• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Aydınlatma Dizisi "ŞAUD 3"

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
 
AYDINLATMA Dizisi
 
ŞAUD 3
Geoffrey Hoppe tarafından yapılan ADAMUS SAINT-GERMAIN kanallığı,
 
16 Aralık 2023 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur
 
www.crimsoncircle.com
 

 


 

Ben Ben'im, Egemen Alan'dan Adamus.
 
Ah! Bu Şaud'un açılışıyla derin bir nefes alalım (Adamus'un bu videoya atıfta bulunma şekliyle kahkahalar). Hepsi orada. Hepsi oradaydı, bilirsiniz, tüm Şaud. Tam burada durabilir, günün geri kalanında dinlenebilir, parti yapabilir, eğlenebilirdik. Bilirsiniz, hayat da böyle bir şey. Her şey orada. Hepsi indirildi. Hepsi ... (Adamus kıkırdar) Yukarı gel, Kerri!
 
KERRI: Senin için bir şey (ona kahve ve kek ikram eder).
 
ADAMUS: Çok teşekkür ederim... çok lezzetli görünüyor. Bugün benim için neyin var?
 
KERRI: Bu Vanessa'nın yaptığı romlu kek.
 
ADAMUS: Evet.
 
KERRI: Ve kahvemi Joanne ve Marcus yaptı. Bu kahveyi üçümüz birlikte yaptık.
 
ADAMUS: Çok etkilendim ve gururlandım (bazı kıkırdamalar). Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Yine de bir sorun var.
 
KERRI: Oh.
 
ADAMUS: 12 fincan kahveye daha ihtiyacım var.
 
KERRI: Gerçekten mi, gerçekten mi?
 
ADAMUS: Evet. Bazı özel ... davet ettim.
 
KERRI: Onları halının üzerine mi koyacaksın?
 
ADAMUS: Bugün bazı özel konukları davet ettim. Özel bir gün planladık ve onlar da en az benim kadar kahveyi seviyorlar. Tobias ve Kuthumi var. Sart ve FM, DocCe, Caroline ve daha pek çok kişi bugün bize katılacak. Ve bilirsiniz, tek içen ben olmak istemiyorum, ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur.
 
KERRI: Yani bir tur shot (üst üste içilen içki serisi) yapabiliriz.
 
ADAMUS: Evet. Onlar kendilerininkini alacaklar- bu doğru (kahkahalar). Onları diğer odada dizin. Shotlarını dizin ve sonra buraya gelsinler.
 
KERRI: Oh. Bırakın gelsinler- peki ne yapmam gerekiyor? Söyle bana ...
 
ADAMUS: Şatlar. Şatlar. Eminim ...
 
KERRI: Ciddi misin?
 
ADAMUS: ... biraz St. Germain likörünüz var mı?
 
KERRI: Evet, efendim, var.
 
ADAMUS: On iki şat.
 
KERRI: On iki şat! İşte geliyorum!
 
ADAMUS: Evet. Güzel.
 
KERRI: Onları geri getireyim mi?
 
ADAMUS: Oh, orada içecekler.
 
KERRI: Oh, benimle mutfakta mı takılacaklar?
 
ADAMUS: Evet, öyle.
 
KERRI: Tamam, bulaşıklar için de yardıma ihtiyacım var, tamam mı?
 
ADAMUS: Onlar bulaşık yıkamazlar (daha fazla kıkırdama).
 
KERRI: Peki, Marcus yardım edebilir.
 
ADAMUS: Öyleyse, ben kahveden bir yudum alırken bu açılışla derin bir nefes alalım. Linda, biraz kek ister misin?
 
LINDA: Hayır, teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Mm. Yani, hepsi indirildi. Hepsi orada. Özü ...
 
LINDA: Daha fazla tatlılık kaldıramam (bazı kıkırdamalar).
 
ADAMUS: Bugün yapacağımız her şeyin özü ve şimdi onu çözeceğiz. Biz sadece onu çözeceğiz. Deneyimin içinden geçeceğiz. Eminim çoğunuz müzik çalarken ve o tatlı sahneler gösterilirken bir şeyler hissettiniz. Bir şeyler çağrıştırıyor. Hiçbir şey değilse bile, belki de son Şaud'umuzda bahsettiğimiz gibi sadece "Ahh!" Biraz sakinlik, biraz sessizlik. Bilirsiniz, yılın bu zamanı. Rahatlama zamanı. Büyük bir yıldı, büyük bir yıldı ve hepsi oradaydı.
 
Şimdi, oraya nasıl gideceğiz? Tüm bunları nasıl indireceğiz ya da şimdi nasıl deneyimleyeceğiz ve sonunda hepsini nasıl toparlayacağız? Bu gerçekten çok derin, çünkü hayat böyle bir şey. Aslında onu yaratıyorsunuz- bazen diğer alemlerde, bazen burada, ama tüm o enerjiyi yaratıyorsunuz - ve sonra dışarı çıkıp onu deneyimliyorsunuz. Hepsi orada.
 
Şimdi, başlarken burada birkaç şey belirteceğim. Bugün ışık üzerine odaklanacağız- ışık üzerine. Villa Ahmyo'da ışık hakkında harika tartışmalar yapmıştık ve bugün bu konu hakkında daha fazla konuşacağız. Shaumbra'yı azarlayacağım.
 
LINDA: Oof!
 
ADAMUS: ... bir dereceye kadar, çünkü bazen bunu kendiniz için çok, çok zorlaştırma eğilimindesiniz. Ama bu anı hatırlamanızı istiyorum. Müzik çalıyordu. Bir an için rahatladınız. Çoğunuz zihninizden çıktınız ve kendinizi müziğin içine bıraktınız ve bu çok güzel bir şeydi. Kolaydı. Bunun için çalışmanıza gerek yoktu. Her şey sizin için yapılıyordu. Size hizmet eden bir enerjiydi. Ve şimdi geri dönüp, oraya ulaşma deneyiminin içinden geçeceğiz.
 
Öyleyse, bugünkü konumuz olan ışık konusunda derin bir nefes alalım.
 
Bu gezegende bulunmanızın birkaç temel nedeni var. Anlaması çok da zor değil. Işığınızı yaymak için buradasınız. İşte bu kadar. Bunu defalarca konuştuk ama tekrar edeceğim. Bu, bu gezegenin tüm yaşamlarınız boyunca deneyimlediği en kritik, en önemli, en temel noktadır. Sabah uyandığınızda "Bu gerçekten büyük bir olay" diye düşünmediğinizi biliyorum çünkü başka şeyler için endişeleniyorsunuz. Ama öyle. Çok büyük ve çok çok iyi gidiyor.
 
Bunu on yıl önce, hatta birkaç yıl önce bile söyleyemezdim. Çok fazla - heh! - işlerin nereye gideceği konusunda şüpheler vardı. Ancak şu anda gezegende eninde sonunda her şeyi değiştirecek kadar ışık var ve çok çok uzun bir zamandan bahsetmiyorum. Önümüzdeki- Cauldre sayı vermemi istemiyor (birkaç kıkırdama), ama beni hoş gör Cauldre - gerçekten, bunu gezegende önümüzdeki 15, 20 yıl içinde göreceksiniz. Oraya varmak elbette biraz zor olacak çünkü insanlar değişimi pek sevmezler. Ve gezegende tutunmaya çalışan pek çok eski güç simsarı, oyuncu var ama tutunamayacaklar. Tutunamazlar. Bu gezegende bir şeyler değişecek. Getirdiğiniz ışık onu öyle bir değiştirecek ki, alçaklar ışığın parlaklığına dayanamayacaklar. Onlar kendi başlarına bir yerlere gidecekler ve bu gezegen sevgi, bilgelik ve ışık gezegeni haline gelecek ve bunu hissedebiliyorum. Sanki... (Linda alkışlamaya başlar). Teşekkürler, bir el! (Adamus kıkırdar). Evet. Diğer herkes "Kahretsin!" diyor. (Seyirciler alkışlara katılır)
 
LINDA: Sonunda.
 
ADAMUS: Oraya doğru ilerliyoruz.
 
Şimdi, bazılarınızın hemen şüpheye düştüğünü ve "Ama haberlere bakın" dediğini biliyorum. Ben bakıyorum. Biz Kırmızı Konsey'de bunu yapıyoruz. Gezegenin enerjilerini değerlendiriyoruz. Onları sürekli olarak ölçüyoruz ve evet, bazı çalkantılardan geçiyorsunuz ve çok talihsiz savaşlar ve adaletsiz dengesizlikler var. Ama her şey yolunda gidiyor. Bugünkü Şaud'u açarken, herkesi bir araya getirmek, ışığınızın yayılmasına izin vermek için bir dakika ayırmak istiyorum.
 
Şimdi, herkesi bir araya getirip "Hadi küresel bir Şambra kumbaya grup deneyimi yapalım" demenin büyük bir hayranı değilim çünkü bu gerçekten çok, çok kişisel. Çok kişisel. Ama bence şu an tam da bunu yapmak için uygun bir zaman. Gezegende ışığınızı parlatmak ve aynı zamanda hayatınızın tadını çıkarmak için buradasınız.
 
Birazdan bundan bahsedeceğim ama artık hayatınızdan keyif almamanıza tahammülüm yok. Bundan bıktım artık. Size hiç yakışmıyor. Bu eski bir oyun ve sizi bu konuda uyaracağım. Artık buna gerek yok. Bunu sürekli geri getiren bazı eski kalıpların içindesiniz. Ben buna Şambra Laneti diyorum ve bugün bunu ele alacağız. Ve bunu aşmanın zamanı geldi.
 

 

Işığınızı Parlatın
 
Ama başka bir şey yapmadan önce, biraz merabh tarzı müzik açalım ve derin bir nefes alıp en iyi yaptığınız şeyi yapalım. Işığınızın parlamasına izin verin.
 
(müzik başlar)
 
Derin bir nefes alın.
 
(duraklama)
 
Şimdi bazılarınız "Benim ışığım sönük" diye düşünebilir. Aslında öyle değil. Ya da "Işığım kirli. Farın camını temizlemem gerek." Aslında öyle değil.
 
Bazılarınızın ışığınızın parlamasına izin vermediğinizi görüyorum çünkü dünyaya toksinler, çöpler gönderdiğinizi düşünüyorsunuz. Göndermiyorsunuz.
 
Hayır. Işığınızın parlamasına izin verdiğinizde, bu herhangi bir çalışma gerektirmez. Bu bir tür izin vermek gibidir. İzin vermek zor olmamalı, ancak Şambra bunu zaman zaman zorlaştırıyor. Ama ışığınızın yayılmasına izin verdiğinizde bir şeyler olur. Doğrudan özünüze, özünüze gidersiniz. Tüm ıvır zıvırı, tüm gürültüyü atlarsınız, çünkü bunun yapabileceğiniz en büyük hizmet olduğunu bilirsiniz.
 
O yüzden bırakın parlasın.
 
(duraklama)
 
Birçoğunuz için ne olduğunu biliyorum, "İşe yarıyor mu?" diyorsunuz. Evet, işe yarıyor. Lütfen şüphe etmeyi bırakır mısınız? Sahiplenin.
 
Işığınızın parladığını kabul edin.
 
(duraklama)
 
Ve sonra bunun gezegene yayılmasına izin verin.
 
Gündemsiz.
 
Mücadele etmeksizin.
 
(duraklama)
 
Bilirsiniz, bu öze, kim olduğunuzun özüne indiğinizde ve sadece parlamasına izin verdiğinizde, bu çok güzel bir duygudur, çünkü buraya gerçekten yapmak için geldiğiniz şeyi yapıyorsunuzdur. Bu çok basittir. Bu konuda zihinsel olmanıza gerek yok.
 
(duraklama)
 
İşte o burada.
 
(duraklama)
 
Bu yaşamda doğmadan öncesini hatırlarsanız, buraya geri dönmeye hazırlanıyordunuz, hevesliydiniz - buraya geri dönmek için hevesliydiniz, yapacağınız şeyin ışığınızın parlamasına izin vermek olduğunu düşünüyordunuz. Tüm bunların nasıl olacağını ve neye benzeyeceğini bilmiyordunuz. Ama, kahretsin, bilinci getirmek için burada olacaktınız.
 
Birçoğunuz - heh! - zırhlarınızı giydiniz, kılıçlarınızı kuşandınız, miğferlerinizi taktınız, savaşa hazırdınız. Yol boyunca o kılıcı emekliye ayırma zamanının geldiğini anladınız. Şimdi, eski Başmelek Mikail'i severim, ama kılıçtan kurtulun, bilirsiniz. Ona gerçekten ihtiyaç yok. Buradaki bu ışık, hepimizin ışığı, kılıçtan çok çok daha güçlü. Buraya bunu yapmak için geldiniz.
 
