spiritüel bir yolculuktaki spiritüel varlıklar olduğunuz; genellikle kendini tanımak zorunda oldukları kavramını, en sonunda kendiniz olabilesiniz diye geride bırakan varlıklar olduğunuz anlamına gelir.

LINDA: İki M ile mi?*

 *(ÇN: Dilemma’nın (ikilem) yazılışını soruyor)

ADAMUS: Eve iki “M” ile.

Aydınlanma ve guru denen bu şeye dair aklınızda, belirli bir arşetipsel kavram var. Bunu bir çeşit standart ya da örnek – yolunuzdaki parlayan ışık - olarak koyduğunuz için, bu çok dikkat dağıtıcı. Kendinize “Benim de öyle olmam gerekiyor. Spiritüel özüme ulaşmam için, guruların yaptığını yapmam gerekiyor.” diyorsunuz.

Daha önce hakkında konuştuğumuz, kendini tanıma kavramı gibi, olmayı çok istediğiniz tüm o guru kavramını da artık parçalama zamanı.

Size birkaç örnek vereyim ve ben bunu yaparken siz de guru ikileminizin ne olduğunu düşünün. İnsan zihninde ne olmanız gerektiğini düşünüyordunuz? Çünkü size hemen söyleyeyim, gerçekten olmanız gereken şey bu değil.

Yeshua, İsa. Onun kutlamalarının ortasında olduğumuzdan, bir anlığına İsa enerjisini, küçükken size öğretilenleri bir düşünün. Sakin, huzur dolu, şifa verici, su üzerinde yürüyebilen ki, ben bu gün, bunu herkesin yapabileceğini kanıtladım. Başının üzerinde hale, uzun saç ve sakal. Evet. Sandaletler ve cübbe de. Evet kesinlikle. Koyunlar da. Küçük koyunlar. (kahkahalar) Sevgili dostlarım, ne kadar eğlenceli görünse de, sahip olduğunuz imgeler bunlar.

Şimdi gerçek Yeshua?  Tanıdığım en sabırsız insandı. Kesinlikle, tamamen sabırsız. Aptallığa, kurallara karşı hiç sabrı yoktu. Organizasyonlardan nefret ederdi. Zamandan, aylaklardan hoşlanmazdı. Neden? Çünkü altında, ruhlu bir varlık olmamasına rağmen, sizin pek çok veçhenizi ya da  enerjilerinizi buraya getirmişti. Ve sabırsızdı– “Buna devam edelim!”

Kavgacılığıyla tanınırdı. Güüüm! Suratın tam ortasına bir yumruk. Yerlerde kavga ederdi. Bu İncil’de yok değil mi? Tahmin edersiniz. Eğer bunlardan bahsetmiş olsalardı, bu onların pek işine yaramazdı. Yemek yemeyi severdi. Daha sonra göbeği de çıkmıştı. Birazcık hımmm.. Şeyi vardı (Adamus eliyle “büyük göbek” işareti yapar).

Küfürbazlığıyla tanınırdı. Ondan korkan pek çok insan vardı. Bir asiydi, devrimciydi ve müsamahasızdı. (Adamus kıkırdar) Sevgi dolu bir varlık, kesinlikle şefkat dolu; ama tam anlamıyla sabırsız. Bu sizin bildiğiniz o güzel porte değil; ama pek çok insan, onun gibi olmak istiyor. “Ben de öyle olmalıyım. İsa bu durumda ne derdi? İsa “ Çabuk yıkıl karşımdan!” derdi. (Bol kahkaha ve alkış) Üzgünüm. Bu kadar saygısız olduğum için özür diliyorum, ama gerçek bu…

LINDA: Hayır, hiç de üzgün değilsin!

ADAMUS: Bu gerçek. Bu tıpkı “ Kenara çekil. Yapacak işlerimiz var. Gelmekte olan yeniçağ için, Dünya’ya İsa bilincini, Kristos’u, kristal bilinci, ekmek için buradayız. Devam et. Devam et. Başka bir gezegene gidin. Başka bir yere gidin. Çünkü bizim gelişip genişleyeceğimiz yer burası.” demek gibi bir şey.

O, oldukça devrimciydi. Ve hayır onlar bundan bahsetmediler, çünkü o zaman ne olurdu? Herkes devrimci olmak isterdi. Sevmediğim organizasyonlar bunu kaldıramazdı.

Sevgili Buddha’yı bir anlığına düşünün. Aslına bakarsanız, geçen gün onunla konuşuyordum. İsim vermek istemem ama… (kahkahalar) “Buddha,” dedim, “Buddha, yapacak işlerimiz var.”

Buddha nevrotikti; fobikti. Pek çok fobisi vardı. Ölesiye korktuğu bazı böcek türleri vardı. Nevrotikti. Habire ellerini ve ayaklarını temizlerdi. Çok bencildi. Bencili tam olarak kötü  anlamıyla kullanıyorum. Diğer insanlardan enerji çalardı. “Ooo, işte Buddha geliyor. Çekil önümden. Enerji çalmaya çalışacak.” Ve hiç bir şeye kanaat getirmezdi. Doğacak zengin bir aile seçmişti. Onunla bile yetinmedi.

Peşinde sürekli şeytanlar vardı. Pek çok nevrotik insanda olduğu gibi, bir gelip bir giden çoklu kişilik bozukluğu diyebileceğiniz durumdaydı – bir dakika önce kutsal bir adam, bir dakika sonra hıyarın teki. Ve belirli kıyafetler giydiğinizde ya da bedeninizden belirli kokular geldiğinde, buna çok bozulurdu. Geçinilmesi çok zor biriydi.

Sonraları rahatladı. Biraz gevşedi. Aydınlanmayı, nevrotik bir takıntı haline getirmişti. Ve elde edene kadar da kendini neredeyse açlıktan öldürecekti. Aslında pek çok yiyeceğe karşı fobisi vardı. Onları yiyemiyordu. Birisi yiyeceğine, şöyle bir baksa onu yiyemiyordu.

Sonunda rahatladı. Kendini bulmaya çalışmaktan, kendini tanımaya çalışmaktan vazgeçti. Rahatladı. O zaman yemek yemeğe başladı. Biraz kilo aldı ve sonunda hep istediği aydınlanmayı elde etti. Kendisiyle birleşti.

Ve guru? Resmedilen bu mu peki? Kutsal tapınaklara gittiğinizde gördüğünüz bu mu? Hayır, çok huzur dolu Budda’yı görüyorsunuz. Ama öyle değildi.

Ve – bir sonraki Yükselmiş Üstat  değil, ama ilginç bir vaka.– Steve Jobs. Steve Jobs, sizin çağınızdan biri – harika, hırslı, tamamen kendine güvensiz. Kesinlikle kendine güvensiz. Bir an üzerinde çalıştığı projeye tutkuyla bağlıyken, bir an sonra…  Gerçek projesi, aslında, bilinci genişletecek teknoloji araçları ve insanlığın bilincini gerçekten genişletecek ara bağlantısallık yaratmaktı. Bu, onun içine işlemişti. Harika fikirler.

O, yaratıcılık ve zihinselliğin birleşmesinin uzun zaman önce tamamlandığı, gerçek bir vizyonerdi. Ama tamamen kendine güvensizdi. Her zaman sorgulardı. Bir süre sonra yorucu olmaya başladı. “Doğru şeyi yapıyor muyum? Doğru şekilde yapıyor muyum? Şöyle mi yoksa böyle mi yapmalıydım?” Şüphe ederek, sürekli endişelenerek çok fazla enerji harcadı.

Sevgili dostlar, ah, işte size geçen gün birlikte yürüyüş yaptığım bir başkası daha– Vaftizci Aziz John. Deli adam. (Kahkahalar) Tam bir kaçıktı. Çoklu kişilik bozukluğuna bir başka  iyi örnek. İnsanlardan şeytanları çıkarmak için, bir dakika önce çığlık atıp kafalarını suyun altına sokarken, bir dakika sonra…   İnsanları suda boğardı. Vaftiz bu değil! Buna cinayet denirdi! (kahkahalar) Sonra değiştirdiler ve vaftiz ettiğini söylediler. Daha çok “ Piçi öldürmeye çalışıyor” gibiydi. (daha çok kahkaha)

Bir dakika sonra, Tanrı’dan af dileyen, çok sofu ve saygılı biri olurdu. O kötü şeyleri ben de yapsam, ben de dilerdim. Dizlerimin üzerinde.

Deli bir adamdı. Saçları darmadağınıktı. Sakalı – yıllar öncesinden kalma yiyeceklerle doluydu. Banyo yapmazdı. O ve Buddha asla iyi anlaşamazlardı (kahkahalar) Birlikte sıkıntı çekerlerdi.

Soru ve cevap bölümüne geçmeden bu konuyu artık bağlayalım.

Guru ikilemi, sizin ikileminiz: Kim olmayı arzu ediyorsunuz – hiç biri. (seyirciler “hayır!” derler) Ya da evet. Ya da evet. Diğer bir değişle, Dünya’da insan olarak bulundukları için insan karakterlerine sahiptiler. Sizin kusur dediğiniz özelliklere sahiptiler; ama aslında durum bu değildi. Onların sadece yaradılışları öyleydi. Aynı sizin gibi. Kendinizi tanımaya ve onu mükemmelleştirmeye, kendinizi saflaştırmaya ve kraldan çok kralcı bir insan yapmaya çalışıyorsunuz. Onlar bunu yapmadılar. Neden yapsınlar ki? Rahatsızlıkları, sorunları, meydan okumaları vardı!

Onların sonunda Yükselmiş Üstat olmalarına ne neden oldu? (seyirciler “Kabul” “Serbest bıraktılar” der) Kabul ve serbest bırakma. Herkes bir ödülü hak etti. Linda yanında yeterince getirdi mi bilmiyorum. Onlar, serbest bıraktılar.

Kendilerini tanımlama, kendilerini bulma, kendilerini bilme, kendilerini geliştirme ve mükemmelleştirmeye çalışma gereksinimini serbest bıraktılar. Tükenme noktasına gelmişlerdi – bu duyguya yakın hisseden var mı? – tükenme noktası. Bahsettiğimiz, “Bu arayış, bu umutsuz arayış bitab düşürücü. Vazgeçeceğim. Tüm bu spiritüel yolculuğun da, kitaplarının da, workshoplarının da canı cehenneme! Benden bu kadar! Benden bu kadar!”