Belki de çok çaba sarf edeceğinizi, karanlıkla savaşacağınızı tahmin ediyordunuz. Siz ve ışığınız; şimdi karanlığın iblisleri geliyor ve büyük, büyük bir meydan savaşı, büyük bir savaş yaşayacağız. Hayır, öyle değil. Sadece bunu yapıyorsunuz(Işığınızı yayıyorsunuz).
 
Bunu bir fincan kahve içerken, romlu kek yerken, her ne yapıyorsanız yapabilirsiniz. Küvette otururken.
 
(duraklama)
 
İşte bu kadar ve bu gezegeni değiştiriyor.
 
Bakın, sanırım bir tür güç, gök gürültüsü ve şimşek ya da - bugün neler olacağına dair - güneş patlamalarınız ve herhangi bir şey olacağına dair bir beklenti var. Pek olmaz. Arada bir, ama oldukça sessiz bir iş.
 
(duraklama)
 
Bu çok güzel.
 
Ve evet, gezegende çok fazla kargaşa var. Ama eğer sizin ve diğerlerinin yaptıkları olmasaydı, ışığınızın parlamasına izin vermeseydiniz, çok daha kötü olurdu. Şu anda gezegende bir tür yeniden ayarlama aşamasından geçiyoruz. Eski - (Adamus iç çeker) - eski savaşlar sona eriyor, eski kavgalar. Bazıları Dünya'dan çok önce devam ediyordu ve şimdi bir tür sona ulaşıyorlar. Bu kadar çok ışık varken devam edemezler.
 
Bir an için kendi ışığınızı hissedin.
 
Endişelerinize rağmen onun ne kadar saf olduğunu hissetmenizi istiyorum. Bunu hissetmek için bir dakikanızı ayırın.
 
( duraklama)
 
Dünyaya yayılan şey budur.
 
(duraklama)
 
Bir gündeminiz varsa ister kendinizin, ister insanlığın, bu gezegenin amaçları için hala savaşıyorsanız bunu yapamazsınız. Bu iş sevgiyle yapılır.
 
(duraklama)
 
Işığınızdaki sevgiyi hissetmek için bir dakikanızı ayırır mısınız?
 
(duraklama)
 
Şambra ile geçirdiğim zamanın en önemli olaylarından biri, geçenlerde Villa Ahmyo'da, Zarafette Kalmak olarak düşündükleri ya da başlık her ne ise onun için orada bir araya gelen  grupla birlikte olmaktı. Etkinlikten birkaç gün önce çok farklı şeyler hissetmeye başladılar. Bazıları gerçekten hastalandı ve bazıları da kendilerini keyifsiz, biraz karmakarışık hissettiler çünkü zarafette kalmak hakkında konuşmayacağımızı düşünmüşlerdi. Bu konuda zaten konuşmuştuk. Sevgiden bahsedecektik ve bahsettik de. Şeker kaplı terimlerle değil, ama içimizdeki sevgi ve bu gezegende sevginin değişen doğası.
 
(duraklama)
 
Ve burası gerçekten de sevgi gezegenidir. İlk kez burada deneyimlendi. Başka bir yerde değil. Marslılar, Pleiadesliler ya da Arkturuslular tarafından değil. Başmelekler tarafından bile değil. Ruh tarafından değil. İlk olarak burada insanlar aracılığıyla, sizin aracılığınızla deneyimlendi. Ve şimdi bu gezegende Sevgi 2.0 için, bir sonraki sürüme hazırız. Ama giden eski Sevgi 1.0'dan çok daha derin, çok daha temiz, çok daha gerçek bir şey.
 
Dolayısıyla, ışığınızı hissettiğinizde, gezegene yaydığınız bu şeyi, onun sevgisini hissedin.
 
(duraklama)
 
Ve bunu yaptığınızda, bunun daha önce deneyimlemiş olabileceğiniz sevgiden çok farklı olduğunu fark edebilirsiniz.
 
(duraklama)
 
Sevgi 2.0'ın farkı, yapışkan olmamasıdır. Muhtaç değil. Cinsel enerji virüsünün hiçbir unsurunu içermez. Başka hiç kimseden talepte bulunmaz. Koşullu değildir.
 
(duraklama)
 
Parlattığınız şey bu. Bu kimilerinin boyunu aşacak. Bunu anlamayacaklar. Gerçekten farkında bile olmayacaklar. Bu çok farklı bir şey.
 
(duraklama)
 
Hm. Sevgi 2.0, aslında biraz zorlayıcı. Hiçbir şeye bağlı değildir.
 
İnsanlar sevgiye bağlılıkla sahip olmaya alışkındır, bu yüzden onu yakalamak ve ona tutunmak istediğinizde, belirli şeyleri yapmaya çalıştığınızda neredeyse yakalanması zor hissedeceksiniz, ama o böyle değildir. Tutunmaz. Ama yine de içinde öyle bir güzellik vardır ki, çünkü o özgürdür. Özgürlüktür.
 
Parlattığınız şey budur.
 
(duraklama)
 
İçinde yeni bir tür sevgi barındıran bir ışık. Ne kadar kolay olduğunu görüyor musunuz?
 
(duraklama)
 
Hayır, tüm Şambra'yı bu şekilde bir araya getirmek pek sık yaptığım bir şey değil.
 
(duraklama)
 
Cauldre bana "Neden?" diye soruyor. Aslında oldukça basit, çünkü şu anda yaptığınız şeyi yapmak için bir gruba ya da birilerinin bir grubu bir araya getirmesine ihtiyacınız olduğunu düşünmenizi istemiyorum. Dünyanın dört bir yanından bir araya gelmemiz ve hatta bununla ilgili bir amacımız olması gerektiğini düşünmenizi istemiyorum. Hayır, bunu her gün ya da her hafta kendi başınıza yapmanızı istiyorum, gerçekten önemli değil, ama egemen bir varlık olarak kendi başınıza.
 
(duraklama)
 
Dünya'da olup bitenler tüm yaratılış için çok önemlidir. İnsanların Dünyanın geri kalmış bir yer olduğundan bahsettiklerini duyduğumda çok ama çok üzülüyorum – muhteşem bilgelikleriyle büyük uzaylılar; bilirsiniz, onlara hayranlık duyuyor olmalısınız. Hayır. İşte bu. Tam burada gerçekleşiyor.
 
Egemen varlıklar haline geliyorsunuz. Sevgiyi en sonunda tüm yaratılışa yayılacak olan yeni bir seviyeye yükseltiyorsunuz.
 
(duraklama)
 
Bizler, Kırmızı Konsey'dekiler, izliyor ve gözlemliyoruz. Müdahale etmiyoruz- ya da nadiren müdahale ediyoruz - ama izliyor, gözlemliyor ve neler olduğunu size rapor ediyoruz.
 
Yılın başından beri ışığınızın nasıl değiştiğini izledik. Kendi ışığınızın. Arada bir bu ışığı bilinçli olarak yaymayı unuttuğunuzu biliyorum. Sorun değil. Hâlâ orada.
 
Onu bilinçli olarak yaymak, bir park bankında oturmak ya da arabayla gezintiye çıkmak ve ışığınızın parlamasına izin vermek, bu sizin için iyidir. Size hatırlatır. Ama şu anda ışığınız daima parlıyor.
 
(duraklama)
 
Bu güzel dingin anda farkında olmanızı istediğim şey, sizden gelen sevginin sizin üzerinizde de parlıyor olmasıdır. Evet, önce sizin üzerinizde parlıyor.
 
(duraklama)
 
Tüm ışık, başka her şeyden önce, başka bir yere gitmeden önce yaratıcısının üzerinde parlar.
 
Ve Sevgi 2.0, bırakın şimdi sizin üzerinizde parlasın. Bunu yapmayı unutuyorsunuz. Bilirsiniz, onun sizin üzerinizde parladığını gerçekten kabul etmeyi unutuyorsunuz.
 
(duraklama)
 
Kendini sevmek, bu zor bir şey, gerçekten zor bir şey. Ama bırakın üzerinizde parlasın.
 
(duraklama)
 
Yani, cidden. Heh! Hemen şimdi. Tüm yaratılışa yaydığınız bu ışık, bırakın üzerinizde parlasın.
 
(duraklama)
 
Bağlılıkları yok. Sevgi 1.0 gibi davranmayacak. Çok daha temiz olacak.
 
Bu yeni sevgi size yollarınızı değiştirmeniz, kendinizi geliştirmeniz, sevgisine layık olmanız gerektiğini söylemeyecektir. Bunu yapmayacak. O her zaman oradadır. Ama yine de onu kontrol etmeye, sınırlamaya, aşırı yönetmeye ya da bunlardan herhangi birini yapmaya çalışırsanız, bu sadece geçici, kısacık bir duygu olacaktır. Gitmiş gibi görünecektir.
 
O da tıpkı sizin gibi özgür olmak istiyor.
 
Gelin dünyanın dört bir yanındaki Şambralarla birlikte derin bir nefes alalım ve bu ışığın yeni sevginizle dolu olarak gezegene yayılmasına izin verelim.
 
Ve bu sevgiyi, bu ışığın sizden aktığını hissettikçe, sizi doldurmasına izin verin. Her parçanızda parlamasına izin verin.
 
(duraklama)
 
Tek birinizin bile bir daha asla ama asla kendi sevginize layık olmadığınızı hissetmesini istemiyorum.
 
(duraklama)
 
Derin bir nefes alalım. Güzel, derin bir nefes.
 
Çok basit. Işığınızı parlatmak ve hayatın tadını çıkarmak için buradasınız.
 
(müzik biter)
 
Ama... (birkaç kıkırdama) işte burada bir sorunla karşılaşıyoruz (Adamus kıkırdar). Genel olarak, Şambra ışığı parlatma konusunda oldukça iyidir. Ve yine, bunu yapmayı unuttuğunuzu düşünürsünüz ve "Tanrım, iki haftadır ya da bir aydır yapmadım" ya da her neyse dersiniz. Bunu her zaman yapıyorsunuz. Her zaman yapıyorsunuz. Bu gezegende fiziksel bedende yaşadığınız sürece, bunu yapıyorsunuz.
 
Sorun hayatınızdan keyif almakla ilgili bu ikinci kısım. Görünüşe göre bu kısmı kaçırıyoruz. "Oh ve ben sadece keyif alacağım" kısmını kaçırıyoruz.

 

 
Adamus'un Meydan Okumasına Yeniden Bakış
 
Şimdi, hatırlarsanız, neydi, bu yaz Şaudlar'dan birinde, mücadele etmek, işleri zorlaştırmak, nedenlerle savaşmak ve geri kalan her şey hakkında küçük bir konuşma yapmıştık ve ben bir meydan okuma ortaya koymuştum. Yıl sonunda bu konuyu tekrar ele alacağımızı söyledim: Savaşları ve kavgaları aşabilir misiniz? Kendi içinizde savaşmayı bırakabilir misiniz? Bu seni nereye götürüyor? Hiçbir yere. Hayatla, diğer insanlarla, ailelerinizle- muhtemelen hayır - ama diğer insanlarla olan savaşları durdurabilir misiniz?
 
Öyleyse bugün bunu ele alalım. Linda, mikrofonu al lütfen ve ben de mücadeleci poster çocuğumuz Tad ile başlayacağım.
 
Tad, ne zamandan beri- Haziran mıydı, Temmuz muydu? Evet, evet, lütfen. Demek boksördün.
 
TAD: (Simon & Garfunkel şarkısı The Boxer'ı söyleyerek) Ben sadece bir boksördüm...
 
ADAMUS: Evet, o şarkıyı senin için yazdılar. Evet (bazı kıkırdamalar ve melodiyi mırıldanmaya devam eder). Söylemene gerek yok, lütfen (Adamus kıkırdar). Yani, bir boksördün ve bilirsin, daha fazla boks yapabilmek için bir iş kurmuştun. Bu senin yeni boks ringindi. Hm? Evet.
 
TAD: Evet.
 
ADAMUS: Ve ben sana görev verdim ve sen de yeterince işbirliği yaptın. Eldivenlerini bir sonraki Şaud'a getirdin. Onları teslim ettin. Ama gerçekten teslim ettin mi?
 
TAD: Evet, teslim ettim.
 
ADAMUS: Güzel.
 
TAD: Evet, verdim.
 
ADAMUS: Tamam. Şimdi Gary'ye gitmeliyim. Teslim etti mi?
 
GARY: Kesinlikle. Evet.
 
ADAMUS: Evet. Eğer bundan başka bir şey söyleseydin kıçına tekmeyi basardı (kahkahalar). Hayır. Sana zor anlar yaşatıyorum ama- oh, mikrofonu bir dakikalığına ona verir misin? Sana geri döneceğiz.
 
TAD: Elbette.
 
ADAMUS: Ama nasıl yaptı? Tüm bunlarla ilgili ne gözlemledin?
 
GARY: Olanlara karşı mücadele etmedi.
 
ADAMUS: Doğru.
 
GARY: Olmasına izin verdi ve bir sonraki şeye geçti.
 
ADAMUS: Ama eğer savaşmazsanız, özellikle de yeni başladığınız bir işte - bilirsiniz, tüm baskı ve dinamikler, para, üretim, pazarlama ve diğer her şey var - eğer savaşmazsanız, sizi ele geçirecektir, değil mi?
 
GARY: Şart değil.
 
ADAMUS: Oh, gerçekten mi?
 
GARY: Size gelmesine izin verirsiniz.
 
ADAMUS: Vay canına, ne kavram ama. Sanırım bunu daha önce duymuştum (Adamus kıkırdar).
 
GARY: Evet. Evet.
 
ADAMUS: Evet. Peki, Tad'de kişisel olarak ne gibi değişiklikler gördün?
 
GARY: Daha rahat, etrafta olup biten her şeye daha açık.
 
ADAMUS: Etrafında olmak daha mı kolay?
 
GARY: Kesinlikle, evet (kıkırdarlar). Evet.
 
ADAMUS: Güzel. Peki şimdi, şirket nasıl gidiyor?
 
GARY: İyi sayılır. Yolunda gidiyor. Çoğu insanın istediği hızda olmasa da kendi doğal hızında ilerliyor.
 
ADAMUS: Çünkü, bilirsiniz, bunların hiçbiri gerçekten şirket ya da ürünle ilgili değil.
 
GARY: Doğru.
 
ADAMUS: Gerçekten değil. Ve bilirsiniz, odak noktası, beklenti, "Tamam, eğer iyi bir yaratıcı olursam, şirket gelecek yıl borsada olacak" gibi bir şey. Şirket, tabiri caizse, fasulyelerle ilgili değildi. Bununla ilgili değildi. Deneyimle ilgiliydi. Şimdi, eğer şirket iyi giderse, harika. Ama belki de yolunda gitmez. Belki dikkatinizi dağıtır. Ama mesele savaşı nasıl durduracağınızla ilgiliydi. Şeylerin size gelmesine nasıl izin verirsiniz?
 
GARY: Evet. Sadece içinizdeki tutkuya kendinizi açarsınız ve onun gelmesine izin verirsiniz.
 
ADAMUS: Evet, kesinlikle. Güzel.
 
GARY: Evet.
 
ADAMUS: Yani... (Tad bir şey söylemek ister) sana birazdan geleceğiz, elbette (Adamus kıkırdar). Yani, hayat biraz daha mı kolay oldu?
 
GARY: Evet.
 
ADAMUS: Ve bazı zorlu deneyimler ortaya çıktığında bile, ki çıkacaktır, çünkü siz hala burada bedenlenmiş durumdasınız, hala bir nevi kitle bilinci çorbası içindesiniz, sorunlarla karşılaşacaksınız. Ama onlarla savaşmak yerine, sadece içinizden geçip gitmelerine izin verirsiniz.
 
GARY: Evet. Ve göreceksiniz ...
 
ADAMUS: Güzel. Daha mutlu musun?
 
GARY: Evet. Sorduğun için teşekkürler. Evet (kıkırdarlar).
 
ADAMUS: Güzel. Bir süredir senin için endişeleniyordum (Adamus kıkırdar).
 
GARY: Evet, ben de! Teşekkürler.
 
ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim ve mikrofonu Tad'e geri veriyorum. Peki, Tad, ne fark ettin - eldivenleri asmak ve onları geri almaya çalışmamak zor muydu?
 
TAD: Heyecan vericiydi. Hayır, zor değildi. Rahatlamıştım.
 
ADAMUS: Tamam.
 
TAD: Sanki - oh! - "Bitti. Sona erdi."
 
ADAMUS: Doğru. Doğru.
 
TAD: Ve söylemek istediğim şey, eğer istersen, bunun değiştiği. Bunun yerine - eskiden duygularımla yönetiyor ya da motive oluyordum.
 
ADAMUS: Gerçekten mi?
 
TAD: Yani, evet! "Oh, bunu yapmalıyım! Mecburum...!" (Adamus surat yaparken bazı kıkırdamalar) Kapa çeneni. Benimle dalga mı geçiyor?
 
ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır! Hayır!
 
TAD: Tamam (Adamus kıkırdar). Ve bu değişti- neydi o kelime – algılamaya dönüştü.
 
ADAMUS: Evet.
 
TAD: Duygu yerine - sanırım en iyi kelime bu - algılama oldu.
 
ADAMUS: Hissetme. Hissetme ve algılama, daha ziyade ...
 
TAD: Hissetme ve algılama.
 
ADAMUS: ... duygusal, ani tepkiler.
 
TAD: Ve "Vay canına!" oldu.
 
ADAMUS: Evet.
 
TAD: Evet. Yani, bazı boktan şeyler oldu. "Tamam, peki..." diyorum.
 
ADAMUS: Ne büyük olay.
 
TAD: Evet, ne büyük olay.
 
ADAMUS: Evet, ne büyük olay.
 
TAD: Kesinlikle.
 
ADAMUS: Yani, insan bundan gerçekten hoşlanmıyor ama önemli değil. Bilirsiniz, bu sadece dönüştürülecek, değişmesine izin verilecek bir şey daha. Ve, bilirsiniz, cidden, sonuçta bu şirketin başarılı olup olmamasıyla ilgili değil. Ve bunu fark ettiğinizde, o zaman başarılı olur, çünkü şirketin başarısı hakkında endişelenmezsiniz. Buna odaklanmıyorsunuz. Önemli olan bu tür şeylerden geçme deneyimidir ve bunlar aslında güzel olabilir.
 
TAD: Ve değişen de bu oldu. Temmuz ayında benimle konuştuğunuzda, "Olamaz! Bu olmayacak mı? Yani, Tad'in babasının (şirketi) - ne yapacağız?! Adamus, kes şunu!" demiştim.
 
ADAMUS: (kıkırdar) Doğru!
 
TAD: Bu tam olarak senin söylediğin şey. Yani, bu ...
 
ADAMUS: Sadece fasulye, bilirsin. Yani ...
 
TAD: Sadece fasulye, adamım!
 
ADAMUS: Evet. Evet.
 
 
TAD: Parçalanmış veya bütün. İşte buradalar (bazı kıkırdamalar).
 
ADAMUS: Kesinlikle (Adamus kıkırdar).
 
TAD: Evet.
 
ADAMUS: Kesinlikle.
 
TAD: Ah, ha!
 
ADAMUS: Ama, bilirsin, büyük resme bakmaya başlarsan, bu seni pek çok insana yaklaştırdı, kendi yaratıcı duygunun ve Benliğinin derinliklerine götürdü ve pek çok ıvır zıvırı dışarı atmak ve kendi içinde daha bütünsel bir yere gelmek zorunda kaldın. Ve bunda muazzam, muazzam bir değer var. Ve sonra, her şeyi bir kenara bıraktığında, birdenbire şirketin başarılı olması için çalışmak zorunda olmadığını fark edersin ve daha önce yaptığın şey buydu. Bunun için çalışıyordun. Çalışmana gerek yok. Sadece orada.
 
TAD: Sadece- evet.
 
ADAMUS: Ve yine, hepiniz için, insani beklentiniz şu, biliyorsunuz, "Biz Üstadız, her şey yolunda gider", ancak yine de insan bakış açısından nasıl çalışması gerektiğine dair bir beklentisi olan insan unsuru var. Ama bu şeyin içinde pek çok başka armağan var. Ve sonra o işe yarıyor ve sonra bir gün bundan yoruluyorsunuz ve onu satıp milyonlar kazanıyorsunuz ve "Bu eğlenceliydi" diyorsunuz. Evet.
 
TAD: Plan bu. Ama plan işe yaramazsa, sorun değil.
 
ADAMUS: Plan işliyor ve plan her zaman eski insan beklentisinin olmasını istediği gibi olmaz. Piyasaya çıkıp milyonlar kazanmak, popüler talk show'larda röportajlar yapmak ve geri kalan her şeyi yapmak istersiniz. Bu yüzden burada değilsiniz.
 
TAD: Doğru.
 
ADAMUS: Başka sebeplerden dolayı buradasın. Güzel.
 
TAD: Ve gülümsüyorum.
 
ADAMUS: Gülümsüyorsun, evet.
 
TAD: Ben sadece ...
 
ADAMUS: Evet, kesinlikle.
 
TAD: Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Çok teşekkür ederim (izleyiciler alkışlar). Teşekkür ederim.
 
Pekâlâ, tüm bu savaşma ve kavga etme meselesinden bahsediyoruz ve ben size bunu aşmanız için meydan okudum. Yani, gerçekten aşın bunu. Savaş diye bir şey kalmadı. Aydınlık ve karanlığın savaşı bile yok. Belki bazılarınız bu konuda depresyona girmiştir çünkü siz savaşçısınız, anlıyor musunuz? Ve bir savaşçı için artık savaş olmadığını duymak biraz zor. Ama yok. Şu anda gezegende olup bitenlerle savaşmıyoruz bile. Işığın parlamasına izin veriyoruz. Bir Üstat, bir yaratıcı olmak bir savaşçı olmaktan çok daha iyidir. Bir savaşçı sadece bir tarafı tutar. Yaratıcı gerçek Üstat ise her şeyin farkına varır.
 
Seyircilerimize dönelim. Işıkları açın lütfen. Konudan sapmak ve Vince'le konuşmak istiyorum. Vince, nasılsın?
 
VINCE: İyiyim.
 
ADAMUS: Linda mikrofonu sana verecek.
 
LINDA: Buyurun efendim.
 
ADAMUS: Ölüm çok zorlayıcı bir şey.
 
VINCE: Öyle.
 
ADAMUS: Ve ne zaman size yakın biri ölse, bu aynı zamanda kendi ölümsüzlüğünüzü ya da ölümlülüğünüzü de gündeme getirir (Vince kıkırdar). Ölümsüzlük, evet. Peki Caroline ile konuştun mu?
 
VINCE: Oh, onunla çok konuşuyorum.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel. Ee?
 
VINCE: (duraklar) Dinlediğini varsayıyorum.
 
ADAMUS: (kıkırdar) Hiç dinledi mi?
 
VINCE: Evet.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel. Onun varlığını hissedebiliyor musun?
 
VINCE: Ara sıra.
 
ADAMUS: Hayır, şu anda demek istiyorum.
 
VINCE: Hayır.
 
ADAMUS: Hayır.
 
VINCE: Hayır.
 
ADAMUS: Agh! Pekâlâ. Biraz müzik aç, Peter, lütfen. O burada. Evet. Ve bu yüzden, düşünme, tamam mı? Biraz müzik. O burada her zamanki gibi sandalyesinde oturuyor.
 
(müzik başlar)
 
... hemen yanında oturuyor. Ve o iyi durumda.
 
VINCE: Oh, bunu biliyorum.
 
ADAMUS: O iyi. Aslında sana acıyor (bazı kahkahalar). Hayır, onun geçişi gerçekten kolay oldu ve geldiğinden beri onunla pek çok güzel sohbetim oldu - bu arada o bir Yükselmiş Üstat. Hepsi o noktaya ulaşamıyor ama o hemen buraya geldi. Bu onun için kolay oldu çünkü ölümden korkmuyordu. Fiziksel bedeni bıraktığı için çok rahatlamıştı. Bu onun için uzun, çok uzun zamandır bir zorluktu.
 
VINCE: Evet.
 
ADAMUS: Ve buradayken onu Gerçekleştiriminden alıkoyan tek şeyin bu olduğunu hissetti. Sadece fiziksel rahatsızlıklar. Ve gittiğinde artık hiçbir ıvır zıvırı kalmamıştı. Tüm bunlardan kurtulmuştu. Ne dediğini duyabiliyor musun, hissedebiliyor musun?
 
(hafif bir duraklama)
 
Çok fazla düşünüyorsun, Vince (Vince kıkırdar). Bu kalpten geliyor. Az önce Aşk 2.0 hakkında konuşuyorduk ya? Bir an için bunu hisset. Kelimeler bekleme.
 
(duraklama)
 
VINCE: Her şey yoluna girecek.
 
ADAMUS: Her şey yoluna girecek. Evet. Evet.
 
Eğilip yüzünün yan tarafına bir öpücük kondurduğu zamanları hatırlıyor musun? Şimdi yaptığı da bu ve "Vince, sadece izin ver." diyor. Ve gerçekten izin vermeni istediği şey, çoğunuzun zorlandığı bir şey, sadece kendini sevmek.
 
Ve bunu yaptığında, onunla gerçekten bağlantı kurabileceğini söylüyor. Onu düşünmek yerine gerçekten bağlantı kurabilir, kokusunu alabilir ve etrafında onu hissedebileceğini söylüyor. Diyor ki, "Vince, kendini sev." Güzel. Ve tüm Şaudumuz boyunca burada olacak ve ne zaman bağlanmak istersen. Evet, ne zaman istersen.
 
Güzel. Tamam, devam edelim. Teşekkürler.
 