O kabullenme anında, hepsi bir araya geldi. Sonra eğlendiler, her biri. Ve sonrası fark etmedi. Mükemmel olmamaları artık fark etmedi çünkü asla olmayacaklardı. Kabullenmiş olmaları fark yaratıyordu. Kendilerini, acayipliklerini ve hepsini sevmeleri fark yarattı. Kötü banka hesapları, aşırı kilo, aptal küçük tikler ya da yaptığınız garip şeyler, huysuzluğunuz, sabırsızlığınız, olduğunuz spiritüel varlığın gerçek anlayışının eksikliği – Cauldre zaman ayarımı karıştırdı – bunların hepsini geçin. Kabullenmenin olduğu yere doğru hareket edin.

Bunun teslimiyet olduğunu söyleyebilirsiniz; ama o, sadece size teslim oluyor. Birine ya da bir şeye teslim olmuyor. Çarmıha gerilen adama teslim olmuyor– onu oraya koymaları ne yazık – O size teslim oluyor.

Şimdi derin bir nefes alalım.

Tamamlanmamış yâda eksik olduğunu düşündüğünüz, üzerinde çalışmanız gerektiğini düşündüğünüz şeyler her neyse, unutun gitsin. (birisi “heyoo” der) Evet. Evet. (seyirciler onaylar ve alkışlar)

Ve sonra aniden olursunuz.. Hiçbir şeyi mükemmel yapmaya çalışmazsınız. Kendinizi bulmaya çalışmazsınız. Sadece oluyorsunuzdur. Bu şekilde daha önce bahsettiğimiz yaratıcı enerjiler, şimdi aniden gelmeye başlar. “Güzel! Bu kişi artık olayları anlamaya çalışmıyor. Sadece yapıyor.”

Yaratıcı enerjiler aniden gelmeye başlar. Zihin artık yavaşlayabilir. Şeyleri doğru ya da kusursuz yapmaya çalışma ihtiyacı  ya da eski hayali ideal guru düşüncesi kapı dışarı edilir. O zaman, bugün burada oturur ve “Üstat benim. Ne söyledikleri umurumda değil. Üstat benim. Üstat benim.” dersiniz. (seyirciler “Üstat Benim” der) Bu kadar basit. Bu kadar basit.

Ama sonra, zihin araya girer ve park yerinden ayrılırken size “ Madem Üstatsın öyleyse suyun üzerinde yürüyebilirsin” der. (kahkahalar)

SART: Çocuk oyuncağı.

ADAMUS: Çocuk oyuncağı. Çocuk oyuncağı. Üstatların yapmış olduğu o şeylere takılmayın çünkü onlar bir sürü hikâye. Üstatlar, sonunda kendilerini sevmeyi öğrendiler.

Bu dikkat dağıtıcının ardından sorulara geçebiliriz. Sevgili Linda, mikrofon.

LINDA: Bu arada, Caulre’nin bugün, senin için giydiği bu güzel kıyafete hiç yorum yapmadın. Hadi, iyi iş çıkardı.

ADAMUS: (gözlerini devirerek) Ben baştan aşağı mor giyinirdim. Uzun bir pelerinim, çizmelerim ve şapkam olurdu. O, iş adamı gibi görünüyor. Evet.

 

Sorular ve Cevaplar

 

Evet sorular. Yüksek sesle konuşun ki, dünya sizi duyabilsin.

CATALINA: Tamam. Selam.

ADAMUS: Evet.

CATALINA: Ok. Adamus… (Ağlayacak gibidir)

ADAMUS: Derin nefes alın. Yanınızdayım. Ne olduğunu bilmek…

CATALINA: Evet öyle.

ADAMUS: … İstiyorsunuz.

CATALINA: Hı..hııı.

ADAMUS: Sansan?

CATALINA: Evet. (Yakın zamanda gerçekleşen İleri Cinsel Enerjiler Okulu için Kauai’deyken, aniden vefat eden Şambra, Sansan Sheng’i kastederek)

ADAMUS: Güzel. Güzel. Mükemmel bir soru. Şimdi, insanların ölüm hakkındaki algılarından dolayı üzüntü duyduğumu söyleyerek başlayacağım. Bu, doğumdan daha kolay. Bu bir serbest bırakış.  Bu öylesine bir serbest bırakış /salış anıdır ki - RüyaYürüyüşü Ölüm’de bahsettiğimiz gibi - bedeni terkedip kendinize dönerken bir çeşit orgazma neden olur. Bu inanılmaz bir şey

Ve biliyorum, insanlar çok duygusallaşıyorlar. Ölümden dolayı acı çekiyorlar, özellikle de sevgili bir dost, sevdiğiniz biri, bir eş artık sizinle olmadığında. Ama bu bir yanılsama. Bu kesinlikle bir yanılsama. Sansan’ın burada olmayışını düşünmeniz, ona biraz üzüntü veriyor. Onun bütün bir gün boyunca sizinle olduğunu düşünmüyor musunuz? Kesinlikle. Onun size, benden daha yakın olduğunu düşünmüyor musunuz?