(müzik biter)
 
Devam edelim. Tamam. Ne hakkında konuşuyoruz? Savaşlar. Oh, David! Oh, David (birkaç kıkırdama). Yani, meydan okuma ortaya çıktı. Bunu yaptığımızı hatırladın mı? Çünkü Cauldre hatırlamadı.
 
DAVID: Hayır.
 
ADAMUS: Hayır. Tamam (kıkırdarlar). Ve buna rağmen, son altı ay içinde bazı büyük eski savaşları bıraktığını görüyorum. Bunun ne olduğunu paylaşmak ister misin? (David duraklar) Hayır. Tamam (Adamus kıkırdar).
 
(hafif bir duraklama)
 
DAVID: Um ...
 
ADAMUS: Sende farklı bir şeyler var.
 
DAVID: (duraklar) Şey, daha fazla izin.
 
ADAMUS: Evet. Evet. Ama sen bir şeyle savaşıyordun David.
 
DAVID: Oh, kendimle.
 
ADAMUS: Evet. Bu senin- orada olan bazı suçluluk duygularındı.
 
DAVID: Evet.
 
ADAMUS: Ve sonunda yoruldun. Yani, sonunda savaştan vazgeçtin. Ve bence bazen hayatınızdaki bazı eski hayaletlerle savaşmayı bırakırsanız, savaşmayı bırakırsanız, sizi ele geçirecekleri gibi bir his var. Sizi tüketeceklerdir. Bu yüzden savaşmaya devam edersiniz. Ve sonra bir gün çok bitkin olduğunuzu fark edersiniz. Çok yorgunsunuz. Hiçbir şeyiniz kalmamıştır. Cephaneniz yok, içinizde savaşacak bir şey kalmamış ve "Her neyse." diyorsunuz. Ve birden savaştığınız, uzak tutmaya çalıştığınız o hayaletin ortadan kaybolduğunu fark edersiniz.
 
DAVID: Hm.
 
ADAMUS: Bu zor bir şey. Gerçekten zor bir şey. Orada eski bir suçluluk duygusu var. Ama birdenbire "Bunca zamandır neyle savaşıyormuşum?" diyorsunuz. Ve sonra gerçekten içine girmek isterseniz ve Üstadın bilgeliğini gerçekten hissederseniz, "Kahretsin, bunu sadece eğlenmek için yapıyordum. Hastalıklı, çarpık bir eğlence ama sadece yapıyordum. Orada gerçekten hiç hayalet yoktu. Gerçekten savaşacak bir şey yoktu. Lanet olasıca bir yaratıcıyım ve bir şeylerden öyle sıkıldım ki, gerçekten inanana ve orada kendi içimde savaşmam ve uzak tutmam gereken bir iblis olduğunu düşünene kadar bu saçmalıkları üst üste yığmaya devam ettim. Hiç de öyle değildi." İşte gerçek bilgelik de burada yatıyor: "Bunu kendime yapacak bir şey vermek için yarattım." Ama bence ileride daha iyi şekillerde yaratabiliriz.
 
DAVID: Evet!
 
ADAMUS: Evet. Güzel. Hayatında, diyelim ki Cennetin Haçından itibaren, yaşadığın en büyük değişikliklerin neler olduğunu söyleyebilir misin?
 
DAVID: (duraklar) Daha fazla gülme, daha fazla mizah.
 
ADAMUS: Evet, rahatlık.
 
DAVID: Daha fazla rahatlık.
 
ADAMUS: Huzur.
 
DAVID: Evet. Evet.
 
ADAMUS: Evet. Yani, bilirsiniz, ciddi olmak, sanırım, arada bir iyidir. Ben ciddiyetsiz olun demiyorum ama sonuçta her şeyin büyük ve harika bir oyun olduğunu fark ediyorsunuz. Evet. Teşekkürler David.
 
DAVID: Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Ve yeleği beğendim.
 
DAVID: Oh, çok teşekkür ederim (kıkırdar).
 
ADAMUS: Hayır, hayatınızdaki bu koşulları ve hayatınızdaki bu zorlukları- bunları siz kuruyorsunuz, başka kimse yapmıyor - size oynayacak bir şeyler vermek için kurduğunuzu fark ediyorsunuz. Ve şimdi, eğer bunu beş yıl önce Şambra'ya söyleseydim, beni şehirden kovarlardı, "Hayır, bunlar gerçek sorunlar! Ve sen anlamıyorsun." derlerdi. Eh, bazılarınız hala bunu söylüyor. Ama büyük çoğunluğunuz ise şöyle diyor: " Doğru. Bunu ne için yarattım, oynayabileyim diye mi? Savaşabileyim diye mi? Ve kendi yarattığım şeyin içine çekildim. Buna gerçekten inandım. Bolluktan yoksun olduğuma gerçekten inandım. Tüm bu sorunları yaşadığıma gerçekten inandım." Ve bunun sadece büyük bir oyun olduğunu fark etmeye başlarsınız. İşte o zaman şunu da fark etmeye başlarsınız: "Ben bir Üstadım. Tüm bunları yaptım ve üstesinden geldim. Kendime geri döndüm. Ben lanet olsun ki bir Üstadım ama bunu bir daha asla bu şekilde yapmayacağım." (Birkaç kıkırdama)
 
Alice. Evet. Selam, Alice.
 
ALICE: Merhaba. İyi günler.
 
ADAMUS: Pekâlâ, savaşlar?
 
ALICE: Önceden savaşmadığımı söylerdim ama geçenlerde fark ettim ki...
 
ADAMUS: Bunu gerçekten söyleyebilir miydin? Tanrı'nın ve herkesin önünde? Savaştığın şeyi? (Bazı kıkırdamalar)
 
ALICE: Sqchh! (kıkırdarlar) Aslında, ben bir şekilde, evet, son birkaç ay içinde savaşımı buldum.
 
ADAMUS: Öyle mi?
 
ALICE: Sağlık, kilo, bunun gibi şeylerdi ve şu noktaya geldim- Julie size bunu anlatacaktır - bir gün şöyle oldum, oh, sadece sıkılmıştım. Tıpkı senin söylediğin gibi. Evet, ben de öyle oldum. Sıkılmıştım! Bu yüzden kendime bu şeyleri verdim.
 
ADAMUS: Sıkıldın. Ve savaşırken, bilirsin, sıkıldığını söyleyebilirsin ya da sadece bunun garip yaratıcılığını seversin. Ve sonra mücadele edersin- diyelim ki kilo ile mücadele ediyorsun. Ne yaparsın? Kilo alırsın, çünkü bu sana savaşacak bir şey verir (kıkırdar), anlıyor musun? Çünkü aksi takdirde savaşacak bir şeyin olmazdı.
 
ALICE: Evet.
 
ADAMUS: Ya da zihninde bu garip senaryoları kuruyorsun ve sabah uyanıp savaşacak ve seni meşgul edecek bir şeyler olsun istiyorsun. Kahretsin, bu- bilirsiniz, gezegende olmanın en zor yanı yaratıcı olmanız diyebilirim ve buraya geliyorsunuz ama burası da yaratıcılıktan çok uzak. Yani, bu boku uyduruyorsunuz, anlıyor musunuz?
 
ALICE: Evet, kesinlikle (bazı kıkırdamalar).
 
ADAMUS: "Bana yapacak bir şey verin! Delireceğim. Bir alkoliğe dönüşeceğim. Bütün bu garip şeyleri yapacağım," çünkü burası çok sınırlı. Bilirsiniz, gerçekten sevimsiz kötü bir oyun alanı gibi (daha fazla kıkırdama). Evet.
 
ALICE: Kesinlikle.
 
ADAMUS: Peki bunun dışında değişiklikler, savaşlar?
 
ALICE: Um, um ... şey, yani. Evet, PG. (ÇN: Parental Guıdance; ebeveyn rehberliğinin kısaltması. Ebeveynlerin küçük çocuklar için uygun görmeyebileceği hafif cinsellik ve şiddet içeren bir filmi ifade eder. Film PG. 10 yaş altı uygun değildir). PG-10.
 
ADAMUS: Sorun değil.
 
ALICE: Ben her zaman daha fazla seks yapardım. Yani, şöyleydim; oh, bunu nasıl yapabilirim? Ama bir ilişkim var, yani.
 
ADAMUS: Doğru, doğru.
 
ALICE: (mırıldanarak) Biliyorsun ...
 
ADAMUS: Evet.
 
ALICE: Bırakayım da sen anla. 10 yaş altına uygun değildir (gülüyorlar). Herhangi bir savaş düşünmeye çalışıyorum. En büyüğü sağlık ve kiloydu ve ...
 
ADAMUS: Peki ya- senin için büyük olan - kimlik?
 
ALICE: Hayır.
 
ADAMUS: Hayır mı?
 
ALICE: Hayır.
 
ADAMUS: Gerçekten mi?
 
ALICE: Şişman bir insan olmak ile şişman bir insan olmamak arasında mücadele ediyor muyum?
 
ADAMUS: Şey, bu bir kimlik.
 
ALICE: Evet, tamam.
 
ADAMUS: Yani, evet.
 
ALICE: Evet, evet.
 
ADAMUS: Ve bilirsin, kendini nasıl değerlendirdiğin, kendini nasıl tanımladığındır.
 
ALICE: Seks olayına geri döneceğim.
 
ADAMUS: Elbette! (Adamus kıkırdar) Elbette.
 
ALICE: Çünkü öyle! Bu benim kimliğimin büyük bir parçası.
 
ADAMUS: Elbette.
 
ALICE: Yıllar geçtikçe - yaşlandığımı söylemek istemiyorum, çünkü öyle değil. Bu sadece kronolojik.
 
ADAMUS: Doğru.
 
ALICE: Bir ilişkide sadece daha az seks yaparsınız, değil mi? Hala oluyor, ama bu benim kimliğimin bir parçasıydı, Casanova gibi bir şey.
 
ADAMUS: Evet.
 
ALICE: Bilirsin işte, hey!
 
ADAMUS: Oh, bunu söylerken beni işaret et tabii ki (Adamus kıkırdar).
 
ALICE: Evet! Bilirsin işte, hey!
 
ADAMUS: Evet.
 
ALICE: Değil mi? Ve bu da bir şeydi- ben aslında hala o şeyin içindeyim ...
 
ADAMUS: Neden- sormak zorundayım ve burada R’ye (ÇN: Revers; geri) gideceğiz- seks senin için neden önemliydi?
 
ALICE: Harika hissettiriyor.
 
ADAMUS: Güzel.
 
ALICE: Gerçekten, bu dünyanın dışında gittiğim bir yer var. Sıkıcı değil, öyle söyleyeyim.
 
ADAMUS: Doğru, doğru. Hayır, sıkıcı değil. Aynen öyle. Yani, işte tam da bu yüzden. Çok duyumsal. Çok- ve biz yakında Üstadın Sevgisi hakkında Bulut Sınıfı yapacağız ama seks hakkında konuşacağız.
 
ALICE: Hoş.
 
ADAMUS: Ve öyle. O yeni bir yere doğru gidiyor. Ama bu sadece dram ya da doğası gereği güzel olan bir tür enerji patlaması elde etmek için değil. Ama aynı zamanda, tıpkı aşk gibi, o da bozulabilir, saptırılabilir ve çarpıtılabilir.
 
ALICE: Mm hmm.
 
ADAMUS: Ama, evet, sizi kendinizle tekrar temasa geçirir. Evet.
 
ALICE: Evet, bu oldukça havalı.
 
ADAMUS: Evet. Bir ortağa ihtiyacın var mı? Şimdi X'e (ÇN: X değişimin ya da geçişin sembolü) gidiyoruz (kıkırdar).
 
ALICE: Her zaman kendim varım.
 
ADAMUS: Doğru, doğru.
 
ALICE: Yani, aynen öyle.
 
ADAMUS: Evet. Ve bunda utanılacak bir şey olmamalı.
 
ALICE: Hayır.
 
ADAMUS: Yani, olsa da olmasa da güzel.
 
ALICE: Mm hmm.
 
ADAMUS: Kesinlikle. Ve bu da o şeylerden biri, biz bu utancın ötesine geçeceğiz. Kilise bunu çok öğretti.
 
ALICE: Oh, evet.
 
ADAMUS: Öğretmenlere bakın (yüzünü buruşturur, bazıları kıkırdar). Bunda yanlış bir şey var.
 
ALICE: Onların öğretmeni ben değildim (kıkırdar).
 
ADAMUS: Doğru, doğru. Güzel. Çok teşekkür ederim. Linda, yenilerden birkaç tane.
 
LINDA: Birkaç tane yeni.
 
ADAMUS: Evet. İşte Linda. Ohh, o gidiyor ...
 
LINDA: Mikrofon buraya gelecek.
 
ADAMUS: Selamlar.
 
SARAH: Merhaba.
 
ADAMUS: Evet. Devam et ve derin bir nefes al (derin bir nefes alır). Evet, evet. Yok - kimse izlemiyor. Sadece sen ve ben, bilirsin, hepsi bu. Peki, senin savaşların nasıldı?
 
SARAH: Şey, heh, çoğunlukla kendini sevmek.
 
ADAMUS: Kendini sevmek. Bu zor bir şey. Bu arada, bu en zoru. Demek istediğim, eğer diğer şeylerin ötesindeyseniz ve sadece kendinizi seviyorsanız, tam da olmanız gereken yerdesiniz. Bunda ne sorun var?
 
SARAH: (duraklar ve başını sallar) Sadece yeterince iyi olmadığımı biliyorum.
 
ADAMUS: Evet. Bu da nereden çıktı? Yeterince iyi olmadığın, her neyse, her neyse, boşluğu doldur. Bu nereden geliyor?
 
SARAH: DNA'mdan.
 
ADAMUS: Evet. Evet, DNA'n. Orada. O, hayatınızın erken dönemlerinde etrafınızda olan insanlarda. Ve lütfen bunu demek istediğim şekilde anlayın, ama bu size gerçekten çok iyi geldi. Yani kötüydü ama size iyi geldi çünkü bunu kabul etmediniz. Bilirsiniz, "Sen buna layık değildin, başkası daha iyi, nasıl olur da daha fazlası olamazsın" gibi şeyler size dayatıldı ama siz gerçekten "Hayır, oraya gitmeyeceğim. Bunun içine çekilmeyeceğim." dediniz. Ama yine de bununla mücadele ediyorsunuz. Evet, öyle. Peki, artık bunu yapmamaya hazır mısın?
 
SARAH: Oh, artık bunu yapmıyorum.
 
ADAMUS: Tamam. Hiç yapmıyorsun.
 
SARAH: Hayır.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel. Tamam. Bu ne zaman bitti?
 
SARAH: Sanırım Cennet’in Haçı’ndan hemen sonra.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel.
 
SARAH: Evet.
 
ADAMUS: Şu anda mücadele ettiğin bir şey var mı?
 
SARAH: Hayır.
 
ADAMUS: Güzel.
 
SARAH: Yok.
 
ADAMUS: Harika. Çok teşekkür ederim.
 
SARAH: Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Tamam. Linda, bir tane daha. Uh oh!
 
TAMARA: Evet (Adamus kıkırdar). Ben de seni seviyorum.
 
ADAMUS: Selamlar.
 
TAMARA: Merhaba.
 
ADAMUS: Şu anda mücadele ettiğin ya da bıraktığın bir şey var mı? Eskiden ne yapıyordun ...
 
TAMARA: Her şeyi bıraktım.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel.
 
TAMARA: Hiç savaşım kalmadı.
 
ADAMUS: Savaş kalmadı.
 
TAMARA: Hayır.
 
ADAMUS: Diğer insanlar?
 
TAMARA: Bazen.
 
ADAMUS: Bazen (kahkahalar). Bu her zaman zor bir sorudur, diğer insanlar. Onlarla nasıl gidiyor?
 
TAMARA: (iç çeker) Çocuklarım.
 
ADAMUS: Çocukların. Evet. Kaç çocuğun var?
 
TAMARA: On bir.
 
ADAMUS: On bir.
 
TAMARA: Evet! (Seyirciler "Woo!" der). Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Evet, bu çok fazla (ıslıklar, tezahüratlar ve alkışlar). Yani, orada birtakım sorunlar olacağını hemen hemen tahmin edersin.
 
TAMARA: En yaşlı iki kişiyle.
 
ADAMUS: En yaşlı iki kişi.
 
TAMARA: Evet.
 
ADAMUS: En büyükleri kaç yaşında?
 
TAMARA: Sanırım 31 ve 32.
 
ADAMUS: Otuz bir, 32. Evet.
 
TAMARA: Evet. Beni pek sevmiyorlar.
 
ADAMUS: Senden hoşlanmıyorlar mı?
 
TAMARA: Hayır.
 
ADAMUS: Neden? Ah. Şey, yani ...
 
TAMARA: Benim kötü bir anne olduğumu düşünüyorlar.
 
ADAMUS: Senin kötü bir anne olduğunu düşünüyorlar.
 
TAMARA: Evet.
 
ADAMUS: Ama sence başka bir şeyler mi oluyor?
 
TAMARA: Onlarla mı?
 
ADAMUS: Belki karmik, geçmiş yaşamdan getirilen şeyler gibi?
 
TAMARA: Belki.
 
ADAMUS: Belki. Evet. Evet. Evet. Evet. Peki, ama bu savaşları bıraktın mı?
 
TAMARA: Oh, uzun zaman önce.
 
ADAMUS: Güzel. Ama hala ...?
 
TAMARA: Kızım, beni yalnız bırakmıyor. "Senin etrafında olmak istemiyorum" deyip duruyor. Sonra da "Ben senin yanında olmak istiyorum." diyor. Yani bir ileri bir geri gidip duruyor.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TAMARA: Evet.
 
ADAMUS: Evet. Yani, hayatındaki savaşları bıraktığın için kendini iyi hissediyorsun.
 
TAMARA: Oh, onları bıraktım.
 
ADAMUS: Güzel.
 
TAMARA: Evet.
 
ADAMUS: Teşekkür ederim.
 
TAMARA: Teşekkür ederim, Adamus.
 
ADAMUS: Peki.
 
TAMARA: Seni seviyorum!
 
ADAMUS: Teşekkür ederim. Ben de seni seviyorum.
 
Peki, meydan okuma şuydu: Savaşları bırakabilir misin? Evet, evet. Çoğunuz oldukça iyi bir iş çıkardınız. Bazılarınız gerçekten sıkıcı bir gün geçirme ihtimaline karşı birkaç tanesini arka cebinde tutuyor (bazı kıkırdamalar). Hayır, arada bir o yöne gitmek eğlenceli oluyor. Yani, gerçekten öyle. Bu işte uzman olmalısınız. Kendinizle mücadele ettiğiniz kısımlar dışında bu işte gerçekten iyisiniz. O konuda pek iyi değildiniz. Diğer insanlar, dış koşullar iyi ama siz hala "Kendimi sevebilir miyim?" şeklindeki içsel savaşlar yaşıyorsunuz. Üstat Sevgisi hakkında daha çok konuşacağız, bir sonraki adıma geçeceğiz ve Sevgi 1.0 ile kendinizi sevmenin zor, daha zor olduğunu söyleyeceğim çünkü sevginin ne olduğuna dair çok fazla ıvır zıvır, beklenti ve garip kavramlar vardı. Sevgi 2.0, çok daha kolay.
 
Ve sizden bir an için bunu hissetmenizi istiyorum. Bu konuyu yakında bir Bulut Sınıfında ele alacağımız için çok heyecanlıyım. Ama bu Sevgi 2.0 çok daha kolay. Ve kısa süre önce Kona'da bulunan gruptan başlayarak ve şimdi Şambra ile birlikte, genel olarak, gerçekten bunu yapan ya da yaratan sizler değilsiniz ama bunun için yolları açıyorsunuz. Ve şu anda gezegen için evrim stratejisinin bu olduğunu söyleyebilirim. Başka bir deyişle, sevginin ilk kez deneyimlendiği bu gezegene sahipsiniz ve bu inanılmaz bir şey ve seks ve diğer her şey gibi şeylere yol açıyor. Bu burada deneyimlendi. Ancak gezegenin sizin istediğiniz yere doğru evrimleşmesi için açık bir yol yoktu. Evrimi zorlayan teknoloji güçlerimiz vardı. Elimizde modası geçmiş olduğunu bildiğimiz eski insan homosapien şablonu vardı. Bir şeyin bu yeni yolu yaratması gerekiyordu ve bu da Aşk 2.0'dır. Bu konuda daha çok konuşacağım ama kendinize aşık olmak için ne harika bir gün.
 
Bunu hissetmek için bir dakikanızı ayırın. Kendinize aşık olmak için ne harika bir gün, mücadele etmeden, aşkla ilişkilendirilen eski çöpler olmadan, bir partnere sahip olmak zorunda kalmadan. Bir eşe sahip olmak zorunda kalmadan. Bu mümkün ve Şambra'nın ilk günlerinde Tobias sizinle birlikteyken, bu en büyük sorunlardan biriydi, "Benim bir partnerim yok." diyordunuz. Ve bilirsiniz, kendinizi yalnız, garip ya da tuhaf hissediyordunuz ve sadece paylaşacak birini istiyordunuz. Ama yaşadıklarınızın çoğu, aslında kendi içinizdeki bu yere, Sevgi 2.0'a, Üstadın Sevgisi'ne gelene kadar bir partneriniz, gerçek bir partneriniz olamayacağının farkına varmanıza yol açtı. Bu, dünyayı değiştiriyor. Şu anda parlattığınız ışık bu. Bu ışığı öylece yakıp söndürmüyorsunuz. Bunun bir amacı var. Bir enerji tasarımı var.
 
Şambra için 2024'ün bir sevgi yılı olduğunu söyleyeceğim, kendiniz için ve aynı zamanda gerçekten sevebileceğiniz başkalarını bulmak için. Eski şekilde değil, çok özgür, çok yeni bir şekilde.
 
Hadi bununla derin bir nefes alalım ve bunu hissedelim. Ve bu ... (Adamus iç çeker) Bu farklıdır. Metafizikseldir. Ruhani. Kutsaldır. Bu, gezegeni şu anda sahip olduğu bazı zorluklardan geçirecek olan yoldur.
 
 
 
Şambra Laneti
 
Tamam, şimdi kıçınızı tekmeleme zamanı (bazı kıkırdamalar). Ama buraya bunun için geldiniz, değil mi? Diyorsunuz ki, "Tamam, güzel konuşmaydı. Güzel konuşmaydı ama sadede gelelim. Hadi biraz kıç tekmeleyelim."
 
Şambra Laneti. Keahak'ta ve Kırmızı Çember Melekleriyle bundan biraz bahsetmiştim.
 
Her şey burada. Yaptığınız iş - buna iş demek bile istemiyorum - ama neden burada olduğunuz inanılmaz. Demek istediğim, bu hizmet seviyesi, metafizikte yaptığımız şey eşi benzeri görülmemiş bir şey. Arada bir bu konuda şaka yapıyorum ama aslında çok ciddiyim. Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde dikkatlerini veriyorlar. Burada neler olup bittiğini biliyorlar ve sanırım bazıları kıskanıyor. Aferin onlara. Bence burada yaptıklarımızı kendi grupları için bir şablon olarak kullanıyorlar ve bunu neredeyse kanıtlayabilirim.
 
Biz burada gruplarımızda, atölyelerimizde, Şaud’larımızda bir şey hakkında konuşuyoruz ve altı ay sonra, bir yıl sonra onlar kendi gruplarında bu konu hakkında konuşuyorlar. Ve fark edeceksiniz ki bizim burada konuştuğumuz şeylerden onlar da çok geçmeden bahsediyorlar, çünkü diğer Yükselmiş Üstatlar kulak misafiri oluyorlar (bazı kıkırdamalar). Bizim materyalimizi çalıyorlar. Ama biz çalmalarını istiyoruz, değil mi?
 
Biz öncülük ediyoruz. Ve bir bakıma bu beni biraz üzüyor. Geçen gece Kulüpte konuşuyorduk ve dedim ki, "Evet, Şambra ile muazzam bir ilerleme kaydediyoruz. Artık - pfft!  diye gidiyoruz- sadece metafizikte değil, Aşk 2.0'da da sizi geride bırakıyoruz." Onlar da "Vay be!" dediler, "Nerede bu? Bu konuda daha fazla bilgiyi nerede bulabiliriz?" "Şaudlara gelmelisiniz." dedim. Biz bu Sevgi 2.0'ı, Üstadın Sevgisini geliştiriyoruz ve onlar bunun hakkında daha fazla şey bilmek istiyorlar. Ama öte yandan ben de şöyle bir onların enerjilerini kontrol ediyorum ve "Oh, burada neler olduğunu anlıyorum" diyorum.
 
Sizi izliyorlar, Şambra'yı izliyorlar, çünkü bunu ilk siz yaşıyorsunuz. Ve şöyle diyorlar, "Heh, heh, heh! Bırakın önce onların grubu geçsin ve duvara çarpıp çarpmadıklarını, parçalanıp parçalanmadıklarını ya da her neyse görelim. Eğer işe yararsa, o zaman biz de adapte ederiz." Gerçek şu ki biz duvara çarpmıyoruz. Parçalanmıyoruz. Bunların hiçbirini yapmıyoruz. Zarafetle ve kolaylıkla ilerliyoruz ve üstesinden geliyoruz. Yani bizi gözetliyorlar ama sorun değil.
 
Ama sorun şu ki, hâlâ Şambra Laneti var. Geçtiğimiz birkaç ay boyunca kafamı çok fazla yordum ve görünüşe göre tüm araçlar orada. Doğru insanlar burada. Bu sizin taahhüdünüzdü, şu anda burada olma tutkunuzdu. Ve ışığınızı parlatıyorsunuz. Bu sorun değil. Peki neden hâlâ sorunlarla karşılaşıyorsunuz? Neden hala - hepiniz değil; bazılarınız çok çok iyi gidiyor - ama bolluk, sağlık, öz değer ya da ilişkiler olsun, hala eski sorunlardan bazılarını yaşayan çok fazla kişi var? Bu dört temel sorun, Tobias zamanında yaşadığınız sorunlardı.
 