Beyefendi, eğer biraz açık olmama izin verirseniz (kocasıyla konuşarak), o, şuan şunları söylüyor: “Richard, şüphe duymayı ne zaman bırakacaksın? Şüphe duymayı ne zaman bırakacaksın? Ben buradayım.  Burada değil, ama tam da burada. Ve burada olmaya da devam edeceğim. Sana acıdığım için değil ama seninle olmaktan çok keyif aldığım için. Dünyaya gelmeden önce bir anlaşma yapmıştık. Sevgi ve destek anlaşması. Hangi tür zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım, birbirimize yardımcı olacağımıza dair bir anlaşma .“

“Sen, Richard, spiritüel yolculuğumda olmayı bana mümkün kılan sensin. Aydınlanmayı benim için mümkün kılan sensin. Şimdi de, ben senin yanında olacağım. Adamus ile birlikte seni provoke edeceğim. Seni seviyor olacağım. Aydınlanmanı tamamlayabilmen için sana kim olduğunu hatırlatacağım. Sevgili Richard, buraya birlikte aydınlanmak için geldik, sadece benim için değil.  Sandığından da daha kısa bir süre içinde, aydınlanmamızı birlikte  tamamlayacağız. Kendimize, sonra da birbirimize olan sevgimizi paylaşacağız. Bu seçtiğimiz şeydi. Bunda yanlış bir şey yok. Seni terk etmedim sevgili Richard. Seni terk etmedim. Sadece görünüşümü değiştirdim.” diyor.

RICHARD: Teşekkürler.

ADAMUS: Güzel. Teşekkürler. (seyirciler alkışlar) Oh ve biliyorsunuz, ölümle ilgili ilginç bir kavram var.

Bazen sevdiklerinizin öteye geçip, irtibatı kopardığı doğrudur. En azından, siz de geçişinizi yapıncaya kadar. Ama şuan, Sansan burada–  spiritüel adanmışlık ve arayışla geçmiş pek çok yaşam sonrasında. Aydınlanma ona - ailesi dışında- her şeyden daha çok şey ifade ediyordu. Aydınlanma, onun burada olma nedeniydi. Ve söylediğim gibi, aydınlanmalarını birlikte, bu zamanda paylaşmak istiyorlardı.

Kauai’de ilginç bir deneyim yaşadı. Buradaki dinamiğe bir bakın. Onu hissedin.

Kauai’de, İleri Cinsel Enerjiler toplantısından bir gün önce, her şey mükemmeldi çünkü tüm enerjiler toplanmaya başlamıştı. Her şey oradaydı. Sansan, biraz kendi başına kalmak istedi. Hepinizin de muhtemelen hissettiği gibi, kendine zaman ayırmak gitgide daha büyük önem kazanıyor. Dünyadaki en güzel yerlerden birine gitmeye karar verdi: Na Pali Sahilindeki Kauai’ye. Benim de en sevdiğim yerlerden biri. Görsel olarak güzeldir. Enerjetik olarak ilginç.  İsis enerjileri ve bu adaya hayat veren yerlilerin enerjileriyle dolu olan besleyici bir yerdir. Sevgili Sansan’ın ilk defa bu dünyaya doğduğu yer. Bu nedenle bu yere geri gitti.

Kelimelerle ifade edilemeyecek güzellikteki bir an içinde, sanki aniden gökyüzü açıldı, mutlak bir huzur hissi, mutlak bir kabul hissi ve aniden bir kayma; kendinden kendi aydınlanmasına doğru bir kayma; insani sınırlamaların dışına, zamanın dışına, uzayın dışına ve bedenin dışına inanılmaz bir kayma deneyimledi.

Daha sonra – sizin kaza dediğiniz - fiziksel ayrılış gerçekleşti. O kaza değildi. O ayrılıştı. O geçişti. Ve güzeldi.

Daha önce de konuştuğumuz gibi, genellikle, ölümü deneyimlerken acı duymazsınız. Çünkü önce siz ayrılırsınız, zihin ve beden çalışmaya devam eder; ama bilinç çoktan ayrılmıştır. Acı, pişmanlık ya da vicdan azabı yoktur. Tek üzüntüleri, geride kederli kişiler bırakmış olmalarıdır.

Hakkında konuşması güç bir konu; ama bir gün… Diğer âlemlerden çığlıklar, tezahüratlar ve teşvik sözleri duyuyorum – “Bunun son olmadığını onlara söyle. Yeni bir başlangıç. Cennet ya da cehennem olmadığını onlara söyle.  Sadece özleri ve pek çok dost var. Onlara bunu söyle” – diyorlar, Onlara söyle “Gözlerini açsınlar, ama fiziksel gözlerini değil, duyularını açsınlar. Bizler gitmedik. Bizler her zaman buradayız.’” diyorlar.

Sansan, fiziksel bedende olmamayı seçti ve bu pek çoğunuz için de, aydınlanmanız gerçekleştiğinde meydan okuyucu olacak. Aydınlanma, en basit anda gerçekleşiverir. Onu planladığınızda değil. Onu hak ettiğinizi düşündüğünüzde değil. Ona izin verdiğiniz için gerçekleşir.

Aydınlanmada öyle bir ana geleceksiniz ki “Bu fiziksel bedende kalayım mı, yoksa kalmayayım mı?”  diye düşüneceksiniz. Şimdi şuan bir anket yapsak, çoğunuz “fiziksel bedende kal” diyecektir. Çünkü yapmanız gereken pek çok şey var, çünkü ne derseniz deyin ne kadar güzel olsa da, hala ölümden korkuyorsunuz. Sizin gerçekliğinize bu kadar yakın olduğum için, neredeyse gülmek zorunda kalıyorum. Harika ama oldukça da sert – çok yoğun, çok yoğun ve sınırlı. Diğer tarafta, eğer çoğunuzun yaptığı gibi sorunlarınızın gitmesine izin verdiyseniz, büyülü bir bahçe gibi istediğiniz her şeyi hayal edebiliyorsunuz, Bu olağanüstü.

Aydınlanmada, sonsuzluk gibi görünen bir ana geliyorsunuz – aslında bir saniye içinde gerçekleşiyor, ama sonsuzluk gibi geliyor –o ana geliyorsunuz ve “Bu fiziksel bedende kalacağım” demek zorlaşıyor. Çünkü bu gerçeklik, sert ve can yakıyor. Bu nedenle ağrılar sızılar başlıyor. Bunun gerçek olmadığını, bir yanılsama olduğunu söyleyebilirsiniz.

Diğer tarafa geri döndüğünüzde, gerçek özünüz hakkında çok daha fazlasının farkına varıyorsunuz. Hepiniz “Gideyim mi, yoksa kalayım mı?” anına geleceksiniz. Bunun doğru ya da yanlış cevabı yok. Geride bıraktıklarınızın güçlüğü var -  çocuklarınız, eşiniz ve evet, ev hayvanlarınız.

Öyleyse ne yapacaksınız? Buna cevabı, sadece siz verebilirsiniz Buna cevabı sadece siz verebilirsiniz.

Sansan buraya geldi. Yolculuğunda ona uzun zamandır destek oluyordun. Şimdi, destek olmak için o geliyor. Bu nedenle teşekkürler.

JOYCE (Sansan’nın arkadaşı): Sorumu önceden biliyor muydun? (kahkahalar ve Adamus kıkırdar)

ADAMUS: “John Edwards!” Bırak sorunu herkes bilsin.

JOYCE: Biz her zaman birlikte dışarı çıkardık.

ADAMUS: Evet.

JOYCE: Bunu çok yapardık. Bana geçenlerde “Bu yolculuğa çıkmak ister misin? Harikadır. Sanki kimse daha önce orada bulunmamış gibi.” dedi. Ben de, çok isterim dedim; ama çoktan Taiwan’a gitmeye karar vermiştim.  Bu nedenle gidemedim. Eğer onunla gitmiş olsaydım bu olmazdı gibi hissediyorum. (Ağlamaya başlar)

ADAMUS: Hayır, hayır. Onunla gidemezdin. Bu gerçekleşmeyecekti. Diğer bir değişle, insan zihnin “yapsaydım” diyor. Suçlu hissediyorsun. Neden? Neden? Onun deneyiminin bir parçası olduğun için mutlu hissetmelisin. Bir şey olacağına dair sezgisel bir hisse sahip olsan ve  oraya gitsen bile, son ayakta gidemediğin o yerde (başka) bir şey olmuş olurdu Neden? Çünkü bu Sansan’ın seçimiydi. Bu onun isteğiydi. Bu yükü sen yüklenemezsin. Hiç biriniz, “keşke” diyemezsiniz. Orada olmakta olan başka bir şey vardı ve o da onun tanrısal özüydü.

Bir arkadaşınız, hepinizin sevgili bir arkadaşı, sizin eşiniz, aydınlandı. Olan budur. Hep istediği şeye ulaştı. Bununla şimdi huzur içinde. Tam bir huzur. Ve şuan sadece– şuan, tamda omuzumda– sadece şunu istiyor “Lütfen, lütfen, lütfen onlara bunun ne kadar harika olduğunu anlat. Bir Üstat olarak, enerjetik olarak istediği zaman geri gelebileceğini onlara anlat.” İstediği zaman. Bir kuş ya da köpek olarak gelebilir. Rüzgârda  bir esinti olarak gelebilir. İstediği zaman geri gelebilir; ama şimdi, size destek olmak için burada. Bu, bir şeye ihtiyacınız olduğu için desteklemek değil. Sizin yanınızda duruyor olacak.

İkinizde bu aydınlanma yolculuğunda beraberdiniz. İster inanın ister inanmayın, ona daha önce destek oldunuz. Şimdi, o sizin yanınızda olacak. Güzel. Teşekkürler.

Ölüm, tartışması güç bir konu; çok fazla his ve duygu barındırıyor.  Bilinciniz bunun gerçekten bir son olmadığını anladığında, ölümün algısını gerçekliğinizde değiştirecek. Bu cennet ya da cehennem değil. Bu ayrılış bile değil, eğer Sansan’nın yaptığı gibi enerjetik olarak burada kalmayı seçerse.

Gerçekten benim size “Bu harika. Bu harika.” dememi istiyorlar. Tamam. Sonraki soru. İki tane daha. Evet. Üç tane daha.