Gece bazılarınızla konuşurken gerçekten bu konuların içine girdim. Ama sadece sohbet ederken, gerçekten altına bakıyordum, neler oluyor? Yani, her şey orada. Hayatınızda atılım üstüne atılım, daha fazla kolaylık, daha fazla zarafet, daha fazla neşe olmalı. Ne oldu? Nedir bu Şambra Laneti? Cevabımı vermeden önce size soracağım. Linda, mikrofon sende. Bu tür bir felakete, bir tür ...? Devam et.
 
TODD: Sadece söylediklerinizi dinliyor ve uyum sağlamaya çalışıyordum ve evet, yaşadıklarıma herhangi bir şekilde felaket ya da kısıtlayıcı olarak bakmıyorum. Yani, mikrofon bende olduğuna göre, demek ki orada bir şey olmalı, değil mi? (gülüyor)
 
ADAMUS: Doğru. Evet.
 
TODD: Ama, bilirsiniz, daha önce bırakmaktan ve savaşmamaktan bahsediyorduk ve bu benim için büyük bir şeydi. Sanırım bunun bir parçası da kavgayı bırakmaktı, çünkü farkında olduğum bir kontrol sorunu vardı. İster lehte ister aleyhte olun, gerginlik yaşamak bana belli bir miktar kontrol ya da kontrol algısı sağlıyordu.
 
ADAMUS: Evet. Bu çok, çok iyi bir nokta.
 
TODD: Yani, bıraktığımda, aniden, hiçbir uyarıcı yoktu. Zıplatacak, kontrol edecek, yönetecek hiçbir şey yoktu.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TODD: Peki şimdi neredeyim o zaman? Çünkü gerçekleşmekte olan bir genişleme var ama insan bunun nereden geldiğini, neyin genişlediğini ya da bu alana nasıl yanıt vereceğini bilmiyor.
 
ADAMUS: Ve bazen gerilim olmadığı için, savaş olmadığı için, hiçbir şey olmadığını ve bir şekilde başarısız olduğunuzu düşünürsünüz. Ama artık sadece eski savaş alanı yok.
 
TODD: Doğru.
 
ADAMUS: Evet. Ve pek çok yaşamdan sonra buna alışırsınız, bundan sonra - bunu ifade etme şeklinizi seviyorum - bu her zaman orada olan bir gerilimdir. Bu gerilime karşı çalışacak, bu gerilime karşı koyacak bir şeydir. Ve aniden o gittiğinde, "Peki, ben burada ne halt ediyorum?" diyorsunuz.
 
TODD: Doğru.
 
ADAMUS: Bunu keşfetmek size kalmış.
 
TODD: Harika.
 
ADAMUS: Evet. Güzel. Peki, Şambra Laneti?
 
TODD: Sanırım benim aklıma gelen şey çok fazla şey üstlendiğimi hissetmek. Büyük olduğumu bilmek gibi bir beklenti var ve sonra bunun insan deneyimine nasıl damıtılacağına dair bir geçiş var.
 
ADAMUS: Evet.
 
TODD: Ve ışık bir şekilde parlıyor - demek istediğim, bilinci anlıyorum ve bunun bir anlamı var. Sen Vince ile konuşurken, Caroline'ı odada hissederken gözlerimden yaşlar geliyordu. Yani, bununla uyum içinde olmak ama aynı zamanda şu anda gezegende zor olarak yorumladığım bazı şeyleri görmek gibi.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TODD: Ve kendi içimde olduğunu bildiğim halde bu tür şeylerin gerçekleştiğini görmek bende büyük bir duygu uyandırıyor ve sonra bu tür vahşetlerin gerçekleşebileceği yönler ortaya çıkıyor.
 
ADAMUS: Yani, izin verirsen ...
 
TODD: Evet, lütfen. Evet.
 
ADAMUS: Söylediğin şey mükemmel, kesinlikle mükemmel - "Ama gezegende başkaları acı çektiği sürece, ben de acı çekmeliyim." Bum!
 
TODD: Muhtemelen budur.
 
ADAMUS: Shaumbra Lanetinin unsurlarından biri. Bir parçanız şöyle diyor, "Hayatımdan nasıl keyif alabilirim? Nasıl özgürce, duyusal olarak, kolaylıkla ve zarafetle yürüyebilirim? Bu neredeyse merhametsiz olmak gibi bir şey olurdu. Eğer bir dereceye kadar acı çekmezsem, bu neredeyse" - nasıl derdiniz - "kibir gibi olurdu. Bu yüzden başkalarına şefkat gösterebilmek için sırtımda biraz acı taşımalıyım." Bu saçmalık. Yani, hayır, gerçekten öyle. Kulağa asilce geliyor ama değil çünkü hâlâ size ait olmayan şeyleri taşıyorsunuz ki bu da diğer Şambra Lanetlerinden biridir. Hâlâ şöyle hissediyorsunuz: "Gezegenin geri kalanındaki acılarla uyum içinde kalmalıyım. Eğer ışığımı parlatabileceksem, onu neyin üzerine parlattığımı bilsem iyi olur." Hayır, hiç de değil, çünkü bu sadece sizi geri tutacaktır. Tabii acı çekmeyi sevmiyorsanız. Belki seviyorsunuzdur. Ama sanmıyorum.
 
TODD: Eğer bunu bırakırsam kendimi geri tutmuş gibi olacağım, böyle hissediyorum.
 
ADAMUS: Evet. Ayrıca siz şöyle de söylemiştiniz. Her zaman - şu şekilde ifade edeyim - ama her zaman diğerlerinden daha fazlasına sahip olduğunuzu bildiğinizi söylediniz; sadece daha fazla enerji, daha fazla içgörü gibi, sırtınızda diğerlerinden daha da fazla yük taşıyabilirsiniz. Ve öyle de yapıyorsunuz. Hepiniz bunu yapıyorsunuz. Siz daha dayanıklısınız. Hassas olabilirsiniz ama yine de daha dayanıklısınız. Daha fazla dayanabiliyorsunuz, bu yüzden sırtınızda daha fazla yük taşımaya devam ediyorsunuz. Oysa aslında hiç taşımanıza gerek yok. Ama bu bir Şambra Laneti, "Yükü kaldırabilirim. Bunu kaldırabilirim." Sizce diğerleri bunu gerçekten takdir ediyor mu? (birkaç kıkırdama) Onlar sizin yükünüzü artıracaklar, biliyorsunuz.
 
TODD: Evet.
 
ADAMUS: Onlar kendilerini boşaltırken seni yükleyecekler. Buna değmez. Evet. Güzel.
 
TODD: Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Çok zekice. Birkaç tane daha. Linda arıyor, herkes eğiliyor (Adamus kıkırdar). Merhaba canım.
 
SHAUMBRA 1 (kadın): Merhaba.
 
ADAMUS: Merhaba. Shaumbra Laneti, evet. Bu seni şaşırttı mı?
 
LISA: Şaşırmaktan çok hayal kırıklığına uğradım.
 
ADAMUS: Evet. Biliyorum. Ben de.
 
LISA: Evet (bazı kıkırdamalar).
 
ADAMUS: Tıpkı, "Ne?! Neden? Neler oluyor?" gibi. Tobias ve ben de bu konu hakkında birkaç kez konuştuk ve o da "Haklısın. Yapıyorlar. Her zaman yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Neden? Hiç mantıklı değil." dedi.
 
LISA: Gelenek mi?
 
ADAMUS: Gelenek. Doğru, doğru! Doğru! (daha fazla kıkırdama). Dediğine göre bu aile arması gibi bir şeymiş, bilirsiniz, bunu yapmak zorundasınız. Peki, bu Şambra Lanetine dahil olan diğer şeylerden bazıları nelerdir?
 
LISA: Birkaç tane sıraladın.
 
ADAMUS: Mm hmm. Peki ya kişisel olarak kendin? Ne ...
 
LISA: Oh.
 
ADAMUS: Evet.
 
LISA: Son zamanlarda bahsettiğin uzlaşmayla ilgili şey, Tanrım, bilirsin işte, göle gidip kılıcımı aramaya başladım (kıkırdar).
 
ADAMUS: Evet, evet, evet!
 
LISA: (kıkırdar) Artık ödün vermeyeceğim!
 
ADAMUS: (kıkırdar) Buldun mu?
 
LISA: Şey, bir sürü küçük buldum.
 
ADAMUS: Evet, evet. Evet.
 
LISA: Yani, evet. Evet, yok, bilirsin işte ...
 
ADAMUS: Evet. Sadece o elin kılıçla birlikte suların içinden çıkmasını bekliyorum (güler). Evet.
 
LISA: Yani, evet, ben sadece bu uzlaşma ve savaşmama arasında bir denge buluyorum. Uzlaşma yok, savaş yok.
 
ADAMUS: Evet. Aslında o kadar da zor değil. Biliyorsun, hepiniz uzlaştınız. Bu Şambra Lanetinin diğer yönlerinden biri de uzlaşmadır.
 
LISA: Oh, evet.
 
ADAMUS: Uzlaşmak ve işbirliği yapmak arasında bir fark var. Biliyorsunuz, bu gezegende olduğunuz sürece, işbirliği yapmak zorundasınız. ProGnost'ta bunun hakkında konuşacağız, yasalar sizin değil ama bir işbirliği seviyesi var. Ama uzlaşma? Kendini satmak? Yarım yamalak bir şey yapmak? Hayır. Pek de hoş değil. Yani, evet, uzlaşma bu listede. Evet. Uzlaşma yapamaz mısın?
 
LISA: Hayır! Uzlaşma yapamam (yüzünü buruşturur ve kıkırdar).
 
ADAMUS: Doğru. Bu kulağa garip geliyor. Evet. Hayır, uzlaşmak size ya da başkalarına hiçbir zaman gerçekten yardımcı olmaz. Bu bir tür satılmışlıktır. Ama baskı altında olduğunuzda, zor bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, buna geri dönersiniz, "Uzlaşmalıyım. Burada suları sakin tutmalıyım." Ama sonuçta fırtına yine de kopar. En iyisi hemen o anda bu işi bitirmektir. Ödün vermek yok. Bilirsiniz, "Namaste. Sen kendi yoluna git, ben de kendi yoluma gideceğim. Aloha." (Güzel. Teşekkür ederim. Birkaç tane daha.
 
LISA: Rica ederim.
 
ADAMUS: Hey Kerri, yemek ne zaman?
 
(Kerri cevap vermeyince duraklar)
 
Ne kadar dayanabiliriz merak ediyorum. İçiyor! Sarhoş! (Olamaz! Bunu onun için istememiştim! Üzülerek söylüyorum ama St. Germain likörü kalmadı. Evet. Merhaba, Terry.
 
TERRY: Selam.
 
ADAMUS: Merhaba. Şambra Laneti, bunun içinde başka ne var? Engel nedir? Neden? Her şey var. Her şey var, engel nedir?
 
TERRY: İlişki muhtemelen benim en büyük ...
 
ADAMUS: Biriyle misin?
 
TERRY: Evet, 47 yıl.
 
ADAMUS: Kırk yedi, bu uzun bir süre. Vay canına. Bunun nedeni uzlaşma mı yoksa sizin Büyük Üstat olmak istememeniz ve partnerinizin istememesi mi?
 
TERRY: Şey, kesinlikle partnerim, bazen senin ya da Tobias'ın bahsettiği gibi birimizin demir atmak için orada olduğu bir ilişkimiz olduğunu düşünüyorum.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TERRY: Diğeri uçup gitmesin diye (Adamus kıkırdar). Ve ben hayatım boyunca çok uçtum.
 
ADAMUS: Evet. Evet, uçtun.
 
TERRY: Ve böylece ...
 
ADAMUS: Peki, demirle ne yapıyorsun?
 
TERRY: Şey, bilirsin, o bana destek olan harika bir insan ve ... ama ...
 
ADAMUS: Ooh! İşte bu "ama." Tamam.
 
TERRY: O... o "Ben Varım" şeyini anlıyor.
 
ADAMUS: Güzel. Güzel.
 
TERRY: Biliyorsun, ben her zaman senin söylediğin küçük şeyleri atıyorum.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TERRY: İyi gitmiyor (gülüyorlar). Çok kötü gidiyor!
 
ADAMUS: Sanırım bu Şambra Lanetinin diğer bir parçası (kahkahalar). Bu şeyleri dışarı atarsınız, pek iyi gitmez.
 
TERRY: Oh, gitmiyor. Çok kötü gidiyor.
 
ADAMUS: Bir tartışmanın tam ortasındasın ve o sana kızgın çünkü kıyafetlerini her yerde bırakıyorsun ...
 
TERRY: Doğru.
 
ADAMUS: ... ve sen, "Ben Ben'im" dersin. (daha fazla kıkırdamalar) "Ne?! Ne?! İç çamaşırını topla, Terry!"
 
TERRY: Evet!
 
ADAMUS: "Ben Varım." "Evet, biraz fazla oldu, Terry!" Bilirsin (Adamus kıkırdar).
 
TERRY: Bunu daha önce yapmış olmalısın, Adamus, bizzat (kıkırdarlar).
 
ADAMUS: Peki, sen ne yapıyorsun? Bu zor bir soru. Sen ne yapıyorsun?
 
TERRY: Evet, çünkü ...
 
ADAMUS: Kırk yedi yıl, evet.
 
TERRY: Biliyorsun, sen yapacağın şu şey, belki Melek olayı ya da onun gibi bir şey hakkında konuşurken, hepimizin bir deneyim yaşaması gerektiğini söylüyordun - umarım izlemiyordur (kahkahalar).
 
ADAMUS: Evet! Bu uygun olurdu (Adamus kıkırdar).
 
TERRY: Muhtemelen izlemiyordur. Bazen kızımın gizlice izleyip izlemediğini merak ediyorum ama ...
 
ADAMUS: Evet, evet.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Yaşlı adamın ne yaptığını öğren.
 
TERRY: Evet. Evet.
 
ADAMUS: Evet. Onlara bu broşürlerden birini verin (21 Shaumbra Farkındalığına atıfta bulunarak).
 
TERRY: Biliyorum. Evet.
 
ADAMUS: Evet, evet.
 
TERRY: Bu yardımcı olur. Ama ...
 
ADAMUS: Yani, asıl konuya gelelim.
 
TERRY: Konu nedir?
 
ADAMUS: Bu neden bir Şambra Laneti?
 
TERRY: Ne hakkında konuşuyoruz?
 
ADAMUS: Şambra Laneti (bazı kahkahalar).
 
TERRY: Şambra Laneti. Evet. Her neyse, bu ilişkiyi ele alırken, sen mükemmel bir aşktan ve hepimizin bu mükemmel aşkı deneyimleyebileceği bir yere ulaşabilmemiz gerektiğinden bahsetmeye başladın. Mesela ben Sam'in geri dönüp onu bulduğunu düşünüyorum - çünkü Tobias'ın eninde sonunda onunla mücadele ettiği fikrine kapılıyorsunuz, değil mi?
 
ADAMUS: Öyleydi. Bilirsiniz, Tobias'ın aşk ve partnerlerle ilgili sorununun bir parçası da onun çok dindar olmasıydı. Yani, her zaman Tanrı'yı memnun etmeye o kadar çok çalışıyordu ki, gerçek aşka asla izin vermiyordu. Bunu hak etmediğini düşünüyordu, yoksa Tanrı bunu ona verirdi. Tanrı ona bazı gerçek sürtükler verdi ve bilirsiniz, yani, bu ... (kahkahalar). Şaka yapmıyorum! Bazılarını tanıyorum. Aman Tanrım! Tobias, ne düşünüyordun? Hepsinin görücü usulü olduğunu söyledi. Ben de "Evet, senin lanet enerjin tarafından ayarlandı, çünkü mutlu bir ilişkiyi hak etmediğini düşünüyordun" dedim.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Evet, onlar ayarlanmışlardı. Peki, sen ne yapıyorsun, Terry? Sen ne yapıyorsun?
 
TERRY: Yani, sıkıştık kaldık. Son zamanlarda bunu ruhumun halletmesine izin veriyorum.
 
ADAMUS: Tamam. Güzel.
 
TERRY: Orada bir tür bağlantı kurabildim ve genellikle ilişkimle ya da kızımla ve torunlarımla ilgili hissettiğim pek çok şey oldu, bunun nasıl çözüleceğini göremediğim şeyler. Ama bir ya da iki gün "Oh, evet!" diyerek geçiştirdim ve kendi kendine çözüldü.
 
ADAMUS: Cauldre'nin yazılmasına yardım ettiğim makalesini okudun mu?
 
TERRY: Evet, evet, evet.
 
ADAMUS: Beni ortak yazar olarak listelememiş ama orada ona yardım ediyordum. Ve sadece daha yüksek potansiyellere çıkmanız hakkında. Bir şey aramaya ya da bulmaya çalışmadan, sadece o bilinçte, o enerji dinamiğinde olmak.
 
TERRY: Bu çok, çok iyiydi.
 
ADAMUS: Teşekkür ederim. Bunu yazmaktan keyif aldım (bazı kıkırdamalar).
 
TERRY: Ve benim de benzer bir şeyim var ...
 
ADAMUS: Bu arada, burada küçük bir savaş yaşıyoruz, savaşlardan bahsetmişken. Ama devam edin.
 
TERRY: Hayır, Geoff'un fikrini benimkinden daha çok sevdim belki ama yine de bununla bir şekilde bağlantı kurabilirim.
 
ADAMUS: Bunu gerçekten basitleştirebilir miyiz?
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Ve bu tüm bu Şambra Laneti olayı için geçerli. Bir ilişki içindesiniz. Bir sürü iyi şey var.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Ve her ikiniz için de çok fazla sevgi ve çok fazla fayda oldu. Ama, gerçekten basit, onu özgür bırakın. Onu özgür bırakın. Ve bu onu kapı dışarı etmek anlamına gelmiyor. Bu şu demek... (birkaç kıkırdama) şey, bazılarınız bunu düşünüyordu (bazı kahkahalar). Evet. Evet. Eve git - bom! - dışarıda! Hayır, hayır, hayır! Demek istediğim, enerjik olarak ayrılın ve sonra izleyin, çünkü gerçekten yükselebilir. İlişki yepyeni bir seviyeye çıkabilir. Ama onu özgür bırakmalısınız.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Ve bitebilir de ve bu gerçekten önemli değil. Ve biliyorum ki insan tarafı, "Oh, önemli, çünkü bizim ..." diyor. Hayır, bunun gerçekten bir önemi yok. Bu yüzden onu enerjik olarak kalbinizde serbest bırakın - "Seni seviyorum, seni serbest bırakıyorum" - çünkü hala bazı şeyler için ona bağlısınız.
 
TERRY: Evet, sanırım pek çok şeyi salıvermeyi başardım ama...
 
ADAMUS: Evet, ama çok şey her şey demek değildir, biliyor musun?
 
TERRY: Doğru.
 
ADAMUS: Yani, bu bir Üstadın sözü. Pek çok şeyi - pek çok şeyi bırakabilirsiniz.
 
TERRY: Bana burada özellikle nasıl bırakacağımı söyleyebilir misin?
 
ADAMUS: Orada hala çok şeyiniz olabilir. Pek çok şeyi bırakabilirsin ve hala pek çok saçmalığa sahip olabilirsin. Yani, bu mutlak özgürlük, onu, onun ruhunu serbest bırakmak. Birlikteydiniz, paylaşıyordunuz, seviyordunuz ve birbirinizi bir dereceye kadar geride tutuyordunuz.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Onun seni olduğu kadar, sen de onu.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Yani, "Birbirimize özgürlük tanıyoruz" diyorsun. Ona sadece ruh düzeyinde, insan düzeyinde özgürlük veriyorsun ve bak bakalım ne olacak, izle.
 
Şimdi, insan bazen böyle bir durumda şöyle der, "Aman Tanrım! Birazcık özgürlük ya da belki çok fazla özgürlük." Ama ben tam özgürlükten bahsediyorum. İnsan paniğe kapılır, "Ne olacak?" Sonra insan ödün vermeye başlar ve sonra işler sarpa sarar ve siz de hayatınızda işlerin neden yolunda gitmediğini merak edersiniz. Bu özgürlüğü verdiğinizde insan bir an için paniğe kapılabilir ve ne olacağına dair zihninde her türlü senaryoyu gözden geçirebilir ve korku senaryolarından geçebilir. Ama aslında bu mümkün olanın en iyisidir. Şu anda gerçekleştiğini hayal bile edemeyeceğiniz şeyler olabilir, çünkü insan genellikle çok sınırlı bir bakış açısından gelir.
 
Birini özgür bırakmak korkutucudur. Kendinizi özgür bırakmak gerçekten korkutucudur. Ama bunu yaparsınız ve bu yaratıcı enerjiyi kullanmanın yepyeni bir yoludur.
 
TERRY: Sana bir şey sorabilir miyim?
 
ADAMUS: Kesinlikle.
 
TERRY: Sürekli aklıma gelen bir şey, uğraştığım şeyin kendi enerjim olduğu, değil mi?
 
ADAMUS: Evet.
 
TERRY: Bu o.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TERRY: Belki de ...
 
ADAMUS: Nihayetinde, bu senin. Evet.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Doğru.
 
TERRY: Ama - o zaman ben de, "Şey, bilirsin, bu benim sorunum, benim enerjim," derim ve bu da ...
 
ADAMUS: Bu senin sorunun değil.
 
TERRY: ... yapış yapış.
 
ADAMUS: Eh, bilirsin işte, gerçekten değil, bir kez gitmesine izin verirsen. Sahip olduğun tüm bu enerjiye ya da yapışkan enerjiye, her neyse ve şöyle dersin, "Ben artık bununla oynamayacağım. Bilirsin, sıkılmıştım ve yaptığım şey buydu" ya da her neyse. Her şeyi serbest bırakırsınız ve onu serbest bıraktığınızda yaptığınız şey gerçekten de budur. Her şeyi serbest bırakıyorsunuz ve sonra çok farklı bir şekilde geri geliyor.
 
Son toplantılarda ve Keahak'ta konuştuğumuz dinamiklerden biri de - burada konudan çok uzaklaşmak istemiyorum. Başka bir merabhımız var. Son merabhı yapmak için bizi bekleyen bazı yükselmiş varlıklarımız var, "Hadi Adamus!" diyorlar.
 
TERRY: Hah!
 
ADAMUS: Ve aç insanlarımız var ve Kerri ve Vanessa bekliyor.
 
Yani, tüm insan deneyimleriniz Akaşanıza gider. Bu kişiseldir. Kollektif değil, grubun değil. Bu sizin kişisel Akaşanızdır. Yaşamlarınızın herhangi birinde yaptığınız her şey Akaşa-ville'de oturur (birkaç kıkırdama). Ve orada oturuyor, mayalanıyor, kokuşuyor, kirleniyor ve diğer her şey, ama orada asılı duruyor. Bunlar şimdiye kadar yaptığınız her şeyin tüm anıları, tüm enerji tasarımlarıdır. Ve siz Üstat olma yolunda belli bir noktaya gelirsiniz ve o açılmaya başlar. İlk başta biraz, bilirsiniz, sanki içinde çok fazla şey varmış gibi, çok fazla çöp varmış gibi ve düdüklü tencere gibi. Ve çok geçmeden küçük bir sızıntı olur (çaydanlık gibi ıslık çalar), bilirsiniz, yandan sızmaya başlar ve sonra çok geçmeden daha da fazlası olur. Bu şeyler, tüm anılar, her şey Akaşa'yı terk etmeye başlar. Ve bunu yaptığında, ruh onu yakalar ve "Tamam, bilgelik zamanı" der. Onu bilgeleştirir, sonra da Yeni Enerji olarak geri getirir.
 
Toplantılarda konuştuğumuz şey buydu, bu Yeni Enerjiyi, nasıl farklı olduğunu keşfetmek. Yeni Işık, onun nasıl farklı olduğu. Ve söylemek istediğim şeye geri dönersek, bir şeyi özgür bıraktığınızda, aslında insan olarak onun Akaşa'dan, büyük kayıt defterinizden gitmesine izin veriyorsunuz ve şimdi onun bilgeliğe dönüşmesine izin veriyorsunuz. Yani, kendinizi özgür bırakmak, partnerinizi özgür bırakmak, bunlardan herhangi biri, zor hissettirir. Korkutucu ama nihayetinde bir şeyi özgür bırakmanın nesi yanlış olabilir ki?
 
TERRY: Doğru.
 
ADAMUS: Daha ne kadar kokmasını istiyorsun? Biliyorsun, yani... (Terry kıkırdar) Orada mayalanıyor.
 
TERRY: Doğru.
 
ADAMUS: Güzel. Damıtmıyor. Mayalanıyor. Güzel. Teşekkür ederim.
 
TERRY: Evet.
 
ADAMUS: Tamam.
 
TERRY: Teşekkür ederim.
 
ADAMUS: Kesinlikle.
 
Yani, devam etmek zorundayız ama Şambra Laneti, sırtınızda yük taşımaktır çünkü buna mecbur olduğunuzu düşünürsünüz. Acı çekiyorsunuz, bu yüzden empati kurduğunuzu sanıyorsunuz. Bu ödün vermektir. Bu önemli – altını çiziyorum - hala bir oyun oynuyorsunuz ve bu hoşunuza giden bir oyun. Aksi takdirde bunu yapmazdınız. Hâlâ "Tamam, Gerçekleştirmeye birkaç dakika uzaktayım. Birkaç dakika uzaktayım ama tam olarak değil." Bu oyunu daha ne kadar oynayacaksınız? Gerçekten mi? Ne kadar daha?
 