CATALINA: Bunun hepsini biliyorum.

ADAMUS: Evet.

CATALINA: Ve onun varlığını hissedebiliyorum ve biliyorum ki…

ADAMUS: Onun varlığını hissettiğinde kendine güveniyor musun?

CATALINA: Evet güveniyorum.

ADAMUS: Güzel.

CATALINA: Burada olduğunu biliyorum.

ADAMUS: Güzel. Pekâlâ. O ne söylüyor, düşünüyor ya da hissediyor?

CATALINA: Şuan iyi olduğunu söyledi.

ADAMUS: Evet.

CATALINA: Evet.

ADAMUS: Evet.

CATALINA: Ve bunları biliyorum, ama zihnim de, bunu bilmek istiyor.

ADAMUS: Evet. Evet. Gözlerin onu görmek istiyor. Ellerin ona dokunmak istiyor. Ama onu gerçekten hissetmesi gereken, kalbin.

CATALINA: Evet.

ADAMUS: Evet.

CATALINA: Şimdi soruma gelince. Sansan ve ben her zaman bir workshop’a katılmaya gittiğimizde yada birlikte ne zaman bir şey yapsak, her zaman “Adamus, her adımda yanımızda olacak” derdik. Sanırım bu bilmem gereken bir şey. Zihnimin bunu bilmeye ihtiyacı var. O sırada sen neredeydin?!

ADAMUS: Oh, geri çekilmek zorundaydım. “Yolun her adımında” eklemeyi unuttum, “O son adıma kadar.” Ve orada, Sansan onu kendi başına yaptı. Oh, benim için bu, kabalık olurdu – ve ben kim oluyorum da kaba oluyorum? O aydınlanma anında, benim orada olmam büyük kabalık olurdu. Çünkü bu çok muhteşem ve kişiseldir. Gerçekten de, yolun her adımında, ta ki aniden durmam gerekene kadar. Size destek olan bütün varlıklar o anda durmak zorundadır. O sizin inanılmaz derecede güzel olan “kişisel” anınızdır. Her şey dönüşürken, aydınlanma anında etrafta kimsenin takılmasını istemezsiniz.

Orada durdum. Bekledim. Ve sonra aniden benleydi ve beni gerçekten görebiliyordu.  Ve tabii ki, aydınlanmada… İnsan duyuları genişliyor. Beni gerçekten de görebiliyordu ve “Adamus St Germain, sen ne kadar yakışıklısın” dedi. (bol kahkaha) Garip ama gerçek. Neden? Size nedenini söyleyeyim – ve bunun doğru olduğunu söylüyorum – çünkü o, bir insan görmedi. O renkler gördü. O özü, basitliği, ruhu, sevgiyi gördü. Ona karşı beslediğim sevgiyi gördü. Ve bundan dolayı da, uzun süredir gördüğü en güzel şeydim. (kahkahalar) Güzel.

Evet, aslında meleksi varlıkların sizinle olmadığı, iki an vardır. Gerçekten çok yakındadırlar. Birisi, gerçekten mutlak varlık olmaya karar verdiğiniz andır. Uzun süredir sizinle birlikte olan rehber ruhların gitmesine izin verirsiniz. Buna bazılarınız, ruhun karanlık gecesi der. Ama o gece değildir. Birkaç ay sürer. (kahkahalar) Bu pazarlama taktiğidir. “Sadece bir gece ve sonra atlatacaksınız” Aslında uzun bir süredir.

Tüm varlıklar geri çekilmek zorundadır. Siz bundan geçtiniz ve şimdi söyleyebilirim ki, aydınlanacağınız ana kadar, yolun her adımında sizinle olacağım. O anda, ben ya da diğerleri orada “olmayacaklar.” Bunu şahsen siz yapacaksınız.

Aydınlanma anında ve tekrar, Aandrah, ne olduğunu anlayacaksın. Aydınlanma anına geldiğinde, o sadece bir kabullenmedir. O sadece “ Her neyse ne. Ben benim.” diyordur. Aniden tüm veçheler geri gelir. Çok kişisel bir birleşme anıdır. Whoosh! Whoosh! Whoo, whoo, whoo! Hepsi uçarak,  içeri giderler. En sonunda kendinizi sevdiğiniz için ve artık eve geri dönebileceklerinden dolayı, çok mutludurlar. Akarak geri dönerler. Bu nedenle yoldan çekiliriz ve veçhelerle beraber içeri çekilmemek için ayakaltında olmak istemeyiz.  (Adamus’ un şakasına gülerler) Bunu, sizin kendinizle tekrar birleşiminiz, evliliğiniz gerçekleşebilsin diye yaparız. Burada yanlış bir şey yok. Yok.

Sansan’ı durdurmak bana göre saygısızlık ve şefkatsizlik olurdu. Öncelikle, durduramazdım. O benden daha güçlü. Onu durduramazdım. Onu durdurmak istemezdim. Bu onun seçimi, onun yolculuğuydu. Şimdi yapacak işleri var. Yapacak harika işler, ama bu onun seçimi.

LINDA: Son soru.

ADAMUS: Son soru.

HELEN (Sansan'nın arkadaşı): Bu tam bir soru değil; ama sizinle paylaşmak istediğim bir şey. Yaklaşık iki gün önce Sansan’nın yağlı boya resmini yapmıştım. Kesinlikle güzel ve kesinlikle huzur dolu.  Yağlı boya olduğundan ve henüz kurumadığından yanımda getiremedim. Ama daha sonra resmi paylaşacağım ve onu Richard’a vereceğim. Resime baktığınızda bunu kendiniz de görebiliyorsunuz. Teşekkürler.

ADAMUS: Evet. Güzel. Onun bir resmini çekip, diğerleriyle paylaşır mısın diye soruyor. Belki de şu web sitelerinden birinde -  Kırmızı Çember web sitesinde. Bunu görmeyi çok istiyorlar.

HELEN: Evet ve o resim, kesinlikle, kesinlikle çok güzel ve morumsu kırmızı renkte. Biraz Kırmızı Çember renginde. Tek kelimeyle çok güzel bir resim.

ADAMUS: Mükemmel. Resim… Uzun bir konuşmaya başlayacak vaktim yok. Bu nedenle kısa tutacağım.

Eski Üstatlar, yüzlerce yıl önce, Avrupa’da resim yapan Üstatlar, onlar sadece ressam değillerdi. Onlar, enerji işçileriydi. Boya, bitkiler ve bazen ezilmiş kristal  bileşimleri kullanırlardı. Onları birleştirir ve resmin içine, yaşam resmederlerdi.

O sanat neredeyse şimdi yok oldu. Çok az sanatçı bunu nasıl yapacağını biliyor. Ama yüz yıllarca, binlerce yıl enerjinin dayandığı resimler yaratabiliyorlardı. Böylece Mona Lisa’nın ya da Üstadın diğer resimlerinin önünde durduğunuzda sizi etkisi altına alıyordu. Neredeyse ondan çıkan enerjiyi ölçebilirsiniz.

Biraz da şeytani yanı, birinin ruhunu nasıl resmedeceklerini biliyorlardı – gerçekten ruhlarını değil, özlerini  - onları oraya hapsetmeyi. Bu bir çeşit kara büyü. Resminizi kötü niyetle yapıp, sizi oraya hapsedebiliyorlardı, ama şimdi oraya değinmeyeceğiz.

Senin resmin, Sansan’ın enerjisinin ortaya çıkmasına izin veriyor. Onun ilhamı, kahkahası oraya resmedildi. Maceradan aldığı keyif orada. Onu paylaşın diyor. Böylece enerjisi oradan çıkabilecek. Kesinlikle. Bu sizinle birlikte olmaya devam etme ve sizinle paylaşmanın bir çeşit  yolu. Ağlamayın. Üzülmeyin. Şüphe de duymayın. Evet.

Sanırım bununla birlikte bir sorumuz daha var. 

ALAYA: Anlamıyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Bunu orada bırakalım. (kahkahalar) Teşekkürler. Teşekkürler.

ALAYA: Sonunda anlamıyorum.

ADAMUS: Günü özetlemenin harika bir yolu.

ALAYA: Anlamıyorum ve bu olunacak iyi bir nokta.

ADAMUS: Evet. Neyi anlamak istiyorsun?

ALAYA: Sansan’ı tanımıyordum ama onu hissediyorum.

ADAMUS: Evet! Gerçekten de! Şuan tam burada. Etrafta dans ediyor. Şuradaki insanların saçlarıyla oynuyor. Evet. Evet. Bunu niçin sizinle paylamalıyım bilmiyorum ama, bugün bir nedenle insanların süsleriyle özellikle ilgileniyor. Herkese makyaj yapmak istiyor. Devam et.

ALAYA: Cinsel Enerji Okulunda olmak için Kauai’ye gittiğinde, arkadaşını da  bu yolculuğa çıkmaya, bir yürüyüşe davet etti. Ve o yürüyüşe çıktı. Haftalar öncesinde geçiş yapacağını biliyor muydu?

ADAMUS: Ah! Güzel soru.

ALAYA: Yani, kendim için bilmek istiyorum. Çünkü birkaç hafta öncesinden bilecek miyim? Planlayacak mıyım?

ADAMUS: İstiyor musun? (tereddüt eder) Hayır, istemiyorsun. (Adamus kıkırdar)

ALAYA: Ama o bir kazaydı. Uzun süren bir hastalık değildi.

ADAMUS: Hayır.

ALAYA: Birden oluverdi.

ADAMUS: Evet. Evet ve hayır. Bu duruma bağlı.  İnsani bakış açısından mı bilmek istiyorsun? İnsan zihni… Şimdi insan zihni ne olacağını bilseydi, bu asla olmazdı. İnsan zihni bunu bloke etmeye çalışırdı.

Sansan’nın ruhu, gerçek özü ancak bunu anlayabilirdi. … Bir de şöyle açıklayayım. Tam tarih ve yeri biliyor muydu? Hayır, kesinlikle hayır. Deneyimin ona yaklaşmakta olduğunu biliyor muydu? Kesinlikle evet. Kalpte içsel bir biliş vardır, burada zihinde değil. Ve gelecek birkaç ayda onları biraz olsun bir araya getirebilmek için, bunun üzerinde çalışacağız. Zamanın geldiğine dair içsel bir bilişe sahipti. Gitme zamanının değil, olma zamanının gerçekten geldiğinin.