Şimdi, bugün bu Şaud'a güzel bir müzikle başladık ve ben de "Hepsi burada" dedim. Hadi şimdi açalım. Az önce nasıl güzel bir müzik yaptığımızın deneyimini yaşayalım. Şambra Laneti'nde de böyle oldu. "Şimdi ötesine geçelim". Hadi zaten orada olan güzel müziğe ulaşalım. Bu gezegende bir insan olarak yaşamanın duyusal, hafif, yaratıcı doğasına ulaşalım. Bu arada muhteşem bir deneyim, ama hadi bir sonraki adımı atalım.
 
Arkadaşlarımı getirmeden önce şu anı değerlendirelim. Bu anı Şambra Lanetini hepimiz için ayrı ayrı ama tüm grup için serbest bırakmak için kullanalım. Şambra'nın etrafında dolaşan bir bulut gibi. Ezici değil ama orada. Bilirsiniz işte, biraz pis bir koku gibi. Bilirsiniz - kokla! kokla! - Bu da ne? Yani, kötü değil, ama odadaki küçük pis bir koku gibi. Bırakalım gitsin.
 
(duraklama)
 
Ve 2024'ü Sevgi 2.0'a geçiş yılımız yapmak için her şeyi oluruna bırakmalısınız. Gerçekten bırakmak zorundasınız. Shaumbra Laneti biraz gereksiz acı çekmektir. Bir tereddüttür. Belki de kendinizi tam olarak hazır hissetmiyorsunuzdur ya da - bu aslında bir tür düşük bilinçtir -  oyun oynarken hala eğleniyorsunuzdur, aksi takdirde bunu yapmazdınız.
 
Öyleyse bunun ötesine geçelim. Hadi şu Şambra Lanetini bırakalım.
 
Derin bir nefes alın.
 
(duraklayın)
 
Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne geri döndüğümde onlara şöyle demek istiyorum: "Başardık. O eski, çok eski lanetin gitmesine izin verdik. Zor oldu. Bilirsiniz, zordu çünkü bir bakıma eski bir arkadaş gibiydi. Ama başardık. Kendimizi özgür bıraktık."
 
Güzel, derin bir nefes. Ah! Şu Şambra Laneti. Hm.
 
 
 
Işık Çemberi
 
Tamam, şimdi toplantının son bölümüne geçelim.
 
Yani, evet, zaman zaman zor oluyor. Zaman zaman bir oyun, ama zor bir oyun ve sizi zar zor düşünebileceğiniz bir noktaya kadar yıpratıyor. Bazı kaosların üstesinden zar zor - (iç çekerek) - gelebiliyorsunuz.
 
Işığınızı parlatmaktan ve bu gezegende yapmak için geldiğiniz gerçek işi yapmaktan bahsediyoruz ve bunun sizi yıprattığı zamanlar olduğunu biliyorum. Ama ben bir düzine arkadaşınızdan ve Yükselmiş Üstattan bugün benimle birlikte Işık Çemberine katılmalarını istedim ve onlar size ışıklarını yayacaklar. Ve sizden tek istedikleri bunu almanız. Bu sizin için.
 
(müzik başlar)
 
Ve içinde hiçbir gündem yok. "Mary, şunu ya da bunu yapmalısın" demiyorlar. Sadece bunu kabul etmenizi istiyorlar. Kalbinizi doldurmasına izin verin.
 
Sizi değiştirmeye çalışmıyorlar. Bu yüce varlıkların ışığında herhangi bir zorlama ya da baskı hissetmeyeceksiniz.
 
(duraklama)
 
Onların sevgisinden başka hiçbir şey hissetmeyecek, hiçbir şey duyumsamayacaksınız.
 
Derin bir nefes alalım ve şimdi etrafımızda bir çember oluşturuyorlar.
 
(duraklama)
 
On iki tane. Kendimi İsa gibi hissettiriyor (birkaç kıkırdama). İsa, İsa şakalarını sever bu arada. Evet, evet (Adamus kıkırdar). Evet. Aslında, Yeshua'nın iyi bir mizah anlayışı var. Şakaları sever. Ritüelleri sevmiyor. Dinsel kısmı sevmez ama şakaları sever. Yani, eğer bir İsa şakası yapamıyorsanız, hangi şakayı yapabilirsiniz ki, sonuçta, değil mi? İsa Mesih! (Gülüşmeler).
 
Pekâlâ. Pekâlâ. Şimdi, 13 tane var (daha fazla kıkırdama). Yeshua da katıldı. Hayır, cidden. Yani, bir fincan kahve daha! Oh, kahve içmediğini söyledi. Bir shot daha (Adamus kıkırdar).
 
Sizden şu anda sadece izin vermenizi ve onların sevgisini hissetmenizi istiyorum.
 
Dışarıda başkaları için ve kendi içinizde çok şey yapıyorsunuz. En son ne zaman İsa'nın ve diğerlerinin sizi sevmesine izin verdiniz? (Adamus kıkırdar)
 
Düzeltildim. Ona Yeshua demem gerekiyor, ama aslında İsa demek daha eğlenceli, biliyor musun? Pekâlâ, Yeshua Christ.
 
Şimdi derin bir nefes alalım ve bu ışığı kabul edelim. Bu sefer alan tarafta olmanızı istiyorum. Sen her zaman veren taraftasın.
 
(duraklama)
 
Sanırım bu benden ve onlardan size Noel hediyesi.
 
Derin bir nefes alın ve ışığın parlamasına izin verin, onların ışığı size.
 
(daha uzun duraklama)
 
Evet, Yeshua sosyal medyada bazı İsa şakaları paylaşmanızı istiyor. Hayır, cidden. Yani, gülmek zorundasınız.
 
Ve sadece kabul edin, lütfen.
 
Işığı almanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemenizi istiyorum, çünkü bunu başkaları için yapıyorsunuz. Evet, kendiniz için ama Yükselmiş Üstatlardan, İncil'deki figürlerden ve daha önce bu koltuklarda oturan bazı sevgili dostlardan - Caroline, Sart, FM, DocCe.
 
Hayır, üzgünüm, Edith geri geliyor. Oh, o, o... Sanırım Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne gelebilirdi, belki. Ama hayır, geri geliyor. O yüzden şu sandalyeyi onun için açık tut. Bir gün küçük bir kız kapıdan içeri girerse ve ceketi (kahkahalar) ya da elbisesi yerine bir masa örtüsü giyerse, "Edith, geri dönmüşsün!" (Adamus kıkırdar) deriz.
 
Gülmek zorundasın, değil mi? Sadece gülmelisiniz.
 
Bu sadece o ışığı almak ve onu hissetmek için harika bir zaman ve o bir şekilde içeri giriyor ve sizi gıdıklıyor.
 
Neredeyse o ışığın gülümsediğini ve eğlenmek istediğini hissedebilirsiniz.
 
(duraklama)
 
Sadece içinize nüfuz etmesine izin verin ve hiçbir şey hissetmeyebilir veya fiziksel bir tepki vermeyebilirsiniz. Hissedebilirsiniz de, hissetmeyebilirsiniz de. Gerçekten fark etmez. O orada.
 
Bazılarınız için bir şey hissettiğinizi fark etmeniz bile günler alabilir. Bunun bir önemi yok. Tam orada.
 
(duraklama)
 
Bu varlıkların ışığı çok güzel ve ilginç bir şeydir. Ve onların ışığının içeri girmesine izin verdiğinizde, oh, kim olduklarından dolayı çok saftır, ayrıca herkesten yayılan ışığı sürekli olarak hissettiğinizi fark etmeye başlarsınız. Buraya bu şekilde bağlandığınızda ve bunu hissettiğinizde "Tanrım, ne zaman biriyle konuşsam, biriyle etkileşime girsem, zihnim kelimeleri duyuyor, neye benzediklerini ve geri kalan her şeyi görüyor," diye fark edersiniz ama her zaman onların ışığını hissettiğiniz bir seviye vardır. Ve bazılarının hiç ışık barındırmadığını düşünürsünüz. Işığı nasıl heceleyeceklerini bile bilmiyorlar. Çoğu için, bira gibi - l-i-t-e.(İngilizce ışık-light. Kelime oyunu yapıyor) Ama her varlığın içinde bir yerlerde bir seviyede o ışık vardır.
 
Dolayısıyla, bugün burada yaptığımız şeyi kabul ederek( Işık Çemberindeki varlıklardan yayılan ışığı kabul ederek), ne kadar gömülü görünürse görünsün, er ya da geç başkalarındaki ışığı hissedebilmeye ve algılayabilmeye başlarsınız.
 
(duraklama)
 
Ve sadece ışıklarını saçmıyorlar. Biraz da mırıldanıyorlar.
 
(pause)
 
Ve sizi kucaklıyorlar.
 
Omzunuzda bir el hissetmek zorunda değilsiniz. Bu sadece sarılmış, kucaklanmış, tutulmuş ve rahatlatılmış olma hissidir.
 
(duraklama)
 
Şu anda herhangi bir zorluk yaşıyorsanız, şöyle dersiniz: "Şey, herhangi bir şey olduğunu hissetmiyorum." Çünkü böyle bir ışıkta, karşı koyan bir güç yoktur. Karşıt bir güç yoktur. Savaş yoktur. Dolayısıyla, dualiteyi ya da direnci hissetmezsiniz.
 
Yani, yaptığınız şey derin bir nefes almak ve kendinizi daha yüksek bir bilinç düzeyine bırakmaktır; burada bir direnç, bir karşıtlık, farklı hissettiren bir şey olması gerekmez.
 
(duraklama)
 
İnsanın beklentisi "Bir şeyler hissedeceğim" şeklindedir ama bu beklenti tabiri caizse dualite düzeyinde gerçekleşir. O halde derin bir nefes alalım ve direnç ya da karşıtlığın olmadığı o seviyeye yükselelim. Negatif ya da pozitif değil. Ben ya da onlar değil. Bu sadece onların ışığıdır.
 
(duraklama)
 
Tıpkı sizin ışığınız gibi, ışığınızı parlattığınızda bir gündem yoktur. Önyargı yoktur. Bu sadece saf bir akış.
 
Şimdi burada, bu büyük varlıklardan aldığınız gibi. Işığı hissetmenin, duyumsamanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemenizi istiyorum.
 
(duraklama)
 
Ve diyebilirsiniz ki, "Bu tam bana göre." Bingo! İşte bu.
 
Bir gündemi olmadığında, ışık iyileştirmeye, onarmaya ya da yön değiştirmeye çalışmadığında, sadece ışıkta, tam bir şefkatle orada olduğunda, sizinmiş hissi verecektir.
 
(duraklama)
 
Onların ışığı sizin ışığınızla dans ediyor. Ve bu ışık bu yeni sevgidir, çok ama çok temizdir. Bu sanki sizmişsiniz gibi hissettirecek.
 
(duraklama)
 
Ve bunu yaparken ne kadar keyif aldıklarını hissetmenizi istiyorum. Bu onlar için bir iş değil. Bunu yapmak zor değil. Bu basit bir keyif.
 
Yapmayı sevdikleri şey bu.
 
(duraklama)
 
Caroline tavanda zıplıyor, burada olduğu için çok mutlu. Ve çok kısa bir süre önce diğer tarafa geçti, ama hala güzelliği hissediyor (müzikal seslendirme başlıyor). Neredeyse şarkı söylediğini duyabiliyorum.
 
(duraklama)
 
Bunun olmasına bayılıyorum.
 
Derin bir nefes alalım (şarkı devam eder).
 
(uzun duraklama)
 
Bilirsiniz, ışığınızı dışarıya yansıttığınızda, şu anda gezegende bulunmanızın nedeni, biraz buna benzer. Bu, bazılarının gerçekten aldığı ya da diğerlerinin başka seviyelerde aldığı şeydir.
 
(duraklama)
 
Bugün alıcıların siz olmasını istedim.
 
(uzun duraklama)
 
Sadece alın. Hepsi bu kadar.
 
(uzun duraklama)
 
Nasıl bir şey olduğunu hissedebilmeniz için bugün burada sadece ışıklarını üzerinizde parlatmak üzere toplanan herkes için Işık Çemberine doğru derin bir nefes alalım.
 
(müzik biter)
 
Derin bir nefes alalım ve o ışığı kabul edelim. Güzel, derin nefes.
 
Güzel, derin nefes.
 
Evet, sevgili Şambra, Yüce İsa, ne gün ama (bazı kıkırdamalar).
 
Bununla birlikte, her şeyin yolunda olduğunu ve tüm yaratılışta daha da iyiye gittiğini hatırlayın.
 
Ben Adamus. Teşekkür ederim (seyirciler alkışlar).
 
 
 
Türkçeleştiren: Hikmet Canbay