İçsel bir biliş. “Biliyorsun ki bu yolculuk …” Bunu çok basit tutacağım.

Okullarımızda, şuradaki çizgiden bahsediyoruz. Halının üzerindeki şu çizgiyi alır mısın? (kameramana) Ok, tam orası. Ve konuşuyoruz. Siz bu çizgidesiniz, hepiniz. Orada duruyorsunuz ve onu düşünüyorsunuz. Ve Kauai’de yaptığımız gibi, ince detaylara giriyoruz. Neden o adımı atmıyorsunuz? Neden?

ALAYA: Ben burada olmak istiyorum. Bu fiziksel bedende olmak istiyorum.

ADAMUS: Olamayacağını kim söyledi?

ALAYA: Ben söylüyorum.

ADAMUS: O çizgiyi geçtiğinde pek çok şey olur. Orası aydınlanma çizgisi. Nefes ve seçim. Hepsi bu.

Ama… Ama sevgili dostlarım, siz zaten burada duruyorsunuz, bekliyorsunuz. Sansan gibi birinin geçmesini bekliyorsunuz. Onun gibi birinin sizi temin etmesini bekliyorsunuz. Bu inanılmaz. Bu harika. Ama burada duruyorsunuz. “Oh, aydınlanma! Bilmem ki. Diğer tarafta ne var acaba?” Aydınlanma (kahkahalar) “Bana ne olacak?” Fark etmez! “Ne yapacağım?” Aydınlanmış şeyler. Üstatlarla çay içiyoruz.

LINDA: Tüm okul. Tüm okul!

ADAMUS: Sevgili dostlar,  Sansan için önemli olan tek şey, onun seçimini yapmış olmasıdır. “Fark etmez. Bu aydınlanma. Sonra ne olacağının önemi yok.”

Ve eğer endişe duyuyorsanız, çünkü duyuyorsunuz. … Tüm istediğim beş. Aydınlanma için beş. Beş. Beş, On, 100, 1,000. Fark etmez, ama bu nedenle birlikte çalışıyoruz.

Burada eşiktesiniz ve söylüyorum neden geçmiyorsunuz?

EDITH: Neden geçmiyoruz?

ADAMUS: Buna sizin cevap vermeniz gerekiyor. Niçin geçmiyorsunuz? Niçin geçmiyorsunuz? Bu pek çok…

EDITH: Geçtiğimizi sanıyordum.

ADAMUS: Geçtiniz ama henüz deneyimlemediniz. Bu garip bir şey. Bugün ki, üç ya da dört numaraya dönün. Zaman. Geçtiniz; ama şimdi her şey deneyimlemekle ilgili.

Unutmayın, geceleri yatağınızda yattığınızda öncelikle, Sansan gelip sizinle konuşmaktan mutluluk duyacak. Orada, o adımı merak ederek yattığınızda “Ne olacak?” korku gelir.– “Hazır olduğumdan emin değilim” ve tüm o diğer şeyler – durun ve derin bir nefes alın ve unutmayın. Tüm yaratımda her şey mükemmeldir. Au revoir.

Yükselişinizin kapısındaki bir sonraki buluşmamıza kadar. Teşekkürler

 

Tobias, Adamus Saint Germain ve Kuthumi lal Singh’in katılımıyla gerçekleşen Kırmızı Çember Materyalleri, Ağustos 1999’dan beri bedelsiz olarak sunulmaktadır.
 

Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçecek ilk kişiler arasında bulunan ve Şambra denen insan meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Onlar yükselişin sevinçlerini ve zorluklarını deneyimlerken, içlerindeki Tanrı’yı keşfetme yolculuğunda olan diğer insanlar için de bir Bayrak haline gelmekteler.
 

Kırmızı Çember her ay Colorado’nun Denver bölgesinde toplanmaktadır ve Adamus, Geoffrey Hoppe aracılığıyla son bilgileri sunmaktadır. Bu Kırmızı Çember toplantıları genele açıktır ve isteyen herkes katılabilir.
 

Eğer bunu okuyorsanız ve bir bağlantı hissediyor ve gerçek olduğu duygusuna kapılıyorsanız, gerçekten de Şambra’sınızdır. Benzer insanlar ve melekler için bir öğretmen ve rehbersinizdir.

Şu anda ve gelecek tüm zamanlar için içinizdeki tanrısallık tohumunun çiçek açmasına izin verin. Asla yalnız değilsiniz, çünkü dünyanın her yanında aileniz ve çevrenizdeki alemlerde melekler var.
 

Bu metni, ticari olmaksızın, bedelsiz olarak özgürce paylaşabilirsiniz. Lütfen bilgiyi bütün olarak, ve bu dip notlar dahil paylaşın. Her türlü farklı bir kullanım için yazılı olarak Geoffrey Hoppe,

Golden, Colorado’dan onay alınması gerekir. İletişim için aşağıdaki web sitesine gidin:
 

www.crimsoncircle.com
 

Telif Hakkı 2010 Geoffrey Hoppe, Golden, CO 80403